Etiket: Galip Kulaksızoğlu

  • Ölümsüz Fenerbahçeli

    Ölümsüz Fenerbahçeli

    Ayetullah Bey, Galip Bey ve Elkatipzade Mustafa Bey… Fenerbahçe’nin her şeyi borçlu olduğu bu üç ismi birbirinden ayrı düşünmek mümkün değil. Onlar hakkında her gördüğümüzü buraya taşıyacağız. Bu defa Sedat Taylan‘ın kaleminden Fenerbahçe’nin büyük kaptanı, bir ölümsüz Fenerbahçeli Galip… 1944 tarihli “Fenerbahçe Hatıraları” kitabından.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Galip Kulaksızoğlu

    Galip’i umumi harbin son senelerinde tanıdım. O zaman bir ilk mektep talebesi idim. Bizden daha büyüklerden mektepte Fenerbahçe birinci takımında Galip adında çok kuvvetli bir futbolcu olduğunu, fakat askerlik vazifesi dolayısıyla cephede bulunduğunu sık sık duyuyordum. Bu ismi o kadar çok dinlemiştim ki bende Galip’i görmek ve oyununu seyretmek için büyük bir merak uyanmıştı.O zaman kulüp Kuşdili Çayırı’ndaki yanan binada idi. Futbolcular haftada bir iki defa kulübün önünde antrenman yaparlardı. Benim de evim kulübün karşısında olduğu için bu antrenmanların  seyrini hiç kaçırmazdım. Bu antrenmanlarda ne zaman tanımadığım bir sima görsem hemen bunun Galip olup olmadığını sorardım. Bir gün top oynayan uzunca boylu, uzun yüzlü, başı traşlı bir genç gördüm. Yine merakla sorduğum zaman bana bunun “Galip” olduğunu söylediler. İdmanın sonuna kadar gözlerimi bu futbolcudan ayırmadım. Benden büyüklerin uzun uzun anlattıkları Galip’i ve oyununu nihayet ben de görmüştüm.

    Bundan sonra Galip’i senelerce futbolcu, tenisçi ve kürekçi olarak gördüm. Galip, boş zamanlarını da kulübün imarı işine hasrederdi. Yanan kulübün güzel bahçesini hatırlayan Fenerbahçeliler, bu bahçede de Galip’in ne büyük emeği olduğunu bilirler.

    Seneler geçti, biz de büyüdük ve Fenerbahçeli olduk. Kulübe kaydedilme muamelemizi o zaman kulübün idare heyetinde bulunan Sait Çelebi yapmıştı. Birkaç arkadaş kayıt işi bittikten sonra kulüpten çıkarken Galip’le karşılaştık. Sait Çelebi, bizi Galip’e tanıtarak:

    – İşte, kulübün en yeni ve genç azaları, demişti.

    Galip, bir ağabey sevgisiyle hepimizin elini sıkmış ve bizi tebrik etmişti.

    Bundan sonra Galip’i daha yakından tanıdık ve daha sık temaslar etmeye başladık. O, gayet az söyler, geç kızar, fakat kızdığı zaman da gayetle ağır konuşurdu. Galip’in kulüpte bulunmadığı sıralarda bir hayli yaramazlık yapan biz, kulübün en genç azaları, o geldiği zaman hepimiz bir köşeye sinerdik. Galip nazik bir adamdı, hepimizi severdi. Fakat hiçbirimize yüz vermezdi. Galip’in bilhassa sinirlendiği şeylerden biri de teczipkar olmaktı. O, her gün kulübü biraz daha güzelleştirmeye çalışırken, başkalarının çok ufak dahi olsa sebep olduğu herhangi bir zarara müthiş kızardı.

    Ölümü Kahraman Bir Mevsimin Sonu Oldu

    Ne zaman yanan kulübün önünden geçsem, gayri ihtiyari harap tahta perdeden içeri bakar ve Galip’i bahçenin bir köşesinde elinde çapa vahşi otları temizlerken göreceğimi zannederim. Fakat bu vahşi otlar Galip’in yokluğunu sanki biliyorlarmış gibi harap bahçede şimdi o kadar büyümüşler ki…

    1939 senesi son teşrininde hayata ebediyen gözlerini kapayan Galip’in 1944 senesi ve son kanunda yapılan senelik kongreyi müteakip kulüp azaları Karacaahmet’teki mezarını toplu bir halde ziyaret ettiler. İlk defa olarak yapılan bu ziyaret günü, artık Fenerbahçe tarihinde ebedileşmiştir. Çünkü her sene aynı günde Galip için bir ihtifal yapılacaktır.

    Hayatta iken her şeyin intizam dahilinde olmasını isteyen Galip, ancak dört sene sonra, bugünkü idare heyetinin gayretiyle muntazam bir mezara kavuştu.

    Mezarın baş tarafında şu ibare yazılı:

    “Burada Fenerbahçe’nin Galip Kulaksızoğlu yatıyor. 1889-1939”

    Mezarın üstünde ve Sarı Lacivert forsun altındaki ibare daha canlı:

    “Ulu Tanrı, hayatı Türk sporcusuna örnek olan Galip Kulaksızoğlu’nun ruhunu taziz et”

    Sedat TAYLAN – Fenerbahçe’den Hatıralar / Ölümsüz Fenerbahçeli Galip

  • Ölümsüz Fenerbahçeli Galip

    Ayetullah Bey, Galip Bey ve Elkatipzade Mustafa Bey… Fenerbahçe’nin her şeyi borçlu olduğu bu üç ismi birbirinden ayrı düşünmek mümkün değil. Onlar hakkında her gördüğümüzü buraya taşıyacağız. Bu defa Sedat Taylan’ın kaleminden Fenerbahçe’nin büyük kaptanı… 1944 tarihli “Fenerbahçe Hatıraları” kitabından.

    * * * * * *

    Galip’i umumi harbin son senelerinde tanıdım. O zaman bir ilk mektep talebesi idim. Bizden daha büyüklerden mektepte Fenerbahçe birinci takımında Galip adında çok kuvvetli bir futbolcu olduğunu, fakat askerlik vazifesi dolayısıyla cephede bulunduğunu sık sık duyuyordum. Bu ismi o kadar çok dinlemiştim ki bende Galip’i görmek ve oyununu seyretmek için büyük bir merak uyanmıştı.O zaman kulüp Kuşdili Çayırı’ndaki yanan binada idi. Futbolcular haftada bir iki defa kulübün önünde antrenman yaparlardı. Benim de evim kulübün karşısında olduğu için bu antrenmanların  seyrini hiç kaçırmazdım. Bu antrenmanlarda ne zaman tanımadığım bir sima görsem hemen bunun Galip olup olmadığını sorardım. Bir gün top oynayan uzunca boylu, uzun yüzlü, başı traşlı bir genç gördüm. Yine merakla sorduğum zaman bana bunun “Galip” olduğunu söylediler. İdmanın sonuna kadar gözlerimi bu futbolcudan ayırmadım. Benden büyüklerin uzun uzun anlattıkları Galip’i ve oyununu nihayet ben de görmüştüm.

