Etiket: Fahir Yeniçay

  • Büyük Fikret Bölüm I

    Büyük Fikret Bölüm I

    Fenerbahçe tarihinin en çok Türkiye şampiyonluğu kazanan beş isminden birisi olan ve Fenerbahçe’ye hem futbolcu, hem teknik direktör, hem de Başkan olarak hizmet eden “Büyük” Fikret Arıcan’ın kitabından pasajlar ile karşınızdayız. Huzurlarınızda: Büyük Fikret Bölüm I

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Büyük Fikret

    Büyük Fikret Bölüm I

    Önsöz

    Bu, sporda yaşanmış bir hikayedir. Özel sohbetlerimde, anılarımı dostlarıma anlatırken onlar bana “Gelmiş geçmiş Fikret’sin. Hep sözde kalır bu hatıralar. Bunları bir kitap halinde topla” dediler.

    Fikir bana da uygun geldi. Dostlarımın arzusuna uyarak kalemi elime aldım ve bir şeyler karalamaya çalıştım. Bu kitabın çıkışında bazı yakınlarım da yardımcı oldular. Ben olaylara tamamen ışık tutmaya çalıştım. Profesyonel bir yazar değilim. Spor alanında evvela futbolcuyum. Sonra teknik adam ve daha sonra da yöneticiyim. Geriye baktığım zaman hafızamda 58 yılın hatıraları canlanıyor. Kimleri görmüş ve kimleri tanımamıştım. Onları kendilerine göre sınıflara ayırdım ve hatıralarımı dile getirmeye çalıştım… Sevabımı ve hatalarımı açıkça ortaya koydum. İşte gördüğünüz “Büyük Fikret” adlı bu kitap ortaya çıktı.

    Dünü hatırlamak isteyen bugünkü gençlere ışık tutabilen iddiasız ve mütevazi bir kitap. Bunda başarılı olabildimse ne mutlu bana…

    En derin saygılarımla…

    Çocukluğum

    1911 yılında Kızıltoprak’la Feneryolu arasında bir evde doğmuşum. Anne tarafım Kadıköylü, baba tarafım Rumelihisarlı. Benden üç yıl sonra da kardeşim Semih aynı evde dünyaya gelmiş. Her ikimiz de küçüklüğümüzü bu yerde geçirdik. Ancak Çanakkale Savaşları’nın kritik bir döneminde bir yıl için Ankara’ya giderek orada oturduk. Böylece Kadıköy’deki evimizi bırakmıştık. Dönüşte büyükbabamın Rumelihisarı’ndaki evinde 10 yaşına kadar kaldım. Ancak yazları dedemin Kadıköy’ünde ve Kızıltoprak’taki evinne gelir, kışları Rumelihisarı’na dönerdim. Çocukluğumun bu devresinde top nedir bilmezdim. Hatta hiç görmemiştim bile… Beşiktaş’ın başarılı yöneticisi Sadri Usuoğlu, Rumelihisarı’nda evimizin az aşağısında oturuyordu. Yıllar sonra karşılaştık. Birbirimizi ancak o zaman tanıdık. İstiklal Savaşı’nın sonlarında, artık ailemiz büyüklerinin ayrıldıkları bir sırada Kadıköy Bahariye’de Cevizlik denen yerde bir ev alarak oraya yerleştik.

    Futbola Başlangıç

    İşte futbol hayatım 12 yaşında burada başlar… Esasen yakın akrabam olan ve benim futbol hayatıma büyük katkılar yapan Alaaddin Baydar ağabeyimin çok yakınına taşınmıştık. Kendisi o zaman Fenerbahçe’nin ve Türkiye’nin büyük isim yapmış şöhretlerindendi. İçimde bulunan futbola yakınlık yavaş yavaş meşhur Cevizlik çayırında meydana çıkmaya başladı. Çünkü, Fenerbahçe’nin büyük isimleri burada toplanmışlardı. Cevizlik Çayırı çok engebeli ve yokuşlu olduğu için, burada top oynamak için muhakkak ayak hakimiyeti gerektiği gibi, topun gideceği yeri kestirmek bakımından dikkat ve ani hareketler gerekirdi. İşte burada yetişen Fenerbahçelilerin ve tüm futbolcuların ayak hakimiyetleri ve futbol teknikleri hemen hemen tamdı. Burada top koşturan büyük isimleri şöyle sıralayabilirim, Alaaddin Baydar, Sabih Arca, Kadri Göktulga, Fahir Yeniçay, Şahap ve meşhur tenis şampiyonumuz, futbolcumuz Suat Subay…

    Aralarında dolaşan biz küçüklere gelince, Muzaffer Çizer, İhsan Gürsan, Agah, İhsan Tuna, Neylan, Fahri İşbay, Tarık Yenisey, Suat Belgin, Ziya Atamer, Tevfik Baban, Suat Tokay, daha sonra Yunanistan’a giderek Simionidis adıyla milli takımlarına kadar yükselen Tefeloi, kardeşim Semih ve ben…

    Bizden de küçükler olarak Necdet Dolay, Bedii Yazıcı, Müşfik ve Eşfak Aykaç vardı… Yalnız Eşfak ve Müşfik Galatasaray Lisesi’ne gittikleri için Galatasaraylı olmuşlardı. Ancak Eşfak Aykaç Cevizli Çayırı’nda yetişmiştir…

    Bizler büyükler arasına girerek yapılan çift kale maçlarında oynardık. Bu oyunlara elbette ben de girerdim. Bilhassa maç olmadığı cuma günleri karşılaşmalar yapılır ve bizleri Fenerbahçe Kulübü’nün iki büyük idarecisi Mustafa Elkatip ile Mocuk lakabı ile anılan Suat Belgin’in ağabeyi Hikmet Belgin izlerdi. İkisi de futboldan çok iyi anlayan ve kulübün temel direklerini yetiştiren kişilerdi. Bu itibarla gençlere büyük değerler vererek derhal kulübe alırlardı. Seçtikleri bu kişiler kulübün büyük futbolcuları olurlardı.

    Bu arada bende futbol merakı ve istidadı olduğunu sezen Aladdin Baydar ağabeyim, elimden tutarak kendi oynadığı maçlara götürmeye başladı. Tabii ki, artık Fenerbahçeli olmuştum. Muhitimde oldukları için önce Zeki, Bekir, Sabih ve Kadri gibi oyuncuları görmüştüm. Onlara yetişmek hevesi uyandı içimde. Bir tutbol maçı olarak ilk defa stada girişim o zaman cuma ligi şampiyonu Fenerbahçe ile pazar günü şampiyonu Union Kulüp (İttihatspor) maçı olmuştur. Oyun Kadıköy’de şimdiki Fenerbahçe Stadı’nın bulunduğu yerde oynanıyordu. Bu müsabakada ilk defa bende uyanan kulüpçülük heyecanını hiç unutamam. Dört, beş kişi dışında oyuncuları iyi tanımıyordum. Ama Fenerbahçe 2-0 galipken İttihatspor’dan Bekir fırtına gibi bize arka arkaya iki gol attı ve durumu berabere yaptı. Müsabaka heyecanı son haddini bulmuştu. Son dakikalarda Sabih Arca kafa ile bir gol daha atarak durumu 3-2 yaptı ve kazanmayı başardık. Artık küçük bir Fenerbahçe taraftarıydım. Aladdin ağabeyimden beni her Fenerbahçe maçına götürmesini rica ettim, kabul etti…

    Günler böyle geçerken Cevizlik’te ben de çift kaleler arasına girmiştim. Büyüklerin oynayışlarına dikkat ederek onlardan çalım yutmamaya gayret ederdim. Yaradılışım itibariyle korkak olmadığımdan süratimle onlarla mücadele ediyordum. İşte o sıralarda bizi seyreden Mocuk Hikmet çayırın küçüklerini bir araya toplayarak birkaç oyuncu eklemek suretiyle Fenerbahçe’nin dördüncü takımını kurdu. Yıl 1924… Hiç unutmam, ilk formalarımızı Ziya Atamer’in annesi hazırlayarak bize vermişti. Bu takımda şu arkadaşlarım vardı: Agah, İhsan Kaleci, Tevfik, Ziya Müdafaa, Şeref, Reşat ve ben, Suat, Şevket, Tarık, Fahri, Muzaffer, Suat, Neylan…

    Yukarıda adları geçen futbolculardan sekizi bizim çayırdandı. Mocuk ve Mustafa Elkatip beylerin yardımıyla kendimize göre takımlar bulup maçlar yapmaya başladık. Böylece çayırdan sahaya geçen muntazam oyun şekli benim futbola karşı daha da yakınlaşmamı temin etti. İki yıl kadar geçmişti. Bu arada Galatasaray ve Beşiktaş da genç takımlarını kurmuşlardı. Devrin federasyonunu teşkil eden Muvaffak Menemencioğlu, Yusuf Ziya Öniş ve Şeref beyler genç takımlara büyük önem veriyorlardı.

