Etiket: Hasnun Galip

  • Canlı Yapraklar – VI

    Canlı Yapraklar – VI

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – VI” : 1914 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – VI

    İstibdat devrinde biri bir irfan ocağının çatısı, diğeri de bir avuç cesur ve fedakâr gencin göğüsleri siper alınarak kurulmuş memleketin en eski iki spor yuvasının şu heybetli mensuplarına bakin!

    Türk sporunun muhtelif branşlarında yarım asırdan beri önderlik etmiş ve etmekte devam eden Fenerbahçe ve Galatasaray’ın ilk nesilleriyle karşı karşıyasınız… Yuvalarının bu önderlik vasıflarını, onun ölçüsüz fahrü şerefini ifade eden asil, vakur tavırlarına bakınız… Bakınız, yalnız sevgi ile değil, fakat hürmet ve tazimle de bakınız.

    Çünkü yalnız futbolumuzun kıymetli alemdarlarıyla karşı karşıya değilsiniz… Aynı zamanda, bugün çoğu ebe diyete göçmüş, bir vatanseverler, bir kahramanlar grubu ile de karşı karşıyasınız…

    Bu grup; vatan için, milletin namusu ve istiklâli uğrunda kanlarını çok genç yaşta akıtmış, hatta mübarek naaşları bugün hudutlarımız dışında kalmış bir şehitler zümresini de sinesinde taşıyor! Irak çöllerinin, Çanakkale’nin, Niğde dağlarının bu aziz şehitlerini şu resimde huşu ile seyrederken şüphesiz ki, sonsuz şükran duygularına gömülmüş bulunmak mecburiyetindeyizdir!

    Onların ruhu azizlerine Fatihalar yollayalım…

    Böyle emsalsiz hususiyetler taşıyan yukarıda gördüğünüz resim 41 sene evvel bir Fenerbahçe-Galatasaray lig maçına başlanmadan birkaç dakika önce çekilmiş bulunuyor. Hatta 11inci Galatasaraylı o anda hazırlanmamış ve resme de yetişememiştir.

    Gün 1913 ün 22 Aralığı. Bu tarih her Fenerbahçeli için olduğu kadar, her Galatasaraylı için de unutulmaz hâtıralar saklar… Neden mi?

    Şunlardan: Fenerbahçe, Galatasaray ağlarına ilk golünü o gün yollamış, ezeli rakibine ilk galibiyeti de o gün kazanmıştı. Ve dolayısile, Galatasaray kulübü de 2 yıllık kıdemin verdiği tabii üstünlüğe o günden itibaren artık vedaa mecbur kalmış, Fenerbahçe’den ilk mağlûbiyet acısını o gün tatmıştır…

    1913/14 senesi İstanbul şampiyonluğu büyük bir hararet içinde devam ediyordu.

    O yıla takaddüm eden ve Balkan muharebesi dolayısile atıl geçen 1912/13 sezonundan evvelki son şampiyonaya, yâni 1911/12 müsabakalarına Galatasaray takımı, tertip heyetinin boykot kararı yüzünden girememişti. Ligdeki 2 Türk kulübünden birinin bu suretle ekarte edilmesi 4 ecnebi ve gayrimüslim kulübe karşı genç Fenerbahçe’yi tek başına bırakmıştı… İşte, Fenerbahçe, Galatasaray’ın, milli duygularla, oyuncu vermek teklifini bile kabul etmeden Ramblers, Stroglez, Kadıköy ve Progrès kulüpleriyle yaptığı iki devreli ligde, bütün tahminler hilâfına, hiç yenilmeden ilk İstanbul şampiyonluğunu kazandıktan sonra

    1913/14 şampiyonasına 2 yıldır elinde tuttuğu namağlup unvanıyla ve daha kuvvetli bir kadro ile katılıyor ve rakipleri Progrès, Stroglez ve Telefoncuları 3-1, G-0 ve 8-0 yendikten sonra 22 Aralık 1913te ezeli rakibi ile karşı karşıya geliyordu.

    Galatasaray’ın: Ahmet Robenson, Hasnun Galip, Ahmet Cevat, Usturumcalı Hüseyin, Celâl, Sabit … Hafız Hayri, Emil Oberle, Jozef Oberle, Nâsır ve Muzaffer’den mürekkep takımına karşı:

    Mateosyan, Galip, Arif, Sabri, Vilhelm, Süreyya, Miço, Nuri, Hasan Kâmil, Sait Salâhaddin ve Hikmet tertibinde çıkan Fenerliler 17nci dakikada Hasan Kâmil’in verdiği bir şutla ilk gollerini yapmışlardır… Bir Galatasaray akınını durduran sağ haf Sabri topu uzun bir vuruşla solaçık Topuz Hikmet’e göndermiş ve onun da Hasan Kâmil’e verdiği isabetli bir pasla bu tarihi ve şahane gol yapılmıştı. Bu gol tarihte Galatasaray kalesine giren ilk Fenerbahçe golüdür.