    Bundan sonra Galip’i senelerce futbolcu, tenisçi ve kürekçi olarak gördüm. Galip, boş zamanlarını da kulübün imarı işine hasrederdi. Yanan kulübün güzel bahçesini hatırlayan Fenerbahçeliler, bu bahçede de Galip’in ne büyük emeği olduğunu bilirler.

    Seneler geçti, biz de büyüdük ve Fenerbahçeli olduk. Kulübe kaydedilme muamelemizi o zaman kulübün idare heyetinde bulunan Sait Çelebi yapmıştı. Birkaç arkadaş kayıt işi bittikten sonra kulüpten çıkarken Galip’le karşılaştık. Sait Çelebi, bizi Galip’e tanıtarak:

    – İşte, kulübün en yeni ve genç azaları, demişti.

    Galip, bir ağabey sevgisiyle hepimizin elini sıkmış ve bizi tebrik etmişti.

    Bundan sonra Galip’i daha yakından tanıdık ve daha sık temaslar etmeye başladık. O, gayet az söyler, geç kızar, fakat kızdığı zaman da gayetle ağır konuşurdu. Galip’in kulüpte bulunmadığı sıralarda bir hayli yaramazlık yapan biz, kulübün en genç azaları, o geldiği zaman hepimiz bir köşeye sinerdik. Galip nazik bir adamdı, hepimizi severdi. Fakat hiçbirimize yüz vermezdi. Galip’in bilhassa sinirlendiği şeylerden biri de teczipkar olmaktı. O, her gün kulübü biraz daha güzelleştirmeye çalışırken, başkalarının çok ufak dahi olsa sebep olduğu herhangi bir zarara müthiş kızardı.

    Ne zaman yanan kulübün önünden geçsem, gayri ihtiyari harap tahta perdeden içeri bakar ve Galip’i bahçenin bir köşesinde elinde çapa vahşi otları temizlerken göreceğimi zannederim. Fakat bu vahşi otlar Galip’in yokluğunu sanki biliyorlarmış gibi harap bahçede şimdi o kadar büyümüşler ki…

    1939 senesi son teşrininde hayata ebediyen gözlerini kapayan Galip’in 1944 senesi ve son kanunda yapılan senelik kongreyi müteakip kulüp azaları Karacaahmet’teki mezarını toplu bir halde ziyaret ettiler. İlk defa olarak yapılan bu ziyaret günü, artık Fenerbahçe tarihinde ebedileşmiştir. Çünkü her sene aynı günde Galip için bir ihtifal yapılacaktır.

    Hayatta iken her şeyin intizam dahilinde olmasını isteyen Galip, ancak dört sene sonra, bugünkü idare heyetinin gayretiyle muntazam bir mezara kavuştu.

    Mezarın baş tarafında şu ibare yazılı:

    “Burada Fenerbahçe’nin Galip Kulaksızoğlu yatıyor. 1889-1939”

    Mezarın üstünde ve Sarı Lacivert forsun altındaki ibare daha canlı:

    “Ulu Tanrı, hayatı Türk sporcusuna örnek olan Galip Kulaksızoğlu’nun ruhunu taziz et”

    Sedat TAYLAN – Fenerbahçe’den Hatıralar

  • Kurucular Heyeti

    Kurucular Heyeti

    1937 yılında “Fenerbahçe’de yolsuzluk yapılıyor” iddiaları ortaya atılınca, müessisan (kurucular) heyeti bir toplantı düzenliyor. Önemli Fenerbahçelilerin katıldığı toplantıyı o sene yayın hayatına başlayan Sarı-Lacivert dergisi aşağıdaki şekilde anlatmış. Haberin içinde çok kıymetli bir de fotoğraf var. Dikkat çekici nokta, orada mevcut olan bir sürü isimden ziyade, olmayanlar… Enver Bey, Ziya Bey, Necip Bey, Galip Bey, Mustafa Bey, Nasuhi Bey gibi isimler yok. Klikler o zaman da çalışıyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Kurucular Heyeti Toplantısı

    Son teftişler ve bu teftişleri takip eden müddetler esnasına gazetelerde intişar eden ve halkın ağzında dolaşan dedikodulara bir cevap vermek ve idare heyetine itimat ve müzaheretlerine teyit eylemek maksadile Fenerbahçe müessisleri dün saat 10’da Kadıköyündeki klüp merkezinde toplanmışlardır.

    İçtimaa eski Ziraat vekili Manisa mebusu Sabri Toprak riyaset etmiştir. Celse açıldıktan sonra İdare heyet namına klübün ikinci reisi ve gazetemiz başmuharriri Hayri Celal Atamer bütün hadisatı olduğu gibi ve mufassalan anlatmış, klübün şahsiyeti maneviyesine yapılan çirkin isnatları ve İdare Heyetinin bunlara karşı aldığı tedbirleri izahtan sonra kendilerine itimat edilip edilmeyeceğini sormuştur. Bundan sonra hesap müfettişi raporu okunmuş ve bir çok müessisler söz almışlar, çıkarılan dedikoduları şiddetle reddetmişlerdir. Neticede 15 Eylül 937 tarihine kadar olan hesaplardan İdare Heyeti ibra edilmiş ve itimat beyanından sonra müessisler heyeti umumiyesi namına aşağıda yazılı kararın bütün gazetelerle neşrine karar vermişlerdir. Kararın sureti şudur:

    “Fenerbahçe spor klübünün bu Eylülün 26 ıncı pazar günü sabahı saat onda klüp merkezinde fevkalade olarak toplanan müessisler heyeti, klüp idaresini ve hesaplarını mevzuu müzakere ederek bu idarenin ve hesapların tamamen usüle muvafık ve muntazam olduğunu memnuniyetle görüp idare heyetine teşekkürle müzaheretini teyide karar vermiştir”

    Toplantıda şu zevat hazır bulunmuşlardır:
    Ragıp Ziya
    Saip Şevket Korhasan
    Hayri Celal Atamer
    Hasan Kamil Sporel
    Hüsamettin
    Celal Zülüflü
    Mehmet Reşat Pekelman
    Fikret Arıcan
    İbrahim Hakkı Turgay
    Arif Rıza Sporel
    Bedri Gürsoy
    Sabih Arca
    Nizamettin
    Said Selahaddin Cihanoğlu
    Niyazi Sel
    Cafer Ali Çağatay
    Doktor Hamit Hüsnü Kayacan
    Süreyya Salih
    Ferhat
    Zeki Rıza Sporel
    Şakir Beşe
    Yaşar
    Kadri Celal Atamer
    Ali Muhiddin Hacı Bekir
    Muzaffer
    Nedim Kaleci
    Sabri Toprak

    Bu satırlar harici bu mesele ile alakadar hiç bir havadisin aslı olmadığını selahiyetle beyan eyleriz.

