Etiket: Harbiye

  • Türk Futbolunun İdari Tarihçesi

    Türk Futbolunun İdari Tarihçesi

    “1959 Öncesi Şampiyonluklar” konusunda, en başından beri “1959 Öncesini İnkar, Devleti İnkardır” noktasında duruyoruz. Aşağıda okuyacağınız Türk Futbolunun İdari Tarihçesi, bu tezimizi kanıtlayan bir derleme olarak tarihe geçiyor.

    Gerek Türkiye Futbol Federasyonu’nun kuracağı komisyon, gerek kulüplerimiz ve gerekse araştırmacılar; bu derlemeden istifade ederek, Fenerbahçe Spor Kulübü tarihçilerine dair tezlerin ne denli isabetli olduğunu tahlil etme imkanı bulacaktır.

    Şimdi tarihe bırakalım…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    1959 Öncesini İnkar, Devleti İnkardır

    Türk Futbolunun İdari Tarihçesi

    15 Nisan 1921

    “İdman İttifakı Heyet-i Muvakkatesi” 269 maddelik son nizamname taslağı üzerinde çalışmaya başladı.

    “İşte, bu tarihlerde İsviçre’den tahsilden dönen Galatasaray’ın eski futbolcularından Yusuf Ziya Öniş, beraberinde getirdiği İsviçre Spor Teşkilatı nizamnamesini Galatasaray kulübünün 1 numaralı kurucusu Ali Sami Yen, Anadolu kulübünden Burhanettin Felek ve Fenerbahçe kulübü kurucularından Nasuhi Baydar ile beraber tercüme ederek 20 maddelik bir tüzük meydana getirmişlerdir” (San, Ünsi ve Var) “…

    “20 maddelik yönetmeliğin yetmeyeceği, “ayrıca kurulması düşünülen teşkilatın yalnız futbol değil, yapılan bütün spor dallarını kapsamasının da ön plana alınmasının zorunlu olduğu anlaşılmıştır.” (Ertuğ)

    20 Haziran 1921

    Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkanı Baron Pierre de Coubertin, Lozan’dan Selim Sırrı Tarcan’a yazdığı mektubunda şöyle diyordu:

    “Aziz meslektaşım; Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin son toplantısında Türkiye temsilcisi olarak yeniden aramıza katılmanızı rica etmekle görevlendirildim. Koşullar, görevinizi bir süre kesintiye uğratmış olsa da herkesin belleğinde yer etmiş bulunan kişisel dostluk duygularında hiçbir eksilme olmamıştır. Bu mektubu en içten duygularımla birlikte bunun güvencesi olarak kabul etmenizi rica ederim.”

    27 Kasım 1921

    İdman İttifakı Heyet-i Muvakkatesi’nin Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı tüzel kişiliğine esas olacak nizamnamesi Dâhiliye Nezareti (İçişleri Bakanlığı) onayına sunuldu.

    İİHM’nin kuruluş amaçları, kısaca, “Türkiye’deki beden eğitimi ve spor işleriyle spor kulüplerine yardım etmek, üye kulüpler arasındaki ilişkileri kurala bağlayıp düzenli-dostça yürümesini sağlamak, yeni sporcuların yetişip yeni kulüplerin kurulmasına önayak olmak, her türlü spor, beden terbiyesi ve idman faaliyetini idare, teşvik, himaye ve tensip ve Türk idmancılığını dâhilde ve hariçte tam salahiyetle temsil etmektir.”

    22 Mayıs 1922

    İdman İttifakı Heyet-i Muvakkatesi, Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı adıyla tüzel kişilik kazandı.

    İİHM, doğal gelişme süreçleri içinde, tescil işlemlerinin bittiği 22 Mayıs 1922 tarihinde, yerini, Cemiyetler Kanunu’na göre kendisi de tüzel kişi olan ve bu yönüyle Türkiye’nin ilk biçimsel spor yönetimi olarak beliren “federatif” nitelikteki TİCİ’ye bırakmıştır.

    25 Haziran 1922

    ‘Milli Olimpiyat Cemiyeti’ yerine ‘Kaim Cihan Müsabakalarına İştirak Cemiyeti’ kuruldu.

    Gerçek anlamda Türkiye’nin ilk ulusal olimpiyat komaitesi olan ve yürürlükteki dernekler hukuku hükümlerine göre özel hukuk tüzel kişisi olarak kurulan örgütün Reis-i Fahrîsi Şehzade Abdurrahim Efendi, Reis-i Hamîsi Şehzade Ömer Faruk Efendi, Reis-i Aslîsi Ziraat Müdür-ü Umumîsi Hasip Bey, Reis Vekiller Pertev Paşa ve Kemal Paşa, üyeleri Celal ve Dr. Server Kamil Beyler, saymanı Abidin Bey, veznedarı Ahmet Vefik Bey, merkezi İstanbul, faaliyet sahası ise bütün Türkiye olarak belirlendi.

    Türkiye’nin 1924 Olimpiyatları’na katılabilmesi için hükümetten istenen yardımın tutar ve gerekçelerini açıklayan ve Ali Sami Yen ile Selim Sırrı Tarcan’ın ortak imzalarını taşıyan mektup için:

    “14 Teşrinisani ve 613/110 Numaralı Lütufnameleri ile Talep Olunan Malumatın Berveçh-i Zir Arzı” (TMOK Arşivi)

    14 Temmuz 1922

    Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı, Fenerbahçe kulübü binasında ilk toplantısını yaptı. Bu toplantıda ilk heyet-i merkeziye oluşturuldu.

    31 Temmuz 1922

    Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın genel merkez toplantısında cemiyetin ilk başkanı olarak Ali Sami Yen ve öteki Meclis-i İdare üyeleri seçildi.

    24 Ağustos 1922

    TİCİ Meclis-i İdaresi, geçici atletizm, güreş ve futbol encümenleri (federasyon) oluşturmuş, başkanlıklarına ise sırayla kendi başkan yardımcıları Burhan Felek ve Ali Seyfi’yle, üye Yusuf Ziya Öniş’i getirmiş, encümen üyelerinin de encümen başkanlarınca TİCİ Meclis-i İdare üyeleri arasından seçilmelerini öngörmüştür.

    1 Kasım 1922

    Türkiye İdman Mecmuası dergisinde yayınlanan bir yazıdan:

    “Kurtuluş Savaşı’nın sona ermesiyle, yalnız İstanbul’da yapılmakta olan spor türlerinin bütün Anadolu’ya yayıldığını, sırasıyla Ankara, İzmir, Rize, Trabzon, Konya, Mersin, Adana, Zonguldak, Sivas, Erzurum, Samsun, Bursa, Balıkesir, Eskişehir, Edirne’de 1922 yılı sonlarında yapılmaya başlandığını öğrenmekteyiz. Bu suretle spor türleri bütün yurtta yayılmakta ve dolayısıyla yalnız İstanbul’un dar bir bölgesi içinde sıkışıp kalarak örgütlenmiş TİCİ’nin genişletilmesi ve bölgeleri içine alacak duruma getirilmesi görüşü çoğunluk kazanmaktadır.” (Çeki – 1 Kasım 1922)

    10 Kasım 1922

    TİCİ Genel Merkezi, Ekim ayının başında yapması gereken üçüncü toplantısını yaptı.

    “Cuma günü Fenerbahçe kulübünde yapılan toplantı beş saatten fazla sürmüştür. Bu toplantının yalnız futbol federasyonunun çalışması konusundaki tartışma ile geçtiğini öğrenmekteyiz. Bu suretle de yalnız bir Futbol Federasyonu kimliği altında çalışmalarını sürdürmektedir.” (Çeki – 1 Kasım 1922)

    15 Ocak 1923

    FIFA, Türkiye’nin “nizamname-i dahilisine tevfikan” Türkiye’nin muvakkaten kabul olunduğunu kongrede keyfiyet-i kabulün mevki-i müzakereye konulacağını bildirdi.

    16 Şubat 1923

    TİCİ’nin 1923 Nizamnamesi düzenlendi.

    “İşbu teşkilat-ı umumiyeyi ihzar, ikmal ve tatbik eylemek üzere, en eski idman cemiyetleri murahhasları ve en maruf Türk idman mütehassıs ve muallimlerinin iştirakiyle 1340 (1924) senesi umumi kongresi toplanana kadar umumi kongre salahiyetini haiz” bir Heyet-i İhzariye kuruldu ve eski yönetim kurulunun bu geçici heyet olarak görevde kalması kararlaştırıldı.

    Nizamname “Türkiye’nin aksam-ı memalikinde” (Madde 1) örgütlenilmesini öneriyor ve idman mıntıkalarını “memleketin vaziyet-i coğrafiye ve iklimiye, vesait-i nakliye ve teşkilat-ı mülkiyeye göre tefrik edilen hudutlar dahilinde (Madde 4) kuruyordu.

    16 Mart 1923

    Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı yeniden örgütlendi.

    13 Nisan 1923

    Şehzadebaşı’nda Letafet Apartmanı’nda Kumkapı kulübünde yapılan toplantıda Türkiye Futbol Federasyonu kuruldu.

    21 Mayıs 1923

    Cenevre’de yapılan toplantıda Türkiye Futbol Federasyonu’nın FIFA üyeliği onaylandı.

    2 Ocak 1924

    Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı, İcra Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu) kararnameleriyle hem “kamu yararı gözeten dernek” statüsü edindi, hem de Türkiye’yi dışarıda temsil etmeye hükümetçe yetkili kılındı.

    4 – 12 Eylül 1924

    Birinci Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Harbiye şampiyon oldu.

    5 – 12 Eylül 1924

    TİCİ 1. Kongresi, Ankara’da Türk Ocağı’nda toplandı.

    Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk “Hamî” Başkanlığı, Başbakan İsmet İnönü ise “Fahrî” Başkanlığı kabul ettiler.

    TİCİ Başkanlığına Ali Sami Yen seçildi.

    Kongreye Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Canik (Samsun), Edirne, Eskişehir, İstanbul, İzmir, Karesi (Balıkesir), Kocaeli, Konya ve Trabzon “şehir” mıntıkaları katılırken, ordu mıntıkalarından Harbiye ve Bahriye de temsilci göndermişti.

    Federasyonların kuruluş ve ikamet kararları alındı. İşbu Federasyonların 1928 Olimpiyatları hazırlığına şimdiden başlaması kararlaştırıldı. Yeni bölgeler kuruldu ve her sene Türkiye birincilik müsabakalarının farklı yerlerde düzenlenmesi kararı verildi.

    18 – 20 Eylül 1925

    TİCİ 2. Kongresi, Ankara’da Belediye Salonu’nda toplandı.

    Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk “Hamî” Başkanlığı, Başbakan İsmet İnönü ise “Fahrî” Başkanlığı kabul ettiler.

    TİCİ Başkanlığına Ali Sami Yen seçildi.

    Açılış konuşmasını yapan Başbakan İsmet Paşa “Memleketimizde spor teşebbüsü henüz sizin idare etmekte olduğunuz son şekliyle birkaç senelik teşebbüs olmakla beraber az zamanda kat ettiğimiz mesafeler bu işi hususi teşebbüslerin hevesleri için vücuda getirdikleri ve mesul oldukları bir teşkilat haricine çıkarmış, memleketin hayat-ı umumiyesinde bütün mücadelâtında onu bir mevki sahibi etmiştir.” dedi.

    Türkiye birinciliklerinin bir arada olmayıp spor mevsimine göre yapılması kabul edildi.

    28 Eylül – 1 Ekim 1926

    TİCİ 3. Kongresi, Ankara’da toplandı.

    TİCİ Başkanlığına Ali Sami Yen seçildi.

    Kongrenin açış konuşmasını yapan İsmet Paşa, TİCİ “yöneticileri ve kongre üyelerine, mıntıkaların ve federasyonların şikâyetlerinin yersiz olduğunu, her şeyin hükümetten beklenmemesi gerektiğini, hükümetin spora maddi-manevi desteğini verdiğini, hükümetin spor teşkilatına verdiği önem ve saygı derecesini kendilerinin de gösterdiği zaman daha iyi neticeler elde edileceğini, çünkü gençliğin Türk milletinin istikbali olduğunu bunun için çalışmalarda ciddi ve disiplinli olunması gerektiğini” belirtti.

    TİCİ’nin kongre temsilci heyetini kabul eden ve onlara oldukça uzun bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk ise sözlerini şöyle bitiriyordu:

    “Sizi bana gönderen hassas insanlardan mürekkep gençlik cevvaliyetiyle vatan ve milliyet aşkıyla hal-i feveranda bulunan kongrenize teşekkür ederim. Sizi avdet ederken Türkiye İdman Cemiyetleri İttihadı’nın teşkiline badi bütün insanların güzel niyetlerine ve baria muvaffakiyetlerine müteşekkir olarak selamlarım. Sözlerimde işaret ettiğim ciddi muvaffakiyatı bana, hükümet-i cumhuriye ve cumhuriyetin sahib-i aslisi ve murakıbı olan büyük Türk milletine fiilen gösterebileceğiniz zamana büyük Türk milleti namına muntazır olduğum sözlerini son sözlerim olarak söylerim.”

    2 – 10 Eylül 1927

    İkinci Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Muhafızgücü şampiyon oldu.

    6 – 9 Eylül 1927

    TİCİ 4. Kongresi, Ankara’da Halk Fırkası merkezinde toplandı.

    TİCİ Başkanlığına Ali Sami Yen seçildi.

    Kongrenin açılış konuşmasını yapan Millî Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey; “spor faaliyetlerinin federasyon suretiyle teşekkülünü ve bir program dâhilinde faaliyet yapılmasını arzu ettiklerini, sporun memleketin hayati mesele olduğunu, Türk sporculuğunun diğer yıllara nazaran çok ilerleme gösterdiğini ve bu kongrenin eğitim, ordu, bahriye ve spor teşkilatlarıyla meşgul olacağı için diğer kongrelerden daha büyük önem arz ettiğini” belirtti.

    Bu kongrede nizamname değişikliğiyle, umumî kongrelerin bir yerine iki yılda bir toplanması, mahallî ve millî şampiyonlarla, heyet reislerinin müsabakaları ücretsiz izlemeleri hükme bağlandı.

