Etiket: Hasan Pulur

  • İslâm Üslubuyla Gitti

    İslâm Üslubuyla Gitti

    Hasan Pulur, İslam Çupi’nin vefatının ardından yazıyor… Onun hakkında söylenebilecek en doğru üç kelimeyle: “İslam Üslubuyla Gitti” diyor… Nur içinde yatsınlar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    İslâm, Üslubuyla Gitti

    Hayır, giden “İslam” değil, giden bir “üslüp”tur. İster altında, ister üstünde eğer bir yazının imzası olmasa bile “Bu İslâm Çupi’nin yazısıdır!” dedirtiyorsa, elbette giden üslup olacaktır.

    Futbol sert bir oyundur, kaba bir oyundur ama İslam, bu oyunu adeta bir bale resitali anlatır gibi yazardı, hele Fenerbahçe Galatasaray’ı yenmişse, hele Fenerbahçe şampiyon olmuşsa…

    “İslâm”a özenenler çıktı, lakin “Taklitlerinden sakınınız” kuralı onun kalkanıydı, hiçbiri onun “mukallidi” bile olamadı.

    İslam Çupi, sadece spor sayfası yazarı değildi. 1994 – 1995 yıllarında Milliyet’in eski “Fiesta”da “Antikacı Dükkânı” adını taktığı köşesinde, İstanbul’u, anılarını anlatırdı, bizim de o ekte “Kesip Sakladıklarımız” diye bir köşemiz vardı. İslâm, bir akşamüzeri kapıyı açıp girdi, belli ki üzüntülüydü. “Ne oldu Müslim Efendi?” diye takıldık, bir süre sustu, dudakları titriyordu: “Yazımı atmışlar!” dedi.

    “Nasıl atmışlar?”

    Yazısını dizgiye vermiş, sonra gidip sayfaya bakmış, yanlışlık, fazlalık var mı diye… Sayfayı düzenleyen “Sizin yazınızı artık koymayacaklar!” demiş…

    Bir hodgâm, bir nadân, bir saygısız, kırk yıllık bir yazara “Sizin yazınızı, artık yayımlayamayacağız!” demek, nezaketini bile göstermeden, İslâm Çupi’yi kaldırıp atmıştı…

    Genç meslektaşlara, bu anımızı ibretle sunarız…

    Oysa ne güzel yazılardı onlar, artık özlemle anılan 1940’lı, 50’li, 60’lı, hatta 70’li yıllardan İstanbul anıları… Mesela siz Şişhaneli “Joryet”i tanıdınız mı? Tanımadıysanız, İslam size anlatıversin:

    “Delikli kuruşların primlendirdiği iniş çıkışlarda tanıdım Joryet’i ben… Yaşı belki 35’e demirli, ya onun üstünde olan Joryet, incecik fiziği bakımlı anatomisi, gözlerine ve saçına aldığı siyah rengin en güzeli ile beyaz perdedeki Vivian Romance’a benziyordu, adeta… Yaz ve kış evlerinde sık sık bana Tino Rossi ve Imperio Argentina’dan tangolar ve Latin Amerika ezgileri dinletir, annesinin gözü önünde tango ve valslerin ilk ve usta figürlerinin talimini yaptırır, çok sık da büyük bir ustalıkla piyanosunun önüne otururdu. Ben yaşlılık ameliyatımda neşterin altına giderken, son arzum olarak hala Vivaldi’nin ilk baharını çaldıracak kadar klasik batı müziğine sevgi duymuşsam, bunun ilk kahraman enstrümanı Joryet’tir, kulaklarımda.”

    Evet, giden “İslâm” değil, bir “üslup”tur…

    Acaba Çetin Çeki hatırlar mı? Fenerbahçeli Rıdvan’ın, “Rıdvan” olduğu günlerdi; İslâm “Rıdvanizm” diye bir yazı yazmıştı. Çetin Çeki, bu yazıyı televizyonda okurken, İslâm’ın yazısı, adeta beste olmuştu O’nun ağzında.

