Etiket: Hikmet Topuzer

  • Onları Tanımak Fenerbahçe Tarihini Bilmek Demek : Müessisler

    1932 yılında Fenerbahçe Spor Kulübü tarafından yayınlanan bir kitapçıkta Fenerbahçe’nin müessisleri, yani kurucuları tanıtılmış. O yıllarda toplam 62 kişi olan bu isimler alfabetik sırayla yazılmış. Çok önemli bir belge…

    * * * * * *

    1) Ahmet Nuri Bey (İbnirefik)
    Kulübe ilk senelerinde intisap etmiş ve hizmetlerde bulunmuştur. Muharrir ve müelliftir.

    2) Alaattin Esat Bey
    Ankara’da Yün-İş muhasebesinde memurdur. Küçük takımlarda yetişmiş, birinci takımlarda yetişmiş, birinci takımda senelerce oynamıştır. “Futbol Artisti” olmakla maruftur. Buraya gelen ecnebi takımlarının ve Avrupa turnesinde kendisini seyreden bütün halkın derhal nazarı dikkatini celbeden bir avcı hakimiyetine maliktir. On dört defa beynelmileldir.

    3) Ali Muhiddin Bey (Hacı Bekir Zade)
    Müessis âzâdan olan Ali Muhiddin Bey kulübün mâlî işlerinde çok çalışan ve kulübe büyük yardımlarda bulunanlardandır.

    4) Ali Naci Bey;
    Senelerce Türk matbuatında gazete sahipliği, başmuharrir sıfatıyla hizmet etmiş, Fenerbahçe’nin lehinde yaptığı neşriyatla esasen halk kütleleri arasında çok sevilen Sarı-Lacivertlilerin muhabbetlerini kalplerde kökleştirmiştir. Şimdi Anadolu Ajansı’nın Balkan mümessilidir.

    5) Arif Rıza Bey
    Küçük takımlarda futbola başlamış, sırasıyla birinci takıma kadar geçmiştir. Geçirdiği bir hastalık yüzünden istifade edilecek bir yaşta futbolu terk etmiştir. Liman şirketinde memurdur.

    6) Asaf Bey
    Deniz inşaat mühendislerinden olan bu zat kulübü ilk kuranlardan biridir.

    7) Bedri Hakkı Bey
    Küçük takımlardan başlayarak birinci takımda ve milli futbol ekibimizde oynamıştır. Kadıköyü’nde Altıyolağzı’nda diş doktoru.

    8) Cafer Ali Bey
    Senelerce birinci takım müdafaasında sarı lacivert forma için çok çalışmıştır. Milli takımda yer almış kıymetli futbolcularımızdandır. Eczacıdır.

    9) Celal Bey
    Kulübe bilahare intisap etmiş olmakla beraber çok hizmetleri görülmüştür. Elektrik şirketi memurin müdürüdür.

    10) Emin Ahmet Bey
    Seyrisefain sabık memurlarından

    11) Enver Bey
    Kulübü ilk kuranlardandır. Senelerce ecnebi mekteplerde Türkçe okutmuş, rüsumat müfettişliği yapmıştır.

    12) Enver Cemal Bey
    Büyükdere belediye muhasebecisidir.

    13) Fahir Bey
    Darülfünun kimya şubesinde asistandır. Üçüncü takımdan başlamış, birinci futbol takımında beş sene sol muavin oynamıştır.

    14) Fuat Hüsnü Bey
    Mütekait bahriye kaymakamı ve sabık üssübahri kumandanı. İlk Türk futbolcusu olmakla maruftur.

    15) Galip Bey
    Senelerce Fenerbahçe’de oynamış, emektar bir futbolcudur. Bütün gençler için numune olmaya layık bir spor adamıdır. Şimdi Fenerbahçe Stadı’nın müdürlüğü vazifesini kabul etmiştir.

    16) Hakkı Saffet Bey
    Kulübü ilk kuranlardan biridir. Emlak ve Eytam Bankası umumi müdürüdür.

    17) Hakkı Şinasi Paşa
    İstanbul mebusu. Kulübe çok hizmet etmiştir.

    18) Hamdi “Nebizade” Bey
    Kulübe değerli himmetleri dokunmuştur. Trabzon mebusudur.

    19) Hamit Hüsnü Bey
    Kulübün ilk inkişaf devrelerinde senelerce başta bulunmuştur. Doktordur.

    20) Hasan Kamil Bey
    Fenerbahçe’nin ilk takımlarında oynamıştır. Amerika’dan dönüşte uzun müddet Fenerbahçe’nin ve milli takımın kaptanlığını yapmış. “Dalgakıran” lakabıyla şöhret kazanmıştır. Standart Oil şirketinde memurdur.