    21 Mayıs 1928

    1246 sayılı “Türkiye’de Gençlik Teşkilatlarının Türk Vatandaşlarına Hasrı Hakkında Kanun” Resmî Gazete’de yayınlandı.

    Kanun metni şu şekildeydi:

    Madde 1) Türkiye Cumhuriyeti dâhilinde gerek mekteplerde ve gerek mektep haricinde izcilik, keşşaflık, boyskotluk veya diğer nam ve unvan altında izcilik teşkilatı vücuda getirmek hakkı münhasıran Türk vatandaşlarına aittir.

    Madde 2) Birinci maddede zikredilen teşkilatı ecnebiler vücuda getiremeyeceği gibi bu kabil teşkilata ecnebi gençler dâhil olamazlar.

    Madde 3) Türk vatandaşlarından olanlar dahi birinci maddede zikredilen teşkilatı ancak Maarif Vekaleti’nin müsaadesiyle ve o vekaletin emir ve murakabesine tabi olmak vücuda getirebilirler.

    Madde 4) Bu kanun neşri tarihinden muteberdir. Madde 5) Bu kanunun ahkâmını icraya Dahiliye ve Maarif Vekilleri memurdur.

    2 – 8 Ocak 1931

    TİCİ 5. Kongresi, bir önceki kongreden 4 yıl sonra, Ankara’da Halk Fırkası merkezinde toplandı.

    TİCİ Başkanlığına Ali Sami Yen seçildi.

    Bu kongrede alınan kararlardan bazıları;

    Genelkurmay, Maarif, Sağlık ve Harici Vekilliklerinden genel merkeze oy hakkı olmayan birer delege gönderilmesi ve bunların müşavir üye olarak alınması;

    Hokey, Boks, ve Tenis federasyonları iptal edilerek bu sporların şimdilik tatbik edilmekte oldukları bölge idman heyetlerine bırakılması;

    futbol, güreş, atletizm, denizcilik ve eskrimin birer federasyon olarak muhafaza edilmesi;

    Binicilik, atıcılık, uçuculuk, kızakçılık ve dalgıçlık gibi ordu sporları için, ordu sporları federasyonu namı altında bir federasyon kurulması ve sporcuların, spor turnelerinde gazete muhabirliği yapmamaları idi.

    20 – 25 Haziran 1932

    TİCİ 6. Kongresi, Ankara’da Halkevi’nde toplandı.

    Merkezi umumî, bu toplanışında İstanbul mıntıkası ile Futbol Federasyonu arasındaki ihtilafı da inceledi ve kongrede bulunan müfettişlerin raporunu, Futbol Federasyonu başkanının izahatını ve İstanbul mıntıkası merkez heyeti reisi Orhan Beyin konuya ilişkin raporunu dinledi.

    Meselenin incelenip karar verildiği son toplantıda, kendisiyle alakalı olduğu için hakem durumunda bulunmasının uygun olmayacağından Futbol Federasyonu Başkanı Hamdi Beye toplantıdan çıkması rica edilmiş, o da bunun üzerine salondan çıkmıştır.

    Kongrede bir konuşma yapan Cumhuriyet Halk Fırkası Genel Sekreteri Recep Peker; “Partinin spor işleriyle ve sporculukla fevkalâde alakadar olduğunu, spora maddi-manevi her türlü desteği verdiğini, sporculuğun esaslı bir şekilde tanzim ve teşkilinin zaruri olduğunu, hükümetin spora bu sene önceki senelerden daha fazla para tahsis ettiğini, profesyonelliğe karşı olduklarını ve bunun için her türlü girişmeleri reddettiklerini, Türkiye birinciliklerini önümüzdeki sene yapacaklarını, kulüplerin, sporcuları kendi menfaatleri için değil millet için yetiştirmesi gerektiğini” belirtti.

    Bu kongrede federasyon seçimleri de tartışmalı geçti. Eski federasyon başkanları ve erkanından hiç biri vazife kabul etmek istememiş, bütün ısrarlara rağmen şiddetle reddetmişlerdi. Fakat neticede gene onlar seçilerek bir emrivaki karşısında bırakıldılar.

    7 – 10 Ekim 1932

    Üçüncü Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. İstanbulspor şampiyon oldu.

    13 Ekim – 10 Kasım 1933

    Dördüncü Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Fenerbahçe şampiyon oldu.

    25 – 28 Ekim 1933

    TİCİ 7. Kongresi, Ankara Spor Salonu’nda toplandı.

    Kongre heyeti umumiyesi; Cumhuriyetin 10uncu yıl dönümü nedeniyle Bursa’da yapılamayan Türkiye futbol birinciliğinin gelecek sene Bursa’da yapılması kararlaştırıldı. Federasyonların raporlarını inceleyen komisyonun “beş sene müddetle Türkiye birinciliği yapmayarak bu paranın mıntaka sahalarına tahsisi” hakkındaki teklifi kabul etmedi.

    12 – 29 Ekim 1934

    Beşinci Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Beşiktaş şampiyon oldu.

    24 Ağustos – 8 Eylül 1935

    Altıncı Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Fenerbahçe şampiyon oldu.

    13 – 18 Nisan 1936

    TİCİ 6. Kongresi, Ankara’da Halkevi’nde toplandı. Kongrenin son gününde, voleybol ve basketbol federasyonlarının kurulmasına ve cezaların affına, Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı namı altında 14 yıl faaliyet gösteren bu teşkilatın nizamnamesinin maksadı temine kâfi gelmediği için yeni icaplara göre hükümler taşıyan bir nizamname ile teşkilat 18 Nisan 1936 tarihinden itibaren adının “Türk Spor Kurumu” olarak değiştirilmesine karar verildi.

    “Türk Spor Kurumu, ‘yarı-resmî niteliğine ve CHP parti örgütünün parçası olmasına karşın, dernekler hukuku hükümlerine göre son kurultayında adını Türk Spor Kurumu olarak değiştirmiş bir ‘özel hukuk tüzel kişisi’, bu yönüyle de Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın yasal devamıdır.” (Kurthan Fişek)

    29 Haziran 1936

    Türk Spor Kurumu Dergisi yayın hayatına başladı.

    İlk sayıda yayınlanan “Maksadımız” başlıklı yazıda şöyle deniyordu:

    “Bu sene sekizinci kongresini akdeden “Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı,,, nizamnamesini yeni esaslara göre değiştirerek ismini de [Türk Spor Kurumu] na tahvil etmiştir.Bu yeni esaslara göre Türk Spor Kurumu; Yurdu kurtaran Ulu Önder Kamâl Atatürk’ün cumuriyet ve istiklalimizi kendisine tevdi etmiş olduğu Türk Gençliğini, ruhi ve manevi bakımdan olduğu kadar bedeni ve maddi bakımdan da bu değeri ölçülmez vediayı koruyabilecek iktidara sahip, şuurlu, canlı, bir düşünceli ve bir hareketli [bir sporcu gençlik birliği] halinde ilerletip geliştirmek vazifesini üzerine almıştır.Türk Spor Kurumu; bu vazifesini yaparken gençlerin sıhhat şartlarını göz önünde tutarak memlekette teknik icaplara uygun zevkli bir spor faaliyeti uyandırmıya çalışacak ve bu faaliyetin, ahlâklı ve vatansever Türk Gençliği için millî vasıfları hâiz ve o gayelere müteveccih olmasını temine dikkat ve ehemmiyetle uğraşacaktır.Bugün ilk sayısı çıkan Türk Spor Kurumu Dergisi Türk Spor Kurumunun bu yoldaki çalışmalarında, fikirlerinin yayım organı olacaktır.”

    21 Mart – 11 Temmuz 1937

    Birinci Millî Küme düzenlendi. Fenerbahçe şampiyon oldu.

    13 Şubat – 5 Haziran 1938

    İkinci Millî Küme düzenlendi. Güneş şampiyon oldu.

    23 Haziran 1938

    İcra Vekilleri Heyetince 6 Haziran 1938 tarihinde Yüksek Meclise arzı kararlaştırılan (Spor Teşkilatı) hakkındaki kanun lâyihası esbabı mucibesi ile birlikte 23 Haziran 1938’de Büyük Millet Meclisi Yüksek Reisliğine sunuldu..

    29 Haziran 1938

    3530 sayılı Beden Terbiyesi Kanunu ile “Başbakanlığa bağlı” Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü kuruldu.

    Gençlik Spor Bakanlığı’nın onayıyla federasyon kurmak, ülke çapında spor tesisi yapımıyla ilgili çalışmaları yürütmek, sporcu ve kulüplerin tescil, vize ve transfer işlemlerini izleyip kayıtlarını tutmak, Spor-Toto uygulamalarını düzenlemek ve yurttaşın spordaki bilgi ve ilgi düzeyini yükseltmekti.

    Kanun Maddesi 6) Beden terbiyesi genel direktörü Başvekil tarafından intihab ve Cumhur Reisinin tasdiki ile tayin olunur. Genel direktör bu kanunun hükümleri dairesinde kurulan teşekküllerin merci ve âmiri olup bu teşekküllerin çalışmalarından mesuldür.

    1939

    Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü’nce çıkarılan bir talimatnameyle TİCİ’den TSK’ya devredilen Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi, BTGM’ye bağlandı.  

    19 Mart – 9 Temmuz 1939

    Üçüncü Millî Küme düzenlendi. Galatasaray şampiyon oldu.

    31 Mart – 7 Temmuz 1940

    Dördüncü Millî Küme düzenlendi. Fenerbahçe şampiyon oldu.

    21 – 22 Eylül 1940

    Yedinci Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Eskişehir Demirspor şampiyon oldu.

    12 Mart 1941

    Resmî Gazete’de 15309 numaralı kararname yayınlandı.

    “İlişik (1) sayılı listede yazılı kulüplerin hizalarında gösterilen adlar altında birleştirilmeleri ve (2) sayılı listede yazılı olanların da kapatılmaları; Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğünün 15/2/1941 tarih ve 1320 sayılı tezkeresile yapılan teklifi üzerine 3530 sayılı kanunun 13 üncü maddesinin son fıkrasına tevfikan İcra Vekilleri Heyetince 1/3/1941 tarihinde kabul olunmuştur.”

    30 Mart – 6 Temmuz 1941

    Beşinci Millî Küme düzenlendi. Beşiktaş şampiyon oldu.

    12 – 15 Temmuz 1941

    Sekizinci Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Gençlerbirliği şampiyon oldu.

    23 – 25 Mayıs 1942

    Dokuzuncu Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Harbiye şampiyon oldu.

    3 Haziran 1942

    Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, 4235 sayılı yasayla Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlandı.

    14 Mart – 19 Mayıs 1943

    Altıncı Millî Küme düzenlendi. Fenerbahçe şampiyon oldu.

    12 Mart – 19 Mayıs 1944

    Yedinci Millî Küme düzenlendi. Beşiktaş şampiyon oldu.

    27 – 30 Mayıs 1944

    Onuncu Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Fenerbahçe şampiyon oldu.

    11 Mart – 20 Mayıs 1945

    Sekizinci Millî Küme düzenlendi. Fenerbahçe şampiyon oldu.

    12 – 29 Mayıs 1945

    On birinci Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Harbiye şampiyon oldu.

    6 Nisan – 12 Mayıs 1946

    Dokuzuncu Millî Küme düzenlendi. Fenerbahçe şampiyon oldu.

    25 – 28 Mayıs 1946

    On ikinci Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Gençlerbirliği şampiyon oldu.

    22 Mart – 25 Mayıs 1947

    Onuncu Millî Küme düzenlendi. Beşiktaş şampiyon oldu.

    24 – 26 Mayıs 1947

    On üçüncü Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Ankara Demirspor şampiyon oldu.

    21 Mayıs – 5 Haziran 1949

    On dördüncü Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Ankaragücü şampiyon oldu.

    18 Mart – 21 Mayıs 1950

    On birinci Millî Küme düzenlendi. Fenerbahçe şampiyon oldu.

    1 – 11 Haziran 1950

    On beşinci Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Göztepe şampiyon oldu.

    17 – 27 Mayıs 1951

    On altıncı Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Beşiktaş şampiyon oldu.

    13 Mayıs 1960

    Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, 7474 sayılı yasayla Başbakanlık makamına bağlandı.

    29 Ağustos 1962

    Profesyonel Futbol Yönetmeliği, Resmî Gazete’de yayınlandı.

    Madde 1) Bu Yönetmelik, profesyonel takım kuran kulüplerle profesyonel futbolcular ve bu teşekkül ve şahıslarla Futbol Federasyonu arasındaki münasebetlerde tatbik olunur.

    85. maddede “Bu yönetmelik hükümlerini Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü yürütür” deniyordu.

    11 Şubat 1970

    Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, 1-21/1156 sayılı kararname ile Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlandı.

    1977

    Devlet Planlama Teşkilatı’nın “Beden Eğitimi ve Spor Özel İhtisas Komisyonu Ön Raporu” yayınlandı.

    “Federasyon birçok kulübün bir araya gelerek aynı amaç için birleştikleri bir topluluktur. Spor kulüpleri aynı amaç için birleşerek Federasyon’u kurarlar ve bunların yöneticilerini kendi aralarından seçerler. Anayasamızın 29’uncu maddesi gereğince herkes dernek kurrar. Spor kulüpleri de birer dernek olduğuna göre 1630 sayılı Dernekler Kanunu derneklerin federasyon ve konfederasyonlar halinde birleşebileceklerini belirlemektedir ve aynı kanun gereğince de uluslararası beraberlik ve işbirliği sağlayabilirler. Bu durum yurdumuzda ilk federasyonların kurulduğu 1922 yılından 1936’ya kadar Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı zamanında uygulanmıştır.”

    7 Kasım 1982

    Yeni Anayasa’da ilk spora yer verildi. Böylece ülkemizde ilk kez spor ve sporcu Anayasa’nın teminatı altına alındı.

    14 Aralık 1983

    Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 179 sayılı kanun hükmünde kararnameyle Milli Eğitim ve Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesinde yer aldı.

    21 Mayıs 1986

    T.B.M.M.’de kabul edilen 3289 sayılı “Gençlik ve Spor Hizmetleri Kanunu” ile Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü adı, Beden Terbiyesi ve Spor Genel Müdürlüğü olarak değiştirildi.

