Etiket: Harington Kupası

  • Önce Bir Derbi Sonra Harington Kupası

    Önce Bir Derbi Sonra Harington Kupası

    15 Haziran 1923 tarihinde Fenerbahçe ve Galatasaray, bir kez daha karşı karşıya geldiler. Dönemin spor dergileri tarafından düzenlenen turnuvanın galibi Fenerbahçe oldu. Milli Mücadele kahramanı ve İstanbul Komutanı Selahattin Adil Paşa’nın da seyirciler arasında olduğu karşılaşmayı, Fenerbahçelilerin ileride anlatırken “Önce Bir Derbi Sonra Harington Kupası” diye anlatacağı 15 günlük hikayenin ilk maçını, 16 Haziran 1923 tarihli Vakit gazetesinin “birinci” sayfasından okuyalım.


    Fenerbahçe Galip

    Dün Taksim Stadyumu’nda Fenerbahçe-Galatasaray birinci takımları arasında büyük futbol turnuvasının nihai maçı yapılmıştı.

    Müsabakada İstanbul kumandanı Selahattin Adil Paşa ve daha binlerce seyirci bulunuyordu.

    Her iki takım tam olarak sahada ispat-ı vücut ederek Çekoslovakyalı Mösyö Kratki’nin hakemliğinde oyuna başlandı.

    Başlangıçta tevazün vardı. Böylece ilk parti sıfır sıfıra neticelendi.

    İkincide Fenerbahçe hakimiyeti almış, oyun tek kale halinde devam ediyordu.

    Bu sıralarda atılan bir kornerden Ömer Bey pek mahirane olarak bir kafa vuruşu ile zaviyeden içeri soktu.

    Galatasaraylılar bunu ofsayt diye itiraz ederek iki yirmi beşinci dakikasında oyunu tatil ettiler.

    Selahattin Adil Paşa tarafeyn kaptanlarını çağırdı ve hakeme itaat edilmesini tavsiye etti; fakat Galatasaraylılar hakemin kararını kabul etmeyerek sahadan çekildiler.

    Bilahare büyük kupa -Yaşa Fener- nidaları arasında Selahattin Adil Paşa tarafından Fenerbahçe takımı kaptanı Zeki Bey’e verildi.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Önce Bir Derbi Sonra Harington Kupası

    16 Haziran 1923 tarihli Vakit Gazetesinde Maçın Haberi

    Fenerbahçe Galip
    Fenerbahçe’ye Muzafferiyet Golünü Kazandıran
    Ömer Bey

    20 Haziran 1923 tarihli Spor Alemi Dergisinde Günün Fotoğrafları

    Spor mecmuaları tarafından tertip edilen iki büyük turnuvanın iki mühim kupası müsabakadan evvel galiplerini beklerken.
    (Köşedeki resim) Fenerbahçe-Galatasaray müsabakasında heyecanlı bir safha.
    (Bu nüshamızda son mühim maça dair tafsilat ve resimler vardır)

    Önce Bir Derbi Sonra Harington Kupası
    Selahattin Adil Paşa hazretleri büyük turnuva kupasını kazanan Fenerbahçe oyuncuları arasında.

    Önce Bir Derbi Sonra Harington Kupası
    Selahattin Adil Paşa hazretlerine Çelebizade Sait Bey tarafından Fenerbahçe-Galatasaray oyuncuları takdim edilirken… Tarafeynin orta muhacimleri İsmet ve Nihat Beylere madalya talik edildiği sıralarda.

    Önce Bir Derbi Sonra Harington Kupası
    Turnuva Şampiyonu ve İstanbulumuzun en kuvvetli takımlarından olan Fenerbahçe oyuncularından bir grubun istirahat esnasında alınan fotoğrafı.

    Önce Bir Derbi Sonra Harington Kupası
    Galatasaray’a mahud gol yapılacağı anlarda : Zeki ve Alaaddin Beyler Galatasaray kalesi önünde.

  • Esir Şehrin Moral Kaynağı

    Esir Şehrin Moral Kaynağı

    Bugün sizlerle “Türk futbolunun ilk yıllarında hiçbir maç gazetelerde yer almadı” şeklinde göz göre göre yalan söyleyenlere ders verecek bir şey paylaşacağız. Fenerbahçe nasıl esir şehrin moral kaynağı olmuş, bunu göreceksiniz.

    Harington Kupası’nın fotoğrafını ve detaylarını araştırmak için açtığımız sayfada, dönemin Tevhid-i Efkar ve Vatan gazetelerinin birinci sayfalarında bu maça yer verildiğini görmüştük. Şimdi bunlara biri daha eklendi. Vakit gazetesi…

    Tarih, belgeyle yapılır. Birkaç tane ergeni etkileyip vatana hizmeti geçmiş insanları karalamanın adı çok başka bir şey…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    İngilizler Yenildi

    Fenerbahçe 2, İngiliz Muhtelit Takımı 1 Gol Yaptılar

    Dün Taksim Stadyumu’nda heyecanlı ve mühim futbol maçları icra edilmiştir. Stadyum kesif bir temaşakar ile dolmuştu.

    Günün mühim müsabakası Fenerbahçe ve İngiliz muhtelit takımı arasında olan idi. Müsabakaya Fenerliler sağlam takımlarıyla gelmişlerdi. Hasım taraf da kuvvetliydi. Hakem bir İngiliz intihap edilerek maça saat altıya doğru başlandı. İlk 15 dakika tamamen İngilizlerin hâkimiyetini gösteriyordu. Bu faikıyet İngilizlere bir sayı kazandırdı. Bundan sonra netice değişmeyerek parti nihayetlendi.

    İkincinin başlangıcında Ömer Bey’in iyi bir pasından istifade eden merkez muhacim Zeki Bey vaktinden evvel kaleden çıkan İngiliz kalecisinin ayakları yanından mahirane bir şutla sayıyı yaptı.Bu sayıdan sonra Fenerliler hasmı fazla sıkıştırmaya başladılar ve oyunun nihayetine 10 dakika kala yine Zeki Bey tarafından ikinci sayıyı yaparak müsabakayı kendi galibiyetleri ile neticelendirdiller.

    Müsabakada İngilizlerden kaleci, merkez muavin, merkez muhacim, sol açık güzel oynamışlardır. Fenerlilerden İsmet, Kadri, Zeki, Şekip Beyler galibiyete yegâne âmil olmuşlardır. Fenerbahçe’nin bu muvaffakiyeti şahane addedilmeye şayandır. Maçın hitamında günün en kıymetli oyuncusu Zeki Bey ahalinin omuzların üstünde taşınarak şiddetle alkışlarnmıştır. Gençlerimizi hararetle tebrik ederiz.

    Aynı günde Fenerbahçe ikinci takımı 3 golle Galatasaray’ın ikinci takımına galip gelmiş ve üçüncü takımı da Darüşşafaka üçüncü takımına 2 sayı ile mağlup olmuştur.

    30 Haziran 1923 tarihli Vatan gazetesinden…


    Merak edenler inceleyebilsin diye, gazetelerin yüksek çözünürlüklü resimlerini de aşağıya ekledik.

    Fenerbahçe… Esir Şehrin Moral Kaynağı

    30 Haziran 1923 tarihli Tevhid-i Efkâr gazetesinin 1. sayfası

    30 Haziran 1923 tarihli Vakit gazetesinin 1. sayfası

    30 Haziran 1923 tarihli Vatan gazetesinin 1. sayfası

  • Fahir Yeniçay

    Fahir Yeniçay

    Türk Halkını Fenerbahçe’ye Aşık Eden Takım‘ın futbolcusuydu, Fahir Yeniçay.

    41 yıl sonra bir araya geldikleri akşam, arkadaşları “Onun kadar sinirsiz, sakin oynayana rastlamadık” demişler, Yeniçay da asla sert oynamamış olmasını şöyle açıklamıştı : 
    “Ben sahada 22 arkadaş birlikte spor yapıyoruz, diye düşünür ve hiç kimseyi rakip görmezdim”

    Cem Ertuğrul’un kayıtlarına göre 1921-1924 arası 24 resmî maçta forma giydi.