  • 30. Yılında Fenerbahçe Kurucular Heyeti

    1937 yılında “Fenerbahçe’de yolsuzluk yapılıyor” iddiaları ortaya atılınca, müessesan (kurucular) heyeti bir toplantı düzenliyor. Önemli Fenerbahçelilerin katıldığı toplantıyı o sene yayın hayatına başlayan Sarı-Lacivert dergisi aşağıdaki şekilde anlatmış. Haberin içinde çok kıymetli iki de fotoğraf var. Dikkat çekici nokta, orada mevcut olan bir sürü isimden ziyade, olmayanlar… Enver Bey, Ziya Bey, Necip Bey, Galip Bey, Mustafa Bey, Nasuhi Bey gibi isimler yok. Klikler o zaman da çalışıyor.

    * * * * * *

    Son teftişler ve bu teftişleri takip eden müddetler esnasına gazetelerde intişar eden ve halkın ağzında dolaşan dedikodulara bir cevap vermek ve idare heyetine itimat ve müzaheretlerine teyit eylemek maksadile Fenerbahçe müessisleri dün saat 10’da Kadıköyündeki klüp merkezinde toplanmışlardır.

    İçtimaa eski Ziraat vekili Manisa mebusu Sabri Toprak riyaset etmiştir. Celse açıldıktan sonra İdare heyet namına klübün ikinci reisi ve gazetemiz başmuharriri Hayri Celal Atamer bütün hadisatı olduğu gibi ve mufassalan anlatmış, klübün şahsiyeti maneviyesine yapılan çirkin isnatları ve İdare Heyetinin bunlara karşı aldığı tedbirleri izahtan sonra kendilerine itimat edilip edilmeyeceğini sormuştur. Bundan sonra hesap müfettişi raporu okunmuş ve bir çok müessisler söz almışlar, çıkarılan dedikoduları şiddetle reddetmişlerdir. Neticede 15 Eylül 937 tarihine kadar olan hesaplardan İdare Heyeti ibra edilmiş ve itimat beyanından sonra müessisler heyeti umumiyesi namına aşağıda yazılı kararın bütün gazetelerle neşrine karar vermişlerdir. Kararın sureti şudur:

    “Fenerbahçe spor klübünün bu Eylülün 26 ıncı pazar günü sabahı saat onda klüp merkezinde fevkalade olarak toplanan müessisler heyeti, klüp idaresini ve hesaplarını mevzuu müzakere ederek bu idarenin ve hesapların tamamen usüle muvafık ve muntazam olduğunu memnuniyetle görüp idare heyetine teşekkürle müzaheretini teyide karar vermiştir”

    Toplantıda şu zevat hazır bulunmuşlardır:
    Ragıp Ziya
    Saip Şevket Korhasan
    Hayri Celal Atamer
    Hasan Kamil Sporel
    Hüsamettin
    Celal Zülüflü
    Mehmet Reşat
    Fikret
    İbrahim Hakkı Turgay
    Arif Rıza Sporel
    Bedri Gürsoy
    Sabih
    Nizamettin
    Said Selahaddin Cihanoğlu
    Niyazi Sel
    Cafer Ali Çağatay
    Doktor Hamit Hüsnü
    Süreyya Salih
    Ferhat
    Zeki Rıza Sporel
    Şakir Beşe
    Yaşar
    Kadri Celal
    Ali Muhiddin Hacı Bekir
    Muzaffer
    Nedim Kaleci
    Sabri Toprak

    Bu satırlar harici bu mesele ile alakadar hiç bir havadisin aslı olmadığını selahiyetle beyan eyleriz.

  • Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe Başkanı

    Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe Başkanı

    “Fener” dergisi yetkilileri, Fenerbahçe’nin meşhur isimlerinden Hayri Celal Atamer’e en güzel hatırasını sormuşlar. Hayri Bey de buna karşılık 1934 yılında Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe Başkanı seçilirken hangi süreçlerden geçtiğimizi kısaca anlatmış. Aslında aşağıda okuyacağınız yazıda sadece sonuç var ama yine de lezzetli satırlar. “Neden”i de yine kısaca biz anlatalım…

    Galatasaray ile oynadığımız kavgalı maçtan sonra, spor teşkilatının mühim ismi, İstiklal Madalyası sahibi eski asker Halit Bayrak çıkan olaylara sert bir tepki göstermiş ve (merhum Rüştü Dağlaroğlu’nun anılarında anlattığına göre) “Gerekirse Fenerbahçe’yi kapatırız” demiş. Hani şu Rüştü ağabey’in de karşılık olarak “Fenerbahçe’yi işgal kuvvetleri bile kapatamadı” diye sinirlendiği olay… Bizimkiler tabii işini biliyor; hemen bir heyet toplayıp, “Çaresi nedir?” diye danışmak için sıkı Fenerbahçeliliği dillere destan Şükrü Saracoğlu’na gidiyorlar. Rahmetli Şükrü Bey, odasında Halit Bayrak da bulunduğu halde, bizimkilere “Siz benim İstanbul’daki eve gidin, bir fotoğrafımı alın, kulübün duvarına asın” diyor, yani “Sıkıysa kapatsınlar”a getiriyor. Sinyali alan heyet “Akabinde bir de kongre tertip edip sizi başkan seçeriz” deyince de 16 senelik başkanlığa giden olaylar gelişiyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    En Güzel Hatıram

    Senelerdir yarım sütun yazı yazmamış bir adamın “Fener” için, belki de, en kolay yazılacak bir mevzudur diye “Fenerbahçe’ye dair en güzel hatıralarınız?” suali soruluverirse, o adam ne yapar? Hele o adam, benim gibi kırk beş senelik ömrünün tam 31 senesini Fenerbahçe’nin içinde geçirmiş bulunursa?..