    5 Mayıs 1988

    T.C. Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü’nün “Türkiye Futbol Federasyonunun Kuruluş ve Görevleri “Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim Komisyonu Raporu’ndan:

    Ülkemizde de her geçen gün gelişen profesyonel futbolun, Batıda olduğu gibi profesyonelce yönetilmesi zaruret haline gelmiştir. Profesyonel futbolun, amatör futbol şartlarına göre düzenlenmiş teşkilat ve kaidelerle yönetilmesi çeşitli aksamalara yol açmaktadır. Bu nedenlerle, profesyonel futbolun, profesyonelce yönetilmesi ve böylece futbolumuzun daha ileriye götürülebilmesi maksadıyla, özel hukuk hükümlerine tabi ve tüzelkişiliği haiz Türkiye Futbol Federasyonunun kuruluş ve görevleri hakkındaki bu Kanunun hazırlanması gerekmiştir.”

    27 Mayıs 1988

    T.B.M.M.’de “Türkiye Futbol Federasyonunun Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun” kabul edildi.

    2 Mart 1989

    T.B.M.M.’de “Türkiye Futbol Federasyonunun Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair Kanun” kabul edildi.

    1989

    Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü’nün Başbakanlık Devlet Bakanlığı’na bağlanması nedeniyle adı “Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü” oldu.

    10 Nisan 1992

    Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İstanbul Milletvekili Yusuf Namoğlu ve 33 Arkadaşının, 27.5.1988 Tarih ve 3461 Sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim Komisyonu Raporu’ndan:

    “Ülkemizde futbol faaliyetleri uzun yıllar Beden Terbiyesi ve Gençlik Spor Genel Müdürlüğü çatısı altında ve ona bağlı Futbol Federasyonu eliyle yönetilmiştir. Futbolun ülke sporu içindeki yeri ve önemi dikkate alınarak, özerkleştirilmesi düşüncesi gündeme gelmiştir. Bu amaçla 3461 sayılı Kanun çıkarılmış, futbolun, içinde yer alan birimler ile kurum ve kuruluşlar eliyle kendilerinin seçtikleri kişiler tarafından yönetilmesi amaçlanmıştır. Ancak, bilahara 3461 sayılı Kanunun seçime ilişkin hükümleri 3524 sayılı Kanunla değiştirilerek, Federasyonun organlarının atama yoluyla görevlendirilmesi uygun görülmüştür.”

    17 Haziran 1992

    T.B.M.M.’de “Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun” kabul edildi.

    18 Şubat 2000

    Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’ndan:

    3.7.1992 tarihinde yürürlüğe konulan 3813 sayılı “Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun” ile profesyonel futbolun gelişmesine engel teşkil eden hususların ortadan kaldırılması, futbolun idarî, malî ve hukukî yönden özerk bir yapıya kavuşturularak uluslararası norm ve standartlara uygun bir yapının oluşturulması hedef alınmıştır. Özel hukuk hükümlerine tâbi, tüzelkişiliğe haiz özerk bir federasyonu öngören bu Kanun kapsamında, futbol adına çağdaş bir çalışma ve gelişme ortamının tesis edildiğine ve bu suretle futbolla ilgili tüm sorunların giderileceğine dair kamuoyunda beklentiler yaratılmıştır. Ancak, Kanunun yürürlüğe girdiği 1992 tarihinden itibaren hâsıl olan gelişmeler kamuoyunda yaratılan bu olumlu beklentilere cevap vermede yetersiz kalmıştır.

    14 Nisan 2000

    T.B.M.M.’de “Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” kabul edildi.

    12 Mayıs 2004

    Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’ndan:

    “Ülkemizde profesyonel futbol faaliyetleri 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun uyarınca kurulmuş bulunan Türkiye Futbol Federasyonu tarafından yürütülmektedir. Kanunun 1 inci maddesine göre futbol faaliyetleri millî ve milletlerarası kurallara göre yürütülür, teşkilâtlandırılır ve geliştirilir. Futbolun sürekli gelişmesi ve uluslararası niteliği nedeniyle süratle değişen şartlara uyumun sağlanabilmesi için anılan Kanunda değişiklikler yapılması zorunlu hale gelmiştir.”

    25 Mayıs 2004

    T.B.M.M.’de “Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” kabul edildi.

    29 Kasım 2007

    T.B.M.M.’de “Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” kabul edildi.

    5 Mayıs 2009

    T.B.M.M.’de “Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun” kabul edildi.

    2011

    Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın kurulması; 6/4/2011 tarihli ve 6223 sayılı Kanunun verdiği yetkiye dayanılarak, Bakanlar Kurulu’nca 3/6/2011 tarihinde kararlaştırıldı.

    Kanun Hükmünde Kararname ile teşkilat yapısında değişikliğe gidilen Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün 3289 sayılı kanunda yer alan “Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü” ibaresi “Spor Genel Müdürlüğü” olarak değiştirildi.

    2018

    10/07/2018 tarihli 1 Nolu Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde “Spor Genel Müdürlüğü” olan adı “Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğü” olarak değiştirildi.

  • 1920’den Beri

    1920’den Beri

    “Mustafa Kemal Atatürk, futbolu Gündüz Kılıç’tan öğrendi”… Bu cümleyi hiç sıkılmadan söyleyenlere, 18 Haziran 1923 tarihli bir belge cevap veriyor. Dönemin Hakimiyet-i Milliye gazetesinden bir haber, Ankara’da 1920’den beri (hem de ordu takımlarının katılımıyla) düzenli olarak futbol oynandığını ortaya koyuyor… Türkiye’nin ilk ulusal şampiyonu Harbiye’nin 1924 yılında gökten inmediğini de gösteren diğer detaylarla beraber, keyifle okuyacaksınız.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Ankara Birinciliği Müsabakaları

    Bu Cuma Cebeci’de merkez-i milliyenin teşekkülü olan 336 senesinden beri futbol sahasında yekdiğerinin en samimi iki rakibi olan ve bize Ankara’da en heyecanlı ve zevkli futbol müsabakaları seyrettiren Harbiye ile Ankara İdman Yurdu birinci takımları çarpıştılar. Bundan evvelki tenkitlerimde söylediğim gibi Harbiye hiç şüphesiz Ankara’nın en zinde ve kuvvetli bir takımıdır. Talih gayri müsait ve kulüpler azalarında da gayrimelhûz bir tebdil olmadıkça Harbiye bu senenin şampiyonudur. Mahaza eğer Cuma günkü gibi şanssız olur ve oyuncular gol yapmak hırsıyla şahsi oynarlarsa bu netice biraz meşkûktür.

    Gelelim takımların tarz-ı teşekküllerine:

    Harbiye; Kaleci Mustafa, Müdafi Cevad, Necmeddin, Muavin Said, Mümtaz, Nafiz, Muhacim Cevad, Eşref, Hıfzı, Kemal, Edib.

    İdman Yurdu: Kaleci Yaşar, Müdafi Ferid, Münam, Muavin Mehmed Ali, Nüzhet, Mustafa, Muhacim İhsan, Celal, Burhan, Vedad, Fuad Beyler.

    Hakem Tayyareci Zeki Bey’dir.

    Oyuna Harbiye’nin sıkı ve mütesanit akınları ile başlandı. Harbiye’nin oyuna tamamıyla hâkimiyeti görülüyor. Mahaza lüzumsuz mevkilerde pas verilmesi, açıkların hesapsız ortalayışları bu nakıs hücumları neticesiz bırakıyordu. Birçok akınlarda Mehmed Ali ve Münam Beylerin cansiperane müdafaaları ve kaleci Yaşar Bey’in soğukkanla mukabeleleri karşısında mûsmir olamıyordu.

    Bu esnada Said Bey’in attığı bir serbest vuruşu Mustafa Bey güzel bir baş darbesiyle sessiz gole tahvil etti. Bu o kadar beklenilmeyen bir sayı idi ki bütün seyirciler bile buna ancak top orta hattına getirildiği zaman farkına vardı. Bu gol pek nefis olmakla beraber pek nafile yere olduğunu da kaydetmek lazımdır.

    Esasen İdman Yurdu’nun en bariz noksanı da böyle serbest vuruşlarda ve korner kiklerde, hatta hücumlarda da katiyen adam tutmamalarıdır. Sıkı hücumları vücutla ve faulle tevkife çalışmaktan ziyade bu noktalara ehemmiyet verilse zannederim ki hem oyunlar daha güzel olur hem de böyle hiç yoktan muhasımlara sayı kazandırılmaz.

    Bu sayıdan sonra oyunda biraz daha şiddet görünmeye başladı. Mahaza haftayma kadar bundan başka sayı yapılmadı ve top hemen mütemadi İdman Yurdu kalesi önünde dolaştı.

    İdman Yurdu müdafilerinin kendi takımlarının zaafını başka türlü de telafiye çalışması lazımdı. Mesela ofsayda kısmen ehemmiyet vermeyen Harbiye muhacimlerini her zaman için bu vaziyete düşürmek ve bundan istifade etmek mümkündü. Hâlbuki Yurt müdafileri ne bu vaziyete düşürmeye çalışıyorlar ve ne de muhasımları üzerine gidiyorlardı.

    İkinci haftaymda Harbiye muhakkak daha fazla gol yapmak fikriyle mukavim oyuncularını muhacim hattına aldıysa da bu takımı büsbütün karıştırmaktan başka bir netice hâsıl edemedi. Mamafih bütün bunlara rağmen kaleci Yaşar Bey’in talihi de kabil-i inkâr değildir. Mesela kalede bulunmadığı zaman bile sağdan çekilen gayet sıkı bir şut kalenin beş santimetre ilerisinden muvazi olarak geçip aut oluyordu. Bu hal Harbiye muhacimlerini daha ziyade asabiyete getiriyor. Fakat oyun sıfıra karşı bir golle Harbiye’nin galebesiyle nihayet buluyor.

    Tenkid: Oyun heyet-i umumiyesiyle heyecanlı ve güzel oldu. Oyuna baştan nihayete kadar Harbiye hakimdi. Filhakika Burhan, Daver ve Celal Beylerin bazen beraber ve tehlikeli akınları oluyordu. Fakat bu akınlar muavinleri tarafından beklenmediğinden hiçbir netice vermiyordu. Bilhassa Burhan Bey’in gol olması pek muhtemel bir hücumunu Harbiye müdafileri ancak faul yapmakla kurtardılar. Ben kendi hesabıma bu faulü penaltı ile cezalandırırdım. Lakin ceza hatları olmadığından hakemi de mazur görürüm.

    İdman Yurdu kalecisi Yaşar Bey pek ümidimin çok fevkinde oynadı. Bilhassa pek iyi şansı var.

    Münam Bey çok tehlikeli akınlar kurtardı. Bu yakınlarda Münam Bey pek fena bir adet sahibi oldu. Çok faul yapmak, her oyuncunun en ziyade ictinab etmesi lazım gelen bu hatadan bilhassa müdafiler daha ziyade tevakki etmelidir. Ben Münam Bey’in yaptığı bilhassa faule muhakkak penaltı verirdim.

    Mehmet Ali Bey gittikçe terakki ediyor, atılgan ve cesur. Yalnız biraz da hafın vazifesini bilerek oynaması lazımdır. Mahaza bunu da kulübün kaptanları temin etmeye ve oyuncularını yetiştirmeye mecburdur.

    Mesela Nüzhet Bey’in topu alelekser havaya vurması birçok tehlikeleri kendi kalesine celp etmiştir. Bundan çok çekinmelidir.

    Mustafa Bey gayretli ve mukavim. Fakat yalnız müdafaa için çalışıyor.

    Muhacimlerden Burhan, Vedat ve Celal Beyler güzel oynadılar. A.Burhan Bey pasları güzel tevzi etti. Celal Bey açıkta muvaffak oluyor.

    İhsan Alp çok çalıştı. Muavin ve muhacimlere çok yardım etti. Mevkiini çok ihmal ediyor. Muvaffak değildir.

    Sol açık Fuad Bey: Muamele-i tekaüdiyesi tamamıyla icra edilmiş görülen bu oyuncu da artık böyle genç ve dinç oyuncular karşısında nafile yere kendisini üzmemeli ve bizim tekaüt takımının başında kalmalıdır.

    Harbiye takımına gelince, bu hafta en ziyade muvaffak olan sıra ile Muhtar Bey merkez muavin vazifesini tamamıyla kavramış narin ve ince oyunlarla muhacimlerini pekiyi besliyor.

    Hıfzı Bey pas tevziini gayet iyi idare ediyordu.

    Sait Bey vücudundan ümit edilmeyecek kadar seri, bilhassa her oyununu bu haftaki gibi oynarsa istikbalde kendisinden çok şeyler beklenir.

    Sol açık Edip Bey’in çalım ve sürüşleri güzel. Yalnız topu iyi ortalayamıyor, acele ediyor.

    Şeref Bey sağ haflarda daha ziyade muvaffak oldu.

    Necmeddin ve Cevat Beyler geçilmez iki bek.

    Nafiz Bey biraz daha şahsi oyunundan vazgeçerse takımın en muvaffak oyuncusu.

    Kaleciye pek iş düşmemekle beraber bir iki kurtarış takdire layık.

    Hakem Zeki Bey bütün hüsnüniyetine rağmen birçok hataları göremedi. Bilhassa ilk haftaymda Harbiye muhasımlarının pek zahir ofsaydları şayan kayıddır.

    Sanatkaran Gücü ile Sultani ikinci takımları arasındaki müsabakaya Sultani’nin âdem-i icabatı hasebiyle Güç tarafından seremoni yapıldı.

    Geçen haftalar mündericatımızın kesreti hasebiyle 8 Haziran’da icra edilen İdman Yurdu – Sultani ve Sanatkaran Gücü – Sultani arasındaki müsabakaları neticelerini hülasaten burada kaydetmeyi münasip gördük. Birincisinde Sultani hükmen ikincisinde de bire karşı iki golle mağlup olmuştur. Harbiye ikinci takımı da iki golle Sanatkaran Gücü, üç golle de Turan ikinci takımlarına galip gelmiştir.