    Sözü biraz da fizikciler.info.tr” sitesine bırakalım.

    Hayatı

    Fahir Yeniçay 1902 yılında İstanbul’da doğdu.

    Orta öğrenimini İstanbul Kadıköy’deki Saint Joseph Lisesi’nde tamamladıktan sonra 1922 yılında İstanbul Darülfünunu’nun (1925 yılında yapılan değişiklikle bugünkü Fen Fakültesi’ne dönüşen) Fen Medresesi’nde fizik ve kimya öğrenimine başladı.

    Yüksek öğrenimini 1925 yılında tamamlayan Yeniçay 1927 yılında Fransa’ya gitti ve Paris’teki Sorbonne Üniversitesinde, Fransız Fizikçisi Nobel ödüllü J. B. Perrin’in yönetiminde doktora çalışmalarına başladı. Bu çalışmalarını 1930 yılında tamamlayarak Su ve Cıva Üzerinde Tek Moleküllü Filmler adlı teziyle doktor ünvanını aldı. Bu, bir Türk bilim adamı tarafından yapılan ilk fizik doktorasıdır.

    Ankara’daki Gazi Enstitüsü’nde, lise öğretmenlerine verdiği kurslar sırasında, 31 Mayıs 1933’de kurulan yeni İstanbul Üniversitesi’nin öğretim kadrosunda yer aldı. Böylece Prof. Dr. Yeniçay, İstanbul Darülfünu’nun öğretim kadrosundan olup, İÜ Fen Fakültesi’nde Ali Yar (Matematik) ve Hamit Nafiz Pamir (Jeoloji) ile birlikte görevde kalan üç öğretim üyesi arasında yer aldı.

    Profesör Oluyor

    Prof. Dr. Yeniçay, 21 Ekim 1938 tarihinde de profesör unvanını aldı ve aynı yıl Feride Hanım ile evlendi. Bu evliliklerinden Hamit Yeniçay dünyaya geldi. 1939 – 48 yılları arasında Fen Fakültesi Dekanlığı, 1953 – 55 yılları arasında da İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü yaptı.

    Bilime ve fizik eğitimine olan katkıları, TÜBİTAK’ın 1972 yılında verdiği Hizmet Ödülü’yle değerlendirilen Prof. Dr. Yeniçay’ın sporcu kimliği ve sanata verdiği önem de vurgulanmalıdır. Uzun yıllar, Fenerbahçe ve Türk Milli Futbol takımının formasını taşıyan Prof. Dr. Yeniçay bu özelliğini çalışma yaşamına da taşımıştır. İstanbul Üniversitesi’nin Beyazıt’taki Merkez Kampüsü’nde bulunan spor alanlarını Rektörlük görevi sırasında yaptırmıştır. Kürsüye geliş gidişlerinde, Eminönü – Fakülte arasını yürüyerek kateden Fahir Bey’in kürsüye geldiğinde ilk işi, sporcu kimliğinden gelen bir alışkanlıkla, soluk lacivert renkli eşofmanlarını giymekti. Onu tanımayanlar zaman zaman görevi konusunda yanılgıya düşmüş, bu giysileri içindeki Prof. Dr. Yeniçay’ı, kürsünün temizlik ve bakım işleriyle ilgilenen bir görevli sanmışlardır! Oysa bu eşofmanla sadece çalışma odasında ve laboratuarda çalışır; derslere ve resmi toplantılara ise, takım elbisesiyle katılırdı.

    Prof. Dr. Yeniçay 11 Mayıs 1988 Çarşamba günü aramızdan ayrıldı.

    http://fizikciler.info.tr/index.php/13-fizikciler/134-prof-dr-mustafa-fahir-yenicay-1902-1988


    Fahir Yeniçay’ın vefatından sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Şehsuvar Zebitay’ın (şuradan ulaşabileceğiniz) bir yazısı yayınlandı. Burada Fahir Yeniçay’dan “İlmî Haysiyet Abidesi” olarak söz ediliyordu.

    Son sözleri Ahmet Yüksel Özemre’ye bırakalım…

    Kahraman Bilim Adamı

    Fahir Hoca, Fransızca, Almanca ve İngilizce’ye de bu dillerin edebiyatlarına da bihakkın vâkıftı. Tek çocuğu olan Hamit Yeniçay da kendisi gibi fizikçi olup Kanada’ya göç etmiş ve orada vefat etmiştir.

    Fahir Hoca fevkalade disiplinli, dakik, çalışkan ve titiz bir zattı. Çok belirgin ve objektif bir akademik zihniyet sahibiydi. Bundan asla taviz vermemiştir. Hiç tahammül edemediği şey ilmî objektifliğin şahsî çıkarlar uğruna feda edilmesi ve ilim kisvesi altında üçkağıtçılığa tevessül edilmesiydi. Bu ve buna benzer durumlarla karşılaştığı zaman çok öfkelendirdi; fakat kimseye kin beslediği görülmemiştir.

    Gençliğinde Fenerbahçe futbol takımında uzun süre oynamış olmasının kendisine kazandırmış olduğu atletik bir yapıya sahipti. Uzun boylu ve tezcanlı olmasının verdiği avantajla hızlıca yürür ve merdivenleri bir solukta çıkardı. Az yemek yer; içki ve sigara kullanmaz; bol bol yürürdü. Türk mûsıkisinden de klasik batı müziğinden de hoşlanırdı.

    Matmazel Mazmanyan

    Bu arada Hoca ile 30 yıldan fazla bir zaman çalışmış olan sekreteri Matmazel Makruhi Mazmanyan’ı (1913-2003) da unutmamak gerekir. Matmazel Makruhi, Hoca’nın eşref saatini çok iyi bilen, fevkalade dürüst, gıybetsiz, dedikodusuz, sadık, çalışkan, dirayetli, muhabbetli ve süratli daktilo yazan etkin bir sekreter olarak Hoca’nın eli ayağı mesabesindeydi. Fizik Kütüphanesi’nin 20.000 kadar cildinden o sorumluydu. İyi Fransızca bilirdi. Türkçe diksiyonu ve sesinin edası harikulade güzeldi. Matmazel hepimizin sevgili ablası idi. Allah razı olsun, o yoğun işleri arasında, benim 144 sayfalık doktora tezimi de bir haftada daktilo edivermişti.

    Hoca, tatil günleri hariç, her gün saat 08:30’dan akşam 17:00’ye kadar sırtında kendisine alem olmuş olan lacivert eşofmanı ile laboratuvardan laboratuvara koşar, deney hazırlar, alet imâl veya tamir eder, araştırma yapar veya yönetir, misafirlerini kabul ederdi. İkinci vakti ise mutlaka bir duş alır, çayını içer ve kostümünü giyerdi. Derslerine daima kostüm ve kravatla girerdi. Emekli olduktan sonra fakültedeki odalarını muhafaza eden Fahir Hoca, Salı ve Cuma günleri Teşvikiye’de Kalıpsız Sokağı’ndaki evinden Vezneciler’e kadar, eskiden yaptığı gibi, çoğu sefer yürüyerek gelmiş ve saat 08:30’dan itibaren odasında ya da laboratuvarında çalışmaya koyulmuştur. Bu, vefatına kadar hep bu minval üzere devam etmiştir. (Ahmet Yüksel Özemre, Portreler Hatıralar)

    Tarihe saygı duyan her Fenerbahçelinin ezbere bilmesi gereken o işgal yılları Fenerbahçe on birinin; yani Şekip Kulaksızoğlu, Cafer Çağatay, Hasan Kamil Sporel, Fahir Yeniçay, İsmet Uluğ, Kadri Göktulga, Alaaddin Baydar, Bedri Gürsoy, Ömer Tanyeri, Sabih Arca, Zeki Rıza Sporel on birinin bu müthiş üyesine, Harington Kupası kahramanı bu sporcu bilim adamına saygılarımızla…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

  • Kadri Göktulga’nın Futbol Hatıraları

    Çelebizade Sait Tevfik tarafından “Resimli Ay” dergisinde Fenerbahçeli sporcularla yapılan söyleşilere devam ediyoruz. 1921-1931 yılları arasında 64 resmî maçta forma giyen, Harington Kupası kahramanlarından Kadri Göktulga’nın Mart 1925 tarihinde verdiği röportaj için şöyle buyurun.