    Yazı yazmak insiyakını bir hayli kaybetmiş olmama rağmen, “Fener” kelimesinin sihirli değneği bana bir cesaret kamçısı oldu. Ve bu sihirli değnek, 31 senenin büyük bir yığın haline getirdiği, acı, tatlı karma karışık hatıralarını canlandırıverdi. Yalnız onları tasnif etmek, sıraya koymak o kadar güç ki…

    14-15 yaşlarında, Kadıköy Sultanisi talebesi… Kulübe ilk girdiğim sene. İçeride, salonda kulübün büyükleri oturduğu için, giremeyerek, yağmurda, karda, arkamda siyah pelerinim bahçede saatlerce dolaşıp eve döndüğüm günler… Ve Fenerbahçe birinci takımında oynayan ve her birini insanların üstünde mahluklar sandığım, kolalı kısa beyaz pantolonlu ve çiçekler gibi sarı-lacivert formalı, temiz yüzlü gençler.. Seneler sonra Kuşdili’ndeki binanın yanışı… Bir tarihin, canlı, sağlam temeli bir varlığın, maddi ve manevi bütün hatıraları ile yersiz yurtsuz kalışı…

    Harap “Union Kulüp”te hummalı bir karınca faaliyetinin göz dolduran, gönül açan neticeleri: Kulüp binası, saha, tribünler, sayısı ona varan takımlar, Galip’in aziz ve temiz elleriyle diktiği yüzlerce ağaç ortasında canlanan, kökleşen ve yükselen Fenerbahçe çiçeği…

    Galibiyetler, mağlubiyetler ve hatta ufak veya büyük sarsıntılar hatıralarımın en zayıf olanlarıdır. Bunlar arasında belki de şahsıma çok yakından taalluk etmiş olmasından dolayı, en güzel hatıram, kafamda hala bütün canlılığıyla yaşayan ve bugünün kulüpçülerine, kulüpçülük ve aile tesanüdü örneği olarak gösterebileceğim bir hadise vardır.

    Çağ Değiştiren Bir Kongre

    “İdman Cemiyetleri İttifakı” zamanında ve benim umumi katip bulunduğum bir sırada, Fenerbahçe’ye taallük eden bir hakkın müdafaasında teşkilata karşı yazılan mektubun yazılış tarzında  ve bu hakkı, icabında mahkeme kanalıyla yerine getirteceğimiz şeklindeki iddiamız hoş görülmemiş, o zamanki idare heyetinde bulunan arkadaşlardan Cafer’le bana boykot cezası verilmişti. Bu cezanın infazını, biz müsabakalara girmediğimize göre takımı mağlup addedemeyeceklerinden, stadı Fenerbahçe’nin elinden almak ve hatta kulübü boykot etmek tehditleriyle sağlamak istediler. Bütün bunları görüşmek ve bir karara bağlamak üzere Fenerbahçe müessisler heyeti fevkalade bir toplantıya davet edildi.

    Kulüpte fevkalade günlere mahsus bir hava esiyordu. Toplantıyı ben açtım. Riyasete merhum Sabri Toprak getirildi. Hadiseyi, teati edilen mektuplara istinaden, izah ettim. Uzun ve çok anlayışlı müzakereler oldu, işin akıbetinin ne olacağı ve kulübün boykotu halinde ne yapılacağı uzun uzadıya görüşüldü.

    Bir takrirle nizamnamenin idare heyetine ait maddesinin değiştirilerek bir de ikinci reislik ihdas edilmesini isteyen arkadaşların arzuları yerine getirildi. Ve reislikte ittifakla sayın Şükrü Saracoğlu bırakıldıktan sonra beni ikinci reisliğe, yine ittifakla seçtiler. Bununla demir gibi sağlam Fenerbahçe ailesi hakkında bir mevzu üzerinde kendi uzuvlarından birini, kulübün hayatı pahasına da olsa feda edemeyeceğini göstermiş oluyordu. Spordan aranan istenen gayelerden biri de zaten bu, yani tesanüt ve fedakarlık değil midir?

    Hayri Celal ATAMER / Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe Başkanı

  • Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe’ye Nasıl Başkan Oldu?

    “Fener” dergisi yetkilileri, Fenerbahçe’nin meşhur isimlerinden Hayri Celal Atamer’e en güzel hatırasını sormuşlar. Hayri Bey de buna karşılık 1934 yılında Şükrü Saracoğlu’nun Fenerbahçe Başkanı seçilmesine giden süreci kısaca anlatmış. Aslında aşağıda okuyacağınız yazıda sadece sonuç var ama yine de lezzetli satırlar.

    “Neden”i de yine kısaca biz anlatalım…

    Galatasaray ile oynadığımız kavgalı maçtan sonra, spor teşkilatının mühim ismi, İstiklal Madalyası sahibi eski asker Halit Bayrak çıkan olaylara sert bir tepki göstermiş ve (merhum Rüştü Dağlaroğlu’nun anılarında anlattığına göre) “Gerekirse Fenerbahçe’yi kapatırız” demiş. Hani şu Rüştü ağabey’in de karşılık olarak “Fenerbahçe’yi işgal kuvvetleri bile kapatamadı” diye sinirlendiği olay…

    Bizimkiler tabii işini biliyor; hemen bir heyet toplayıp, “Çaresi nedir?” diye danışmak için sıkı Fenerbahçeliliği dillere destan Şükrü Saracoğlu’na gidiyorlar.

    Rahmetli Şükrü Bey, odasında Halit Bayrak da bulunduğu halde, bizimkilere “Siz benim İstanbul’daki eve gidin, bir fotoğrafımı alın, kulübün duvarına asın” diyor, yani “Sıkıysa kapatsınlar”a getiriyor.

    Sinyali alan heyet “Akabinde bir de kongre tertip edip sizi başkan seçeriz” deyince de 16 senelik başkanlığa giden olaylar gelişiyor.

    * * * * *

    Senelerdir yarım sütun yazı yazmamış bir adamın “Fener” için, belki de, en kolay yazılacak bir mevzudur diye “Fenerbahçe’ye dair en güzel hatıralarınız?” suali soruluverirse, o adam ne yapar? Hele o adam, benim gibi kırk beş senelik ömrünün tam 31 senesini Fenerbahçe’nin içinde geçirmiş bulunursa?..

