Etiket: Fenerbahçe

  • 1924 Derbi Kavgası VII

    1924 Derbi Kavgası VII

    1924 yılında Türkiye’nin ilk “Ulusal” Futbol Şampiyonluğu düzenlendi. Ankara’daki müsabakalara giden yolda İstanbul Şampiyonluğu büyük tartışmalara sahne oldu. Bu ay sitemizde, yarı finaldeki Fenerbahçe-Galatasaray kavgası ile zirveye ulaşan büyük şampiyonayı (Galatasaraylılığı ile bilinen) Cumhuriyet gazetesinden aktarıyoruz… Huzurlarınızda 1924 Derbi Kavgası VII

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    17 Ağustos 1924

    Fenerbahçe – Galatasaray Müsabakasının Tafsilatı

    Müsabaka değil, bu bir kıyamet, bir afettir! – Cezalar, fauller, penaltılar günü.. – Dövüşenler, sövüşenler, bayılanlar ve nihayet mahalli zabıta tarafından müsabakanın tatili.

    İstanbul birinciliğinin hangi kulübe nasip olacağına dair hafta ortasında yaptığımız tahminler bu müsabakaların, hararetini, şiddetini göz önüne getirmek hususunda meğer ne kadar zayıf kalacakmış!..

    Bu tahminleri ve hele Galatasaraylı gençlerin kulüpçülük imanını biraz da latife ile karışık, tasvir için yazılan satırları çok görenler de oldu. Fakat son Galatasaray – Fener müsabakasını seyrettikten sonra bu zevat acaba ne düşündüler? Hele Galatasaraylılarda ancak bir kulüp muhabbeti şeklinde tecelli eden bu aşkın bir gazete tarafından tespit edilen nevini onlar acaba hangi tarafta buldular?

    Şimdiye kadar oyun tarzına ahenk ve nezaketten başka bir şey izafe edilmeyen tarafın bu hususta biçare Galatasaraylılardan çok ileri gittiğine hiç olmazsa hayret etmediler mi?

    Saat beşe doğru Süleymaniye-Beşiktaş müsabakası başladı. Etrafta kesif bir kalabalık vardı. Tıpkı ecnebilerle yapılan müsabakalardaki gibi.

    Beşiktaşlılar Sadri, Tevfik, Refik, Cavit, Şahap, Kemal, Nafi, Abdi, Baha, Edip ve Saadet Beylerden, Süleymaniyeliler de Hamid, Ahmet, Mazlum, Saim, Hüsnü, Selahattin, Niyazi, Avni, Şükrü, Latif ve Kemal Beylerden mürekkepti.

    İlk dakikalarda Süleymaniye faik göründü. Beşiktaşlılar uzun müddet bir derli topluluk gösteremiyorlardı. Birinci sayı Süleymaniye lehine kaydedildi. Kaleci Sadri iki defa topu tuttuktan sonra üçüncüde kaçırmıştı. Bundan sonra beyaz-siyah formada büyük bir gayret tutuştu. O zamana kadar fevkaladeliği görülmeyen Refik şiirlerine başladı. Oyun açıldı. Şahap topu sürerek Süleymaniye kalesine kadar sokulduğu halde atamadı. Yine böyle bir akın Süleymaniyeliler tarafından hatalı surette tevkif edildiği için (penaltı) cezası verildi. Refik’in topa vuruşu görülecek şeydi. Antrenör İstanbul’a geldi geleli, aylardan beri, o en güzide diye ismi çıkan futbolculara (penaltı) nasıl atılacağını öğretmeye çalışıyor. Dün Refik’in çektiği (penaltı)yı gördükten sonra şimdiye kadarki emeklerine acımış olsa gerektir.

    İkinci haftaymda hâkimiyet Beşiktaşlılara geçmişti. Refik açılmış, müdafaada emsalsiz bir kudret gösteriyor, Nafi sağdan, Saadet soldan mükemmel akınlarla rakip kaleyi tehdit ediyorlardı. Süleymaniye müdafaası dün beklediğimiz kudreti gösteremedi. Denilebilir ki bütün ağırlığı Hamit Bey yüklenmişti. Beşiktaşlılar bundan sonra iki sayı daha yaptılar ve kazandıkları galibiyet ile birincilik müsabakalarının son devresine kalmış oldular. Müsabaka heyet-i umumiyesi itibariyle çok kibar cereyan etti. Bazı şedit safahatını görenler bu iki kulübe kırıcılık atfettiler. Fakat bundan sonra o güzide kulüplerin arasında kopan kıyamete acaba ne isim verdiler?

    Galatasaray – Fenerbahçe Afeti

    Bu hakikaten bir fırtına, bir kasırga ve nihayet bütün meydanı altüst eden bir afetti. Galatasaraylılar önde Nihat, meydana çıktıkları zaman takımın Ulvi, Ali, Mehmet (A), Kemal, Hayri, Mehmet (L), Edip, Fehmi, Mithat, Muslih Beylerden teşekkül ettiği anlaşıldı. Sarı-Lacivert formayı da bermutat Şekip, Cafer, Kadri, Ragıp, İsmet, Fahir, Sabih, Alaaddin, Zeki, Ömer, Bedri Beyler taşıyordu. Oyun uzun müddet pek zevksiz, pek renksizdi. Herkes topa çat çut vuruyor, etraftan seyredenler her vuruşta manasız yaygaralarla ortalığı tutuşturuyordu. Bu futbol değil, oynayanların da seyredenlerin de sinirlerini bozan, gözleri büyüleyen bir kasırga idi.

    Galatasaray’ın her zamanki harareti, hararetli imanı vardı. Fakat hücum hattının teşkilinde çok azim hata işlenmişti. Fehmi Bey topa vurmasını beceremedikten başka manasız markalarla kendi arkadaşlarını yoruyor, hücumlarını rakip tarafa tevcih ettiği zaman da kendi zararlı çıkıyordu. Artık ihtiyar diye seyirciler arasına karışan Necip, keşke olsaydı, Fehmi Bey’in kaçırdığı fırsatlardan ne güzel istifade edebilirdi.

    Fenerbahçe müdafaası çok çalışıyordu. Hatta insanın bir kere ismi çıkmasın derler ya, şiddet hususunda Galatasaraylıları kat kat geçtiler. Dillerde dolaşan ahenk ve tesanütten ise iz görünmedi. Nitekim Fenerbahçe hesabına kaydedilen iki sayı takımın ruhunu teşkil eden kombinezondan ve o kombinezonun ruhu olan oyuncuların maharetinden kazanılmadı: İkisi de (penaltı)dan yapıldı.

    Top böyle zevkten, sanattan mahrum bir sarsaklıkla iki kalenin ortasında dolaşırken Galatasaray aleyhine ilk ceza verildi.

    İnsan Ulvi’ye acıyacak gibi oluyordu. Birinci takımda, ilk defa olarak iştirak ettiği mühim bir maçta birinci sayı olmak üzere (penaltı)ya mahkum olmak, ne garip bir tecelli!..

    Ceza vuruşu yerden sürünerek yuvarlandı ve Galatasaraylı kalecinin uzanan ayağının arasından geçti. Alkışlar, fırlayan fesler, kalpaklar, mutat gürültüler, her zamanki kıyamet…

    İlk sayıya mahkûm olan tarafın inkisara uğrayacağı tahmin edilebilirdi. Galatasaraylılarda bilakis böyle bir inkisar yerine mütezayit bir gayret görüldü. Fenerliler ise hiç olmazsa şiddet hususunda rakiplerini geri bırakmak istiyorlardı. Nitekim Galatasaraylılardan daha genç ve daha çelimsiz birkaç oyuncu bu kırıcı tabiyeye kurban oldular. Hele bir aralık Leblebi Mehmet’e Fenerli müdafilerden biri çelme taktığı zaman bu on yedi yaşındaki çocuk kendi süratine inzimam eden çelmenin şiddetinden üç beş adım ileri fırlayarak yüzükoyun yere düştü. Ve öylece bayıldı. İnsan bu sahneyi gördüğü zaman yapılan şey kasapları kıskandıracak bir boğazlaşma mı, yoksa iki Türk kulübü arasında bir müsabaka mı nedir bir türlü kestiremez. Hatta karşıki kulüp bir Yunan, bir Bulgar takımı bile olsa siyasi ve milli adâvetlerin spor sahasına kadar dökülmesi mi lazım gelir? Ya rabbi, Fener ve Galatasaray arasındaki bu rekabet, bazen ne feci bir husumet rengine bürünüyor!.. Hele şurası şayan-ı dikkattir ki dün futbol meydanında toplaşıp bağıran, çırpınan, sövüp sayan ve nihayet ani bir feveranla ortaya fırlayarak birbirlerini hiç de tanımadıkları halde dövüşen, boğazlaşan bu binlerle ahalinin gösterdiği heyecan, asabiyet, şiddet, acaba başka hiçbir sahada görülmüş müdür? Hayır, bu kadarı hiç de kibar ve makul bir şey değil.

    Biz de spor aşkına, sporcu aşkına iman edenlerdeniz. Fakat mesela (boks)a vahşet diyenler dün eline bir (usturpa) alıp ortaya fırlayan, hiç tanımadığı insanlar arasında önüne gelenlere yumruk savuran kahramanlara acaba ne isim verecekler?

    Benim gibi on altı senedir spor sevgisini birçok hislerin üstünde tutanların ekseriyeti de dünkü futbol maçını gördükten sonra, eminim, meşin toptan ve ızgaralı ayakkabıdan iğrenmişlerdir!..

