Etiket: Fitil Nuri

  • Canlı Yapraklar – XLVII

    Canlı Yapraklar – XLVII

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olan yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XLVII” : 1923 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XLVII

    1923’de bir istihaleden sonra, adını (Beyoğluspor)a çeviren Pera Club İstanbul’un eski sporcularınca büyük şöhreti malûm eski bir Rum kulübüdür.

    Tatavla, Strugglers ve Elpis’ten sonra 1914’de kurulan İstanbul’un bu dördüncü Rum kulübü, kendisinden önce ve sonra kurulan emsali arasında cidden temayüz etmiş ve pek parlak bir tarihe sahip olmuştur.

    (Pera Club) Beyoğlu’nun Kalyoncukulluğu semtinde Simitçi sokağında kâin bir dükkânda Şarkı Karib Bankası Müdür Muavini Costas Vasilyondis tarafından 1914’de kuruldu. Sarı-Siyah formalı bu kulüp kuruluş yıllarında futbol ve jimnastikle meşgul olmuş fakat hüküm süren Birinci Dünya Savaşı bu faaliyeti tahdit etmiştir. Pera’nın bazı kıymetli elemanları ve bu arada santrfor meşhur Negroponti bu sıralarda Fenerbahçe takımında oynamışlardır.

    Savaşın hitamı üzerine Peralılar, 1919’dan itibaren, tekrar renkleri altında toplanmışlar ve faaliyetlerini de arttırmışlardır.

    İstanbul’un işgal altında bulunması ve yaşanmakta olan siyasi durum ve hâdiselerin de tesirleriyle kısa zamanda büyük inkişaflar kaydeden (Pera) kesif, kuvvetli ve zengin bir kitle tarafından himaye gören ve üzerine titrenen bir müessese haline geldi. Spor şubeleri daima artıyor ve lokali de o zamanlar geniş bir meydan olan Taksimdeki Talimhaneye naklolunuyordu.

    Peralılar Talimhane meydanına kale direkleri dikip ve çizgiler çizip burasını futbol sahası haline getirdiler ve tam karşısına isabet eden Topçu Kışlası avlusunda bilahare vücuda getirilen Taksim Stadyumu henüz tesis olunmadan bu Talimhane meydanında mütemadi bir futbol faaliyeti yarattılar. İşte; bu faaliyetler arasında Pera futbolu büyük ilerlemeler kaydetti ve çok kıymetli elemanlara sahip oldu.

    Pera Club 1920/21 senesi Pazar liginde İttihat Spor, Beşiktaş, Dork, Stella, Aris ve Enosis kulüpleri arasında yer aldı. İttihat Sporun Bekirli, Refik Osmanlı, Balıkçı Tevfikli, Fitil Nurili, Baron Feyzili ve Arap Hüseyinli meşhur kadrosu ile şampiyon çıktığı bu Pazar liginde kuvvetli bir takım meydana getiren Peralılar müteakip 1921/22 senesi Pazar liginde çok daha kuvvetli görünmeğe başladılar.

    Filhakika, Nikas, Misivis, Yanaki, Jilber, Sava, Terezis, Omiros, Vitalis, Negropondi, Manoelidis ve Miçaki’den müteşekkil Pera takımı rakiplerine nefes aldırmaz bir kuvvet olarak büyük şöhretler sağlamakta idi. Her hafta daha da yükselen bu şöhret arasında Pera taraftarları, futbolcularını birer mâbut gibi görmeğe başlamışlar, birçok maçlarda da hâdiseler zuhur etmiştir. Pera’nın fazla mutaassıp bir kısım taraftarlarının taşkınlıkları sebebiyle yaşanan bu hâdiselere zaman zaman futbolcuların da karıştıkları görülmüştür.

    Bu hâdiselerden biri Kadıköy’de vuku bulmuştu. Bir Fenerbahçe – Pera maçının sonuna doğru ve Fenerbahçe 3-1 galipken, Pera santrforu eski Fenerbahçeli Koço Negropondi ile santrhaf Tibbiyeli İsmet (Uluğ) çarpışmışlar ve Negropondi baygınlık geçirmişti. Bilâhare, uzun seneler Yunan Milli Takımı antrenörlüğünü yapan Negropondi’nin bu haline üzülen Pera santrhafı boksör Sava, İsmet’e sokulup bir yumruk sallamış, yine meşhur bir boksör olan İsmet de sol bir kroşe ile mukabele edip rakibini yere sermişti.