    21) Hayri Celal Bey
    İdare heyetinde senelerce çalışmıştır ve umumi katiptir. Muhtelit mübadele komisyonunda memurdur.

    22) Hikmet Agah Bey
    İlk takımlarda sol açık oynamış ve bu mevkide senelerce rakipsiz kalmıştır. Rıhtım şirketinde memurdur.

    23) Hulki Bey
    Kulübün futbol ve hokey takımlarında uzun müddet çalışmış, denizcilikte himmeti görülmüştür. Emlak sahiplerindendir.

    24) Hulki Bey
    Ticaretle meşguldür.

    25) Hüseyin Hüsnü Bey
    Kulübe ilk intisap edenlerden olup şimdi Girit’tedir.

    26) Hüseyin Sami Bey
    Küçük takımları çalıştırmak suretiyle kulübün son yıldızlarını bizzat yetiştirenlerden ve kulübe büyük hizmetleri dokunanlardan biridir. İş bankası umumi müfettişidir.

    27) Hüsnü Bey
    Çok eski bir sporcu olan Hüsnü Bey kulübe cidden değerli hizmetler ifa etmiştir. Geyve kaymakamıdır.

    28) İsmet Salih Bey
    Futbol, teniz, denizcilik ve boks şubelerinde çalışmıştır. Zamanının en iyi futbolcularındandı. Senelerce Fenerbahçe’de ve milli takımda merkez muavin oynamıştır. Adana askeri hastanesi göz mütehassisidir.

    29) Kadri Celal Bey
    Küçük takımlardan başlayarak birinci takımda senelerce muavin ve müdafi oynamıştır. On bir defa beynelmileldir. Tütün inhisarı memurlarındandır.

    30) Kemal Aşkı Bey
    Kulübe ilk senelerinde girmiştir. İlk kulüp binasını Fenerbahçelilere tahsis etmiştir. Mühendistir.

    31) Kemal Cenap Bey
    Yeni, fakat çok yardım etmiş müessislerdendir. Memleketin en kıymetli profesör ve doktorlarındandır.

    32) Kenan Hasan Bey
    Çok çalışkan bir Fenerbahçelidir. Mütehassis röntgencidir. Yalnız Fenerbahçelilere değil, bütün sporculara yaptığı tıbbi yardımlar minnetle kaydedilecek kadar büyüktür.

    33) Lütfü Cemal Bey
    Futbol ve hokey takımlarında uzun müddet muvaffakiyetle oynamıştır. Devlet Demiryolları şeflerindendir.

    34) Mahmut Celalettin Bey
    Kulübe hizmeti çok dokunanlardandır. Sigorta işleriyle meşguldür. Neşe verici sohbetleri maruftur.

    35) Mazhar Bey
    Eski Fenerbahçelilerdendir. Bankacıdır.

    36) Mehmet Reşat Bey
    Futbol ve teniste çok çalışmıştır. İdare heyetinde muhasebecidir. Devlet Demiryolları şeflerindendir.

    37) Muhsin Yeğen Bey
    Mısır prenslerindendir. Futbol ve tenis şubesinde çalışmış, her sporda muvaffakiyet gösterenlerdendir.

    38) Mustafa Bey (Elkatipzade)
    Kulübün ilk kuruluş devirlerinde en fazla çalışanlardan biridir. Yalnız Fener’in değil, belki bütün Türkiye’nin en maruf futbolcularını yetiştirmiştir. Zeki, Bekir, Alaattin, Cemil, Haydar ve daha yüzlerce futbolcu onun teşvik ve himmetiyle yükselmiştir.

    39) Muvaffak Rıfat Bey
    Kulübe bir çok değerli hizmetler yapmıştır. Senelerce futbol ve bisiklet federasyonlarının başında çalışmış, halis ve eski bir sporcudur. Anadolu Ajansı Umumi Müdürüdür.

    40) Müfit Şevket Bey
    Bursa’da Doç otomobil şirketi acentasıdır.

    41) Nasuhi Esat Bey
    Kulübü ilk kuranlar meyanındadır. Senelerce İstanbul mıntıkasının başında ve futbol federasyonunda çalışmıştır. Ankara’da Emlak Bankası umumi katip muavinidir.

    42) Necip Bey
    Kulübü ilk kuranlar arasındadır.

    43) Ömer Nazıma Bey
    Almanya’da ticaretle meşguldür.

    44) Ragıp Bey
    Fenerbahçe’nin üçüncü, ikinci ve birinci takımlarında uzun müddet oynamıştır. Adana’da Ziraat mektebi mütehassıslarındandır.

    45) Sabih Fani Bey
    Hokey, birinci futbol takımlarında ve tenis ekibinde çalışmış eski bir sporcudur. Teknik bilgisiyle maruftur. Dört defa beynelmileldir. Milas Osmanlı Bankası muhasebecisidir.