    Azizoğlu – 18 Haziran 1923 – Hakimiyet-i Milliye Gazetesi

  • Şükrü Saracoğlu

    Şükrü Saracoğlu

    Aşağıdaki uzunca metinde, “Şükrü Saracoğlu ve Dönemi” başlıklı bir kitap serisi derleyen (Şükrü Bey’in oğlu) Yılmaz Saracoğlu’nun kitabından bir aktarımı göreceksiniz.

    16 Mart 1950 tarihinden, 15 Ekim 1950’ye kadar, tam 6.057 gün Fenerbahçe Başkanlığı yapan Şükrü Saracoğlu ve onun dönemindeki belli başlı Fenerbahçeliler, Yalçın Doğan’ın meşhur Fenerbahçe Cumhuriyeti kitabında (her ne kadar bazı maddi hatalar bulunsa da) aşağıdaki şekilde anlatılmıştı. İşte o bölüm… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe Cumhuriyeti’nden

    Ebedi Şef, Milli Şef, Değişmez Gözde

    Top korner noktasına dikildi Taksim Stadı’nda, İstanbul’da.

    Maliye Vekili Şükrü Saracoğlu önündeki kağıtlara son bir kez daha göz attı Ankara’da ve kendi kendine “Tamam bu iş” diye düşündü.

    İstanbul Taksim Stadı’nda kornere dikilen topa üç-dört Fenerbahçeli birden koştu vuruşu yapmak için.

    Ankara’da Maliye Vekili Şükrü Saracoğlu koltuğunda şöyle bir geriye doğru yaslandı. Stadı önce “İttihat Spor”dan almak ve Milli Emlak İdaresi’ne vermek gerekiyordu ki, stad önce devletin eline geçsin. Ama Milli Emlak İdaresi’ne devretmek için de herhalde bir önkoşul bulmak zorunluydu.

    Fenerbahçe-İstanbulspor maçının sok dakikaları oynanıyordu Fenerbahçe korneri kazandığında. Topa koşan üç-dört Fenerbahçeli futbolcu arasından Büyük Fikret atıldı, arkadaşlarına “Bana bırakın” diye bağırdı. Taksim Stadı’nda korner noktasına gitti. Topu düzeltti. Vurmak için gerildi.

    “Tek maddelik bir yasa çıkartırım, olur biter” diyerek kendi kafasından geçen düşünceyi yeniden kağıda döktü Maliye Vekili Saracoğlu. Kabinede kısa bir sunuşla sorunu çözeceğine yüzde yüz inanıyordu. Sonra da Meclis’ten rahatlıkla geçirebilirdi tek maddelik yasayı. Zaten, o tarihte ne muhalefet vardı, ne de alınan kararlara karşı çıkabilecek bir başka güç.

    Fenerbahçe eğer bu son fırsattan yararlanamazsa, artık son dakikaları oynanmakta olan maç 1-1 berabere bitecek, şampiyonluk da elden kaçacaktı. Büyük Fikret geldi ve vurdu. Taksim Stadı’nda bir gürültü koptu. Kornerden gelen top doğrudan doğruya İstanbulspor ağlarına takılmış, Fenerbahçe Büyük Fikret’in vuruşuyla 2-1 öne geçmişti. Hakem maçın bitiş düdüğünü çaldığında, Fenerbahçe’nin de şampiyonluğunu ilan ediyordu İstanbul’da.

    Ankara’da Maliye Vekili Saracoğlu için tek maddelik yasayı meclisten geçirmek hiç de güç olmadı. İlk bakışta çok masum görünen bir yasaydı zaten :

    “Aynı semtte kurulmuş olan ve faaliyet gösteren spor kulüplerinin sayısı birden fazlaysa o semtte üye sayısı daha fazla olan kulüp faaliyetine devam eder.”

    Rövanş

    Tek bir madde ile Fenerbahçe yaklaşık on beş yıl sonra Altınordu’dan rövanşı acımasız bir biçimde alıyordu. Fenerbahçe yıllar önce en güç günlerinde Altınordu’ya kaptırdığı futbolcularının ve kaçan iki şampiyonluğunun acısını hiçbir zaman unutmamıştı. Biriktirmişti. İşte, şimdi tam sırasıydı. Bu karar Fenerbahçeliliği ile ünlü Maliye Vekili Şükrü Saracoğlu’nun, daha sonra aralıksız on altı yıl başkanlığını sürdüreceği Fenerbahçe’ye önemli bir armağandı. Tek maddelik karar, sadece Fenerbahçe için yürürlüğe girmişti. Cumhuriyet kurulup ülkede yeni bir devletin temelleri atıldığında, İttihat ve Terakki Fırkası çoktan tarihe karışmıştı. Ama, İttihat ve Terakki’nin kulübü Altınordu’nun izlerine hala rastlamak mümkündü. Raşit Aydınoğlu Bey Altınordu’yu 1921 yılında “İttihat Spor” adı altında yeniden kurmuş ve kulüp faaliyete geçmişti. Gerçi, İttihat Spor’un artık pek gücü kalmamıştı. Ne var ki önemli bir varlığa sahipti : Union Club Sahası… Yani, bugünkü Fenerbahçe Stadı…

    Fenerbahçeliler ikide bir Raşit Bey’e gidip “Şu stadı Fenerbahçe’ye sat” önerisinde bulunuyor, Raşit Bey de eski yılların unutturamadığı rekabet içinde “Olmaz” diye direniyordu. Fenerbahçeliler ısrar ediyor, İttihat Spor geri çeviriyordu. Bir, iki, üç… Eeee, artık bu İttihat Spor da fazla olmaya başlamıştı.

    Vekiller Heyeti’nde o tarihte Maliye Vekili olarak görev yapan Şükrü Saracoğlu Fenerbahçeliliği ile ünlüydü. Belki o bu işe bir çare bulabilir, İttihat Spor’dan İttihat Spor Sahası’nı satın alabilirdi. Ancak, satın almak için karşı tarafın onayı gerekiyordu. Gelin görün ki, karşı taraf böyle bir onaya hiç de yatkın değildi. Sorunu kestirmek ve çözmekten başka çare kalmıyordu.

    Maliye Vekili Saracoğlu formülü bulmuştu. “Aynı semtte faaliyet gösteren” iki kulüp vardı Kadıköy’de. Biri İttihat Spor, diğeri Fenerbahçe. Açıktı ki, Fenerbahçe’nin üye sayısı İttihat Spor’a göre çok fazlaydı. Demek ki, faaliyetini sürdürecek olan Fenerbahçe idi. Demek ki, diğeri, yani, İttihat Spor bu yasadan sonra artık faaliyetini sürdüremezdi.

    Nitekim sürdüremedi. İttihat Spor Sahası önce Milli Emlak İdaresi’nin yönetimine bağlandı. 1923 yılında Fenerbahçe Milli Emlak İdaresi’nden sahayı önce kiraladı. Hemen birden olmaz, adım adım ilerlemek gerekiyordu. Kiraladıktan sonra da adını değiştirerek, İttihat Spor Sahası, Fenerbahçe Stadı oldu.

    Bu arada Saracoğlu Maliye Vekilliği’nden ayrılıp ekonomik konularda araştırma ve temaslarda bulunmak üzere Amerika’ya gönderilmişti. Türkiye’ye döndükten sonra, önce Osmanlı borçlarının tasfiyesiyle ilgili taksit sorunlarını çözmek üzere kurulan bir komisyonun başkanlığına getirilmiş, kısa süre sonra da, bu kez Adliye Vekili olarak yeniden kabineye girmişti. Kendisi Adliye Vekili iken, Maliye Vekaleti’nden gelen 6 Temmuz 1932 tarih ve 1213 sayılı öneriyle Fenerbahçe Stadı’nın Milli Emlak İdaresi’nden alınıp Fenerbahçe Kulübü’ne satılması bakanlar kurulu tarafından karara bağlandı. Satış işlemleri yaklaşık on ay sürdü.

    1933 Mayıs’ında çok eskiden “Silahtar Ağa Sahası”, sonraları bir ara “Papazın Çayırı”, derken “Union Club Sahası” Cumhuriyetten önce “İttihat Spor Sahası”, 1929’da “Fenerbahçe Stadı” artık Fenerbahçe Kulübü’nün malı oldu.

    Tam bir Türk Lirası’na… Evet, Fenerbahçe bugünkü stadın mülkiyetini elde ederken Saracoğlu’un araya girmesiyle, Milli Emlak İdaresi’ne, yani devlete sadece bir lira ödedi.

    Yan Hakemin Lisansını İptal Etti

    Adliye Vekili olarak Fenerbahçe’nin bir maçını izlemek üzere Fenerbahçe Stadı’na geldiğinde Saracoğlu sade bir cümle söylemekle yetinecek ve Fenerbahçeliliğini vurgulayacaktı :

    “Bir haftalık yorgunluğumu Fenerbahçe’yi seyrederken unutuyorum.”

    Sol açık Halit orta sahadan kaptığı topla hızla Harbiye ceza sahasına indi. Önüne gelen birkaç kişiyi çalımladı ve sert bir şutla Fenerbahçe’nin ilk golünü attı. Hayır, hayır, yan hakem bayrak kaldırıyor, golü ofsayt gerekçesiyle iptal ediyordu.

    Ankara’da oynanan maçı izleyen Başbakan Şükrü Saracoğlu ertesi gün golü iptal eden yan hakemin lisansını iptal etti.

    Galatasaray’a karşı oynanan maçın son dakikalarında Taka Naci kornerden gelen topa kafayı vurunca Fenerbahçe 2-1 öne geçti ve maç da biraz sonra bu skorla sona erdi. Saracoğlu ile birlikte maçı izleyen Hacı Bekir Ali Muhiddin doğru soyunma odasına yöneldi. Cebinden çıkardığı cüzdanı olduğu gibi, Fenerbahçe kaptanı Cihat’a verdi. Tüm futbolcuların cüzdandaki parayı paylaşmalarını isteyerek. Cüzdandan çıkan para on bir futbolcu arasında pay edildi. Memur aylığının on sekiz liraya ancak ulaştığı bir dönemde, futbolcu başına o gün 25 lira “prim” düşmüştü.

    Aslında gerek Saracoğlu’nun bu davranışı, gerekse ünlü tatlıcı Hacı Bekir’in futbolculara prim dağıtması, yaklaşık on altı-on yedi yıl Fenerbahçe’nin yaşadığı sıradan olaylardandı. Devlette sırtını Başbakan’a dayayan Fenerbahçe, maddi sorunlarını da Hacı Bekir ile çözüyordu.

    Büyük Kavga

    Taksim Stadı’nda oynanan Fenerbahçe-Galatasaray maçının ikinci yarısında Galatasaray beki Ayı Tevfik bir omuz darbesiyle Fenerbahçeli Leblebi Mehmet’i yere indirince kıyamet koptu. Saha bir anda arenaya döndü. Yumruklar, tekmeler birbirine giriyor, tribünler ayaklanıyor, polis güçlükle daha büyük bir olayı önlemeye çabalıyordu. Fenerbahçe’den dokuz, Galatasaray’dan sekiz futbolcu ceza kuruluna verildi. Fenerbahçe ceza yağdıran kurul kararına itiraz etti. Hatta, bir açıklama yaparak “mahkemeye giderek, tashih-i karara gideceğini” bildirdi. Türk Spor Kurumu Başkanı Beyazıt Milletvekili Halit Bayrak bu açıklamaya şiddetle tepki göstererek “Fenerbahçe Stadı’nı elinden alır, kulübü belli bir süre kapatarak, onlara hadlerini bildiririz” deyince, Fenerbahçeliler önce bir durdu.

    Sonra da soluğu Adliye Vekili Şükrü Saracoğlu’nda aldı. Kamuoyunu yakından ilgilendiren, gazetelerin her gün olayla ilgili haberleri birinci sayfaya çıkardığı bir sırada, Adliye Vekili Saracoğlu’nu ziyaret eden Con Kemal başkanlığındaki Fenerbahçe heyeti Şükrü Bey’e “Fenerbahçe üyeliğini” önerdi. Fenerbahçeliliğini zaten stad sorununu çözerken kanıtlamış olan Saracoğlu’na “mutlaka aralarında görmek istediklerini” bildirdi Fenerbahçe yöneticileri.

    İstanbul’da Fenerbahçe Kurucular Kurulu toplandı, üç kişiden oluşan yönetim kurulu üye sayısı yediye çıkartılarak bir de “Reislik” makamı kuruldu. Tüzük değişikliği kurucular kurulundan benimsendiği anda, Fenerbahçe Başkanlığına da Adliye Vekili Şükrü Saracoğlu seçildi.

    Saracoğlu hemen ilk demecini verdi : “Fenerbahçe gibi memleketin medarı iftiharı, övündüğümüz bir kulübü korumayı en büyük şeref sayarım.”

    Saracoğlu ve Hacı Bekir

    1934 yılında başlayan Saracoğlu’nun başkanlığı dönemi aralıksız on altı yıl sürdü. 1950 Ekim’inde Saracoğlu kısa bir süre için Ali Muhiddin Hacı Bekir’e bırakarak, sonra da “yeni dönemin yeni kralları” başkanlığa soyunacaktı. Türkiye siyasal yaşamında “Tek Parti” dönemini Fenerbahçe, o dönemin en güçlü adamlarından Şükrü Saracoğlu’nun başkanlık dönemi ile geçirecekti.

    Adliye Vekilliği’nden sonra bir ara Dışişleri Vekilliği’ne atanan Saracoğlu 1942’de Başbakan oldu. 1946’ya kadar süren Başbakanlığını 1948’de Meclis Başkanlığı izledi. 1950’den sonra da politikayı bıraktı.

    Yıllar yılı büyük bir dayanışma ile Fenerbahçe’yi birlikte yürüten Saracoğlu ile Ali Muhiddin Hacı Bekir arasında nezaket sınırları hiçbir zaman aşılmadı. Hacı Bekir bugün de hala ününü koruyan en önemli şekercilik firmalarının başında geliyordu. İstanbul’un çeşitli semtlerinde, Ankara’da, İzmir’de ve hatta yurt dışında Kahire ve Londra’da şekerci dükkanları açan Hacı Bekir hem iş dünyasında titizliği ile tanınıyor, hem halk arasında “Hacı Bekir” denildiğinde akla nefis lokumlar, tatlılar, çifte kavrulmuşlar geliyordu. Dolayısıyla bir yandan “halkın içinden biri”, öte yandan zengin bir Fenerbahçe tutkunu ve dönemin ince siyasetinden anlayan bir “partili” idi. Hacı Bekir aslında Fenerbahçe için kolay bulunmaz bir kişiliğe sahipti. Fenerbahçe ne zaman maddi sıkıntıya düşse, elini ilk uzatan Hacı Bekir’di. Futbolcular ne zaman para sıkıntısı çekse, Hacı Bekir onları hiç üzmez, hemen yardımı esirgemezdi.

