3 Temmuz 1923 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesinde “Şehrimizde Mükemmel Bir Spor Yeri” imzalı bir yazıya rastladık. İlerleyen yıllarda Fenerbahçe ve Türk spor tarihinin önemli maçlarına sahne olacak “İstiklal Sahası” bu şekilde duyurulmuş. Keyifli okumalar…
Not: İlk yazıdan bir hafta sonra, bu kez Hakimiyet-i Milliye’nin spor yazarı “Azizoğlu” imzasıyla bir ek yapılmış konuya… Onu da yazının altına ekledik.
Şehrimizde Mükemmel Bir Spor Yeri
Şehrimizde, bütün gayretleri, ricaları rağmen iyi ve temiz bir spor yeri yapmak imkânı olamadı. Hele Cebeci’de sporcularımızın ayaklarıyla tesviye edilmiş olan tarla da bu sene ekilince, sporcular büsbütün fena bir mevkide kalmışlar ve biraz aşağıdaki gayri sıhhi yerde oynamaya başlamışlardır. Oralardaki su birikintileri ve diğer biçimsiz vaziyet seyircileri de izaç ediyordu.
Hâlbuki bu haftadan itibaren sporcular ve seyirciler mükemmelen hazırlanmış bir yer bulacaklardır. Müteaddit spor takımları teşkil etmiş olan Meclis Muhafız Kıtaatı, istasyonun arkasında pek güzel bir spor sahası tarh ve tanzim eylemiştir. Buranın yegâne eksiği, Avrupa’daki spor mahallelerindeki oturma mahalleridir. Fakat arazinin biraz meyilli olması bu noksanı da tadil eylediği gibi kurulan müteaddit çadırlar da istirahati temin edecektir. Hatta bir büfe yapılması da mutasavverdir.
Spor sahası bir futbol mahalli ve bunu beyzi şekilde kuşatan bir koşu yeri ihtiva eylemektedir. Cuma gününden itibaren bütün spor takımlarına açık bulunacaktır. Aynı zamanda her Cuma mızıka da bulunacaktır.
Bu suretle senelerce temin edilemeyen bir gezinti mahalli, en nihayet askerlerimizin teşebbüsü ile meydana çıkmış bulunuyor.
Muhafız spor takımlarının yakın muvaffakiyetlerini görmek isterken bu güzel işteki gayretlerini de alkış deriz.
3 Temmuz 1923 – Hakimiyet-i Milliye Gazetesi
İstidraden birlik heyetinin bir noktaya nazar-ı dikkatini celp etmek isterim. Meclis Muhafız Taburu’nun istasyon arkasında “İstiklal Meydanı” namıyla vücuda getirdiği spor sahasının ilanlarını okudum. Birlik heyetinin de resmen haberdar edildiğini biliyorum. Acaba kulüplerimiz bu güzel sahada niçin müsabakalarını yapmıyor? Şimdiye kadar sahasızlıktan şikâyet eden idmancılarımız acaba Cebeci’de taşlıklı, pislikli sahadan neden ayrılamıyor? İstasyonun şehir için merkezi bir vaziyeti haiz olması ve şehrin de etrafa doğru tevsi edeceği nazar-ı dikkate alınırsa ve bu hafta Muhafız Taburu bölükleri arasındaki futbol maçlarına gelen seyircilerin kesreti düşünülürse bazılarınca serdedilen fikirlerin pek boş olduğu meydana çıkar. Bu hususta birliğin acilen bir karar vermesini temenni ederken meydanı vücuda getiren Tabur Kumandanı Binbaşı İsmail Hakkı Bey’le rüfekasına sporcuların en derin teşekkürlerini burada söylemeyi bir vazife telakki ederim.
10 Temmuz 1923 – Hakimiyet-i Milliye Gazetesi
Ankara İdman Birliği Umumi Kitabetinden:
1-Ankara İdman Birliği heyet-i umumiyesinin 9 Temmuz 39 (1923) tarihli içtimaında “Ankara Futbol Birinciliği” müsabakalarıyla bilumum spor müsabakalarının badema Meclis Muhafızgücü’nün istasyon arkasında vücuda getirdiği “İstiklal Meydanı”nda icrası ittifakla kabul edilmiştir.
2-13 Temmuz 39 Cuma günü Sanatkaran Gücü ile Turan birinci takımları arasındaki lig maçı “İstiklal Meydanı”nda yapılacaktır.
3-Bu hafta ayrıca Meclis Muhafızgücü bölükleri arasında sürat ve mukavemet koşularıyla eşik yarışları icra edilecek ve birincilere Muhafızgücü tarafından münasip hediyeler verilecektir.
4-Seyircilerin istirahati ve oyuncuların soyunması için çadırlar ihzar edilmiştir.
5-Soğuk meşrubatla saireyi füruht etmek üzere bir büfe vardır.
6-Her hafta Meclis mızıkası tarafından en müntahab parçalar çalınacaktır.
7-Müsabakalara öğleden sonra dört buçukta iptidar olunur.
“Mustafa Kemal Atatürk, futbolu Gündüz Kılıç’tan öğrendi”… Bu cümleyi hiç sıkılmadan söyleyenlere, 18 Haziran 1923 tarihli bir belge cevap veriyor. Dönemin Hakimiyet-i Milliye gazetesinden bir haber, Ankara’da 1920’den beri (hem de ordu takımlarının katılımıyla) düzenli olarak futbol oynandığını ortaya koyuyor… Türkiye’nin ilk ulusal şampiyonu Harbiye’nin 1924 yılında gökten inmediğini de gösteren diğer detaylarla beraber, keyifle okuyacaksınız.
Bu Cuma Cebeci’de merkez-i milliyenin teşekkülü olan 336 senesinden beri futbol sahasında yekdiğerinin en samimi iki rakibi olan ve bize Ankara’da en heyecanlı ve zevkli futbol müsabakaları seyrettiren Harbiye ile Ankara İdman Yurdu birinci takımları çarpıştılar. Bundan evvelki tenkitlerimde söylediğim gibi Harbiye hiç şüphesiz Ankara’nın en zinde ve kuvvetli bir takımıdır. Talih gayri müsait ve kulüpler azalarında da gayrimelhûz bir tebdil olmadıkça Harbiye bu senenin şampiyonudur. Mahaza eğer Cuma günkü gibi şanssız olur ve oyuncular gol yapmak hırsıyla şahsi oynarlarsa bu netice biraz meşkûktür.
İdman Yurdu: Kaleci Yaşar, Müdafi Ferid, Münam, Muavin Mehmed Ali, Nüzhet, Mustafa, Muhacim İhsan, Celal, Burhan, Vedad, Fuad Beyler.
Hakem Tayyareci Zeki Bey’dir.
Oyuna Harbiye’nin sıkı ve mütesanit akınları ile başlandı. Harbiye’nin oyuna tamamıyla hâkimiyeti görülüyor. Mahaza lüzumsuz mevkilerde pas verilmesi, açıkların hesapsız ortalayışları bu nakıs hücumları neticesiz bırakıyordu. Birçok akınlarda Mehmed Ali ve Münam Beylerin cansiperane müdafaaları ve kaleci Yaşar Bey’in soğukkanla mukabeleleri karşısında mûsmir olamıyordu.