    * * * * * *

    Pek küçükten tanırım. Ekseri günler mektepten çıktıktan sonra daimi arkadaşlarından Nusret ve Bedri ile beraber Union Club’ın kalelerinde egzersizlerini yaparlardı. O vakitler Fenerbahçe Kulübü’nün küçük takımlarında oynuyorlar ve daha müptediliklerine rağmen takdir ediliyorlardı. Seneler geçtikçe birbirinden ayrılmayan bu üç oyuncudan biri olan Nusret Anadolu’ya gitti. Bedri ve Kadri ise evvela üçüncü ve pek az farkla ikinci takıma geçtikleri gibi, bu aylar zarfında birinci takıma da dahil oldular. Bedri muhacim hattında çalışırken, Kadri de muavin hattında geçilmez bir uzuv oldu ve bu sayede, pek genç bulunmasına rağmen, orada gösterdiği muvaffakıyet kendisini kulübünde müdafaa mevkiine yerleştirmeye sebep oldu. Şimdiki halde istikbali en parlak bir müdafi oyuncusudur. Birdenbire büyüyen ve aynı günlerde yükselen bu genç oyuncu kendi hatıratına şöyle başlıyor :

    “Pek küçükken sporun ne demek olduğunu bilmezdim. Sekiz, dokuz yaşında Kadıköy Sultanisi’nde bulunduğum zamanlar futbolu merak etmiştim. O zaman Kadıköy Sultanisi müdür ve muallimleri spora ehemmiyet verirlerdi. Her gün öğle teneffüsünde Haydarpaşa Çayırı’na çıkar ve takımlar teşkil ederek birbirimizle maçlar yapardık. O zamanlar mektebin en iyi oyuncuları meyanında bu senenin teferrüd eden idmancıları bulunurdu. Tabii biz çok küçük olduğumuzdan, ağabeylerimizin oyunlarını merakla seyretmekle iktifa ediyorduk.

    Yavaş yavaş her Cuma günleri Kadıköy Spor Kulübü’ne koşmaya başladık. Burası bize futbolun zevk ve şevkini tattırmıştı. Daha o zaman milli takım teşkilatı yoktu. Böyle olmakla beraber o zamanın genç oyuncuları bir çok hususatta daha ziyade ümit ve hevesle futbola çalışıyorlardı. Ben de sporun bu şubesinde yavaş yavaş göze çarpmaya başlıyordum. Mektep takımları arasında yaptığımız maçlarda benim de ismim etraftan “Yaşa” sedalarıyla kulağıma çarpmaya başlıyordu.

    Bu vaziyette birkaç sene daha çalıştıktan sonra ilk defa Fenerbahçe Kulübü’ne intisap ettim. Ve bu sevgili kulübe duhûlüm en tatlı günlerimi bildiriyordu. Bu suretle Fenerbahçe ikinci takımında bir sene müddetle oyun oynadım. O zamanlar etraftaki seyirciler benim pek iyi bir oyuncu olacağımı söylüyorlardı.

    1335 senesi lig maçları Kadıköy’de devam ederken, bir Cuma günü Vefa-Fenerbahçe ikinci takımları maçını icra ediyorduk. Ben o zamanlar pek iyi oynuyordum. Maçtan sonra pek muhterem kaptanım Zeki Bey, Bedri ile bana:

    – “Niçin ikinci takımda oynadınız? Öğleden sonra birinci takımda oynayacaktınız” dedi.

    Bir iki saat heyecanlı istirahatten sonra maç saati yaklaştı. Tekrar soyunarak arkadaşım Bedri ile beraber İttihat Spor Çayırı’na birinci takım ağabeyleri arasına yine beraber olarak dahil olduk. Birkaç dakika sonra da maç başlamıştı. Ben müdafi mevkiinde oynuyordum. O gün iki maç yapmamıza rağmen iki arkadaş da gayet muvaffakıyetle oynadık. Böylece birkaç maçta müdafi olarak oynatıldım. Fakat bundan sonraki maçlarda pek eski olan mevkiimi bırakarak kulüp tarafından sağ muavin olarak oynatılmaya başladım.

    Bu suretle birkaç sene asıl mevkiime pek yabancı kalmıştım. Sağ muavin mevkiinde birkaç sene daha oynadıktan sonra, İstanbul’un pek kıymetli ve muhterem oyuncusu Kamil Bey’in spor hayatından çekilmesiyle, yine kulüp tarafından onun yerine “müdafi” mevkiine geçirildim. Daha ilk maçta mevkimin oyuncusu olduğumu ispat ettim.

    Nihayet 1340 senesinde spor hayatımızda olimpiyat meseleleri mevzubahis olmaya başladı. Tabii bu havadis bütün sporcular arasında memnuniyeti mucip olmuştu. Herkes birbirleriyle rekabet ederek olimpiyada gitmek arzusundaydı. İşte benim de kulüp tarafından ismim federasyona verildi. Tabii seçme müsabakaları başlıyordu. İlk seçme müsabakasını yapmak üzere Eskişehir’e gittik. Orada birkaç maç yaptıktan sonra tekrar, seçme müsabakalarına devam etmek üzere Kadıköy Spor Çayırı’nda kurulan kampa dahil olduk. Her gün ve her dakikamız heyecanla geçiyordu. Antrenör Billy Hunter tarafından her gün idmanlarımıza devam ediyorduk. Ve her gün yapılan idmanlarda yavaş yavaş kendimi göstermeye başlıyordum. Biraz açıkça söylemek lazım gelirse, birkaç rakibi atlattıktan sonra mevkimi daha ziyade tersin etmiştim.

    Nihayet Avrupa’ya hareket zamanı yaklaştı. Fakat daha heyecanım ve düşüncem zail olmamıştı. Acaba hakiki müdafi olarak mı yoksa ihtiyat oyuncusu olarak mı gidiyordum? Arkadaşlarımın temin ettiğine ve benim de anladığıma göre takımda bir mevki kazanmıştım. Artık İstanbul’dan hareket günü gelmişti. Sabahleyin bütün istihzaratımızı kamil ederek arkadaşlarımın gözyaşları arasında İstanbul’u terk ediyordum. Beni taşıyan vapur spor muhiblerinin alkışları arasında yola devama başladı.

    Uzun bir yolculuktan sonra Paris’e vasıl olduk. Selim Sırrı Bey tarafından istasyonda istikbal edildik. Daha Paris’i göremeden Metropolitan ile Kolomb kamplarına vasıl olmuştuk. Kamp bir çok küçük kaleleri ihtiva ediyordu. İkişer kişi olmak üzere odalara ayrıldık. Büyük maça henüz on beş gün vardı. Bu on beş günü dahi idman ile geçirdik.

    Maçın arifesi akşamı reisimiz Ziya Bey tarafından salona davet edildik. Bütün oyuncular büyük bir heyecan içinde kıvranıyorduk. Ziya Bey bir mukaddimeden sonra hiçbir suretle itiraz edilmemek üzere takımı okumaya başladı. Beni sol muavin mevkinde okudular. O anda dehşetli bir darbe yediğimi anlayarak pek müteessir olmuştum. Son dakikaya kadar müdafi mevkiinde oynatıldığım halde bir gecede takım değiştirilmişti. Ve bu suretle pek meşru olarak takım yenilmişti.