    46) Sabri Bey
    Sabık Ziraat Vekili. Mebus. Kulübe en çok hizmeti dokunanlardan biridir. İlk teşekkül devirlerinde ve en müşkül zamanlarında kulübe yardım etmiş. Fenerbahçe’nin bugünkü kuvvetli halinde fiilen en büyük amil olmuştur. Her Fenerbahçeli onu daima minnetle yad eder. Bunun içindir ki Sabri Bey daima kulübün umumi reisidir.

    47) Saip Şevket Bey
    Sporda nazari ihtisasıyla tanınmıştır. Selanik Bankası hukuk müşaviridir.

    48) Sadi Hayri Bey
    Birinci futbol takımının orta muavinliğinde senelerce çalışmıştır. Müteahhittir.

    49) Sait Selahattin Bey
    Kulübün ilk takımlarından itibaren senelerce sol iç ve orta muhacim oynamıştır. Tenis ve avcılıkta şöhreti vardır. Orta Afrika’da avlanan yegane Türk sporcusudur. Deniz Ticaret Mektebi idman muallimidir.

    50) Sait Tevfik Bey (Çelebizade)
    Kulübe büyük hizmetleri dokunan, umumi harp senelerinde herkesin ümitsizliğe düştüğü fena şerait içinde en çok çalışan bir idarecidir. Otomobil ve radyo komisyonculuk ve ticaretle meşguldür.

    51) Selahattin Manço Bey
    İzmir’de memuriyetle iştigal etmektedir.

    52) Servet Bey
    İstanbul belediye mühendislerindendir.

    53) Süreyya Salih Bey
    İş Bankası levazım şefidir.

    54) Şakir Bey (Beşe Zade)
    Eski futbolculardandır. Kulübe fiilen hizmet edenlerdendir. Ticaretle meşguldür.

    55) Şefkati Bey
    Kulübü ilk kuranlardandır. İzmir’de emlak sahibidir.

    56) Şekip Mustafa Bey
    Kulübün küçük takımlarından yetişmiş bir futbolcusu ve birinci takımın eski kalecisidir. Zonguldak Madem Mühendis Mektebi muallimlerindendir.

    57) Tevfik Haccar Bey
    Eski ve kıymetli bir sporcudur. Tenis, futbol ve hokey şubelerinde, denizcilikte çalışmıştır. Atletizm federasyonu tenis komitesi reisidir. Kibrit şirketi emtia şefidir.

    58) Vasıf Bey
    Kulübe çok hizmeti görülen müessislerdendir. Roma sefirimizdir.

    59) Yahya Berki Bey
    İlk intisap edenlerden biridir. İdare işlerinde hizmeti görülmüştür. Ticaret ve zahire borsası memurudur.

    60) Zeki Rıza Bey
    Fenerbahçe’nin ve milli takımın senelerden beri kaptanıdır. En maruf futbolcularımızdandır. İyi bir tenisçidir. Milli Spor Mağazası’nın sahibidir.

    61) Zeki Mazlum Bey
    Sanayi Maden Bankası memuru.

    62) Ziya Bey
    Kulübün bir numaralı âzâsı ve ilk kuranların başında bulunan müessisidir. Böyle olduğu halde alfabe sırasıyla yazılan müessislerin en sonuna düşüyor.

  • Fenerbahçe Müessisleri

    Fenerbahçe Müessisleri

    1932 yılında Fenerbahçe Spor Kulübü tarafından yayınlanan bir kitapçıkta Fenerbahçe’nin müessisleri, yani kurucuları tanıtılmış. Farklı tarihlerde, farklı sayılarla yayınlanan bu liste, o yıllarda toplam 62 kişiden ibaretmiş. Bu isimler alfabetik sırayla yazılmış. Çok önemli bir belge…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    A-E Arası

    1) Ahmet Nuri Bey (İbnirefik)
    Kulübe ilk senelerinde intisap etmiş ve hizmetlerde bulunmuştur. Muharrir ve müelliftir.

    2) Alaattin Esat Bey
    Ankara’da Yün-İş muhasebesinde memurdur. Küçük takımlarda yetişmiş, birinci takımlarda yetişmiş, birinci takımda senelerce oynamıştır. “Futbol Artisti” olmakla maruftur. Buraya gelen ecnebi takımlarının ve Avrupa turnesinde kendisini seyreden bütün halkın derhal nazarı dikkatini celbeden bir avcı hakimiyetine maliktir. On dört defa beynelmileldir.

    3) Ali Muhiddin Bey (Hacı Bekir Zade)
    Müessis âzâdan olan Ali Muhiddin Bey kulübün mâlî işlerinde çok çalışan ve kulübe büyük yardımlarda bulunanlardandır.