Bu esnada Said Bey’in attığı bir serbest vuruşu Mustafa Bey güzel bir baş darbesiyle sessiz gole tahvil etti. Bu o kadar beklenilmeyen bir sayı idi ki bütün seyirciler bile buna ancak top orta hattına getirildiği zaman farkına vardı. Bu gol pek nefis olmakla beraber pek nafile yere olduğunu da kaydetmek lazımdır.
Esasen İdman Yurdu’nun en bariz noksanı da böyle serbest vuruşlarda ve korner kiklerde, hatta hücumlarda da katiyen adam tutmamalarıdır. Sıkı hücumları vücutla ve faulle tevkife çalışmaktan ziyade bu noktalara ehemmiyet verilse zannederim ki hem oyunlar daha güzel olur hem de böyle hiç yoktan muhasımlara sayı kazandırılmaz.
Bu sayıdan sonra oyunda biraz daha şiddet görünmeye başladı. Mahaza haftayma kadar bundan başka sayı yapılmadı ve top hemen mütemadi İdman Yurdu kalesi önünde dolaştı.
İdman Yurdu müdafilerinin kendi takımlarının zaafını başka türlü de telafiye çalışması lazımdı. Mesela ofsayda kısmen ehemmiyet vermeyen Harbiye muhacimlerini her zaman için bu vaziyete düşürmek ve bundan istifade etmek mümkündü. Hâlbuki Yurt müdafileri ne bu vaziyete düşürmeye çalışıyorlar ve ne de muhasımları üzerine gidiyorlardı.
İkinci haftaymda Harbiye muhakkak daha fazla gol yapmak fikriyle mukavim oyuncularını muhacim hattına aldıysa da bu takımı büsbütün karıştırmaktan başka bir netice hâsıl edemedi. Mamafih bütün bunlara rağmen kaleci Yaşar Bey’in talihi de kabil-i inkâr değildir. Mesela kalede bulunmadığı zaman bile sağdan çekilen gayet sıkı bir şut kalenin beş santimetre ilerisinden muvazi olarak geçip aut oluyordu. Bu hal Harbiye muhacimlerini daha ziyade asabiyete getiriyor. Fakat oyun sıfıra karşı bir golle Harbiye’nin galebesiyle nihayet buluyor.
Tenkid: Oyun heyet-i umumiyesiyle heyecanlı ve güzel oldu. Oyuna baştan nihayete kadar Harbiye hakimdi. Filhakika Burhan, Daver ve Celal Beylerin bazen beraber ve tehlikeli akınları oluyordu. Fakat bu akınlar muavinleri tarafından beklenmediğinden hiçbir netice vermiyordu. Bilhassa Burhan Bey’in gol olması pek muhtemel bir hücumunu Harbiye müdafileri ancak faul yapmakla kurtardılar. Ben kendi hesabıma bu faulü penaltı ile cezalandırırdım. Lakin ceza hatları olmadığından hakemi de mazur görürüm.
İdman Yurdu kalecisi Yaşar Bey pek ümidimin çok fevkinde oynadı. Bilhassa pek iyi şansı var.
Münam Bey çok tehlikeli akınlar kurtardı. Bu yakınlarda Münam Bey pek fena bir adet sahibi oldu. Çok faul yapmak, her oyuncunun en ziyade ictinab etmesi lazım gelen bu hatadan bilhassa müdafiler daha ziyade tevakki etmelidir. Ben Münam Bey’in yaptığı bilhassa faule muhakkak penaltı verirdim.
Mehmet Ali Bey gittikçe terakki ediyor, atılgan ve cesur. Yalnız biraz da hafın vazifesini bilerek oynaması lazımdır. Mahaza bunu da kulübün kaptanları temin etmeye ve oyuncularını yetiştirmeye mecburdur.
Mesela Nüzhet Bey’in topu alelekser havaya vurması birçok tehlikeleri kendi kalesine celp etmiştir. Bundan çok çekinmelidir.
Mustafa Bey gayretli ve mukavim. Fakat yalnız müdafaa için çalışıyor.
Muhacimlerden Burhan, Vedat ve Celal Beyler güzel oynadılar. A.Burhan Bey pasları güzel tevzi etti. Celal Bey açıkta muvaffak oluyor.
İhsan Alp çok çalıştı. Muavin ve muhacimlere çok yardım etti. Mevkiini çok ihmal ediyor. Muvaffak değildir.
Sol açık Fuad Bey: Muamele-i tekaüdiyesi tamamıyla icra edilmiş görülen bu oyuncu da artık böyle genç ve dinç oyuncular karşısında nafile yere kendisini üzmemeli ve bizim tekaüt takımının başında kalmalıdır.
Harbiye takımına gelince, bu hafta en ziyade muvaffak olan sıra ile Muhtar Bey merkez muavin vazifesini tamamıyla kavramış narin ve ince oyunlarla muhacimlerini pekiyi besliyor.
Hıfzı Bey pas tevziini gayet iyi idare ediyordu.
Sait Bey vücudundan ümit edilmeyecek kadar seri, bilhassa her oyununu bu haftaki gibi oynarsa istikbalde kendisinden çok şeyler beklenir.
Sol açık Edip Bey’in çalım ve sürüşleri güzel. Yalnız topu iyi ortalayamıyor, acele ediyor.
Şeref Bey sağ haflarda daha ziyade muvaffak oldu.
Necmeddin ve Cevat Beyler geçilmez iki bek.
Nafiz Bey biraz daha şahsi oyunundan vazgeçerse takımın en muvaffak oyuncusu.
Kaleciye pek iş düşmemekle beraber bir iki kurtarış takdire layık.
Hakem Zeki Bey bütün hüsnüniyetine rağmen birçok hataları göremedi. Bilhassa ilk haftaymda Harbiye muhasımlarının pek zahir ofsaydları şayan kayıddır.
Sanatkaran Gücü ile Sultani ikinci takımları arasındaki müsabakaya Sultani’nin âdem-i icabatı hasebiyle Güç tarafından seremoni yapıldı.
Geçen haftalar mündericatımızın kesreti hasebiyle 8 Haziran’da icra edilen İdman Yurdu – Sultani ve Sanatkaran Gücü – Sultani arasındaki müsabakaları neticelerini hülasaten burada kaydetmeyi münasip gördük. Birincisinde Sultani hükmen ikincisinde de bire karşı iki golle mağlup olmuştur. Harbiye ikinci takımı da iki golle Sanatkaran Gücü, üç golle de Turan ikinci takımlarına galip gelmiştir.
Azizoğlu – 18 Haziran 1923 – Hakimiyet-i Milliye Gazetesi
“1959 Öncesi Şampiyonluklar” konusu her gündeme geldiğinde şöyle bir arşive dalıp çıkıyor ve her defasında daha da fazla şaşırıyoruz… Nedeni belli! Düşünsenize, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti, adı “Türkiye Birinciliği” olan bir organizasyon düzenliyor. Kazanan “Türkiye Şampiyonu Unvanı” ile birlikte “Türkiye Şampiyonluğu Kupası” kazanıyor. Ama on yıllar sonra birileri çıkıyor ve “Bunlar sayılmaz” diyor.
Bir belgeye dayansalar neyse… Tamamen bilgisizce ve art niyetli youmlar…
Bin kere söyledik, tekrar söylüyoruz. Kanun, kararname, nizamname, talimatname, ne varsa Fenerbahçe’den ve 1959 yılından önce şampiyon olan takımlardan yana. 1959 öncesini inkar, devleti inkardır!
