Etiket: Fikret Kırcan

  • Küçük Şeytanlar

    Küçük Şeytanlar

    Fenerbahçe’nin 1952-1953 kadrosuna “Küçük Şeytanlar” denildiğini birçoğumuz biliyoruz ama kim kimdir, bilmeyenler için Milliyet gazetesinin derlemesi… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    1952-1953 Şampiyonu

    Melih Ilgaz: 1928 yılında İstanbul’da Kadıköyü’nde dünyaya gelmiştir. Futbola Darüşşafaka Lisesi’nde başlamıştır. Bilahare Fener genç takımına giren Melih, liseyi bitirdikten sonra Vefalı Galip’in tavassutiyle Vefa’ya girmiş ve birinci takımda oynamaya başlamıştır. Melih vatani vazifesini müteakip eski kulübü Fenerbahçe’ye girmiş ve halen sarı-lacivert forma altında oynamaktadır. Üç defa milli olmuş. Yeni açtığı muayenehanesinde dişçilik yapmaktadır.

    Kamil Ekin: 1924 yılında İstanbul’da Bakırköy’de doğmuştur. Futbola burada başlamıştır. İlk kulübü semtin takımı olan Barutgücü’dür. Bilahare Kasımpaşa’ya girmiş. Bir sene bu takımda oynadıktan sonra askere gitmiş ve orada da Donanmagücü takımında yer almıştır. Askerden dönüşte Fenerbahçe’ye intisap etmiştir. Üç defa milli olan Kamil evlidir.

    Haluk Eralp: 1931 senesinde İstanbul’da Erenköy’de doğmuştur. Futbola Erenköyü’nde başlayan Haluk, 1946’da Fenerbahçe’ye girmiş ve genç takımdan yetişmiştir Bir ara Hilal’e giren Haluk geçen sene tekrar sarı – lacivertli yuvaya dönmüştür. Geçen sezondan beri de birinci takım kadrosunda bulunmaktadır. Galatasaraylı K Bülent’in ağabeysi olan Haluk bekar olup bir ticarethanede çalışmaktadır.

    Fehmi Özişler: 1952’de Emniyet takımından Fenerbahçe’ye intisap etmiştir. Amatör takımda çok güzel oyunlar çıkaran Fehmi, Beşiktaş’a karşı ilk defa profesyonel takımda yer almıştır. Bekardır.

    Orhan Çakmak: 1926’da Trabzon’da doğmuştur. Futbola sanat enstitüsü’nde başlamıştır. İlk kulübü Trabzon İdman Yurdu’dur. Bilâhare Zonguldak’a giderek Kömürspor’a girmiş ve ertesi sene de Ankaragücü’ne intisap etmiştir. 1951 yılı transferinde Fenerbahçe’ye girmiştir. Sezon başında sakatlanması yüzünden takımda devamlı surette oynayamamıştır. Bekardır.

    Nedim Günar: 1932 yılında Bandırma’da doğmuştur. Futbola doğduğu memlekette başlamış, 1946’da İstanbul’a gelmiş ve Fenerbahçe’nin genç takımına intisap etmiştir. Nedim bu kadroda yetişmiş ve bir müddet kaptanlığını da yaptıktan sonra birinci takıma terfi etmiştir- Eski solaçık Vefalı Kazım’ın kardeşi olan Nedim istikbalde bize çok şeyler vadetmektedir.

    Müzdat Yetkiner: 1922 yılında Kadıköyü’nün Acıbadem semtinde dünyaya gelen Müzdat, futbola Kuşdili’nde başlamış ve bilahare Fenerbahçe’nin genç takımında oynamıştır. Müzdat on seneden beri kaleci de dahil olmak üzere takımının her yerinde muvaffakiyetli oyunlar çıkarmış ve halen çıkarmaktadır. 1946 lig maçlarında santrfor oynayan Müzdat 38 gol atarak gol kralı olduğu gibi rekortmeni de olmuştur. 9 defa milli olan Müzdat evli olup bir çocuk babasıdır ve halen Tekel’de tütün eksperliği yapmaktadır.

    Selahattin Ünlü: 1929’da Adana’da dünyaya gelen Selâhattin futbola Adana’da başlamış ve henüz 16 yaşında iken Adana Demirspor takımında oynamıştır. 1949’da İzmir’e giderek bir müddet İzmir Demirsporu’nda oynamıştır. Bilahare vatani vazifesine giden Salâhattin futbola Ankaragücü’nde devam etmiş, bu arada Ordu karmasına seçilmiş ve ordular arası maçlara iştirak etmiştir. 1951 yılı transferinde Fenerbahce’ye intisap etmiştir. Atina’da Türk -Yunan mili maçında kalemizi müdafaa eden bu genç ve enerjik kalecimiz bekârdır.

    Fahir Ülgür: 1930 yılında İstanbul’da, Büyükada’da doğmuştur. Futbola Fenerbahçe genç takımında başlamıştır. Bir ara Hilal kulübüne geçmiş, oradan Tavşanlı’ya giderek Linyitspor takımında da üç mevsim oynamıştır. Fenerbahçe birinci takımında ilk maçını 1948’de Karagümrük’e karşı oynamıştır. Tahsilini Büyükada İlkokulu, Kadıköy orta ve İl Ticaret lisesinde yapmıştır. Bekârdır.

    Feridun Buğeker: 1933 yılında İstanbul’da doğmuştur. Futbola küçük bir yaşta başlamıştır. Hususi bir teşekkül olan Birlikspor’da parladıktan sonra Beyoğluspor’a girmiş ve burada iki sezon oynamıştır 1952 transferinde çok sevdiği Fenerbahce’ye girmiş ve derhal birinci takımda oynamağa başlamıştır. Deniz Sanat Okulu’ndan mezun olan Feridun halen Fabrika ve Havuzlarda makine modelcisidir. Bekârdır.

    Fikret Kırcan: 1920 yılında İstanbul’da doğmuştur. Futbola Feneryolu’nda başlamıştır. 1934’de Fenerbahçe’ye girerek, merhum Galib’in meşhur genç takımından yetişmiştir. 1939-40 sezonundan beri birinci takım kadrosunda muvaffakiyetli maçlar çıkarmaktadır. Bu arada. 5 defa da milli formayı giymek şerefine erişmiştir. Futbol sahalarında “Küçük” lakabıyla anılır. Fenerbahçe’nin kaptanlığını yapan Fikret bekâr olup, sigortacılık yapmaktadır.

    Lazslo Szekely: 1910 yılında Macaristan’ın Budapeşte şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Macar Ayan Meclisi azasıydı. Futbola çok genç bir yaşta başlamış, henüz 15 yaşında iken Navigarad şehrindeki “N. A. C.” takımının birinci kadrosunda yer almıştır. Bu takımda 4 sene oynadıktan sonra Macaristan’a dönmüş ve vatani vazifesini yapmıştır. 1941 de terhis olan Szekely. M T. K. (Hungaria)ya girmiş ve beş sene bu meşhur takımda oynamıştır. Bu arada Fenerbahçe’ye karşı da M.T.K. kadrosunda yer almıştır. 1946 yılında futbolu bırakmıştır. Antrenörlük hayatında; M.T.K. Viyana Hakova, İtalyan Verona ve İsrail milli takımlarını çalıştırmıştır. Macar milli takımında 6 defa yer alan Szekely, iki sene içinde genç bir kadroyu şampiyonluğa eriştirerek antrenörlükteki değerini de bir kere daha ispat etmiştir. Evli ve 2 çocuk babasıdır.

    Akgün Kaçmaz: 1933 yılında Ankara’da doğmuştur. İlk tahsilini Ankara’da yapan Akgün, futbola 1949 yılında üçüncü küme kulüplerinden Doğanspor’da başlamış, 1950’de Hacettepe’ye geçmiştir. Burada da bir mevsim oynadıktan sonra çok sevdiği Fenerbahçe’ye intisap etmiştir. Halen Ticaret Lisesi’nde talebedir.