    Yazı yazmak insiyakını bir hayli kaybetmiş olmama rağmen, “Fener” kelimesinin sihirli değneği bana bir cesaret kamçısı oldu. Ve bu sihirli değnek, 31 senenin büyük bir yığın haline getirdiği, acı, tatlı karma karışık hatıralarını canlandırıverdi. Yalnız onları tasnif etmek, sıraya koymak o kadar güç ki…

    14-15 yaşlarında, Kadıköy Sultanisi talebesi… Kulübe ilk girdiğim sene. İçeride, salonda kulübün büyükleri oturduğu için, giremeyerek, yağmurda, karda, arkamda siyah pelerinim bahçede saatlerce dolaşıp eve döndüğüm günler… Ve Fenerbahçe birinci takımında oynayan ve her birini insanların üstünde mahluklar sandığım, kolalı kısa beyaz pantolonlu ve çiçekler gibi sarı-lacivert formalı, temiz yüzlü gençler.. Seneler sonra Kuşdili’ndeki binanın yanışı… Bir tarihin, canlı, sağlam temeli bir varlığın, maddi ve manevi bütün hatıraları ile yersiz yurtsuz kalışı…

    Harap “Union Kulüp”te hummalı bir karınca faaliyetinin göz dolduran, gönül açan neticeleri: Kulüp binası, saha, tribünler, sayısı ona varan takımlar, Galip’in aziz ve temiz elleriyle diktiği yüzlerce ağaç ortasında canlanan, kökleşen ve yükselen Fenerbahçe çiçeği…

    Galibiyetler, mağlubiyetler ve hatta ufak veya büyük sarsıntılar hatıralarımın en zayıf olanlarıdır. Bunlar arasında belki de şahsıma çok yakından taalluk etmiş olmasından dolayı, en güzel hatıram, kafamda hala bütün canlılığıyla yaşayan ve bugünün kulüpçülerine, kulüpçülük ve aile tesanüdü örneği olarak gösterebileceğim bir hadise vardır.

    “İdman Cemiyetleri İttifakı” zamanında ve benim umumi katip bulunduğum bir sırada, Fenerbahçe’ye taallük eden bir hakkın müdafaasında teşkilata karşı yazılan mektubun yazılış tarzında  ve bu hakkı, icabında mahkeme kanalıyla yerine getirteceğimiz şeklindeki iddiamız hoş görülmemiş, o zamanki idare heyetinde bulunan arkadaşlardan Cafer’le bana boykot cezası verilmişti. Bu cezanın infazını, biz müsabakalara girmediğimize göre takımı mağlup addedemeyeceklerinden, stadı Fenerbahçe’nin elinden almak ve hatta kulübü boykot etmek tehditleriyle sağlamak istediler. Bütün bunları görüşmek ve bir karara bağlamak üzere Fenerbahçe müessisler heyeti fevkalade bir toplantıya davet edildi.

    Kulüpte fevkalade günlere mahsus bir hava esiyordu. Toplantıyı ben açtım. Riyasete merhum Sabri Toprak getirildi. Hadiseyi, teati edilen mektuplara istinaden, izah ettim. Uzun ve çok anlayışlı müzakereler oldu, işin akıbetinin ne olacağı ve kulübün boykotu halinde ne yapılacağı uzun uzadıya görüşüldü.

    Bir takrirle nizamnamenin idare heyetine ait maddesinin değiştirilerek bir de ikinci reislik ihdas edilmesini isteyen arkadaşların arzuları yerine getirildi. Ve reislikte ittifakla sayın Şükrü Saracoğlu bırakıldıktan sonra beni ikinci reisliğe, yine ittifakla seçtiler. Bununla demir gibi sağlam Fenerbahçe ailesi hakkında bir mevzu üzerinde kendi uzuvlarından birini, kulübün hayatı pahasına da olsa feda edemeyeceğini göstermiş oluyordu. Spordan aranan istenen gayelerden biri de zaten bu, yani tesanüt ve fedakarlık değil midir?

    Hayri Celal ATAMER

  • Bir “Zorunlu Bağış” Hikayesi

    Bir “Zorunlu Bağış” Hikayesi

    Salgın günlerinin gündem maddelerinden biri de toplanan bağışlar… Bağış toplamak, bundan 99 sene önce, tıpkı bugünkü gibi, devletin başvurduğu finansal çözümlerden biriydi. Başkent İstanbul’un içinde bulunduğu zor günlerde, Fenerbahçe’nin şampiyonluk maçından önce Dahiliye Nezareti’nden verilen talimat bir “zorunlu bağış” hikayesi olarak, bu yazının konusu oldu ve sizlerle buluştu.

    1921… Osmanlı İstanbul’u tarihinin en zor günlerini geçiriyordu. Dünya savaşından yenik çıkan ülkenin batısı şehir şehir işgal edilmeye başlanmıştı. 1919 Mayıs’ında İzmir ile başlayan işgal hareketleri, 1920 yılı başlarında Trakya’nın kademe kademe işgali ile devam etmiş, 16 Mart’ta ise başkent İstanbul ile sonlanmıştı.

    Osmanlı’nın 500 yıldır hüküm sürdüğü Rumeli topraklarında kayda değer sayıda vatandaşı yaşıyordu. Topraklar genişledikçe buralara yerleştirilen müslüman halk, toprak kayıplarından sonra Trakya üzerinden Batı Anadolu’ya ve İstanbul’a doğru göç etmeye başladılar. 1912 Balkan savaşlarından sonra başlayan bu göç hareketleri böylece 1920 sonrası işgal altındaki başkentin en büyük sorunlardan biri haline geldi. İstanbul’da çok sayıda Rumeli göçmeni perişan ve umutsuz halde, gelecek kaygısı ile yaşamaya çalışıyordu.

    İstanbul’da Göçmenler

    Devlet bu sorunu çözmek için bir organizasyon kurma ihtiyacı hissetti. Göçlerin kayda değer bir sorun olmaya başladığı 1912 yılında kurulan ve o günün içişleri bakanlığına bağlı çalışan “Muhacirin Müdüriyet-i Umumisi”; Anadolu’ya geri dönen ve “muhacirin” diye adlandırılan göçmenlerin barınmalarını sağlamak ve temel ihtiyaçlarını gidermekle görevli olan tek yetkili kurumdu.

    İstanbul doğal olarak ülke futbolunun merkezi konumundaydı. Futbol, savaş yıllarında ara ara sekteye uğrasa da insanların ilgisini hiç kaybetmemişti. 1921 yılında kulüpler şampiyonluk mücadelesini başlıca 2 ayrı organizasyonda sürdürüyorlardı. O sene, 1915’te oynanmaya başlanan “Cuma Ligi”nin 6. sezonuydu. Cuma ligi dışında kalan takımların oluşturduğu “Pazar Ligi”nin ise ilk sezonu oynanmıştı. Cuma Ligi’ni Galatasaray’ın önünde birinci bitiren Fenerbahçe ile Pazar Ligi’ni Beşiktaş’ın önünde tamamlayan İttihatspor “İstanbul Şampiyonu” olabilmek için mücadele edeceklerdi.