    Galatasaraylılar ilk golü yaptıkları zaman aynı heyecan, aynı kıyamet mukabil tarafta da koptu. Ondan sonra oyuncularda çarpışma, seyredenlerde kaynaşma azami bir şiddet kesbetti. Hakemin ihtarları verdiği (faul) cezaları hep neticesiz kalıyordu. Cafer Bey’i bir aralık bu hatalar yüzünden oyundan çıkarmaya bile mecbur oldu. Fakat kasırga olanca şiddetiyle görülüyordu. Galatasaraylılar arkasından ikinci sayıyı (penaltı)dan yaptılar. Fener akınlarının pek sönük ilerleyişine nazaran Galatasaray’ın galebesi artık muhakkak gibiydi. Nitekim kurulan hesaplara göre o maruf ahenk ve tesanütten şimdiye kadar üç dört sayının doğması lazımdı. Oyunun neticesine ancak beş on dakika kalmıştı. Galatasaray aleyhine bir ceza vuruşu daha verdiler. Zavallı Haçopulo, biraz evvel Süleymaniye-Beşiktaş maçını da idare ettiği için üç saattir koşmaktan, etrafta tepinenlere meram anlatmaktan bitmiş tükenmişti. Bu, genç hakemler arasında hiç şüphe yok ki vukufu ve bitarafiyesi ile birinciliği kazanabilir. Fakat üst üste iki müsabakayı, hele böyle dünküler gibi idare etmek kabil mi?

    Artık ahali meydana kadar taşmıştı. Penaltı çekmek için bile yer kalmamıştı. Boyunlarında siyah-beyaz renkli (fular) taşıyan izci kıyafetli bazı gençler güya inzibatı temin bahanesiyle otaya çıkmışlar, seyircilerin sırasını, çizgisini kendileri bozdukları gibi bu (penaltı) gürültüsü esnasında ilk kavgayı da onlar çıkarmışlardı. Bunların oymak beyi yok muydu, böyle karışıklığa göz yuman kimlerdi, anlayamadık. İzciler intizam ve sükunet için numune olacak!..

    İkinci gol de Fener hesabına kaydedilince meydanda büsbütün çılgınlık havası esti. Karanlık çökmüştü. Topun peşinde rengârenk kıyafetli adamlar koşuşuyordu. Etrafta bir tepinme, bir feryat, bir kıyamet ki…

    Galatasaray sol açığı Muslih topu sürüp Fener kalesine yaklaştı. Şekip Bey, mutat cesareti, her zamanki mahareti ile topu kurtardı. Fakat arkasından Muslih Bey’e bir de tekme hediye etti. Edip Bey araya girdiği zaman bir tokat da onun hissesine isabet etmişti. Fener’in o sessiz, sade kendi vazifesini düşünen, serinkanlı kalecisine ne olmuştu?

    İşte bu kargaşanın en feci sahifesi bu dakikalarda canlandı. Ortada zavallı Haçopulo, oyunculara mı, seyircilere mi dert anlatacağını şaşırmış, ne yapacağını (Hunter)a soruyordu.

    Hunter İngiltere’de olsa (Şekip)i çıkardıktan sonra müsabakaya devam edileceğini söylüyordu. Antrenör biri Galatasaraylı diğeri Fenerli iki maruf zevatın yanında bundan evvel Fenerbahçe lehine verilen (penaltı) cezasından evvel de (ofsayd) olduğunu söylerken yanına bir gazetecinin yaklaştığını görünce bitaraf bir vaziyet almak mecburiyetini hissetmiş ve kendisi yan hakemi olduğu için meydanın yalnız mukabil cephesine bakmakla mükellef olduğunu, Galatasaray kalesinin önüne bakmanın diğer yan hakemine ait bulunduğunu ilave eylemiştir.

    Meydana koşuşan, öbek öbek birer köşeye mesela bir oyuncunun yahut hakemin yahut da antrenörün etrafına toplanan kalabalık akşamın loşluğunda yavaş yavaş silinen bir gölge oluyordu. Polisler, jandarmalar bu pür heyecan kitleyi tashihe çalışıyordu. Nihayet o mıntıkanın zabıtası oyunun tatilini emretmiş. Halk dalgalana dalgalana kapılardan çıkarken o gittikçe koyulaşan boşluğun ortasında hala bağıran, tepinen gölgeler de vardı. (Kemal Ragıp)

    * * * * *

    Müsabaka akşamı alakadar zevat toplandıkları zaman yarım dakikalık bir karşılaşma için futbol mıntıka reisi tarafından dermeyan edilen fikir kabul edilmiş ise de bilahare sarf-ı nazar edilmiştir. Bugün saat altıda mıntıkada içtima edilerek kati karar ittihaz olunacaktır.

    Galip ve Mağlup Kulüpler Davet Ediliyor

    İstanbul Mıntıkası Futbol Birliği Riyaseti’nden: 15 Ağustos Cuma günü neticesi alınamayan Galatasaray-Fenerbahçe müsabakasının yevm-i icrasını tespit ve nihai müsabakanın icrasına ait ittihaz-ı muharrerat eylemek üzere mıntıka birliğini terkip ve teşkil eyleyen bilumum galip ve mağlup kulüpler murahhaslarının bugün saat altıda Eminönü Rıhtım Hanı’ndaki mıntıka merkezinde behemehâl gelmeleri tebliğ olunur.

    18 Ağustos 1924

    Son Hadiseden Fenerbahçe Haksız Çıktı.

    İstanbul mıntıka futbol birliğinin dünkü kararı.

    Cuma günkü Fenerbahçe-Galatasaray müsabakasından mütevellit vaziyet hakkında ittihaz-ı mukarrerat etmek üzere İstanbul mıntıka futbol birliği dün reis Şerafettin Bey’in riyaseti altında içtima etmiştir.

    Mıntıka birliği, Fenerbahçe kalecisi Şekip Bey’in Galatasaraylı Muslih Bey’e karşı yapmış olduğu hareketin bir (penaltı) cezasını istilzam ettiğine ve mumaileyh Şekip Bey’in sahadan ihracına karar vermiştir. Birlik aynı zamanda aynı eşhasla oyun oynanmasına, bu müsabakanın bu defa natamam kalan müsabakanın mütemmimi olarak yarım dakika devam etmesine ve bu müddet zarfında tarafeyn sayı yapmadıkları takdirde müsabakanın birer çeyreklik iki devre zarfında ikmaline karar vermiştir. Müsabaka Salı günü saat altıda Taksim Stadyumu’nda icra edilecektir.

    Haber aldığımıza göre Fenerbahçe kulübü mıntıka birliğinin kararını kabul etmemiş ve Futbol Heyet-i Müttehidesi nezdinde istinaf etmiştir. Futbol Heyet-i Müttehidesi bugün saat on ikide içtima ederek bu kararı istinaf edecektir. Heyet kararı tasvip ettiği ve Fenerbahçe kulübü Salı günü müsabakaya iştirak etmediği takdirde Galatasaray kulübü galip addedilecektir.

    Bu takdirde nihai müsabaka Cuma günü Galatasaray ve Beşiktaş kulüpleri arasında yapılacaktır.

    20 Ağustos 1924

    Dün Galatasaray Galip Geldi.

    Galatasaray futbol takımı dün Fenerbahçe kalesine (penaltı) çekmek suretiyle üçüncü sayıyı da kazanmış ve bu suretle uzun uzun dedikodulara sebep olan müsabaka Galatasaray’ın galebesiyle neticelenmiştir.

    Maçtan çok evvel başlayan Galatasaray-Fenerbahçe dedikodusu (tabii ki tahmin ettiğimiz gibi) maçtan çok sonra da devam etti ve bu seferi hemen hemen emsalsiz bir hadise oldu. Müsabakanın hemen o akşamı bir heyet tarafından alelacele verilen karar ertesi günü içtima eden futbol federasyonu İstanbul mıntıkası tarafından tadil edilerek Fenerbahçe kalecisinin oyundan ihracıyla (penaltı) çekilmesine hükmedilmişti. Sonra Fenerbahçe kulübü bir itiraz mektubu ile müracaat ederek kendi nokta-i nazarı kabul olunmadığı takdirde federasyondan çekileceğini ileri sürüyor ve bunu gazetelerden biriyle de ilan ediyordu. O akşam federasyon heyeti yeniden içtima ederek hakem Mösyö “Haçopulo”nun raporunu tetkik etti. O gün verilen yeni karar ertesi günü öğleden sonra intişar eden bir gazetede Fenerbahçe nokta-i nazarının kabul edildiğini iddia ediyor ve “Maç o günden beri hala devam ediyor…” diye ortaya çıkarılan yeni şekle Galatasaraylıların bir türlü akıl erdiremediğini kaydediyordu. Bu hadisenin akıl erdirilemeyecek birçok safahatı olduğu cihetle Taksim Stadyumu’nda dünkü yeni müsabaka için toplanan meraklılar son dakikaya kadar ipham içinde kaldılar. Ne oldu, ne olacak sualleri son dakikaya kadar herkesin ağzından düşmedi. Penaltı çekilecek, hayır çekilmeyecek, sade hakem atışı ile iktifa edilecek deniliyordu. Hâlbuki son içtimada ittihaz edilen karar şu şekilde idi:

    “Duçar-ı inkıta olan Galatasaray-Fenerbahçe müsabakasına Salı günü saat altı buçukta Taksim Stadyumu’nda devam edilecektir. Hakemin kararı ve tensibi veçhile Fenerbahçe kalecisi Şekip hâric-i müsabaka olarak bir hakem atışı veya suver-i muhtelife ile aynı eşhas ve aynı hakem tarafından yarım dakika mühletle müsabaka icrası ve müsabaka yine hitam bulmazsa yeniden para atılmak ve beher kısım birer çeyrek saat olmak üzere iki kısımlık bir müsabakanın yapılması takarrür etmiştir. Bu hususta tarafeyn kaptanları hakemle temas eylemek üzere saat beşte toplanacaklardır.”

    Hâlbuki hakem Mösyö Haçopulo o günkü hatanın (penaltı) cezasını istilzam eylemesi noktasında zühul eylediği ve şimdi bütün talimatnameleri ve bilhassa Fransızca nizamnamelerini tetkik neticesinde bu hadisenin (penaltı) ile cezalandırılması icap edeceğini söylemiş ve tarafeyn mezkûr mevadı tetkik etmişlerdir. Bundan sonra Fenerbahçe’nin itirazları tekrar başlamış ve uzun uzun münakaşa zeminleri çıkmıştır. Saat altıyı geçiyordu, Galatasaraylılar meydana çıktılar. Takım son müsabakadaki oyunculardan mürekkep olmakla beraber Fehmi Bey Edirne’ye gittiği için on kişiyle oyuna devam edilecekti. Fakat Fenerbahçe hala ortada görünmüyordu. Münakaşalar devam ediyormuş. Saat yediyi geçtiği halde ortada sade Galatasaray vardı. Hani on dakika geciken tarafın mağlubiyeti ilan edilecekti?