    4) Ali Naci Bey;
    Senelerce Türk matbuatında gazete sahipliği, başmuharrir sıfatıyla hizmet etmiş, Fenerbahçe’nin lehinde yaptığı neşriyatla esasen halk kütleleri arasında çok sevilen Sarı-Lacivertlilerin muhabbetlerini kalplerde kökleştirmiştir. Şimdi Anadolu Ajansı’nın Balkan mümessilidir.

    5) Arif Rıza Bey
    Küçük takımlarda futbola başlamış, sırasıyla birinci takıma kadar geçmiştir. Geçirdiği bir hastalık yüzünden istifade edilecek bir yaşta futbolu terk etmiştir. Liman şirketinde memurdur.

    6) Asaf Bey
    Deniz inşaat mühendislerinden olan bu zat kulübü ilk kuranlardan biridir.

    7) Bedri Hakkı Bey
    Küçük takımlardan başlayarak birinci takımda ve milli futbol ekibimizde oynamıştır. Kadıköyü’nde Altıyolağzı’nda diş doktoru.

    8) Cafer Ali Bey
    Senelerce birinci takım müdafaasında sarı lacivert forma için çok çalışmıştır. Milli takımda yer almış kıymetli futbolcularımızdandır. Eczacıdır.

    9) Celal Bey
    Kulübe bilahare intisap etmiş olmakla beraber çok hizmetleri görülmüştür. Elektrik şirketi memurin müdürüdür.

    10) Emin Ahmet Bey
    Seyrisefain sabık memurlarından

    11) Enver Bey
    Kulübü ilk kuranlardandır. Senelerce ecnebi mekteplerde Türkçe okutmuş, rüsumat müfettişliği yapmıştır.

    12) Enver Cemal Bey
    Büyükdere belediye muhasebecisidir.

    F-H Arası

    13) Fahir Bey
    Darülfünun kimya şubesinde asistandır. Üçüncü takımdan başlamış, birinci futbol takımında beş sene sol muavin oynamıştır.

    14) Fuat Hüsnü Bey
    Mütekait bahriye kaymakamı ve sabık üssübahri kumandanı. İlk Türk futbolcusu olmakla maruftur.

    15) Galip Bey
    Senelerce Fenerbahçe’de oynamış, emektar bir futbolcudur. Bütün gençler için numune olmaya layık bir spor adamıdır. Şimdi Fenerbahçe Stadı’nın müdürlüğü vazifesini kabul etmiştir.

    16) Hakkı Saffet Bey
    Kulübü ilk kuranlardan biridir. Emlak ve Eytam Bankası umumi müdürüdür.

    17) Hakkı Şinasi Paşa
    İstanbul mebusu. Kulübe çok hizmet etmiştir.

    18) Hamdi “Nebizade” Bey
    Kulübe değerli himmetleri dokunmuştur. Trabzon mebusudur.

    19) Hamit Hüsnü Bey
    Kulübün ilk inkişaf devrelerinde senelerce başta bulunmuştur. Doktordur.

    20) Hasan Kamil Bey
    Fenerbahçe’nin ilk takımlarında oynamıştır. Amerika’dan dönüşte uzun müddet Fenerbahçe’nin ve milli takımın kaptanlığını yapmış. “Dalgakıran” lakabıyla şöhret kazanmıştır. Standart Oil şirketinde memurdur.

    21) Hayri Celal Bey
    İdare heyetinde senelerce çalışmıştır ve umumi katiptir. Muhtelit mübadele komisyonunda memurdur.

    22) Hikmet Agah Bey
    İlk takımlarda sol açık oynamış ve bu mevkide senelerce rakipsiz kalmıştır. Rıhtım şirketinde memurdur.

    23) Hulki Bey
    Kulübün futbol ve hokey takımlarında uzun müddet çalışmış, denizcilikte himmeti görülmüştür. Emlak sahiplerindendir.

    24) Hulki Bey
    Ticaretle meşguldür.

    25) Hüseyin Hüsnü Bey
    Kulübe ilk intisap edenlerden olup şimdi Girit’tedir.

    26) Hüseyin Sami Bey
    Küçük takımları çalıştırmak suretiyle kulübün son yıldızlarını bizzat yetiştirenlerden ve kulübe büyük hizmetleri dokunanlardan biridir. İş bankası umumi müfettişidir.

    27) Hüsnü Bey
    Çok eski bir sporcu olan Hüsnü Bey kulübe cidden değerli hizmetler ifa etmiştir. Geyve kaymakamıdır.

    İ-N Arası

    28) İsmet Salih Bey
    Futbol, teniz, denizcilik ve boks şubelerinde çalışmıştır. Zamanının en iyi futbolcularındandı. Senelerce Fenerbahçe’de ve milli takımda merkez muavin oynamıştır. Adana askeri hastanesi göz mütehassisidir.