    Mehmet Ali Has: 1925’te İstanbul’da Şişli’de doğmuştur. Futbola Beykoz çayırında başlamıştır. 1944’ta Beykoz kulübüne intisap eden M. Ali burada parladıktan sonra 1947’de Fenerbahçe’ye intisap etmiştir. Bugüne kadar 10 defa milli formayı giymek şerefine nail olan M. Ali bekâr olup vatani vazifesini yapmakta ve halen Ordu muhtelitine seçilmiş bulunmaktadır.

    Abdullah Matay: 1928 yılında Eskişehir’de doğmuştur. Tahsilini Eskişehir’de yapan Abdullah futbola 1942 yılında Eskişehir Tayyare Fabrikasında başlamıştır. Bu takımda parladıktan sonra Demirspor’a intisap etmiş ve bir müddet bu takımda oynamıştır. Bilahare Ankara’ya giderek 1947 yılı transfer ayında Ankaragücü’ne girmiştir. Dört mevsim Ankara’nın sarı – lâcivert renkleri altında oynadıktan sonra 1951’de çok sevdiği Fenerbahçe’ye girmiştir.

    Niko Knezeviç: 1931 yılında İstanbul’da, Bostancı’da doğmuştur. Aslen Yugoslavyalı bir ailenin çocuğudur. Futbola Bostancı’da başlamıştır. İlk kulübü Taksim’dir. 1949-50 sezonunda çok sevdiği Fenerbahçe’ye geçmiştir. Tahsilini Bostancı İlkokulu, Kadıköy Orta ve Haydarpaşa Liselerinde ikmal etmiştir. Bekârdır.

    Burhan Sargın: 1929’da Ankara’da doğmuştur. Futbola, pek küçük yaşta Ankara’da başlamıştır. 1946’da Hacettepe kulübüne giren Burhan, dört yıl müddetle bu takımda yer almış ve bu arada Ankara’nın gol kralı olmuştur. Nihayet 1951’de Fenerbahçe’ye intisap etmiştir. Bu arada iki defa ay-yıldızlı formayı giymiştir. Burhan bekârdır.

    Milliyet Gazetesi

  • 28 Şampiyonluk Yolu

    28 Şampiyonluk Yolu

    9 Eylül 2023 tarihinde yapılan Fenerbahçe Olağanüstü Tüzük Tadili Genel Kurulu‘nda Yönetim Kurulu Üyemiz Sayın Simla Türker Bayazıt‘ın fikri, emeği ve uygulamasıyla hayata geçen 28 Şampiyonluk Yolu, büyük ilgi topladı.

    Unutulduğunu düşünen sporcu aileleri de büyüklerini bu yolda görünce çok mutlu oldular…

    Görselleri seçme ve metinleri yazma onurunu bize layık gördüğü için Simla Hanım’a sonsuz teşekkür ediyor, kronolojik sırayı herkesin görebilmesi için sitemizde de paylaşıyoruz…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu




    1907’den bugüne Fenerbahçe ve Türk futbol tarihini izlediniz.

    Ülkemizde 1923’den sonra başlayan ve günümüzde halen devam eden “ulusal” futbol organizasyonları hem tarihi hem de hukuki olarak devamlılık gösteriyor.

    Türkiye Futbol Birinciliği ve Milli Küme, 1959 yılı itibariyle “Milli Lig” adını aldıktan sonra, günümüzde ise “Süper Lig” ismiyle devam ediyor.

    Türk futbolu, kurumsal kimliğini kazandığı 1923 yılından beri Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmî tüzük ve kanun maddeleri ile yönetiliyor.

    Tüm bu gerçeklerden hareketle;

    Fenerbahçe’nin 28 şampiyonluğunu ve 1959 öncesini inkar etmek

    TARİHİ İNKAR ETMEK,

    ÜLKE FUTBOLUNUN GEÇMİŞİNİ YOK SAYMAKTIR!

  • Tarihî Maç Broşürleri VII

    Tarihî Maç Broşürleri VII

    Bir aylık bir fasıladan sonra… Başlangıç kolaya gelsin diye değil; her yazıya aynı girişi yazmak istiyoruz. Zira gerçekten çok büyük iş… Kıymetli büyüğümüz Mustafa Oduncu, Fenerbahçe tarihi için çok önemli bir iş yapıyor ve yurt dışı müzayede sitelerinden Fenerbahçe ile ilgili malzemeleri topluyor. Bu mesaiyi büyüten ve daha anlamlı bir hale getiren şey ise aldıklarını paylaşmaktan bir an bile imtina etmemesi. “Bunda ne var?” demeyin; kimlerin, neler sakladığını bilseniz, inanamazsınız. Halbuki Fenerbahçe tarihini bilmek herkesin hakkı. Daha doğrusu “Dünyanın en büyük sivil toplum kuruluşu” lafının hakkını vermek istiyorsak, tutulması gereken yol bu… Mustafa ağabey, Fenerbahçe Müzesi’ne bağışladığı maç broşürlerini halka açmak ve kolay ulaşılabilir hale getirmek adına bizlerle paylaştı. Huzurlarınızda “Tarihi Maç Broşürleri VII : 7 Ekim 1953 | Luton Town – Fenerbahçe” maçı broşürü…Bir yandan, bu gibi belgelere bakıp da adamların yetmiş sene önce geldiği bazı noktalara bizim hâlâ gelemediğimizi görmek de çok üzücü. Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    7 Ekim 1953 | Luton Town – Fenerbahçe

    Tarihî Maç Broşürleri VII
    Tarihî Maç Broşürleri VII
    Tarihî Maç Broşürleri VII
    Tarihî Maç Broşürleri VII
    Tarihî Maç Broşürleri VII
    Tarihî Maç Broşürleri VII
    Tarihî Maç Broşürleri VII

    Broşürün PDF haline “buradan” ulaşabilirsiniz. | Tarihi Maç Broşürleri VII : 7 Ekim 1953 | Luton Town – Fenerbahçe

  • Bir Müessif Hadise

    Bir Müessif Hadise

    “Türk futbol tarihinde golden çok ne olmuştur?” diye sorsak alacağımız cevap muhtemelen “Bir Müessif Hadise” olacaktır. İşte onlardan biri… Fenerbahçe ile Galatasaray arasındaki rekabeti sadece saha içi boyutuyla değerlendirmek hatasına düşenler için, 70 yıl önceden bir olay… Detayları Milliyet gazetesinden okuyalım…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Kulüpçü Bir Gümrük Müdürünün Çıkarttığı Hadise

    Gümrük Vekili Dün Hadiseye El Koydu Sayın Emin Kalafat diyor ki:

    “Memleketimizi spor sahasında temsil etmek üzere harice giden millî kafilemizin daha ilk hareket anında bu şekilde müşkül bir vaziyete düşmüş veya düşürülmüş bulunmasından müteessir olmuş bulunuyorum.”

    Milli futbol takımımızın evvelki gün İsviçre’ye hareketinden evvel Yeşilköy Hava Meydan Gümrük Dairesinde vuku bulan müessif hadisenin uyandırdığı teessür, basının hâdiseyi ehemmiyetle ele alması üzerine, dün de şehrimizde ve umumiyetle bütün spor çevrelerinde devam etmiştir.

    Malum olduğu üzere, Galatasaray Kulübü umumi kaptanı ve aynı zamanda gümrük müfettişi olduğu anlaşılan Kadri Dağ adında bir şahsın, kulüpçülük haleti ruhiyesiyle ve bu haleti ruhiyeden doğan taraftarlık, garazkârlık hisleriyle, kanunun kendisine verdiği salahiyeti kötüye kullanmış, yabancı ülkelere, milletimizi temsil etmeğe giden milli bir kafileyi kasten bir kaçakçı şebekesi vaziyetine sokmuş ve bu hal, bilhassa gençlik arasında derin bir infial uyandırmış bulunmaktadır.