    32nci dakikada Jozef Oberle’nin beraberlik sayısından sonra ilk devre 1-1 berabere bitmiştir. 57nci dakikada yine Hasan Kâmil kuvvetli bir vuruşla ikinci, 5 dakika sonra Sait Salâhaddin 3üncü golü yaptıktan sonra yine Jozef Oberle Galatasaray’ın ikinci golünü kaydetmişse de Miço’nun 76ncı dakikadaki dördüncü golü ile dâva hallolunmuş ve Fenerbahçe ezeli rakibini 4-2 netice ile ilk defa mağlup etmişti.

    Şimdi sizlere o günün galip ve mağlûplarını sağdan itibaren tanıtalım:

    Mateosyan (Fenerbahçe), Merhum Hüseyin (Galatasaray), Hikmet (Fenerbahçe), Sait Salâhaddin (Fenerbahçe), şehit Celâl (Galatasaray), merhum Süreyya (Fenerbahçe), merhum Nâsır (Galatasaray), merhum Sabri (Fenerbahçe), şehit Hasnun Galip (Galatasaray), merhum Galip (Fenerbahçe), Hasan Kâmil (Fenerbahçe), merhum Hafız Hayri (Galatasaray), Ahmet Cevat (Galatasaray), müteveffa Miço (Fenerbahçe), merhum Nuri (Fenerbahçe), merhum Ahmet Robenson (Galatasaray), Muzaffer (Galatasaray). Oturanlar: Emil Oberle (Galatasaray), müteveffa Vilhelm (Fenerbahçe), Jozef Oberle (Galatasaray) ve şehit Arif (Fenerbahçe).

    (Gelecek resim ve yazı Fenerbahçe tarihinin en mutlu bir devrine ait bir günün hâtırasıdır: İşgal ve Mütareke senelerinin zafer silsilesinden bir Fenerbahçe – İngiliz maçına başlanmadan önce galip ve mağlûplar.)

    Rüştü Dağlaroğlu – 1 Mayıs 1954 – Akşam Gazetesi

  • 107 Yıl Önce

    107 Yıl Önce

    Seferberlikte Fenerbahçe” sayfasına içerik sağlamaya devam ederken, karşımıza çıkan ilginç haberleri ana sayfaya da topluyoruz. Aşağıdaki haber, 107 yıl önce, 24 Nisan 1915 tarihli İkdam gazetesinde yayınlandı. Her ne kadar bu iki maç daha önceden biliniyorsa da haberleri okumak ayrıca keyifli oluyor…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Şehrimizde İdman

    Hilal-i Ahmer Cemiyeti menfaatine Kadıköy İttihat Kulübü’nde Galatasaray takımı ile Alman Bahriye futbol takımı arasında yapılacağını daha evvelce yazdığımız müsabaka dün icra edilmiştir. Daha sabahtan birçok halk bu mühim müsabakayı seyre şitaban olmaya başladılar. Havanın letafeti ise erbab-ı rağbet ve merakın bir kat daha tezayidine vesile olmuştur.

    İstanbul Şampiyonluğu Ligi’ne ait olan Türk İdman Ocağı ile Fenerbahçe takımları arasında müsabaka icra edildi ve Fenerbahçe sıfıra karşı üç sayı ile galip geldi.

    Herkes büyük bir intizar içinde iken Alman ve müteakiben Galatasaray takımları hararetli alkışlar içinde ortaya çıktılar. Hakem olarak Galatasaray’dan Fuat Bey intihap edilmişti. Tarafeyn parlak ve devamlı fasılalarla mütekabil kaleleri sıkıştırıyorlardı. Bu sırada Alman Bahriye takımının medar-ı iftiharı olan merkez muhacimi Galatasaraylılara bir sayı yapmaya muvaffak oldu. Galatasaraylılar da Hasnun Galip Bey’in fedakarlığı ile bir sayı yaptılar. Şimdi tarafeyn müsavi kalmışlardı. Biraz sonra yine o fedakar oyuncu Galatasaraylılara bir sayı kazandırdı. Tarafeynin şiddetli hücumlarıyla kaleler tehdit edilmekte iken hakem birinci kısmın hitamını ihbar etti.

    Biraz fasıladan sonra ikinci kısma iptidar edildi. Bu defa mevki Galatasaraylılara daha müsait idi. Tarafeynin akın ve müdafaaları temadi ediyor ve herkes oyunu büyük bir merak ve heyecanla seyrediyordu. Galip Bey üçüncü sayıyı da yaptı. Bunu Alman takımının gayet parlak hücumu takip etti. Çok geçmeden yine Hasnun Galip Bey bir sayı daha yaptı. Bu sırada Almanlar bir sayı daha yaptılarsa da hakem bunun usulsüz olduğunu beyan ederek kabul etmedi. Biraz sonra da oyun hitama erdi. Bu oyun heyet-i umumiyesi itibariyle gayet muntazam olmuştur.

    Alman takımından kaleci, merkez müdafi ve bilhassa merkez muhacim pek büyük fedakarlıklar ibraz ettiler. Galatasaray’dan Hüseyin, Sedat, Muzaffer, Fazıl, Hasnun Galip Bey, çok mühim hünerler, fedakarlıklar gösterdi. Galatasaray’ın muvaffakiyeti ve Hasnun Galip Bey’in fedakarlığı şayan-ı takdirdir.