    İşte bu darbe bütün ümitlerimi ve cesaretimi kırdı. Ertesi gün pek nevmid olarak maça çıktım. O gün müthiş bir talihsizlik olarak Çeklere mağlup olduk. Bu suretle ilk ayrılmadan ihraç edildikten sonra bütün takım azası serbest bir halde Paris’i gezmeye başladı. O muhteşem payitahtı bir müddet dolaştıktan sonra turneye çıkmak üzere Paris’i terk etmiştik.

    Bütün bu seyahat esnasında gördüğümüz maçlarda pek büyük istifadeler temin ettim. Ve mevkimin daha ziyade tekniğine dikkat ettim. Bütün bu turnelerde mevkimin üstadları olarak Uruguay’ı ve Çeklerin müdafilerini gördüm.Temmuz iptidalarında ise tekrar Paris’ten yola çıkıp, bir çok sıkıntılar çekerek sevgili İstanbul’a kavuştuk. Turne esnasında hakikaten bir çok haksızlık ve idaresizlik olmuştu. Fakat bunlar ilk defa yapılan muntazam teşkilat arasında nazar-ı müsamaha ile görülebilir.

    İstanbul’a vasıl olduktan sonra mevkime daha esaslı bir surette sarılarak çalışmaya başladım. Son zamanlarda federasyon tarafından tekrar imtihan ve turne meselesi çıktı. Ümit ederim bu sefer baştakilerin gadrine ve garezine uğramadan milletimi uzaklarda daha şerefle temsil edebilirim”

  • Kadri Göktulga’nın Futbol Hatıraları

    Çelebizade Sait Tevfik tarafından “Resimli Ay” dergisinde Fenerbahçeli sporcularla yapılan söyleşilere devam ediyoruz. 1921-1931 yılları arasında 64 resmî maçta forma giyen, Harington Kupası kahramanlarından Kadri Göktulga’nın Mart 1925 tarihinde verdiği röportaj için şöyle buyurun.

    * * * * * *

    Pek küçükten tanırım. Ekseri günler mektepten çıktıktan sonra daimi arkadaşlarından Nusret ve Bedri ile beraber Union Club’ın kalelerinde egzersizlerini yaparlardı. O vakitler Fenerbahçe Kulübü’nün küçük takımlarında oynuyorlar ve daha müptediliklerine rağmen takdir ediliyorlardı. Seneler geçtikçe birbirinden ayrılmayan bu üç oyuncudan biri olan Nusret Anadolu’ya gitti. Bedri ve Kadri ise evvela üçüncü ve pek az farkla ikinci takıma geçtikleri gibi, bu aylar zarfında birinci takıma da dahil oldular. Bedri muhacim hattında çalışırken, Kadri de muavin hattında geçilmez bir uzuv oldu ve bu sayede, pek genç bulunmasına rağmen, orada gösterdiği muvaffakıyet kendisini kulübünde müdafaa mevkiine yerleştirmeye sebep oldu. Şimdiki halde istikbali en parlak bir müdafi oyuncusudur. Birdenbire büyüyen ve aynı günlerde yükselen bu genç oyuncu kendi hatıratına şöyle başlıyor :

    “Pek küçükken sporun ne demek olduğunu bilmezdim. Sekiz, dokuz yaşında Kadıköy Sultanisi’nde bulunduğum zamanlar futbolu merak etmiştim. O zaman Kadıköy Sultanisi müdür ve muallimleri spora ehemmiyet verirlerdi. Her gün öğle teneffüsünde Haydarpaşa Çayırı’na çıkar ve takımlar teşkil ederek birbirimizle maçlar yapardık. O zamanlar mektebin en iyi oyuncuları meyanında bu senenin teferrüd eden idmancıları bulunurdu. Tabii biz çok küçük olduğumuzdan, ağabeylerimizin oyunlarını merakla seyretmekle iktifa ediyorduk.

    Yavaş yavaş her Cuma günleri Kadıköy Spor Kulübü’ne koşmaya başladık. Burası bize futbolun zevk ve şevkini tattırmıştı. Daha o zaman milli takım teşkilatı yoktu. Böyle olmakla beraber o zamanın genç oyuncuları bir çok hususatta daha ziyade ümit ve hevesle futbola çalışıyorlardı. Ben de sporun bu şubesinde yavaş yavaş göze çarpmaya başlıyordum. Mektep takımları arasında yaptığımız maçlarda benim de ismim etraftan “Yaşa” sedalarıyla kulağıma çarpmaya başlıyordu.

    Bu vaziyette birkaç sene daha çalıştıktan sonra ilk defa Fenerbahçe Kulübü’ne intisap ettim. Ve bu sevgili kulübe duhûlüm en tatlı günlerimi bildiriyordu. Bu suretle Fenerbahçe ikinci takımında bir sene müddetle oyun oynadım. O zamanlar etraftaki seyirciler benim pek iyi bir oyuncu olacağımı söylüyorlardı.

    1335 senesi lig maçları Kadıköy’de devam ederken, bir Cuma günü Vefa-Fenerbahçe ikinci takımları maçını icra ediyorduk. Ben o zamanlar pek iyi oynuyordum. Maçtan sonra pek muhterem kaptanım Zeki Bey, Bedri ile bana:

    – “Niçin ikinci takımda oynadınız? Öğleden sonra birinci takımda oynayacaktınız” dedi.

    Bir iki saat heyecanlı istirahatten sonra maç saati yaklaştı. Tekrar soyunarak arkadaşım Bedri ile beraber İttihat Spor Çayırı’na birinci takım ağabeyleri arasına yine beraber olarak dahil olduk. Birkaç dakika sonra da maç başlamıştı. Ben müdafi mevkiinde oynuyordum. O gün iki maç yapmamıza rağmen iki arkadaş da gayet muvaffakıyetle oynadık. Böylece birkaç maçta müdafi olarak oynatıldım. Fakat bundan sonraki maçlarda pek eski olan mevkiimi bırakarak kulüp tarafından sağ muavin olarak oynatılmaya başladım.

    Bu suretle birkaç sene asıl mevkiime pek yabancı kalmıştım. Sağ muavin mevkiinde birkaç sene daha oynadıktan sonra, İstanbul’un pek kıymetli ve muhterem oyuncusu Kamil Bey’in spor hayatından çekilmesiyle, yine kulüp tarafından onun yerine “müdafi” mevkiine geçirildim. Daha ilk maçta mevkimin oyuncusu olduğumu ispat ettim.

    Nihayet 1340 senesinde spor hayatımızda olimpiyat meseleleri mevzubahis olmaya başladı. Tabii bu havadis bütün sporcular arasında memnuniyeti mucip olmuştu. Herkes birbirleriyle rekabet ederek olimpiyada gitmek arzusundaydı. İşte benim de kulüp tarafından ismim federasyona verildi. Tabii seçme müsabakaları başlıyordu. İlk seçme müsabakasını yapmak üzere Eskişehir’e gittik. Orada birkaç maç yaptıktan sonra tekrar, seçme müsabakalarına devam etmek üzere Kadıköy Spor Çayırı’nda kurulan kampa dahil olduk. Her gün ve her dakikamız heyecanla geçiyordu. Antrenör Billy Hunter tarafından her gün idmanlarımıza devam ediyorduk. Ve her gün yapılan idmanlarda yavaş yavaş kendimi göstermeye başlıyordum. Biraz açıkça söylemek lazım gelirse, birkaç rakibi atlattıktan sonra mevkimi daha ziyade tersin etmiştim.

    Nihayet Avrupa’ya hareket zamanı yaklaştı. Fakat daha heyecanım ve düşüncem zail olmamıştı. Acaba hakiki müdafi olarak mı yoksa ihtiyat oyuncusu olarak mı gidiyordum? Arkadaşlarımın temin ettiğine ve benim de anladığıma göre takımda bir mevki kazanmıştım. Artık İstanbul’dan hareket günü gelmişti. Sabahleyin bütün istihzaratımızı kamil ederek arkadaşlarımın gözyaşları arasında İstanbul’u terk ediyordum. Beni taşıyan vapur spor muhiblerinin alkışları arasında yola devama başladı.