    Bu vaziyet karşısında ne düşündüğünü öğrenmek istediğimiz ve esasen kendisine müracaat ettiğimiz zaman dahi, hâdiseden teessür duymuş olacağından hiç şüphe etmediğimiz Gümrük ve Tekel Vekili Sayın Emin Kalafat’la bir muharririmiz arasında geçen bir konuşmayı aşağıya naklediyoruz:

    “Hadiseyi gazetenizi okumakla öğrendim. Gerek Gümrük Teftiş Heyeti’nden ve gerek Yeşilköy Hava Meydanı’ndaki Gümrük Müdürlüğü’nden aldığım malumata göre; milli futbol takımı İsviçre’ye 18 kişilik kolektif bir pasaportla gitmiştir.

    Takım kaptanı Fenerbahçeli Fikret Kırcan’mış. Kafileye, tayyareye binecekleri sırada yapılması mutat olan gümrük muayenesinde, beraberlerindeki Türk parası ile döviz miktar, soruldukta, beraberlerinde hiçbir para bulunmadığını ifade etmişler. Hâlbuki yapılan muayenede, beyan harici olarak Fikret Kırcan’ın bavulunda 100 dolar bulunmuş.

    Bu vaziyet karşısında Fikret Kırcan, bu paranın 18 arkadaşına ait olduğunu ve bu dolarları Yunanistan’a yaptıkları seyahatten dönerlerken beraberlerinde getirdiklerini, fakat Türkiye’ye girerlerken bunlar, deklare etmeyi unuttuklarını söylemiş. Hadise bu şekilde zapta geçmiş ve zabıt gümrük müfettiş muavini Burhanettin Başsaraç, muayene memuru Hasan Tüzen ve Fikret Kırcan tarafından imza edilmiş.

    Verilen malumata bakılırsa, gazetenizde ismi geçen müfettiş Kadri Dağ da, spor kafilesini uğurlamak üzere orada bulunuyormuş ve muayene sırasında müşahit olarak kalmakla iktifa etmiş. Ancak, Ankara’dan teftiş heyeti riyasetinden bizzat telefonla yaptığım tahkikat neticesinde Kadri Dağ’ın, talebine binaen 15-5-953 tarihinden itibaren 10 gün müddetle mezun olduğunu öğrenmiş bulunuyorum.

    Hadise ile yakından alakadar oluyorum. Elde edeceğim neticeye göre hareket edeceğim tabiidir.

    Memleketimizi, spor sahasında temsil etmek üzere harice giden milli kafilemizin daha ilk hareket anında bu şekilde müşkül ve arzu edilmez bir duruma düşmüş olmasından veya düşürülmüş bulunmasından ben de müteessir olmuş bulunuyorum.

    Memleketimizi temsil edecek olan bir milli kafileye isnat edilmek istenen kaçakçılık vaziyeti karşısında gazetemizin gösterdiği hassasiyet, gençlik arasında büyük bir memnuniyet uyandırmış olduğunu, dün muhtelif teşekkül ve talebe derneklerinden aldığımız telefonlarla müşahede etmiş bulunuyoruz.”

    24 Mayıs 1953 – Milliyet Gazetesi


    Fenerbahçe-Galatasaray Münasebetleri Kesildi

    Kendileriyle Görüştüğümüz Kulüp Başkanları Birer Beyanatta Bulundular

    İsviçre milli maçı münasebetiyle Bern’e giden milli takımımızın Cuma günü Yeşilköy’den hareketinden evvel cereyan eden müessif hadise yüzünden Fenerbahçe Kulübü idare heyeti yaptığı bir toplantıda, bundan böyle Fenerbahçe’nin, Galatasaray Kulübüyle hiçbir münasebatta bulunmamasına karar verilmiştir.

    Dün bu hususta, her iki kulüp başkanları gazetemize aşağıdaki beyanatları vermişlerdir:

    Fenerbahçe Kulübü Başkanı Rüştü Dağlaroğlu;

    “Biz bu güne kadar Galatasaray Kulübü ile daima dostça münasebetler tesisine çalıştık. Fakat maalesef bir iki zat, düştükleri her hatanın müsebbibi olarak bizi gördüler, Aleyhimizde yazdılar, söylediler. Şurası bilinmelidir ki Fenerbahçe Kulübü, Galatasaray Kulübü için şimdiye kadar asla bir fena niyet taşımamıştır. Hataya düşen Galatasaraylı idareciler, kendi umumi efkârlarını avutmayı daima bize isnatlarda bulunmak yolunda aramışlardır. Bunun sonu gelmediğini ve maalesef yarattıkları soğukluğu Türk spor tarihinde eşi görülmemiş bir düşmanlık derecesine çıkarmaları karşısında herhalde kulüplerimizin selameti adına şimdilik onlarla münasebeti kesmeği lüzumlu görüyoruz. İnşallah karşımızdakiler de bir gün gelir de aklıselimlerine hâkim olur ve bu müessif durumu biran evvel bertaraf ederiz.”

    Diğer taraftan Galatasaray Kulübü Başkanı Ulvi Yenal şunları söylemiştir:

    “Fenerbahçe Kulübünün böyle bir kararına resmen muttali olmamakla beraber, ortada bu kararı almaya sebep olabilecek bir hadisenin mevcut bulunduğuna da kani değilim. Fenerbahçe ile sahada mevcut rekabetimizin devam ve hatta şiddetlenmesi tabiidir. Saha dışında ise, öteden beri olduğu gibi, dostane münasebetlerimizi devam ettirmeği arzu ederiz. Galatasaray’ın ananesi, sporu kendi çerçevesi içinde mütalaa etmeği icap ettirir. Kanaatimce bazı müfrit kulüpçüler iki kulüp arasında suni bir gerginlik yaratmayı, kendi menfaatlerine uygun görmektedirler. Bizce hadise bu kadar basit bir manzara arz etmektedir. Milli takımın hareketi sırasında futbolcularımızdan Fikret Kırcan’ın başına gelenden biz de çok müteessiriz. Adnan Akın arkadaşımızın ise bu hadise ile hiçbir alakası yoktur.”

    25 Mayıs 1953 – Milliyet Gazetesi  

  • Şeref Has Röportajı

    Şeref Has Röportajı

    Yüksek müsaadesiyle, geçmiş yıllarda Fenerbahçe Resmî Dergisi için yaptığı röportajları sitemizde yayınladığımız Sibel Kurt, yine müthiş bir Şeref Has röportajı ile karşınızda… Ağabeyi Mehmet Ali Has’tan sonra, Fenerbahçe’de 5 şampiyonluk yaşayan Şeref Has tarihe geçmiş kahraman bir futbolcuydu. Nur içinde yatsınlar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Özlenen Kaptan

    Biz aramızda “Fenerbahçeli olunmaz Fenerbahçeli doğulur.” deriz her zaman. Peki, siz nasıl Fenerbahçeli oldunuz Şeref Bey?

    Annem, ablalarım ve futbolcu büyüğümüz ağabeyim Mehmet Ali Has hepsi Fenerbahçeliydi. Ben de onların bu sevgisini görerek Fenerbahçeli oldum. Zaman içinde de bu sevgim ve ilgim arttı.

    Spora Beyoğluspor’da başladınız…

    Futbola aşırı bir sevgim ve merakım vardı. Beni Beyoğluspor’a Raif Dinçkök aldı. Kendisi İsmet Uluğ zamanında başkan vekiliydi. 5000 TL’ye aldı, 5000 TL de kendisi verdi. 10.000 TL’ye bir daire geliyordu. İyi bir rakamdı. Beyoğluspor’da bir sene oynadım. Altyapıda yetiştim. Fakat hedefim Fenerbahçe Spor Kulübü’nde oynamaktı.

    Ve hedefinize ulaştınız. Fenerbahçe’ye transferiniz nasıl gerçekleşti?