    (DEVAM EDECEK)

    Büyük Fikret Bölüm I
    Sene 1929… İsmail Hakkı Tekçe’nin davetlisi olarak Ankara’ya gittik. O gün Muhafızgücü ile yaptığımız maçı 3-1 kazanmıştık. Ve bir golü de ben attım. Fotoğrafta, takım arkadaşlarım ve Muhafızgüçlü futbolcular bir arada.
  • Fahir Bey’in Ölümü

    Fahir Bey’in Ölümü

    Mayıs 1988 tarihli Fenerbahçe Spor Dergisi’nde Firüzan Tekil, Fahir Bey’in ölümü ardından kaleme aldığı yazıda, Fenerbahçe’nin en büyük sorunlarından birisine işaret ediyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Profesör Doktor Fahir Yeniçay

    Gönüllerin içindeki spor kulüpleri ile gözlerin önündeki kulüpler arasında hayli fark vardır. Bu fark, giderek büyümekte. Buna paralel, anlayışlar arasındaki farklar da belirgin hale gelmektedir.

    Kimi, eski tertip, kulüplerin insan yetiştirme ocakları olduğunu düşünür ve baş fonksiyonun eğitim olduğuna inanır, kimi de, futbol oyununu bir temaşa işi olarak görür, öyle değerlendirir; adam toplar, güçlü takımı kurar; bunu, bir zafer ve övünç yolu olarak anlar.

    Bir diğer kategori ise, bu ikinci yolu benimsedikten sonra, her işin başının para olduğu inancından yola çıkarak, kesenin ağzını, faizsiz borç verme doğrultusunda açar, iş hayatında, TV’lere milyonlar, yüz milyonlar verse elde edemeyeceği bir reklamın yolundan gidip, meçhul iken meşhurlaşarak, tüm kapıların kendine ardına kadar açılmasını sağlamış olur.

    Futbol ve kulüpçülük, şimdi bunları getiriyor. Kuşkusuz bu kategoriler arasında büyük lisan farkları da belirmiştir. Birbirlerinin dediklerini hayli zor anlıyorlar.

    Türk toplumuna armağan edilen, büyük, değerli isimler arasında tek tük de olsa eski spor anlayışına sahip kişiler çıkmıştır. Bu, daima istenen ve özlenen bir durumdur. Sporcunun, bir yandan da aydın kişi olması hep arzu edilmiştir. Ne var ki, bu gibi insanlara az rastlanıyor. Fahir Emin Yeniçay bu tür isimlerin başında gelir. Fâhir Emin, işgal senelerinin bitimine doğru Kadıköy’deki (Sen Jozef) kolejini bitiriyordu. Bu bitiriş, o zamanlar gerçekten çetin ceviz olan bu koleji, birincilikle bitirme biçimindedir, çok parlak bir sonuçtur. Bundan sonra genç adam kendini, ilme ve fenne verecek, belli süreler geçtikten sonra, Türkiye’nin bir numaralı fizik alimi, Prof. Fahir Yeniçay olarak, İstanbul Üniversitesi’nin yıllar boyu rektörlüğünü yapacaktır.

    Tamamiyle Batı’ya dönük bir üstün kişi olan baba Emin Bey, bu yönünden ötürü, yakın tanıdıklarınca bilinen bir de lâkap taşır. Vazifesi, şimdiki Başbakanlık müsteşarlığının çok daha tantanalı karşılığı olan Sadaret müsteşarlığıdır. Bu yüksek makamdan kimler geçmedi ki? Maruf Halit Ziya Uşaklıgil, Cevat Açıkalın’ın babası, (Löbo Cevat),”Görüp işittiklerim’ müellifi Ali Fuat Türkgeldi gibi…

    O zamanki ev, Sen Jozef’in paralel sokağı olan eski Şekerci Bakkal, Şimdiki Şâir Lâtifi Sokağı ki, 27 numura, oymalı rölyefleriyle hâlâ suskun suskun duruyor.

    Emin Beyefendinin, üçü kız, üçü erkek altı çocuğu olmuştur. En büyükleri Fâhir Bey’dir.

    Aynı Emin Beyefendi, Şâiri Azam Abdülhak Hâmit’in damadıdır, yani Fâhir Bey, büyük şairin torunudur.

    İşte bu Fâhir Bey, Fenerbahçe takımımızın uzun süre sol haf bekidir. Futbolu bırakırken, yerini Büyük Fikret’e devretmiştir. Erkek kardeşlerden biri, Tarık Bey, bir zaman önce vefat etmiş, o da Fenerbahçe’de bir yandan futbol oynamış, bir yandan atletizm yapmıştı. Kariyeri Hariciye olduğundan, son görevi Helsinki B.Elçimiz idi.

    Fâhir Yeniçay, bu Mayıs ayı başında vefat etti, altı kardeş de bu suretle hayata veda etmiş oldu. Profesör Fâhir Yeniçay’ın, Milliyet gazetesinde çıkan vefat haberi, ailenin dikkatli ifadesiyle gerçekten ilginçtir. Belki de rahmetli, öyle yazılmasını istemiştir, mümkündür.

    Bu ilânda Profesör Fâhir Yeniçay nasıl belirtilmiştir, biliyor musunuz? ‘Eski, Fenerbahçe futbolcularından ve eski Üniversite rektörlerinden”

    Böyle bir vetat ilânını, insan okurken, müteveffanın sporu ne kadar önemli gördüğünü heyecanla düşünmeden edemiyor. Profesör Fahir Yeniçay, gerek sporcu olarak, gerek topluma armağan edilmiş büyük ve değerli insan olarak demek ki bu iki niteliği birbiriyle bağdaşır değerde görmektedir. Gerçekten, Fâhir Yeniçay, Türkiyemizin yetiştirdiği en değerli, en üstün insanlardan biri idi. Onun ismi Fenerbahçe kulübü üstünde bir çeşit (heykel-fligran) olarak duruyor şimdi.

    Acaba, Fenerbahçe yönetimi bu değerli ufûl karşısında ne yaptı? Bir kısacık bildiriyi gözleriniz boşuna aramıştır. Teşvikiye Camii’ne acaba bir çelenk gitti mi? Hiçbir şeye hayret etmemek gerekiyor. Yazının başında söyledik ya. Gönüllerin içindeki spor kulüpleri bile gözlerin önündeki kulüpler arasında hayli fark var. Bir kayıtsızlık görülüyorsa, bunu tabii karşılamak, hatta hoş görmek gerekecek.

    Kulüp yöneticileri arasında da fark yok değil. Mesela, kısa bir süre önce vefat eden Prof. Turhan Feyzioğiu, Galatasaray mezunudur, fakat hiç top oynamamış, spor da yapmamıştır, Galatasaray yöneticileri, onun vefatı üzerine, takımlarına sahada saygı duruşu yaptırdılar. Seçkin futbolcu Profesör,eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Fahir Yeniçay’ı ise, sadece yakınları, onu bilenler, tanıyanlar düşündüler, saygı duruşlarını içlerinde yaptılar ve de yutkundular.

    Firüzan Tekil – Mart 1988 – Fenerbahçe Spor Dergisi / Fahir Bey’in Ölümü

  • On Gole Bedel Gol

    On Gole Bedel Gol

    99 yıl önce Fenerbahçe Slavia Prag’a karşı oynadığı maçı 1-10 kaybettiğinde halk tek golde büyük payı olan Alaaddin Baydar’ı stadyum kapısına kadar omuzlarda götürmüştü. Beklenen, umut edilen, taahhüt edilen ve yapılan arasındaki denge taraftarın da ruh halini belirliyor. Aşağıdaki yazı Vatan gazetesinde, muhtemelen Nasuhi Baydar tarafından kaleme alınmış maç haberi ve on gole bedel gol hikayesi…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Dünkü Futbol Maçının Neticesi

    (18 Temmuz 1923 – Vatan Gazetesi)

    Slavya 10 – 1 Fenerbahçe

    Fenerbahçe İstanbul futbolculuğunun şerefini kurtardı. Bugün Slavya, Fenerbahçe, Altınordu ve Galatasaray azasından mürekkep muhtelit takımla karşılaşıyor.

    Stadyum: 17 Temmuz 1339, saat 5:15. İstanbul futbolculuğunun ümidi bugün Fenerbahçe’de… Muvafık ve muhalif -şampiyon takım mevzubahis olunca futbolda da muvafıklar vardır- evet muvafık ve muhalif, hemen herkes bugünkü müsabakanın yüzümüzü güldüreceğini ümit ediyor. Ve bu ümit, iki evvelki müsabakanın suret-i cereyanından ve Fenerbahçe’nin gayrikabil-i itiraz olan maharetinden inbias ediyor. Filvaki Galatasaray nasıl mağlup olmuştu? Slavia Altınordu’yu ne surette yenmişti? İnsan bu suallerin cevaplarını kendi kendine verirse Fenerbahçe’den ümitvar olmakta haklıdır. Sonra Galatasaray’ın da, Altınordu’nun da akıncıları arasında bir Alaaddin ve bir Zeki var mıdır? Olsaydı zuhur eden o kadar fırsat kaçırılır mıydı? Bir istatistik meraklısı evvelki günkü müsabakada Slavia tarafından yirmi altı, Altınordu tarafından da on iki şut çekildiğini hesap etmiş… Biliyoruz ki Slavia‘nın yirmi altı şutundan yedisi gole tahvil etmişti. Hâlbuki Altınordu’nun on iki şutundan biri gol olmamıştı. Sebebi: şutların uzaktan çekilmiş ve kaleci tarafından suhuletle iade edilmesinden ibaretti. Fakat kuvvetli İngiliz takımlarının hemen hepsine birer ikişer gol hediye etmiş olan Zeki, Slavia kalecisinin İstanbul’dan Prag’a hiçbir hatıra götürmemesine muvafakat eder mi?

