Etiket: Fenerbahçe Spor Gazetesi

  • 9 Numara

    9 Numara

    1956 tarihli Fenerbahçe Spor Gazetesi’nden Sezgin Burak imzalı bir çizgiroman çıktı: 9 Numara.

    Gerçi sonraki sayılar arşivimizde olmadığı için hikayeyi bitiremedik ama merhum Sezgin Burak ve Fenerbahçe Spor Gazetesi emekçilerini anmak için güzel bir vesile oldu. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


  • Sedat Bayur

    Sedat Bayur

    Fenerbahçe’nin “Türkiye Şampiyonu” futbolcularından Sedat Bayur, Fenerbahçe Spor Gazetesi’ne, unutamadığı Güneş maçını yazmış. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Sedat Bayur’un Unutamadığı Maç

    Beraberlik bile şampiyon olmamıza mâni idi. Sahaya çıkarken kaptan Büyük Fikret “Hadi bakalım asıl maç şimdi” demişti…

    Sedat Bayur, 1934 senesinde Fenerbahçe kulübünde futbola başlayarak 4üncü, genç ve B takımlarında oynamış ve nihayet 1936 senesinde A takımına girerek üç sezon muvaffakiyetle sağbek olarak sarı-lacivertli kadroda yer almış, tahsil için Ankara’ya gitmek zorunda kalınca da futbolu bırakmıştır.

    Fakat idarecilik sahasında Fenerbahçe’ye yardım etmekten geri kalmamış ve futbol takımında umumi kaptanlık yaptığı gibi, basketbol şubesi kaptanlığına da getirilmiştir. Bu sene sıhhi sebepler yüzünden bu vazifesinden feragat eden Bayur, halen 38 yaşındadır ve Genel Sigorta’da muhasebe ve tahsilât şubeleri müdürü bulunmaktadır.

    Aşağıda O’nun unutamadığı maçın hikâyesini bulacaksınız.

    * * * * *

    Kısa futbol hayatımda birçok mühim maçlar oldu. Bunlar arasında hâlâ unutamadığım karşılaşma ilk defa birinci takımda oynadığım bir şampiyonluk maçıdır. Zira 1936 – 37 senesinde ilk defa tertip edilen milli küme şampiyonası çok kritik bir durum arz ediyor, takımın sona kalan üç mühim maçı; Galatasaray, Beşiktaş ve Güneş karşılaşmalarını kazanması gerekiyordu.

    Beşiktaş ve Galatasaray’ı yenmiş, bir tek Güneş maçımız kalmıştı. Perşembe günkü antrenmandan sonra salonda çay içiyorduk. Antrenör Elliot Pazar günkü maçtan konuşuyor ve takımı açıklıyordu. Birden omuzuma vurarak, “Pazar günü Güneş’e karşı oynayacaksın” dedi.

    O kadar sevindim ve şaşırdım ki, taa maç saatine kadar nasıl oynayacağımı düşünüp, hayaller kurdum. Hatta her gece rüyamda maç yaptım. Hem ilk defa birinci takımda oynayacağım, hem de çok kritik bir karşılaşma olduğu için heyecanlıydım. Zira beraberlik halinde dahi (galiba Galatasaray olacaktı) şampiyonluğu kaybediyorduk.

    O zamana kadar A ve B takımları arasında yaptığımız maçlar çok iddialı olur ve B. Fikret’le çekişirdik. Bu sebepten soyunurken kaptan yanıma gelmiş; “Hadi bakalım asıl maç şimdi, göster kendini” demişti. Bende büsbütün renk atmıştı. Neyse ki sağ haf oynayan Cevat ağabey beni teselli ederek; “Hiç heyecanlanma, antrenmanlardaki gibi oyna, göreceksin muvaffak olursun” dedi.

    O gün; (30 Mayıs 1937) Hüsamettin, Sedat, Lebib, Cevat, Angelidis, M. Reşat, Niyazi, Naci, Namık, Esat, B. Fikret tertibindeki kadromuz güzel bir maç çıkardı. Oyun karşılıklı gollerle 1-0, 1-1, 2-1, 2-2, cereyan etti ve 4-2 lehimize neticelendi. Gollerimizi (aklımda yanlış kalmadıysa) Namık, B. Fikret ve Naci paylaşmıştı.