    Benim futbol hayatım Fenerbahçe genç takımında Sabri Kiraz hocamızla başladı. Can Bartu, rahmetli Avni Kalkavan ve ben genç takımda beraber yetiştik. Kabataş Lisesi’nde okuyordum. 18 yaşında iken Büyük Fikret bizi A takımına aldı. 1956-1957 sezonu. Bizi Moskova’ya götürdüler. O zaman değerli sporcularımızla on beşer dakika oynamıştık. Çok büyük oyuncular vardı, ağabeyim Mehmet Ali Has, Burhan Sargın, Lefter, Küçük Fikret, Donanma Kamiller. O zaman böyle kaliteli bir takımda oynama şansını yakaladık. Çok gençtik. Etap etap Can Bartu ile maç bitimine doğru oyuna girerdik. Fikret Arıcan bizi alıştırıyordu. 14 yıl Fenerbahçe’de oynadım, 7 kez kaptanlık yaptım, 169 gol attım. Ama maalesef sakatlığım nedeniyle Manchester’da oynayamadım. Ogünler, Çevrimler, Ziyalar, Puşkaşlar, Canlar, Şükrüler bu takımla 6 şampiyonluk yakaladık. Fenerbahçe’de bu gördüğümüz üç yıldızdan birini bizim ekibimiz aldı. Müthiş bir duygu öyle bir yaşıyorsunuz ki rüya gibi…

    Şeref Has Röportajı

    Araya vatan hizmetiniz girdi. Ordu milli takımında oynadınız…

    1958’de askere gitmiştim. Askere gittiğimizde hemen ordu milli takımına aldılar. B milli takımına seçildim, oynadım üç maçtan sonra A milli takımına çıktım.

    Milli takımda da hem oynadınız hem kaptanlık yaptınız…

    48 defa milli oldum. 7 defa kaptanlık yaptım. Milli takımın 17. kaptanıydım. En büyük düşüm milli formayı 50 kez giymekti. Sakatlığım nedeniyle 48 kez giyebildim. Kısmet bu kadarmış.

    Kırılamamış gol rekorunuz var… 

    Evet. En büyük gol kralı Zeki Rıza Sporel. O’nun rekorunu Lefter kıramamış. Lefter’in rekorunu da Cemil ile ben kıramadım ama bizim altımızdan gelenler de bizim rekorumuzu hala kıramamış. 

    Kafa golleriniz de çok ünlü…

    Diyebilirim ki 50-60 tane kafa golüm var, diğerleri sağ sol ayak goller…

    Yıl 1966 Fotospor’un açtığı yarışmada yılın sporcusu seçildiniz. Ve yine Güneş gazetesinin yaptığı Fenerbahçe tarihinin altın karmasında yer aldınız. Bu efsane isimleri bir kez daha hatırlayalım: Selahattin – Şeref – Cihat – Basri – Küçük Fikret – Alpaslan – Can – Lefter – Cemil – Büyük Fikret – Zeki Rıza…Bu isimlerin hepsi çok değerli. Bizimle paylaşacağınız anılarınız var mı?

    1963-1964 sezonunda lig şampiyonu olmuştuk. Galatasaray da Türkiye Kupası’nın şampiyonu. Şampiyon olduktan sonra federasyon bir karar aldı. Galatasaray ile Atatürk Kupası oynanacak. Maç başladı. İlk golü yedik. Bazı idareciler eleştirmişti: “Neden bu maçı kabul ettiler” diye. Sonra 2. yarıya çıktığımızda içerde yemin ettik ve hep beraber “Biz Fenerbahçe oyuncusuyuz, her şeyimizi bu maça vereceğiz” dedik. O maçı 3-1 kazandık, ilk ve son golü Ogün Altıparmak, 2. golü de ben atmıştım. Atatürk Kupası’nı aldık. Yine Ankara’da Beşiktaş ile özel bir maç yapıyorduk, gece maçıydı. Ben de böyle 30 metreden falandı kale tarafından gelen topa köşeye doğru müthiş bir şekilde vurdum top takıldı, öyle yere düştü, ben de golü attım. Ankara’da bir gece maçında Ankaragücü ile oynuyoruz. Lefter, Can orta sahada ben forvette bir frikik oldu, hakem düdük çalmadan Lefter golü attı hakem vermedi, tekrarladı bir daha vurdu aynı köşeden gene gol oldu müthiş bir şeydi. Lefter ağabeyimin bu golünü hiç unutamam.

    Şeref Has Röportajı

    Derbi maçlarında neler yaşardınız?

    Biz derbi ve tüm maçlara “Maçı kazanacağız, bu maçı alacağız; taraftarımızı, kendimizi, yöneticilerimizi, teknik heyetimizi mutlu edeceğiz” diyerek çıkardık. Kazanma azmiyle… Futbol bu kazanırsın da kaybedersin de bu her zaman öyle ama hep kazanmak için çıkılır. Birinci yarıda gol yiyip soyunma odasına döndüğümüzde “Çocuklar maç henüz bitmedi, bu maçı kazanacağız, yediğimiz golleri unutun sanki maç yeni başlıyor 0-0’mış gibi tekrardan başlayacağız” diyerek konuşmalar yapardık. Hakikatten kazanırdık. Kaybettiğimiz zaman ise soyunma odasına döndüğümüzde kimse bir diğerini suçlayacak hiçbir laf etmezdi. “Sen hata yaptın da bunu kaçırmasaydın da” diyerek maç hakkında asla konuşmaz, duşumuzu alır eve giderdik.

    En mutlu olduğunuz an?

    Fenerbahçe’de şampiyon olduğumuzda kupayı kaptığımız zaman. Derbi maçlarını kazanmamız da her zaman ayrı bir coşku olurdu.

    Çok teknik direktörle çalıştınız.

    Tabii 13 senede çok teknik direktör geçti. Fikret Arıcan, Abdullah Gegiç, Molnar, Oscar Hold, Kokotoviç, Szekely… Hepsi ayrı bir öğretici, ayrı bir teknikti. Onlarla Balkan Kupaları’na gittik, UEFA maçlarına gittik. UEFA’da 2 maç direnip 3. maçta eleniyorduk. Artık bundan sonrasında yeni oyuncularımızdan beklentimiz bizim alamadığımız UEFA Kupası’nı getirmeleri. Hep birlikte onlara tam desteğimizi vereceğiz.

    Uğurlarınız var mıydı?

    Uğurlarım yoktu. Mesela “13” numara uğursuz derlerdi dolabım “13” numaraydı. “Lütfen değiştirin” demedim. Yalnız sahaya çıkarken hepimiz sağ ayakla çıkardık. Tüm futbolcuların alışkanlığıydı.

    Şeref Has Röportajı

    Örnek aldığınız oyuncular?

    Büyüklerimiz ağabeyim Mehmet Ali Has, Lefter, Küçük Fikret, Burhan Sargın, Suphi Bey, Halit Deringör, Basri Dirimli, Naci Erdem gelmiş geçmiş en iyi futbolcular. Hangisini örnek almazsınız ki.

    1950’li yıllarla bugünü karşılaştırırsak hangi futbol daha kaliteli?

    Formalar yağmur geçiriyordu, karda, buzda, kumda her şartta oynanırdı. Bizim oynadığımız zeminde at koşmazdı. Top sekmezdi. Dolmabahçe Stadı’nda ayağını uzatıyordun, top sekiyor kafana çarpıyordu. Bizim zamanımızda oyuncularımız bu kötü koşullarda bile 20-25 metreden kendi oyuncularının ayağına top atıyordu. Bugünkü oyuncular ise 4-5 metrede büyük top kaybı yapıyorlar, O zamanlar bu kadar top kaybı yoktu, alınmasın şimdiki oyuncular ama bizim zamanımızdaki futbol daha kaliteliydi.

    Ya tribünler…

    Tribünler muhteşemdi, kravatlı gelirler, küfür yok, oyuncuları alkışlarlardı. Takım farkı yoktu, çıkışta Beyoğlu’na yürürlerdi. Sporcular da öyle… Oradan evlerin yolu tutulurdu.