    İşte, Slavia maçlarıyla alakadar olan İstanbulluların bugünkü (dünkü) müsabaka hakkındaki düşüncelerinin muhassalası budur.

    Evet, herkes Fenerbahçe’den Slavia’ya birkaç gol umuyor, bittabi galibiyet değil… Bu, yedişerden on dört golü henüz unutulmamışken fazla nikbinlik olurdu.

    İstanbul’da mütevattın maruf Çekoslovakyalı hakem, Mösyö Kratki’nin bugünkü (dünkü) müsabaka hakkında ne düşündüğünü sordum. “Bilmem” dedi. Israr ettim. “Slavia’nın oyununa bakar” diye cevap verdi. Anlaşılan o da vatandaşlarının muvaffakiyet-i mutlakasından şüpheli.

    İşte alkışlar yine başladı. Çekler de Türkler de yine karşı karşıya… Berberin biri: “Berber saçım ak mı kara mı?” diye sorana “Önüne düştüğü zaman görürsün” demiş. Biz de şimdi göreceğiz.

    Bugünkü hakem Çekoslovakya futbol federasyonu reisi idi. İlk düdük altıya on kala öttü. Ve ilk hücum Slavia tarafından yapıldı. Slavialılarda bugün diğer iki günkünden fazla şiddet ve çâlâkî vardı. Anlaşılan rakiplerinin İstanbul’un en kuvvetli takımı olduğunu öğrenmişlerdi.

    İlk hücum dalgaları kırıldıktan sonra Fenerliler de Slavia kalesine doğru birkaç münferit teşebbüste bulundular. Fakat Slavia’nın iki defa devasa müdafiini geçmeye muvaffak olamadılar. Slavialıların ayağına takılan bir top iki pasla Fenerbahçe kalesi önüne geldi ve Ştapel’in bir şutuyla kaleye girdi.

    Mütekabil hücumlarla beş dakika daha geçti ve topu yine önlerine takan Slavialılar fevkalade seri paslarla Fener müdafaasını geçerek ikinci golü de yaptılar. Top ortaya geldi. Fener hücuma başladı. Bir iki şut çekildi. Fakat uzaktan atılan bu şutları kaleyi “Hanya” suhuletle kurtardı. Yirmi beşinci dakikada Fahir Bey’in bir hatası yüzünden Slavia üçüncü golü de yaptı. Müsabaka tarafeyn hücumlarıyla devam ederken şaşırtıcı paslarla Fener müdafaa hattını yaran Slavialılar dördüncü golü yaptılar. Haftaymın hitamından beş dakika evvel Cafer Bey’in kale civarında el ile topu tutması üzerine kaleye bir serbest vuruş verildi ve bu suretle beşinci gol de oldu.

    İkinci devrenin ilk yirmi dakikasında Slavialılar sistem dairesinde yekdiğerine verdikleri paslar sayesinde iki gol daha yaptılar. Fenerbahçe, Galatasaray ile Altınordu’dan fazla gol ile yenilmek üzere idi. Bu esnada Zeki Bey’den bir pas alan Alaaddin Bey Slavia müdafaa hattını kendi başına yararak topla beraber rakip kalesine girdi. Üç müsabaka esnasında Slavia kalesine ilk ve son gol olmuş ve Fenerbahçe İstanbul futbolculuğunun şerefini kurtarmıştı. Stadyum inledi. Fesler havalarda uçtu. Oyuna tekrar başlamak üzere bir defa da Slavialılar topu sahanın ortasına getirdiler. Fenerbahçe bir gol daha yapmak için tekrar çalışmaya başladı.

    Fakat ağızlarını tadını alan Slavialılar Alaaddin’i, Zeki’yi teker teker tutmaya başladılar. Mamafih yine fırsat buldukça gol adedini tezyid etmekten fariğ olmadılar. Bu suretle sekizinci, dokuzuncu ve onuncu gollerini de yaptılar. Sekize yirmi kala müsabaka nihayet buldu. Sahaya hücum eden halk üç müsabakanın tek golünü yapmayı muvaffak olan Alaaddin Bey’i stadyum kapısına kadar el üstünde götürdü.

    Dünkü müsabaka heyet-i umumiyesi itibariyle diğer iki müsabakadan pek farklı değildi. Yalnız Slavialılar yukarıda da dediğimiz gibi daha şedit ve daha seri bir oyun oynadılar. Her halde ellerinden geleni yaptılar. Buna mukabil Fenerbahçe’nin bilhassa müdafaa hutûtu kendisinden beklenildiği kadar muvaffakiyet gösteremedi. Hücum hattı muavinlerden fazla yardım göremediği için ancak fırsat buldukça ilerleyebildi.

    Slavialılar bilaistisna güzel oynadılar. Fenerbahçe’den başta Alaattin Bey olmak üzere Zeki, Sabih, Bedri, Fahir ve Kadri Beyler vazifelerini hakkıyla ifa ettiler.

    Slavia bugün stadyumda Fenerbahçe, Altınordu ve Galatasaray muhtelit takımı ile karşılaşacak. Muhtelit takımda Nedim, Cafer, Şükrü, Kamil, Feyzi, Baytar Kamil, İbrahim, İsmet, Nihat, Emin, Alaaddin, Zeki, Hüsnü, Bedri ve Sabih Beylerin bulunduğu heyet-i tertibiyece haber verilmekte ve bu zevatın saat dörtte stadyumda hazır bulunmaları rica edilmektedir. Bugünkü müsabakanın galibine Selanik Bonmarşesi tarafından büyük bir vazo hediye edilecektir.

    (18 Temmuz 1923 – Vatan Gazetesi)

  • Türk Futbolunun Dönüm Noktası

    Türk Futbolunun Dönüm Noktası

    Yaklaşık 10 gün sonra Fenerbahçe ile karşılacak olan Slavia Prag’ın 1923, 1925 ve 1927 yıllarında yaptığı İstanbul seyahatleri, Türk futbolunun dönüm noktası oldu. Milliyet gazetesinden Celal Umut Eren‘in, yazarımız ve Spor Tarihi Araştırmaları Derneği Başkanı (Spor Tarihçisi) Barış Kenaroğlu ile yaptığı (ve 6 Şubat 2022 tarihinde gazetede yayınlanan) röportajın tam metnini sitemizde yayınlayalım istedik.

    Aşağıdaki muhteşem fotoğrafın tarihe armağan edilmesinde büyük emeği olan Suna ve İnan Kıraç Vakfıİstanbul Araştırmaları Enstitüsü‘ne bir kez daha teşekkürlerimizi sunuyoruz.

    Ve her zaman olduğu gibi, bu çalışmada da yol göstericimiz olan sevgili Hocamız Prof. Dr. Vahdettin Engin‘e de sonsuz minnetlerimizle…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Türk Futbolunun Dönüm Noktası
    17 Temmuz 1923 tarihinde oynanan maçta Fenerbahçe ve Slavia Prag takımları bir arada. (Suna ve İnan Kıraç Vakfı)

    UEFA Konferans Ligi’nde eşleşen Fenerbahçe ile Slavia Prag arasında tarihi bir süreç var aslında. 1923, 1925 ve 1927 yıllarında 3 maç yapılmıştı. Bu tarihsel süreci okurlarımıza anlatır mısınız?

    Türk takımları yabancı temaslara alışık sayılır. 1910’lu yıllarda, Galatasaray’ın ve Fenerbahçe’nin yurtdışı seyahatleri var. Dünya Savaşı’ndan sonra ise işgal ordusu takımlarıyla maçlar başlıyor. O zaman için gelişi ise çok büyük bir olay. Özellikle 1923 yılındaki ilk seyahat Türk spor çevresinde muazzam ses getiriyor. Dönem futbolcularının hatıralarında “Slavia maçları bizim için birer dönüm noktasıydı” cümlesine sıkça rastlıyoruz. Slavia maçlarının futbolcularımız tarafından “dönüm noktası” olarak kabul edilmesinin esas sebebi Milli takımımızın tarihi ile yakından ilgili. 1922’de Türk sporunun ilk kurumsal bir yapısı olarak kurulan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı (TİCİ) çatısı altında faaliyete başlayan Türkiye Futbol Federasyonu, ilk icraatı olarak FIFA’ya üye oluyor ve 1924 Paris Olimpiyatlarına futbol takımını göndermek için çalışmalara başlıyor. Dönemin yöneticilerinin akıllarına gelen ilk soru, Türk futbolunun uluslararası arenada başarılı olup olamayacağı oluyor. Slavia işte bu soruya cevap bulmak için davet ediliyor.

    Bu tarihsel süreçte 16 Temmuz 1923 tarihinde yapılan karşılaşmanın büyük önemi var. 10-1’lik tarihi bir yenilgi var ama Türk takımlarının şeref golü de var… Çünkü daha önce Altınordu ve Galatasaray’ın da 7-0’lık yenilgileri vardı. Bu maçı bizlere anlatır mısınız?

    Tabii ilk iki maç 7-0 bitince kamuoyunda “Biz bu takımı yenemeyiz” fikri oluşmuş. Fenerbahçe’den ise galibiyet değilse bile, en azından bir gol bekleniyor. Nitekim sarı-lacivertliler de bu temenniyi boşa çıkarmıyor. Dönemin gazeteleri bu maça dair halkın hissiyatını çok güzel ifade etmiş : “Üç günün üç müsabakası esnasında boğazlarda düğümlenip kalan ‘Gol’ kelimesi binlerce sinenin var kuvvetleriyle stadyumu inletti. Fenerbahçe İstanbul futbolculuğunun şerefini kurtarmıştı. Stadyum inledi. Fesler havalarda uçtu.” cümlelerinde hepsi hemfikir.