    Fenerbahçe stadının pistlerine kadar dolup taştığı bu şampiyonluk maçının bir de enteresan hatırası vardır. Fenerbahçelilik aşk ve sevgisinin ne derece kuvvetli olduğunu göstermesi bakımından üzerinde duracağım.

    Sol bek Lebip (Elmas), bir topa çıkışı sırasında düşerek kolu omuzundan çıktı. İlk devrenin 15inci dakikası olmasına rağmen Lebip bu haliyle bütün maçı oynayarak galibiyette maddiyattan çok maneviyat üzerine tesir edip takımı kamçılayarak rol oynamıştı.

    Maçtan sonra bizler Deniz Kulübü’ndeki ziyafete giderken zavallı Lebipçik otomobille hastaneye götürülüyordu.

    O zamanki Fenerbahçelilik işte böyleydi…

    Sedat Bayur – 5 Aralık 1955 – Fenerbahçe Spor Gazetesi

  • Kaptandan Taraftara

    Kaptandan Taraftara

    1960 yılı sona ermek üzere iken gazetelerde “Kaptandan Taraftara” bir mektup yayınlanmış. Futbol takımı kaptanı Naci Erdem’in mektubu sezon sonunda gerçek olacak, Fenerbahçe şampiyonluğu kazanacaktı.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe Şampiyon Olacaktır

    Çok sevgili Fenerbahçeliler,

    Son mağlubiyetlerimiz dolayısıyla ne kadar üzüldüğünüzü biliyorum. Sizlere kendimizi nasıl affettireceğimizi de biliyorum. Üzülmeyin her şey, ama her şey düzelecek, Fenerbahçe yine sahalarda kasırgalar yaratacaktır.

    Ne idareciler, ne antrenör, ne şu, ne de bu kabahatlidir. Yalnız bir kabahatliyiz. Ferdi hatalarımız yüzünden yenildik. Fakat herhangi bir takıma değil, şöhreti bütün Türkiye’ye yayılmış diğer iki güzide ekibe yenildik. Zaman geldi biz de onları yendik.

    Bazen güldük, bazen da ağladık. Fakat hiçbir vakit ümidimiz kırılmadı. Şimdi de kırılmış değil. Çalışacak, daha çok çalışacak, sizleri memnun etmek için formamızda ıslanmamış yer bırakmayacağız.

    Fenerbahçe’de her şey tamdır. Eksik olan tek şey var: Moral…

    Onu da sizlerin teşvikleriniz, alkışlarınızla kazanacağımıza ve bünyemize toplayacağımıza inanıyorum. Ve inanıyorum ki, bunlar sayesinde kendimizi affettirebilecek ve bize tezahürat yapanları, bizi sevenleri memnun edeceğiz.

    Önümüzde koskoca bir ikinci devre var. Tam 19 maç daha yapacağız. Bizler için hayli zor olan ve her sahaya çıktığımızda «Acaba kazanabilecek miyiz?» diye düşündüğümüz İzmir deplasmanımız da yok. Diğer takımların puan durumları da meydanda.

    Daha kimler yenecek, kimler yenilecek bir bilseniz. Bizim birinci devrede bu puanları kaybetmiş olmamız memnuniyet vericidir Zira ikinci devrede aynı şekilde bir akıbete düşer, şampiyonluktan da, ikincilikten de olurduk

    Hem artık “zayıf takım, kuvvetli takım” diye bir şey kaldı mı ki? Her maç, her takım için zor ve çetindir. Biz, evet, iki acı mağlubiyet aldık. Fakat hiçbir zaman rakiplerimizle aramızdaki puan farkı 4 veya 5’e yükselmedi O zaman kim bilir neler yapılacak, neler söylenecekti Şimdi ortada hiçbir şey yok.

    Birincilik için iddia ediyorum ki:

    Artık her şeyi unutarak, yeni yıla eski acı buhranları temizlemiş, ak – pak olarak girmek istiyoruz. Sizlerin yardım ve teşvikleri bizi muzaffer kılacak ve: FENERBAHÇE ŞAMPİYON OLACAKTIR.