    İstanbul halkının merakla beklediği yılın spor müsabakasının, göçmenler için kaynak arayan “Muhacirin Müdüriyet-i Umumisi”nin dikkatini çekmesi çok zaman almadı. İşgal altındaki şehirde, devletin elindeki kısıtlı kaynaklar göçmenlerin ihtiyaçlarını gidermeye yetmiyordu. Para lazımdı ve o dönemde para bulmak gerçekten zordu. Bu şartlar altında Müdüriyet-i Umumi, maçın yapılacağı bugünkü Fenerbahçe Stadı’nın idare olarak bağlı olduğu Kadıköy’ün “Belediye Dairesi”ne resmi bir “tezkere” gönderdi. Tezkere, “Ahval ve hadisat-ı malum dolayısıyla dersaadete ilticaya mecbur olan miktarı pek mühim muhacirin-i islamiyenin ihtiyaçlarının esbabınca isti’mal etmek üzere” diye başlıyordu. Günümüz Türkçesi ile sözü edilmek istenmeyen toprak kayıplarından dolayı başkente göç etmek zorunda kalan müslüman göçmenlerin ihtiyaçlarının gereğince giderilmek için kullanılmak üzere zorunlu bir bağış emrini içeriyordu.

    Muhacirin Müdüriyet-i Umumisi, maçın göreceği ilgiden o kadar emindi ki, emrin yerine getirilmesi için gereken koşulları da tezkereye ekleyerek işi şansa bırakmak istemedi. “İttihad Spor ve Fenerbahçe Spor Kulüpleri’nce Kadıköy’de oynanacak müsabakanın hasılatından, müsabakanın icrasına imkan bırakacak derecede meblağın ayrılıp kalanının saltanat arabalarıyla nakledilmesi için icab edenlerin itası” cümlesi ile maçtan elde edilen gelirin, maçın oynanması için gerekli masraflar yapıldıktan sonra, önceden hazır edilecek saltanat arabalarıyla taşınması öngörülüyordu.

    Maç Günü

    Takımların şampiyonluk, devletin ise hasılat için sabırsızlıkla bekledikleri gün, 17 Ağustos 1921, gelip çattı. Maçı, Süleymaniye Kulübü’nden Zeki Bey idare edecekti. Fenerbahçe rakibi İttihatspor karşısına,  Şekip, Galip, Hasan Kamil, Fahir, İsmet, Ethem, Ömer, Boldin, Zeki Rıza, Alaeddin ve Sabih 11’i ile çıktı. Akşam gazetesinin haberine göre maçta “her taraftan gelip stadı dolduran binlerce kişilik büyük bir kalabalık” vardı. Muhacirin Müdüriyeti hasılat öngörüsünde haklı çıkmıştı.

    Sarı-Lacivertliler maça hızlı başlayarak ilk yarıyı Zeki Rıza’nın golleri ile 2-0 önde kapadı. İkinci yarıya hızlı başlayan taraf ise İttihatspor oldu. Maçtan sonra basının övgüsüne layık görülen Bekir, 5 dakika içinde attığı iki gol ile skoru 2-2’ye taşımayı başardı. Son yarım saate girilirken şampiyonluk maçı isminin hakkını verir hale gelmişti. Bu heyecan atılan bir golle son buldu. Dakikalar 77’yi gösterirken topu ağlara gönderen kişi Sabih, şampiyon ise maçı 3-2’lik skorla kazanan Fenerbahçe’ydi.

    Çok değil, 1900’lerin başında, oynayanların suçlu sayıldığı futbol artık devletin gerektiğinde bağış yoluyla gelirine ortak olduğu toplumsal bir öğe haline gelmişti. Spor tarihimizde tespit edilen ilk “zorunlu bağış”ın uygulandığı maçın taraflarından Fenerbahçe ise işgalin ilerleyen günlerinde sadece İstanbul halkına değil, tüm ülkeye umut veren mücadelesini sahalarda sürdürecek ve bu “umut mücadelesi” hiç bitmeyecekti.

    Barış KENAROĞLU / Bir “Zorunlu Bağış” Hikayesi

    Not : Aşağıdaki gazete kupürü maçın ertesi günü, 18 Ağustos 1921 günü yayınlanan Akşam gazetesinden… Soldaki fotoğraf Fenerbahçe’nin ağabey-kardeşi Hasan Kamil Sporel ve Zeki Rıza Sporel. Sağdaki ise İttihatspor’un Fenerbahçe çıkışlı müthiş futbolcusu “Bombacı” Bekir Rafet Teker.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Bir "Zorunlu Bağış" Hikayesi
    Bir “Zorunlu Bağış” Hikayesi
  • Asırlık Bir Maç Hikayesi

    Asırlık Bir Maç Hikayesi

    Bunlardan ne kadar çok var, değil mi? Dile kolay 113 yıllık tarih, “asırlık bir maç hikayesi” ile dolu… Tam 100 yıl önce bugün, 9 Nisan 1920 tarihinde, Fenerbahçe ve Süleymaniye takımları İstanbul Ligi maçında karşı karşıya geldiler. Bu maç ayrıca Fenerbahçe’nin işgal döneminde yaptığı maçların 43.sü idi. Aşağıda göreceğiniz metin, dönemin Spor Âlemi dergisinde yayınlanan maç haberi. Gollerimizi atan ve bu maçta forma giyen bütün sporcularımızı sevgi, saygı ve rahmetle anıyoruz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Galatasaray-Anadolu oyununu Fenerbahçe ve Süleymaniye kulüpleri arasındaki müsabaka takip eyledi. Takımlar berveçhi ati teşkil etmişti.

    Fenerbahçe :
    Kaleci;
    Suat,
    Müdafi; Ethem, Nahit,
    Muavin; Feyzi, İsmet, Kamil,
    Muhacim; Ziya, Alaaddin, Zeki, Burhan, Hikmet Bey’ler.

    Süleymaniye :
    Kaleci;
    Nedim,
    Müdafi; Orhan, Ahmet,
    Muavin; Hikmet, Nuri, Arif,
    Muhacim; Saim, Burhan, Rıza, Saadet, Kamil Bey’lerden müteşekkil idi.

    Hakem Galatasaray’dan Sedat Bey idi.

    Fenerbahçe Galip Bey’den ve Süleymaniye dahi sol açık Zeki Bey’den mahrum bulunuyorlardı.