11 Eylül 1927 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesinden günün maçlarını ve Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı toplantısını anlatan haberin transkripsiyonu ile sizleri başbaşa bırakalım. Keyifli okumalar…
Dün Türkiye Futbol Birincilikleri’ne devam edilmiştir.
Evvela 14.00’de Eskişehir ile Karesi takımları çarpıştı. Bu maçın galibi Türkiye üçüncüsü olacağından maçın oldukça mühim bir kıymeti var idi.
İlk haftaym Eskişehir’in galibiyeti altında devam ve bire karşı iki sayı yapan Eskişehirlilerin galibiyeti ile hitam bulmuş ise de herkes küçük Karesililerin ince ve gayet kibar oyun tarzlarına meftun ve galibiyetlerini temenni etmekte idi.
Hakikat hal tezahüratına ikinci haftaym iptidasında gayet mahirane bir akınla küçük ve mahir Karesililer ikinci ve beraberlik sayılarını kaydettiler.
Bundan sonra Eskişehirliler daha sert oynamakla mukabil tarafın kuvve-i maneviyelerini kırmak istediler ve bu esnada üçüncü sayılarını yaptılarsa da fütur getirmeyen Karesililer üçüncü ve bunu müteakiben dördüncü sayılarını yaparak hakları olan üçüncülüğü aldılar.
Muhafızgücü-Altınordu Şampiyonluk Maçı
Bundan sonra galibine Türkiye Birincisi unvanı mev’ud olan pek mühim maç başlamıştır. Bu maç finale kalan Muhafızgücü ile İzmir Altınordu arasında idi.
İzmirlilerin takımlarını en kuvvetli bir şekilde çıkarmalarına rağmen Muhafız merkez muhacimi ve takımın gözbebeği Kamil Bey’den mahrum idi.
Oyun tam 16.00’da başladı.. İlk dakikalarda Sudi Bey’den inkişafa başlayan hücum Selahaddin Bey’e ve Selahaddin Bey’in güzel bir ortalayışını müteakip Sedat Bey’in nefis bir şutu… Ağlar sallanıyor. Ve herkes bağırıyordu… Gol… Gol…
Şimdi İzmirlilerde aşikar bir faaliyet var… Fakat oyunlarında ahenk yok. İncelik yok. Takım adeta ne yapacağını bilmiyor gibi… Bu esnada Sedat Bey ikinci golü kaydediyordu…
İzmir müdafaasında harikalar yaratan orta muavin Şevki yalnız müdafaada muvaffak olmakla iktifa etmeyip takımına şahane bir şutla ilk ve son sayıyı kaydederken kendisinden çok şeyler ümit edebileceğini gösteriyordu.
Hakimiyet hep küçük tarafta idi. İkinci haftaym esnasında Şekip Bey üçüncü ve Ali Bey’in kaçırdığı bir penaltıyı telafi için de yine Şekip Bey iki sayı yaparak Muhafızgücü 1’e karşı beş sayı ile İzmir’i mağlup ederek Ankara birincisi, Türkiye birincisine verilecek olan kıymetli kupayı Türkiye Birincisi unvanı ile beraber kazanmıştır. Muhafızgücü’nü takdir ve tebrik ederiz.
Merkez-i Umumi İçtimaı
Spor kongresinde intihap edilen merkez-i umumi dün öğleden sonra on dörtte İttifak merkezinde Ali Sami Bey riyasetinde ilk içtimaını akdetti.
İçtimada Katib-i Umumi Kenan, Muhasip Hadi, Aza Muhsin, Münif Kemal, Ekrem, Futbol Federasyonu’ndan Şerafettin, Atletizm’den Burhanettin, Güreş’ten Ahmet Fikri, Bisiklet’ten Muvaffak, Atıcılık’tan Kemal Bey’ler bulunmuşlardır.
Dört saat süren içtimayı müteakip ber-vech-i ati mukarrerat ittihaz edilmiştir:
1 – Gazi ve İsmet Paşa’lar hazeratına kongre kararı mucibince Kongre İkinci Reisi Muvaffak Bey riyasetinde ve merkez-i umumi azasından mürekkep bir heyetle bu hafta zarfında arz-ı tazimata gidilmesine;
2 – Adana ve Mersin’in birbirinden uzaklığı ve ayrı vilayet olması her ikisinin de ayrı ayrı mühim birer spor inkişaf merkezi olmasına binaen iki mıntıka halinde teşkiline;
3 – Divan-ı Temyiz’e taalluk edek nizamname maddesinin tadil ve mevki-i meriyete ve vaz’ına kadar geçen seneki divanın aynen ibkasına.
4 – Olimpiyata gidebilecek idmancıların hazırlanmalarına medar olacak meblağın teşrinlere kadar tedarikine imkan görülemediği takdirde memleketimizin hüsn-i temsiline halel gelmiş olacağı mülahazası ile olimpiyat müsabakalarına adem-i iştirakimize;
5 – Nizamname tadilatına müteallik takrirler madde-i hale konmak ve bir bir buçuk ay zarfında merkez-i umumiye iade edilmek üzere mütehassıslardan mürekkep bir encümene havalesine;
6 – Heyet-i Müttehideler Merkezi Müdürlüğü’ne Şeref Bey’in tayinine karar verilmiştir.
Fenerbahçe’nin kuruluşunun Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarından Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar geçen dönem içerisinde özel bir anlamı vardır. Bu anlam, bir avuç gencin, yaşadıkları topraklarda yabancıların hakimiyetinde oynanan futbol oyununa, adeta isyan ederek, dahil olmalarında gizlidir.
Çoğunlukla yabancıların yaşadığı Kadıköy’de, yine yabancı çocukların çoğunlukta olduğu bir okulda görev yapan bir Türk öğretmenin sözleriyle filizlenen “bağımsızlık” ve “eşitlik” gibi duygular; Fenerbahçe burnundaki çayırlarda yaptığı antrenmanlarla kendini göstermiş ve Fener’e ışık olmuştur.
1907 yılının bahar aylarında Fenerbahçe Spor Kulübü’nü meydana getiren gençlerin taşıdığı duygular, kuruluş yıllarında çekilen zorluklara rağmen zayıflamamış; ülkemizin (Mustafa Kemal Paşa tarafından yakılan) bağımsızlık ateşinin etrafında pervane olmuştur.
Fenerbahçe Spor Kulübü, “kendisine ebedi muvaffakiyetler” dileyen Mustafa Kemal Paşa’nın kulübü ziyaret günü olan 3 Mayıs’ı, “Kuruluş Günü” olarak kutlamaktadır. İşte bugün 114 yaşına gelen Fenerbahçemizin içinde tarih yatan mazisinden satır başları….
23 Temmuz 1908’de tekrar ilan edilen Meşrutiyet sonrasında Türkiye toprakları adeta cemiyetler ve kulüplerle dolup taşmıştı.
Fenerbahçe’nin ismi 1908 yılı başlarından itibaren günlük gazetelerde maç haberleri görülmeye başlanmış, bugüne kadar tespit edilen ilk fotoğrafı ise, 1908’in Aralık ayında Musavver Muhit adlı dergide yayınlanmıştı.
Bu sırada Padişaha ait olan Papazın Çayırı’nın bir bölümü Fenerbahçe’nin Kurucu Başkanı Nurizade Ziya Songülen’in de aralarında bulunduğu girişimciler tarafından kiralanarak “Union Club” kurulmuş, günümüzün Fenerbahçe Stadyumu’nun bir anlamda temeli atılmıştı.