    1961 yılının Fenerbahçe’ye ve diğer bütün takımlara hayırlı ve uğurlu olmasını temenni eder, neşeli bir yılbaşı dilerim.

    Naci Erdem – Fenerbahçe Takım Kaptanı – 31 Aralık 1960

  • Nazmiye Kor

    Nazmiye Kor

    Fenerbahçe basketbol/voleybol tarihinin en önemli sporcularından biri olan Nazmiye Kor ile 1956 yılında yapılan röportajı bulunca, yayınlayalım istedik. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Şampiyon Kızlarımızı Tanıyalım

    Nazmiye Kor

    “Erkeklerin milli futbol ve voleybol maçlarında şampiyon veya şampiyon namzedi olan Galatasaray esas olarak ele alındığı halde İstanbul kızlar voleybol muhteliti için takımımız niçin tercih edilmiyor da ancak 2 oyuncu alınıyor?”

    Renklerimize bu sene iltihak eden ve bilhassa İstanbul birinciliklerindeki Moda maçı galibiyetinde büyük payı bulunan bu genç arkadaş hâlen Çamlıca Kız Lisesinin voleybol kaptanlığını yapmaktadır.

    Hem okulda hem de antrenmanda bulamayınca telefona sarıldık. (Telefon numarasını vermeye lüzum görmüyorum. Çünkü her zaman dersleriyle o kadar meşgulmüş ki telefona daima annesi bakarmış!)

    İlk olarak gaybubet sebeplerini öğrenmek istedik. Derslerden veya antrenmandan kaçıyor zannederek günahına girmişiz. Meğer 3 günden beri hasta imiş. Geç oldu ama geçmiş olsun…

    Şimdi telefon muhaveremizin nakline geliyorum. Lâf aramızda Nazmiye’nin sesi hiç de fena değil hani!

    Oyunda hiç konuşmayan ve umumiyetle gayet soğukkanlı gözüken Nazmiye’ye ilk olarak heyecanlanıp heyecanlanmadığını sordum.

    Kandilli ve Moda maçlarinda, bilhassa servis atarken çok heyecanlanırım.

    Maça girerken, oynarken ve çıkarken ne düşünürsün?

    Girerken yeneceğimizi düşünür, bazen de korkarım. Maç esnasında gözüm bir şey görmez!

    (Aman Nazmiyeciğim. Ben korktum senden. Ya gözün bir kere görmeye başlarsa karşı takımın hali nice olur!)

    Maçtan sonra, galip gelmişsek çok sevinirim. Aksi halde ağzımı bıçak açmaz.

    (Bu ne büyük lâflar yavrucuğum. Anlaşıldı her zaman kapalı olan ağzını telefon iyi açtı galiba…)

    Uğura inanır mısın?

    Hayır. Ve bilhassa 13’ü uğursuz saymam.

    İstanbul Üniversitesine yenil…

    (Bitirmeme müsaade etmeden) Yenilmemiz pek feci, keşki aklıma getirmeseydiniz. Sebepleri oldukça çok. Karşımızdaki takımı küçümsemek (Hâlbuki ben de büyültmekten şikâyetçiyim) işi ciddiye alarak iyi çalışmamak, kafasız oynamak!

    (Hepsine evet ama vallahi kafalarımız yerindeydi!)

    Boş vakitlerini nasıl geçirirsin?

    Kedi ve köpeklerle oynamakla…

    Beğendiğin yemek ve tatlılar?

    Kuzu pirzolası, pilâv ve tulumba tatlısı.

    (Nasıl da belli öğle yemeklerini mektepte yediği…)

    Sinemaya sık sık giden ve “Caniler Avcısı” filmini pek beğenen Nazmiye artistlerden de şunları sayıyor:

    Rossana Brazzi, Victorio Gassman, Stewart Granger, Marlon Brando, Ingrid Bergman, Prenses Kelly!

    Beğendiğin sporcular?

    Basketbolculardan Altan, Yalçın, Can, Turan ve Partener’i; futbolculardan da: Şükrü, Turgay, Lefter, Naci ve Mustafa’yı beğenirim. Fakat derslerim dolayısıyla maçlara her zaman gidemiyorum.