    Hasan Pulur – 8 Şubat 2001 – Milliyet Gazetesi

  • Romantik Fenerbahçeli

    Romantik Fenerbahçeli

    Rahmetli Hasan Pulur, 2003-2004 şampiyonluğundan hemen sonra kaleme aldığı “Romantik Fenerbahçeli” başlıklı yazısında, kulübün vefa duygusundan beslendiğini yazmış ve (başrollerinde Suat Belgin ile Halit Deringör‘ün olduğu) Fenerbahçe tarihinin çok enteresan bir hikayesini anlatmış. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Romantik Fenerbahçeli

    Herkes bilir ki biz Fenerbahçeliyizdir, hem kalben, hem kayden Fenerbahçeliyiz, kulübün 3089 numaralı üyesiyiz…

    Ama biz “romantik” Fenerbahçeliyiz…

    Romantik Fenerbahçelinin gönlünde ince hesaplar yoktur, onun için önemli olan sarı-lacivert formadır, bu forma onun tabusudur, ona toz kondurmaz.

    Bu yüzden, Mustafa Denizli’yi insan olarak sever ama Fenerbahçe’nin başında olmasını kabul edemez, onun dönemindeki şampiyonluğa bile buruk bakar…

    Niye?

    Çünkü Mustafa Denizli, Galatasaray’ı çalıştırırken Fenerbahçe’yi kıracak laflar etmiştir.

    “Romantik” Fenerbahçeli, bu yıl şampiyon takımın kadrosundan sadece bir futbolcuya karşı tepkilidir; takımın en iyi oyuncularından “Tomas”ı affedemez, çünkü bu oyuncu sarı-lacivertli formayı sırtından çıkarıp yere atmıştır. Her ne kadar Daum’a kızmış olsa da yere atılan forma Fenerbahçe’nin formasıdır, affedilemez.

    İşte o “romantik” Fenerbahçeli, Türkiye’nin en büyük stadyumunu, en çağdaş sahasını, tesislerini yapan Aziz Yıldırım ve arkadaşlarına minnet duygusuyla doludur.

    Şampiyon takımın yöneticileri oldukları için mi?

    Hayır, sadece şampiyonluk için değil!

    O stadyuma, Fenerbahçe’ni yıllarca başkanlığını yapan, Başbakan Şükrü Saracoğlu’nun adını verdikleri için…

    Yeni yapılan kulüp binasına eski başkanlardan Faruk Ilgaz’ın adını verdikleri için…

    Basın tribününe, Fenerbahçe’yi yazılarıyla şiirleştiren İslam Çupi’nin adını verdikleri için…

    Şampiyonluk elbette çok önemlidir, hele ahir ömründe Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu gören “romantik Fenerbahçeliler”i ağlatacak kadar önemlidir.

    Ama “vefa duygusu” da en az şampiyonluk kadar önemlidir.

    Halit Çapın’ın dediği gibi:

    “Ahir ömrümüzde içimizdeki sevdanı yeni baştan yeniledin, kalp atışlarımıza bir başka ritim getirdin, aziz Fenerbahçe…”

    Aziz Yıldırım ve arkadaşlarının vefa duygusuna her Fenerbahçeli saygı duymalıdır, unutmamalıdır.

    Fenerbahçe’yi Fenerbahçe yapan, sadece şampiyonluk kupaları ya da rakip takımın kalelerine giren toplar değildir.

    Ödenemeyen Su Faturası

    Bir örnek…

    Yıl 1948, Halit Deringör Fenerbahçe takımının solaçığıdır, Londra Olimpiyatı’na gidecek futbol takımına seçilmiştir, fakat bazıları oyunlar oynayarak, Halit Deringör’ü kadrodan çıkarırlar. Fenerbahçe kulübü, bunu kabul etmez, “Madem siz benim futbolcumu entrikayla kadrodan çıkardınız, biz de onu kendi paramızla Londra’ya gönderiyoruz” der.

