Melih Kotanca, Fenerbahçe tarihinin en büyük birkaç futbolcusundan birisiydi. Fenerbahçe’nin 28 şampiyonluğunun tam 5 tanesine (1940, 1943, 1944, 1945 ve 1946) 85 maçta attığı 128 golle damga vurdu. Aşağıda okuyacağınız yazı, 1975 yılında “Sarı Kanaryalar” gazetesinde yayınlanmış. Çok ama çok acı… Melih Kotanca’nın dramı bir gün Fenerbahçe’nin onu “gerçekten” hatırlaması ile son bulur mu? Kim bilir? Biz elimizden geleni yapalım da…
Melih Kotanca, Fenerbahçe Kulübü’nün İlgisizliğinden Yakınıyor
1940 yıllarında, Fenerbahçe’yi seyretmek üzere stadlara koşanlar, bir büyük “Futbol Devi”ni görürlerdi. Bu dev aynı zamanda atletizm pistlerinin unutulmaz yıldızlarından da birisiydi…
Tam on bir sene Fenerbahçe formasını teri ile ıslatan, attığı gollerle sporseverlerin kalplerinde taht kuran, atletizmde kazandığı başarıları, yıllardan beri daha sonraki nesillere bir efsane gibi anlatılan, kırık kolu ile takımını yalnız bırakmayarak, oyuna devam eden Fenerbahçe Stadı’nda atletizmde birincilikler kazandıktan sonra, motorla futbol takımının maçına koşan, Fenerbahçe’nin unutulmaz yıldızı Melih Kotanca, gösterişli spor yaşantısını bıraktıktan sonra, şimdi tam bir dram yaşıyor…
Kupalar, Madalyalar
Bu dram bir vefasızlık dramıdır. Bir kadirbilmezlik dramıdır. Başka bir deyişle, Fenerbahçeli yöneticilerin yaptıkları bir büyük hatadır. Melih Kotanca bu konudaki duygularını şu sözlerle dile getiriyor :
“Fenerbahçe’ye her şeyimi verdim. Sporcu olarak hiç kimsenin yapamayacağı kadar hizmet ettim. Yüzlerce kupa ve madalya kazandırdım, fakat bugün için o şerefli Fenerbahçe camiasında benim kupalarıma yer verilmiyor. Hatta Melih Kotanca adını ağızlarına almak istemiyorlar. Hayatta hiçbir yaşayan varlığım yok, öldükten sonra bunlar “bit pazarında” satılacaklar. Bunu düşünerek kulübe bir teklif yaptım. ‘Benim bu kupalarımı kulüpte muhafaza edin, vitrin veya diğer harcamalarınızın, hatta yer kirasını dahi vereyim’ dedim. O kadar acıdır ki, yıllarca el üstünde tuttukları Melih’in artık ismini dahi duymak istemiyorlar…”
Dramın Öbür Yüzü
Melih Kotanca’nın dramının bir yüzü bu. İkinci yüzü ise apayrı. Burada Fenerbahçe Kulübü yöneticileri değil, kader rol oynuyor ve Melih Kotanca’nın hayattaki tek varlığı olan Gönül’ü elim bir trafik kazası sonunda kaybediyor. Futbol sahalarının Atletizm pistlerinin yenilmeyen adamı, kaderin bu yazgısı karşısında yeniliyor ve insanlardan kaçarak, kendi dünyasında yaşamaya başlıyor. Riyakarlıktan ve onların kalleşliklerinden uzak olarak.
Halen yaşamını Kadıköy’ün Ziverbey semtindeki imalathanesinde sürdürmeye çalışıyor.