    Fenerbahçe maçlarından sonra, eğer galibiyet gelmişse, Fenerbahçeli futbolcular bilirdi ki, biraz sonra kapı açılacak ve Hacı Bekir soyunma odasında görünecekti. Sadece galibiyetler değil, Fenerbahçe’nin antrenmanları da Hacı Bekir’le renklenirdi futbolcular için. Futbolcular antrenmana çıkınca, Hacı Bekir soyunma odasına girer, hepsinin cebine teker teker zarf içinde on beşer lira bırakırdı. Aydın Bakanoğlu ile Lebip Elmas’ın zarflarından bir gün 17.5 lira çıktığında, her ikisi de anlamıştı ki, eskiyen bornozlarını bu ek iki buçuk lira ile yenileyecekler. Zamanla zarf içindeki on beş liralar, yirmi, otuz liraya yükseldi. Ama, zarflar hiçbir zaman eksilmedi.

    Rekor

    Hacı Bekir futbolculara ödediği para rekorunu 1941 yılında kırdı. Fenerbahçe 1941’de Başbakanlık Kupası’nı kazanınca, futbolcular şampiyon takımın fotoğrafını çektirerek, büyüttüler fotoğrafı. Fotoğrafın üst köşesine de Hacı Bekir’in resmini monte ettiler. Kaptan Cihat’ın öncülüğünde ellerinde fotoğraf doğru Hacı Bekir’in evine gittiler. On sekiz futbolcu adına kaptan Cihat söz alarak “Efendim, şampiyon biz değiliz, sizsiniz. Siz olmasaydınız, biz şampiyon olamazdık” deyince, Hacı Bekir’in cebinden on sekiz tane yüz liralık çıktı. Futbolcu başına yüz lira!.. Yıl 1941… Yani, o tarihte bir evin yaklaşık bir yıllık kirası…

    Hacı Bekir sanki “Noel Baba” idi Fenerbahçeli futbolcular için. Evlerine odun, kömür gönderir, elini öpeni para vermeden yanından ayırmazdı. Fenerbahçe maç için ne zaman Ankara’ya gitse, futbolcuların başına geçer, mutlaka Başbakan Saracoğlu’nu ziyaret ederdi.

    Başbakan Saracoğlu, Bakanlar Kurulu’nu bir saat erteledi. Çünkü, maç için Ankara’ya gelmiş olan Fenerbahçe takımını kabul edecekti. Kabul yerinin Meclis binası olduğu duyuruldu Fenerbahçelilere. Otelden yürüyerek meclise doğru giden Fenerbahçeli futbolculardan birisi gömleğinin yakasını ceketinin üstüne çıkarmıştı. Yani, kravatı yoktu. Durumu gören Hacı Bekir hiçbir şey söylemedi. Bir gömlekçi, kravatçı dükkanının önünden geçerken futbolculara dönerek “Haydi size birer kravat alalım” deyip hepsini dükkana soktu. Hepsine birer kravat armağan etti.

    Dükkandan çıkarken kravatını takmayan futbolcu yoktu.

    Hacı Bekir’in bu bonkörlüğü kendisi aleyhinde Fenerbahçe camiasında söz çıkıncaya dek sürdü. “Kendisini parayla sevdiriyor” dediklerini duyduğunda, bir daha Fenerbahçe’ye adımını atmadı.

    Hür Fenerbahçeliler

    Rüştü Dağlaroğlu cebinden Yenice sigarasını çıkardı ve sigara paketinin arkasına eski yazıyla o gün sahaya çıkacak on bir Fenerbahçeli futbolcunun adını yazdı. “Yağcı Ali” bir, iki futbolcuya itiraz etti, ama takımın iskeleti yine de bozulmadı. “Kuşçu Ali” de katıldı bu on bire ve takım sahaya öyle çıktı.

    1940’larda yine her zaman yaşanan olağan olaylardan biriydi bu. Yağ satan Ali’nin dükkanı Bahçekapı’daydı. Kuşçulukla uğraşan Ali’nin dükkanı da onun biraz ilerisinde. Zaten Hacı Bekir’in de Bahçekapı’da dükkanı vardı. Hacı Bekir Ali Muhiddin’in yanı sıra “Kuşçu Ali” ile “Yağcı Ali” de dışarıdan kulübe uzun süre destek verdi. Dönem bir anlamda “Üç Ali” dönemiydi. Başta üstlendiği göreve göre, ya Adliye Vekili, ya Başvekil ya da Meclis Başkanı olarak Şükrü Saracoğlu, İstanbul’da da “Üç Ali”.

    Özellikle Yağcı Ali’nin dükkanı tüm Fenerbahçelilerin uğrak yeriydi. Maçlar bu dükkanda tartışılır, takım bu dükkanda sıralanır, asıl önemlisi Fenerbahçe Kongreleri hazırlığı bu dükkanda yürütülürdü. Hem “Kuşçu Ali”, hem de “Yağcı Ali” kulübü destekler, maddi yardımda bulunur, ama kongrelerde de kendi sözlerinin geçmesini beklerdi.

    İşte, bugüne dek sürüp gelen ve hala ister kongre zamanı, ister kongre sonrası Fenerbahçe’yi her zaman çalkalayan “grupçuluk” ilk tohumlarını “Yağcı Ali”nin dükkanında attı. Fenerbahçe’de grupların doğuşu, birbirleriyle kıyasıya mücadele, kavgalar, küfürler, mahkemeler, Bahçekapı’da bu gösterişsiz dükkana kadar iner.

    Vatan Gazetesi Yazı İşleri Müdürü eski futbolcu Con Kemal, gümrük komisyoncusu Müslim Bağcılar, Yavuz İzmir Nakliyat’ın sahibi David Nevon, Şark Nakliyat sahibi Ethem Şahinoğlu, “Yağcı Ali”nin dükkanının sürekli müşterileriydi. Onlar da Fenerbahçe yöneticileri arasında yer alır ve Fenerbahçe’yi yönetmek, takım kurmak ateşiyle yanardı. Ama, onların üstünde, yıllar yılı Fenerbahçe kongrelerine egemen üç kişi vardı : Rüştü Dağlaroğlu, Yağcı Ali ve Hayrullah Güvenir. Anılan üçlü 1942’lerden 1950’lerin sonlarına dek, Süreyya Sineması’ndaki kavgalı kongreye dek, Fenerbahçe’ye perde gerisinden dediğini hep yaptırmayı bildi.

    Kendilerine bir isim de buldu bu üçlü : “Hür Fenerbahçeliler”

    Devir Değişiyor

    Rüştü Dağlaroğlu Fenerbahçe’de su sporlarıyla ilgilenen bir sporcuydu. Kürek çekti, su topu takımında yer aldı, yüzme dalıyla ilgilendi. 1944-1974 arasında zaman zaman Fenerbahçe yönetiminde yer aldı. Sonra da Fenerbahçe tarihi ile ilgili derli, toplu ilk kitabı yazdı.

    Hayrullah Güvenir, Sümerbank’ta müfettişlik yaptı. Sümerbank 1940’lı yıllarda hep Fenerbahçelilerle doluydu. Örneğin, Büyük Fikret bir ara Sümerbank’ın Eyüp’teki fabrikasında ambar müdürlüğünde bulundu.

    Laleli’de makasdarlık yaparken Sümerbank’tan iplik satın alıp piyasaya iplik satan Raif Dinçkök de koyu bir Fenerbahçeliydi. Daha sonra oğlu Ali Dinçkök de birkaç kez Fenerbahçe yönetiminde görev alacaktı. Eyüp’teki fabrika müdürü Ömer Sugan ile o fabrikadan iplik satın alan Raif Dinçkök daha sonraları bugün de kumaş üretimiyle tanınan “Aksu” fabrikasını kuracak, Ömer Sugan, Raif Dinçkök’e ortak olacaktı. Hayrullah Güvenir işte bu sıralarda fabrikayı teftiş etti. Yazdığı temiz rapora rağmen bir süre sonra Ömer Sugan müdürlükten ayrıldı ve Dinçköklerin ortağı oldu.

    1940’lara gelindiğinde Fenerbahçe’de gerçi “Noel Baba”lar vardı. Ama, artık yavaş yavaş iş dünyasına da kapılarını açmaya aday görünüyordu. Yavaş yavaş iş dünyasıyla bağlantılarını arttıran Fenerbahçe, kendi içinde de yeni yeni gruplaşmalara yöneliyordu.

    Cihat mı, yoksa Esat mı kaptan olacaktı?.. İşte, bu tartışma takımı ikiye böldü. Kongre gruplarının da fiilen doğuşu bu olayla başladı. Zaten var olan gruplaşma takım kaptanlığı tartışmasıyla iyice su yüzüne çıktı.

    Sıradan Bir Vatandaş

    Elindeki bastonuyla ayağını neredeyse sürüyerek Fenerbahçe Stadı’nın giriş turnikelerine yaklaşan ihtiyar, eli titreyerek biletini uzattı. Başındaki fötr şapkasını hafifçe düzeltti, turnikeyi itmeye gücü ancak yetti, yetmedi. Hem yaşlı, hem de belli ki hastaydı. Arkada biriken birkaç kişi, “Haydi baba, yürüsene ya… Biz de geçelim” diye ihtiyarı şöyle bir omuzladı.

    Fenerbahçe Başkanı Faruk Ilgaz önce gözlerine inanamadı. Turnikeyi zorla evirmeye çalışan, ama arkadan birkaç gencin itmesine maruz kalan ihtiyarı tanıyacak gibiydi… Evet, evet, o idi, ta kendisi… Yerinden fırladığı gibi doğru ihtiyarın yanına koşarken, bir yandan da ceketini iliklemeye çabalıyordu.

    Elinde biletiyle Fenerbahçe maçını izlemeye gelen ihtiyar, Fenerbahçe’ye stadı kazandıran, ülkenin bakanlık ve başbakanlık koltuklarında oturmuş, Fenerbahçe’ye tam on yedi yıl başkanlık yapmış Şükrü Saracoğlu’ydu. Şimdi “sıradan bir vatandaş” olarak maça geliyordu.

    Faruk Ilgaz kolundan tutup, ona merdivenleri çıkması için yardım etti. On yedi yıllık başkanını Şeref Tribünü’ne oturttuğunda, ihtiyarın gözlerinden akan iki damla yaşı görmemek için, başını çevirdi.

    Demirkırat Dönemi

    Artık, dönem değişmiş, CHP iktidarı kaybetmiş, 14 Mayıs 1950 seçimleriyle birlikte iktidara Demokrat Parti gelmişti. Saracoğlu’nu artık kim tanıyabilir ki, birkaç vefa duygusuna sahip Fenerbahçelinin dışında?..

    Gerçi, aradan yıllar geçtikten sonra, Saracoğlu’nun Fenerbahçe’ye hizmetleri hep “şükranla” yad edilecek, Fenerbahçeliler kendisinden söz ederken, asla saygıda kusur etmeyeceklerdi. Ancak, Demokrat Parti’nin iktidara geldiği bir sırada, ülkedeki moda spora da yansıyacaktı. Bu moda Fenerbahçe’ye iki türlü yansıyordu.

    Cihat’ın uzun degajını yakalayan Küçük Fikret aradan Lefter’e bir pas çıkardı. Önündeki iki Göztepeliyi çalımlayan Lefter kaleciyi de geçerek topu Göztepe ağlarına bıraktı. Yirmi altıncı dakikada atılan bu gole Göztepe ikinci yarının ortalarında karşılık verince, maç uzatıldı. Uzatmanın ikinci devresinde bu kez Halit (Deringör) ortasını iyi izleyen Erol kafayla Fenerbahçe’yi 2-1 öne geçirdi.

    Ankara’da oynanan Başbakanlık Kupası final maçından sonra Başbakan Adnan Menderes sahaya inerek, büyük tezahürat altında Başbakanlık Kupası’nı Fenerbahçe’ye verdi.

    Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinin bir ayı daha yeni dolmuştu. Göztepe ile oynayacağı final maçı için Ankara’ya gelen Fenerbahçe, doğrı Anıtkabir’e giderek çelenk koydu. Ardından da Çankaya’nın yolunu tuttu. Çiçeği burnunda Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı makamında kutlamak için Fenerbahçeli yöneticiler ve futbolcular Çankaya Köşkü’nde sıraya girdiler. Cumhurbaşkanını kutlayan Fenerbahçe, Göztepe maçına çıkmadan önce Hava Kuvvetleri Kurmay Başkanı ve Fenerbahçeliliği ile tanınan Korgenerel Fevzi Uçaner’e de bir nezaket ziyaretinde bulundu.

    Fiilen Başkan

    Bu arada Fenerbahçeli yöneticilerden Rüştü Dağlaroğlu’nun aklına, o sırada fiilen Fenerbahçe Kulübü Başkanlığı’nı yürüten Şükrü Saracoğlu geldi. İktidarın adresi artık değişmişti, ama ortada da bir kulüp başkanı vardı. Dağlaroğlu telefonda “Sizi ziyarete gelmek istiyoruz” deyince, Saracoğlu “Artık ben sizleri ziyaret etmeliyim” demekle yetindi. Göztepe maçına gelmeyen Saracoğlu, aynı akşam Fenerbahçe’nin kaldığı Belvü Palas’a gelerek Başbakanlık Kupası’nı yeni Başbakan Adnan Menderes’in elinden alan Fenerbahçelileri kutladı.

    14 Mayıs 1950 seçimlerine Fenerbahçe Yönetim Kurulu üç üye ile katılmıştı. Yedi kişilik yönetim kurulundan Zeki Rıza Sporel ile Osman Kavrakoğlu Rize, Firüzan Tekil de İstanbul Milletvekili olarak Meclis’e girmişti. Tabii ki, üçü de Demokrat Parti listesinden!..