    29) Kadri Celal Bey
    Küçük takımlardan başlayarak birinci takımda senelerce muavin ve müdafi oynamıştır. On bir defa beynelmileldir. Tütün inhisarı memurlarındandır.

    30) Kemal Aşkı Bey
    Kulübe ilk senelerinde girmiştir. İlk kulüp binasını Fenerbahçelilere tahsis etmiştir. Mühendistir.

    31) Kemal Cenap Bey
    Yeni, fakat çok yardım etmiş müessislerdendir. Memleketin en kıymetli profesör ve doktorlarındandır.

    32) Kenan Hasan Bey
    Çok çalışkan bir Fenerbahçelidir. Mütehassis röntgencidir. Yalnız Fenerbahçelilere değil, bütün sporculara yaptığı tıbbi yardımlar minnetle kaydedilecek kadar büyüktür.

    33) Lütfü Cemal Bey
    Futbol ve hokey takımlarında uzun müddet muvaffakiyetle oynamıştır. Devlet Demiryolları şeflerindendir.

    34) Mahmut Celalettin Bey
    Kulübe hizmeti çok dokunanlardandır. Sigorta işleriyle meşguldür. Neşe verici sohbetleri maruftur.

    35) Mazhar Bey
    Eski Fenerbahçelilerdendir. Bankacıdır.

    36) Mehmet Reşat Bey
    Futbol ve teniste çok çalışmıştır. İdare heyetinde muhasebecidir. Devlet Demiryolları şeflerindendir.

    37) Muhsin Yeğen Bey
    Mısır prenslerindendir. Futbol ve tenis şubesinde çalışmış, her sporda muvaffakiyet gösterenlerdendir.

    38) Mustafa Bey (Elkatipzade)
    Kulübün ilk kuruluş devirlerinde en fazla çalışanlardan biridir. Yalnız Fener’in değil, belki bütün Türkiye’nin en maruf futbolcularını yetiştirmiştir. Zeki, Bekir, Alaattin, Cemil, Haydar ve daha yüzlerce futbolcu onun teşvik ve himmetiyle yükselmiştir.

    39) Muvaffak Rıfat Bey
    Kulübe bir çok değerli hizmetler yapmıştır. Senelerce futbol ve bisiklet federasyonlarının başında çalışmış, halis ve eski bir sporcudur. Anadolu Ajansı Umumi Müdürüdür.

    40) Müfit Şevket Bey
    Bursa’da Doç otomobil şirketi acentasıdır.

    N-Ş Arası

    41) Nasuhi Esat Bey
    Kulübü ilk kuranlar meyanındadır. Senelerce İstanbul mıntıkasının başında ve futbol federasyonunda çalışmıştır. Ankara’da Emlak Bankası umumi katip muavinidir.

    42) Necip Bey
    Kulübü ilk kuranlar arasındadır.

    43) Ömer Nazıma Bey
    Almanya’da ticaretle meşguldür.

    44) Ragıp Bey
    Fenerbahçe’nin üçüncü, ikinci ve birinci takımlarında uzun müddet oynamıştır. Adana’da Ziraat mektebi mütehassıslarındandır.

    45) Sabih Fani Bey
    Hokey, birinci futbol takımlarında ve tenis ekibinde çalışmış eski bir sporcudur. Teknik bilgisiyle maruftur. Dört defa beynelmileldir. Milas Osmanlı Bankası muhasebecisidir.

    46) Sabri Bey
    Sabık Ziraat Vekili. Mebus. Kulübe en çok hizmeti dokunanlardan biridir. İlk teşekkül devirlerinde ve en müşkül zamanlarında kulübe yardım etmiş. Fenerbahçe’nin bugünkü kuvvetli halinde fiilen en büyük amil olmuştur. Her Fenerbahçeli onu daima minnetle yad eder. Bunun içindir ki Sabri Bey daima kulübün umumi reisidir.

    47) Saip Şevket Bey
    Sporda nazari ihtisasıyla tanınmıştır. Selanik Bankası hukuk müşaviridir.

    48) Sadi Hayri Bey
    Birinci futbol takımının orta muavinliğinde senelerce çalışmıştır. Müteahhittir.

    49) Sait Selahattin Bey
    Kulübün ilk takımlarından itibaren senelerce sol iç ve orta muhacim oynamıştır. Tenis ve avcılıkta şöhreti vardır. Orta Afrika’da avlanan yegane Türk sporcusudur. Deniz Ticaret Mektebi idman muallimidir.

    50) Sait Tevfik Bey (Çelebizade)
    Kulübe büyük hizmetleri dokunan, umumi harp senelerinde herkesin ümitsizliğe düştüğü fena şerait içinde en çok çalışan bir idarecidir. Otomobil ve radyo komisyonculuk ve ticaretle meşguldür.