    Halit Deringör, kulübün parasıyla Londra’ya gider, bir ay kalır, döner, cebinde kulübün verdiği paradan bir miktar kalmıştır. Bir gün Galata Köprüsü’nde, kulübün muhasebecisi Sual Belgin’le karşılaşır. (Spor yorumcusu Kemal Belgin’in babası) Suat Belgin sıkıntılıdır, Halit Deringör zorlayınca anlatır, su parasını ödeyemedikleri için, Fenerbahçe Stadı’nın ve kulübün suyu kesilmiştir, 400 Lira bulmak için zengin Fenerbahçelilerden “Yağcı Ali”nin dükkanına gitmektedir.

    Halit Deringör sorar:

    “Su borcumuz ne kadar?”

    “400 Lira!”

    “Al ben sana 400 Lirayı vereyim, sen de bana karşıya geçmek için vapur parası ver, bir kuruşum yok!”

    Suat Belgin inanmak istemez, bu 400 Lira, Halit Deringör’ün Londra’da arttırdığı, kulübün parasıdır, ona kimse bu paranın hesabını sormayacaktır ama o da “romantik” bir Fenerbahçelidir.

    İşte Fenerbahçelilik budur.

    Şampiyonluk kutlu olsun!

    Hasan Pulur | 12 Mayıs 2004 – Milliyet Gazetesi (Romantik Fenerbahçeli)

  • Turgay Şeren’in Fenerbahçe Bayrağı

    Turgay Şeren’in Fenerbahçe Bayrağı

    19 Aralık 1964 tarihli Milliyet gazetesindeki “Olaylar ve İnsanlar” köşesinde Hasan Pulur, Turgay Şeren’in Fenerbahçe bayrağı ile bir hatırasını nakletmiş. Arkasından Semai Şatıroğlu ile güldüren bir anı… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Turgay Ağladı, Turgay Güldü

    Koca Turgay…

    Yüz binlerin alkışladığı kaptan kaleci…

    Hiçbir alkış, hiçbir tezahürat onu önceki gün meçhul bir Fenerbahçelinin hediyesi kadar heyecanlandırmamıştı…

    Hastane odasının kapısı açıldı. İçeriye genç bir delikanlı girdi. Ürkek adımlarla yaklaştı, “Geçmiş olsun Turgay abi!” dedi ve Turgay’ın teşekkür etmesine fırsat vermeden devam etti:

    • Beni sen tanımazsın abi! Kapalı tribünün ortasında oturan binlerce Fenerbahçeliden biriyim! İnan abi belki Türkiye’de benim kadar koyu Fenerbahçeli yoktur! Ama sana çok üzüldüm. Geçmiş olsun abi! İnşallah yakında kaleye geçersin! Hastaya eli boş gelinmez abi… Çiçek getirsem, şeker getirsem, kolonya getirsem benim için kıymeti yok… Bunları herkes getirir… Ben sana en kıymetli şeyimi getirdim. Al abi!

    … Ve ismini bile söylemeyen delikanlı bir anda odadan çıkıp giderken Turgay gözyaşlarını Fenerbahçe bayrağı ile siliyordu.

    Hırsız Semai’nin Ziyareti

    Turgay’ı ziyaret eden Fenerbahçelilerden biri de anlı, şanlı “Hırsız Semai”ydi.. “Baba Gündüz” Semai’ye Turgay’ın ameliyatını anlatıyordu :

    • Sorma Semaiciğim! Ameliyata girdim… Bir müddet seyrettim. İnsan çok fena oluyor. Turgay’ın koluna kocaman bir demir koyunca dayanamadım. Çiviymiş bu… Hemen dışarı çıktım…

    “Hırsız Semai” lafı yarıda kesti :

    • Tamam! Bundan sonra bizim maçta tatbik edeceğimiz taktiği kurdum.

    Gündüz’le Turgay “Hırsız”ın ne mal olduğunu bildikleri için “Söyle!” dediler “Neymiş bu taktik?”