    Türk Futbolunun Dönüm Noktası
    Üstte: Slavia-Galatasaray maçında. Galatasaray kulübü reisi Ziya Bey’in maçtan evvel misafirlere nutku. Ortada: Fenerbahçe-Slavia maçında. Erkân-ı hükümet ve şehzadegân. Altta: Slavia’ya çıkan Altınordu takımı. (Spor Alemi)

    Türk futbolseverleri üzen aslında biraz kıran bir olay yaşanıyor maç öncesinde. Fenerbahçe’nin davetlisi olarak Kalamış’taki eski Belvü Gazinosu’na gelen Slavia Prag kalecisi Hana kibirli bir şekilde bir bahis ortaya koyuyor; Altınordu ve Galatasaray’dan gol yemediğini anımsatıp Fenerbahçe’ye de kalesini kapayacağını iddia ediyor.

    Slavialılar İstanbul’a ayak bastıkları andan itibaren çok güzel ağırlanıyorlar. Galatasaray Lisesi’nde ve Fatih Belediye binasında Slavia onuruna ziyafetler veriliyor. Fenerbahçe’nin Belvü’deki çay daveti ise yine çok keyifli. Kulüpten teknelerle gidiliyor Belvü’ye. Şüphesiz orada bazı latifeler, iddialaşmalar olmuştur. Bununla beraber, Fenerbahçeli ve Slavialı futbolcuların birbirleriyle çektirdikleri hayli neşeli fotoğraflar da var. Hatta Slavialılar hatıra olsun diye resimler alınırken bizimkilerin feslerini giymişler. İstanbul’dan ayrılırken de “Sizden hatıra kalsın” diyerek, uğurlamaya gelenlerden feslerini istiyorlar. Bizimkiler de hediye ediyor.

    Bildiğimiz kadarıyla dönemin güçlü milli takımlarından Çekoslavakya’nın ilk 11’inden 7 futbolcu Slavia Prag’da oynuyordu ve bu nedenle Türk basını da bu maça çok önem veriyordu. O tarihte Türk basınındaki bakış ve heyecan nasıldı maça dair?

    Dönem basınında Slavia’nın Türkiye’ye gelmeden önce Romanya Milli takımını 6-0 yendiği haberleri veriliyor. Aslına bakarsanız o maçı oynayan Çekoslovak Milli takımı. Biraz önce değindiğim gibi Slavia’nın davet edilme sebebi Türk milli takımını oluşturacak futbolcuların güçlü bir ekip karşısında neler yapabileceğini görmek. Spor basınının bu maçlara verdiği önemin altında yatan sebep de bu. Nitekim 26 Ekim 1923’te Milli takımın ilk resmi maçında Romanya karşısına çıkan kadronun Slavia ile maç yapmış 3 takımımızın oyuncularından oluştuğunu görüyoruz. O dönem Türkiye’de çok kuvvetli bir spor basını geleneği var. Fakat Slavia’nın bambaşka bir heyecan getirdiği inkâr edilemez. “Spor Âlemi” ve “Türkiye İdman Mecmuası” gibi dergilerle birlikte, Yusuf Ziya Öniş, Nasuhi Baydar ve Burhan Felek gibi isimler sayesinde bu seyahate dair müthiş bir haber akışı meydana gelmiş. Özellikle Slavia’nın geliş ve gidiş günlerinden sonra kaleme alınan bazı yazılarda şahane tespitler ve özeleştiriler var. Slavia’nın pas oyununu ve takım içi yardımlaşmasını öve öve bitirememiş spor yazarlarımız mesela.

    Türk Futbolunun Dönüm Noktası
    Slavialı misafirlerin “Milliyet” için attıkları imzalar. (1927)

    10-1’lik tarihi bir yenilgi var ve bu skor Fenerbahçe’nin kulüp tarihindeki en farklı yenilgisi… Ama Taksim Stadı’nda Ömer Tanyeri’nin attığı şeref golü de var. Bu maçı Fenerbahçe tarihinde nereye koyuyorsunuz? Bir yanda üzüntü var ama bir yanda da şeref golünün getirdiği bir teselli var.

    Gol teselliden de öte, büyük bir sevince yol açmış. Seyircilerin maçtan sonra Alaaddin’i omuzlara alıp stadyum kapısına kadar götürdükleri düşünülecek olursa, goldeki aslan payı onun gibi gözüküyor. Fakat Fenerbahçe tarihini kendinden sonraki nesillere armağan eden Dr. Rüştü Dağlaroğlu “Ömer Tanyeri attı” diyorsa, doğrudur. Zira bunu bizzat kendilerinden dinleyip, öğrenmiştir. Ömer Bey’in (ki lakabı Beleş) “Doğru zamanda, doğru yerde olmak” ile özetlenebilecek gol sezişi düşünüldüğünde hiç de sürpriz değil. Bu arada İstanbul Karması ile Slavya’ya atılan üç golün de sahibi Fenerbahçeliler; Zeki Rıza Sporel ve Alaaddin Baydar!

    1923’teki Fenerbahçe takımı esasında rekorların ve başarıların takımı. 1922-1923 sezonunda 58 gol atıp gol yemeyen namağlup bir takım var. Fenerbahçe’nin o tarihi kadrosunu okurlarımıza tanıtır mısınız?

    Tek kelimeyle “inanılmaz” bir ekip! Şekip Kulaksızoğlu, Hasan Kamil Sporel, Cafer Çağatay, Kadri Göktulga, İsmet Uluğ, Fahir Yeniçay, Sabih Arca, Bedri Gürsoy, Zeki Rıza Sporel, Alaaddin Baydar ve Ömer Tanyeri! Fenerbahçe ve Türk spor tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Elkatipzade Mustafa Bey’in kurduğu altyapı takımlarında yetişen bu sporcular için bizim kullandığımız bir tabir var: “Esir Şehrin Moral Kaynağı”. Fenerbahçe’nin işgal kuvvetlerine karşı kazandığı her maç, büyük bir sevinçle karşılanıyor. O yılları anlatan hatıralarda sahaya girip gol atan oyuncuya sarılmaya koşan seyircilerden bile bahsediliyor.

    Türk Futbolunun Dönüm Noktası
    1925 yılındaki maçtan önce Fenerbahçe ve Slavia takımları. (Gol Spor)

    1922-23 sezonundaki yenilgisiz ve gol yemeden şampiyon olan kadronun fahri başkanı Şehzade Ömer Faruk. Şehzade Ömer Faruk, Fenerbahçe tarihinde önemli bir yere sahip. Şehzade Ömer Faruk dönemi nasıl geçmişti Fenerbahçe’de?

    Şüphesiz Ömer Faruk Efendi’nin günümüz başkanlarından farklı bir statüsü vardı. Aktif olarak yönetmese de kulübü 1920-1924 yılları arasında Fahri başkan olarak himaye etmiş. Şehzade’nin Millî Mücadele’ye olan olumlu bakış açısı göz önüne alındığında bu ilişki daha da değer kazanıyor. Ömer Faruk Efendi’nin kulübü birkaç kez ziyaret ettiğini, anı defterini imzaladığını biliyoruz. Özetle Şehzade, işgal güçleriyle sahada mücadele veren kulübünü yalnız bırakmamış. Slavia ile 1923’te yapılan maçtan önce verilen davette Fenerbahçe’yi temsil etmiş. Bu bilgiler ışığında Ömer Faruk Efendi’nin Fenerbahçe tarihinin zenginliklerinden biri olarak kabul edilmesi gerektiğini düşünüyorum. 

    Şimdi takvimlerimizi 5 Haziran 1927’deki tarihi galibiyete çevirelim isterseniz. Slavia Prag bir kez daha İstanbul’da ama bu kez bambaşka bir sonuç var. 1-0’lık tarihi galibiyet büyük ses getiriyor o günlerde…

    3 Haziran 1927’de Galatasaray Taksim Stadı’nda Slavia ile karşılaşırken, Fenerbahçeliler de Ali Naci Karacan’ın bizzat Almanya’ya gidip getirdiği, Bekir’i karşılamak üzere Sirkeci garına gitmişler. Gazeteler “Milli takımın eşsiz futbolcusu Bekir geldi” haberini birinci sayfadan duyurmuşlar. Bekir de kendisinden bekleneni yapmış ve Fenerbahçe’ye maçı kazandırmış. Gazetelerde maçtan sonra Fenerbahçe’ye, Türkiye’nin dört bir yanından, iki yüzü aşkın tebrik ve takdir telgrafı geldiği haberlerine rastlıyoruz. Slavialılar ise, ilk ziyaretlerinin aksine, herhalde mağlubiyetin moral bozukluğundan olacak, o akşam Fenerbahçelilerin verdiği ziyafete gelmemişler.

    Türk Futbolunun Dönüm Noktası
    Bu neticeyi iftiharla alkışlayarak sporcularımızı bihakkın tebrik edebiliriz. Fenerbahçe:1 – Slavia:0 (Milliyet)

    Dediğiniz gibi, bu tarihi galibiyeti getiren Bekir Refet Teker namı diğer Bombacı Bekir’in kafa golü oldu. Bombacı Bekir’in Fenerbahçe tarihinde özel bir yeri var. Futbolseverlere ve Fenerbahçelilere Bombacı Bekir’i anlatır mısınız?