    Kavrakoğlu seçimlere giderken Fenerbahçe’deki arkadaşlarını uyarmaya çalışıyor, “Haydi siz de gelin Demokrat Parti’ye girin. Nasıl olsa mebus olacağız, kulübü de böylece daha iyi yönetiriz” diyordu. Yeni siyasal dönem, yeni iktidarını yaratıyor, spor kulüplerinde de buna ayak uyduran olaylar yaşanıyordu.

    Demokrat Partili olduğu bilinen Kavrakoğlu 1943 yılından sonra Fenerbahçe’nin yönetimine seçilmiş, yönetimde çeşitli görevler üstlenmişti. Çeşitli il ve ilçelerde yargıçlık ve savcılık, savcı yardımcılıklarında bulunan Kavrakoğlu Rizeliydi. Fenerbahçe’nin popüler adı, bir zamanların gol kıralı Zeki Rıza’yı da Demokrat Parti’den milletvekili seçtirmek istiyordu. Adnan Menderes bu isteği yerinde görmüş ve Zeki Rıza için “Madem o Rizeli, sizin ikinizi Rize’den aday yapalım” demişti. Menderes seçim için Rize’ye geldiğinde, Kavrakoğlu halka dönmüş, “İşte, size ahir zaman peygamberini tanıtıyorum” demişti. Kendi deyimiyle “hayatta Demokrat Parti ile Fenerbahçe’yi sevmiş” olan Kavrakoğlu yeni, dönemde en güçlü başkan adaylarından biriydi Fenerbahçe’ye.

    Beni Hatırlamanız Yeter

    1950 seçimlerinden sonra “bir Fenerbahçeli olarak” Saracoğlu’nu ziyaret ettiğinde ve kulüp başkanlığı için onun düşüncesini almak istediğinde, Saracoğlu nezaketi elden bırakmamış, “Beni hatırlamanız yeter, artık siz başkan olun Osman Bey” diyerek, yeni iktidar dönemini Fenerbahçe dına da tescil etmişti.

    Yalçın Doğan / Fenerbahçe Cumhuriyeti

  • Türk Futboluna Atatürk İmzası

    Türk Futboluna Atatürk İmzası

    Türk Futbolunun bir kesim tarafından yok sayılan 1959 öncesi dönemi ile ilgili belgeleri yayınlamaya devam ediyorum. Bu dönemi yok sayanların iddialarından bazılarının, dönem futbolunun kurumsal olmaması ve müsabakaların “amatör” olarak tanımlanacak nitelikte olması olduğunu bilmekteyiz. Bu iddiaların gerçekliğini incelerken bir yandan da konunun hukuki ve sosyal boyutuna temas etmiş olacağım. “Türk Futboluna Atatürk İmzası” başlığının altında, genç cumhuriyetin sporu ve futbolu nasıl sahiplendiğini okuyacaksınız.


    Tüzükler – Maddeler

    Konunun hukuki boyutunu, geçtiğimiz günlerde Türkiye Futbol Federasyonu’nun FIFA’ya katılırken kabul ettiği tüzüğü ve bu uluslararası tüzük uyarınca FIFA’ya sunduğu Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı (TİCİ) kuruluş nizamnamesinde yer alan bazı maddeleri yayınlayarak (*) ortaya koymuştuk. Bu maddeleri hatırlatmakta yarar olduğunu düşünüyoruz.

    1922 yılında yazılan TİCİ kuruluş tüzüğü Federasyonların (Heyet-i Müttehidelerin) görevini şöyle açıklıyor:

    “meşgul olduğu idmanın (spor dalının) Türkiye Birinciliğinin tayini (belirlenmesi) için mıntıka (bölge) birincileri arasında müsabaka tertibi (düzenlenmesi)”

    T.İ.C.İ. kuruluş tüzüğünden

    Sözünü ettiğimiz gibi FIFA’ya üye olurken bu tüzüğü temel alan Türkiye Futbol Federasyonu (o zamanki adıyla Türkiye Futbol Heyet-i Müttehidesi) FIFA’nın kuruluş tüzüğünü yayınlarken aşağıdaki maddeyi metnin sonuna eklemiştir. “Talimatlar” kısmında yer alan maddede:

    “Eşhas-ı hususiyenin (Özel Kişilerin) kasd-ı intifayla (yarar sağlama amacıyla) müsabaka tertip etmelerine müsaade edilemez. İttifak-ı teşkilat ve anasırıyenin (teşkilatı oluşturan unsurların) bu kabil (bu gibi) müsabakalara iştirak etmeleri memnudur. (katılmaları yasaktır)” denilerek, ülke çapında futbol organizasyonunun tek yetkili kurumu olan TFF olduğu bir anlamda kanıtlanmıştır. Bu durum, dönem futbolunu “kurumsal değildi, amatördü” diye tanımlayan iddialara hukuki olarak verilecek en güzel karşılıktır.

    TFF’nin FIFA’ya katılış tüzüğünden

    Şampiyona Bakanlar Kurulunun Gündeminde

    TİCİ’ye bağlı olan TFF, Türkiye’nin ilk Futbol Şampiyonasını 1924 yılında Ankara’da düzenlemiştir.

    Ülke çapındaki mıntıkalarda düzenlenen turnuvaların birincileri Ankara’da Türkiye’nin ilk Futbol Şampiyonu olabilmek için buluşmuşlardı. İstanbul’dan Beşiktaş, İzmir’den Altay’ın da katılacağı şampiyonanın öncesine ait Devlet Arşivlerinde bulduğumuz bir belge, ısrarla üzerinde durduğumuz “1959 Öncesini İnkar, Cumhuriyeti İnkardır” tezinde ne kadar haklı olduğumuzu ispatladı. Bunun da ötesinde futbola devletin zirvesinde verilen önemi de ortaya koydu.

    Belge günümüz Türkçesi ile şu ifadeleri ve imzaları içeriyor:

    Türk Futboluna Atatürk İmzası

    Türkiye Cumhuriyeti

    Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü

    Kararname

    Ağustos sonlarına doğru Ankara’da yapılacak büyük bir toplantıya, Türkiye’nin her tarafından gelecek sporcular için mevcut ödeneğin yol masraflarını karşılamaya yetmemesi nedeniyle; Eğitim Bakanlığının 7 ağustos 1924 tarih ve 9465/549 numaralı dilekçesindeki ücretsiz seyahatlerin, yarım ücretle seyahatlerin sağlanması hakkında bir kararın kabul edilmesine ilişkin talebi; Bakanlar Kurulunun 1924/8/13 tarihli toplantısında, Türkiye Müsabakalarına katılacak spor kulübü üyelerinin adı geçen bakanlığa, görevlerinin yazılı olduğu belgeleri göstermek koşuluyla, seyahatlerini yarı ücretle yapmalarının demiryolu ve denizyolu idarelerince sağlanması uygun bulunmuş ve gereğinin  Eğitim, Bayındırlık ve Ticaret Bakanlıklarına bildirilmesine karar verilmiştir.

    1924/8/13
    Türkiye Cumhurbaşkanı
    Gazi Mustafa Kemal (Atatürk)

    Başbakan ve Dışişleri Bakanı İsmet (İnönü)
    Adliye Bakanı Mustafa Necati (Uğural)
    Bayındırlık Bakanı Süleyman Sırrı (Aral)
    İçişleri Bakanı Ahmet Ferit (Tek)
    Maarif Bakanı Hüseyin Vasıf (Çınar)
    Maliye Bakanı Mustafa Abdülhalik (Renda)
    Milli Savunma Bakanı Kazım (Özalp)
    Mübadele İmar ve İskan Bakanı Refet (Canıtez)
    Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Refik (Saydam)
    Tarım Bakanı Zekai (Apaydın)
    Ticaret Bakanı Hasan (Saka)

    T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı‘ndan.

    Görüldüğü üzere Türkiye Şampiyonası öncesi Eğitim Bakanlığı, Bakanlar kuruluna bir dilekçe vererek, şampiyona katılacak sporcuların yol masrafları için bir talepte bulunmuştur. Belgenin ilk satırında yer alan “Ankara’da yapılacak büyük bir toplantıya, Türkiye’nin her tarafından gelecek sporcular için” ifadesi, düzenlenen futbol şampiyonasının kapsamının ne kadar geniş, katılacak sporcu ve kulüp yetkililerinin sayısının ne kadar fazla olduğunu işaret etmektedir. Bu bağlamda, kulüplere verilecek ödeneğin yetersiz kalacağını öngören Eğitim Bakanlığı, sporcuların seyahatlerini ücretsiz ya da yarı ücretle yapmalarını istemiştir. Bakanlar kurulunun kararı ise “Türkiye Müsabakalarına katılacak spor kulübü üyelerinin” görevli olduklarını gösteren belgeyi sunmaları şartıyla yarı ücretle Ankara’ya gelebilecekleri yönünde olmuştur. Sonrasında bu karar ilgili bakanlıklara bildirilmiştir.

    Kurucuların İmzaları

     “1959 Öncesi şampiyonluklar” başlığı altında, dönemin futbol organizasyonunu “amatör” olarak tanımlayan iddia sahiplerinin başvurdukları yöntem genellikle günümüz organizasyonları ile dönemin organizasyonlarını karşılaştırmaktır. Olayları dönemin şartlarına göre değerlendirmesi kuralı göz ardı edilerek benimsenen bu yöntem doğrultusunda yapılan karşılaştırmayı yukarıdaki belge için yapmayacağız. Keza tarih etiğine olan bağlılığımız buna izin vermemektedir. Bu aşamada aşağıdaki soruyu sorarak iddia sahiplerini, iddialarını tekrar gözden geçirmeye çağırıyoruz:

    “Günümüzde kabul edilmiş bir Federasyonca düzenlenen bir spor organizasyonuna katılacak sporcuların yol masraflarının, Cumhurbaşkanı başkanlığındaki ve Bakanlar kurulunun kararıyla belirlendiğini düşünelim. Bu durum, sözü geçen şampiyonanın resmi makamlar ve kamuoyu nezdinde kabul edilmesi için yeterli bir sebep midir?”

    Belgenin altındaki imzalara bakıldığında yukarıdaki sorumuz daha da anlam kazanıyor. Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Refik Saydam, Kazım Özalp ve Hasan Saka gibi Cumhuriyetin kurucu kadrosunu oluşturan isimlerin imzalarının, Türk Futbolunun ilk organizasyonunun ne kadar önemli ve değerli olduğunu ortaya koyuyor.

    İlk Şampiyon : Harbiye

    Belgede de sözü edildiği gibi Türkiye’nin ilk resmi futbol organizasyonu 1924 yılının Ağustos ayının son günlerinde Ankara’da başladı. Bugünkü Tandoğan Meydanı’nın olduğu bölgede yer alan İstiklal Sahası’nda oynanan gerçekleştirilen organizasyon sonunda ülkenin ilk futbol şampiyonu Harbiye takımı oldu. 12 Eylül 1924’te sona eren şampiyonluk turnuvasına 15 takım katılmış ve toplamda 15 maç yapılmıştı

    Barış Kenaroğlu / Türk Futboluna Atatürk İmzası

    15 Eylül 1924 tarihli Cumhuriyet gazetesinde 1924 yılı Türkiye Futbol Şampiyonu olan Harbiye takımı.

    (*) TFF’nin FIFA’ya Katılışı (Barış Kenaroğlu)

  • Fenerbahçe’nin Altıncı Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe’nin Altıncı Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe, 19 Eylül 1943 tarihinde başlayıp 20 Şubat 1944’de biten İstanbul Ligi’ni 18 maçta (bir tanesi Galatasaray’a karşı hükmen) 16 galibiyet, 1 beraberlik ve sadece 1 yenilgiyle şampiyon tamamladı. Böylelikle Ankara’da düzenlenecek olan Türkiye Futbol Birinciliği maçlarına katılmaya hak kazanan Fenerbahçe, burada da 3 maçta 3 galibiyet alarak altıncı Türkiye Şampiyonluğu’nu kazanmış oldu… Sezonun gol kralı, 18 maçta attığı 31 golle Müzdat Yetkiner oldu. Huzurlarınızda Fenerbahçe’nin altıncı Türkiye Şampiyonluğu ve emeği geçenler…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    İstanbul Ligi Maçları

    19.09.1943 / Fenerbahçe 6 – 0 Süleymaniye

    26.09.1943 / Fenerbahçe 5 – 0 Beykoz

    03.10.1943 / Fenerbahçe 1 – 0 Kasımpaşa

    10.10.1943 / Fenerbahçe 5 – 0 Anadolu Hisarı

    17.10.1943 / Fenerbahçe 4 – 0 Davutpaşa

    24.10.1943 / Fenerbahçe 0 – 1 Beşiktaş

    31.10.1943 / Fenerbahçe 7 – 2 İstanbulspor

    07.11.1943 / Fenerbahçe 4 – 0 Vefa

    14.11.1943 / Fenerbahçe 2- 0 Galatasaray

    05.12.1943 / Fenerbahçe 9 – 1 Süleymaniye

    12.12.1943 / Fenerbahçe 2 – 0 Beykoz

    26.12.1943 / Fenerbahçe 7 – 0 Anadolu Hisarı

    02.01.1944 / Fenerbahçe 7 – 0 Davutpaşa

    23.01.1944 / Fenerbahçe 3 – 0 İstanbulspor

    30.01.1944 / Fenerbahçe 2 – 0 Vefa

    06.02.1944 / Fenerbahçe – Galatasaray (Hükmen)