    51) Selahattin Manço Bey
    İzmir’de memuriyetle iştigal etmektedir.

    52) Servet Bey
    İstanbul belediye mühendislerindendir.

    53) Süreyya Salih Bey
    İş Bankası levazım şefidir.

    Ş-Z Arası

    54) Şakir Bey (Beşe Zade)
    Eski futbolculardandır. Kulübe fiilen hizmet edenlerdendir. Ticaretle meşguldür.

    55) Şefkati Bey
    Kulübü ilk kuranlardandır. İzmir’de emlak sahibidir.

    56) Şekip Mustafa Bey
    Kulübün küçük takımlarından yetişmiş bir futbolcusu ve birinci takımın eski kalecisidir. Zonguldak Madem Mühendis Mektebi muallimlerindendir.

    57) Tevfik Haccar Bey
    Eski ve kıymetli bir sporcudur. Tenis, futbol ve hokey şubelerinde, denizcilikte çalışmıştır. Atletizm federasyonu tenis komitesi reisidir. Kibrit şirketi emtia şefidir.

    58) Vasıf Bey
    Kulübe çok hizmeti görülen müessislerdendir. Roma sefirimizdir.

    59) Yahya Berki Bey
    İlk intisap edenlerden biridir. İdare işlerinde hizmeti görülmüştür. Ticaret ve zahire borsası memurudur.

    60) Zeki Rıza Bey
    Fenerbahçe’nin ve milli takımın senelerden beri kaptanıdır. En maruf futbolcularımızdandır. İyi bir tenisçidir. Milli Spor Mağazası’nın sahibidir.

    61) Zeki Mazlum Bey
    Sanayi Maden Bankası memuru.

    62) Ziya Bey
    Kulübün bir numaralı âzâsı ve ilk kuranların başında bulunan müessisidir. Böyle olduğu halde alfabe sırasıyla yazılan müessislerin en sonuna düşüyor.

  • Çalımların Efendisi, Fenerbahçe Efsanesi

    1924 tarihli Resimli Ay mecmuasından aktarmaya devam ediyoruz… Zeki Rıza Sporel’den sonra, bu defa Alaaddin Baydar… “Kıvır Âlâ” lakabının sahibi bu Fenerbahçe efsanesi hakkında söylenecek çok şey var. Sözü kendisine Çelebizade Sait Tevfik’e ve kendisine bırakalım.

    * * * * * *

    İnce sesi, yanık yüzü, çekik gözleriyle bütün spor alemine kendini sevdiren Alaaddin Bey’in hatıratını yazarken spor aleminin bu pek kıymetli oyuncusu hakkında bir kelime-i sitayiş bulamadık.

    Mukavvis bacakları arasındaki topun harekatını her gün pek lezzetle seyrettiğimiz bu şen idmancının daha pek küçükten beri halkı nasıl kendisine celp ettiği şayan-ı hayrettir.

    Şehrimizi ziyaret eden enternasyonel bir çok muavin ve müdafileri pek kolaylıkla geçerek kaleye topu göndermeleri, seyretmekle doyulur sahneler değildir.

    Bu gencimiz, Macarlar ile son maçında ayağı sakatlanmış ise de şimdi yine iyileşerek, pek sevdiği kulübünün maçlarına iştirak edecek bir vaziyete gelmiştir.

    İdmancılarımızın hayatını yazarken Zeki Bey’den sonra herkesin aklına Alaaddin’in geleceğini bildiğimizden kendisini sıraya ithal ediyoruz. Bakalım bu oyuncu hayatını nasıl naklediyor :

    * * * * * *

    Hatıralardan müteşekkil bir kül vücuda getirmek, hele şimdiye kadar nefsinde böyle bir ihtiyaç duymamış benim gibi bir insan için itiraf ederim ki pek müşkül, pek külfetli olacak.

    Eğer bir zamanlar Türk futbolculuğunda mütevazı bir mevkim olacağını tahmin etmiş olsaydım, belki alakadar olanlar bulunur diye, safahat-ı hayatımı tespite çalışırdım. Böyle bir şey yapmadım. Binaenaleyh hatıramda derin izler bırakmış olan vekayi’ gelişigüzel hikaye etmekle iktifa ediyorum.

    Pederim henüz vefat etmiş, biz de Cağaloğlu’ndan Kadıköy’e taşınmıştık. Cevizlik’de oturuyorduk. Evimizden her sabah maaile Moda banyolarına giderken yolumuz daima İngilizlerin o zaman (tenis) oynadıkları sahanın önünden geçerdi.

    Ben durur, koskocaman adamların küçük bir top peşinde koşarken aldıkları seri ve seyyal vaziyetleri dikkatle seyrederdim.