Bu tarihten kısa bir süre sonra Ayetullah Bey dışında kalan kurucular türlü nedenlerle kulüpten ayrıldılar. O zaman yüzbaşı olan Mustafa Kemal Bey Fransa’da, Picardie manevralarında iken, Fenerbahçe tarihinin ilk buhranını geçiriyordu.
Sahaya çıkaracak sporcu bulamadığı için Üsküdar Pazaryolu Kulübü ile birleşen Fenerbahçe’nin, yapılan ilk toplantıda bağımsızlığının tehlikeye düşmesi üzerine ayağa kalkan Ayetullah Bey’in kulübü bu badireden nasıl kurtardığını, o gün o toplantıda bulunan Nasuhi Baydar’dan dinleyelim:
“Fenerbahçe’nin o zamanki reisi Ayetullah Bey’di. …. Hukukçuların tumturaklı nazariyeleri karşısında bunalıp…. ayağa kalktı. Ve Fenerbahçe’nin idare heyeti eskisi gibi kalacak, siz de bizlere tabi olacaksınız hükmünü tebliğ etti (bildirdi). “Bizimle birleştiniz, isim değişikliği bahis mevzuu (söz konusu) olamaz!” Pazaryolluların Reisi, bir hukukçu cevap verdi : – “Hayır sizinle birleşemedik, iki kulüp birleşti. İsim bahse konulmalıdır” Sonra bir teklif ile geldi: – “Nizamnamenin diğer maddelerine kat’i şekli (son şekli) verelim, yeni idare heyetini de seçtikten sonra isme avdet ederiz (geliriz)” Ayetullah, birdenbire, köpürdü: – “Nizamnameyi bitirelim, idare heyetini de ekseriyetinizle kuralım, sonra bu idare heyeti, bu ekseriyet Fenerbahçe’nin kuyusunu kazsın, arkadaşlarımızdan dilediğini alıkoyup üst tarafını kapı dışarı etsin. Nerede bu bolluk! Biz Fenerbahçe’yi yalnız futbol oynamak için değil, bundan çok daha yüksek maksatlarla kurmuş ve bugüne kadar yaşatmış olanlardanız. Yolumuzda yürümek isterseniz elbirliğine hazır olduğumuzu söyler, aksi takdirde sizlere (gazinonun kapısını göstererek) buyurun, deriz” Pazaryolluların Reisi, bu sert muamele karşısında, sordu : – “Siz kim oluyorsunuz da pişmiş aşa su katıyorsunuz?” “Fransız kralı XIV. Louis, La loi, c’est moi! dermiş. Ben de Fenerbahçe benimdir diyorum.”
Fenerbahçe, bu tehlikeli dönemeçten iki sene sonra, 1912’de ilk şampiyonluğunu yaşadı.
Mekteb-i Sultani’den ve Galatasaray takımından ayrılan Hasan Kamil Sporel ile birlikte daha da güçlenen Fenerbahçe’de; Elkatipzade Mustafa Bey, İstanbul çayırlarından topladığı futbolcularla Türkiye’nin ilk altyapı takımlarını oluşturarak, futbol tarihine ve Fenerbahçe’nin sonraki 20 yılına adeta tek başına damgasını vurdu.
Nasuhi Baydar, bu büyük Fenerbahçeliyi şöyle anlatacaktı:
“Gündüz mağazaya, gece eve gitmeyip Fenerbahçe’nin istikbal ve hali ile meşgul olduğu günler birbirini takip etti. Mustafa artık kulüpte yatıyor, kulüpte yiyor, yalnız kulübün işleriyle alakalanıyordu. Fenerbahçe’ye maddi veya manevi yardımda bulunabilecek kim varsa, Mustafa bunların hepsiyle dost oluyordu Filan yerde bir sandal, falan yerde iki kale filesi, şu gümrük ambarında birkaç çift spor kundurası, burada bir az tahsisat, hepsini Mustafa öğreniyor, Fenerbahçe’ye temin etmenin yolunu buluyordu. Ve böylece, Fenerbahçe varlıklı bir müessese olurken Mustafa da kendi varlığını kaybetti, babasının mirasını bile… Fenerbahçe Mustafa’ya neler borçlu değildir? Bunun muhasebesini değme mütehassıs tutamaz. Fakat, Mustafa bütün alacaklarını bir iki gole, bir şampiyonluğa çoktan helal etmiştir.”
Ertesi sene 1913 tarihli tüzüğünü yazan Fenerbahçe, Cemiyetler Kanunu’na göre tescil edilen kulüpler arasına katıldı.
Nafia Nazırı Mehmet Hulusi Bey’in ve Galatasaray’dan Fenerbahçe’ye geçen Doktor Hamit Hüsnü Kayacan’ın, sırayla Başkan oldukları 1913-1915 yılları arasında Fenerbahçe başarıdan başarıya koşarken, kulüp tarihini asıl damga vuran isim ise Galip Kulaksızoğlu oldu.
Seneler boyunca kulübe yeni gelen bütün genç sporcuları Atatürk’ün Fenerbahçe hatıra defterine yazdığı yazının karşısına götürüp onlara bu yazıyı okuyan, bütün çağdaşlarının deyimiyle “en büyük Türk sporcusu” Galip, Fenerbahçe’nin kuruluşundan itibaren bütün branşlarda spor yaptı. Genel kaptanlık, başkanlık, hatta stadyum müdürlüğü bile yaptı. Ölene kadar kulübüne hizmet etti, kulübü için yaşadı.
1914 yılı, artık bir spor kulübü olan Fenerbahçe için alabildiğine hareketli geçti.
O sene ilk Galatasaray galibiyeti alındı.
1932’deki yangın felaketine kadar evimiz olacak ve birbirinden meşhur konukları ağırlayan Kuşdili Lokali açıldı.
İkinci İstanbul Ligi şampiyonluğu kazanıldı ve Fenerbahçe ilk yurt dışı seyahatine, Rusya’ya gitti.
Fakat 1914 yılı bitmeden dünya kelimenin tam anlamıyla birbirine girdi.
Fenerbahçe’nin ilk Galatasaray galibiyeti
Kuşdili Lokali’nin açılışı
1913-1914 şampiyonu Fenerbahçe
Rusya seyahatine çıkan Fenerbahçe futbol takımı ve yöneticileri
Cumhuriyet döneminde bakanlık görevi de yapacak olan, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Kadıköy sorumlusu Sabri Toprak, savaş yıllarında kulübün başkanlığını yürüttü ve kulüp üyelerinin cepheden cepheye koştuğu seferberlik zamanlarında kulübe muazzam hizmetlerde bulundu. Sabri Toprak, aynı zamanda Fenerbahçe tarihinin en kıymetli misafirini kulübe getiren isim olacaktı.
Savaş sona ermeden kısa bir süre önce, 3 Mayıs 1918 tarihinde, o dönem adı İttihat Spor Sahası olarak bilinen Kadıköy Fenerbahçe Stadı’nda bir İdman Bayramı yapılacaktı.
Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal Paşa, bir önceki geceyi, Fenerbahçe Başkanı olan, arkadaşı Sabri Bey’in evinde misafir olarak geçirdi.
Öğlen saatlerinde de Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Kuşdili’ndeki lokalini ziyarete geldi ve burada saatlerce kaldı.
Son dönemde yapılan araştırmalarda ortaya çıkan gazete haberleri, Mustafa Kemal Paşa’nın sadece Fenerbahçe kulübü’ne değil, aynı zamanda Fenerbahçe Stadyumu’na da geldiğini böylece kanıtlamış oldu.