    Tabii Avrupa şartları o yıllarda Türkiye ile kıyaslanamazdı…

    Avrupa çok öndeydi, antrenman sahaları, statları daha bir düzgündü. Biz lig maçlarını Dolmabahçe’de oynuyorduk ama bugün stadımıza ve koşullarımıza baktığımda bunlarla gurur duyuyorum. Avrupa’daki birçok kulüpten bile önde.

    Şeref Has Röportajı

    “Sahada menisküs olsam gam yemeyeceğim. Beni en çok üzen sokakta yürürken menisküs olmam” dediniz. Ve futbolu bırakmaya karar verdiniz. Bu Türk futbolu ve sizin için büyük bir şansızlıktı. O yıllarda tüm spor camiası derin üzüntü içindeydi. Hatta o sıralarda dargın olduğunuz söylenilen Fenerbahçe takımının teknik direktörü Molnar’ın “Şeref, futbolu bırakıyoo. Yazık ediyöö, adam gibi bir futbolcu” demekten kendini alamadığı basında yer aldı. Futbolu daha 4 yıl oynayabileceğinizi düşünüyordunuz fakat sakatlığınızın yakanızı bırakmayacağı inancıyla o yıl (1969) jübilenizi yaptınız. Çok parlak, şovlu ve ihtişamlı geçti… Başlama vuruşunu Sayın Hülya Koçyiğit yapmıştı. Maalesef erken bir “Allahaısmarladık” dediniz… O geceyi anlatır mısınız?

    Dün gibi hatırlıyorum. 29 Haziran 1969. Mithatpaşa Stadı’ndaydı. Şovla başladı. Artistlerle jokeyler arası bir müsabaka gerçekleşti. 1-0 jokeylerin galibiyetiyle başlayan bu maçta artistlerin kalesini koruyan Fikret Hakan ve rahmetli Öztürk Serengil sakatlanarak oyundan çıkmışlardı. Ondan sonra oynanan Galatasaray- Fenerbahçe maçı. Fenerbahçe’nin galibiyetiyle sona erdi. Sonrasında benim veda törenim başladı. Yine takım kaptanı olarak sahaya çıktım. Almanların “Harika çocuğu” gol kralı Uwe Seeler’i ve o sıralarda Almanya’nın Hamburger SV Takımı’nda oynayan eski Fenerbahçeli kalecimiz Özcan Arkoç’u davet etmiştim. 30.000 kişi gelmişti. Stat doluydu. Kupalar, madalyalar, çiçekler ama en önemlisi bizim takımın ve diğer takımın taraftarlarının, arkadaşlarımın ve yöneticilerimin kucak dolu sevgisi… Unutulmaz bir gece unutulmaz bir jübileydi benim için.

    Fenerbahçe Spor Kulübü’nde yöneticilik döneminiz başladı.

    1981-1983 döneminde Ali Şen Bey’in başkanlığındaki yönetimde bulundum. Yönetimde Abdullah Acar, Ali Dinçkök, Mesut Dizdar gibi arkadaşlarımız vardı. Bu dönemde beş kupa aldık. Türkiye Kupası, TSYD Kupası, Donanma Kupası, Westfalya Kupası, Vatan Kupası. Takımdan Ali Dinçkök sorumluydu, transferleri kendi yaptı, iki tane Yugoslav yıldız getirdi, teknik direktör ise Branko Stankoviç’di. Almanya’dan İlyas Tüfekçi’yi, Trabzonspor’dan Hasan Yıldızeli’ni aldı. O sezon ne kadar kupa varsa aldık. Fenerbahçe tarihine geçtik. Oyuncularla oturup, oyuncularla kalkıyorduk.

    Sonra Türk Futbol Fedarasyonu’nda (TFF) görev aldınız…

    Bir süre de TFF’de milli takım sorumluluğu yaptım. 2000-2001 sezonunda Fenerbahçe şampiyon olmuştu, federasyon olarak kupayı ben verdim. Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanımız Sayın Aziz Yıldırım’ın başkanlığındaydı. Kupayı verirken yaşadığım duygular anlatılmaz. O ne haz o ne sevinç ne büyük bir mutluluk olmuştu benim için.

    Federasyon idareciliği ile kulüp idareciliği arasındaki fark nedir sizce?

    Federasyonda çalışmak güzel tabii. Kulüp idareciliği de güzel. Fakat federasyon idareciliği biraz daha farklı çünkü kulüp idareciliğinde sadece kulübünle ilgileniyorsun fakat federasyonda tüm kulüplerle ilgileniyorsun. Amatör ligden tutun da tüm liglerle… Daha zor tabii.

    Sizce yabancı oyuncu sınırlandırılması tamamen kalkmalı mı?

    Aslında bir kriter getirilmesi lazım. Bence serbest bırakmalı. Yabancı oyuncularda da kulüpler daha titiz ve seçici davranmalı. Kalitesiz oyuncular gelince oynayamıyorlar. Oynayamayınca da paralarını alamıyorlar. FIFA’da çok dosya var. Bu da kulüplere kötü oluyor…

    Şeref Has Röportajı

    Ve bugün Fenerbahçe Spor Kulübü artık bir dünya kulübü olarak görülüyor ve örnek alınıyor. Siz neler söyleyeceksiniz? 

    Benim için gelmiş geçmiş en büyük Başkan Aziz Yıldırım. Alt yapı, stat, bütün amatör branşlar hepsi muhteşem. Tarihe geçecek bir başkan ve yönetim. Kim bir tuğla koyduysa hepsini tebrik ediyorum, sağ olsunlar, var olsunlar. Bunlar çok büyük hizmetler.

    Sizlerin deneyimlerinden yeteri kadar faydalanılıyor mu? Eski bir oyuncu olarak beklentileriniz nelerdir?

    Benim dönemimdeki futbolcuların deneyimlerinden, bizlerden epey yararlanıldı. Bugünlere baktığımda eski futbolcular bildiğim kadarıyla çoğunlukla maçları izlemeye gidiyorlar yani altyapıda görev almıyorlar. Altyapıda çoğunlukla yabancı hocalar var. Biraz daha faydalansınlar, gözlemci olarak Anadolu’da genç çocukları gözlemleyebilirler, oradan oyuncu getirebilirler. Kulüp bu arkadaşlara görev verirse bu arkadaşlarımız da kulübün altyapısına yardımcı olurlar. Bir isteğim de huzurevi projesinin gerçekleşmesi.

    Maçları sık sık takip edebiliyor musunuz?

    Ben de 12 numara taraftarımızla birlikte 12. oyuncu olarak stada geliyorum (Gülüyor). Ali Dinçkök Bey ile beraber seyrediyoruz. Kupa maçlarına dışarı gidiyorum. Fenerbahçe’yi Avrupa’da da takip ediyorum. En büyük dileğim Fenerbahçe’nin maçlarını bu sene her zamankinden fazla yurt dışında seyretmek. Fenerbahçe’nin hedeflerinin artık çok büyüdüğünü görebiliyorum. Sanırım bu hedeflerimiz de gerçekleşecek.

    Bugüne baktığımızda sizi etkileyen oyuncular…

    Tuncay ve Rüştü’yü beğenirdim. Şu an takımda değiller. Fenerbahçe ile özdeşleşmiş olduklarını düşünüyordum. Ayrılmaları beni biraz hayal kırıklığına uğrattı ama şimdilerde her şeye daha profesyonel gözle bakılıyor. Bu açıdan fikir üretemiyorum. Gönlüm futbolu Fenerbahçe’de bırakmalarıydı. Ama kim bilir? Alex’i beğeniyorum. Tabii ki dünya starı Roberto Carlos. Hep beraber izleyip göreceğiz.

    Taraftarlarımız için mesajınızı alabilir miyiz?