Kadere karşı gelerek, kendisini unutanlara ve değer vermeyenlere aldırmadan…
Hayat Öyküsü
Şimdi Kotanca’nın spor dışındaki yaşam öyküsünü kendisinden dinleyelim :
“1915 yılında Balıkesir’de dünyaya geldim. Ortaokulu yine aynı şehirde tamamladım. Askerlik görevimi İstanbul Hadımköy’de yaptım. Benim için sporun dışında geçimimi sağlayacak işler gerekliydi. 1936-38 yılları arasında Beyoğlu’nda bir banka şubesinde çalışmaya başladım. Daha sonra beni Isparta’ya tayin ettiler, ben de bu görevden ayrıldım…
Benim için hayatta en kıymetli şey kulübümdü. Ondan ayrılmamak için, iş hayatıma da İstanbul’da devam etmek zorundaydım. 1941-45 yılları arasında Deniz Yolları’nda çalışmaya başladım. Daha sonra serbest olarak tavukçuluk ve yoğurtçuluk yaptım. 1942 yılında da evlendim. 1944 yılında ise ilk çocuğum Gönül dünyaya geldi. 1963 yılında da Üsküdar Amerikan Kız Koleji’ni bitirdi…
Benim hayatta tek varlığım, tek dayanağımdı. 1969 yılında Amerika’da bir burs kazandı. Bütün karşı çıkmalarıma rağmen gitti. Bu gidişin benim yıkımım olacağını bilseydim, hiç göndermezdim. Gittiğinin günü dört kız arkadaşı ile birlikte trafik kazasında öldü…
Naaşını Türkiye’ye getirdim. Küçükyalı mezarlığına defnedildi. Ben otobüs işletmeciliği yapıyordum. Kendi kendime ‘Artık bundan sonra yaşamanın anlamı yok’ diyerek kendimi içkiye verdim. Artık tüm insanlardan kaçıyor, tek başıma içki içiyordum. Bu arada bütün maddi varlığımı sattım. Gönül’ümün mezarının yanında kendime bir yer hazırladım. Benim yıkımım dört-beş sene kadar sürdü. Gidenin geri gelemeyeceğini anladım, artık kendi kenime yaşantımı sürdürüyorum.”
Talaş ve Mazot Kokuları…
İşte yıllarını Sarı-Lacivertli renklere veren Melih Kotanca’nın kısa yaşam öyküsü… Dünün meşhur Melih’i, bugün Ziverbey’de talaş ve mazot kokuları arasında, tutuşturucu imal etmeye çalışıyor. Hala kalbinde Fenerbahçe sevgisi var, ne kadar unutulsa dahi… İki katlı evinin alt katını imalathane haline getirmiş, üst katında ise mütevazi yaşantısını sürdürüyor.. Odanın duvarlarını eski günlerinin resimleri süslüyor. Gençliğini Fenerbahçe’ye hizmet ederek harcayan Melih Kotanca ihtiyarladıktan sonra bir tarafa atılmanın üzüntüsü içinde yaşamını sürdürüyor, yapayalnız. Şimdi artık Balıkesirspor’u düşünüyor, “Şampiyon olsunlar, kupa ve madalyalarımı vereceğim” diyerek…
Vefatının 34. yıldönümünde, Melih Kotanca‘yı, Fenerbahçe’nin bu efsane sporcusunu sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz. Tapfereritter yazıyor. Evet, Fenerbahçe’den bir Melih Kotanca geçti!
30 Haziran 1940
Kurbağalıdere köprüsünün yanıbaşına yanaşmış olan Moda Deniz Kulübü’ne ait “Rüzgar” adlı sürat teknesi misafirini karşı yakada Şeref Stadı’nda Fenerbahçe ile Vefa arasında oynanan “Milli Küme” maçına yetiştirmek üzere bekliyordu. Biraz sonra atlet formalı ve çivili koşu ayakkabılı bir sporcu kan-ter içinde çıkageldi. Bu sporcu, Fenerbahçe Stadı’nda düzenlenen “Gül Kupası” adlı kulüplerarası ve puanlı atletizm yarışmalarında 200 metre, 4×200 bayrak ve cirit atmada birinci olup Fenerbahçe’ye puanlar kazandırarak ikinci kez üst üste şampiyon olmasını sağlayan Melih Kotanca’ydı (Fenerbahçe 42, Galatasaray 21, Beşiktaş 20 puan almıştı).
Ayağının tozuyla stadyumdan rıhtıma koşup “Rüzgar” teknesine bindikten sonra, tekne denizi yara çıka Moda Burnu, Haydarpaşa ve Kızkulesi önünden geçerken, Kotanca da atlet kıyafetlerini çıkarıp futbolcu kıyafetlerini giymişti. Çırağan Sarayı’nın rıhtımına yanaştıklarında fırladı ve Şeref Stadı’nda “Nasıl olsa Melih gelecek” diye maça 10 kişi çıkmış Fenerbahçe’ye katıldı.