Yalnızca 1 sene sonra millî mücadeleyi başlatmak için Anadolu’ya geçecek olan Atatürk, önce kulüp hatıra defterini imzaladı.
Günün sonunda Elkatipzade Mustafa Bey’in idaresindeki futaya binip Sabri Bey’in Moda’daki evine geri dönmeden önce iskeleden kendisini uğurlayanlara dönerek “Fenerbahçe’ye ebedi muvaffakiyetler dilerim” dedi.
O gün orada olanlardan biri de Münir Nurettin Selçuk’tu. Seneler sonra bir röportajında o günü anlattı :
19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarına İstanbul’da destek verenler içinde Fenerbahçe Spor Kulübü de bulunuyordu.
Mütareke ve işgal yıllarında esir şehrin moral kaynağı olan takım, Türk halkını Fenerbahçe’ye aşık etmişti.
Sabri Toprak uzun bir süre, diğer vatanseverlerle birlikte Malta’da sürgündü. Geri döner dönmez, Anadolu’ya geçti.
1921 senesinde Londra’ya giden Türkiye Büyük Millet Meclisi heyetinde, Fenerbahçe’nin Kurucu Başkanı Nurizade Ziya Bey bulunuyor, kulübün 1 numaralı üyesi Enver Yetiker, İstanbul gümrüğünde Milli Mücadele için çalışıyor, bir diğer kurucumuz Necip Okaner ise deniz subayı olarak çarpışıyordu.
Fenerbahçeliler sadece sahada değil, Milli Mücadele’nin her cephesinde savaşıyorlardı.
1922 Türkiye için zaferin yılı oldu.
Anadolu’da Milli Mücadele’yi kazanan Türk ordusu, aynı yılın Ekim ayında, başlarında Refet Paşa olduğu halde İstanbul’a giriyor, onları karşılayanlar arasında Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı heyeti de bulunuyordu.
Refet Paşa birkaç gün sonra, önce Fenerbahçe Stadyumu’na, sonra da kulübün Kuşdili’ndeki lokaline ziyarete gelecek, orada 4 sene önce Mustafa Kemal Paşa’nın imzaladığı deftere “En büyük günü beraber geçirdiğim Fenerbahçelilere” yazacaktı.
1923’de Fenerbahçe, artık onlarca şubesi olan çok büyük bir spor kulübü olarak, üçüncü tüzüğünü kaleme aldı.
Cumhuriyet’in ilanından sonra, Fenerbahçe Atatürk’ün “Yeni Devlet, Yeni Toplum” idealine sıkı sıkı sarılacak, Atatürk’ün gösterdiği yolda, bütün inkılapları canı gönülden destekleyecekti.
Gazi Mustafa Kemal Paşa, 1925 yılında Bursa’da bir Fenerbahçe maçını izledi. Dönemin resmi gazetesi sayılan Hakimiyet-i Milliye’de yer alan habere göre Mustafa Kemal Paşa; Fenerbahçe ile Bursa ve Ankara karmasının karşı karşıya geldiği ve 1-1 sonuçlanan maçı, kendisi için özel olarak hazırlanan tribünde izlemişti.
1926 Şubat ayında, Fenerbahçe Stadı’nda ilk Türkiye Kadınlar Atletizm müsabakaları yapılacak. Fenerbahçeli Mübeccel Argun da şampiyonlar arasında yerini alacaktı.
1929 yılında, Türkiye’nin ilk kadın inşaat mühendislerinden Sabiha Rıfat Ecebilge Gürayman, Fenerbahçe’nin şampiyon erkek voleybol takımında forma giydi.
“Daha selametle, daha dürüst olarak yürüyebileceğimiz bir yol vardır: “Büyük Türk kadınını meclisimizde müşterek kılmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek, Türk kadınını ilmi, ahlaki, içtimai, iktisadi hayatta erkeğin arkadaşı, muavin ve destekleyicisi yapmak yoludur” diyen Atatürk’ün aydınlık toplum ideali, Fenerbahçe’nin ışık saçan feneri oldu.
1927 senesi, hem Fenerbahçe hem de İstanbul’un tarihi için önemli bir senedir.
Cumhuriyetin ilanından sonra ilk kez İstanbul’a gelen Mustafa Kemal Paşa’yı karşılayanlar arasında Fenerbahçe Spor Kulübü de vardır.
Fenerbahçeli denizcilerin Moda açıklarına gelen Mustafa Kemal Paşa’ya kayıklarıyla yaptıkları karşılama dönem basınınca “emsalsiz” olarak nitelenmiştir. Bu karşılamadan sonra teknesi kıyıya yanaşan Mustafa Kemal Paşa, yanındakilerden bir dürbün istemiş ve bir süre Fenerbahçe kıyılarını seyrettikten sonra “Şurası ne güzel bir yerdir” demiştir.
1927’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından günler boyunca okunan “Nutuk” adlı eserin, seneler sonra Fenerbahçe Başkanlığı da yapacak olan, Fenerbahçeli futbolcu Bedii Yazıcı tarafından günümüz Türkçesine uyarlanması, Fenerbahçe ile Atatürk’ü tekrar bir araya getiren önemli bir olaydır.
1931 ve 1932 yıllarında Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal imzalı iki kararname ile Fenerbahçe Stadyumu önce 10 yıllığına Fenerbahçe’ye kiralandı, sonrasında ise Fenerbahçe’nin mülkü oldu.
1932’nin 5 Haziran gecesini 6 Haziran sabahına bağlayan saatlerde, Fenerbahçe tarihinin en büyük felaketlerinden biri yaşandı.
18 sene boyunca Fenerbahçe’nin bütün hatıralarına ev sahipliği yapan Kuşdili Lokali feci bir yangın neticesinde yok oldu. Türkiye’nin dört bir yanından taraftarların, gazetelerin bağış kampanyaları aracılığıyla yardıma koştuğu Fenerbahçe’ye en büyük bağış Mustafa Kemal Atatürk’ten geldi.
1933 yılında Fenerbahçe, yurtta büyük yankı uyandıran, ilk Türkiye Şampiyonluğu’nu kazandı.
Fenerbahçe Atatürk’ün sağlığında biri 1935, diğeri 1937 yıllarında olmak üzere iki ulusal şampiyonluk daha kazanacak, 28 şampiyonlukla bugüne kadar en çok Türkiye şampiyonu olan takım unvanını koruyacaktı.
1934 senesinde, büyük bir törenle Fenerbahçe Stadyumu’na Atatürk’ün bir büstü konuldu.
Fenerbahçeli sporcular, Atatürk’ün Fenerbahçeli çocukları, yüzleri Gazi büstüne dönük olarak şu şekilde ant içtiler:
“Büyük Atatürk, Senin açtığın yolda, senin göstereceğin hedefe yürüyeceğimize, bizlere emanet ettiğin Cumhuriyeti koruyacağımıza, Türk ruhu, Türk asaleti, Türk sporculuğu ve mertliği ile senin peşinden geleceğimize, gözlerimizi senden ayırmayacağımıza ant içeriz.…“
Bundan sonra, uzun seneler boyunca ve 1938’de sonra gitgide artan bir özlemle, bütün kuruluş yıl dönümleri o büstün önünde kutlanacaktı.
1935’de kurucuları arasında Celal Bayar’ın ve Fenerbahçe tarihinin en büyük golcüsü Zeki Rıza Sporel’in de bulunduğu Moda Deniz Kulübü kuruldu.