    Maç başlıyor ve taraftar müthiş. “Non-stop” susmak yok. 12 numara olmayı fazlasıyla hak ediyorlar. Her zaman temennim Fenerbahçe’nin ayrıcalığını hissettirsinler, centilmenlik örneği teşkil etsinler. Tüm branşlarda verdikleri destek için hepsine teşekkür ediyorum.

    Sibel Kurt – Fenerbahçe Resmî Dergisi Röportajı

  • YKB Arşivinde Fenerbahçe

    YKB Arşivinde Fenerbahçe

    Ağırlığı Selahattin Giz fotoğraflarından oluşan YKB arşivinde Fenerbahçe fotoğrafları birbirinden müthiş sahneleri gün yüzüne çıkarıyor. Bu arşiv araştırması esnasında bizden yardımını esirgemeyen Ayhan Uçar ağabeyimize sonsuz teşekkür ediyor, kendisiyle beraber çalışan ve aynı derecede bize yardımı dokunan büyük Fenerbahçeli merhum Abdullah Gül ağabeyimizi de saygıyla anıyoruz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Yapı Kredi Bankası Arşivinde Fenerbahçe

    Yapı Kredi Bankası arşivinde Kadıköy ve Fenerbahçe fotoğraflarından bir seçme
  • Fikret Arıcan Albümü

    Fikret Arıcan Albümü

    “Büyük” Fikret Arıcan… Halit Çapın’ın “Fenerbahçeliler Başkanınızla Gururlanabilirsiniz” dediği “Büyük” Fikret Arıcan albümü ile karşınızdayız… Kahraman futbolcumuzun ailesine ulaşma ümidimizi gerçekleştiremezsek bu müthiş yayınla Fenerbahçe tarihine muazzam bir armağan daha veren kıymetli büyüğümüzün hatıralarını sizlerle buluşturmanın gururunu yaşayacağız.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Not: “Büyük “Fikret Arıcan, Fenerbahçe’nin en çok Türkiye şampiyonluğu yaşayan isimlerinden biri… Yedi şampiyonlukla başı geçen “Naci Bastoncu” ve “Esat Kaner”den sonra Cihat Arman ve Fikret Kırcan ile birlikte kendisinin 6 şampiyonluğu var. Bu zaferlerde 87 maçta 35 golü var… Hepsi nur içinde yatsın…


    “Büyük” Fikret Arıcan Albümü

  • Fikir ve Prensip

    Fikir ve Prensip

    Fenerbahçe’nin 2022 Malî Genel Kurulu’nda yaşananlar, bir “Kongre Adabı” tartışması yarattı. Biz de 1967 yılına gidelim ve yıllık genel kurul önesinde yaşananlara bir bakalım istedik. Başlıktaki gibi ağız kavgası mı yoksa sonda iddia edildiği gibi fikir ve prensip mücadelesi mi? Her halükarda enteresan bir metin… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe’de Ağız Kavgası

    Başkan Ilgaz’ın iddialarını muhalefet listesinde bulunan Müslim Bağcılar ve Talha Altınbaşak cevaplandırdılar. Eski başkan İsmet Uluğ aday değil.

    Fenerbahçe Kongresi’ne iki gün kala karşı gruplara mensup liderler arasındaki söz düellosu kızışmış, bu arada Başkan Faruk llgaz’la eski ikinci Başkanlardan ve muhalefet listesi adaylarından Müslim Bağcılar birbirini ağır şekilde itham etmişlerdir, Muhalefetin Başkan adayı Talha Altınbaşak da, Ilgaz’ın “Fenerbahçe namuslu ellerdedir” sözüne karşı bir demeç vermiştir.

    Eski Başkanlardan Dr. İsmet Uluğ ise, iki taraftan da kendisine teklif yapıldığını açıklamış, fakat hiçbir listede yer almayı arzulamadığını bildirerek, “Bu yıl kulübümde vazife almak istemiyorum. Fenerbahçe’ye idare heyeti dışında bulunarak da hizmet etmek mümkündür, İki gruptan da beni rahat bırakmalarını rica ediyorum” demiştir.

    Ilgaz: “Bağcılar Fenerbahçe’ye kilit vurmağa kalkmıştı”

    Fenerbahçe kulübünde bize söz söyleyecek ve dil uzatacak kimsenin, en az bizim kadar şahsiyet sahibi ve temiz mazisi olması iktiza eder.

    Müslim Bağcılar, Fenerbahçe kulübünde idareci iken Erol, Hilmi, Samim, Halil, M. Ali gibi güzide futbolcularımızı Adalet kulübüne götürüp, o kulübün idarecisi olduktan sonra da “Fenerbahçe’ye kilit vurduracağım” diyen kimsedir.

    Müslim Bağcılar, Fenerbahçe’nin Kıbrıs seyahatinde Fazıl Küçük, Rauf Denktaş, Osman Örek ve Türk erkânının hazır bulunduğu Türkiye Büyükelçiliği’nde Fenerbahçe şerefine verilen kokteylde kafile başkanı olarak “Benim iki hanımım var; biri Türk, biri Rum. Gül gibi geçinip gidiyorlar. Siz de burada öyle yapın” seklinde beyanat vererek Hariciye Vekâletimize şikâyet edilen kimsedir.

    Müslim Bağcılar, Fenerbahçe’nin her nezih toplantısında göbek atarak nezahetini bozan kimsedir,

    Müslim Bağcılar, Fenerbahçe balosunda arttırmaya çıkan imzalı topa yüz lira vermeyerek çıplak dansözün göğsüne bin lira sıkıştıran kimsedir.

    Müslim Bağcılar, Fenerbahçe kulübünde kendi reklamı için transferi dejenere eden kimsedir.

    Müslim Bağcılar, futbolculara kulübün binliklerini sayarak ve el öptürerek fotoğraf çektirmeğe meraklı kimsedir.

    İşte Fenerbahçe’yi kurtarmağa (!) koşan ve şahsımıza dil uzatmağa çalışan vatanperverin (!) içyüzü. Takdir, sayın kongre azalarımızındır.

    Bağcılar: “Ilgaz başkanlığı parayla satın alan adamdır”

    Faruk Bey isterse başkan olur, çünkü bu iş parayla satın alınıyor. Elimde ve vesikalar var, beni bunları açıklamak zorunda bırakmasınlar.

    İki gün önce bana Ali Aladar ve Suphi Ergür vasıtasıyla kendi listesine girmesi için haber gönderdi.

    Faruk Bey maalesef çok kötü bir çığır açtı ve işi şahsiyata döktü. Şimdi ben de konuşacağım.

    Kıbrıs’taki sözlerimi bir ihanet vesikası gibi yüzüme vurduğunu sanıyor. O zamanki hükümetin Kıbrıs politikası onu gerektiriyordu. Lefter’in Kıbrıs kesimine geçtiği dedikoduları yayılmış, ben de “Ne olur geçmişse, ben de geçerim, başkası da geçer” demiştim. Bize Kıbrıs’a giderken “İyi geçinin” diye tenbihatta bulunmuşlardı. “Vize kalkacak” diyorlardı.

    Transfer işlerine gelince; futbolcu elimi öpmek istemiş, tekme mi atacaktım ya? Ben Fenerbahçe’ye hayatımı verdim. Ve bunun karşılığında 1 kuruş almadım, bir bardak suyunu içmedim kulübümün. Bir vakitler 50.000 liralık alacağımın altına çizgi çektiğimi kongre halkı bilir. Faruk Bey ne vermiştir kulübe? Benim Kıbrıs’taki konuşmalarımı tahrif edeceğine, yurda İngiliz Lirası yerine Türk parası getirdiğinin sebeplerini açıklasın. Osman Kavrakoğlu’nun bu usulsüzlüğü düzeltinceye kadar canı çıkmıştı.

    Bazı futbolcuları Adalet kulübüne götürdüğüm iddiası ise gülünçtür. O futbolcular Fenerbahçe’den kovulmuştur. Adalet idarecileri de bana telefon edip, bunların itimada şayan olup olmadığını sordular. Hepsinin dürüst olduğunu söyledim. Sokak ortasında mi kalsınlardı?