    Bir gün onları seyrederken, birkaç Rum çocuğunun, tenis toplarına müşabih bir topla oynadıklarını, fakat daima ayakla vurduklarını gördüm.İşte futbol oyununu birinci defa olarak o gün görmüştüm. Eve döndükten sonra ilk işim o toplardan bir tane tedarik etmek oldu. Artık bütün günlerim vasi’ bahçemizde o küçük topun peşinde koşmakla geçiyordu. Komşu çocukları ziyaya üşüşen pervaneler gibi etrafımda toplanmakta gecikmediler.

    Fakat pek hoşuma giden bu tarz-ı hayatın devamına bir mani çıktı. Annem ve büyükannem razı olmuyorlardı. Birkaç da ciddi mahzur görüyorlardı. Mütemadiyen koşmak, terlemek, yorulmak esasen pek zayıf ve naif bünyem üzerinde bir su-i tesir yapabilirdi.

    Fakat ne ailemin serdettiği mehazir, ne de bilahare gösterdikleri cebir ve şiddet benim iptila derecesini bile geçen heves ve merakım önünde kesinlikle semeredar olamadı. Ben vaki olan bu muhalife mukavemet edemeyince artık top sahasını, top muhitinden daha uzaklara, mesela Yoğurtçu’ya, bakla tarlasına nakletmiştim. Oyunlardan sonra terimi kurutmak için biraz bekler ve eve öyle giderdim.

    Kim ne derse desin, ben şuna mutekiddim ki çocuklar arasında küçük bir topla oynanan oyunların futbolculuktaki muvaffakiyet üzerine çok mühim bir tesiri vardı. Bir çocuğun ayağındaki topu başkasına kaptırmamak için (çalımlar) ihtira etmesi, başkasındaki topu almak için de usuller icat etmesi, muvaffak olmak için çocuk zihniyetinin bütün kabiliyetini kullanması, futbolculuk istidatlarını temin ettiren ilk esaslardır. Ve diyebilirim ki futbolda (sanat) ancak o küçük top peşinde koşmakla doğar.

    İşte böyle daima koşarak, daima terleyerek geçen günlerimizden birinde, Cevizlik çayırında kendileri gibi kocaman bir topla oynayan birkaç adama tesadüf ettik. Bizim oynadığımız toplardan daha büyük topların mevcut olduğunu işitmiştim.  Fakat hiçbir zaman böyle sert, kocaman bir top tahayyül edemezdim. Hele bıyıklı adamların da top oynayacağını tasavvur etmek, on beş sene evvelki çocuk zihniyetimin kabul edemeyeceği yeniliklerdendi. Topu bir vuruşta bulutlara kadar yükselten bu (büyük) adamları hâşiane bir hiss-i takdirle seyre dalardım.

    İşte Fenerbahçe Kulübü o sıralarda tesis edildi. Bir kulüp binası tedarik edilemediği için içtimalar azaların evlerinde münavebeten yapılıyordu. Ağabeyim de Fenerbahçe’nin müessislerindendi. Onun için bazen bizim evde toplanılırdı. Hiç unutmam; evde onlara kahve ve çay getirecek adamlar mevcut iken titreye titreye kahveyi dökmemek için heyecanlar hissederek onlara hizmet eder ve yalnız nazarımda her biri mühim birer şahsiyet olan o futbolcuların zevk-i temaşasıyla iftihar için heyecanlı ve helecanlı dakikalar yaşardım. Diyebilirim ki o gençlerin arasında bulunmaktan hissettiğim zevki bilahare hiçbir muarefeden, hiçbir muvaffakiyetten alamadım. O büsbütün başka, büsbütün müstesna bir şeydi.

    Artık ben de iki numara bir top almıştım. Küçük topu ihmal ediyordum. Maharetim hayli artmıştı. Büyükler, ağabeyim, Galip Bey, Elkatipzade Mustafa Bey, toplanırlar, kahkahalarla, ‘Bravo!’larla çalımlarımı takdir ederlerdi. Bilseniz bu takdir olunmak benim için ne büyük bir hazz-ı ruhi, ne derin bir teşvik oluyordu.

    Artık biz de kendimize göre kulüpler yapıyor, aramızda reisler, reis-i saniler ve hatta reis-i salisler intihap ediyorduk ve avuç içi kadar yerlerde otuz kişilik futbol müsabakaları tertip ediyorduk. Hele böyle bir müsabakayı, futboldaki muvaffakıyetim üzerine katî bir tesiri olan bir şahsiyetle tanışmaklığımı hiç unutmamam.