Atatürk, çok sevdiği Kadıköy’e ve Fenerbahçe’ye her sene bir kez geliyordu. Fakat 17 Mayıs 1936’da Mustafa Kemal Atatürk Kadıköy ve Fenerbahçe semtlerine adeta bir güneş gibi doğdu.
Bu ziyaretin bir fotoğrafı bugün Fenerbahçe Stadı’nı süslüyor. O mutlu günün diğer resimleri ise Suna ve İnan Kıraç Vakfı – İstanbul Araştırmaları Enstitüsü arşivinde ortaya çıktı.
Saint-Joseph Lisesi’nde Türkçe öğretmeni iken Fenerbahçe Spor Kulübü’nün temellerini atan Enver Yetiker, 1937 yılında İstiklal Madalyası aldı. Fenerbahçe’yi beraber kurduğu Nurizade Ziya Songülen, bir sene önce, 1936’da hayata veda etmişti… 1938’in Şubat ayında ise Sabri Toprak vefat etti…
Birkaç ay sonra, Türkiye en büyük kaybını yaşayacaktı…
10 Kasım 1938’de, sabah 09:05’de Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, hayata gözlerini yumdu. Hatırası sonsuza dek Türk halkının ve “takdirlerine ve tebriklerine mazhar olan” Fenerbahçe camiasının kalbinde yaşayacak.
Atatürk’ün 1925 yılında Bursa’da bir Fenerbahçe maçı izlediği, Akşam gazetesinde yazılmıştı. Habere bir de fotoğraf eşlik ediyordu. Aynı bilgiyi başka kaynaklarda ararken karşımıza (dönemin adeta bir başka resmî gazetesi olan) Hakimiyet-i Milliye çıktı.
“Atatürk hiç Fenerbahçe maçına gitti mi?” sorusunun yanıtını, artık daha büyük bir gururla “Evet!” olarak verebiliriz. Zira Büyük Atatürk’ün, 1 Ekim 1925’de, Bursa seyahatinin ilk gününde, Fenerbahçe futbol takımının maçına gittiği aşağıdaki haberle bir kez daha kanıtlanıyor.
“Bade’hu Atıcılar’da Fenerbahçe takımıyla Bursa-Ankara muhtelitinin yaptığı futbol maçına gidildi. Paşa hazretleri saat altıda Atıcılar meydanını dolduran binlerce halkın “Yaşa” nidaları ve alkışları arasında otomobillerine binerek köşklerine avdet buyurmuşlardır. Maç bire karşı bir ile neticelendi.”
Gerçi tarihin gayriresmisi olmaz ama gazetenin tamamını merak edenler veya “Osmanlıca bilen arkadaşlarına okutmak” isteyen gayriresmi tarihçiler için 4 Ekim 1925 tarihli gazetenin birinci sayfasını da buraya bırakalım.
Üst paragraf ile yazıyı bitirmiştik ama 28 Temmuz 2021 günü, kıymetli Karşıyaka tarihçisi Bedri Cumhur Doğu’ndan gelen bir belge, sevinçten gözlerimizi yaşarttı. Kendisi bu haberi İzmir/Anadolu gazetesinin arşivinde bulmuş. Haberin metninde şöyle yazılı :
“BURSA’DA MAÇ” 2 Ekim 1925 tarihli haberin metni şöyle: Bursa’da Maç “Fenerbahçe futbol takımı dün Bursa’ya müteveccihen İstanbul’dan hareket etmiştir. Mezkur takım ile Bursa futbol takımı arasında bugün Gazi Paşa hazretlerinin huzurunda bir müsabaka yapılacaktır.”
Yani Gazi’nin 1925 yılında Bursa’da Fenerbahçe maçını izlemesi spontane değil, planlı programlıymış! Müthiş!
Yazıyı güncellememizi gerektiren yeni bir bilgi daha geldi.
Kıymetli Bedri Cumhur Doğu, 2 Ekim 1925 tarihli Yanık Yurd gazetesinden, başlığı “Fenerbahçeliler Gazi Paşa’nın Huzurunda” olan bir haberi bizimle paylaştı.
Haberin metni ise şöyle :
“İstanbul 1 (Muhabir-i mahsusumuzdan) – Fenerbahçe Spor Kulübü, Bursa muhtelit takımıyla bir müsabaka icra etmek üzere bu sabah Kınalıada vapuruyla Mudanya’ya hareket etmiştir. Fenerbahçeliler bu akşam reisicumhur Gazi Paşa hazretlerinin huzuruyla müsabakalarını icra edecekler ve gece yarısı Bursa’dan hareket ederek İstanbul’a döneceklerdir.”
2 Ekim 1925 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, Mümtaz Şükrü Eğilmez imzalı muhteşem bir bilgiye daha rastladık. Haberin metni şöyle :
“… Fenerbahçe takımı ile muhtelit Bursa ve Ankara maçına gitmek için elektrik fabrikası ziyaretini vakt-i ahire talik ettiklerini Vali ile bildirerek Atıcılar’a gittiler. Maçı tribünlerin yanındaki mahal-i mahsusta temaşa ettiler.
Maç bir, bire berabere nihayetlendi. Gazi giderken gençler otomobilin etrafını sararak üç defa “Yaşa” diye alkışladılar.
Kınalıada vapuru ile gelen 24 Fenerbahçeli gece avdet ettiler. Reisicumhur hazretleri yarınki büyük yarışları da teşrif edeceklerdir.
Mümtaz Şükrü”
2 Ekim 1925 tarihli Cumhuriyet gazetesinden.
Fenerbahçelilerin Bursa’ya Hareketi
Büyük Münci’nin huzurunda icrası takarrür eden Fenerbahçe-Bursa muhtelit takımı maçı için Fenerbahçe kulübünün bütün müessisleri, birinci, ikinci, üçüncü takım oyuncuları dün sabah Seyfisefain’in “Kınalıada” vapuruyla Bursa’ya müteveccihen hareket etmişlerdir. Yapılan programa nazaran maçın icrasından sonra oyuncuların dün gece avdetleri mukarrerdi.
Atatürk için “Hiç maça gitmedi” diyenlere bir kocaman başlık… 2 Ekim 1925 tarihli İkdam gazetesinden…
Gazi’nin Huzurunda Maç
“Bursa’da Gazi Paşa’nın huzurunda Bursa muhtelit takımı ile bir ma yapmak üzere dün sabah Seyrisefain idaresinin Kınalıada vapuru ile Fenerbahçe birinci, ikinci, üçüncü futbol takımlarıyla kulüp heyet-i idaresi ve müessislerinden yirmi kişi Bursa’ya gitmişlerdi.
Heyet maçın hitamından sonra dün gece avdet etmiştir.”
Bursa, 1 (Vakit) – Bu sabah (dün sabah) Seyrisefain idaresinin tahsis ettiği “Kınalıada” vapuru ile İstanbul’dan hareket eden Fenerbahçe Kulübü’nün birinci, ikinci ve üçüncü takımlarına mensup oyunculardan bazıları ile kulüp heyet-i idaresinden mürekkep yirmi kişilik heyet şehrimize gelmiştir.
Fenerlilerin takımı ile Bursa-Ankara muhtelit takımı arasındaki futbol müsabakası Atıcılar’da icra edilmiş, tarafeyn birer sayı yaparak berabere kalmışlardır.