    Faruk Bey göbeğimle ç çok uğraşıyor. Para da yapıştırırım, gezerim de, Faruk bey göbeğimin kahyası mı?

    Sonuca geliyorum; bu tartışmalardan ben bir şey kaybetmem, Fenerbahçe kaybeder. Ben Fenerbahçeli futbolculara yıllarca babalık yaptım, hâlâ da yapıyorum, Selâhattin’i aldım, okuttum. Cihat’ı da öyle. Cihat, Melih, Murat’ın maaşlarını ben verdim, Faruk Ilgaz bugüne kadar kaç futbolcuyu okutmuş, kaçına yardım etmiş, kulübe kaç kuruş vermiş? Bunlardan bahsetsin.

    Yine söylüyorum, iktidarda bulundukları bir yıl içerisinde muvaffak olamamışlar, kulübü kötüye götürmüşlerdir.

    Fenerbahçe’yi kurtarmak için çalışan arkadaşların ricalarını kıramadım ve “Evet” dedim. Sevgi, saygı, para ile satın alınan bir şey değildir.

    Altınbaşak: “Fenerbahçe eskiden namussuz ellerde miydi?”

    Kurtarma faaliyeti yalnız namussuz ellere karşı yapılmaz. Sayını Ilgaz hafızalarını yoklarlar veya eski gazete koleksiyonlarını karıştırmak külfetine katlanırlarsa, kendilerinin de 1957’de kulübü kurtarmak amacıyla muhalif olarak mücadele ettiklerini hatırlarlar.

    O tarihlerde idare heyetinde Sayın Sporel, Sayın İsmet Uluğ, Küçük Fikret, Niyazi Sel, Müslim Bağcılar ve bendeniz gibi insanlar mevcuttu. Acaba Sayın Ilgaz o sırada kulübün namussuz ellerde olduğuna mı kâni idiler?

    Sayın Ilgaz, Fenerbahçe kulübünün bir lokali bulunduğuna işaret ederek; “Muhalifler toplantılarını orada yapmalıydılar” demektedirler. Bu zarureti kendileri için de düşünseydiler, bir müddet evvel bir sinemayı kiralamak suretiyle toplantılarını orada yapmazdılar. Ve o toplantıya münhasıran kendileriyle hemfikir olanları davetiyelerle çağırıp davetsiz gelen Fenerbahçelileri toplantıdan kovdurmazdılar.

    Sayın llgaz, bizleri zayıf olanların telaşı içinde buluyorlar. Telaş, kaybedecek şeyi olanlarda olur. Bizim kaybedecek hiçbir şeyimiz yoktur. İktidarda değiliz ki; onu kaybedecek olalım. Seçimde yenilirsek bunun şahıslarımız için bir nakise teşkil edeceğine de inanan insanlar değiliz. Kaldı ki, kulübümüzdeki seçim sonuçlarının hangi nevi gayretlerin mahsulü olduğu cümlenin malumudur. 800’ü aşkın kongre üyesi içinde sadece 400 kadarının iştirak hakkına sahip sayıldığı bir toplulukta, münhasıran seçim sonuçları haklıyı ve haksızı ortaya koyan kesin bir ölçü olamaz. Aksi düşünülseydi geçmişte müteaddit seçim kayıplarına uğrayan Sayın Ilgaz’ın, “Karşı taraf haklıymış” diyerek mücadeleyi terk etmeleri gerekirdi. Kendileri öyle yapmadıklarına göre bugün karşılarında yer alanların da aynı şekilde hareket etmekte haklı olduklarını kabul etmeleri gerekir. Yapılan fikir ve prensip mücadelesidir.

    Milliyet Gazetesi

  • Lebip Elmas Arşivi

    Lebip Elmas Arşivi

    Lebip ağabeyin sevgili oğlu, kıymetli büyüğümüz Suavi Elmas’ın büyük teveccühüyle toplam 230 fotoğraftan oluşan muazzam bir koleksiyonu yayınlamanın mutluluğunu yaşıyoruz: Lebip Elmas Arşivi

    Dr. Rüştü Dağlaroğlu’nun 1987 tarihli “Fenerbahçe Spor Kulübü Tarihçesi” kitabında, 1933-1944 yılları arasında 218 maçta forma giyip 10 gol attığı tarihe kaydedilen Lebip ağabey, Fenerbahçe’nin 28 şampiyonluğunun 5 tanesinde pay sahibiydi:

    1935, 1937, 1940, 1943 ve 1944

    1933 yılında düzenlenen ve Fenerbahçe’nin ilk Türkiye şampiyonluğunu kazandığı sezonda ise forma giymemesine rağmen final maçı için İzmir’e giden kafiledeydi.

    Portreleri, ailesi ve dostları ile fotoğrafları, takım arkadaşlarıyla saha içi ve saha dışı resimleri derken eşsiz bir koleksiyona daha kavuşmanın heyecanını sizinle paylaşıyoruz.

    Fenerbahçe’nin şampiyonluklara en fazla iki sene uzak kaldığı yıllara ve başta Lebip Elmas olmak üzere bütün Fenerbahçe kahramanlarına saygıyla…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Not: “Fotoğraflarda kimler, neler, nereler var?” diye soracak olursanız… Cevabı şöyle verebiliriz:

    Ahmet Erol, Ali Muhiddin Hacı Bekir, Ali Rıza Tansı, Aydın Bakanoğlu, Basri Taşkavak, Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü, Bedii Yazıcı, Bülent Büyükyüksel, Cevat Sayit, Cihat Arman, Didi, Esat Kaner, Faruk Hızer, Fazıl Arzık, Fenerbahçe, Fenerbahçe Stadyumu, Fikret Arıcan, Fikret Kırcan, Füruzan Şansal, Hadi Tarlan, Halil Köksalan, Halit Deringör, Hayati Öney, Hüsamettin Böke, İbrahim İskeçe, İrfan Denever, Kasımpaşa, Kazım Bayülken, Kemal Onan, Lebip Elmas, Lütfi Boyer, Mehmet Reşat Nayır, Melih Kotanca, Moda Deniz Kulübü, Muammer Oraman, Muhtar Sencer, Murat Alyüz, Muzaffer Ateşçi, Muzaffer Çizer, Müzdat Yetkiner, Naci Bastoncu, Naim Şukal, Namık Erbay, Nazım Kayar, Necdet Dalay, Necdet Erdem, Niyazi Sel, Nuri Pekesen, Orhan Canpolat, Orhan Menemencioğlu, Oscar Hold, Osman Kavrakoğlu, Ömer Boncuk, Rasih Minkari, Razi Trak, Rebii Erkal, Recep Nurcan, Reşat Dermanver, Sadi Çoban, Safa Özyurt, Sedat Bayur, Semih Arıcan, Semih Bayülken, Suat Belgin, Suavi Elmas, Süleyman Tekil, Şaban Topkanlı, Şerafettin Doğan, Şeref Benibol, Şevket Demirtepe, Taci Ece, Taksim Stadyumu, Yaşar Alpaslan, Yaşar Yalçınpınar, Yorgo Angelidis, Zeki Rıza Sporel, Ziya Atamer


    Lebip Elmas Arşivi

  • Wacker’e Karşı

    Wacker’e Karşı

    1949 yılında Fenerbahçe’nin kuruluş yıldönümü / bayramı, Şubat ayında gerçekleştirildi. Wacker’e karşı yaptığı maçı 4-2 kazanan Fenerbahçe, 1965’e kadar maçlarını yeniden açılan Fenerbahçe Stadyumu’nda yapacaktı… Maçın detaylarını Eşref Şefik Bey’in kaleminden okuyalım.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe Vaker’i Dün 4-2 Mağlup Etti

    Her tarafı tamamlanmamış olduğu halde, Avrupa’daki kulüp statlarının çoğundan daha derli toplu bir tesir bırakan Fenerbahçe’nin yeni ve eski tribünleri dün hıncahınç dolmuştu. Açılma merasiminin spor sahalarına uyacak bir tarzda kısa ve samimi tertip edilmiş olmasını, Fener idarecilerinin bundan sonra da ağırbaşlı ve mütevazı çalışmak istediklerinin hayırlı bir alâmeti olarak kabul etmeliyiz.