    Nihayet (Haçopulo) da ortaya çıktı ve futbol meydanının top konulan noktasına gelince düdük çalarak Fenerbahçe’yi sahaya davet etti. Birinci düdükten sonra gözler kapıya çevrildi. Fenerbahçe takımı hala görünmüyordu. O aralık Zeki Bey bir arkadaşıyla beraber kapıdan girdi. Soyunmamıştı. İkinci düdük de duyuldu. Üçüncüde seremoni yapılacaktı. Fakat tahminler birdenbire boşa çıktı, önde Alaaddin… İşte Fenerliler…

    Fakat sarı-lacivert fanila sade yedi kişinin sırtında. Zeki Bey hala soyunmamış. Meydanda Ömer, Sabih, Bedri, Cafer, Kadri, Alaaddin, Ragıp Beyler var. Geçen haftaki kalenin önüne takımlar toplandı. Top (penaltı) çizgisine kondu. Seyirciler helecan içinde dış kapılarda içeri taşmak için kaynayan bir kalabalık var. Stadyum idaresi tarafından getirilen tulumbalar geçen seferki gibi hadisenin vukuunda taşkınlığı teskin için su atmaya hazırlanmış.

    Nihayet hakem düdüğü öttü. Boş Fenerbahçe kalesine (penaltı) çekmek şerefi yine Mithat Bey’e teveccüh ediyordu. Fenerliler kalenin önünde neticeyi seyrediyorlardı. Top düdükten bir saniye sonra Fenerbahçe kalesinin ağlarına çarptı. Ve böylece ikiye karşı üç sayı yapan Galatasaraylılar, İstanbul birinciliğinde Beşiktaş’la karşı karşıya kalan son rakip olmuş oluyordu.

    Müsabakadan sonra seyircilerin mühim bir kısmı, stadyum idaresi tarafından alınan duhuliyenin çokluğundan ve kendilerinin iğfal edildiğinden bahsederek beş kişilik bir heyet halinde Taksim merkezine müracaat etmişler ve kendilerinden alınan duhuliyenin Hilal-i Ahmer’e terkini talep etmişlerdir. Polis merkezince tahkikat yapılmaktadır. Heyet bu babda Hilal-i Ahmer’e de müracaat etmiştir.

    (DEVAM EDECEK)

  • 1924 Derbi Kavgası VI

    1924 Derbi Kavgası VI

    1924 yılında Türkiye’nin ilk “Ulusal” Futbol Şampiyonluğu düzenlendi. Ankara’daki müsabakalara giden yolda İstanbul Şampiyonluğu büyük tartışmalara sahne oldu. Bu ay sitemizde, yarı finaldeki Fenerbahçe-Galatasaray kavgası ile zirveye ulaşan büyük şampiyonayı (Galatasaraylılığı ile bilinen) Cumhuriyet gazetesinden aktarıyoruz… Huzurlarınızda 1924 Derbi Kavgası VI

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    14 Ağustos 1924

    Fenerbahçe – Galatasaray Müsabakası

    Takımlar ve oyuncular arasında mukayese – Hangi taraf kuvvetlidir? Kim kazanacak?

    Federasyonun tertip ettiği futbol turnuvasında İstanbul birinciliğini kazanmak için şimdiye kadar on sekiz kulüp karşılaştı ve aralarında Beşiktaş, Galatasaray, Süleymaniye ve Fenerbahçe takımları ilk iki derecedeki rakiplerine kolaylıkla galip geldiler. İstanbul birincisi bu dört kulüpten biri olacak fakat Ankara müsabakalarına iştirak şerefinin hangi kulübe kısmet olacağını kestirmek şimdilik kabil değildir.

    Müsabakalar başladığı zaman bizdeki futbol cereyanlarını takip eden herkes son müsabakanın Galatasaray’la Fenerbahçe arasında icra edileceğini tahmin ediyordu. Hâlbuki talih başka türlü tecelli etti. Galipler arasında kura çekilirken bu iki kulüp [Dömifinal, Yarı Son] müsabakalarında birbiriyle karşılaşması icap eden çiftlerden birisi oldu. Talih başka bir huysuzluk edip Fener’le Galatasaray kulüplerinden birini daha ilk devrede tasfiyeye uğratabilirdi.

    Bu Cuma günü Taksim Stadyumu kim bilir nasıl bir hararetle kaynayacak, bunu dünkü nüshamızda tasvire çalışmıştık. Bugün de her iki takımın kuvvetleri arasında mukayese yapmak istiyoruz. Yarın sarı-lacivert fanila ile meydana çıkacak takımın şöyle olacağı tahmin edilebilir: Şekip, Cafer, Kadri, Fahir, İsmet, Ragıp, Bedri, Ömer, Zeki, Alaaddin, Sabih.

    Uzun zamandan beri beraber çalışmanın neticesi olarak pek maruf bir ahenk ve tesanüt iktisap eden Fenerbahçe’nin çıkarabildiği en kuvvetli heyet budur. Bu heyetin hele hücum hattı futbolu hemen hemen beraber öğrenmiş gibidir. Herkes bilir ki takımın bütün kuvveti hep bu müşterek maziden doğar.

    Alaaddin ile Zeki öteden beri birbirinin tamamı ve mütemmimi addolunurlar. Bugün Alaaddin yalnız başka bir kuvvettir, fakat Zeki yalnız Alaaddin’in yanında kendini göstermekle maruftur. Fenerbahçe’nin son günlerde iki müsabakasını gördük. Doğrusunu söylemek icap ederse Avrupa seyahatinden sonra büyük bir değişiklik bekleyenler arasında bile inkisara uğrayanlar oldu. Yalnız Alaaddin büyük bir terakki hassası kazandığını gösteriyor. Baş döndürücü bir çeviklikle topa hâkim olan bu genç fırsatlardan istifade edip de ani hücumlar yaptığı dakikalarda tutulmaz bir muhacimdir. Fakat işi fazla çalıma dökünce takımın bütün ahengi bir nevi köşe kapmaca rengine giriyor. Galatasaray’a düşen şey yalnız Alaaddin’i tutmak için bir oyuncu ayırmak, Alaaddin’le Zeki arasındaki rabıtayı kesmek için de diğer birini tavzif etmektir. Zeki’nin yanında hatta hiçbir şey yapmadan sadece koşacak, onu bir dakika yalnız bırakmayacak bir rakip Fenerbahçe’nin merkezi akınlarını tatil etmiş demektir. Fakat Alaaddin en kuvvetli bir müdafaa karşısında bile en büyük bir tehlikedir. Buna nazaran Galatasaray’ın dört muavinle oynaması da vardır. Bedri Bey mükemmel koşuyor fakat topu aldıktan sonra kaleye kadar sokulmak gibi hareketlerini mutlaka tashihe muhtaçtır. Bütün buna rağmen Fener akıncıları, Galatasaray’ın muhacim hattına nispetle çok kuvvetlidir. Yardımcı hattında en büyük terakkiyi Fahir Bey’de görüyoruz. Ragıp Bey’in hakiki kudretini ancak yarınki müsabaka neticesinde öğrenebileceğiz; bakalım Muslih Bey’i ne dereceye kadar tutabilecek? Cafer’le Kadri’ye ve Şekip’e gelince Fenerbahçe tarihinde bundan daha kuvvetli bir müdafaa hattı hatırlamak kabil değildir.

    Fener müdafaasının bütün gayesi Galatasaray açıklarını tutmak olacaktır. Bu hâsıl olduktan sonra rakibin orta akınları büyük bir tehlike teşkil edemezler. Hülasa Fenerbahçe takımı herkesçe tanınmış bir kuvvetin devamı olduğu halde Galatasaray’da az çok göze çarpan bir terakki mevcuttur. Mamafih bu terakki hücum hattında yalnızca açıklara münhasırdır. Diğer oyuncular arasında Mithat Bey’i yeni görüyoruz. Orta ve sağ muhacimlerin kimler olduğu henüz belli bile değil. Fakat ne olursa olsun kısa paslarla Fenerbahçe müdafaasını şaşırtıp yormaya çalışmak onlar için yegâne çare addolunabilir. Hayri, Nihat Beylerden mürekkep yardımcı hattı rakip oyunculara çok faiktır. Nihat’ı Türklerin en mükemmel (santrhaf)ı olarak kabul etmekte tereddüt bile caiz olamaz. Kemal’in de Avrupa dönüşünden sonra çok terakki ettiği görülüyor. Yalnız Hayri Bey’in Alaaddin ve Sabih gibi çabuk oyuncuları tutmak hususunda biraz müşkülata uğrayacağı tahmin olunabilir. Buna nazaran Galatasaraylılar için tatbik edilebilecek iki usulden birisi muhacimlerden birini haf hattına çekip oyunun bidayetinde Fener akınlarını kırmaktır. Fener’in en kuvvetli cephesi böylece yorulduktan sonra taarruza geçilebilir. İkinci tabiye ise daha ziyade maneviyata istinat eder. Fenerbahçe’nin ilk sayıya hedef olduğu dakikadan itibaren adeta bozguna uğraması futbol meydanında bedahet gibi telakki olunmaktadır. Şu halde Galatasaraylılar, henüz kendileri de yorulmadan bütün kuvvetleriyle taarruza başlarlar ve bunu bir de sayı ile tetviç edebilirlerse en büyük bir ihtimalle muvaffakiyete yaklaşmış olurlar.

    Galatasaray müdafaasında Ali şüphesiz pek kıymetli bir uzuvdur. Yanında Mehmet de oynadığı takdirde Fener akınları pek kuvvetli bir cepheye çarpacak demektir. Şu takdirde hülasa olarak diyebiliriz ki Fener müdafaası zayıf değildir. Galatasaray müdafaası ise daha kuvvetlidir. Fakat Fener akıncıları pek kuvvetlidir.