    Fenerbahçe altyapısından, Elkatipzade Mustafa Bey mucizesinin eseri Bekir… Profesyonel anlamda yurtdışına transfer olan ilk Türk futbolcusu… Bugünden o günlere dönüp baktığımızda Bekir’in Karlsruhe’ye transferini, altyapıdan oyuncu yetiştirip ihraç etme hayalinin başlangıcı olarak kabul edebiliriz. Sevecen Tunç’un yakında yayınlanacak olan kitabında Bekir hakkında çok güzel bir bölüm olacağını öğrendik. Bunu da Bekir’in adının yaşatılması adına sevindirici bir haber olarak görüyorum. Mustafa Kemal Atatürk’ün imzasının da bulunduğu kulüp hatıra defterindeki son yazının Bekir tarafından yazılmış olması Fenerbahçe tarihi için güzel bir tesadüf kanımca. 4 Aralık 1951 tarihinde şöyle demiş büyük Fenerbahçeli: “Uzun senelerden sonra kulübümü ziyaretimde idareci ve sporcularının fevkalade gayretlerini müşahede ettim. Bu faaliyetlerin semerelerini pek yakın zamanda toplayacaklarından hiç şüphem yoktur.”

    Prof. Dr. Vahdettin Engin

    Spor Tarihi Araştırmaları Derneği çalışmalarına başladı. Kasım 2021’den bu yana sosyal medyada da çalışmalarınızı paylaşıyorsunuz. Son olarak dernek çalışmalarını ve projelerinizi bizlerle paylaşır mısınız?

    Öncelikle bize yer verdiğiniz için Derneğimiz adına çok teşekkür ederim. Fenerbahçe Tarihi üzerine uzun zamandır çalışmalar yapan bir ekibiz. Fenerbahçe tarihine yaptığımız katkıların gördüğü ilgi üzerine kurumsal bir yapı oluşturmaya karar verdik. Bu konudaki en büyük desteği de sevgili Hocamız Prof. Dr. Vahdettin Engin’den gördüğümüzü belirtmek isterim. Spor tarihi üzerinden, belgeye dayanmayan söylemlerle toplumu ayrıştıranların karşısında konumlandırıyoruz kendimizi. Spor tarihi, üzerinde bilimsel çalışmaların az olduğu bir alan. Bu alanda akademik olarak çalışma yapmak isteyen kişilere destek vermek, özel arşiv ve koleksiyonların kamuoyunun hizmetine sunulmasına yardımcı olmak istiyoruz. Hangi renkte olursa olsun, gerçeğin peşinde ve hizmetindeyiz.

    Barış Kenaroğlu Celal Umut Eren (Milliyet – 6 Şubat 2022)

  • Önce Bir Derbi Sonra Harington Kupası

    Önce Bir Derbi Sonra Harington Kupası

    15 Haziran 1923 tarihinde Fenerbahçe ve Galatasaray, bir kez daha karşı karşıya geldiler. Dönemin spor dergileri tarafından düzenlenen turnuvanın galibi Fenerbahçe oldu. Milli Mücadele kahramanı ve İstanbul Komutanı Selahattin Adil Paşa’nın da seyirciler arasında olduğu karşılaşmayı, Fenerbahçelilerin ileride anlatırken “Önce Bir Derbi Sonra Harington Kupası” diye anlatacağı 15 günlük hikayenin ilk maçını, 16 Haziran 1923 tarihli Vakit gazetesinin “birinci” sayfasından okuyalım.


    Fenerbahçe Galip

    Dün Taksim Stadyumu’nda Fenerbahçe-Galatasaray birinci takımları arasında büyük futbol turnuvasının nihai maçı yapılmıştı.

    Müsabakada İstanbul kumandanı Selahattin Adil Paşa ve daha binlerce seyirci bulunuyordu.

    Her iki takım tam olarak sahada ispat-ı vücut ederek Çekoslovakyalı Mösyö Kratki’nin hakemliğinde oyuna başlandı.

    Başlangıçta tevazün vardı. Böylece ilk parti sıfır sıfıra neticelendi.

    İkincide Fenerbahçe hakimiyeti almış, oyun tek kale halinde devam ediyordu.

    Bu sıralarda atılan bir kornerden Ömer Bey pek mahirane olarak bir kafa vuruşu ile zaviyeden içeri soktu.

    Galatasaraylılar bunu ofsayt diye itiraz ederek iki yirmi beşinci dakikasında oyunu tatil ettiler.

    Selahattin Adil Paşa tarafeyn kaptanlarını çağırdı ve hakeme itaat edilmesini tavsiye etti; fakat Galatasaraylılar hakemin kararını kabul etmeyerek sahadan çekildiler.

    Bilahare büyük kupa -Yaşa Fener- nidaları arasında Selahattin Adil Paşa tarafından Fenerbahçe takımı kaptanı Zeki Bey’e verildi.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Önce Bir Derbi Sonra Harington Kupası

    16 Haziran 1923 tarihli Vakit Gazetesinde Maçın Haberi

    Fenerbahçe Galip
    Fenerbahçe’ye Muzafferiyet Golünü Kazandıran
    Ömer Bey

    20 Haziran 1923 tarihli Spor Alemi Dergisinde Günün Fotoğrafları

    Spor mecmuaları tarafından tertip edilen iki büyük turnuvanın iki mühim kupası müsabakadan evvel galiplerini beklerken.
    (Köşedeki resim) Fenerbahçe-Galatasaray müsabakasında heyecanlı bir safha.
    (Bu nüshamızda son mühim maça dair tafsilat ve resimler vardır)

    Önce Bir Derbi Sonra Harington Kupası
    Selahattin Adil Paşa hazretleri büyük turnuva kupasını kazanan Fenerbahçe oyuncuları arasında.

    Önce Bir Derbi Sonra Harington Kupası
    Selahattin Adil Paşa hazretlerine Çelebizade Sait Bey tarafından Fenerbahçe-Galatasaray oyuncuları takdim edilirken… Tarafeynin orta muhacimleri İsmet ve Nihat Beylere madalya talik edildiği sıralarda.

    Önce Bir Derbi Sonra Harington Kupası
    Turnuva Şampiyonu ve İstanbulumuzun en kuvvetli takımlarından olan Fenerbahçe oyuncularından bir grubun istirahat esnasında alınan fotoğrafı.

    Önce Bir Derbi Sonra Harington Kupası
    Galatasaray’a mahud gol yapılacağı anlarda : Zeki ve Alaaddin Beyler Galatasaray kalesi önünde.

  • Milli Mücadele’de Fenerbahçe Zaferleri

    Milli Mücadele’de Fenerbahçe Zaferleri

    Aşağıdaki cümleler, 29 Eylül 1927 tarihli Büyük Gazete’den… Kulüp tarihçesinin konu edildiği yazı dizisinin ikinci bölümünde Milli Mücadele’de Fenerbahçe zaferleri anlatılmış.

    Hani oluyor ya bazen, birileri “Fenerbahçe’nin işgal maçlarının ne önemi var?” diye soruyor, başka birileri de “Siz maç yaptıysanız, biz de yaptık!” falan diyor. Okurken aklınıza o tipler gelecek, gülümseyeceksiniz…


    Fenerbahçe’nin En Kuvvetli Devresi

    Fenerbahçe Kulübü mütareke senelerine kadar İstanbul’daki kulüpler arasında temayüz etmiş bir vaziyette idi. Fakat mütareke senelerinde, o kara günlerde ecnebi takımlarına karşı elde ettiği muvaffakıyetlerle çok büyük bir şöhret kazanmıştır. Diyebilir ki Fenerbahçe Kulübü’nün en kuvvetli devresi mütareke seneleri olmuştur.

    Fenerbahçe’nin mütareke senelerinde ekseriyetle Taksim Stadyumu’nda ecnebi takımlarla ve buradaki işgal kuvvetleri takımlarıyla yaptığı müsabakalar ve elde ettiği muvaffakıyetler spor tarihimize şeref verecek mahiyettedir.

    Mütareke senelerinin bidayetinde futbol, şimdiki kadar teşekkül etmemiş, diğer kulüplerimizdeki yeni oyuncular bugünkü kadar taazzuv etmemişlerdi. O tarihte göze çarpan kulüpler, Fenerbahçe, Galatasaray, Altınordu’dan ibaretti. Galatasaray, Altınordu da ekseriyetle ecnebi takımlarına mağlup olmakta idi.

    Futbol müsabakaları yavaş yavaş milli renk alıyor, spor sahasında kazanılan galebe adeta cephede kazanılmış bir zafer kadar efkâr-ı umumiyeye tesir ediyordu.

    Bilhassa İngiliz işgal kuvvetlerinin futbol takımlarıyla yapılan müsabakalar çok heyecanlı olmakta, her hafta Taksim Stadyumu’na binlerce meraklılar toplanmakta idi. Diğer takımlarımızın mağlubiyetleri sırasında Fenerlilerin hemen daima galip gelmeleri efkâr-ı umumiyenin mühim bir kısmını Fenerbahçe’ye mânen rabt etmişti. Sonra buradaki Rum, Ermeni, Yahudi takımlarıyla yapılan müsabakaları da Fenerliler kazanıyordu.