    24 Nisan 1915 – İkdam Gazetesi (107 Yıl Önce)

  • Galatasaray’da Okuyup Fenerbahçeli Olmak

    Galatasaray’da Okuyup Fenerbahçeli Olmak

    1930’lu yılların meşhur spor dergisi Olimpiyat’ın 23 Haziran 1934 tarihli nüshasında, Fenerbahçe tarihinin en önemli isimlerinden birisi olan Ali Naci Karacan, mükemmel bir yazı kaleme almış. “Futbol işlerimizin meraklı, eğlenceli, faideli tarihçesi” başlıklı yazı dizisinde, “Galatasaray’da Okuyup Fenerbahçeli Olmak” nedir ve “Öyle şey olmaz!” diyenler nasıl da uçsuz bucaksız saçmalıyor, bunu anlatıyor… Nur içinde yatsın.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Galatasaray’da okumuşken nasıl Fenerbahçeli oldum?

    Beni Fenerbahçeli eden, ne 1331 senesi, bir akşam, bir müsamere münasebetiyle kulübün aza defterlerine ismimin yazılmış olması, ne de İttihatspor maçı münasebetiyle tekrar ve sık sık temas etmek fırsatını bulduğum Hasan Kamil ve bilhassa Nasuhi gibi  bazı eski ve Fenerli arkadaşlarımın çok şiddetli ısrarları olmuştur. Beni Fenerbahçeli eden, İttihatspor’un çöküp gitmesine rağmen, benim içimde coşup taşan kendi heyecanım ve beni senelerce Fenerbahçe’nin ta en yüksek idaresi başına yükselten, bana o temiz ve kibar gençlik ocağının naçiz hizmetkarı olmak şerefini veren de, o müessesenin bilaistisna bütün mensuplarında müşterek bir hassa, bir karakter hassası olarak göze çarpan Fenerbahçelilik aşkı, yani kulübün kendi kalbinden çıkarıp kendi çocuklarının kalplerine aşıladığı, kendi heyecanı olmuştur.

    Spor işleriyle uğraştığım seneler sık sık uğradığım bir suale de aynı zamanda cevap vermiş olmak için, söylemeliyim ki, filvaki ben, Galatasaray’da okudum, bütün feyzi oradan aldım.

    Senelerce, o aziz yurdun dershanelerinde yattım, bahçelerinde gezdim.

    Galatasaraylı tabiriyle, pilavını yedim, suyunu içtim, havasını teneffüs ettim.

    Hâlâ bile, Beyoğlu’ndan her geliş ve geçişimde, başımı çevirir, çocukluğumun en güzel hatıralarıyla dolu yurda hasretle bakar ve bazı zamanlar hatta gözlerimin yaşardığını bile hissederim. Şimdi, şu satırları yazdığım esnada bile, sanki, yemekhanenin kapısında, elleri arkasında, “Bazil”in heykel gibi hepimize göz gezdirişi, “Moskos”un:

    • Un retenu!

    Diye bağırışını, Azrail’den korkar gibi korktuğum “Blanchon”un gözlüğünü ve ak saçlarını, Salih Arif’in öğle yemeklerinden sonra uyuduğumuzu görünce:

    • Encore on vous a donne dul ait caille!

    Diye bağırışını, görür ve duyar gibiyim.

    Galatasaray’ı, Galatasaray mektebini damarlarımın içindeki kan gibi, o kadar kendimin hissederim.

    Evet, birçokları gibi ben de Galatasaray mektebinde okudum, Galatasaray mektebinde yetiştim.

    Fakat bundan ne çıkar ve Galatasaray’da okumuş olmaklığım Fenerbahçe’de çalışmış olmaklığıma neden ve nasıl mani veya mahzur teşkil edebilirdi ve niçin etsin?

    Ben Galatasaray mektebinde okudum ama Galatasaray kulübüne hiçbir zaman girmedim ve bu itibarla asla Galatasaraylı değildim ve değilim.

    Galatasaray talebesi olmak itibariyle benim Galatasaray futbol takımıyla bütün alaka ve münasebetim şundan ibarettir ki, senelerce aynı sırada yan yana oturduğumuz Hasnun’la, Ustrumcalı Hüseyin, mebus Rıfat, kasap Faik ve daha birçokları, Galatasaray futbol takımıyla alakadar bir kısım arkadaşlarla, hep aynı sınıfta idik. Ara sıra onlarla beraber soyunup “Gran kur”da topa vuruyor ve büyük maç günleri bu arkadaşlarımı gidip teşvik ve teşci ediyordum. Kaybettikleri zaman müteessir oluyor ve kazandıkları zaman da, pek tabiidir ki, seviniyordum. Demek benim Galatasaray futbol takımıyla alakam, o takımdaki mektep arkadaşlarıma duyduğum alakadan ve bir de mektebimin ismini taşıyan takımın kazanmasını istemek arzumdan ileri gelmekte idi.