    Buna mukabil Galatasaray hücum hattı zayıftır. Tahmini bir numara vererek bunu şu surette tespit edebiliriz. Tam numara on farz olunduğuna göre Fener müdafaasına yedi, muhacim hattına dokuz numara verilebilir. Galatasaray müdafaası ise sekiz, muhacim hattı ise altı numara alabilir. Şu halde Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki mukayese yedinin sekize nispeti gibidir.

    Hesaba biraz daha ihtimaller ilave edilir ve Mehmet Bey’in oyunda hazır bulunamaması, muhacim hattının tecrübesizlik yüzünden çabuk şaşırması gibi şeyler göz önüne getirilirse bu nispetin daha ziyade Fenerbahçe lehine değişmesi de kabildir ve kemiyet itibariyle Galatasaray’ın hasmından zayıf olduğunu kabul etmek zaruridir. Fakat dünkü nüshamızda da tasvirine çalıştık: Galatasaraylılarda öyle bir iman, öyle bir ateş var ki bazen birçok hesapları altüst ediyor. Hele buna da numara vermek lazım gelirse ki üç zaidli bir on koymak icap eder ve neticede nispet derhal Galatasaraylıların yüzünü güldürür ve muhakkak ki bütün sporlarda olduğu gibi futbolda da maneviyatın pâyansız bir tesiri vardır. Yarın Fenerbahçe’nin çarpışacağı en büyük hasım işte bu ateş, bu iman olacaktır.

    Yalnız şurasını da ilave etmek lazımdır ki Galatasaraylılarda bu imanı yarın biraz zayıf görmek ihtimali de mevcut olabilir. Zira son birkaç galibiyet onlara biraz mestî verdi. Gurur derecesini bulan bir itimat-ı nefs yerine sahaya çıktıkları zaman rakibin faaliyetini hesap ederler ve ona göre çalışırlarsa Galatasaray’ın ateşi Fener’in ışığını sönük bırakabilir; bu da kabildir!.. (K.R.)

    16 Ağustos 1924

    Dünkü Müsabakalarda Galip Anlaşılamadı.

    Galatasaray ve Fenerbahçe ikişer sayı yaptıktan sonra, kavga çıktı ve müsabaka tatil edildi.

    İhtilaf, Fenerbahçe’ye verilen “penaltı” cezası esnasında olmuştur.

    Dünkü futbol müsabakaları heyecan ve hararet itibariyle emsalsiz addolunabilirdi. Fakat maalesef bu hararet nihayetlere doğru bütün sahayı tutuşturdu ve oyunculardan ahaliye sirayet eden mücadelenin neticesi olarak müsabakaya devam imkânı kalmadı. İlk golü Fenerliler penaltıdan attılar. Galatasaray da buna karşı biri yine penaltıdan olmak üzere iki sayı ile mukabele ettiler. Fenerliler ikinci golü (bir rivayete göre ofsayt olmak üzere) yine (penaltı)dan attılar. Oyunun neticesine beş on dakika kaldığı esnada Fenerli Şekip Bey’in Edip Bey’e yumruk vurması üzerine kavga bütün sahaya sirayet etti. Şekip Bey’in bu hareketine karşı verilen penaltı cezasını çekmeye imkân hâsıl olamadı. Zira kalabalık ortaya toplanmış dövüşüyor, yavaş yavaş da karanlık çöküyordu. Fenerliler önde olmak üzere oyuncular sahadan çekildiler. Her halde hoş safhalar arz etmeyen müsabakanın tafsilatını yarınki nüshamızda dercedeceğiz.

    Beşiktaş futbol takımı ile Süleymaniye takımı arasındaki müsabakada Beşiktaş takımı bire karşı üç sayı ile galip gelmiştir.

    (DEVAM EDECEK)

  • 1924 Derbi Kavgası V

    1924 Derbi Kavgası V

    1924 yılında Türkiye’nin ilk “Ulusal” Futbol Şampiyonluğu düzenlendi. Ankara’daki müsabakalara giden yolda İstanbul Şampiyonluğu büyük tartışmalara sahne oldu. Bu ay sitemizde, yarı finaldeki Fenerbahçe-Galatasaray kavgası ile zirveye ulaşan büyük şampiyonayı (Galatasaraylılığı ile bilinen) Cumhuriyet gazetesinden aktarıyoruz… Huzurlarınızda 1924 Derbi Kavgası V

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    13 Ağustos 1924

    Galatasaray’la Fenerbahçe Cuma günü karşılaşıyor.

    İki kulüp arasındaki rekabet – Galatasaray’ın ateşi neden doğar? – Bu müsabaka değil, futbol kasırgası!

    İstanbul birinciliği için bu iki kulüp yine karşı karşıya gelecek deyince insan, farkında olmadan bir heyecana düşüyor.

    Galatasaray-Fener rekabeti bizde hemen hemen futbol tarihi ile beraber doğmuştur. Her zaman müsabakadan haftalarca evvel dedikodular, bahisler, iddialar başlar ve müsabakadan sonra da yine aylarca yaşar. İki kulüp arasında öyle çarpışmalar hatırlıyoruz ki üzerinden seneler geçtiği halde hatırası hala canlıdır.

    Yapılan müsabakalar ekseriya bütün hesapları şaşırtır ve diyebiliriz ki çarpışan şey müdafaası, hücum hututu muayyen kaidelere, kanunda merbut birer futbol mekanizması değildir de sadece bütün kuvvetlerini maneviyatlarından toplayan birer heyettir. Çok defa gördük ki Galatasaraylılar pek genç oyuncularla adeta ikinci takım halinde ortaya çıkmışlar fakat yüreklerde kaynayıp bütün hesapları alt üst eden bir kuvvetle Fenerbahçe’nin o saat gibi işleyen ahengini dağıtıvermişlerdir. Bu noktadan bakınca Galatasaraylılar kulüpçülük imanı ile bütün diğer heyetler arasında temayüz ederler. Kulüplerine bu kadar merbut insanlar pek nadiren bir araya toplanabilir. Hele arkalarında bir mektep, bir gençlik membaı var ki her an sarı-kırmızı bir ateşle tutuşuyor. Galatasaray’ın mağlup olduğu günler hüngür hüngür ağlayan sekizer, onar yaşında kulüpçüleri hep görmüşsünüzdür.

    Mektepte teneffüs saatlerinde, yemek zamanlarında her boş ve serbest saniyede o gençler arasına sokulunuz, işiteceğiniz şey sadece kulüp bahisleri, müsabaka iddialarıdır ve ekseriya bu dedikodular Fener’le Galatasaray arasındaki ezeli rekabetin etrafında toplanır. Zeki, Nihat’ı geçebilir mi? Ali, Bedri’yi tutamaz mı? Cafer, [Leblebi]nin karşısında şaşırmayacak mı?

    O mini mini zekâlar hep bunun üstünde işler, Nihat o kalplerde kuvvet ve cesaretin abidesi gibi yaşar; ismi arslandır. Necip’i sevmeyen yoktur; artık futbol meydanında ihtiyarlamış olmasına rağmen hala şahin diye anılır. Mehmet’e Türklerin en iyi sağ açığı diye iman etmişlerdir; duydukları muhabbeti leblebi unvanının vererek izhar ederler. (Ali)nin yenilmez müdafaasına nispetle kendisine pek de hoşa gitmeyecek lûgat takanlar vardır.

    Futbol meydanında en canlı ne işitiyorsanız membaı Galatasaray’dır. Zamanına göre [Top yok, adam var] diye destur icat ederler. Sırası gelince on sekiz elif miktarı med ile [ye!] diye teşci nidalarını yine onların arasından duyarsınız.

    Müsabakalardan sonra Galatasaraylıları göğüslerindeki kurdeleye bakarak ayırmaya lüzum yok. Gözünüzü kapayınız, onları seslerinin kısıklığından da tanıyabilirsiniz. Bütün o bir buçuk iki saat içinde “Dayan Galatasaray. Haydi, arslan” diye coşan, taşan feryatları herkesi heyecandan kızıl ile mor arasında bir renge boyamış, bütün hançereleri kanayacak kadar üzmüştür. Sonra onları ya mektebin salonunda yahut Beyoğlu’nda bir pastacının köşesinde toplanmış görürsünüz. O günkü zafer tesit edilirken yahut mağlubiyetin sebepleri münakaşa edilirken müsabakanın her sahnesi, her saniyesi tekrar yaşanır. Denilebilir ki Galatasaray ruhunun en bariz tecellisi bu toplanışlardadır.

    Maçlardan ziyade Galatasaraylıları meşgul eden, yoran şey, müsabakadan pek evvel başlayıp aylarla süregelen münakaşalar, mütalaalardır. Hiçbir tarihi hadise o mektepli sporcuların muhayyilesinde futbol menakıbı kadar canlı bir yer tutamaz. Bütün bu kulüpçülük ateşinin hedefi hemen sadece Fenerbahçe’dir. Mesela Altınordu İstanbul birinciliğini kazandığı uzun senelerde bile Galatasaraylılar için Fenerbahçe derecesinde rakip olamamıştır.

    Mahalle aralarında, altışar, sekizer yaşında çocukların oynadıkları top oyununa dikkat ediniz. Bir taraf Fenerbahçe, diğeri Galatasaray unvanını benimser, Ta böyle sokak aralarında başlayan taraftarlık, müsabaka günlerinde azami bir inkişafa mazhar olur ve sahada birbirine yumruk savuran oyunculardan ziyade tribünlerde, balkonda, seyirciler arasında her an patlamak için soluyan bir heyecana şahit olursunuz. Top hangi tarafın ayağına geçerse bu pür heyecan kitlenin arasından başka bir nida yükselir. Rakip kaleye doğru akan hücum dakikalarında bir feryad-ı şiddetle çınlayan teşcîler, böyle fırsatlar kayboldukça bir figan haline gelir.