    Fenerbahçeliler bu galibiyetleri dolayısıyla İngilizlerden bile müteaddit kupalar almışlardı. Şurasını da itiraf etmek lazımdır ki Fenerliler mütareke senelerinde ecnebi takımlarla müsabaka yapmalarından çok istifade etmişlerdir. Takımın o zaman hiç değişmeyen on bir oyuncusu bu temaslardan azami şekilde müstefit olmuş, futbol tarzı üzerinde büyük inkılap vücuda getirmiştir.

    Fenerlilerin maruz olan ahenk ve tesanüdü İngilizlerle yapılan müsabakalardan tahassül etmiş ve Slavya müsabakaları hazırlanan bu esası inkişafı tam haline getirmiştir.

    Büyük Gazete – 29 Eylül 1927
    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    İlgili bölümün orijinalini de şöyle şuraya koyalım istedik… Meraklısına “Milli Mücadele’de Fenerbahçe Zaferleri”

    Fenerbahçe tarihçesinin anlatıldığı yazı dizisinden "Milli Mücadele'de Fenerbahçe'yi" anlatan bir bölüm.
  • Fenerbahçe’den İşgalcilere 5 Gol Daha

    Fenerbahçe’den İşgalcilere 5 Gol Daha

    29 Haziran 1923’ün yıldönümü yaklaşıyor. Ama bugün Fenerbahçe’nin işgalde oynadığı maçların bir diğerinin yıldönümü.

    Yukarıda gördüğünüz kupürler, 4 Haziran 1923 tarihli Vakit ve Vatan gazetelerine ait.

    Fenerbahçe, 3 Haziran 1923 tarihinde (Rüştü Dağlaroğlu’nun kayıtlarına göre) “İngiliz Kara Karması”nın karşısına çıktı.

    Cem Ertuğrul’un “Şekip, Osman Nuri (Süleymaniye’den), Cafer, Fahir, İsmet, Kadri, Bedri, Ömer, Zeki Rıza, Alaeddin, Sabih” şeklinde verdiği Fenerbahçe on biri maçı 5-1 kazanmayı başardı.

    İngiliz Takımı 1 – 5 Fenerbahçe

    Dün Kadıköyü’nde İttihat Spor Kulübü’nde Fenerbahçe Kulübümüz geçen hafta mağlup olduğu İngiliz takımıyla çarpışmış ve (1)e mukabil (5) gol ile galip gelmiştir. Fenerbahçe’yi bu muvaffakiyetinden dolayı tebrik ederiz. Tafsilat yarınki nüshamızdadır.

    4 Haziran 1923 – Vakit Gazetesi

    Fenerbahçe’nin Galibiyeti

    İngiliz Muhtelit Takımı Bire Karşı Beş Golle Mağlup Olmuştur

    Dün Fenerbahçe muhtelit İngiliz takımını bir gole karşı beş golle yendi. Oyun çok heyecanlı oldu. Müsabakanın ilk kısmında Fenerbahçe’den Ömer Bey’in ayağı sakatlandı. Buna rağmen Fenerbahçeliler yine aynı şiddetle oyuna devam ederek birinci haftaymda bir ve ikincide de dört gol daha yaptılar. Şu suretle geçen haftaki mağlubiyetin acısını şanlı bir surette çıkarmış oldular.

    4 Haziran 1923 – Vatan Gazetesi

    Vakit gazetesinin bahsettiği tafsilatı, yanı detayları da bir başka gün veririz. Fenerbahçe’nin işgalde yaptığı maçları küçümseyenlere yazacak daha çok şeyimiz var. Tarih belgeyle yapılır…

  • Esir Şehrin Moral Kaynağı

    Esir Şehrin Moral Kaynağı

    Bugün sizlerle “Türk futbolunun ilk yıllarında hiçbir maç gazetelerde yer almadı” şeklinde göz göre göre yalan söyleyenlere ders verecek bir şey paylaşacağız. Fenerbahçe nasıl esir şehrin moral kaynağı olmuş, bunu göreceksiniz.

    Harington Kupası’nın fotoğrafını ve detaylarını araştırmak için açtığımız sayfada, dönemin Tevhid-i Efkar ve Vatan gazetelerinin birinci sayfalarında bu maça yer verildiğini görmüştük. Şimdi bunlara biri daha eklendi. Vakit gazetesi…

    Tarih, belgeyle yapılır. Birkaç tane ergeni etkileyip vatana hizmeti geçmiş insanları karalamanın adı çok başka bir şey…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    İngilizler Yenildi

    Fenerbahçe 2, İngiliz Muhtelit Takımı 1 Gol Yaptılar

    Dün Taksim Stadyumu’nda heyecanlı ve mühim futbol maçları icra edilmiştir. Stadyum kesif bir temaşakar ile dolmuştu.

    Günün mühim müsabakası Fenerbahçe ve İngiliz muhtelit takımı arasında olan idi. Müsabakaya Fenerliler sağlam takımlarıyla gelmişlerdi. Hasım taraf da kuvvetliydi. Hakem bir İngiliz intihap edilerek maça saat altıya doğru başlandı. İlk 15 dakika tamamen İngilizlerin hâkimiyetini gösteriyordu. Bu faikıyet İngilizlere bir sayı kazandırdı. Bundan sonra netice değişmeyerek parti nihayetlendi.

    İkincinin başlangıcında Ömer Bey’in iyi bir pasından istifade eden merkez muhacim Zeki Bey vaktinden evvel kaleden çıkan İngiliz kalecisinin ayakları yanından mahirane bir şutla sayıyı yaptı.Bu sayıdan sonra Fenerliler hasmı fazla sıkıştırmaya başladılar ve oyunun nihayetine 10 dakika kala yine Zeki Bey tarafından ikinci sayıyı yaparak müsabakayı kendi galibiyetleri ile neticelendirdiller.

    Müsabakada İngilizlerden kaleci, merkez muavin, merkez muhacim, sol açık güzel oynamışlardır. Fenerlilerden İsmet, Kadri, Zeki, Şekip Beyler galibiyete yegâne âmil olmuşlardır. Fenerbahçe’nin bu muvaffakiyeti şahane addedilmeye şayandır. Maçın hitamında günün en kıymetli oyuncusu Zeki Bey ahalinin omuzların üstünde taşınarak şiddetle alkışlarnmıştır. Gençlerimizi hararetle tebrik ederiz.

    Aynı günde Fenerbahçe ikinci takımı 3 golle Galatasaray’ın ikinci takımına galip gelmiş ve üçüncü takımı da Darüşşafaka üçüncü takımına 2 sayı ile mağlup olmuştur.

    30 Haziran 1923 tarihli Vatan gazetesinden…


    Merak edenler inceleyebilsin diye, gazetelerin yüksek çözünürlüklü resimlerini de aşağıya ekledik.

    Fenerbahçe… Esir Şehrin Moral Kaynağı

    30 Haziran 1923 tarihli Tevhid-i Efkâr gazetesinin 1. sayfası

    30 Haziran 1923 tarihli Vakit gazetesinin 1. sayfası

    30 Haziran 1923 tarihli Vatan gazetesinin 1. sayfası

  • Fahir Yeniçay

    Fahir Yeniçay

    Türk Halkını Fenerbahçe’ye Aşık Eden Takım‘ın futbolcusuydu, Fahir Yeniçay.

    41 yıl sonra bir araya geldikleri akşam, arkadaşları “Onun kadar sinirsiz, sakin oynayana rastlamadık” demişler, Yeniçay da asla sert oynamamış olmasını şöyle açıklamıştı : 
    “Ben sahada 22 arkadaş birlikte spor yapıyoruz, diye düşünür ve hiç kimseyi rakip görmezdim”

    Cem Ertuğrul’un kayıtlarına göre 1921-1924 arası 24 resmî maçta forma giydi.

    Sözü biraz da fizikciler.info.tr” sitesine bırakalım.

    Hayatı

    Fahir Yeniçay 1902 yılında İstanbul’da doğdu.

    Orta öğrenimini İstanbul Kadıköy’deki Saint Joseph Lisesi’nde tamamladıktan sonra 1922 yılında İstanbul Darülfünunu’nun (1925 yılında yapılan değişiklikle bugünkü Fen Fakültesi’ne dönüşen) Fen Medresesi’nde fizik ve kimya öğrenimine başladı.

    Yüksek öğrenimini 1925 yılında tamamlayan Yeniçay 1927 yılında Fransa’ya gitti ve Paris’teki Sorbonne Üniversitesinde, Fransız Fizikçisi Nobel ödüllü J. B. Perrin’in yönetiminde doktora çalışmalarına başladı. Bu çalışmalarını 1930 yılında tamamlayarak Su ve Cıva Üzerinde Tek Moleküllü Filmler adlı teziyle doktor ünvanını aldı. Bu, bir Türk bilim adamı tarafından yapılan ilk fizik doktorasıdır.

    Ankara’daki Gazi Enstitüsü’nde, lise öğretmenlerine verdiği kurslar sırasında, 31 Mayıs 1933’de kurulan yeni İstanbul Üniversitesi’nin öğretim kadrosunda yer aldı. Böylece Prof. Dr. Yeniçay, İstanbul Darülfünu’nun öğretim kadrosundan olup, İÜ Fen Fakültesi’nde Ali Yar (Matematik) ve Hamit Nafiz Pamir (Jeoloji) ile birlikte görevde kalan üç öğretim üyesi arasında yer aldı.