    Saracoğlu’ndan, Milli Eğitim Bakanı’ndan, Celâl Bayar’dan, Nizameddin Kırşan’dan gelen tebrik telgraflarının okunmasını ve kulüp namına halka söylenen teşekkür nutkunun devre arasına bırakılmasını da takdirle karşıladık. Bir spor sahasında halkın en fazla ehemmiyet verdiği şeyin müsabaka olduğunu kavramış olan Fenerliler, merasimi lâfzenlikle, sıkıcı nutuklarla uzatmamak dirayetini göstermek suretiyle, yeni statlarıyla beraber yeni bir idare çığırı açmak istediklerini hissettirmiş oldular.

    Maçın ilk top vuruşunu, İstanbul Vali ve Belediye Reisi Doktor Lütfi Kırdar yaptı.

    Yunanistan maçlarında çok hırpalandıkları ve yıprandıkları, oyuncularının topallamalarından ve mecalsiz hareketlerinden hemen belli olan Vaker’e karşı Fenerliler oyuna şu tertipte başladılar:

    Cihad,  Erdoğan, Ahmed, Salâhaddin, Samim, Müjdad, Fikret, Erol, Suphi, Lefter, Halid.

    Hakem Feridun Kılıç’ın idare ettiği maçın ilk dakikalarında Fenerbahçeliler sıkı hücumlara giriştikleri için üstünlüğü temin etmekte gecikmediler.

    Bazılarının futbol oyununu iyice kavradıkları hareketlerinden, yer tutuşlarından belli olan Vakerliler sakatlıkları ve mecalsizlikleri yüzünden bir türlü kalkınamıyorlardı.

    Dünkü Vaker oyuncularının pek yıpranmış oldukları halde, tereddütsüzce çıkışlarını ve canlarını dişlerine takarak çalıştıklarını gördük de profesyonel futbolculuğun zannedildiğinden ne kadar ağır ve acı bir meslek olduğunu bir daha düşündük. Kendi lig maçları devamınca, «hafta sekiz, gün on dokuz» çalışan profesyonellerin kulübün masraflarını, dolayısile kendi ücretlerini çıkarabilmek için turnelerde icabında sakatlığa filân bakmadan da oyun oynamağa mecbur kaldıklarına dün bir daha şahit olduk. Topallayarak koşan, bacaklarına kramp girdiği halde sahadan çıkmamağa çabalayan Vaker oyuncularının profesyonellik gayretiyle de olsa, kulüplerine gösterdikleri bağlılığın, çıtkırıldım, keyifleri kekâh ve amatör sınıfından sayılan nice futbolcudan daha kuvvetli olduğunu acı acı seyrettik.

    On dördüncü dakikaya kadar Fener baskısı altında kalan Vaker’in sağ içi bacağına giren krampın ıstırabına dayanamayarak oyundan çıktı. Oyundan çıkanı sedye ile içeri getirirlerken, yerine ondan üç gömlek eksik bir ihtiyat oyuncuyu soktular.

    Fenerliler müsait vaziyetlerde üç fırsat kaçırdıktan sonra, yirmi üçüncü dakikada soldan çekilen bir korneri müteakip sağ açık Fikret’in, bazılarınca şüpheli görülen bir dalışile ilk gollerini yaptılar. Bu golde şüpheli görülen vaziyeti oturduğum yere nazaran şöyle tespit edebildim:

    Soldan korner çekildi. Top kalenin köşesine kadar düzgün geldi. Vaker kalecisi sıkışık vaziyette yumruklayarak topu sola aktardı. Avt çizgisi üstünde yarı yolda topu tekrar kapan Lefter içeri doldurduğu sırada, Fikret de sağdan kaleye daldı. Topun kale çizgisini geçerken, hızına hâkim olamayan Fikret’in ellerinden sektiğini fark ettik. Fakat yan hakemleriyle orta hakemi, topun ele dokunuşunun kale çizgisini geçtikten sonra vaki olduğuna hükmettikleri için tabiatile gol saydılar. Kanaatimce, o gol verilebilirdi ve hakem golü tarafgirlik kasdile vermedi.

    Bir dakika sonra Fenerin ofsayd vaziyetinde akışını vaktinde durdurmadığı halde sonradan kesmek suretiyle taraf tutmadığını ispat etmek isteyen hakeme seyircilerden bir kısmı itiraz ettiler. Fakat hakem aldırış etmedi.

    Yorgunlukları ve Yunanistan maçlarından kalan sakatlıkları gittikçe artan misafirlere karşı, Fenerbahçe hâkim oynamakta devam etmekle beraber düzgün kombinezonlu ve güzel akışlı bir oyun çıkaramıyordu.

    Otuzuncu dakikada çabuk inkişaf eden bir Fener akınında, Fikret’in çektiği sıkı şut kale önünde bir oyuncunun başından sekerek seyrini değiştirdiği için Vaker kalecisi yetişemedi. İkinci golü de Fenerliler bu suretle kazanmış oldular.

    Otuz ikinci dakikada soldan ilerlemeğe başlayan Fenerin merkez muhacim ofsayd vaziyetinde akını takip ederken Vakerliler hakemin ofsayd çalacağı zannına kapılarak bir an durakladılar. Hakem ofsayd çalmayınca tekrar yer tutmağa koştular, fakat gecikmişlerdi. Erol yetişip yerden bir şutla üçüncü golü yaptı. İlk devre bu şekilde 3-0 Fenerin lehine nihayetlendi.

    İkinci devrenin başlarında, Fener merkez muhacimi iki kere gol pozisyonuna girdi. Fakat topu müsait zaviyelerde kullanmağa imkân bulamadığından fırsatları neticelendiremedi.

    Vakerliler biraz daha gayretli oynamak azmiyle mukabil hücumlara başladıkları sırada, sol için pek güzel sürüp çektiği şutu Cihad yerinde kurtardı.

    Evvelce sağ açığı sakatlanarak çıkan Vaker takımının boş kalan sağ açık mevkiini ihtiyar Zişek topallayarak doldurmağa çalışıyordu. Sekizinci dakikada Fener kalesi önüne kadar gelen bir hücum esnasında, «ummadık taş bas yarar» kabilinden o ihtiyar ve topallayan oyuncu düzgün bir şutla ilk golü yaptı.

    On üçüncü dakikada, Fener sol açığının iyi sürüp çektiği şut kaleyi aştı.

    On sekizinci dakikada Suphi’nin ofsayd vaziyetinde attığı golü hakem haklı olarak saymadı.

    Yirmi birinci dakikada sağdan uzun ortalanan topa yetişen Suphi Fener’in dördüncü golünü atmağa muvaffak oldu. Bu dördüncü golden sonra Fenerliler gevşediler. Vaker de biraz açıldı.

    Yirmi altıncı dakikada, sahalarımızda az görülen ustaca bir top alış ve vücut çalımları ile Fener kalesine süzülen Vaker merkez muhacimi ikinci golü yaptı.

    Vaker’in bu golünden evvel, midesine top gelip baygınlık geçiren Ahmet çıkmış, yerine Hilmi girmişti. Biraz sonra da Samim hastalandığından yerine Saraceddin girmişti.

    Otuz ikinci dakikada soldan ortalanan topa çıkış yapan Suphi hızını alamayarak topu geçtiği için gol atamadı.

    Bu fırsattan sonra Vakerliler oyunu bitirmeğe başladılar. Fenerbahçe gol farkını muhafaza edebilmek üzere hayli yoruldu. Fakat dünkü çok kalabalık maçı 4-2 kazanmış oldu.

    Eşref Şefik – 14 Şubat 1949 – Cumhuriyet Gazetesi