    Gol!.. Topun kale ağlarından içeri girmesi böyle müsabakaların etrafını örüp çevreleyen binlerce seyirciyi adeta çıldırtır. O yerler alkış tufanı ile kaynar; fesler, kalpaklar havaya fırlar; birbirini öpenler, kalkıp oynayanlar görülür. Oyuncular arasında sayıyı yapan arkadaşın eli sıkılır; seyirciler arasından fırlayıp onu kucaklamak, omuzlamak için koşanlar olur. O binlerle ve binlerle futbol meraklısının bir kısmı böyle kaynar ve kaynaşırken bir kısmı da yapılan sayıya ofsayd gibi bir bahane arar yahut da “Hakem biraz evvelki hatayı göremedi de…” tarzında çatılacak bir yer bulur. Oyun bitip de son düdük çınlayınca o meydanda emsalsiz bir kasırga kopar.

    Birçok saatten beri galibiyet neşesi veyahut mağlubiyet acısı içinde yandıkları halde yine meydanın etrafındaki çerçeveyi kıramayan meraklıların her biri yayından fırlayan bir ok gibi oyuncuların üstüne üşüşür. O biçareler deminden beri duydukları heyecan, uğradıkları yorgunluk elvermemiş gibi şimdi de güya bu iltifat kıyametinin ortasında omuzdan omuza uçarlar. Ve bu yarı mest, yarı çılgın kalabalık daracık kapılardan birbirini ezip çiğneyerek taşar. Caddede tramvaylar durur, otomobiller bu kıyametin ortasında şaşalayıp homurdar. Gelip geçenler arasında spor ateşini kalbinde duymamış, bu aşkı tatmamış olanlar varsa birdenbire neye uğradığını anlamaz, oradan oraya kaçışırlar. İşte önümüzdeki Cuma, Fenerbahçe ile Galatasaray arasında böyle bir fırtına daha kopacak.

    Yarın da iki takım arasında mukayeseler yaparak galip gelmek istimallerinin hangi tarafa mütemayil olduğunu tetkik edeceğiz. (K.R.)

    (DEVAM EDECEK)

  • Halit ve Mehmet İşal Arşivi

    Halit ve Mehmet İşal Arşivi

    Fenerbahçe tarihi çalışmalarına çok büyük faydaları dokunan Erenköy Kız Lisesi’nin kıymetli rüknü Dr. Elif Sungur Hocamız bizleri Türk futbol tarihine dair birbirinden mükemmel fotoğraflarla bir araya getiriyor. Daha sonra tek tek üzerlerinde çalışabilmek temennisiyle, önce hepsini bir arada yayınlayalım istedik. Özellikle Süleymaniye kulübünü araştıracaklar için çok kıymetli görseller var… Huzurlarınızda Halit ve Mehmet İşal Arşivi.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Not: Özellikle yukarıdaki fotoğrafta, ayaktakiler arasında altı müthiş Fenerbahçeli var… Zeki Rıza Sporel, Bedri Gürsoy, Cafer Çağatay, “Bombacı” Bekir Refet Teker, Sabih Arca ve Alaaddin Baydar.


    İşal Kardeşlerin Kısa Öyküsü

    Halit İşal (1908 İstanbul) ve erkek kardeşi Mehmet İşal, Bulgarıstan’ın Varna kentinden göçen bir ailenin oğulları…

    Önce Pendik’te yaşayan aile daha sonra Çubuklu’ya yerleşiyor. Varna’da varlıklı bir aile iken İstanbul’da zor günler yaşıyorlar. Babalarını çok erken kaybediyorlar. Anneleri Ayşe hanım, Beykoz Rakı Fabrikasında işçi olarak çalışıyor, ikinci kez evleniyor ve iki kızı daha oluyor.

    Halit ve Mehmet eğitimlerine zorlukla devam edebiliyor. Rüştiyeden mezun olunca Beykoz Kundura Fabrikası’na işçi olarak giriyorlar. Uzun yıllar fabrikada çalışıyorlar aynı zamanda futbola meraklılar. Değişik kulüplerde amatör sporcu olarak futbol oynuyorlar.

    1940’lı yıllarda Halit bey evleniyor, eşi Cemile hanım Küçükyalı’lı, bu semte taşınıyorlar. Halit bey de Devlet Deniz Yolları’na intisap ediyor, üç çocuğu, yedi torunu oluyor, aile hayatının sorumlulukları futbolla ilgilenmesine izin vermiyor ne yazık ki.

    Mehmet İşal ise Kundura Fabrikasından sonra polis olarak görev yapıyor, belediyeden emekli olup Beşiktaş’a yerleşiyor, iki kez evleniyor, ancak evliliklerini yürütemiyor, yalnız bir hayat sürüyor. Halit İşal 1977’de, kardeşi Mehmet İşal 2010 yılında vefat ediyorlar.

    Dr. Elif Sungur


  • 1924 Derbi Kavgası IV

    1924 Derbi Kavgası IV

    1924 yılında Türkiye’nin ilk “Ulusal” Futbol Şampiyonluğu düzenlendi. Ankara’daki müsabakalara giden yolda İstanbul Şampiyonluğu büyük tartışmalara sahne oldu. Bu ay sitemizde, yarı finaldeki Fenerbahçe-Galatasaray kavgası ile zirveye ulaşan büyük şampiyonayı (Galatasaraylılığı ile bilinen) Cumhuriyet gazetesinden aktarıyoruz… Huzurlarınızda 1924 Derbi Kavgası IV

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    10 Ağustos 1924

    Mıntıka Birinciliği Müsabakaları

    Bugün saat beşte mıntıka birinciliği müsabakalarına devam edilecektir. Birinci müsabaka Beşiktaş-Beykoz kulüpleri arasında hakem Necmi Bey idaresinde başlayacaktır. Saat 6.30’da Fenerbahçe-Beylerbeyi müsabakası icra edilecektir. Hakem Kemal Bey’dir. Nihai nısfıye müsabakalarına ait olan kura da dün çekilmiştir. 15 Ağustos Cuma günü saat beşte bugünkü Beşiktaş-Beykoz galibi ile Süleymaniye kulübünün, saat 6.30’da da Fenerbahçe-Beylerbeyi galibi ile Galatasaray kulübünün karşılaşacağı takarrür etmiştir. Nihai müsabaka 19 Ağustos Salı günü saat altıda icra edilecektir.

    11 Ağustos 1924

    Dünkü Futbol Müsabakaları

    Beşiktaş kulübü Beykozlulara, Fenerbahçeliler de Beylerbeyi takımına galip geldi.

    Son günlerde süregelen yağmurlar dolayısıyla tehir edilen iki maç dün pek hararetli bir müsabakadan sonra neticelenerek İstanbul birincilik yarı son devresine namzet kulüpler de bu suretle taayyün etmiş oldu. Beşiktaş’la Beykoz futbolcuları arasındaki müsabaka, neticeye dair hiçbir tahmine imkân bırakmayacak surette başladı. Beşiktaşlılardan Refik, Cavit gibi en kuvvetli oyuncuların yerine ikinci takım gençlerinin ikame edilmiş olması, Beykozluların ise yeni teşekkül etmiş heyetlere has bir şiddet ve hararetle müsabaka meydanında çarpışmaları Pazar Ligi şampiyonunun mağlup olması ihtimallerini de hatıra getiriyordu.

    Müsabaka saati gelip çattığı zaman sarı-lacivert formalarla ortaya çıkan Beykozlular arasında Türk muhtelit takımına Altınordu namına iştirak eden İbrahim Bey de görüldü. Sağ açıkta yer tutan Emin Bey’in çorapları bile hâlâ Altınordu rengini hatırlatıyordu.

    Kendi semtlerini temsilen federasyona dâhil olan Beykozlular böylece dört beş seneden beri Altınordu’da oynayan arkadaşlarını kendi aralarına toplamış oldukları halde Beykozlu Tevfik Bey yine eski kulübünün formasıyla ortaya çıktı ve Beşiktaş müdafaasının en canlı unsurunu teşkil etti. Beşiktaşlıların arasında son zamanlarda beraber çalışmış olmaktan mütevellit bir tanışıklık hissolunuyor; akınlarında bu tecrübeden mütevellit isabet göze çarpıyordu. Son günlerde alışmadığı takımlara dâhil olursa biraz fazlaca kararsızlığı meşhud olan Şahap Bey dün santrhaf mevkiinde çok muvaffak oldu. Nafi Bey tutulmaz bir sağ açık olmuştu. Sol açıkta Beşiktaş akınlarının ahengini temin eden uzuvlar arasında temayüz etti.

    Beykozlular çok çalıştılar, şiddetli akınlarla Beşiktaş kalesini çok defa sıkıştırdılar. İkinci haftaymda oyunun şeklini arada bir tek kale şekline soktukları bile oldu. Fakat sayı yapabilmek için lazım gelen tesanütten mahrumdular. Oyunun sonlarına doğru Beykozlular hesabına kaydolunan sayıyı bile Beşiktaş kalecisi hediye etti! Her zaman çok mahirane oynayan Sadrettin Bey topu tuttuğu halde kale çizgisinden geri çekilmişti.

    Neticede bire karşı beş sayı yapan Beşiktaş kulübü birincilik müsabakalarının yarı son devresine kaldı ve bu devrede Süleymaniye ile karşılaşması takarrür etti. O gün Refik ve Cavit Beylerin de iltihakıyla Beşiktaş takımının takviye edileceği söylenmektedir. Her halde önümüzdeki hafta pek hararetli çarpışmalara sahne olacaktır.

    Fenerbahçe – Beylerbeyi

    İstanbul şampiyonluğuna namzet addedilen Fenerbahçe’nin dünkü müsabakası hiç hatıra gelmeyen bir renk arz etti. Şekip, Cafer, Kadri, Ragıp, İsmet, Fahir, Bedri, Ömer, Zeki, Alaaddin, Sabih Beylerden mürekkep bir takım uzun zamandan beri beraber çalışmanın verdiği bir ahenkle şöhret şiar oldukları halde Edip, Ali, Halil, Sadi, Sait, Cemal, Edip, Ali, Agâh, Vecdi ve Kemal Beylerden teşekkül eden Beylerbeyi futbolcuları karşısında bir aralık tevakkufa uğrar gibi oldu. İlk sayı, hemen oyun başlar başlamaz fırsat kollayan Ömer Bey tarafından kazandırılmıştı. Bundan sonra Beylerbeyliler şayan-ı hayret bir mukavemet gösterdiler. Bu mukavemet karşısında Fener’in mutat (kombinezon)u gevşer ve hatta dağılır gibi göründü.