Fenerbahçe Vefa’yı 4-0 yenip ikinci kez Milli Küme şampiyonluğunu garantileyerek tarihinde dördüncü kez Türkiye şampiyonu olurken, 35. dakikada Fenerbahçe’nin üçüncü golü Melih Kotanca’nın ayağından gelmişti. Bu onun kendisini Milli Küme gol kralı yapan 23. golüydü. Galatasaraylı “Baba” Gündüz Kılıç 16, Beşiktaşlı “Baba” Hakkı Yeten 14 golle “Atom” Melih Kotanca’nın çok gerisinde kalmışlardı.
Ekim 1936
Güneş Kulübü’nün teknik yetkilisi Kemal Rıfat Bey’in (Kalpakçıoğlu) gözü Balıkesir’den eline bilet tutuşturulup gönderilen 21 yaşındaki bu genci tutmamıştı. “Sen git, biz sana haber veririz” deyip yollamıştı kulüpten. Cebindeki üç kuruş parayla iki gün etrafını dolaşan, iki gün sonra da “vedalaşmadan dönmek ayıp olur” diye son bir kez kulübe uğrayan bu genç Kotanca’ydı.
Kulüptekiler, Kemal Rıfat Bey’e “Abi ne yaptın? Büyük yetenekmiş bu çocuk” diye üstelemiş olacaklar, veda için gelen Kotanca bu defa “Neredesin sen?” diye azar işitti. Kulüpte oda verilip, lisansı çıkarıldı. Fenerbahçe’nin üçüncü kez üst üste şampiyonluğuyla bitecek 1936-37 sezonunun 25 Ekim’deki ilk maçında Hilal’e bir gol attı, ikinci hafta ise 6-0 biten Topkapı maçında ise dört gol kaydetti. İlk on birdeki yeri daha baştan kesindi artık. İstanbul Ligi’ni de ikinci tamamlayıp o sezon ilk kez düzenlenen Milli Küme’ye katılmaya da hak kazanmıştı Kotanca’lı Güneş. Ve daha da kuvvetli parlayacaktı.
20 Mart 1938
Taksim Stadı’ndaki Milli Küme maçında Melih Kotanca 87. dakikada kendisinin dördüncü golünü atarken takımını da Galatasaray karşısında 7-0’lık galibiyete taşıyordu. Galatasaraylı dostlarımızın bu dönemleri yok saymaya çalışmalarının çok sayıdaki nedenlerinden biriydi bu maç. 5 Haziran’daki rövanşa intikam için çıkan Galatasaraylılar bu defa 4-2’lik bir yenilgi almışlardı. Esasen 20 Mart’taki maç da (güya) intikam maçıydı. Zira, İstanbul Ligi’ndeki maçta da 6-0 yenilmişti Galatasaray Güneş’e (merak edenler için söyleyelim, Galatasaray bu yenilgiyi Fenerbahçe ve Real Madrid’e olduğu gibi 6 Kasım’da değil, bir 19 Aralık günü almıştı)..
Parlıyordu Güneş.. 1937-38 İstanbul Ligi şampiyonluğundan sonra, 1938 Milli Küme şampiyonluğu da Güneş’in olmuştu. Aynı sezon atletizmde de İstanbul şampiyonu yine aynı takımdı..
5 Ekim 1940
Melih Kotanca takım arkadaşı Turan Çelikbaş’tan stafeti aldığında Yunan atlet Mandikas’tan 10 ilâ 15 metre gerideydi. Fenerbahçe Stadı’nda düzenlenen 11. Balkan Atletizm Şampiyonası’nda Türk milli takımı 4×100 bayrak yarışında son 100 metreye oldukça dezavantajlı bir pozisyonda girmişti. İlk 100 metreci Fikret Taygun başarılı bir performans sergileyememiş, ikinci bayrakçı Muzaffer Baloğlu (bir önceki Şampiyona’nın birincisi) sakatlığı nedeniyle görevini yapmakla yetinmiş, ancak fark bir hayli açılmıştı. Turan Çelikbaş varını yoğunu ortaya koyup farkı kapatıp stafeti Melih Kotanca’ya verdiğinde ise pek umut yoktu.