    Modayı takip eder misin?

    İhtiyaç hissetmiyorum. Çünkü umumiyetle spor giyinirim.

    Tekrar spor bahislerine döndük:

    Spora ne kadar zaman devam etmek niyetindesin?

    Yapabildiğim müddetçe.

    Tabii sen de arkadaşlar gibi milli maçların yapılmasını vs. yi isteyeceksin…

    Bu şekilde yapılacaksa yapılmaması daha iyidir. İşittiğime göre Galatasaray’dan 4, Moda’dan 2-4, İstanbul Üniversitesi’nden 3 namzet seçiliyor da İstanbul ve Türkiye’nin şampiyonu olan takımdan İstanbul muhtelitine ancak 2 kişi çağrılıyor. Milli futbol ve voleybol takımları seçilirken en formda olan Galatasaray takımı esas olarak alınıyor da kızlarda niçin Fenerbahçe tercih edilmiyor anlamıyorum.

    Bu hususu ben de anlayamadım. İnşallah ilgililer pek yakında hepimizi aydınlatırlar…

    16 Nisan 1956 – Fenerbahçe Spor Gazetesi | Röportaj: Ayten Salih

  • Walter Devlin

    Walter Devlin

    Süreli yayınları taramanın en önemli getirisi irili ufaklı şaşırtıcı bilgilere ulaşmak… Rahmetli Önder Dai’nin ülkemizde kısa bir süre görev yapan basketbol antrenörü Walter Devlin (Corky) hakkındaki yazısı da bunlardan birisi oldu. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Basketbol Antrenörü Devlin Gitti

    Dört gün evvel uçakla Amerika’ya yolcu ettiğimiz bu genç antrenörle münasebetlerim, hatıralarımın iyi sahifelerinden biri olacaktır. Kendisiyle çok güzel anlaşıyorduk. Her buluşmamızda spordan, edebiyattan, müzik ve politikadan uzun, uzun bahsediyorduk. Fakat tuhaftır… Ne o bir kelime Türkçe biliyor, ne de ben bir kelime İngilizce!

    Küçüksu’ya mısır yemeğe gittiğimiz gün çayırda taşla gülle atmış, tel örgülerden de yüksek atlama gösterileri yapmıştık. Çocuk gibi iddialı idi. Her mevzuda daha iyiyi yapmak arzusu kuvvetliydi. Bir tarafta kuvvet ve çevikliğini gösterirken, öte tarafta insan vücudu anatomisi hakkında münakaşalar yapıyordu.

    Antrenman ve maçta çok ciddi, hatta sert; dış hayatta o nispette yumuşak ve arkadaştı. Devlin’in dostu çoktu. (Zira kendisini sevdirmesini biliyordu) Diğer dostlarını bilmiyorum ama ben şahsen ondan azami derecede istifade ettim.

    Amerika’nın sayılı ünlü basketbolcularından olan 1.97’lik Devlin’in oyunculuğu da cidden temaşaya değecek nefasette idi. Ecnebi antrenörler içinde basketbolcularımıza (bilhassa gençlere) az zamanda, en fazla şey öğreten bence bu Amerikalılar olmuştur.

    Memleketine dönmek mecburiyeti olmasaydı bir müddet daha burada kalmağı arzu ediyordu. Mamafih Devlin giderken Amerika’daki kontratının bitiş tarihini açıkladı ve ima etmeden apaçık söyledi: “Tekrar çağırılırsam Türkiye’ye gelirim”

    Temenni edelim ki, Federasyonumuz onu unutmasın.

    Önder Dai – 1955 – Fenerbahçe Spor Gazetesi

  • Ver Lefter’e

    Ver Lefter’e

    Meşhur “Ver Lefter’e Yazsın Deftere” sözünün tamanına tekabül eden şiiri, 1955 tarihli bir Necati Bilgiç röportajından öğreniyoruz… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Lefter Küçükandonyadis

    Fenerbahçe’nin en çok sevilen futbolcularından birisi de şüphesiz Lefter’dir. Türk futbolunu, hem İtalya, hem de Fransa takımlarında oynayarak tanıtan ve iki sene yurtdışında kalarak bu cepheden de bir hususiyet kazanan Lefter, 1926 yılında İstanbul’da doğduğuna göre, bugün 29 yaşında bulunmaktadır. Tuhaf bir tesadüf, bu müddet zarfında 29 defa da milli formayı giymek şerefine nail olmuş.