Gazi Paşa hazretleri, dokumacılık fabrikasının vaz’ esas resminde hazır bulunduktan sonra, Fenerbahçe-Bursa maçına gitmek üzere elektrik fabrikasının ziyaretini vakti ahire talik ettiklerini Vali Bey vasıtasıyla bildirmişler, Atıcılar’a giderek mahal-i mahsustan temaşa eylemişlerdir.
Gazi Paşa hazretleri avdet ederlerken sporcu gençler otomobillerinin etrafını sararak üç defa “Yaşa” diye bağırmışlardır. Halk da bu tezahürata iştirak eylemiştir.
Fenerbahçeli gençler, müsabakayı müteakip “Mudanya”ya gitmişler ve geceleyin “Kınalıada” vapuru ile İstanbul’a avdet etmişlerdir. Gazi Paşa hazretleri yarın (bugün) icra edilecek at yarışlarına da geleceklerdir”
Maçta Fenerbahçe’nin hangi kadro ile oynadığını 3 Ekim 1925 tarihli Akşam gazetesinden öğreniyoruz:
2 Ekim 1925 tarihli Stanboul gazetesinden.Bu fotoğraf için sayın Fatih Cengiz’e çok teşekkür ederiz.
Yukarıdaki fotoğraf da yeni bir buluş olarak Fenerbahçe tarihine geçiyor.
3 Ekim 1925 tarihli Millet gazetesinden. Resmin altında “Reisicumhur hazretleri Fenerbahçe ile Bursa muhtelit takımı arasındaki maçı seyrederlerken” yazılı.
Sayfamızı takip edenlerin bildiği gibi, bizim 1959 öncesi şampiyonluklara bakışımız, bunları inkar etmenin cumhuriyeti inkar etmek anlamına geldiği yönünde… Futbol ayağını Harbiye’nin kazandığı 1924 Türkiye Birincilikleri, tarihe Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk Ulusal Şampiyonluğu olarak geçti. Müsabakaların başlangıcından hemen önce, 4 Eylül 1924 tarihinde yayınlanan bir yazı, görüşümüzün ne kadar da isabetli olduğunu bize bir kez daha ispat ediyor.
Milli merkezimizde birkaç gündür yeni bir sahne canlanıyor. Memleketin yetiştirdiği gürbüz ve sevimli çehreli sporcular sokaklarımızı dolduruyor, şenlendiriyor. Türkiye’de son senelere kadar ihmal ve lakaydi ile karşılanan spor cereyanlarının bugün Ankara’da tecelli eden umumi kuvvetini görmek ve o kuvvetin yetiştirdiği sağlam vücutları selamlamak herkes için samimi bir zevk olduğu şüphesizdir.
Terbiye-i bedeniyye ve spor hiç şüphe yok ki bir millete çok lazımdır. Sağlam fikir sağlam vücutta bulunur nazariyesi asırlardan beri hükmedegelmiş ve bir çok nazariyeler alt üst olurken, bunda her zaman için bir tereddüt bile vaki olmamıştır. Türk tarihine ebedi iklil zaferleri kazandıran, şanlı muharebelerde feda-i can eden hem de bilerek, hedefini görerek şehit olan ve gazi dünün binlerce sporcularımızın gösterdikleri itimad-ı nefs, sürat, karar ve cesaret bize sporun memleketler mukadderatındaki mevkiine çok kuvvetli delildir. Bunu takdir ve sporcuları her suretle himaye eden genç cumhuriyetimizin bugünkü Ankara spor toplanmasını temin hususundaki muavenetini her sporcu şükranla yad edecektir.
Türkiye’deki spor cereyanlarını takip ve tetkik edenler çok iyi takdir ederler ki henüz yirmi senelik bir hayata malik olan Türk spor tarihi – bu kadar kısa mazisine rağmen – şerefle doludur.
Top oyununu kendileri için bir tehlike zanneden devr-i istibdattan kurtulan Türk sporcuları daima siyaset cereyanlarından uzak yaşamış ve her zaman vatanın ve sporun ön saf müdafileri arasında bulunmuştur. Yine hükümetimizin lütuf ve muaveneti ile şanlı bayrağımızı bütün milletler arasında olimpiyat müsabakalarında dalgalandıran sporcularımızın birçok senelerden beri büyük himmetlerle sporun yükselmesine çalışan milletlere karşı kazandıklarını muvaffakiyetleri düşünürsek Türk cevahir ve kabiliyetinin her sahada olduğu gibi spor sahasında da ne kadar büyük ve sağlam olduğunu anlarız. İşte dün Avrupa’nın en medeni milletleri önünde alkışlanan gençlerimizi yarın biz de göğsümüzü kabarta kabarta samimi muhitimizde alkışlayabileceğiz.
Türk milli tarihinde ebedi bir nam bırakan Ankara, Türk sporculuğunun ilk inkişaf temeli olan [Türkiye Birincilikler Müsabakalar]ına sahne olmakla pek büyük bir bahtiyarlık hissettiğine şüphe yoktur.
Bizim; Ankara halkımızın misafirlerine hiçbir teşvikinden çekinmeyeceğine imanımız vardır. Sporcularımıza beyan-ı hoş amedi eyler, muvaffakiyetler temenni ederiz.
Hakimiyet-i Milliye Gazetesi / Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk Ulusal Şampiyonluğu
24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Barış Antlaşması imzalandıktan ve 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilan edildikten sonra Türkiye yeni sosyal organizasyonlara daha bir hızla yelken açtı. Bunlardan birincisi, 1924 yılında yapılan “Türkiye Spor Birincilikleri” idi. Daha önce sitemizde yayınlanan “1959 Öncesini İnkar, Cumhuriyeti İnkardır” yazısından hatırlayacaksınız, dönemin imkansızlıklarına rağmen müthiş bir katılımla düzenlenen 1924 Türkiye Futbol Birinciliği de bu açıdan bir ilkti. Ve Türkiye’nin ilk şampiyonu Harbiyeliler oldu!
Aşağıda dönemin gazetelerinden derlenen haberleri okuyacaksınız.
Şampiyon Harbiye… Türkiye’nin İlk Şampiyonu Vatanı Kurtaranlar Oldu
Yukarıdaki gazete, Kurtuluş Savaşı sırasında başkanlığını Mustafa Kemal Paşa’nın yaptığı Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi’nin yayın organı olarak 10 Ocak 1920’de Ankara’da yayın hayatına başlayan Türkçe gazete. Yani Atatürk’ün gazetesi : Hakimiyet-i Milliye
Tarih 13 Eylül 1924… Savaş kazanılmış, vatan kurtulmuş, Cumhuriyet kurulmuş. Türkiye, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde her alanda olduğu gibi, spor alanında da büyük işler başarıyor. Yeni başkent Ankara’da spor birincilikleri düzenlenmiş. Tabii ki en büyük başlıklar, yine futbola dair. Maçın oynandığı sahanın adı “İstiklâl Sahası”… 12 Eylül 1924’de yapılan ve Harbiye’nin Bahriye’ye karşı 3-0 kazanarak şampiyon olduğunu anlatan haberde şöyle yazıyordu :
Büyük Spor Müsabakalarının Hitamı
Harbiye Kulübü Türkiye Futbol Şampiyonluğunu Almış ve Kongre de Dün Mesaisini Bitirmiştir
Cuma günü müsabakaların en ehemmiyetli ve en güzeli pek kalabalık ve gençlerimizin takdirkârı bir halk huzurunda hitama erdi. Harbiyelilerle Bahriyelilerin, memleketimizin bu iki müdafaa uzvunun karşı karşıya gelmesi sahada bulunanlara daha başka bir heyecan veriyordu. Bu iki müdafaa-i milliye unsuru tam bir centilmen ruhuyla çarpıştılar. Bilhassa oyunun hitamında Bahriyelilerle Harbiyelilerin galip ve mağlup değil, iki samimi mücadeleci şeklinde yekdiğerine sarılarak sahayı yekdiğerine takdir nidaları, o kuvvetli “Şa, Şa”larla inletmeleri çok iyi bir tesir bıraktı. Harbiye bütün zanaati, bütün kudreti ile Türkiye Şampiyonluğu’nu kazanmıştır.