    13.02.1944 / Fenerbahçe 10 – 1 Kasımpaşa

    20.02.1944 / Fenerbahçe 0 – 0 Beşiktaş


    Türkiye Futbol Birinciliği Maçları

    27.05.1944 / Fenerbahçe 2- 1 Harbiye

    28.05.1944 / Fenerbahçe 5 – 1 Göztepe

    30.05.1944 / Fenerbahçe 4 – 2 Mersin İdman Yurdu


    En Çok Forma Giyenler

    20 Maç : Cihat Arman, Halit Deringör, Naci Bastoncu

    19 Maç : Esat Kaner, “Küçük” Fikret Kırcan, Şevket Demirtepe

    18 Maç : Müzdat Yetkiner

    17 Maç : Murat Alyüz

    16 Maç : İbrahim İskeçe

    15 Maç : Ömer Boncuk

    14 Maç : Lebip Elmas

    8 Maç : Aydın Bakanoğlu

    7 Maç : Melih Kotanca

    3 Maç : Rebii Erkal, Şeref Benibol

    1 Maç : Necdet Dalay, Rasih Minkari


    En Çok Gol Atanlar

    31 Gol : Müzdat Yetkiner

    17 Gol : Naci Bastoncu

    14 Gol : İbrahim İskeçe

    6 Gol : “Küçük” Fikret Kırcan, Melih Kotanca

    4 Gol : Şevket Demirtepe

    3 Gol : Halit Deringör

    2 Gol : Ömer Boncuk, Rasih Minkari

    Fenerbahçe'nin Altıncı Türkiye Şampiyonluğu
    Fenerbahçe’nin Altıncı Türkiye Şampiyonluğu final maçı ve sonrası

    Fenerbahçe’nin 1. Türkiye Şampiyonluğu (1933)

    Fenerbahçe’nin 2. Türkiye Şampiyonluğu (1935)

    Fenerbahçe’nin 3. Türkiye Şampiyonluğu (1937)

    Fenerbahçe’nin 4. Türkiye Şampiyonluğu (1940)

    Fenerbahçe’nin 5. Türkiye Şampiyonluğu (1943)

  • Türkiye’nin İlk Şampiyonu

    Türkiye’nin İlk Şampiyonu

    24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Barış Antlaşması imzalandıktan ve 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilan edildikten sonra Türkiye yeni sosyal organizasyonlara daha bir hızla yelken açtı. Bunlardan birincisi, 1924 yılında yapılan “Türkiye Spor Birincilikleri” idi. Daha önce sitemizde yayınlanan “1959 Öncesini İnkar, Cumhuriyeti İnkardır” yazısından hatırlayacaksınız, dönemin imkansızlıklarına rağmen müthiş bir katılımla düzenlenen 1924 Türkiye Futbol Birinciliği de bu açıdan bir ilkti. Ve Türkiye’nin ilk şampiyonu Harbiyeliler oldu!

    Aşağıda dönemin gazetelerinden derlenen haberleri okuyacaksınız.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Şampiyon Harbiye… Türkiye’nin İlk Şampiyonu Vatanı Kurtaranlar Oldu

    Türkiye'nin İlk Şampiyonu

    Yukarıdaki gazete, Kurtuluş Savaşı sırasında başkanlığını Mustafa Kemal Paşa’nın yaptığı Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi’nin yayın organı olarak 10 Ocak 1920’de Ankara’da yayın hayatına başlayan Türkçe gazete. Yani Atatürk’ün gazetesi : Hakimiyet-i Milliye

    Tarih 13 Eylül 1924… Savaş kazanılmış, vatan kurtulmuş, Cumhuriyet kurulmuş. Türkiye, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde her alanda olduğu gibi, spor alanında da büyük işler başarıyor. Yeni başkent Ankara’da spor birincilikleri düzenlenmiş. Tabii ki en büyük başlıklar, yine futbola dair. Maçın oynandığı sahanın adı “İstiklâl Sahası”… 12 Eylül 1924’de yapılan ve Harbiye’nin Bahriye’ye karşı 3-0 kazanarak şampiyon olduğunu anlatan haberde şöyle yazıyordu :

    Büyük Spor Müsabakalarının Hitamı

    Harbiye Kulübü Türkiye Futbol Şampiyonluğunu Almış ve Kongre de Dün Mesaisini Bitirmiştir

    Cuma günü müsabakaların en ehemmiyetli ve en güzeli pek kalabalık ve gençlerimizin takdirkârı bir halk huzurunda hitama erdi. Harbiyelilerle Bahriyelilerin, memleketimizin bu iki müdafaa uzvunun karşı karşıya gelmesi sahada bulunanlara daha başka bir heyecan veriyordu. Bu iki müdafaa-i milliye unsuru tam bir centilmen ruhuyla çarpıştılar. Bilhassa oyunun hitamında Bahriyelilerle Harbiyelilerin galip ve mağlup değil, iki samimi mücadeleci şeklinde yekdiğerine sarılarak sahayı yekdiğerine takdir nidaları, o kuvvetli “Şa, Şa”larla inletmeleri çok iyi bir tesir bıraktı. Harbiye bütün zanaati, bütün kudreti ile Türkiye Şampiyonluğu’nu kazanmıştır.

    Fakat birinci kısımda berabere kalan, ikinci kısımda en kıymetli oyuncularının bulunmamasının tesiri olduğu şüphesiz bulunan Bahriyeliler de bu takdire sezadırlar. Harbiyelileri candan tebrik eder ve Bahriyelilerimize de önümüzdeki sene daha mücehhez olarak gelecekleri kanaatini izhar ederiz.

    Spor ve tafsilatını muhabirimiz aşağıda vermektedir.

    Harbiye Türkiye Futbol Şampiyonu

    Cuma günü finale (sona) kalan Harbiye ve Bahriye takımları karşılaştılar. Bahriye en kıymetli oyuncularından, Rıza Bey’den mahrumdu. Harbiye aynı takımdı. İlk haftaymda Harbiye rüzgar altına düştü ve Bahriye’nin bir çok tehlikeli hücumlarına maruz kaldıysa da gol olmadı. Bu kısımda Bahriye bir penaltıyı kaçırdı. İkinci haftaymda her iki takım da onar kişi olarak oyuna devam ettiler. Harbiye’den bir oyuncu hakemin ihtarına rağmen pek şedit oynadığından, hakeme itiraz ettiğinden çıkarılmıştı.

    Bu partide Harbiye penaltıdan ilk sayıyı yaptı. Bunu Kemal Bey’in pek nefis ikinci golü takip etti.

    Bahriye bu partide bir penaltı daha kaçırdı. Üçüncü golden sonra Bahriye güzel bir hücumla Harbiye kalesine kadar sokuldu. Fakat iki penaltıyı kaçıran muhacimlerinde bugün büyük bir talihsizlik vardı. Hüsnü Bey kaleye üç metreye kadar yaklaştığı halde topu auta attı ve oyun sıfıra karşı üç golle, Harbiye’nin zaferiyle nihayet buldu.

    Oyun heyet-i umumiyesiyle çok heyecanlı ve muntazam oldu. Harbiye bilhassa üçüncü golden sonra teknik oynamaya başladılar. Eğer oyun biraz daha az faulle icra edilmiş olsaydı, bittabi daha zevkli olacaktı. Yusuf Ziya Bey de birçok faulleri görmeye mecbur olarak Harbiye’den Hıfzı Bey’in “Penaltı. Ofsayt. Faul” sözleri tesiri altında çok kaldı. Bu hal insana Hıfzı Bey’in hakem muavini olduğunu hissini veriyordu.

    Şu halde Türkiye Futbol Birincisi Harbiye takımı, ikincisi de Bahriye (Efrâd-ı Cedide Mektebi), üçüncü de Ankara (Turan-Anadolu Sanatkarân Gücü) olmuş oluyor.

    Her üçünü de hararetle tebrik ederiz.

    Sporcularımız ve Başvekilimiz

    Dün yine Başvekil İsmet Paşa hazretleri sporcularımızı bizzat istasyonda teşyi etmişler ve her kulübe ayrı ayrı iltifatlarda bulunarak gençleri ayrı ayrı teşci’ eylemişlerdir. İsmet Paşa hazretleri kulüp reislerini ve muallimlerini tebrik ediyor ve ellerini iki eliyle çok samimi surette sıkıyor, okşuyordu. Beşiktaşlılara çok takdirde bulunmuşlar, Harbiye Kulübü’ne iltifatta bulunmuşlardır. Harbiyeliler beraberce fotoğraf almasını rica etmişler, Paşa hazretleri memnuniyetle icabet etmişlerdir.


    Türkiye'nin İlk Şampiyonu
    Dönemin meşhur mecmuası Spor Alemi’nden…
    Üstte “Futbol Şampiyonluğunda Birinciliği Kazanan Harbiyeliler”
    Altta “Futbol Şampiyonluğunda İkinciliği Kazanan Bahriyeliler”

    Türkiye'nin İlk Şampiyonu

    14 Eylül 1924 tarihli Cumhuriyet gazetesi ise spor haberlerinde şu satırlara yer veriyordu.

    Ankara’da Türkiye Şampiyonu Şerefine Bir Ziyafet

    Ankara 12 (A.A.) – Bugünkü nihai müsabakada Türkiye Futbol Birinciliği’ni ihraz eden Harbiye takımı şerefine gece on birde Dârülmuallimîn bahçesinde bir çay ziyafeti verilmiştir. Ziyafette Maarif Vekili Vasıf Bey ile gazeteciler ve Harbiye takımı hazır bulunmakta idi. Çay esnasında Dârülmuallimîn Müdürü bir nutuk irat ederek muvaffakıyetlerinden dolayı Harbiyelileri hararetle tebrik etmiştir. Darülmuallimin Müdürü’nün nutkuna Harbiye takımı kaptanı Yüzbaşı Hıfzı Bey cevap vermiş ve Ankara’da bulundukları müddet zarfında mektepten gördükleri hüsn-i kabulden dolayı arkadaşlarının şükranlarını arz etmiştir.

    Maarif Vekilinin Nutku

    Müteakiben irad-ı nutuk eden Maarif Vekili Vasıf Bey mütevazı bir sofra etrafında toplanan şerefli galebelerin duydukları sürura tamamen iştirak etmekte olduğunu söyledikten sonra yirminci asırda sporun gençliği tam bir vahdet ve iştirak hissine sevk edecek bir vasıta olarak tanınması lazım geldiğini ifade etmiştir. Vekil Bey gençliğin bugünkü ve istikbaldeki vazifelerini kemal-i muvaffakıyetle ifa edeceğini ve Türkiye’nin mukadderatına her an hakim bulunacağına tamamen kâni olduğunu söyleyerek sözlerine hitam vermiştir. Vasıf Bey’in nutku hararetle alkışlanmıştır. Müteakiben hâzîrun dağılmışlardır.


    Türkiye'nin İlk Şampiyonu
    Türkiye’nin ilk şampiyonu Harbiyeliler

    Bir gün sonra, 15 Eylül 1924 tarihli Cumhuriyet gazetesi ise ilk Türkiye Şampiyonu’nun İstanbul’a geri dönüşünü haber yapmıştı.

    Türkiye Şampiyonu Harbiye Takımı Dün Geldi

    Futbolcular İstasyonda Arkadaşları Tarafından Alkışlarla Karşılanmışlardır.

    Türkiye Şampiyonu “Harbiye Takımı” dünkü Ankara treniyle şehrimize avdet etmiştir. Aynı trenle Karesi futbol takımı ile İstanbul’un muhtelif kulüplerine mensup atletlerimiz de avdet etmişlerdir. Haydarpaşa istasyonunda gerek atletlerimiz ve gerekse Harbiye takımı birçok idmancılar tarafından istikbal edilmişlerdir.

    Bilhassa Harbiye takımı bütün Harbiye Mektebi talebesi kendilerine şerefli bir galibiyet kazandıran arkadaşlarını fevkalade merasimle karşılamışlardır.

  • 1959 Öncesini İnkar, Cumhuriyeti İnkardır

    “1959 Öncesi Şampiyonluklar” ile ilgili sitemizdeki ilk yazıyı King Santillana yazmış ve “Milli Küme’yse Sayılmaz, Süper Lig’se Sayılır!” diyerek, onlarca takımın ve yüzlerce sporcunun emeğini yok sayan zihniyete bir ders vermişti.

    Türkiye Futbol Federasyonu 1923 yılında kurulduğu halde (mızıkçı bir çocuk gibi) bu tarihten sonraki 40 yılı görmezden gelip, Türk futbolunu 1959’dan başlatmak isteyenler var. Bu zevatın en bariz taktiği, aynı şeyi, ayrı insanların milyonlarca kez söylemesi… Birisi bir saçmalığı yazıyor, ona cevap veriyorsunuz, aynı argümanla bir başkası daha geliyor. Biri daha! Biri daha! Bitmiyorlar… Gerçi siz her türlü zırvayı çürütseniz dahi, bu tiplerin “Vahap Beyaz bir tane bile maç yönetmemiş. Öyle lig mi olur?” bahanesiyle gelmeyeceğinin garantisi yok. Ne de olsa tabiat meselesi…

    Biz yalın ve net gerçeklere gelelim. Sıradaki gerçek, yine bir temsil konusu…

    Türkiye Futbol Şampiyonası, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilk devasa spor organizasyonuydu. 1924 yılından, Millî Küme’nin kurulduğu 1937’ye kadar altı kez düzenlenebilen bu “Devlet” organizasyonunda 1924’de Harbiye, 1927’de Muhafızgücü, 1932’de İstanbulspor, 1933’de ve 1935’de Fenerbahçe, 1934 senesinde ise Beşiktaş şampiyon oldu.

    Bir parantez… Neden “Devlet” vurgusunu bu kadar çok yapıyoruz, tahmin etmişsinizdir… Dürüstçe “Koskoca 36 yılda bizim sadece bir tane Türkiye şampiyonluğumuz var, o yüzden bu yılları yok sayıyoruz” diyemeyip, sürüyle bahane uyduran tiplerin en önemli dayanak (!) noktalarından biri de Türkiye Futbol Birinciliği ve Millî Küme organizasyonlarının “özel” olduğu… Hayır efendim, ikisi de buz gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî şampiyonalarıdır. Nokta! Kapa parantez…

    Yukarıdaki haritada Türkiye Futbol Birinciliklerine katılan takımların şehirlerini görüyorsunuz. Tam 29 şehir… Özetleyecek olursak :

    – Ankara, Balıkesir, Bursa, Eskişehir, İstanbul, İzmir, Konya ve Trabzon 6 kez,

    – Adapazarı, Antalya, Giresun, Samsun ve Uşak 5 kez,

    – Kütahya 4 kez,

    – Adana, Çanakkale, Denizli, Diyarbakır, Isparta, Manisa ve Mersin 3 kez,

    – Afyon, Aydın, Edirne ve Muğla 2 kez,

    – Amasya, Bilecik, Kocaeli ve Zonguldak ise 1 kez katılmışlar.