    Zamanın iki meşhur boksör ve aynı derecede şöhretli santrhafları arasında futbol sahasında cereyan eden bu boks hâdisesinin o işgal seneleri için bambaşka manalar taşıyacağı aşikârdır. Nitekim seyirciler arasında ekseriyeti teşkil eden Pera taraftarlarından bir kısmı hemen Fenerbahçeli futbolculara saldırdılarsa da merhum Recep Pehlivan ile meçlerini çeken Askeri Tıbbiye talebeleri belki de futbol tarihimiz için pek acı hâtıra kalabilecek bir hâdiseyi önlemişlerdi. Bu ve daha sonraları Talimhane meydanında yine bir kısım taraftarlarca diğer kulüplere karşı tekerrür eden taşkınlıklar Anadolu’daki milli zaferin kazanılması üzerine Pera takımını ürküttü ve o meşhur kadro (Fransa’ya Turne) ismi altında 1922 Aralığında İstanbul’u terk etti.

    Yol üzerinde Atina muhtelitini 3-0 ve 8-0, Marsilya muhtelitini 3-0 yenen Pera, Fransa’da zaferden zafere koşarken dostane mektuplarla Fenerbahçe’yi de Fransa’ya davet ediyor ve Fransa’nın en kuvvetli takımlarına karşı yapacağı maçlarda daima muzaffer olacağına dair Sarı – Lâcivertli kulübe teminat veriyordu.

    Pera’nın Fransa’daki maçlarda (İstanbul şampiyonu) titrini kullanmağa başlaması yeni kurulmakta olan (Türkiye idman Cemiyetleri İttifakı)nı F.I.F.A. nezdinde protestoya sevk etti ve Fransız Futbol Federasyonu’nun aldığı boykot kararı üzerine Pera takımı 1923’te Fransa’da dağıldı.

    İşte, yukarıdaki resim Pera’nın Fransa turnesi esnasında alınmıştır. İstanbul’un Peralı meşhur Rum gençlerini 1922 senesi Aralık ayında 3-0 galibiyetleriyle neticelenen Marsilya muhteliti maçına çıkmak üzere iken gösteren bu tarihi fotoğraf eski Peralıları coşturmağa değer bir hâtıradır.

    Geri kalan elemanlarının kifayetsizliği sebebiyle İstanbul’daki faaliyeti duraklayan Pera 1923 senesinde David Yafa, Muzakis ve Kanakis gibi müteşebbislerin gayretleriyle yeniden teşkilâtlanmış ve bu sefer Sakızağacı semtinde (Beyoğluspor Kulübü) adı altında tekrar faaliyete atılmıştır.

    Futbol ve jimnastiğe ilâveten boks, güreş, tenis, atletizm ve sportif oyunlarda da gayret gösteren Beyoğluspor bu branşlarda o zamandan bu yana büyük muvaffakiyetler gösterdi ve muhtelif sahalarda birçok İstanbul ve Türkiye şampiyonlukları kazandı.

    Futbolda 1940 senesinde birinci kümeye yükselen Beyoğluspor 1952’den itibaren profesyonel kümede de yer almış bulunmaktadır. Hâlen Parmakkapıda muntazam bir lokal ve salona sahip olan Beyoğluspor kulübü bir çok kulüplerimize örnek olacak bir teşkilât ve intizam içinde çalışan cidden olgun bir müessesedir.

    (Gelecek resim ve yazı: Futbol tarihimizin ilk şampiyonu genç takımıdır: 42 yıl önceki meşhur Fenerbahçe üçüncü takımı…)

    12 Şubat 1955 – Rüştü Dağlaroğlu – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – XXIX

    Canlı Yapraklar – XXIX

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olan yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XXIX” : 1916 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XXIX

    36 Yıl Önce Bir Galatasaray-Altınordu Maçı

    Altınordu kulübü 1916 yazında Fenerbahçe’den ayrılıp kendisine iltihak eden 7 futbolcu ile birdenbire çok kuvvetlenince Sarı Lâcivert ve Sarı Kırmızlı kulüpler için İstanbul şampiyonluğu artık pek zorlaşmıştı.