    Profesör Oluyor

    Prof. Dr. Yeniçay, 21 Ekim 1938 tarihinde de profesör unvanını aldı ve aynı yıl Feride Hanım ile evlendi. Bu evliliklerinden Hamit Yeniçay dünyaya geldi. 1939 – 48 yılları arasında Fen Fakültesi Dekanlığı, 1953 – 55 yılları arasında da İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü yaptı.

    Bilime ve fizik eğitimine olan katkıları, TÜBİTAK’ın 1972 yılında verdiği Hizmet Ödülü’yle değerlendirilen Prof. Dr. Yeniçay’ın sporcu kimliği ve sanata verdiği önem de vurgulanmalıdır. Uzun yıllar, Fenerbahçe ve Türk Milli Futbol takımının formasını taşıyan Prof. Dr. Yeniçay bu özelliğini çalışma yaşamına da taşımıştır. İstanbul Üniversitesi’nin Beyazıt’taki Merkez Kampüsü’nde bulunan spor alanlarını Rektörlük görevi sırasında yaptırmıştır. Kürsüye geliş gidişlerinde, Eminönü – Fakülte arasını yürüyerek kateden Fahir Bey’in kürsüye geldiğinde ilk işi, sporcu kimliğinden gelen bir alışkanlıkla, soluk lacivert renkli eşofmanlarını giymekti. Onu tanımayanlar zaman zaman görevi konusunda yanılgıya düşmüş, bu giysileri içindeki Prof. Dr. Yeniçay’ı, kürsünün temizlik ve bakım işleriyle ilgilenen bir görevli sanmışlardır! Oysa bu eşofmanla sadece çalışma odasında ve laboratuarda çalışır; derslere ve resmi toplantılara ise, takım elbisesiyle katılırdı.

    Prof. Dr. Yeniçay 11 Mayıs 1988 Çarşamba günü aramızdan ayrıldı.

    http://fizikciler.info.tr/index.php/13-fizikciler/134-prof-dr-mustafa-fahir-yenicay-1902-1988


    Fahir Yeniçay’ın vefatından sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Şehsuvar Zebitay’ın (şuradan ulaşabileceğiniz) bir yazısı yayınlandı. Burada Fahir Yeniçay’dan “İlmî Haysiyet Abidesi” olarak söz ediliyordu.

    Son sözleri Ahmet Yüksel Özemre’ye bırakalım…

    Kahraman Bilim Adamı

    Fahir Hoca, Fransızca, Almanca ve İngilizce’ye de bu dillerin edebiyatlarına da bihakkın vâkıftı. Tek çocuğu olan Hamit Yeniçay da kendisi gibi fizikçi olup Kanada’ya göç etmiş ve orada vefat etmiştir.

    Fahir Hoca fevkalade disiplinli, dakik, çalışkan ve titiz bir zattı. Çok belirgin ve objektif bir akademik zihniyet sahibiydi. Bundan asla taviz vermemiştir. Hiç tahammül edemediği şey ilmî objektifliğin şahsî çıkarlar uğruna feda edilmesi ve ilim kisvesi altında üçkağıtçılığa tevessül edilmesiydi. Bu ve buna benzer durumlarla karşılaştığı zaman çok öfkelendirdi; fakat kimseye kin beslediği görülmemiştir.

    Gençliğinde Fenerbahçe futbol takımında uzun süre oynamış olmasının kendisine kazandırmış olduğu atletik bir yapıya sahipti. Uzun boylu ve tezcanlı olmasının verdiği avantajla hızlıca yürür ve merdivenleri bir solukta çıkardı. Az yemek yer; içki ve sigara kullanmaz; bol bol yürürdü. Türk mûsıkisinden de klasik batı müziğinden de hoşlanırdı.

    Matmazel Mazmanyan

    Bu arada Hoca ile 30 yıldan fazla bir zaman çalışmış olan sekreteri Matmazel Makruhi Mazmanyan’ı (1913-2003) da unutmamak gerekir. Matmazel Makruhi, Hoca’nın eşref saatini çok iyi bilen, fevkalade dürüst, gıybetsiz, dedikodusuz, sadık, çalışkan, dirayetli, muhabbetli ve süratli daktilo yazan etkin bir sekreter olarak Hoca’nın eli ayağı mesabesindeydi. Fizik Kütüphanesi’nin 20.000 kadar cildinden o sorumluydu. İyi Fransızca bilirdi. Türkçe diksiyonu ve sesinin edası harikulade güzeldi. Matmazel hepimizin sevgili ablası idi. Allah razı olsun, o yoğun işleri arasında, benim 144 sayfalık doktora tezimi de bir haftada daktilo edivermişti.

    Hoca, tatil günleri hariç, her gün saat 08:30’dan akşam 17:00’ye kadar sırtında kendisine alem olmuş olan lacivert eşofmanı ile laboratuvardan laboratuvara koşar, deney hazırlar, alet imâl veya tamir eder, araştırma yapar veya yönetir, misafirlerini kabul ederdi. İkinci vakti ise mutlaka bir duş alır, çayını içer ve kostümünü giyerdi. Derslerine daima kostüm ve kravatla girerdi. Emekli olduktan sonra fakültedeki odalarını muhafaza eden Fahir Hoca, Salı ve Cuma günleri Teşvikiye’de Kalıpsız Sokağı’ndaki evinden Vezneciler’e kadar, eskiden yaptığı gibi, çoğu sefer yürüyerek gelmiş ve saat 08:30’dan itibaren odasında ya da laboratuvarında çalışmaya koyulmuştur. Bu, vefatına kadar hep bu minval üzere devam etmiştir. (Ahmet Yüksel Özemre, Portreler Hatıralar)

    Tarihe saygı duyan her Fenerbahçelinin ezbere bilmesi gereken o işgal yılları Fenerbahçe on birinin; yani Şekip Kulaksızoğlu, Cafer Çağatay, Hasan Kamil Sporel, Fahir Yeniçay, İsmet Uluğ, Kadri Göktulga, Alaaddin Baydar, Bedri Gürsoy, Ömer Tanyeri, Sabih Arca, Zeki Rıza Sporel on birinin bu müthiş üyesine, Harington Kupası kahramanı bu sporcu bilim adamına saygılarımızla…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

  • Onları Tanımak Fenerbahçe Tarihini Bilmek Demek : Müessisler

    1932 yılında Fenerbahçe Spor Kulübü tarafından yayınlanan bir kitapçıkta Fenerbahçe’nin müessisleri, yani kurucuları tanıtılmış. O yıllarda toplam 62 kişi olan bu isimler alfabetik sırayla yazılmış. Çok önemli bir belge…

    * * * * * *

    1) Ahmet Nuri Bey (İbnirefik)
    Kulübe ilk senelerinde intisap etmiş ve hizmetlerde bulunmuştur. Muharrir ve müelliftir.

    2) Alaattin Esat Bey
    Ankara’da Yün-İş muhasebesinde memurdur. Küçük takımlarda yetişmiş, birinci takımlarda yetişmiş, birinci takımda senelerce oynamıştır. “Futbol Artisti” olmakla maruftur. Buraya gelen ecnebi takımlarının ve Avrupa turnesinde kendisini seyreden bütün halkın derhal nazarı dikkatini celbeden bir avcı hakimiyetine maliktir. On dört defa beynelmileldir.

    3) Ali Muhiddin Bey (Hacı Bekir Zade)
    Müessis âzâdan olan Ali Muhiddin Bey kulübün mâlî işlerinde çok çalışan ve kulübe büyük yardımlarda bulunanlardandır.

    4) Ali Naci Bey;
    Senelerce Türk matbuatında gazete sahipliği, başmuharrir sıfatıyla hizmet etmiş, Fenerbahçe’nin lehinde yaptığı neşriyatla esasen halk kütleleri arasında çok sevilen Sarı-Lacivertlilerin muhabbetlerini kalplerde kökleştirmiştir. Şimdi Anadolu Ajansı’nın Balkan mümessilidir.

    5) Arif Rıza Bey
    Küçük takımlarda futbola başlamış, sırasıyla birinci takıma kadar geçmiştir. Geçirdiği bir hastalık yüzünden istifade edilecek bir yaşta futbolu terk etmiştir. Liman şirketinde memurdur.

    6) Asaf Bey
    Deniz inşaat mühendislerinden olan bu zat kulübü ilk kuranlardan biridir.

    7) Bedri Hakkı Bey
    Küçük takımlardan başlayarak birinci takımda ve milli futbol ekibimizde oynamıştır. Kadıköyü’nde Altıyolağzı’nda diş doktoru.

    8) Cafer Ali Bey
    Senelerce birinci takım müdafaasında sarı lacivert forma için çok çalışmıştır. Milli takımda yer almış kıymetli futbolcularımızdandır. Eczacıdır.

    9) Celal Bey
    Kulübe bilahare intisap etmiş olmakla beraber çok hizmetleri görülmüştür. Elektrik şirketi memurin müdürüdür.

    10) Emin Ahmet Bey
    Seyrisefain sabık memurlarından

    11) Enver Bey
    Kulübü ilk kuranlardandır. Senelerce ecnebi mekteplerde Türkçe okutmuş, rüsumat müfettişliği yapmıştır.

    12) Enver Cemal Bey
    Büyükdere belediye muhasebecisidir.

    13) Fahir Bey
    Darülfünun kimya şubesinde asistandır. Üçüncü takımdan başlamış, birinci futbol takımında beş sene sol muavin oynamıştır.