    Kırmızı-Yeşil formalı gençler sağdan ve soldan mükemmel akınlarla Fener kalesine doğru sokuldular. Ve Hadi Bey alkışlanacak bir oyun oynuyordu. Öyle saniyeler oldu ki Beylerbeyi takımında daha ziyade ahenk, daha ziyade anlaşma görüldü. Bunun tecelliyatından olarak Cafer Bey müdafaayı arkadaşına bırakıp ileri geçti. Fakat Fener’in muhacim hattında Alaaddin Bey çalımlarını, kısa paslarını ibzal ve hatta israf etmekle beraber en küçük fırsatta Beylerbeyi kalesine sokuluyordu. Otuz beş dakika esnasında şiddetli bir müdafaa tesisine muvaffak olan Beylerbeylilerin biraz gevşek gibi göründükleri saniyede Alaaddin ikinci sayıyı yaptı ve bunu üçüncü gol de takip etti.

    Beylerbeyi dün şâyan-ı tebrik bir oyun oynadı. Aynı gayret devam ettiği takdirde yakın zamana kadar kırmızı-yeşil formayı İstanbul birincileri arasında görmemiz pek muhtemeldir. Dünkü müsabakayı kazanan Fenerbahçe önümüzdeki Cuma günü Galatasaray ile karşılaşacaktır.

    (DEVAM EDECEK)

  • 1924 Derbi Kavgası III

    1924 Derbi Kavgası III

    1924 yılında Türkiye’nin ilk “Ulusal” Futbol Şampiyonluğu düzenlendi. Ankara’daki müsabakalara giden yolda İstanbul Şampiyonluğu büyük tartışmalara sahne oldu. Bu ay sitemizde, yarı finaldeki Fenerbahçe-Galatasaray kavgası ile zirveye ulaşan büyük şampiyonayı (Galatasaraylılığı ile bilinen) Cumhuriyet gazetesinden aktarıyoruz… Huzurlarınızda 1924 Derbi Kavgası III

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    7 Ağustos 1924

    İstanbul Mıntıka Futbol Birinciliği

    Galatasaray, Altınordu, Beşiktaş, Fenerbahçe, Süleymaniye ve Haliç kulüpleri birinci devrenin galipleridir.

    Ankara müsabakalarında İstanbul şampiyonluğunu temsil edecek futbol takımının tayini için bir haftadan beri başlayan futbol maçlarının birinci devresi dün bitti. Bu müsabakalarda son Avrupa seyahatine iştirak eden oyuncularımızın birçoğunu gördük ve bu müsabaka o zamandan beri kazanılan terakkinin dereceği için bir miyar oldu. Müsabakalara iştirak eden takımların başında daima ismi geçen Galatasaray’la Fenerbahçe var. Herkes bu iki kulübün Altıntuğ ve Yeni Şafak gibi şöhretçe ikinci üçüncü derecedeki takımlara karşı elde edeceği neticeyi merakla takip etti ve birinin on sayı, diğerinin altı sayı yapması da birçoklarını tatmin edecek bir hadise olmak üzere kaydolundu. Hâlbuki oyunun sanat kısımlarına ehemmiyet veren birçok nazarlar arasında ne Fenerbahçe’nin, ne de Galatasaray’ın son oyunlarını beğenmeyenler de görüldü. Filhakika en ileri gelen bu iki kulübün kısmen genç ve tecrübesiz rakiplerine karşı oynadıkları oyun esnasında öyle ihmalleri vardı ki aynı gevşeklik mesela Süleymaniye ve Beşiktaş gibi kulüpler karşısında tekerrür etse oldukça vahim neticeler verebilirdi. Yeni Şafak’ın, Altıntuğ’un böyle büyük müsabakalara ilk defa dâhil olan gençleri arasında karşı tarafın Avrupa görmüş, enternasyonel oyuncu unvanını kendine mal etmiş futbolcularını kıskıvrak tutanlar vardı. Birçok defa rakiplerinin oyun sistemini bozdukları, ahengi dağıtıp hasımlarını şaşırttıkları oldu. Bu itibarladır ki Paris müsabakalarına ve ondan sonra da şimali Avrupa seyahatine iştirak eden oyuncuların ekseriyetini toplayarak bu iki kulüp bazılarında ufak bir inkisar tevlit etti. Çünkü bu kadar tecrübeden sonra oyuncular arasında daha fazla irtibat, oyunun idaresinde daha ince hesap ve itidal bekleniyor ve hele bazı hatalar öyle enternasyonel oyunculara yakıştırılamıyordu.

    Evvelce tahmin ettiğimiz gibi bu müsabakalara Altınordu maruf oyuncularından mahrum bir heyet halinde dâhil oldu.

    Millî takımda Altınordu’yu temsil eden Nedim, İbrahim ve Kemal Beylerin buradan ayrıldıklarını uzun zamandan beri işitiyorduk. Buna nazaran eski İstanbul şampiyonunun ilk devrede (elimine) olacağını tahmin edenler pek çoktu. Fakat bir ay evveline kadar Altınordu ikinci takımı unvanını taşıyan gençler kırmızı-lacivert formanın hep o tahminleri altüst eden yeni bir sihri olarak Hilal ve Vefa futbol kulüplerine galip geldiler.

    Bugün birincilik müsabakalarının ikinci devresi başlıyor ve Altınordu bu devrede (yarın) Galatasaray’la karşılaşacak. Aralarında Ali, Muslih, Mehmet, Nihat, Kemal gibi Paris seyahatine iştirak etmiş beş oyuncu bulunan Galatasaraylıların bu müsabakadan herhalde muvaffakiyetle çıkacağına muhakkak nazarıyla bakanlar pek çoktur ve filhakika Altınordu’nun şimdiki genç ve tecrübesiz futbolcularından daha fevkalade neticeler beklenemez.

    Dört taraftan yıkılmaya çalışılan bir kulüp namıyla kazandıkları son iki galibiyet hakiki bir şereftir. Böyle olmakla beraber yarın da maneviyatlarını sarsmadan sonuna kadar sebat etmeleri icap eder. Altınordu müdafaası için Galatasaray’ın en tehlikeli noktası açıklarıdır. Açıkları iyi tutmak sayı adedini asgari dereceye indirebilir.

    Talih bu müsabakalarda da kuvvetli tarafa yardım etti. Yeni kura mucibince Fenerbahçe ile Beylerbeyi, Süleymaniye ile Haliç, Beşiktaş’la Beykoz çarpışacak. Beşiktaş’ın Refik, Cavit, Canip gibi en seçme oyuncuları hasta olduğu için yerlerine ikinci takımdan gençler ikame edilecekmiş. Bununla beraber eski büyükler kümesi için en kuvvetli bir rakip olarak Beşiktaşlılar hatıra geliyordu. Beykozlular ise Altınordu’nun eski oyuncuları olan Emin, İbrahim gibi kuvvetli gençlerden mürekkep olduğu için Beşiktaş müsabakasının galibini tahmin etmek biraz müşkül olur. Beşiktaş’la Beykozlular bu iki şedit takım birbiriyle çarpışıp yorulduktan sonra Galatasaray ve Fenerbahçe gibi rakipler karşısına çıkacaklardır. Şu halde nihai müsabakaları Galatasaray’la Fenerbahçe’ye tevcih edenler yanlış addolunamazlar.

    8 Ağustos 1924

    Futbol Müsabakalarının Tehiri

    Futbol ve Birlik Heyeti Riyaseti’nden: Bugün (dün) icrası mukarrer olan mıntıka birinciliği müsabakalarından Beşiktaş-Beykoz ve Fenerbahçe-Beylerbeyi müsabakaları muhalefet-i hava münasebetiyle 10 Ağustos Pazar gününe tehir edilmiş ve aynı saatlerde icrası takarrür etmiştir.

    9 Ağustos 1924

    Dünkü Birincilik Müsabakaları

    Dün Taksim Stadyumu’nda futbol birinciliği müsabakalarına devam edilmiş ve evvelce çekilen kura mucibince Altınordu-Galatasaray, Süleymaniye-Haliç takımlarının karşılaşmaları takarrür etmiştir. İki günden beri devam eden muhalefet-i hava dolayısıyla müsabaka saatinde sahada ispat-ı vücut etmeyen Altınordu takımı hükmen mağlup, Galatasaray ise galip ilan edildikten sonra saat 6.45’de Süleymaniye-Haliç müsabakasına Haçopulo Efendi’nin idaresinde başlandı.

    Birinci devrenin ortasına kadar hava müsait gitmiş ve oyun ahenkle devam etmekte bulunmuş iken devre ortasında bardaktan boşanırcasına yağmaya başlayan yağmur sahayı az bir müddette bir sel çukuruna döndürdü ve oyunun ahengine büyük sekte vurmakla beraber oyuna devam edildi. Bu devre tarafeynin birer sayısıyla berabere hitam buldu.

    İkinci devrede Haliç takımı daha düzgün oynamaya başladığı halde Süleymaniyelilerin tamamıyla ahengi bozuldu ve neticede Haliç’in yaptığı iki sayıya mukabil Süleymaniye’nin yaptığı üç sayı ve galibiyeti ile müsabaka hitam buldu. Haliç takımı bugün en iyi oyununu oynadığı halde Süleymaniyeliler çok fena bir oyun oynadılar ve ancak bir sayı farkla galip gelebildiler. (Haliç)in dün mağlubiyetle neticelenen oyunu kendisi için muvaffakiyetli olduğu kadar ati için de ümit veriyor.