    Durum böyle iken 1916-17 ligleri Müdafaa-i Milliye Cemiyeti himayesinde tertiplendi ve yine o senelerin şu 6 malûm ve muayyen kulübü arasında Ekim ayının ilk haftasında başladı:

    Altınordu, Anadolu, Fenerbahçe, Galatasaray, Süleymaniye ve Anadoluhisarı İdman Yurdu.

    Altınordu o çok kuvvetli kadrosuyla önüne geleni yenmekte idi. Yalnız bir maçta, ocağına incir dalı dikmek hedefini güttüğü ve içerden vurup çok zayıf düşürdüğü Fenerbahçe ile berabere kaldı, diğer 9 maçı kazandı.

    Böylece 1917 senesi nisan bidayetlerinde sona eren ligde 29 puvanla ilk defa İstanbul şampiyonluğunu kazanan Lâcivert Kırmızılı takımı 24 puvanla Anadolu takip etmiş ,18 puvanla Galatasaray üçüncü, 17 puvanla Fenerbahçe dördüncü, 16 puvanla Süleymaniye beşinci ve ikinci devrede maçlardan çekilen İdman Yurdu da 6 puvanla 6ncı olmuştu.

    O yıllarda umumiyetle Darülfünunlu gençlerden müteşekkil Anadolu’dan sonra, bilhassa Fenerbahçe ile Galatasaray’ın sahaya (11)er futbolcu çıkarmakta büyük müşkülâta uğradıkları bir hakikattir.

    Yukarıdaki resim birinci dünya savaşının o pek buhranlı devirlerinde 1916-17 liginin birinci devre Galatasaray – Altınordu maçına aittir.

    28 Ekim 1916 Cuma günü oynanan ve ligin 3üncü hafta maçını teşkil eden bu müsabaka İdman Yurdu’ndan Taip Servet’in hakemliğinde oynanmış ve sıfıra karşı 2 golle Altınordu’nun galibiyetiyle neticelenmiştir.

    Maçtan bir kaç dakika önce çekilen bu tarihi fotoğrafta birçok şöhretli futbolcularımız vardır. Pek çoğumuza onların cisimleri değilse de isimleri hiç de yabancı gelmeyecektir. İşte, sayalım:

    Sağ baştan itibaren, beyaz pantolonunu kalın meşin kemerle sıkmış olan zamanın meşhur solaçığı ve penaltı kıralı Fenerbahçeli Topuz Hikmet’tir. O sene Galatasaray’a geçmiş, fakat ertesi sene İsmet’i de beraberine alıp yine Fenerbahçe’ye dönmüştür.

    Topuz Hikmet’in yanındaki çok genç delikanlının pabuçlarına bakıp da sakın yanlış hüküm vermeyin. “Bu süklüm püklüm çocuk da kim?” demeyin. Bu masum delikanlı bir zamanların meşhur Yavuz İsmet’idir. Milli takımımızın santrhaf mevkiinde birçok maçlar çıkarmış olan Doktor İsmet Uluğ o tarihlerde Galatasaray Mektebi Sultanisi talebelerindendi. Ertesi sene Galatasaray’dan ayrılıp Fenerbahçe’ye girmiş ve kısa zamanda büyük şöhret olmuştu.

    İsmet’in yanında o sene Fenerbahçe’den ayrılıp Altınordu’ya geçen Haydar görülüyor.

    Yanındaki ince delikanlı zamanımızın meşhur Refik Osman Top’udur. Beşiktaş’ın bugünkü göbekli antrenörü bu resmi görüp de Altınordu’daki o (Şiir) devrini hatırlarsa muhakkak ki derin bir “ah” çeker.

    Refik Osman’ın sağındaki Altınordu’nun meşhur (Balıkçı Tevfik)idir. Balıkçı Tevfik’le yanındaki Sadi Karsan Galatasaray’ın merhum (Doktor Namık)ını resimden âdeta ekarte etmişler, merhumun yalnız başı görülüyor.