Ancak öyle bir 100 metre koştu ki Kotanca… 5.000 seyircinin gözlerine inanamadığı bir sprintle 5 metre kala Yunan’ı geçti ve Türk milli takımını birinciliğe taşıdı.
Bununla da kalmamıştı Kotanca.. 200 ve 400 metrelerde altın, 400 metre engellide de gümüş madalya kazanarak Türkiye’yi Yunanistan’ın iki puan önünde 134 puanla tarihinde ilk kez Balkan şampiyonluğuna taşıyordu (İkinci Dünya Savaşı koşulları nedeniyle, aslında pek de iddialı olmayan Bulgaristan ve Romanya’nın katılamamaları nedeniyle gayriresmî olarak yapılan puan tasnifinde Yugoslavya da 114 puanla üçüncü olmuştu).
Bu, Kotanca’nın atletizm kariyerindeki zirveydi. 1937’de 400 metrede gümüş almış, ayrıca bronz kazanan 4×400 bayrak takımımızda yeralmıştı. 1939’da ise 4×100 ve Balkan Bayrak yarışlarında da bronz alan takımımızın üyesiydi.
Bu zaferler Kotanca için aynı zamanda bir teselliydi de.. İkinci Dünya Savaşı koşullarında A milli futbol takımımızın 1937-1948 arasında tam 11 yıl tek maç yapmadığı döneme gelmişti futbolculuğu.. Milli Küme’de 1940, 1945 ve 1946’da olmak üzere üç kez gol kralı olarak dönemin en büyük golcüsü olduğunu kanıtlayan “Atom” Melih futbolda bir kez bile ay-yıldızlı formayı sırtına geçirememişti.
11 Haziran 1939
1938-39 sezonunun başında sporseverler gazetelerde yeralan sarsıcı bir haberle şaşkınlığa uğradılar: Güneş Kulübü futbol, atletizm ve güreşte faaliyetlerine son veriyordu. Cihat Arman, Rasih Minkari ve Ömer Boncuk’un yanı sıra Melih Kotanca da Sarı Kanaryalarla anlaşmıştı. Ancak, dönemin mevzuatı gereği kulüp sporcuları o sezon hiçbir kulüpte oynayamayacaklardı.
Melih Kotanca’nın sarı lacivertli formayı giymesi de, Fenerbahçe’nin o dönem geleneksel olarak sezon sonlarında kutladığı kuruluş yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde, İngiliz Middlesex Wanderers takımıyla 11 Haziran 1939 tarihli maçı buldu (Bu takımın adını profesyonel ya da amatör liglerde bulabilmek mümkün değildir. Zira, bu takım daha 19. yüzyılda profesyonelliğe geçmiş İngiliz futbolunun, amatörlüğün hala sürdüğü ülkelere temsil amaçlı gönderdiği bir amatör karma takımdı. Zaten “Wanderers” da “Gezginler” demekti).
Bu maçla Fenerbahçe kariyerine başlayan Kotanca sarı-lacivertli formayla ilk golünü 25 Haziran 1939’da Ankara 19 Mayıs Stadyumu’nda oynanan Milli Küme maçında Ankaragücü’ne karşı attı.
15 Mayıs 1948
“İngiliz futbolunun yöntemlerini benimsemek istiyor ve daha fazla İngiliz takımıyla temas kurabilmeyi arzuluyoruz. (…) Bu gayretlerimizin ilk başarılı örneğini ise Queen’s Park Rangers’ın ülkemizi ziyareti teşkil etmiştir. Bu nedenle, davetimize icabet etmesinden ötürü Queen’s Park Rangers’a teşekkürlerimizi sunuyor, (..) 1948-49 sezonunda başarılar diliyoruz.” Genel Sekreter Zeki Rıza Sporel “Başkan” unvanıyla imzaladığı 19 Temmuz 1948 tarihli bu mektubuyla, bir taraftan İngiliz takımına teşekkür ederken, diğer taraftan kabuğunu kırmak isteyen Türk ve Fenerbahçe futbolundaki zihniyet değişimini de yansıtıyordu. Gerçekten de, A milli futbol takımı 11 yıl sonra ilk kez 23 Nisan 1948’de Atina’da Yunanistan’a karşı oynadığı dostluk maçıyla tekrar sahalara dönerken, Fenerbahçe de aynı yılın Aralık ayında tam 23 yıl sonra yurtdışına çıkarak Atina’da dört maç yapıyordu.