    O’nun bir hususiyeti de Türk futbolcuları içinde hakkında en çok yazı veya şiir yazılanlardan birisi olmasıdır. Arkadaşımız Necmi Tanyolaç’ın derlediği şu satırlar, O’nun için hiç de fazla olmasa gerek:

    LEFTER…
    Aman! O ne biçim, o ne alım?
    Bir ayağında şut, diğerinde çalım.
    Bakın Sarı-Lacivert formasından akan şu tere,
    Ver Lefter’e, yazsın deftere.

    O’nun hakikaten şiir gibi golleri, nefis çalımları, vücut kıvraklığı ve korkunç bir top kontrolü ve sıkı şutları vardır. Bununla beraber, son zamanlarda biraz şahsiliğe kaçması, tek hatasıdır.

    Lefter hayatta en çok futbol oynamayı ve balık tutmayı seviyor. Birisi kış, diğeri de yaz sporu olduğuna göre başka spor yapmasına da esasen lüzum kalmıyor.

    Lefter Küçükandonyadis, evli ve iki kız babasıdır. İlki 3, diğeri de 1,5 yaşında olan bu küçük hanımlar, babalarının hayatta en çok sevdiği varlıklar imiş. Ama Lefter hemen ilave ediyor: “Tabii sonra da ailem gelir”. (Ne olur ne olmaz, hanımı düşünmek lâzım değil mi?)

    “Damatlarının hangi meslekten olmasını istersin?” sualine:

    “Futbolcu olsunlar” cevabını verdi. Ama sakın ümitlenmeyin, zira Rula Niyazi ile nişanlı (!) Küçük de Nedim ile sözlü (!) imiş.

    Lefter’e diğer bir sual soruyorum:

    “Kaç yaşına kadar futbol oynamak niyetindesin?”

    Cevap gayet enteresan:

    “Şimdiki durumda kendimi çok iyi hissediyorum, daha 5 sene, 34 yaşıma kadar futbol oynayabileceğimi sanıyorum.”

    Lefter, saha içinde kasti tekme atanlara; hayatta da yalan söyleyenlere çok kızmakta imiş.

    Futbolu bıraktığında hangi işle meşgul olacağını sorduğum zaman, biraz düşündükten sonra şu cevabı verdi;

    Bilmiyorum… Ama manifatura üzerine çalışan bir mağaza açmak iyi olsa gerek değil mi?

    Lefter’in üzerinde şimdiye kadar en fazla tesir eden maç 1948 senesinin 23 Nisanında (harpten sonra yaptığımız ilk milli maç olan) Atina’da Yunanistan ile yaptığımız karşılaşma imiş. Türk takımının 3-1 galip geldiği bu karşılaşmada, Lefter bir de nefis gol atmıştı.

    Hayatının en enteresan ve unutulmaz günlerini, Avrupa’da bulunduğu sırada geçen iki sene olarak gösteren Lefter: “İyi ve fena tarafları ile bu günleri hiç bir zaman unutamayacağım” diyor.

    Büyükada’da oturan ve semtini çok seven Lefter (1.70 m. boy ve 68 kilo) cüssesizliğine rağmen kuvvetli bünyesi ve mücadele kudreti ile bugünkü şöhretini elde etmeğe muvaffak olmuştur.

    1943 yılında Taksim takımında futbola başlamış, askerliğini müteakip 1947-48 sezonunda Fenerbahçe kulübüne transfer olmuştu.