    14) Fuat Hüsnü Bey
    Mütekait bahriye kaymakamı ve sabık üssübahri kumandanı. İlk Türk futbolcusu olmakla maruftur.

    15) Galip Bey
    Senelerce Fenerbahçe’de oynamış, emektar bir futbolcudur. Bütün gençler için numune olmaya layık bir spor adamıdır. Şimdi Fenerbahçe Stadı’nın müdürlüğü vazifesini kabul etmiştir.

    16) Hakkı Saffet Bey
    Kulübü ilk kuranlardan biridir. Emlak ve Eytam Bankası umumi müdürüdür.

    17) Hakkı Şinasi Paşa
    İstanbul mebusu. Kulübe çok hizmet etmiştir.

    18) Hamdi “Nebizade” Bey
    Kulübe değerli himmetleri dokunmuştur. Trabzon mebusudur.

    19) Hamit Hüsnü Bey
    Kulübün ilk inkişaf devrelerinde senelerce başta bulunmuştur. Doktordur.

    20) Hasan Kamil Bey
    Fenerbahçe’nin ilk takımlarında oynamıştır. Amerika’dan dönüşte uzun müddet Fenerbahçe’nin ve milli takımın kaptanlığını yapmış. “Dalgakıran” lakabıyla şöhret kazanmıştır. Standart Oil şirketinde memurdur.

    21) Hayri Celal Bey
    İdare heyetinde senelerce çalışmıştır ve umumi katiptir. Muhtelit mübadele komisyonunda memurdur.

    22) Hikmet Agah Bey
    İlk takımlarda sol açık oynamış ve bu mevkide senelerce rakipsiz kalmıştır. Rıhtım şirketinde memurdur.

    23) Hulki Bey
    Kulübün futbol ve hokey takımlarında uzun müddet çalışmış, denizcilikte himmeti görülmüştür. Emlak sahiplerindendir.

    24) Hulki Bey
    Ticaretle meşguldür.

    25) Hüseyin Hüsnü Bey
    Kulübe ilk intisap edenlerden olup şimdi Girit’tedir.

    26) Hüseyin Sami Bey
    Küçük takımları çalıştırmak suretiyle kulübün son yıldızlarını bizzat yetiştirenlerden ve kulübe büyük hizmetleri dokunanlardan biridir. İş bankası umumi müfettişidir.

    27) Hüsnü Bey
    Çok eski bir sporcu olan Hüsnü Bey kulübe cidden değerli hizmetler ifa etmiştir. Geyve kaymakamıdır.

    28) İsmet Salih Bey
    Futbol, teniz, denizcilik ve boks şubelerinde çalışmıştır. Zamanının en iyi futbolcularındandı. Senelerce Fenerbahçe’de ve milli takımda merkez muavin oynamıştır. Adana askeri hastanesi göz mütehassisidir.

    29) Kadri Celal Bey
    Küçük takımlardan başlayarak birinci takımda senelerce muavin ve müdafi oynamıştır. On bir defa beynelmileldir. Tütün inhisarı memurlarındandır.

    30) Kemal Aşkı Bey
    Kulübe ilk senelerinde girmiştir. İlk kulüp binasını Fenerbahçelilere tahsis etmiştir. Mühendistir.

    31) Kemal Cenap Bey
    Yeni, fakat çok yardım etmiş müessislerdendir. Memleketin en kıymetli profesör ve doktorlarındandır.

    32) Kenan Hasan Bey
    Çok çalışkan bir Fenerbahçelidir. Mütehassis röntgencidir. Yalnız Fenerbahçelilere değil, bütün sporculara yaptığı tıbbi yardımlar minnetle kaydedilecek kadar büyüktür.

    33) Lütfü Cemal Bey
    Futbol ve hokey takımlarında uzun müddet muvaffakiyetle oynamıştır. Devlet Demiryolları şeflerindendir.

    34) Mahmut Celalettin Bey
    Kulübe hizmeti çok dokunanlardandır. Sigorta işleriyle meşguldür. Neşe verici sohbetleri maruftur.

    35) Mazhar Bey
    Eski Fenerbahçelilerdendir. Bankacıdır.

    36) Mehmet Reşat Bey
    Futbol ve teniste çok çalışmıştır. İdare heyetinde muhasebecidir. Devlet Demiryolları şeflerindendir.

    37) Muhsin Yeğen Bey
    Mısır prenslerindendir. Futbol ve tenis şubesinde çalışmış, her sporda muvaffakiyet gösterenlerdendir.

    38) Mustafa Bey (Elkatipzade)
    Kulübün ilk kuruluş devirlerinde en fazla çalışanlardan biridir. Yalnız Fener’in değil, belki bütün Türkiye’nin en maruf futbolcularını yetiştirmiştir. Zeki, Bekir, Alaattin, Cemil, Haydar ve daha yüzlerce futbolcu onun teşvik ve himmetiyle yükselmiştir.

    39) Muvaffak Rıfat Bey
    Kulübe bir çok değerli hizmetler yapmıştır. Senelerce futbol ve bisiklet federasyonlarının başında çalışmış, halis ve eski bir sporcudur. Anadolu Ajansı Umumi Müdürüdür.

    40) Müfit Şevket Bey
    Bursa’da Doç otomobil şirketi acentasıdır.

    41) Nasuhi Esat Bey
    Kulübü ilk kuranlar meyanındadır. Senelerce İstanbul mıntıkasının başında ve futbol federasyonunda çalışmıştır. Ankara’da Emlak Bankası umumi katip muavinidir.

    42) Necip Bey
    Kulübü ilk kuranlar arasındadır.

    43) Ömer Nazıma Bey
    Almanya’da ticaretle meşguldür.

    44) Ragıp Bey
    Fenerbahçe’nin üçüncü, ikinci ve birinci takımlarında uzun müddet oynamıştır. Adana’da Ziraat mektebi mütehassıslarındandır.

    45) Sabih Fani Bey
    Hokey, birinci futbol takımlarında ve tenis ekibinde çalışmış eski bir sporcudur. Teknik bilgisiyle maruftur. Dört defa beynelmileldir. Milas Osmanlı Bankası muhasebecisidir.

    46) Sabri Bey
    Sabık Ziraat Vekili. Mebus. Kulübe en çok hizmeti dokunanlardan biridir. İlk teşekkül devirlerinde ve en müşkül zamanlarında kulübe yardım etmiş. Fenerbahçe’nin bugünkü kuvvetli halinde fiilen en büyük amil olmuştur. Her Fenerbahçeli onu daima minnetle yad eder. Bunun içindir ki Sabri Bey daima kulübün umumi reisidir.

    47) Saip Şevket Bey
    Sporda nazari ihtisasıyla tanınmıştır. Selanik Bankası hukuk müşaviridir.

    48) Sadi Hayri Bey
    Birinci futbol takımının orta muavinliğinde senelerce çalışmıştır. Müteahhittir.

    49) Sait Selahattin Bey
    Kulübün ilk takımlarından itibaren senelerce sol iç ve orta muhacim oynamıştır. Tenis ve avcılıkta şöhreti vardır. Orta Afrika’da avlanan yegane Türk sporcusudur. Deniz Ticaret Mektebi idman muallimidir.

    50) Sait Tevfik Bey (Çelebizade)
    Kulübe büyük hizmetleri dokunan, umumi harp senelerinde herkesin ümitsizliğe düştüğü fena şerait içinde en çok çalışan bir idarecidir. Otomobil ve radyo komisyonculuk ve ticaretle meşguldür.

    51) Selahattin Manço Bey
    İzmir’de memuriyetle iştigal etmektedir.

    52) Servet Bey
    İstanbul belediye mühendislerindendir.

    53) Süreyya Salih Bey
    İş Bankası levazım şefidir.

    54) Şakir Bey (Beşe Zade)
    Eski futbolculardandır. Kulübe fiilen hizmet edenlerdendir. Ticaretle meşguldür.

    55) Şefkati Bey
    Kulübü ilk kuranlardandır. İzmir’de emlak sahibidir.

    56) Şekip Mustafa Bey
    Kulübün küçük takımlarından yetişmiş bir futbolcusu ve birinci takımın eski kalecisidir. Zonguldak Madem Mühendis Mektebi muallimlerindendir.

    57) Tevfik Haccar Bey
    Eski ve kıymetli bir sporcudur. Tenis, futbol ve hokey şubelerinde, denizcilikte çalışmıştır. Atletizm federasyonu tenis komitesi reisidir. Kibrit şirketi emtia şefidir.

    58) Vasıf Bey
    Kulübe çok hizmeti görülen müessislerdendir. Roma sefirimizdir.

    59) Yahya Berki Bey
    İlk intisap edenlerden biridir. İdare işlerinde hizmeti görülmüştür. Ticaret ve zahire borsası memurudur.

    60) Zeki Rıza Bey
    Fenerbahçe’nin ve milli takımın senelerden beri kaptanıdır. En maruf futbolcularımızdandır. İyi bir tenisçidir. Milli Spor Mağazası’nın sahibidir.

    61) Zeki Mazlum Bey
    Sanayi Maden Bankası memuru.

    62) Ziya Bey
    Kulübün bir numaralı âzâsı ve ilk kuranların başında bulunan müessisidir. Böyle olduğu halde alfabe sırasıyla yazılan müessislerin en sonuna düşüyor.