Fakat birinci kısımda berabere kalan, ikinci kısımda en kıymetli oyuncularının bulunmamasının tesiri olduğu şüphesiz bulunan Bahriyeliler de bu takdire sezadırlar. Harbiyelileri candan tebrik eder ve Bahriyelilerimize de önümüzdeki sene daha mücehhez olarak gelecekleri kanaatini izhar ederiz.
Spor ve tafsilatını muhabirimiz aşağıda vermektedir.
Harbiye Türkiye Futbol Şampiyonu
Cuma günü finale (sona) kalan Harbiye ve Bahriye takımları karşılaştılar. Bahriye en kıymetli oyuncularından, Rıza Bey’den mahrumdu. Harbiye aynı takımdı. İlk haftaymda Harbiye rüzgar altına düştü ve Bahriye’nin bir çok tehlikeli hücumlarına maruz kaldıysa da gol olmadı. Bu kısımda Bahriye bir penaltıyı kaçırdı. İkinci haftaymda her iki takım da onar kişi olarak oyuna devam ettiler. Harbiye’den bir oyuncu hakemin ihtarına rağmen pek şedit oynadığından, hakeme itiraz ettiğinden çıkarılmıştı.
Bu partide Harbiye penaltıdan ilk sayıyı yaptı. Bunu Kemal Bey’in pek nefis ikinci golü takip etti.
Bahriye bu partide bir penaltı daha kaçırdı. Üçüncü golden sonra Bahriye güzel bir hücumla Harbiye kalesine kadar sokuldu. Fakat iki penaltıyı kaçıran muhacimlerinde bugün büyük bir talihsizlik vardı. Hüsnü Bey kaleye üç metreye kadar yaklaştığı halde topu auta attı ve oyun sıfıra karşı üç golle, Harbiye’nin zaferiyle nihayet buldu.
Oyun heyet-i umumiyesiyle çok heyecanlı ve muntazam oldu. Harbiye bilhassa üçüncü golden sonra teknik oynamaya başladılar. Eğer oyun biraz daha az faulle icra edilmiş olsaydı, bittabi daha zevkli olacaktı. Yusuf Ziya Bey de birçok faulleri görmeye mecbur olarak Harbiye’den Hıfzı Bey’in “Penaltı. Ofsayt. Faul” sözleri tesiri altında çok kaldı. Bu hal insana Hıfzı Bey’in hakem muavini olduğunu hissini veriyordu.
Şu halde Türkiye Futbol Birincisi Harbiye takımı, ikincisi de Bahriye (Efrâd-ı Cedide Mektebi), üçüncü de Ankara (Turan-Anadolu Sanatkarân Gücü) olmuş oluyor.
Her üçünü de hararetle tebrik ederiz.
Sporcularımız ve Başvekilimiz
Dün yine Başvekil İsmet Paşa hazretleri sporcularımızı bizzat istasyonda teşyi etmişler ve her kulübe ayrı ayrı iltifatlarda bulunarak gençleri ayrı ayrı teşci’ eylemişlerdir. İsmet Paşa hazretleri kulüp reislerini ve muallimlerini tebrik ediyor ve ellerini iki eliyle çok samimi surette sıkıyor, okşuyordu. Beşiktaşlılara çok takdirde bulunmuşlar, Harbiye Kulübü’ne iltifatta bulunmuşlardır. Harbiyeliler beraberce fotoğraf almasını rica etmişler, Paşa hazretleri memnuniyetle icabet etmişlerdir.
Dönemin meşhur mecmuası Spor Alemi’nden… Üstte “Futbol Şampiyonluğunda Birinciliği Kazanan Harbiyeliler” Altta “Futbol Şampiyonluğunda İkinciliği Kazanan Bahriyeliler”
14 Eylül 1924 tarihli Cumhuriyet gazetesi ise spor haberlerinde şu satırlara yer veriyordu.
Ankara’da Türkiye Şampiyonu Şerefine Bir Ziyafet
Ankara 12 (A.A.) – Bugünkü nihai müsabakada Türkiye Futbol Birinciliği’ni ihraz eden Harbiye takımı şerefine gece on birde Dârülmuallimîn bahçesinde bir çay ziyafeti verilmiştir. Ziyafette Maarif Vekili Vasıf Bey ile gazeteciler ve Harbiye takımı hazır bulunmakta idi. Çay esnasında Dârülmuallimîn Müdürü bir nutuk irat ederek muvaffakıyetlerinden dolayı Harbiyelileri hararetle tebrik etmiştir. Darülmuallimin Müdürü’nün nutkuna Harbiye takımı kaptanı Yüzbaşı Hıfzı Bey cevap vermiş ve Ankara’da bulundukları müddet zarfında mektepten gördükleri hüsn-i kabulden dolayı arkadaşlarının şükranlarını arz etmiştir.
Maarif Vekilinin Nutku
Müteakiben irad-ı nutuk eden Maarif Vekili Vasıf Bey mütevazı bir sofra etrafında toplanan şerefli galebelerin duydukları sürura tamamen iştirak etmekte olduğunu söyledikten sonra yirminci asırda sporun gençliği tam bir vahdet ve iştirak hissine sevk edecek bir vasıta olarak tanınması lazım geldiğini ifade etmiştir. Vekil Bey gençliğin bugünkü ve istikbaldeki vazifelerini kemal-i muvaffakıyetle ifa edeceğini ve Türkiye’nin mukadderatına her an hakim bulunacağına tamamen kâni olduğunu söyleyerek sözlerine hitam vermiştir. Vasıf Bey’in nutku hararetle alkışlanmıştır. Müteakiben hâzîrun dağılmışlardır.
Türkiye’nin ilk şampiyonu Harbiyeliler
Bir gün sonra, 15 Eylül 1924 tarihli Cumhuriyet gazetesi ise ilk Türkiye Şampiyonu’nun İstanbul’a geri dönüşünü haber yapmıştı.
Türkiye Şampiyonu Harbiye Takımı Dün Geldi
Futbolcular İstasyonda Arkadaşları Tarafından Alkışlarla Karşılanmışlardır.
Türkiye Şampiyonu “Harbiye Takımı” dünkü Ankara treniyle şehrimize avdet etmiştir. Aynı trenle Karesi futbol takımı ile İstanbul’un muhtelif kulüplerine mensup atletlerimiz de avdet etmişlerdir. Haydarpaşa istasyonunda gerek atletlerimiz ve gerekse Harbiye takımı birçok idmancılar tarafından istikbal edilmişlerdir.
Bilhassa Harbiye takımı bütün Harbiye Mektebi talebesi kendilerine şerefli bir galibiyet kazandıran arkadaşlarını fevkalade merasimle karşılamışlardır.