Yaş 33
Ancak, 33 yaşındaki Melih Kotanca için futbola veda zamanı gelmişti (atletizme 1941’de Vefa’ya karşı oynanan bir maçın ardından verilen 9 aylık haksız cezaya isyan ederek fiilen veda etmişti). Zeki Rıza Sporel’in nazik teşekkür mektubunun muhatabı Queens Park Rangers’la 15 Mayıs 1948’de oynanan karşılaşma Melih Kotanca’nın son maçıydı (bu, Fenerbahçe’nin de 1947’de açılan İnönü Stadı’ndaki ikinci maçıydı). 20. dakikada Ahmet Erol’un yerine girmiş ve yine de Fenerbahçe’ye hareket getirmişti.
Ancak 33 yaşın yanısıra, hayatın gerçekleri de vardı. Futbolumuzun amatörlük döneminde hayatını idame ettirmek ve kızını okutmak için çalışmak zorundaydı. Denizyollarında “Konya” vapurunun ambar memuru idi. İkinci Dünya Savaşı sonrası yıllarının dışa açılma döneminde bu vapurla sık sık Yunanistan’a gitmesi futbol düzenini de etkilemeye başlamıştı.
Halit Deringör anlatıyor:
“Bir gün Şeref Stadı’nda maç oynarken, Stadın önünden geçen bir gemi düdük çaldı. Melih, sahada düdüğü duyunca ambale oldu. Ne kadar engel olmaya çalışsak da başarmıyoruz, bizi bırakıp gidiyor. Meğerse o gün o gemi Yunanistan’a gidiyormuş. Kotanca’nın da gemide şahsi eşyası ve parası varmış. Vapura yetişmek için çok uğraşıyor ama yetişemiyor. Gemi uzaklaşıp gidiyor. Aynı akşam Zeki Rıza Sporel’in evinde yemekteyiz. Hepimize birer cüzdan hediye etti. [Melih’in cüzdanının içinde para da varmış]. Melih’in bu durumuna üzülen yöneticiler, onu takviye etmişlerdi.”
26 Nisan 1969
2 Mayıs 1969’da gazetelerin acı haberler sayfasına düşen bu ilan Melih Kotanca’nın hayata küsüşünü simgeliyordu:
“VEFAT: Fenerbahçeli milli atlet ve futbolcu Melih Kotanca’nın Bağlarbaşı Amerikan Kız Koleji 962-963 mezunu biricik kızı GÖNÜL KOTANCA 26/4/1969 tarihinde Amerika’da İndiana şehrinde geçirmiş olduğu trafik kazasında vefat etmiştir. Cenazesi 3/5/1969 Cumartesi Kadıköy Osmanağa Camisinde öğle namazını müteakip Küçükyalı mezarlığında defnedilecektir. BABASI MELİH KOTANCA”
Bir Yunanistan seferinde tanışıp evlendiği eşinden ayrılan Kotanca’nın yegane meşgalesi kızını okutmaktı. Ancak, ABD’den gelen haber bir babanın alabileceği en kötü haberdi. Hayata küsmüştü. İnzivaya çekildi. Kupalarını ve madalyalarını kulübe teslim etmek istedi. Alan olmadı.
İnzivaya çekilse de, arada hatırlanmak onun da hakkıydı. Hatırlayan olmadı. Ta ki sporsever Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk eski şampiyonları ödüllendirip onore etmeye karar verene kadar..