    (DEVAM EDECEK)

  • 1924 Derbi Kavgası II

    1924 Derbi Kavgası II

    1924 yılında Türkiye’nin ilk “Ulusal” Futbol Şampiyonluğu düzenlendi. Ankara’daki müsabakalara giden yolda İstanbul Şampiyonluğu büyük tartışmalara sahne oldu. Bu ay sitemizde, yarı finaldeki Fenerbahçe-Galatasaray kavgası ile zirveye ulaşan büyük şampiyonayı (Galatasaraylılığı ile bilinen) Cumhuriyet gazetesinden aktarıyoruz… Huzurlarınızda 1924 Derbi Kavgası II

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    4 Ağustos 1924

    İstanbul Futbol Birinciliği Müsabakaları

    Dünkü müsabakaları Fenerbahçe ve Altınordu kulüpleri kazanarak nısf-ı nihâî devreye kaldılar.

    Ankara’da yapılacak Türkiye şampiyonluk müsabakalarında ispat-ı vücut etmek üzere İstanbul futbol birincisinin tayini için Federasyon tarafından tertip edilen turnuvanın şimdiye kadarki safahatini dercetmekte idik. Dün de İstanbul birinciliğine namzet addedilen kulüplerden ikisi ilk defa olarak futbol meydanında görüldü. Bu iki kulüpten Altınordu birkaç gün evvel yazdığımız tahmin mucibince eski şöhretini ancak meraretle hatırlatabilecek kadar zayıf bir takımla ortaya çıktı. Beş sene aynı forma altında zaferden zafere uçan Altınordu’nun temeli mütareke senelerinde malum bir iki el tarafından yıkılmış ve o zamandan beri her gün bir parçası koparılıp başka bir kulübe yamana yamana nihayet bugün İstanbul turnuvasına ikinci takımla dâhil olmak mecburiyeti hâsıl olmuştur. İnsan bu kulüpten ayrılan azanın her birinin en kuvvetli kulüplerde gözbebeği derecesine yükseldiğini, hatta bir tanesinin, Bekir’in Almanya’da bile oyuncuların serfirazı olduğunu düşünüyor ve bugün de müsabakalara dâhil olmaktan ümit kesildiği halde bile yine derlenip toplanıp iyi kötü meydana çıktığını gördükçe ne yıkılmaz temeller üstünde kurulduğuna şaşıyor. Senelerce İstanbul şampiyonluğunu kazanan kırmızı-lacivert forma dün Taksim Stadyumu’nda görünürken bugün gözler sıra ile Nedim’i, İbrahim’i, Mutena’yı, Kemal’i, Fevzi’yi, Emin’i araştırdı. Cafer’lerden, Refik’lerden, Tevfik’lerden, Bekir’lerden her biri sıra ile birer birer bu kulüpten ayrıldığı gibi dün de bu kafile ortada görünmedi.

    Kimisi Avrupa’ya gönderilmediğine darılmış çıkmış, götürülenler de maksadı artık hâsıl olmuş gibi Altınordu’dan ayrılıp başka müesseselere iltihak etmişlerdir. Nedim Bey ise bundan böyle sadece millî takımda oynayacağından bahisle hiçbir kulübe girmeye lüzum görmediğini söylüyormuş. Bizim bildiğimize göre millî takım kaleciliği her çalışanın vasıl olabileceği bir gayedir. Yoksa sadece bir gencin uhdesine verilmiş bir paye değildir. Nitekim antrenör Mister Hunter, Nedim Bey ile Süleymaniyeli Hamid Bey arasında hiçbirisini tercih edemeyeceğini söylüyordu. Hâlbuki son zamanlarda Hamid’in çok terakki ettiğini görüyor ve Avrupa’daki muvaffakiyetini de işitiyoruz. Onun için Nedim Bey de her kul gibi çalışmaya ve o surette rakiplerine tefevvuk etmeye mecburdur. Yürüyen kaplumbağa, uyuyan tavşanı geçmiş derler.

    İstanbul’un en çok ismi geçen kulüplerinden Altınordu dün böyle ikinci takımla ortaya çıktığı halde Fenerbahçe en mükemmel bir heyet arz ediyordu: Şekip, Kadri, Cafer, Ragıp, İsmet, Fahir, Sabih, Alaaddin, Zeki, Ömer ve Bedri.

    Fenerbahçe’nin karşısında Altıntuğ daha genç ve tecrübesiz oyunculardı. Buna rağmen çok çalıştılar ve oyuncular arasında mesela santrhafın mukabil futbolcuyu çok defa tuttuğu görüldü. Kalecileri de çok fedakârane oynadı. Fakat Ömer’in başladığı gol silsilesi ona kadar uzayarak müsabaka Fenerbahçe’nin kati galebesi ile neticelendi.

    İkinci takım olmak üzere kaydettiğimiz Altınordu takımı ise şu surette tertip edilmişti: Mükerrem, Zühtü, Adnan, Hakim, Sedat, Fikri, Müslim, Osman, Celal, Sami, Hüseyin idi. Fenerbahçe ile Altıntuğ arasında müsabaka ne kadar tatlı cereyan ettiyse Hilal-Altınordu maçı da o kadar ahenksiz oldu. Birçok çarpışmalar, tekmeler görüldü.

    Altınordu’dan kaleci Mükerrem Bey çok mükemmel oynadı. Birinci haftaymda tuttuğu (penaltı) şâyan-ı takdirdi. İkinci defa atılan (frikik) gol ile neticelendi ki bu vaziyet dahilinde en mükemmel kalecinin bile daha fazla muvaffakiyet göstermesi kabil olamaz. Zühtü ve Adnan Beylerle sol açıkta oynayan genç, istikbal için büyük bir inkişaf vadediyor. Altınordu’ya düşen, bu genç takımı çalıştırıp bir iki sene sonra için şimdiden hazırlamaktır.

    İkinci devrede Altınordu, Hilal’e karşı tamamıyla hâkim bir oyun oynadı ve birinci devrede gösteremediği ahengi bu devrede üç sayı yapmak ve hasım tarafa sayı yaptırmamak suretiyle ibraz etti. Bilhassa muhacim hattı muavinlerden layıkıyla yardım göremediği halde bile kendisinden ümit edilmeyen bir oyun oynadı. Ve ikisi penaltıdan birisi de frikikten olmak üzere bire karşı üç sayı yaparak galip geldi. Hilal oyuncuları bu devre çok asabi ve sert oynadılar. Ve birçok da faullere sebebiyet verdiler.

    Dünkü müsabakalar neticesinde Hilal ve Altıntuğ takımları müsabaka harici olmuşlardır.

    Dün çekilen kurada 5 Ağustos Salı günü Altınordu ile Vefa takımlarının karşılaşmaları tespit edilmiştir. Müsabakaya saat 6.30’da başlanacaktır.

    5 Ağustos 1924

    Dünkü Müsabakalar

    Birincilik tasfiye müsabakalarının sonuncusu dün Taksim Stadyumu’nda (Galatasaray) ile (Yeni Şafak) takımları arasında icra edilmiş ve Galatasaray sıfıra karşı altı sayı ile galip gelmiştir.

    6 Ağustos 1924

    Dünkü Birincilik Müsabakaları

    Dün Taksim Stadyumu’nda futbol birincilik müsabakalarına devam edilmiş ve Altınordu ile Vefa takımları karşılaşmışlardır. Yusuf Ziya Bey’in idaresinde cereyan eden müsabaka tarafeynin hücum ve müdafaasıyla devam etmiş ve Altınordu’nun birinci devrenin üçüncü dakikasında yaptığı bir sayı üzerine Altınordu’nun galibiyeti ile neticelenmiştir.

    (DEVAM EDECEK)

  • 1924 Derbi Kavgası I

    1924 Derbi Kavgası I

    1924 yılında Türkiye’nin ilk “Ulusal” Futbol Şampiyonluğu düzenlendi. Ankara’daki müsabakalara giden yolda İstanbul Şampiyonluğu büyük tartışmalara sahne oldu. Bu ay sitemizde, yarı finaldeki Fenerbahçe-Galatasaray kavgası ile zirveye ulaşan büyük şampiyonayı (Galatasaraylılığı ile bilinen) Cumhuriyet gazetesinden aktarıyoruz… Huzurlarınızda 1924 Derbi Kavgası I

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    1 Ağustos 1924

    Futbol Birinciliği

    Dün müsabakalara başlandı.

    Dün Taksim Stadyumu’nda İstanbul Futbol Birinciliği müsabakalarına başlanmış ve evvelce neşrettiğimiz fikstür mucibince Vefa-Darüşşafaka, Süleymaniye-Kumkapı takımları karşılaşmışlardır.

    Saat beşi çeyrek geçe Şeref Bey’in idaresinde Vefa-Darüşşafaka müsabakası başladı ve oyun ekseriyetle Vefa’nın hâkimiyeti altında düzgün bir surette cereyan ederek sıfıra karşı üç sayı ile Vefa takımı galip geldi.

    Saat 7.15’de Yusuf Ziya Bey’in idaresinde Süleymaniye-Kumkapı müsabakasına başlandı. Oyun Süleymaniyelilerin tamamen hâkimiyetleriyle cereyan etti ve Kumkapılıların Süleymaniye müdafilerinin pek ileride bulunmalarından istifade ederek yaptıkları bir sayıya mukabil Süleymaniye’nin yaptığı on iki sayı ve galibiyetiyle hitam buldu.

    2 Ağustos 1924

    Futbol

    Dünkü turnuva müsabakaları. Dün galip gelenler Beykoz ve Beşiktaş takımlarıdır.

    İstanbul futbol birincisini tayin etmek için yapılmakta olan turnuva müsabakalarına dün de devam edilmiş ve fikstür mucibince Beykoz İdman-Anadolu Hisar İdman, Beşiktaş-Ortaköy kulüpleri karşılaşmışlardır.