    Evvelce de söylediğim gibi, mektepten sonra hayata girince, futbol bağlarım yavaş yavaş tamamen gevşemiş ve müphem birer hatıra haline gelmişti. Esasen Galatasaray kulübü de, bizim mektepte olduğumuz tarihlerde, bugünkü gibi az çok mektep haricinde ve hemen hemen ayrı bir taazzuv halinde değildi. Binaenaleyh ben Galatasaray kulübüyle değil, anlattığım şekle münhasır kalmak üzere Galatasaray futbol takımıyla alakadardım ve içindeki arkadaşlarımın kimi cephede ölüp kimileri de şuraya buraya dağılarak o takım zamanın emrettiği zaruri istihalelere uğrayınca, artık, içimde, ona karşı fazla bir alaka da duymamaya başladım ki, Fenerbahçe’ye girmekliğim için ısrar ettikleri zaman “Ben Galatasaraylıyım!” diye bir mani ve mahzur hatırlamadım. Niçin hatırlayayım ki, hiçbir zaman Galatasaray kulübüne girmemiş olmaktan maada, eğer mektepte okumak Galatasaraylı olmak demek idiyse, o halde benden evvel Fenerbahçe’nin kaptanı Hasan Kamil de, benimle beraber Galatasaray’da ve aynı sınıfta okuyanlar arasında olduğu ve hele o futbol da oynadığı için daha evvel Galatasaraylı olmak lazım gelirdi. Halbuki bütün futbol hayatında bu arkadaşa bir kere “Galatasaraylısın!” denilmediği halde, şayanı hayrettir ki benim sonradan yaptığım bütün spor kavgalarında ve Galatasaray için yazdığım bütün o mücadele yazılarına verilen cevaplarda, bir kısım muharrirler, hep “Sen Galatasaraylısın ve Galatasaray’a hücum ediyorsun!” diye bana tariz ettiler. Bu haksız tarizlere, daima “Mekteple kulübü birbirine karıştırmayın! Her Galatasaray’da okuyan behemahal Galatasaray kulübünde olmak mecburiyetinde değildir!” cevabımı verdim.

    Bu cevapta, her noktadan haklı idim. Çünkü Galatasaray futbol takımının resmî maçlar yapması ve resmî maçlar yapan takımların ihtiyaçlarına ve zaruretlerine katlanarak, çok defa, arasına –vaktiyle Hüseyin ve sonra Latif’i aldığı gibi- Galatasaray’la hiçbir alakası olmayan, fakat iyi futbol oynayanları alması, bu kulübün mekteple mesela Robert Kolej takımı gibi sıkı alakası olmadığını, yani bütün manasıyla bir mektep takımı ruhunu taşımadığını göstermeye kâfi değil mi idi?

    Hulâsas, bütün bu mülahazalardan başka, asıl hakim sebep şudur ki karşıma Fenerbahçe çıkıyordu ve ben de Fenerbahçe’yi, daha ilk temasta, kendime daha uygun görüyordum. Onunla kendi aramdaki havanın hemen –bilhassa oyuncularını mütevazi, sessiz, fakat yenmek azmiyle dolu gördüğüm için- büyük bir sevgi ile dolduğunu görüyordum.

    Nihayet Galatasaray mektebinden olduğum kadar ve belki daha eski bir Kadıköylü idim ve bu kulübün içinde benim çocukluğumdan beri yaşadığım muhitin birçok gençleri, birçok arkadaşlarım bulunuyordu.

    Şimdi, onlar bana “Gel beraber çalışalım ve bu kulübü yükseltelim!” diye ısrar ediyorlardı.

    Elimde bir gazete vardı ve hiç olmazsa, bu gazete ile, bu kulübe istediğim kadar hizmet etmek imkanları ortada idi.

    Nihayet ve bilhassa şunu söylemeliyim ki, benim kulüp ve kulüpçülük telakkilerim de, o zaman ve hâlâ, birçok Galatasaraylıların ve Fenerlilerin hususi telakkilerinden bambaşka idi. Mütarekenin o günlerinde ben bu spor ve bilhassa futbol işini tamamıyla milli bir iş olarak görüyordum ve onun nasıl olup da o zamana kadar o şekilde telakkiye uğrayarak ona göre üzerinde çalışılmamış olmasına da hayretler ediyordum.

    Bilhassa bir ecnebi takım karşısında, bir Türk futbol takımının yapacağı hamle, Türk gençliğinden bir parçanın kolektif bir milli hamlesinden başka ne suretle telakki olunabilirdi? Filvaki o zamana kadar, belki kulüplerde kendilerini doğuran hususi toplanma ihtiyaçlarının ve kendi kulüplerinin yalnız spor yapmak arzularının mahsulü idi.

    Fakat artık, kulüpler büyümüş ve zaman değişmişti.

    Şimdi, kulüp hacimlerinin yeni zaman şeraitine göre büyülterek, genişleterek, kendilerini hususi cemiyet sahasından cemiyetin asıl sahasına, millet sahasına taşırmak ve ona, kendisine yakışan bir faaliyet, memleket mikyasında bir faaliyet vermek daha doğru değil miydi?