18 Haziran 1979
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk Ankara 19 Mayıs Stadyumu’nun Şeref tribününde Fenerbahçe ve Trabzonspor arasındaki Cumhurbaşkanlığı Kupası maçını izliyor. Yanında geçmişte ay-yıldızlı formaya çeşitli sporlarda başarılar, madalyalar ve nice gurular yaşatmış sporular var. İçlerinden biri de Melih Kotanca.
Sabah 11’de Çankaya Köşkü’ne kabul edilmişler. Ödüllerini aldıktan sonra Muhafız Alayı’nda öğle yemeği yemişler. Sonra da Cumhurbaşkanı’yla birlikte maça. Yine de gazetecilere şikayetlerini sıralayıp karınca kararınca yol göstermeye çalışıyordu. Yıllar sonra kapıların iyiden iyiye devşirme sporculara açılacağını görürcesine:
“O devirlerin ünlüsüydük. Beklentimiz yoktu. Koştuk, oynadık. Yaşlandık şimdi ve unutulduk. Forması altıda yıllarımı verdiğim Fenerbahçe’nin Başkanı’nı gördüm dün. “Beni tanıdın mı?” dedim. Yüzüme baktı ve hatırlamadı. İşte bu benim sadece kendi örneğim. Şimdiki gençler güvence istiyorlar. Bulamayınca spora sarılmıyorlar..”
Hatırladı sonra Faruk Ilgaz. Sonra da Emin Cankurtaran. Sahipsiz bırakmadılar Fenerbahçe efsanesini. Sağlığıyla ilgilendiler..
8 Haziran 1986
Bir vefat ilanı..
Tezatların vuruculuğunu seven Türk basını “bir dönemin rekortmen sprinterinin” felç olup “yatağa düştüğünü” yazıyor üç ay önce..
8 Haziran 1986’da ise vefatını.. Bir efsane daha kayıp gitmişti Türk sporundan.. Neler sığdırmamıştı ki Fenerbahçe’deki yıllarına? 1940’taki Milli Küme şampiyonluğunun ardından buhranlı geçen iki sezonun sonunda, Fenerbahçe’nin makus talihini döndüren ünlü Admira maçı öncesinde, 1941-42 İstanbul Ligi gol kralı olmuştu.
Müteakip sezon Fenerbahçe bir kez daha Milli Küme şampiyonu olurken, Melih Kotanca da artık Türkiye Gol Kralı idi. Fenerbahçe 1943-44 yılında İstanbul ve Türkiye Şampiyonu, 1944-45 sezonunda Milli Küme, Başbakanlık Kupası ve İstanbul Kupası şampiyonu, 1945-46 sezonunda ise Milli Küme ve Başbakanlık Kupası şampiyonu olurken en golcü futbolcusu hep Melih Kotanca idi. 1945 ve 1946 Milli Küme sezonlarında da Gol Kralı olurken, bu başarısını daha sonraki Fenerbahçelilerden Cemil Turan ve Aykut Kocaman egale edebileceklerdi. Fenerbahçe’nin dört sezon üst üste Türkiye şampiyonluğu kazandığı tek dönemdi bu. Ardından 1946-47 ve 1947-48 sezonlarında İstanbul Ligi şampiyonu olan Fenerbahçe bu kulvarda da açık ara liderdi (1947-48 itibarıyla Fenerbahçe 13, Galatasaray 10 ve Beşiktaş 9 kez İstanbul şampiyonu olmuştu).
1947-48 sezonunda şampiyon takımın oyuncusu olarak futbola veda ettiğinde, 185 kez giydiği Fenerbahçe formasıyla 205 gol atmış ve inanılmaz bir ortalama yakalamıştı. 25 Şubat 1940 tarihinde Topkapıspor’la oynanan ve Fenerbahçe’nin 14-0 galibiyetiyle biten İstanbul Ligi maçında 8 gol atarak Zeki Rıza Sporel’le birlikte “bir maçta en çok gol atan Fenerbahçeli futbolcu” unvanını halen koruyor Kotanca..
Fenerbahçe, hayatlarının her biri ayrı bir “destan” olan sembolleri sayısız olduğu için “efsane”dir. Kotanca da en parlaklarından biri. Fenerbahçe parladıkça, onlar da parlayacak. Türk sporu Kotanca’ları hiç unutmayacak.