    Saat beşte İhsan Bey’in idaresinde başlayan Beykoz-Anadolu Hisar müsabakası birinci devrenin nihayetine kadar tamamen Beykozluların hâkimiyeti altında cereyan etti ve yirmi beşinci dakikada Anadolu Hisarı’na ilk sayı yapıldı. İkinci devrenin bidayetinde Anadolu Hisarı biraz faaliyet göstermek istedi ise de muvaffak olamadı ve otuz beşinci dakikada Beykoz ikinci sayısını yaparak müsabaka sıfıra karşı iki ile Beykoz galibiyeti ile hitam buldu.

    Bu müsabakadan sonra Necmi Bey’in idaresinde Beşiktaş-Ortaköy müsabakasına başlandı. Beşiktaş takımı Refik ve Hasan Beyler gibi kıymetli oyuncularından mahrum bulunmalarına rağmen tamamıyla faik ve hâkim bir oyun oynadılar ve neticede sıfıra karşı dokuz sayı ile galip geldiler. Bu suretle Anadolu İdman Yurdu ile Ortaköy İdman Yurdu da müsabaka harici oldular.

    Mister Billy Hunter

    Birinci takım ihtiyatlarıyla ikinci takım idmancılarını talim ettirecek.

    Futbol Heyeti Riyaseti’nden: Futbol antrenörü Mister (Billy Hunter)ın İstanbul mıntıkasına mensup idman cemiyetlerinin futbol birinci takım ihtiyatlarıyla ikinci takım genç idmancılarını talim ettirmesi takarrür eylemiştir.

    Mıntıka futbol cemiyetleri, istidat ve kabiliyetleri hal-i inkişafta ve aldığı dersten arkadaşlarını müstefit edebilecek iktidarda olan idmancılarını (arzu ettikleri miktarda) intihap ve tefrik ederek yedlerine verecekleri vesikalarla bugünkü Cumartesi günü saat dört buçukta Kadıköy İttihat Spor Sahası’na îzam eylemeleri tebliğ olunur.

    3 Ağustos 1924

    Birincilik Müsabakalarının İkinci Fikstürü

    İstanbul Mıntıkası Futbol Birliği Riyaseti’nden: Mıntıka futbol birinciliği müsabakalarının (Rub’-i nihâî) müsabakalarına başlanması takarrüb ettiğinden ikinci fikstürü tanzim ve mıntıka birliğine ait vezâyifi ifa eylemek üzere 3 Ağustos Pazar günü (bugün) saat beşte mıntıka birliği akd-i içtimâ edeceğinden birliğe dâhil idman cemiyetleri futbol murahhaslarının Taksim Stadyumu salonunda hazır bulunmaları rica olunur.

    Dünkü Müsabakaların Netâyici

    Birincilik müsabakalarına dün de devam edilmiştir. Haliç İdman Yurdu, Üsküdar İdman Ocağı’nı (2)ye karşı üç sayı ile mağlup etmiş, Beylerbeyi takımı da (2)ye karşı dört sayı ile galip gelmiştir.

    (DEVAM EDECEK)

  • En Güzel Yazı

    En Güzel Yazı

    İslâm Çupi’nin Fenerbahçe’nin 1974 şampiyonluğundan sonra kaleme aldığı yazı, “En Güzel Yazı” olarak tarihe geçmeyi hak ediyor… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Didi

    Fenerbahçe Şampiyonluğunun Boynundaki Esrarlı Gerdanlık

    Fenerbahçe 3 yıl ayrı kaldığı lig şampiyonluğu ile yine iç içe girdi…

    Fenerbahçe Türkiye’de şampiyon olsa da olmasa da, halktır, halkın ta kendisidir… Sarı-Lacivertli kulüp, tarihinin yaprakları çevrildiğinde her devrede isminin önüne en büyük kalabalığı biriktirmiş kulüptür.

    İsminin spor sayfasına yapışmasını istemeyen bir politikacı ne güzel anlatır bu diyalektiği:

    “Türkiye’de siyasi kadroların kulpundan tuttuğu iktidar hazzı hafta sonu biter… Çünkü Türkiye’de Cumartesi-Pazar Fenerbahçe iktidarı kurulur.”

    Çocuklarına etin kendisini değil resmini bile götüremeyen baba, evlatlarının midelerini Fenerbahçe galibiyetleri ile doyurur… Müdürüne, şefine, patronuna kızan küçük insanın intikamında, Fenerbahçe zaferlerinin tartışılmaz balyozları vardır. Yaşamayan halkın, itilen kakılan kitlenin, sevinçleri gram gram damlayan insanların, Cumartesi-Pazar eskimeyen, tükenmeyen mutluluğudur Fenerbahçe…

    Sabah her erken kalkan insanın ihtilale teşebbüs ettiği, dans figüründen çok bomba atıldığı bir ülkenin ihtilal heyecanlarından gelen bir Didi’nin bile, şaşkınlıklar geçirdiği Fenerbahçe sevgisi, şimdi kapatılma sistemi olmayan bir neon gibi tüm Türkiye direklerinde ışıldamaktadır.

    Dünya şampiyonluklarını bir virtüöz Brezilyalı olarak yaşamış, en azgın ve değişik sevgili dünya tribünlerinden alkış toplamış bir Didi’nin “Futbolda en büyük gürültü” diye saygı duyduğu Fenerbahçe dünyası budur…

    Didi imtihanla, kitapla, kurslarla içi dışı ilim dolmuş bir teknik direktör müdür? Değildir… Ama Didi büyük insan ve büyük bir futbolcudur.

    Didi iki yıl futbolcularının adalelerine at serumu şırınga etmemiş, kulaklarına topun yaşanmış ve yaşayan en iyi şiirlerini söylemiştir.

    Fenerbahçe’de oyuncu her maç ayakları değil, kafası ağrıyan bir yaratık haline sokulmuştur.

    Az idman… Çağ dışı çalışma… Dayanıklı ve adaleli olmama… Fizik, kondisyon gibi her futbol marangozunun ayrı şekilde yonttuğu bir kalıptan yoksun olma…

    Bütün bu bilimsel eksikliklere rağmen şampiyonluk… Ne dersiniz? Yoksa ilim, bilim Kalamış’ta kafasına sarık mı sardı? Didi’nin üfürükleri, futbol ilmi adına fırlatılan hikmetlerin önüne mi geçti?

    Sorun bakalım 1 yıl Türkiye’nin en büyükleri olan Cemil, Osman, Ziya, Yılmaz, Alpaslan ve Datcu’ya… Kurcalayın Fenerbahçe formasının büyüklüğü ile kendi gençliğini kol kola henüz sokamamış tüysüzleri… Bir yıl boyunca tribünlerde insan değil, taş olmuş o koskoca taraftar kitlesinin elem ve mutlulukları üzerinde bir araştırma yapınız… 365 gün ayr stratejilerin kımıldadığı şampiyonluğun yakasına yapışıp bağırınız “Didi’yi nasıl bilirsiniz?” diye…

    Fenerbahçe böyle büyüklüktür işte…

    İslam Çupi – Tercüman Gazetesi

  • Bazıları Büyük Doğar

    Bazıları Büyük Doğar

    Necmi Tanyolaç’ın 1974 şampiyonluğundan sonra yazdığı “Bazıları Büyük Doğar” yazısı, yine bir manifesto niteliğinde… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Bazıları Büyük Doğar

    Evet, bazıları büyük doğar. Didi gibi, Ziya gibi, Osman, Cemil, Yılmaz ve tüm futbolumuzun diğer yıldızları gibi…

    Böyleleri için yenilgi ve bozgun küçülüş sebebi değildir. Bağlı oldukları toplumda hep aynı saygıyı görürler. Kazansalar da, kaybetseler de. Nitekim Didi ile Fenerbahçe’yi kaybedilmiş maçlardan ve kaybedilmiş şampiyonluklardan sonra darağacına çıkarmak kimsenin aklından geçmemiştir. Fenerbahçe şampiyon olmadan da yaşar…

    Evet, bazıları büyük doğar. Fenerbahçe gibi. Bir yabancı antrenörün ; “Şampiyon olduk ama Fenerbahçe olamadık!” deyişi kıskançlık mıdır, yoksa itiraf mı? Cevabını siz veriniz.

    Evet, bazıları büyük doğar… Bir tabiattır Fenerbahçe, uçsuz bucaksız bir tarla. Toprağı gerçekten bereketlidir. Bugüne kadar hep bire yüz vermiştir. Çok çabuk üreyen bir millet olmuştur, Çocuk, anasının sütünü emmekten sıkıldığı gün ağzını Fenerbahçe armasına yapıştırmıştır. Böyle böyle büyütmüşlerdir birbirlerini.

    Evet, bazıları büyük doğar. Bu büyüklük seyirciden gelmektedir. Nice’de 4 – 0 yenilmiş takımın o faciadan 3 gün sonra İstanbul’da oynadığı bir lig maçında Fenerbahçeli sabahın köründe kuyruğa girmiş, tribünler adam almamıştır. Başka yerlerde takımları böylesine ufalanıp gitmiş taraftarlar tribünleri boşaltıp, oturdukları yerlere siyah çelenkler bırakıyorlar. Fenerbahçe taraftarı ise Fenerbahçe’yi bırakmamıştır.

    Bir ebedi nöbet, Fener seyircisi için Fener’i tutmak! Bu bitip tükenmeyecek nöbetteki futbol seyircisi bir Mehmetçiktir. Elinde bileti, yüreğinde kulüp sevgisi o Mehmetçik bir asra yakındır Fenerbahçe’yi bekliyor, Fenerbahçe’yi koruyor ve omuzlarda taşıyor. Mc Kennan vadısinin altınlarından şüphesiz bir değil, birkaç Fenerbahçe yaratılabilir. Ama o seyirci kitlesinin bir teki dahi yaratılamaz. Çünkü Fenerbahçeli olmak, şampiyon olmaktan ayrı bir şeydir.

    Fenerbahçe’nin bu mutlu gününde “Niçin Fenerbahçeli değilim?” diyenlerin dünyaya bir kere daha gelmeleri imkânsız fakat Fenerbahçe’nin bu mutlu gününe gönül dolusu tebriklerle katılmaları mümkündür. Bu da büyüklüğün şanındandır.

    Necmi Tanyolaç