    Ve işte mesela şu Fenerbahçe kulübü, hepsi münevver, hepsi memleketçi gençleriyle, memlekette böyle bir spor bayrağı haline gelebilmek için bütün şartları ve istidatları haiz görünüyordu. Yahut, Fenerbahçe, benim kafamda herhangi bir kulübe tatbik edilecek olan bu fikirleri derhal kavramak ve işe başlamak için, bana, sabırsızlık gösterir gibi geliyordu.

    Demek isterim ki, futbolda bilhassa ecnebilere karşı bir milli mücadele silahı gördüğüm ve yalnız öyle gördüğüm içim heyecanlandığım o günlerde, tesadüf, karşıma Fenerbahçe’yi değil de, herhangi bir kulüp çıkarsa, ben, belki onun da içine girerek o fikirleri hakim kılmak isteyecektim. Nasıl ki İttihatspor’da, bir an, fikirlerime uygun bir uzviyet bulduğumu bile zannetmiş ve onu takviye dahi etmek istemiştim. Fakat Fenerbahçe İttihatspor’u yenerek bu kulüp dağılıverince, bu bana yalnız bir galibiyet ve bir mağlubiyet farkı göstermekle kalmadı. Köklü, kendini sevenlerin aşkına dayanmış bir müessese ile köksüz ve yalnız hususi ve şahsi gayretlere dayanan devşirme kulüpler arasındaki farkı da anlatmış oldu.

    İşte bu suretle ve içimden taşan bu aşk ile ve bu emellerle ve hakikaten Fenerbahçe’ye hizmet aşkiledir ki , arkadaşların kafile halinde evime geldikleri bir gecenin samimi havası içinde bir akşam, Fenerbahçe’ye girmek teklifini kabul ettim ve kim ne derse desin, Fenerbahçe’ye girip onu yükseltmeye çalışmakla da, en başta Galatasaray olmak üzere, hiç olmazsa kendilerini de çalışmaya mecbur ederek az hizmet etmedim.

    Ali Naci Karacan / 23 Haziran 1934 – Olimpiyat Dergisi

  • Halkın En Tuttuğu, En Sevdiği Kulüp : Fenerbahçe

    Aşağıda okuyacağınız satırları kaleme alan kişi, Galatasaray’ın kulüp binasına adını verdiği Şehit Hasnun Galip Bey’in kardeşi, kendisi de muazzam bir Galatasaraylı olan Sadun Galip Savcı… Özellikle en başta yazdıklarına dikkat edin lütfen. Sonra bugünlerde Fenerbahçe’nin geçmişi hakkında atıp tutanların dikkatine sunabilirsiniz. Keyifli okumalar…

    * * * * * *

    Türkiye’nin en popüler kulübü, halkın en tuttuğu, en sevdiği kulüp : Fenerbahçe… Ben Fenerbahçeli değilim ama ne yapayım ki işin doğrusu bu!…

    Fenerbahçe şöhretinin en fazlasını işgal kuvvetlerinin ve hele İngiliz askerlerinin boy boy, çeşit çeşit, renk renk takımlarını yendiği mütareke seneleriyle ondan sonra ecnebi takımlarının memlekete ilk geldiği zamanlarda, yani çok golcü hücum hattını Zeki, Alâ, Bekir, Sabih, Bedri kombinezonlarının sürüklediği ve eski Umumi Katipleri Ali Naci’nin bu kombinezonlarla gollerin propagandasını yaptığı günlerde kazandı.

    Fakat… Bu şöhret ve bu sevgi Fenerbahçe’nin hakkı değil midir? Kurulduğu günden beri, Türk sporunda büyük bir varlık gösteren ve bugün her türlü teşkilatıyla göğsümüzü kabartacak bir kurum haline gelen Fenerbahçe, elbette ki, bu şöhrete ve bu sevgiye layıktır.

    Bugün tesisat ve teşkilatı itibariyle de en zengin kulüplerimizden biri olan Fenerbahçe, 1907 yılında kurulmuştur. Bu itibarla en eski kulüplerimizden biridir. O zamanlar memleketimizde kurulan her kulüp gibi, kuranları ve üyeleri herhangi bir evde toplanan “Fenerbahçe Spor Kulübü”, daha sonraları bir odaya sığındı. O zamandan bugüne kadar da durmadan çalışmasıyla nihayet lokalli, stadlı, bol vesaitli, çok üyeli bir kulüp haline geldi. Aşağı yukarı otuz senelik yaşayışında sporun değişik kollarındaki muvaffakiyetleri, galibiyetleri, şampiyonlukları ile Türk spor tarihinde sahifeler dolduran bir varlık oldu.

    Bugün Fenerbahçe Kulübü’nü idare eden, yedi kişilik bir heyettir. Bu idarecileri tanıtmak lazımdır :

    Kulübün başkanı bakan Şükrü Saraç’tır. İkinci başkanlık Doktor Hayri Celal’dedir. Umumi Katip Anadolu Ajansı Genel Direktörü Muvaffak Menemencioğlu, muhasibi Devlet Demiryolları müfettişlerinden Mehmet Reşat, Genel Kaptanı Zeki Rıza Sporel’dir. İdare heyetini iki üye: Deniz Ticaret Lisesi Spor Öğreticisi Sait Selahattin’le, Eczacı ve Kimyager Cafer Ali tamamlamaktadır.