    Sadi Karsan’ın esbak Futbol Federasyonu başkanı olduğunu ve Galatasaray’da futbol oynarken, kıvraklığı dolayısıyla (Sıçan Sadi) lakabıyla anıldığını eskiler bilirler…

    Ortadaki uzun boylu fesli Taip Servettir. Pek az sonra başlayacak bu tarihi maçı idare için gidip soyunacak; kısa pantolon ve futbol ayakkabısı giyecek, sırtına da cicili bicili armalı hakem ceketini geçirecek sanıyorsanız aldandınız. Taip Servet bu mühim lig maçını, o zamanki âdete uyarak, resimde görülen kıyafetle idare edecektir.

    Taip Servet’in sağında kollarını kavuşturmuş topaç gibi delikanlı bu maçtan bir kaç hafta önce Fenerbahçe’den Altınordu’ya geçen meşhur Bekir’dir.

    Sırtını çevirdiği Galatasaraylıyı tanıyamadıksa da, yanında, duran, kendisi gibi, kolların bağlamış delikanlı Altınordu’nun meşhur Dalaklı Hüseyin’idir. Merhum Dalaklı da az kulüp değiştirmişlerden değildi hani…

    Fenerbahçe’de yetişmiş, sonra Galatasaray’a geçmiş merhum Necib Şahin bir taraftan yarım sol etmişken, aynı zamanda da Dalaklı’nın abus çehresini tebessümle seyrediyor.

    (Fitil Nuri) de bu abus ve mütebessim çehreler arasında tabii duruşuyla gözlerini objektife dikmiş. Bu üç baş mükemmel bir üçken teşkil etmiyorlar mı? Fenerbahçe’den o sıralarda Altınordu’ya geçen Fitil Nuri, Beykoz’un (eker biçer)ine taş çıkartan bir endama sahiptir.

    Selami İzzet’i her halde tanıdınız! Galatasaray’ın bu namlı futbolcusu merhum Otomobil Nuri ile omuzlaşmışlar… O devirlerin ana sporu tulumbacılık antrenmanına mı heveslenmişler dersiniz?

    Otomobil Nuri’nin bu fotoğrafın çekildiği günden bir ay kadar önce, 6 arkadaşını da alarak Fenerbahçe’den Altınordu’ya geçtiği malumdur.

    Oturanlara gelince:

    Sağ başta Fenerbahçe’den ayrılanlardan Altınordulu (Kara Cemil) görülüyor.

    Beyaz fanilâlı Galatasaraylı Ahmet Ali’dir. Fanilasının rengine bakıp da onu kaleci sanmayın. Sağaçıktır.

    Sonra, topu önünde tutan Galatasaray kalecisi Nüzhet’i görüyorsunuz.

    Nüzhet Öniş’in sağında 3 Altınordulu görülmektedir: Doktor Selâhaddin merhum, Doktor Suphi ve eczacı Cafer Çağatay (halen Suadiye eczanesi sahibi.)

    “38 sene evvel (Milli takım) sözünün henüz işitilmemiş olduğu bir devrin hâtırası olan bu gruptan acaba kaç genç tam 7 sene sonra teşkiline başlanan milli takımda yer aldı?” diye düşündünüz mü?

    Sizi fazla üzmeden merakınızı giderelim:

    Bu gruptan 4 genç bilâhare enternasyonal olmuşlardır. Bunlar Galatasaray’dan İsmet’le Altınordu’dan Bekir, Cafer ve Refik’tirler. Garip olan şudur ki; bu futbolcuların 4’ü de milli formayı başka kulüplerin mensupları iken giymişlerdir.

    Kıyafetlerdeki mahrumiyet bir tarafa, fakat bu fotoğrafta kale direkleriyle ağlarının durumu hiç göze batmıyor mu? İğri büğrü ve yamalı direk, delik deşik ve salkım saçak bu ağlar vaktiyle Türk gençleri ve kulüplerinin en büyük mahrumiyetler içinde çırpınıp Türk sporuna hizmet ettiklerine ne canlı vesikalardır…

    Bari şimdikilere ibret olsa!

    (Gelecek resim ve yazı: meşhur Slavya’nın 32 sene evvelki ilk gelişinde muhtelit takımla maçına ait tarihi bir hâtıradır.)

    Rüştü Dağlaroğlu – 9 Ekim 1954 – Akşam Gazetesi