    Birinci Devre

    Oyunun ilk dakikasında Fenerbahçe ilk golü yaptı. Bundan fena halde müteessir olan Süleymaniyeliler Fener’in kalesine şiddetli muhacimatta bulundular. Mâhâzâ muhacim hattı lazım gelen faaliyeti ibraz edemiyor ve sol açık Zeki Bey’in gaybubeti pek güzel hissediliyordu. Fenerliler dahi Süleymaniye kalesine yaklaşmak için ibraz-ı faaliyet ediyor. Bütün muhacim hattı Süleymaniye merkez muavini Nuri Bey’in karşısında tevekkuf etmeye mecbur oluyordu.

    Arif Bey, Ahmet Bey’in yerine geçerek muavin vazifesini refikine terk eyledi. Bu suretle Süleymaniye müdafaa hududu layıkı veçhile tanzim edilmiş bulunuyordu. Fenerbahçe’nin Süleymaniye kalesine tevcih eylediği şiddetli havaleler kaleci Nedim Bey tarafından üstâdâne bir tarzda iade ediliyordu. İkinci kısımda Süleymaniyeliler tesâvî husule getirmek için pek ziyade ibraz-ı faaliyet eylemişlerse de talih kendilerine yardım etmemişti. Oyunun en heyecanlı anında hakem tarafından aleyhlerine verilmiş olan bir (ceza vuruşu) kendilerini pek ziyade münkesir eyledi. Fener’in yapmış olduğu bu sayıyı Zeki Bey’in yapmış olduğu iki gol takip ederek sıfıra karşı dört gol ile Fenerliler ihraz-ı galibiyet eyledi.

    Kim İyi Oynadı?

    Fenerbahçe’den bilhassa muavin hattı temayüz eylemiştir. Bu hat bu kulübün en kuvvetli rüknünü teşkil ediyor. İsmet Bey’in baş oyunu şayan-ı takdirdir. Muhacim hattı Zeki Bey her zaman olduğu gibi refiklerinden bir derece yüksek olduğunu bir defa daha ispat eyledi. Arkadaşları kendisine yardım etmedikleri halde her an karşısındaki kaleciye tehlikeli dakikalar geçirtmiştir.

    Süleymaniye’den kaleci Nedim Bey büyük bir soğukkanlılıkla tevâlî eden muhacimatı tevkif eyledi. Müdafilerden Arif Bey bu mevkiye geçtikten sonra Fenerbahçe muhacimlerini pek ziyade hırpalamış ve uzun vuruşlar ile kalesinin önünden topu uzaklaştırmıştır. Muavin hattında her zaman olduğu gibi Osman Nuri Bey müdafaa hududunun ruhunu teşkil ediyordu. Osman Nuri Bey her tarafa yetişmiş ve her surette temayüz eylemiştir. Mâhâzâ yorgunluk neticesi olarak oyunun sonlarına doğru yapmış olduğu bazı havalelerde kafi derecede intizam yoktu. Muhacim hattı münferit oynamış olduğu için Süleymaniye’nin bu kadar sayı ile mağlup olmasına sebebiyet vermiştir.

    Spor Âlemi / Asırlık Bir Maç Hikayesi

  • 100 Yıl Önce Bugün : Fenerbahçe-Süleymaniye

    Spor Âlemi mecmuasından maçın haberi…

    Tam 100 yıl önce bugün, 9 Nisan 1920 tarihinde, Fenerbahçe ve Süleymaniye takımları İstanbul Ligi maçında karşı karşıya geldiler. Bu maç ayrıca Fenerbahçe’nin işgal döneminde yaptığı maçların 43.sü idi. Aşağıda göreceğiniz metin, dönemin Spor Âlemi dergisinde yayınlanan maç haberi. Gollerimizi atan ve bu maçta forma giyen bütün sporcularımızı sevgi, saygı ve rahmetle anıyoruz.

    * * * * * *

    Galatasaray-Anadolu oyununu Fenerbahçe ve Süleymaniye kulüpleri arasındaki müsabaka takip eyledi. Takımlar berveçhi ati teşkil etmişti.

    Fenerbahçe :
    Kaleci;
    Suat,
    Müdafi; Ethem, Nahit,
    Muavin; Feyzi, İsmet, Kamil,
    Muhacim; Ziya, Alaaddin, Zeki, Burhan, Hikmet Bey’ler.

    Süleymaniye :
    Kaleci;
    Nedim,
    Müdafi; Orhan, Ahmet,
    Muavin; Hikmet, Nuri, Arif,
    Muhacim; Saim, Burhan, Rıza, Saadet, Kamil Bey’lerden müteşekkil idi.

    Hakem Galatasaray’dan Sedat Bey idi.

    Fenerbahçe Galip Bey’den ve Süleymaniye dahi sol açık Zeki Bey’den mahrum bulunuyorlardı.

    Oyunun ilk dakikasında Fenerbahçe ilk golü yaptı. Bundan fena halde müteessir olan Süleymaniyeliler Fener’in kalesine şiddetli muhacimatta bulundular. Mâhâzâ muhacim hattı lazım gelen faaliyeti ibraz edemiyor ve sol açık Zeki Bey’in gaybubeti pek güzel hissediliyordu. Fenerliler dahi Süleymaniye kalesine yaklaşmak için ibraz-ı faaliyet ediyor. Bütün muhacim hattı Süleymaniye merkez muavini Nuri Bey’in karşısında tevekkuf etmeye mecbur oluyordu.

    Arif Bey, Ahmet Bey’in yerine geçerek muavin vazifesini refikine terk eyledi. Bu suretle Süleymaniye müdafaa hududu layıkı veçhile tanzim edilmiş bulunuyordu. Fenerbahçe’nin Süleymaniye kalesine tevcih eylediği şiddetli havaleler kaleci Nedim Bey tarafından üstâdâne bir tarzda iade ediliyordu. İkinci kısımda Süleymaniyeliler tesâvî husule getirmek için pek ziyade ibraz-ı faaliyet eylemişlerse de talih kendilerine yardım etmemişti. Oyunun en heyecanlı anında hakem tarafından aleyhlerine verilmiş olan bir (ceza vuruşu) kendilerini pek ziyade münkesir eyledi. Fener’in yapmış olduğu bu sayıyı Zeki Bey’in yapmış olduğu iki gol takip ederek sıfıra karşı dört gol ile Fenerliler ihraz-ı galibiyet eyledi.

    Fenerbahçe’den bilhassa muavin hattı temayüz eylemiştir. Bu hat bu kulübün en kuvvetli rüknünü teşkil ediyor. İsmet Bey’in baş oyunu şayan-ı takdirdir. Muhacim hattı Zeki Bey her zaman olduğu gibi refiklerinden bir derece yüksek olduğunu bir defa daha ispat eyledi. Arkadaşları kendisine yardım etmedikleri halde her an karşısındaki kaleciye tehlikeli dakikalar geçirtmiştir.