    Uzun bir yolculuktan sonra Paris’e vasıl olduk. Selim Sırrı Bey tarafından istasyonda istikbal edildik. Daha Paris’i göremeden Metropolitan ile Kolomb kamplarına vasıl olmuştuk. Kamp bir çok küçük kaleleri ihtiva ediyordu. İkişer kişi olmak üzere odalara ayrıldık. Büyük maça henüz on beş gün vardı. Bu on beş günü dahi idman ile geçirdik.

    Maçın arifesi akşamı reisimiz Ziya Bey tarafından salona davet edildik. Bütün oyuncular büyük bir heyecan içinde kıvranıyorduk. Ziya Bey bir mukaddimeden sonra hiçbir suretle itiraz edilmemek üzere takımı okumaya başladı. Beni sol muavin mevkinde okudular. O anda dehşetli bir darbe yediğimi anlayarak pek müteessir olmuştum. Son dakikaya kadar müdafi mevkiinde oynatıldığım halde bir gecede takım değiştirilmişti. Ve bu suretle pek meşru olarak takım yenilmişti.

    İşte bu darbe bütün ümitlerimi ve cesaretimi kırdı. Ertesi gün pek nevmid olarak maça çıktım. O gün müthiş bir talihsizlik olarak Çeklere mağlup olduk. Bu suretle ilk ayrılmadan ihraç edildikten sonra bütün takım azası serbest bir halde Paris’i gezmeye başladı. O muhteşem payitahtı bir müddet dolaştıktan sonra turneye çıkmak üzere Paris’i terk etmiştik.

    Bütün bu seyahat esnasında gördüğümüz maçlarda pek büyük istifadeler temin ettim. Ve mevkimin daha ziyade tekniğine dikkat ettim. Bütün bu turnelerde mevkimin üstadları olarak Uruguay’ı ve Çeklerin müdafilerini gördüm.

    Temmuz iptidalarında ise tekrar Paris’ten yola çıkıp, bir çok sıkıntılar çekerek sevgili İstanbul’a kavuştuk. Turne esnasında hakikaten bir çok haksızlık ve idaresizlik olmuştu. Fakat bunlar ilk defa yapılan muntazam teşkilat arasında nazar-ı müsamaha ile görülebilir.

    İstanbul’a vasıl olduktan sonra mevkime daha esaslı bir surette sarılarak çalışmaya başladım. Son zamanlarda federasyon tarafından tekrar imtihan ve turne meselesi çıktı. Ümit ederim bu sefer baştakilerin gadrine ve garezine uğramadan milletimi uzaklarda daha şerefle temsil edebilirim”

  • Kadri Göktulga

    Kadri Göktulga

    Çelebizade Sait Tevfik tarafından “Resimli Ay” dergisinde Fenerbahçeli sporcularla yapılan söyleşilere devam ediyoruz. 1921-1931 yılları arasında 64 resmî maçta forma giyen, Harington Kupası kahramanlarından Kadri Göktulga, Mart 1925 tarihinde dergiye bir röportaj veriyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Çelebizade’den Kadri Göktulga Peşrevi

    Pek küçükten tanırım. Ekseri günler mektepten çıktıktan sonra daimi arkadaşlarından Nusret ve Bedri ile beraber Union Club’ın kalelerinde egzersizlerini yaparlardı. O vakitler Fenerbahçe Kulübü’nün küçük takımlarında oynuyorlar ve daha müptediliklerine rağmen takdir ediliyorlardı. Seneler geçtikçe birbirinden ayrılmayan bu üç oyuncudan biri olan Nusret Anadolu’ya gitti. Bedri ve Kadri ise evvela üçüncü ve pek az farkla ikinci takıma geçtikleri gibi, bu aylar zarfında birinci takıma da dahil oldular. Bedri muhacim hattında çalışırken, Kadri de muavin hattında geçilmez bir uzuv oldu ve bu sayede, pek genç bulunmasına rağmen, orada gösterdiği muvaffakıyet kendisini kulübünde müdafaa mevkiine yerleştirmeye sebep oldu. Şimdiki halde istikbali en parlak bir müdafi oyuncusudur. Birdenbire büyüyen ve aynı günlerde yükselen bu genç oyuncu kendi hatıratına şöyle başlıyor :

    Kadri Göktulga Anlatıyor

    “Pek küçükken sporun ne demek olduğunu bilmezdim. Sekiz, dokuz yaşında Kadıköy Sultanisi’nde bulunduğum zamanlar futbolu merak etmiştim. O zaman Kadıköy Sultanisi müdür ve muallimleri spora ehemmiyet verirlerdi. Her gün öğle teneffüsünde Haydarpaşa Çayırı’na çıkar ve takımlar teşkil ederek birbirimizle maçlar yapardık. O zamanlar mektebin en iyi oyuncuları meyanında bu senenin teferrüd eden idmancıları bulunurdu. Tabii biz çok küçük olduğumuzdan, ağabeylerimizin oyunlarını merakla seyretmekle iktifa ediyorduk.

    Yavaş yavaş her Cuma günleri Kadıköy Spor Kulübü’ne koşmaya başladık. Burası bize futbolun zevk ve şevkini tattırmıştı. Daha o zaman milli takım teşkilatı yoktu. Böyle olmakla beraber o zamanın genç oyuncuları bir çok hususatta daha ziyade ümit ve hevesle futbola çalışıyorlardı. Ben de sporun bu şubesinde yavaş yavaş göze çarpmaya başlıyordum. Mektep takımları arasında yaptığımız maçlarda benim de ismim etraftan “Yaşa” sedalarıyla kulağıma çarpmaya başlıyordu.

    Bu vaziyette birkaç sene daha çalıştıktan sonra ilk defa Fenerbahçe Kulübü’ne intisap ettim. Ve bu sevgili kulübe duhûlüm en tatlı günlerimi bildiriyordu. Bu suretle Fenerbahçe ikinci takımında bir sene müddetle oyun oynadım. O zamanlar etraftaki seyirciler benim pek iyi bir oyuncu olacağımı söylüyorlardı.

    Birinci Takıma Geçiyoruz

    1335 senesi lig maçları Kadıköy’de devam ederken, bir Cuma günü Vefa-Fenerbahçe ikinci takımları maçını icra ediyorduk. Ben o zamanlar pek iyi oynuyordum. Maçtan sonra pek muhterem kaptanım Zeki Bey, Bedri ile bana:

    – “Niçin ikinci takımda oynadınız? Öğleden sonra birinci takımda oynayacaktınız” dedi.

    Bir iki saat heyecanlı istirahatten sonra maç saati yaklaştı. Tekrar soyunarak arkadaşım Bedri ile beraber İttihat Spor Çayırı’na birinci takım ağabeyleri arasına yine beraber olarak dahil olduk. Birkaç dakika sonra da maç başlamıştı. Ben müdafi mevkiinde oynuyordum. O gün iki maç yapmamıza rağmen iki arkadaş da gayet muvaffakıyetle oynadık. Böylece birkaç maçta müdafi olarak oynatıldım. Fakat bundan sonraki maçlarda pek eski olan mevkiimi bırakarak kulüp tarafından sağ muavin olarak oynatılmaya başladım.

    Bu suretle birkaç sene asıl mevkiime pek yabancı kalmıştım. Sağ muavin mevkiinde birkaç sene daha oynadıktan sonra, İstanbul’un pek kıymetli ve muhterem oyuncusu Kamil Bey’in spor hayatından çekilmesiyle, yine kulüp tarafından onun yerine “müdafi” mevkiine geçirildim. Daha ilk maçta mevkimin oyuncusu olduğumu ispat ettim.