    Lefter günlük hayatını ekseri Ada’da geçirmektedir. Sabahları motoru ile balık tutmaya çıkar, antrenman yoksa diğer zamanlarını ailesi ve çocukları arasında geçirir. O’nun Süleymaniye’de dokuma tezgâhları bulunduğunu, yani bir patron olduğunu da biliyorsunuzdur tabii…

    “Bu sene ligler nasıl olacak?” sualine şu cevabı verdi:

    “Muhakkak ki, geçen senekilerden çok daha cazip ve çekişmeli geçecek. Bilhassa 5 büyük takım arasında cereyan edecek maçlar, hem puantaja tesir etmesi bakımından, hem de kuvvet muvazenesi dolayısıyla seyredilecek evsafta olacak ve bu futbolumuzu daha çok kalkındıracaktır. Yalnız sporcuların (geçen seneki gibi talihsiz sakatlıklarla karşılaşmamaları için) daha temiz ve sportmence oynamalarını temenni ederim.

    Lefter’e, son olarak Türkiye’de attığı en güzel golün (kendisince) hangisi olduğunu sordum.

    Desportos’un Türkiye’yi ilk ziyareti esnasında Fenerbahçe’yi 3-1 yendiği maçta (ki yedikleri bu sayı için misafirler “Brezilya’da olsa bu gole fener alayı yaptırılırdı” demişlerdi.) uzaktan attığı golü istediği şekilde bir vuruşla yaptığını söyledi.

    Bakalım Lefter, bu sene de kaç kale ağını ağlatacak, kaç sayı levhasını değiştirecektir?

    Röportaj: Necati Bilgiç – Fenerbahçe Spor Gazetesi – 4 Ekim 1955

  • Sacit Seldüz

    Sacit Seldüz

    Fenerbahçe basketbol tarihinin en önemli isimlerinden birisi olan Sacit Seldüz hakkında bilgilerimiz ne yazık ki çok kısıtlı… Can Bartu ve Mehmet Baturalp ile çekilmiş müthiş bir fotoğrafı eşliğinde 67 yıllık bu röportajı sizlerle paylaşmak istedik. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Sacit Seldüz

    1951’deki Dünya Ordulararası Basketbol Şampiyonası’nda “En iyi oyuncu” seçilen sempatik kaptanımız “Şampiyonluğumuz garantidir” diyor.

    Mecmuamızın neşrinden itibaren her hafta bir futbolcumuzu tanıtarak bu güne kadar geldik. Futbolcularımızla röportajlarımız sona erdiğinden bu haftadan itibaren şampiyon basketbolcularımızı sizlere tanıtmağa başlıyoruz.

    Kıdemliden (!) yani kaptandan başlamak prensibimize sadık kalarak Sacit’i karşımıza alarak suallerimize başlıyoruz. Uzun ve başarılı spor hayatını şöyle hülâsa ediyor:

    “1928 senesinde İstanbul’da doğdum. Spor olarak orta mektebe devam ettiğim sıralarda sadece voleybol oynuyordum. Benim uzun boyuma mukabil pasörüm çok kısa idi. Milli atlet ve rekortmen Cahit Önel! Mektebin kaptanı olup o müddet zarfında da Galatasaray’da voleybol oynuyordum. Vefa’ya geçtiğim sene orada Türkiye şampiyonluğunu kazandık…”

    Basketbole başlayışın nasıl oldu?

    “Tamamen tesadüfi. Dr. Ali Uras basketçileri çalıştırırken benim de antrenmanlara iştirakimi arzu etti. İşte o gün bu gün potanın dibinde dolaşıp duruyoruz…”

    Voleybolcu olarak da millî formayı giymiş bulunan Sacit, basketbola başladıktan altı ay sonra milli takımda oynamağa muvaffak olmuştur. Bu güne kadar 50’yi mütecaviz milli müsabakada ve bir o kadar da muhtelit maçlarında yer almıştır.

    Milli takımla Mısır, Kıbrıs, Yunanistan, Yugoslavya, Avusturya, İtalya, Fransa, İspanya, Almanya, Finlandiya ve İngiltere’ye gitmiş bulunan Sacit, bunların arasında en çok (Paris) Fransa’yı beğeniyor.

    Beğendiğin basketbolcular?

    “Bizden Erdoğan Partöner, yabancılardan 2.17 m. boyundaki Bob Callen (A.B.D.) ve 110 Kg.’lık Konief (Rus) dir.”