    Bununla beraber, çok çalışan bu idare heyeti, icap ettiği zaman sayısı yetmişe varan kurucuların da manevi yardımlarına ve sevgilerine dayanmaktadır.

    Zaman zaman, Türkiye’ye giren her sporla uğraşmış ve muvaffakiyetler göstermiş olan Fenerbahçe’nin bugün en fazla meşgul olduğu spor kolları şunlardır:

    Futbol, atletizm, tenis, denizcilik, avcılık, voleybol ve basketbol.

    Sarı-Lacivert renk altında faal sporcu olarak üç yüz elliye yakın Fenerbahçeli vardır. Bunların hangi kollarda çalıştıklarını aşağıda sırasıyla göreceğiz.

    Futbol : Fenerbahçe’nin en fazla önem verdiği spor futboldur. Kulübün bugün on tane takımı vardır. Kulüp, ilerisinin parlaklığını gençlerin yetişmesinde gördüğü için küçük futbolculara büyük bir alaka göstermektedir. Bunun için on takımdan yedisini küçük futbolcular teşkil etmektedir. Bir gençler takımı, bir B takımı ve bir de birinci takım futbolcular kadrosunu tamamlamaktadır. Şu halde, kulübün yeni getirttiği İngiliz antrenör Elliot’un yetiştirmesine ve çalıştırılmasına bırakılan Fenerbahçeli futbolcular aşağı yukarı yüz yirmi kişidir.

    Atletizm : Bu kol, önemine rağmen, fazla gelişememiştir. Kulüp ancak son senelerde atletizmle uğraşmaya başlamıştır. Bugün bu kolda kırk kadar genç çalışmakta ve bunların arasında Cihat, Tevfik, Mufahham, Hilmi, Füruzan gibi az çok tanınmış atletler bulunmaktadır.

    Tenis : Memleketimizde ilk defa bu sporla uğraşan Türk kulübü Fenerbahçe’dir. Kulüp, bu sporda memleket şampiyonlarını yetiştirmiş ve bugüne kadar da rakipsiz kalmıştır. On beşi kadın olmak üzere, altmış kadar üye bu kolda çalışmaktadır. Memnuniyetle kaydedelim ki, bunlardan kırk kadarı bu sporda yeni yetişen ve ilerisi için çok vadeden gençlerdir. Fenerbahçe’nin tanınmış tenisçileri Sedat, Suat, Şirinyan, Zeki Rıza, Sait Selahattin, Galip, Tevfik, Ohanesyan’ı sayabiliriz.

    Denizcilik : Ona yakın kürek vasıtaları olan bu kolda, Ortaköy şubesi de dahil olmak üzere altmış, yetmiş sporcu çalışmaktadır.

    Avcılık : İki sene evvel kurulan bu kol az zamanda çok gelişmiştir. Bu kolda göze çarpanlar arasında Afrika’da aslan avcılığı yapmış olan Sait Selahattin’le, Galip, Turhan gibi bu işte usta kimseler vardır. Kulüpte bu kolun av eşyalarıyla süslenmiş hususi odaları güzel bir köşe teşkil etmektedir. Avcılık kolu sürek avları yapmakta ve çok rağbet gören bu partilere kırk elli avcı iştirak etmektedir.

    Voleybol-Basketbol : Bu kolu yüksek mekteplerdeki Fenerbahçelilerle taraftarları teşkil etmekte ve müsabakalarda iyi muvaffakiyetler almaktadır.

    Fenerbahçe birinci futbol takımı 934-935 mevsimi İstanbul şampiyonu olmuştur. Devam etmekte olan İstanbul Şildi maçlarında da en tehlikeli rakibi Galatasaray’ı 1-2 yenerek yolunda yürümektedir. Fenerbahçe, ecnebi temaslarında da büyük bir hareket göstermektedir. Mesela bir yıl içinde, bir kısmı Güneş Kulübü ile birlikte olarak, ikisi Avusturya, biri Çek, biri Yugoslav ve biri Yunan olmak üzere beş takım getirtmiştir. En son getirttiği takım, 1-3 kazandığı Olympiakos Yunan takımıdır.

    Teniste de Yugoslavların, Romanyalıların milli tenisçileriyle şehrimizde muhtelif temaslar yapmıştır.

    Bundan başka bütün spor kollarında mıntıkanın tertip ettiği resmi ve gerek teşvik müsabakalarına, hususi karşılaşmalara girmiş, bazı muvaffakiyetler almıştır.

    Fenerbahçe, Ankara’da yapılmakta olan stadı şimdilik saymazsak, Türkiye’nin en güzel ve en muntazam stadına sahip bulunmaktadır. Kulübün lokali de bu stadın içindedir. Kulüp, Kuşdili’ndeki eski lokal yandıktan sonra, stadı ve yeni lokali bugünkü haline getirmek için çok çalışmıştır.