    Süleymaniye’den kaleci Nedim Bey büyük bir soğukkanlılıkla tevâlî eden muhacimatı tevkif eyledi. Müdafilerden Arif Bey bu mevkiye geçtikten sonra Fenerbahçe muhacimlerini pek ziyade hırpalamış ve uzun vuruşlar ile kalesinin önünden topu uzaklaştırmıştır. Muavin hattında her zaman olduğu gibi Osman Nuri Bey müdafaa hududunun ruhunu teşkil ediyordu. Osman Nuri Bey her tarafa yetişmiş ve her surette temayüz eylemiştir. Mâhâzâ yorgunluk neticesi olarak oyunun sonlarına doğru yapmış olduğu bazı havalelerde kafi derecede intizam yoktu. Muhacim hattı münferit oynamış olduğu için Süleymaniye’nin bu kadar sayı ile mağlup olmasına sebebiyet vermiştir.

    Spor Âlemi

  • O Fenerbahçe için Her Şey Demekti

    O Fenerbahçe için Her Şey Demekti

    Kurucu… Kaptan… Teknik Direktör… Başkan… O Fenerbahçe için her şey demekti… Fenerbahçe’nin kurucularından Nasuhi Esat Baydar, 1948 tarihli “Öz Fenerbahçe” dergisinde Galip Kulaksızoğlu’nu anlatıyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Papazın Çayırı’nda

    Yıl 1906.

    Şimdiki Fenerbahçe stadının yerinde etrafı açık bir çayır: Papazın Çayırı

    İki futbol kalesi. Büyük bir kalabalık. Sarı-Kırmızı, geniş parçalı, bol gömleği içinde ince uzun bir genç, Galatasaraylı Galip; bir maça başlanmadan önce, kaleye korkunç şutlar çekiyor. Kaledekiler (Galip’in şutlarını karşılamak hususi bir hüner olduğundan egzersiz zamanında fırsattan faydalanmak isteyen kaleciler) bu bomba topları tutmaya kalkıştıkça cüretlerinin cezasını parmaklarını incitmekle çekiyorlar.

    Galip, sağ ve sol, ani ve sert vuruşları, büyük çevikliği, göz pekliği ve pas dağıtma kabiliyeti ile bir iki senedir şöhret yapmış bir orta akıncı olduğu için, benim, o zamanki futbol heveslisi çocuk merakımın başlıca mevzularından biri idi: Kendisini o gün hayran hayran seyrettim.

    Saint Joseph Koleji’ndeki arkadaşlarından çoğunun iştirakiyle “Fenerbahçe Futbol Kulübü” kurulunda bu mektepte talebe olan Galip de yeni kulübün takımında yerini aldı ve -heyhat!- vakitsiz ölümüne kadar nev’i şahsına münhasır bir uzvu olarak Fenerbahçe’de kaldı.

    İlk Fenerbahçe Takımında

    İlk Fenerbahçe takımının orta akıncısı Galip’ti. Yaşlandıkça geri hatlara çekildi. Bir müddet hafbeklik yaptı. Rahmetli Arif’le birlikte Fener’in geçilmez iki bekinden biri oldu. Birkaç kere kaleciliği denedi. İlk Cihan Harbi dönüşü, katıldığı bir maçta -hüzünle hatırlarım- seyirci kalabalığınca artık tanınmayan Galip, saçsız başı ve az çok ağırlaşmış vücuduyla, yadırgandığını fark edince futboldan çekildi. Takım kaptanlığından, Kulüp umumi kaptanlığına geçti. İdareci olarak bu unvanını sporla beraber hayattan çekilinceye kadar muhafaza etti. “Kaptan” denilince aklımıza Galip gelirdi. Ve gerçekten, Fenerbahçe gemisinin sevkinde, yıllar yılı, onun fikirlerinden, tedbirlerinden, hiç değilse azminden ve misalinden kuvvet aldık.

    “Kaptan” daima başta idi : Futbolda, teniste, atletizmde, avcılıkta, kriket, kürek, yüzme, yürüyüş, ne bileyim, sporun Türkiye’de tatbik edilmiş olan her şubesinde “as”dı. Ve, şüphe etmem, Tanrı onu “baş” olmak için yaratmıştı. Yalnız büyük kusuru hudutsuz gururu idi. Sınıfının birincisi olmak lazımken haksızlık edilerek ikinci çıkarıldığı için bir mükafat tevzi merasiminde Saint Joseph Koleji’nden ayrılmıştı. Bir bankanın başveznedarlığı teklif edilirken kendisinden usulen kefalet istenildiği için “Şerefim kafi kefalettir”  cevabıyla mukabele etmiş, ısrarlara rağmen bir daha o bankanın semtine uğramamıştı. İhtimal ki bu gururunu spordaki muvaffakiyetleri de takviye etmişti. Nitekim, Galip, gitgide, kendine yeter, cemiyetin hemen hemen dışında yaşar bir adam olmuştu. Yaz ve kış demez, bir sandala atlar, tutup çoğunu eşe dosta ikram ettiği olta balıklarıyla beslenir, tütününü kendi kıyar, çorabını kendi örer, kundurasını kendi tamir eder, hatta ağrıyan dişini kendi çıkarırdı. Galip’de muhakkak ki, bir Robinson Crusoe, bir Alain Gerbault ruhu vardı; kendi kendine ve kendi aleminde devamlı bir faaliyet içinde çalışır, bahtiyar ve serazat yaşardı. Fikir ve his istikbalini hiç bir şeye feda etmeyen, uyuşmalara yanaşmayan bu çetin tabiatlı adama ekseriya kızar, fakat hakperestliğine, doğru düşüncesine, kararlarındaki dönmezliğe, fıtri nezaketine hürmet ederdik.

    Büyük Sporcu

    Galip, Midilli eşrafından Kulaksızzade Mustafa Paşa’nın oğlu idi; Fatihler çocuğu halis Türk karakterini spordaki Fair-Play’den gelme hürriyet aşkıyla mezcetmiş centilmen haliyle, günün birinde aramızdan sessizce çekiliverdi.

    Fenerbahçe’yi bütün Türkiye’ye sevdiren o tarif olunmaz spor hususiyetinin yaratıcılarından biri olarak Galip’i Fenerbahçe Stadı kapısı yanında temsil edecek bir heykel, ilk günlerinde kendini feda edenlere, sporumuzun şükran borcunu ödemeyi de bildiğini gelecek nesillere anlatırdı.

    Nasuhi Esat Baydar / O Fenerbahçe için Her Şey Demekti