    Olimpiyat Meselesi

    Nihayet 1340 senesinde spor hayatımızda olimpiyat meseleleri mevzubahis olmaya başladı. Tabii bu havadis bütün sporcular arasında memnuniyeti mucip olmuştu. Herkes birbirleriyle rekabet ederek olimpiyada gitmek arzusundaydı. İşte benim de kulüp tarafından ismim federasyona verildi. Tabii seçme müsabakaları başlıyordu. İlk seçme müsabakasını yapmak üzere Eskişehir’e gittik. Orada birkaç maç yaptıktan sonra tekrar, seçme müsabakalarına devam etmek üzere Kadıköy Spor Çayırı’nda kurulan kampa dahil olduk. Her gün ve her dakikamız heyecanla geçiyordu. Antrenör Billy Hunter tarafından her gün idmanlarımıza devam ediyorduk. Ve her gün yapılan idmanlarda yavaş yavaş kendimi göstermeye başlıyordum. Biraz açıkça söylemek lazım gelirse, birkaç rakibi atlattıktan sonra mevkimi daha ziyade tersin etmiştim.

    Nihayet Avrupa’ya hareket zamanı yaklaştı. Fakat daha heyecanım ve düşüncem zail olmamıştı. Acaba hakiki müdafi olarak mı yoksa ihtiyat oyuncusu olarak mı gidiyordum? Arkadaşlarımın temin ettiğine ve benim de anladığıma göre takımda bir mevki kazanmıştım. Artık İstanbul’dan hareket günü gelmişti. Sabahleyin bütün istihzaratımızı kamil ederek arkadaşlarımın gözyaşları arasında İstanbul’u terk ediyordum. Beni taşıyan vapur spor muhiblerinin alkışları arasında yola devama başladı.

    Paris’te Geçen Günler

    Uzun bir yolculuktan sonra Paris’e vasıl olduk. Selim Sırrı Bey tarafından istasyonda istikbal edildik. Daha Paris’i göremeden Metropolitan ile Kolomb kamplarına vasıl olmuştuk. Kamp bir çok küçük kaleleri ihtiva ediyordu. İkişer kişi olmak üzere odalara ayrıldık. Büyük maça henüz on beş gün vardı. Bu on beş günü dahi idman ile geçirdik.

    Maçın arifesi akşamı reisimiz Ziya Bey tarafından salona davet edildik. Bütün oyuncular büyük bir heyecan içinde kıvranıyorduk. Ziya Bey bir mukaddimeden sonra hiçbir suretle itiraz edilmemek üzere takımı okumaya başladı. Beni sol muavin mevkinde okudular. O anda dehşetli bir darbe yediğimi anlayarak pek müteessir olmuştum. Son dakikaya kadar müdafi mevkiinde oynatıldığım halde bir gecede takım değiştirilmişti. Ve bu suretle pek meşru olarak takım yenilmişti.

    İşte bu darbe bütün ümitlerimi ve cesaretimi kırdı. Ertesi gün pek nevmid olarak maça çıktım. O gün müthiş bir talihsizlik olarak Çeklere mağlup olduk. Bu suretle ilk ayrılmadan ihraç edildikten sonra bütün takım azası serbest bir halde Paris’i gezmeye başladı. O muhteşem payitahtı bir müddet dolaştıktan sonra turneye çıkmak üzere Paris’i terk etmiştik.

    Bütün bu seyahat esnasında gördüğümüz maçlarda pek büyük istifadeler temin ettim. Ve mevkimin daha ziyade tekniğine dikkat ettim. Bütün bu turnelerde mevkimin üstadları olarak Uruguay’ı ve Çeklerin müdafilerini gördüm.

    Temmuz iptidalarında ise tekrar Paris’ten yola çıkıp, bir çok sıkıntılar çekerek sevgili İstanbul’a kavuştuk. Turne esnasında hakikaten bir çok haksızlık ve idaresizlik olmuştu. Fakat bunlar ilk defa yapılan muntazam teşkilat arasında nazar-ı müsamaha ile görülebilir.

    İstanbul’a vasıl olduktan sonra mevkime daha esaslı bir surette sarılarak çalışmaya başladım. Son zamanlarda federasyon tarafından tekrar imtihan ve turne meselesi çıktı. Ümit ederim bu sefer baştakilerin gadrine ve garezine uğramadan milletimi uzaklarda daha şerefle temsil edebilirim”

    Kadri Göktulga

  • Fenerbahçe’nin İşgalcileri Sepetlediği Maç

    İstanbul 16 Mart 1920’de müttefikler tarafından işgal edildikten ancak 3.5 sene sonra 6 Ekim 1923’de özgürlüğüne kavuştu. Bununla beraber, Harington Kupası maçı, Fenerbahçe için işgal kuvvetlerine karşı oynanan son maç olmadı. 30 Eylül 1923 tarihinde Goldstream Guards ile bir maç daha yapan Fenerbahçe (*) bu maçı 5-1 kazanacaktı. Yukarıda gördüğünüz fotoğraflar (**) dönemin Spor Alemi isimli gözde mecmuasından. Aşağıda ise yine aynı dergiden maçın anlatımını göreceksiniz. Hatamız olmuşsa affola. Keyifli okumalar…

    * * * * * *

    Fenerbahçe Kulübü’nün son sene içinde ecnebi takımlarına karşı kazanmış olduğu muvaffakıyetler arasına bir de mağlubiyet karışmıştı ki işgal kuvvetlerinin İstanbul’dan hareketinden evvel herhalde silinmesi icap ediyordu. Bu maksatla Fenerbahçe’yi belli başlı üç oyuncusundan mahrum olduğu bir günde ikiye karşı altı gol ile mağlup etmeye muvaffak olan Goldstream Guards futbol ekibi kendisine vaki olan mükerrer müracaatlara rağmen rövanş maçını kabul etmemişti. Son defa olarak icra olunan teşebbüse nihayet cevab-ı muvaffakıyet alındığı cihetle 30 Eylül Pazar günü için kararlaştırılmıştı.

    Fenerbahçeliler mahal-i müsabakaya malum takımlarıyla geldikleri gibi İngilizler de Grenadier Guards oyuncularından bir iki kişi ile takviye edilmişlerdi. Büyük bir kalabalık huzurunda saat dört buçukta maça başlandı. Daha ilk dakikalardan itibaren oyunun heyecanlı olacağı hissediliyordu. Nitekim Fenerbahçe’nin rakip kalesine güzel bir inişini müteakip, İngilizlerin sür’atli mukabil bir akınları oyunu canlandırmıştı. Bilhassa bugün Fenerbahçe muhacim hattının iki açık oyuncusu İngilizleri çok uğraştırdılar.

    Zeki Bey oyunun bidayetinden on dakika sonra sıkı bir şutla ilk golü yaptı. Bu sayı üzerine müsabaka daha ziyade ehemmiyet kesbetmeye başladı. İngilizler behemehal mukabele etmek istiyorlardı. Biraz sonra soldan ilerleyen bir akın neticesinde merkez muhacimleri almış olduğu bir pası, top yere konmaksızın ve ani olarak Fener kalesine tevcih etti ve onlar da bir sayı kazandılar. Fakat Ömer Bey’in bir golü bunu yakından takip etti ve biraz sonra haftaym zamanı geldiğinden müsabakaya fasıla verdiler.

    İkinci haftaym oyun ekseriya Fenerbahçe’nin lehine olmakla beraber bir müddet neticesiz devam ettiyse de sonlara doğru Goldstream oyuncularından birinin topa kale önünde el ile vurması üzerine verilen bir penaltı cezasından Fenerbahçe üçüncü sayıyı da kazandı. Ekseriya vaki olduğu gibi bugün de Fenerbahçe takımının karşısındaki oyuncularda yorgunluk alaimi belirmeye başlamıştı.

    Üst üste pek müsait iki fırsat kaçıran Zeki ve Alaaddin Beyler birbirini müteakip iki golle takımlarının sayılarını beşe iblağ ettiler ve bu suretle müsabaka bire karşı beş ile ve Fenerbahçe’nin parlak galibiyetiyle nihayet buldu. Fenerbahçe’nin bilhassa bugünkü oyununda umumi bir ahenk görüldü.