    Statta büyük sahadan başka bir idman sahası, beş bin kişilik kapalı ve açık tribünler, güzel bir atletizm pisti, stadın yanı başında iki tane toprak tenis kordu vardır.

    Kulübün lokali güzel döşenmiş büyük bir salon, bir sigara odası, bir idare odası, soyunma, masaj, sıcak duş odalarından ibarettir.

    Bundan başka kapalı tribünlerin altında da misafir ve ecnebi takımlar için soyunma odaları ve duş yerleri vardır.

    Kulübün Kuşdili’ndeki yanan eski lokali yanında da deniz vasıtalarını muhafaza eden bir kayıkhanesi, güzel bir bahçesi ve acemiler için çimento bir tenis kordu bulunmaktadır.

    Fakat bence kulübün en güzel varlığı, üç yüz ellisi faal sporcu olmak üzere 1700 üyesi ve binlerce taraftarının sevgisidir.

    Sadun Galip Savcı (24 Mayıs 1935 – Tan Gazetesi)

  • Halkın En Sevdiği Kulüp

    Halkın En Sevdiği Kulüp

    Aşağıda okuyacağınız satırları kaleme alan kişi, Galatasaray’ın kulüp binasına adını verdiği Şehit Hasnun Galip Bey’in kardeşi, kendisi de muazzam bir Galatasaraylı olan Sadun Galip Savcı… Özellikle en başta yazdıklarına dikkat edin lütfen. Halkın en sevdiği kulüp kimmiş, göreceksiniz… Sonrasında bugünlerde Fenerbahçe’nin geçmişi hakkında atıp tutanların dikkatine sunabilirsiniz. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe Gerçeği

    Türkiye’nin en popüler kulübü, halkın en tuttuğu, en sevdiği kulüp : Fenerbahçe… Ben Fenerbahçeli değilim ama ne yapayım ki işin doğrusu bu!…

    Fenerbahçe şöhretinin en fazlasını işgal kuvvetlerinin ve hele İngiliz askerlerinin boy boy, çeşit çeşit, renk renk takımlarını yendiği mütareke seneleriyle ondan sonra ecnebi takımlarının memlekete ilk geldiği zamanlarda, yani çok golcü hücum hattını Zeki, Alâ, Bekir, Sabih, Bedri kombinezonlarının sürüklediği ve eski Umumi Katipleri Ali Naci’nin bu kombinezonlarla gollerin propagandasını yaptığı günlerde kazandı.

    Fakat… Bu şöhret ve bu sevgi Fenerbahçe’nin hakkı değil midir? Kurulduğu günden beri, Türk sporunda büyük bir varlık gösteren ve bugün her türlü teşkilatıyla göğsümüzü kabartacak bir kurum haline gelen Fenerbahçe, elbette ki, bu şöhrete ve bu sevgiye layıktır.

    Bugün tesisat ve teşkilatı itibariyle de en zengin kulüplerimizden biri olan Fenerbahçe, 1907 yılında kurulmuştur. Bu itibarla en eski kulüplerimizden biridir. O zamanlar memleketimizde kurulan her kulüp gibi, kuranları ve üyeleri herhangi bir evde toplanan “Fenerbahçe Spor Kulübü”, daha sonraları bir odaya sığındı. O zamandan bugüne kadar da durmadan çalışmasıyla nihayet lokalli, stadlı, bol vesaitli, çok üyeli bir kulüp haline geldi. Aşağı yukarı otuz senelik yaşayışında sporun değişik kollarındaki muvaffakiyetleri, galibiyetleri, şampiyonlukları ile Türk spor tarihinde sahifeler dolduran bir varlık oldu.

    Kulüp İdaresi

    Bugün Fenerbahçe Kulübü’nü idare eden, yedi kişilik bir heyettir. Bu idarecileri tanıtmak lazımdır :

    Kulübün başkanı bakan Şükrü Saraç’tır. İkinci başkanlık Doktor Hayri Celal’dedir. Umumi Katip Anadolu Ajansı Genel Direktörü Muvaffak Menemencioğlu, muhasibi Devlet Demiryolları müfettişlerinden Mehmet Reşat, Genel Kaptanı Zeki Rıza Sporel’dir. İdare heyetini iki üye: Deniz Ticaret Lisesi Spor Öğreticisi Sait Selahattin’le, Eczacı ve Kimyager Cafer Ali tamamlamaktadır.

    Bununla beraber, çok çalışan bu idare heyeti, icap ettiği zaman sayısı yetmişe varan kurucuların da manevi yardımlarına ve sevgilerine dayanmaktadır.

    Zaman zaman, Türkiye’ye giren her sporla uğraşmış ve muvaffakiyetler göstermiş olan Fenerbahçe’nin bugün en fazla meşgul olduğu spor kolları şunlardır:

    Futbol, atletizm, tenis, denizcilik, avcılık, voleybol ve basketbol.

    Sarı-Lacivert renk altında faal sporcu olarak üç yüz elliye yakın Fenerbahçeli vardır. Bunların hangi kollarda çalıştıklarını aşağıda sırasıyla göreceğiz.