    Sırası gelmişken söyleyeceğim; hâlen Almanya’da bulunan Galatasaraylı millî basketçi Erdoğan Partöner, Sacit’in en samimi arkadaşıdır. Burada iken birbirlerinden hiç ayrılmazlar.

    En çok heyecanlandığın hâdise?

    “1951’de Kahire’de yapılan Dünya Ordular Arası Basketbol Şampiyonası’ndan dönerken uçağımızın geçirdiği düşme tehlikesi.”

    Bu şampiyonada takımımız dünya üçüncüsü olmuş ve Sacit de en iyi oyuncu seçilmişti.

    Basketbolcular arasında bir âdet vardır: Her oyuncu bu spora başladığı ilk günlerde bir forma numarası seçer ve bunu uğur telâkki ederek, maçlarda daima bu numarayı kullanır.

    Sacit 5 numaralı formayı giymektedir.

    Forma numaranı nasıl seç tin?

    “ Önceleri 4 idi. Fakat onu milli takımda çok sevdiğim Yalçın Granit’e bıraktım. Hâlen 5 numarayı kullanıyorum.”

    Basketbol ve voleybolden başka gayet iyi kayak kayan kaptana takımın bu seneki durumunu soruyorum:

    “Takımımız yeni iltihak eden genç arkadaşlarımızla çok kuvvetli bir durum arz etmektedir. Galatasaray’ın son 2 mağlubiyeti üzerine şampiyonluğumuz garantidir” diye cevap veriyor.

    En selâhiyetli bir ağızdan aldığımız bu garantiyi taraftarlarımıza müjdelemek de bizim vazifemiz sayılır!

    5 Mart 1956 – Fenerbahçe Spor Gazetesi

  • Okullarda Fenerbahçe Sevgisi

    Okullarda Fenerbahçe Sevgisi

    19 Mart 1956 tarihli Fenerbahçe Spor Gazetesi’nde, o zamanlar Lise dördüncü sınıfta olan Fenerbahçe taraftarı Ünsal Tunçözgür imzalı bir yazı yayınlanmış. Yaşıyorsa Allah uzun ömür versin, Ünsal Bey adeta “Yeni kuşaklar nasıl Fenerbahçeli olur?” sorusuna kısa bir yazıyla manifestovari bir yanıt vermiş. Keyifli okumalar.


    Türkiye’de spor faaliyetlerinin en mühim kısmı okullarda cereyan eder ve büyük futbolcular, büyük atletler ekseriya okul sıralarında meşhur olurlar. Cihat Arman’la Ankara’da aynı sınıfta okumuş bir zat; Cihat Arman’ın, babasının şiddetli muhalefetine ve okulun kapısında kendini almaya gelen sopalı askere rağmen, kapağı istasyon altındaki sahaya attığını, yine Maarif Koleji’nde beraber okuduğu Baba Gündüz’ün de sporu her şeyden üstün tuttuğunu anlatmıştı

    Bütün bunlarda belirtilen şekilde büyük sporcuların yetiştiği okullarda Fenerbahçe’ye gösterilen sempati benim gibi Fenerbahçe hastalarını fazlasıyla memnun ediyor. Bu asil sevgi istikbalin Fenerbahçesi için büyük bir kazanç olacaktır.

    Şöyle ki; bugün bir parça futbol oynayabilen, spor yapabilen bir talebe, futbolunu geliştirip şerefli Lâcivert-Sarı formayı giyebilmek, onu layık olduğu şerefe ulaştırabilmek için can atıyor.

    Yakaları Fenerbahçe rozetli bu Fener hastaları talebeler, Fenerbahçe’nin maçlarını heyecanla takip ediyorlar.

    Biz Fenerbahçe hastaları, profesyonel ligin ikinci devresinde, Fenerbahçe’den şerefli galibiyetler ve şampiyonluk bekliyoruz. Bu galibiyetler ve şampiyonluğumuz, sevgimizi arttıracak ve okullarda Fenerbahçe’ye karşı olan ilgiyi çoğaltacaktır.

    Ünsal TUNÇÖZGÜR
    Lise IV – B. Karabük