    Muhacim hattında bilhassa ilk haftaymda cenahlar iyi işledi. İştirak-ı mesai diğer günlere nazaran daha iyiydi. Muavin ve müdafiler çok çalıştılar. Oyunun merkez sikleti üzerinde orta muavin mühim bir amil idi. Şekip Bey günden güne terakki ediyor. İngilizlerin ekserisi güzel oynadılar. Aynı günde Fenerbahçe ikinci üçüncü takımları da Ermenilere galip gelmişlerdir.

    * * * * * *

    (*) Fenerbahçe bu maça aşağıdaki kadroyla çıktı. Goller de parantez içlerinde…

    – Şekip Kulaksızoğlu
    – Cafer Çağatay (1)
    – Hasan Kamil Sporel
    – Fahir Yeniçay
    – İsmet Uluğ
    – Kadri Göktulga
    – Sabih Arca
    – Alaaddin Baydar (1)
    – Zeki Rıza Sporel (2)
    – Ömer Tanyeri (1)
    – Bedri Gürsoy

    (**) Kapaktaki açıklamalar ise şöyle :

    – İngilizlerin galip Goldstream takımı nihayet büyük bir mağlubiyetle şehrimizi terk etti.

    – Yukarıdaki resim : Günün en mühim oyuncusu Bedri Bey parti arasında limon yerken.

    – Ortadaki resim : Fenerbahçe – Goldstream takımları (Cafer ve Hasan Kamil Beyler bulunmadığı zaman resim alınmıştır)

    – Aşağıdaki resim : Parti arasında Fenerbahçe’den Zeki, Alaaddin, Fahir Beyler dinlenirken.

  • Fenerbahçe İşgalcileri Sepetledi

    Fenerbahçe İşgalcileri Sepetledi

    İstanbul 16 Mart 1920’de müttefikler tarafından işgal edildikten ancak 3.5 sene sonra 6 Ekim 1923’de özgürlüğüne kavuştu. Bununla beraber, Harington Kupası maçı, Fenerbahçe için işgal kuvvetlerine karşı oynanan son maç olmadı. 30 Eylül 1923 tarihinde Coldstream Guards ile bir maç daha yapan Fenerbahçe (*) bu maçı 5-1 kazandı ve işgalcileri böylece sepetledi. Yukarıda gördüğünüz fotoğraflar (**) dönemin Spor Alemi isimli gözde mecmuasından. Aşağıda ise yine aynı dergiden maçın anlatımını göreceksiniz. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Rövanş

    Fenerbahçe Kulübü’nün son sene içinde ecnebi takımlarına karşı kazanmış olduğu muvaffakıyetler arasına bir de mağlubiyet karışmıştı ki işgal kuvvetlerinin İstanbul’dan hareketinden evvel herhalde silinmesi icap ediyordu. Bu maksatla Fenerbahçe’yi belli başlı üç oyuncusundan mahrum olduğu bir günde ikiye karşı altı gol ile mağlup etmeye muvaffak olan Goldstream Guards futbol ekibi kendisine vaki olan mükerrer müracaatlara rağmen rövanş maçını kabul etmemişti. Son defa olarak icra olunan teşebbüse nihayet cevab-ı muvaffakıyet alındığı cihetle 30 Eylül Pazar günü için kararlaştırılmıştı.

    Fenerbahçeliler mahal-i müsabakaya malum takımlarıyla geldikleri gibi İngilizler de Grenadier Guards oyuncularından bir iki kişi ile takviye edilmişlerdi. Büyük bir kalabalık huzurunda saat dört buçukta maça başlandı. Daha ilk dakikalardan itibaren oyunun heyecanlı olacağı hissediliyordu. Nitekim Fenerbahçe’nin rakip kalesine güzel bir inişini müteakip, İngilizlerin sür’atli mukabil bir akınları oyunu canlandırmıştı. Bilhassa bugün Fenerbahçe muhacim hattının iki açık oyuncusu İngilizleri çok uğraştırdılar.

    Zeki Bey oyunun bidayetinden on dakika sonra sıkı bir şutla ilk golü yaptı. Bu sayı üzerine müsabaka daha ziyade ehemmiyet kesbetmeye başladı. İngilizler behemehal mukabele etmek istiyorlardı. Biraz sonra soldan ilerleyen bir akın neticesinde merkez muhacimleri almış olduğu bir pası, top yere konmaksızın ve ani olarak Fener kalesine tevcih etti ve onlar da bir sayı kazandılar. Fakat Ömer Bey’in bir golü bunu yakından takip etti ve biraz sonra haftaym zamanı geldiğinden müsabakaya fasıla verdiler.

    İkinci Devre

    İkinci haftaym oyun ekseriya Fenerbahçe’nin lehine olmakla beraber bir müddet neticesiz devam ettiyse de sonlara doğru Goldstream oyuncularından birinin topa kale önünde el ile vurması üzerine verilen bir penaltı cezasından Fenerbahçe üçüncü sayıyı da kazandı. Ekseriya vaki olduğu gibi bugün de Fenerbahçe takımının karşısındaki oyuncularda yorgunluk alaimi belirmeye başlamıştı.

    Üst üste pek müsait iki fırsat kaçıran Zeki ve Alaaddin Beyler birbirini müteakip iki golle takımlarının sayılarını beşe iblağ ettiler ve bu suretle müsabaka bire karşı beş ile ve Fenerbahçe’nin parlak galibiyetiyle nihayet buldu. Fenerbahçe’nin bilhassa bugünkü oyununda umumi bir ahenk görüldü.

    Muhacim hattında bilhassa ilk haftaymda cenahlar iyi işledi. İştirak-ı mesai diğer günlere nazaran daha iyiydi. Muavin ve müdafiler çok çalıştılar. Oyunun merkez sikleti üzerinde orta muavin mühim bir amil idi. Şekip Bey günden güne terakki ediyor. İngilizlerin ekserisi güzel oynadılar. Aynı günde Fenerbahçe ikinci üçüncü takımları da Ermenilere galip gelmişlerdir.

    Açıklamalar

    (*) Fenerbahçe bu maça aşağıdaki kadroyla çıktı. Goller de parantez içlerinde…

    – Şekip Kulaksızoğlu
    – Cafer Çağatay (1)
    – Hasan Kamil Sporel
    – Fahir Yeniçay
    – İsmet Uluğ
    – Kadri Göktulga
    – Sabih Arca
    – Alaaddin Baydar (1)
    – Zeki Rıza Sporel (2)
    – Ömer Tanyeri (1)
    – Bedri Gürsoy

    (**) Kapaktaki açıklamalar ise şöyle :

    – İngilizlerin galip Goldstream takımı nihayet büyük bir mağlubiyetle şehrimizi terk etti.

    Yukarıdaki resim : Günün en mühim oyuncusu Bedri Bey parti arasında limon yerken.

    Ortadaki resim : Fenerbahçe – Goldstream takımları (Cafer ve Hasan Kamil Beyler bulunmadığı zaman resim alınmıştır)

    Aşağıdaki resim : Parti arasında Fenerbahçe’den Zeki, Alaaddin, Fahir Beyler dinlenirken.