    Bir de aşağıdaki haritaya bakalım… 1959’dan 1967’ye kadar Türkiye Birinci Futbol Ligi’ne katılan şehirleri gösteriyor. Toplam 9 sezon! Şiir gibi olacak ama…
    Yedi tanesinde yalnızca üç şehir;
    Ankara, İstanbul ve İzmir.
    İki tanesinde dört takım var;
    Birinde Adana, birinde Eskişehir.

    Birkaç kısa bilgiyle bitirelim.

    – 1959 sonrası Türkiye 1. Futbol Ligi’nde (günümüzdeki adıyla Süper Lig’de) temsil edilen şehirlerin iki haneli bir rakama ulaşması ancak 1971-1972 sezonunda mümkün oldu.

    – 1924 yılında gerçekleşen ve en az sayıda (13) şehrin katıldığı Türkiye Futbol Birinciliği’nin temsil gücüne Süper Lig ancak 1977-1978 sezonunda erişti.

    – Süper Lig hiçbir zaman, Türkiye Futbol Birinciliği’nin 1927, 1932, 1933, 1934 ve 1935 yıllarının katılım rakamlarına ulaşamadı. Sırasıyla 17, 19, 18, 21 ve 22 şehrin temsil edildiği bu organizasyonlara karşılık, Süper Lig 1985-1986, 1986-1987 ve 1987-1988 sezonlarında 15 şehirde düzenlenebildi, o kadar…

    İnkarcılara son söz… Tarih dediğiniz şey, Cem Yılmaz’ın meşhur “Ne vericeksin bana? Ne veriym abime?” diyaloğunda olduğu gibi yazılmaz, yorumlanmaz… Neredeyse yirmi yıl süren aralıksız savaşlardan çıkmış bir Türkiye’nin, Kurtuluş’tan hemen sonra gösterdiği çabaya ve dünyayı sürüm sürüm süründüren iktisadî buhrana rağmen sportif organizasyonlar düzenleme uğraşına saygısızlık edemezsiniz. O şampiyonluklar sayılacak. Emek verenler unutulmayacak. Çeyrek asırlık beceriksizliğinizin faturasını Türk futbol tarihine kesemeyeceksiniz.

  • 1959 Öncesini İnkar Cumhuriyeti İnkardır

    1959 Öncesini İnkar Cumhuriyeti İnkardır

    Bu turnuvalar genç cumhuriyetin önemle üzerinde durduğu organizasyonlardır. Yani evet; 1959 Öncesini İnkar Cumhuriyeti İnkardır!

    1959 Öncesini İnkar Cumhuriyeti İnkardır

    Yerel Değil Ulusal Turnuvalar

    “1959 Öncesi Şampiyonluklar” ile ilgili sitemizdeki ilk yazıyı King Santillana yazmış ve “Milli Küme’yse Sayılmaz, Süper Lig’se Sayılır!” diyerek, onlarca takımın ve yüzlerce sporcunun emeğini yok sayan zihniyete bir ders vermişti.

    Türkiye Futbol Federasyonu 1923 yılında kurulduğu halde (mızıkçı bir çocuk gibi) bu tarihten sonraki 40 yılı görmezden gelip, Türk futbolunu 1959’dan başlatmak isteyenler var. Bu zevatın en bariz taktiği, aynı şeyi, ayrı insanların milyonlarca kez söylemesi… Birisi bir saçmalığı yazıyor, ona cevap veriyorsunuz, aynı argümanla bir başkası daha geliyor. Biri daha! Biri daha! Bitmiyorlar… Gerçi siz her türlü zırvayı çürütseniz dahi, bu tiplerin “Vahap Beyaz bir tane bile maç yönetmemiş. Öyle lig mi olur?” bahanesiyle gelmeyeceğinin garantisi yok. Ne de olsa tabiat meselesi…

    Biz yalın ve net gerçeklere gelelim. Sıradaki gerçek, yine bir temsil konusu…

    Türkiye Futbol Şampiyonası, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilk devasa spor organizasyonuydu. 1924 yılından, Millî Küme’nin kurulduğu 1937’ye kadar altı kez düzenlenebilen bu “Devlet” organizasyonunda 1924’de Harbiye, 1927’de Muhafızgücü, 1932’de İstanbulspor, 1933’de ve 1935’de Fenerbahçe, 1934 senesinde ise Beşiktaş şampiyon oldu.

    Bir parantez… Neden “Devlet” vurgusunu bu kadar çok yapıyoruz, tahmin etmişsinizdir… Dürüstçe “Koskoca 36 yılda bizim sadece bir tane Türkiye şampiyonluğumuz var, o yüzden bu yılları yok sayıyoruz” diyemeyip, sürüyle bahane uyduran tiplerin en önemli dayanak (!) noktalarından biri de Türkiye Futbol Birinciliği ve Millî Küme organizasyonlarının “özel” olduğu… Hayır efendim, ikisi de buz gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî şampiyonalarıdır. Nokta! Kapa parantez…

    Haritalarla Anlatalım

    Yukarıdaki haritada Türkiye Futbol Birinciliklerine katılan takımların şehirlerini görüyorsunuz. Tam 29 şehir… Özetleyecek olursak :

    – Ankara, Balıkesir, Bursa, Eskişehir, İstanbul, İzmir, Konya ve Trabzon 6 kez,

    – Adapazarı, Antalya, Giresun, Samsun ve Uşak 5 kez,

    – Kütahya 4 kez,

    – Adana, Çanakkale, Denizli, Diyarbakır, Isparta, Manisa ve Mersin 3 kez,

    – Afyon, Aydın, Edirne ve Muğla 2 kez,

    – Amasya, Bilecik, Kocaeli ve Zonguldak ise 1 kez katılmışlar.

    Bir de aşağıdaki haritaya bakalım… 1959’dan 1967’ye kadar Türkiye Birinci Futbol Ligi’ne katılan şehirleri gösteriyor. Toplam 9 sezon! Şiir gibi olacak ama…
    Yedi tanesinde yalnızca üç şehir;
    Ankara, İstanbul ve İzmir.
    İki tanesinde dört takım var;
    Birinde Adana, birinde Eskişehir.

    1959 Öncesini İnkar Cumhuriyeti İnkardır

    Gerçekler

    Birkaç kısa bilgiyle bitirelim.

    – 1959 sonrası Türkiye 1. Futbol Ligi’nde (günümüzdeki adıyla Süper Lig’de) temsil edilen şehirlerin iki haneli bir rakama ulaşması ancak 1971-1972 sezonunda mümkün oldu.

    – 1924 yılında gerçekleşen ve en az sayıda (13) şehrin katıldığı Türkiye Futbol Birinciliği’nin temsil gücüne Süper Lig ancak 1977-1978 sezonunda erişti.

    – Süper Lig hiçbir zaman, Türkiye Futbol Birinciliği’nin 1927, 1932, 1933, 1934 ve 1935 yıllarının katılım rakamlarına ulaşamadı. Sırasıyla 17, 19, 18, 21 ve 22 şehrin temsil edildiği bu organizasyonlara karşılık, Süper Lig 1985-1986, 1986-1987 ve 1987-1988 sezonlarında 15 şehirde düzenlenebildi, o kadar…

    İnkarcılara son söz… Tarih dediğiniz şey, Cem Yılmaz’ın meşhur “Ne vericeksin bana? Ne veriym abime?” diyaloğunda olduğu gibi yazılmaz, yorumlanmaz… Neredeyse yirmi yıl süren aralıksız savaşlardan çıkmış bir Türkiye’nin, Kurtuluş’tan hemen sonra gösterdiği çabaya ve dünyayı sürüm sürüm süründüren iktisadî buhrana rağmen sportif organizasyonlar düzenleme uğraşına saygısızlık edemezsiniz. O şampiyonluklar sayılacak. Emek verenler unutulmayacak. Çeyrek asırlık beceriksizliğinizin faturasını Türk futbol tarihine kesemeyeceksiniz.

    1959 Öncesini İnkar Cumhuriyeti İnkardır.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

  • 1926’da Bugün : Fenerbahçe-Harbiye

    16 Nisan 1926’da Fenerbahçe ve Harbiye takımları, İstanbul Ligi Çeyrek Final maçında karşı karşıya geldiler.

    Gollere dair farklı tevatürler var.

    Cumhuriyet gazetesine göre ilk iki golü Sedat Taylan atmış. Son golde ise asist Bedri Gürsoy’un kornerinden ama atan belli değil.

    Milliyet’e bakacak olursak ilk gol Bedri Gürsoy’a, diğer ikisi Sedat Taylan’a ait…

    Siz bu yazıda, 17 Nisan 1926 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan yukarıdaki maç haberini göreceksiniz. Keyifli okumalar…


    * * * * * *

    İkinci müsabaka Harbiyeliler ile Fenerbahçe arasında idi. Bu müsabaka bir çok cihetten haiz-i ehemmiyetti. Harbiyelilerin seri ve çevik oyuncuları önünde Fenerbahçelilerin teknik cihetten tekamül etmiş oyuncularının muvaffak olup olmayacakları anlaşılacaktı. Bir de Harbiyeliler, öteden beri sert oyuncu olmakla marufturlar. Fenerlilerin daha ziyade ince uzun oynamaları bu sert tabiyeye mukabele edip edemeyeceği şüpheli idi.

    Müsabakayı Abdullah Bey idare edecekti. Fenerbahçe takımı dün yeni bir şekilde sahaya çıkmıştı : Uzun bir müddetten beri kaleci mevkiinden uzaklaşan Şekip Bey kalede, Trabzon’da bulunan Cafer Bey de sol müdafi mevkiinde idi. Oyuna Fenerlilerin hücumu ile başlandı. Fakat Harbiyeliler seri akınlarla bunlara mukabeleye gecikmediler. Oyunun yedinci dakikasında Harbiye aleyhine çekilen (korner)den ilk sayıyı Sedat Bey yaptı. Harbiyeliler bu sayıdan sonra daha canlı oynamaya başladılar. Ve yirmi yedinci dakikada Fener müdafaasının hata ilk sayıları yaptılar. Devrenin sonlarına doğru Bedri’den iyi bir pas alan Sedat ikinci sayıyı da yaptı.

    İkinci devrenin on üçüncü dakikasında Bedri’nin çektiği kornerden üçüncü sayı yapıldı. Harbiyeliler bu sayıya soldan yaptıkları seri bir hücumla mukabele ettiler. Oyun nihayetine kadar bu vaziyette devam etti ve bu şekilde tek iki sayıya karşı üç sayı ve Fenerbahçe’nin galibiyeti ile hitam buldu.

    Harbiyeliler dün çok çok güzel ve seri tatbik ediyorlar ve galebeyi temin için spor nezahetini çok defa unutuyorlardı. Fenerbahçe muhacimleri dün iyiydi. Fakat bu sert oyuncular karşısında asıl oyununu oynayamıyor, çok defa top üzerine gidemiyordu. Hakem Abdullah Bey oyunu arzu edilen şekilde idare edemedi.

  • Fenerbahçe ve Harbiye

    Fenerbahçe ve Harbiye

    Birincisi Türkiye’nin en çok şampiyon olan takımı. İkincisi ise ilk şampiyon… 16 Nisan 1926’da Fenerbahçe ve Harbiye takımları, İstanbul Ligi Çeyrek Final maçında karşı karşıya geldiler. Gollere dair farklı tevatürler var. Cumhuriyet gazetesine göre ilk iki golü Sedat Taylan atmış. Son golde ise asist Bedri Gürsoy’un kornerinden ama atan belli değil. Milliyet’e bakacak olursak ilk gol Bedri Gürsoy‘a, diğer ikisi Sedat Taylan‘a ait… Siz bu yazıda, 17 Nisan 1926 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan, Fenerbahçe ve Harbiye maç haberini göreceksiniz. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    16 Nisan 1926… İlk Temas!

    İkinci müsabaka Harbiyeliler ile Fenerbahçe arasında idi. Bu müsabaka bir çok cihetten haiz-i ehemmiyetti. Harbiyelilerin seri ve çevik oyuncuları önünde Fenerbahçelilerin teknik cihetten tekamül etmiş oyuncularının muvaffak olup olmayacakları anlaşılacaktı. Bir de Harbiyeliler, öteden beri sert oyuncu olmakla marufturlar. Fenerlilerin daha ziyade ince uzun oynamaları bu sert tabiyeye mukabele edip edemeyeceği şüpheli idi.

    Müsabakayı Abdullah Bey idare edecekti. Fenerbahçe takımı dün yeni bir şekilde sahaya çıkmıştı : Uzun bir müddetten beri kaleci mevkiinden uzaklaşan Şekip Bey kalede, Trabzon’da bulunan Cafer Bey de sol müdafi mevkiinde idi. Oyuna Fenerlilerin hücumu ile başlandı. Fakat Harbiyeliler seri akınlarla bunlara mukabeleye gecikmediler. Oyunun yedinci dakikasında Harbiye aleyhine çekilen (korner)den ilk sayıyı Sedat Bey yaptı. Harbiyeliler bu sayıdan sonra daha canlı oynamaya başladılar. Ve yirmi yedinci dakikada Fener müdafaasının hatasıyla ilk sayıları yaptılar. Devrenin sonlarına doğru Bedri’den iyi bir pas alan Sedat ikinci sayıyı da yaptı.

    İkinci devrenin on üçüncü dakikasında Bedri’nin çektiği kornerden üçüncü sayı yapıldı. Harbiyeliler bu sayıya soldan yaptıkları seri bir hücumla mukabele ettiler. Oyun nihayetine kadar bu vaziyette devam etti ve bu şekilde tek iki sayıya karşı üç sayı ve Fenerbahçe’nin galibiyeti ile hitam buldu.

    Harbiyeliler dün çok çok güzel ve seri tatbik ediyorlar ve galebeyi temin için spor nezahetini çok defa unutuyorlardı. Fenerbahçe muhacimleri dün iyiydi. Fakat bu sert oyuncular karşısında asıl oyununu oynayamıyor, çok defa top üzerine gidemiyordu. Hakem Abdullah Bey oyunu arzu edilen şekilde idare edemedi.