    Şubeler

    Futbol : Fenerbahçe’nin en fazla önem verdiği spor futboldur. Kulübün bugün on tane takımı vardır. Kulüp, ilerisinin parlaklığını gençlerin yetişmesinde gördüğü için küçük futbolculara büyük bir alaka göstermektedir. Bunun için on takımdan yedisini küçük futbolcular teşkil etmektedir. Bir gençler takımı, bir B takımı ve bir de birinci takım futbolcular kadrosunu tamamlamaktadır. Şu halde, kulübün yeni getirttiği İngiliz antrenör Elliot’un yetiştirmesine ve çalıştırılmasına bırakılan Fenerbahçeli futbolcular aşağı yukarı yüz yirmi kişidir.

    Atletizm : Bu kol, önemine rağmen, fazla gelişememiştir. Kulüp ancak son senelerde atletizmle uğraşmaya başlamıştır. Bugün bu kolda kırk kadar genç çalışmakta ve bunların arasında Cihat, Tevfik, Mufahham, Hilmi, Füruzan gibi az çok tanınmış atletler bulunmaktadır.

    Tenis : Memleketimizde ilk defa bu sporla uğraşan Türk kulübü Fenerbahçe’dir. Kulüp, bu sporda memleket şampiyonlarını yetiştirmiş ve bugüne kadar da rakipsiz kalmıştır. On beşi kadın olmak üzere, altmış kadar üye bu kolda çalışmaktadır. Memnuniyetle kaydedelim ki, bunlardan kırk kadarı bu sporda yeni yetişen ve ilerisi için çok vadeden gençlerdir. Fenerbahçe’nin tanınmış tenisçileri Sedat, Suat, Şirinyan, Zeki Rıza, Sait Selahattin, Galip, Tevfik, Ohanesyan’ı sayabiliriz.

    Denizcilik : Ona yakın kürek vasıtaları olan bu kolda, Ortaköy şubesi de dahil olmak üzere altmış, yetmiş sporcu çalışmaktadır.

    Avcılık : İki sene evvel kurulan bu kol az zamanda çok gelişmiştir. Bu kolda göze çarpanlar arasında Afrika’da aslan avcılığı yapmış olan Sait Selahattin’le, Galip, Turhan gibi bu işte usta kimseler vardır. Kulüpte bu kolun av eşyalarıyla süslenmiş hususi odaları güzel bir köşe teşkil etmektedir. Avcılık kolu sürek avları yapmakta ve çok rağbet gören bu partilere kırk elli avcı iştirak etmektedir.

    Voleybol-Basketbol : Bu kolu yüksek mekteplerdeki Fenerbahçelilerle taraftarları teşkil etmekte ve müsabakalarda iyi muvaffakiyetler almaktadır.

    Fenerbahçe birinci futbol takımı 934-935 mevsimi İstanbul şampiyonu olmuştur. Devam etmekte olan İstanbul Şildi maçlarında da en tehlikeli rakibi Galatasaray’ı 1-2 yenerek yolunda yürümektedir. Fenerbahçe, ecnebi temaslarında da büyük bir hareket göstermektedir. Mesela bir yıl içinde, bir kısmı Güneş Kulübü ile birlikte olarak, ikisi Avusturya, biri Çek, biri Yugoslav ve biri Yunan olmak üzere beş takım getirtmiştir. En son getirttiği takım, 1-3 kazandığı Olympiakos Yunan takımıdır.

    Teniste de Yugoslavların, Romanyalıların milli tenisçileriyle şehrimizde muhtelif temaslar yapmıştır.

    Kulübün Varlıkları

    Bundan başka bütün spor kollarında mıntıkanın tertip ettiği resmi ve gerek teşvik müsabakalarına, hususi karşılaşmalara girmiş, bazı muvaffakiyetler almıştır.

    Fenerbahçe, Ankara’da yapılmakta olan stadı şimdilik saymazsak, Türkiye’nin en güzel ve en muntazam stadına sahip bulunmaktadır. Kulübün lokali de bu stadın içindedir. Kulüp, Kuşdili’ndeki eski lokal yandıktan sonra, stadı ve yeni lokali bugünkü haline getirmek için çok çalışmıştır.

    Statta büyük sahadan başka bir idman sahası, beş bin kişilik kapalı ve açık tribünler, güzel bir atletizm pisti, stadın yanı başında iki tane toprak tenis kordu vardır.

    Kulübün lokali güzel döşenmiş büyük bir salon, bir sigara odası, bir idare odası, soyunma, masaj, sıcak duş odalarından ibarettir.

    Bundan başka kapalı tribünlerin altında da misafir ve ecnebi takımlar için soyunma odaları ve duş yerleri vardır.

    Kulübün Kuşdili’ndeki yanan eski lokali yanında da deniz vasıtalarını muhafaza eden bir kayıkhanesi, güzel bir bahçesi ve acemiler için çimento bir tenis kordu bulunmaktadır.

    Fakat bence kulübün en güzel varlığı, üç yüz ellisi faal sporcu olmak üzere 1700 üyesi ve binlerce taraftarının sevgisidir.

    Sadun Galip Savcı (24 Mayıs 1935 – Tan Gazetesi – Halkın En Sevdiği Kulüp)