    Semai ciddi ciddi taktiği açıkladı:

    • Sen Allah’ın izniyle iyileş, bizim maça çık… Ben o maçta senin kalenin arkasına geçeceğim. Elimde bir mıknatıs… Mıknatısı tuttum mu kolun benim elimde! Sen ondan sonra tek elle giren toplara “Geç” işareti ver!

    Turgay günlerden beri ilk defa gülüyordu.

    Hasan Pulur / 19.12.1964 – Milliyet Gazetesi – Olaylar ve İnsanlar (Turgay Şeren’in Fenerbahçe Bayrağı)

  • Süresiz İzin

    Süresiz İzin

    Kıymetli büyüğümüz Seyhun Binzet’in yazdığı, Semai Şatıroğlu yazısını hatırlarsınız. Fenerbahçe’nin bu renkli ismi, bu defa bir başka müthiş Fenerbahçelinin, Hasan Pulur’un yazısında karşımıza çıktı. Hasan Pulur’un on yıllarca yazdığı “Olaylar ve İnsanlar” köşesinde yayınlanan bu süresiz izin hikayesini keyifle okuyacağınızı umuyoruz.

    Ama önce Sibel Kurt’un Haziran 2010’da Fenerbahçe resmî dergisi için Hasan Pulur ile yaptığı röportajdan bir bölümü aktaralım.

    Sibel Kurt : Biz aramızda “Fenerbahçeli olunmaz, Fenerbahçeli doğulur.” deriz her zaman. Peki, siz nasıl Fenerbahçeli oldunuz Hasan Bey?

    Hasan Pulur : Babam Kurtuluş Savaşı’na katılan subaylardandı. Kurtuluş Savaşı’nda ordu askerlerinin Fenerbahçeli olmasında en büyük etken; İstanbul’da İngiliz işgalci takımını Fenerbahçe Spor Kulübü’nün futbol takımı yeniyor ve yendikçe de bu haberler Anadolu’ya gidiyordu. “Fenerbahçe İngilizleri yendi, muhtelif karmayı yendi.” diye ordu içinde yayılıyordu.  Orduysa yabancılara karşı savaşta bir zafer kazanmış gibi heyecan duyuyordu. Böylece subayların da çoğu o yıllardan beri Fenerbahçeli oldu. Halen de Fenerbahçelilikleri devam ediyor zaten. İşte ben de babam gibi Fenerbahçeli oldum. Fenerbahçe ile büyüdük. Öyle ya da böyle 60 yıldır Fenerbahçeliyim.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Süresiz İzin

    Spor Servisimizin Şefi Namık Sevik’in teyzesi Feride Umaç geçenlerde öldü. Cenaze işlerini Namık Sevik’in “yar-ü vefakarı” Kadıköy’ün ve Fenerbahçe’nin önemli kişisi “Hırsız Semai” yürütüyordu.

    Cenaze işleri deyip geçmemeli! Gayet de mühim iştir!

    Defin ruhsatı alacaksın, Belediye’ye koşacaksın, mezar bulacaksın, yıkatacaksın, namazını kıldıracaksın, toprağa vereceksin ve de mezar kapandıktan sonra yolunu kesen ıskatçılara para dağıtacaksın!

    Eeeee, Allah kem gözlerden saklasın “Hırsız Semai” de tam bu işler için biçilmiş kaftandır.

    Sevik’in teyzesi hastahanede ölmüştü. Önce hastahanenin hesabını kapatmak gerekti.

    Ölüm belgesi dolduruldu ve “Hırsız Semai”nin tabiriyle üzerine “nal gibi” VEFAT mührü basıldı.

    “Hırsız Semai” belgeyi alıp vezneye indi. Parayı ödeyecekti. Kağıdı vezneye uzattı. Veznedar galiba çok dalgın olacaktı ki kocaman “VEFAT” damgasını görmedi ve sordu :

    • Hastanız taburcu mu edildi?

    “Hırsız Semai” veznedare göz kırptı :

    • Hayır süresiz izine çıktı!

    Hasan Pulur / Milliyet Gazetesi – Olaylar ve İnsanlar – 12.03.1967