    Spor Âlemi / Fenerbahçe İşgalcileri Sepetledi

  • Tevhid-i Efkar Gazetesinde Harington Kupası

    Tevhid-i Efkar Gazetesinde Harington Kupası

    Fenerbahçe tarihinin en anlamlı maçlarından birisi olan Harington Kupası‘na dair bulduğumuz belgeleri burada paylaşacağız. Maçın ertesi günü yayınlanan 30 Haziran 1923 tarihli Tevhid-i Efkar gazetesinde Harington Kupası haberinin transkripsiyonu ile başlayalım.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe’nin İngilizlere Kati Bir Galibiyeti

    1. Fotoğraf Altı : Fenerbahçe takımımıza mağlup olan İngiliz muhtelit Gardlar takımı

    2. Fotoğraf Altı : Zeki (Rıza Sporel) Bey galibiyeti temin eden ikinci sayıyı yaparken.

    Dün Taksim Stadyumu’nda muhtelif kulüpler arasında futbol müsabakaları icra edildi. Fenerbahçe takımımız ile İngiliz muhtelit Gardlar takımı arasındaki müsabaka pek heyecanlı olmuştur. Şehrimizde bulunan İngilizler, şimdiye kadar ekseriyetle Türk takımlarına mağlup oldukları cihetle, bu mağlubiyetlerin acılarını çıkararak intikam almak ve mutlaka ihraz-ı galibiyet etmek amiliyle bir araya gelerek teşkil ettikleri ve günlerce talimler yaparak hazırlattıkları kuvvetli muhtelit bir takım ile sahaya çıkmışlardır. Binlerce seyirci önünde pek heyecanlı bir surette devam eden ve bazen herkese Fenerbahçe’nin kaybedeceği intibalarını veren müsabaka neticesinde, İngiliz takımı mühim bir mağlubiyete uğramış ve galip Fener takımı mev’ûd kupayı almıştır.

    Fenerbahçe-İngiliz Gardlar takımı ve diğer takımlar arasındaki müsabakaların suret-i cereyanı hakkındaki tafsilat kısm-ı mahsusumuzda münderictir.

    İngilizler Fenerbahçe’ye Mağlup Oldular!

    Fenerbahçe takımımız İngilizlerin en kuvvetli ve muhtelit Gardlar takımını mağlup etti.

    Öteden beri İngiliz takımları ile yaptığı müsabakalarda hemen daima galip gelen Fenerbahçe takımımız dün tehlikeli bir imtihan devresini muvaffakıyetle başardı. Bir çok defalar mağlup oldukları halde bu Türk takımını muhakkak yenmek inadından vazgeçmeyen İngilizler, şehrimizde bulunan Grenadier Gard, Goldstream Gard, Irish Gard ismindeki üç kuvvetli takımlarından Gardlar ismiyle muhtelit bir takım teşkil etmek ve bu takımı dünkü oyunda galibiyeti muhakkak temin için muhtelif talimler ile hazırlamışlardı.

    Filhakika İngilizler dünkü oyunun ilk devresinde, müttehid denebilecek derecede ahenkdar hücumları, muntazam ve düzgün pasları ve sert oyunları ile futbolcularımızı şaşırtmaya çalıştılar, binlerce Türk seyirciyi ümitsizliğe düşürdüler ve adeta Fenerbahçe’yi mağlup ederek muratlarına erecek bir kuvvet ve kabiliyet gösterdiler, fakat neticede Türk’ün azim ve kuvveti önünde yorgun ve bitkin bir halde yenilmeye mecbur oldular.

    İki taraf da müsavi derecede kuvvet arz ettikleri için oyun baştan aşağı daima şüpheli ve heyecanlı bir reviş takip etti. Birinci devrede İngilizler ilk hücumlarından itibaren bizim kaleyi sıkıştırmaya başladılar ve oyun Fenerbahçe’nin ilk ve yegane akınından sonra devrenin nihayetine kadar bu suretle cereyan etti. Hasmın hem şedit, hem sanatkarane oyunları karşısında muhacimlerimiz matul ve nispeten seyirci bir vaziyette kalırken müdafaa, topu kaleden geçirtmemek için canla başla çalışıyordu.

    İsmet Bey, müdafiler, bilhassa kaleci güzel karşılamalar ile çok kıymetli oynadılar. Fakat devrenin sonlarına doğru ta merkezden kopan top muntazam ve hesaplı paslar ile dolaştıktan sonra yalnız merkez muavininin himmeti ile aleyhimize bir sayı kazandırdı.

    Mağlubiyete doğru gidildiğine işaret eden bu sayı, bütün seyircilere bezgin bir ümitsizlik verdi. Fakat sanki birinci devreyi hasmını denemek ve yormak için bilhassa böyle mağlup bir vaziyette geçirmiş olan Fenerbahçe takımımız, ikinci devreye şiddetli azim ve taze bir kuvvetle başladı.

    İkinci Devre

    Beklerimiz Fener muhacim hattının ahengine girmiş ve bilhassa Zeki ve Alaaddin Beylerin arkasında mekik gibi gidip gelmeye başlamıştı. Muavin hattı da daha çok çalışıyordu. Bilhassa İsmet Bey daha fazla açılmıştı ve daha muvaffakıyetli oynuyordu.

    Birkaç dakika geçmemişti ki yorulan hasmın karşısında Fenerbahçe’nin iyiden iyiye inkişaf etmeye başlayan düzgün oyunu ilk semeresini verdi. Seyircilerin çılgınca muvaffakıyet avazeleri ile ilk sayı ilan edildi.

    Şimdi her iki takım arasında beraberlik hasıl olmuştu. Tarafeyn galibiyete erişmek için aynı vaziyet ve mesafede idiler. Fakat İngilizler artık yorgunluktan şişmişlerdi. İngiliz askeri serpuşunu kafasından çıkarmayan kaleci, muhacimlerimizin kaleyi sarsan havaleleri karşısında titremeye ve şaşırmaya başlamıştı.

    Şimdi oyuncularımız İngilizlerin birinci devredeki faikiyetinden üstün bir varlıkla hasmı sıkıştırıyorlardı. Fenerbahçe’nin bu birbirini kovalayan akınları arasında top Alaaddin Bey’in himmetiyle Zeki Bey’in soluna düşmüştü. Bu kıymetli orta akıncımızın en kuvvetli vurduğu sol ayağı hizasına düşen topun kaleye girip sayı yapması muhakkaktı. Nitekim de öyle oldu. İngilizlerin, kafasından İngiliz askeri serpuşunu çıkarmamış olan kalecileri, bu şiddetli havalenin önüne geçemedi ve Türk takımı ikinci sayısını yaptı.

    Artık oyun, sonuna kadar Fener’in tam bir hakimiyeti altında ve seyircilerin mütemadiyen uğuldayan muvaffakıyet avazeleri ile cereyan etti ve neticede pek iltizamkarane harekatına rağmen takımının mağlubiyetine mani olamayan İngiliz hakem düdüğünü öttürerek oyunun hitamını ve en kuvvetli İngiliz muhtelit takımının mağlubiyetini ilan etti.

    Yüzde yüz galibiyet ümidiyle gelen hasım, sahayı tam bir hüzün ile terk ederken bire karşı iki sayıyla galip gelen Türk takımı Fenerbahçe’nin kaptanı Zeki Bey elinde mev’ûd galibiyet kupası olduğu halde seyircilerin tezahürat-ı meserretkaranesi arasında eller üzerinde götürülüyordu.

    Diğer Futbol Müsabakaları

    Fenerbahçe-İngiliz müsabakasından evvel Darüşşafaka ve Fenerbahçe kulüplerinin üçüncü takımları arasında icra edilen müsabakalarda Darüşşafaka takımı sıfıra karşı iki sayı ile ihraz-ı galibiyet eylemiştir.

    Müteakiben Fenerbahçe-Galatasaray ikinci takımları arasında cereyan eden heyecanlı müsabakanın neticesinde Fenerbahçe bire karşı üç sayı ile muvaffakıyet temin etmiştir.

    * * * * * *

    Not : Fenerbahçe bu müsabakaya aşağıdaki 11 ile çıkmıştı.

    Şekip (Kulaksızoğlu), Hasan Kamil (Sporel), Cafer (Çağatay), Kadri (Göktulga), İsmet (Uluğ), Fahir (Yeniçay), Sabih (Arca), Alaaddin (Baydar), Zeki Rıza (Sporel), Ömer (Tanyeri), Bedri (Gürsoy)

    Tevhid-i Efkar Gazetesinde Harington Kupası
    30 Haziran 1923 tarihli Tevhid-i Efkar Gazetesinde Harington Kupası