    Kurbağalıdere Kulübü ile Yoğurtçu’da bir müsabaka yapıyorduk. Bilafasıla, hakemsiz, haftaymsız, belki iki buçuk saat oynamıştık ve neticede bizim taraf kazanmıştı. Artık oyun bitmiş ve biz galebe zevki ile, onların kabahati yekdiğerine atfederek münakaşalarını seyrediyorduk.

    Uzaktan at üzerinde bizim yaşta bir çocuk geldi ve bize doğru yaklaştı. Bekir onu görür görmez hemen fırladı ve;

    – “Yine gelmedin. Bak Zeki, yenildik” diye serzenişe başladı.

    Çocuklar arasında resmî takdim olamayacağı cihetiyle aramıza gelmesi, beynimizde bir muarefe tesisi için kafiydi. Sırası gelmişken kaydedeyim ki ben Zeki’yi gördüğüm ve beraber oynadığım oyuncular arasından, hepsinden yüksek addederim. Zeki futbolda en ziyade düşünerek oynayan, etraftakilerin hakiki kıymetlerini izhare en ziyade vesileler bırakan yegane merkez muhacimimizdir.

    İşte bu sıralarda Fenerbahçe Kulübü’nün üçüncü ve dördüncü takımlarının teşkili, beni, Zeki’yi, Feyzi’yi bir araya topladı. Bizim takımların tesisine kulüpçe memur edilen Elkatipzade Mustafa Bey bize daima nezaret eder ve Yoğurtçu’da o zaman Papazın Bahçesi denilen şimdiki Union Kulüp sahasında bize mütemadiyen oyunlar yaptırırdı. Bize futbol hakkında ilk hakiki fikri veren Mustafa Bey olmuştur.

    Papazın Bahçesi’nde ekseriya Galatasaray, Maccabi, Sanayi kulüpleriyle dördüncü takımdan oynar ve hemen hemen en heyecanlı maçlar kadar temaşakar celp ederdik. Hakikaten bizim gibi küçücük çocukların kocaman adamları fırıl fırıl döndürmesi şayan-ı temaşa bir şeydi.

    Zeki ile beraber üçüncü takıma çıktık. Orada da muvaffakıyet bizi takip etti. Bekir de bize o zaman iltihak etmişti. Fakat vücudumun nehafetini ileri süren takım kaptanı, bilhassa ağabeyimin ısrarıyla beni çok defa oynatmıyordu. Bazı kereler kulüpte hüngür hüngür ağladığımı hatırlıyorum.

    Altı sene üçüncü takımda Zeki, Bekir ve ben beraber oynadık. Bekir bizden evvel ikinci takıma alındı. Bekir’in sağlam ve süratle inkışaf eden vücudu atılmaya müstaid bünyesi terakkide tekaddüm etmesine saik oluyordu.

    O sıralarda Galatasaray mektebine devam ediyordum. Mektebin en maruf çalımcısı olan (Sadi) ile beraber bütün teneffüs zamanlarında birbirimize çalım yutturmak için çalıştığımızı derhatır ederim. Bazen onu ben kandırdığım zaman (Yaşa Fenerli) diye, o muvafık olduğu zaman (Yaşa Galatasaraylı) edasıyla taraftarlarımızın takdir ve istihzasını celp ederdik.

    Bir gün İdman Yurdu ile yapılacak bir müsabakayı seyretmek için birinci futbol takımıyla beraber Anadolu Hisarı’na gitmiştik. O gün Bekir ilk defa olarak birinci takımda oynayacaktı. Orada toplandık.

    Maatteessüf birkaç kişi, bilhassa muvaffakıyetlerin daima en büyük amili olan sol iç muhacim Sait Bey gelememişlerdi. Tabii eksik çıkmak doğru olmazdı. Mevcutlar arasından Zeki ve ben tefrik edildik. Zeki sağ iç, ben de sol açık olarak oyuna girdik.

    Futbol oynattırılmadığı için hüngür hüngür ağlayan bir çocuğun birinci takımda oynamaktan hissedeceği süruru artık siz takdir ediniz. Çünkü kendime daima gaye ittihaz ettiğim bir emelde muvafık olmuştum. O gün iki gol yaptım.

    Bilahare sağ açık Nuri, Bekir ve Hikmet Beylerin kulüpten infikakları, Zeki ile beni tamamıyla birinci takıma iltihak ettirdi.

    Hiç unutmam bir gün Altınordu ile oynuyorduk. Ben sağ açık, Zeki sol iç… Karşımızda şimdi Beşiktaş’ta oynayan Tevfik Bey vardı. Tevfik Bey bir bana koşuyor, bir Zeki’ye, fakat bütün mesaisine rağmen topu alamayınca oturuyordu. Kahkahalarla gülen halka karşı (Bu bacaksızlarla top oynanmaz) diye bağırmıştı.

    Birinci takımda bulunduğum altı yedi seneden beri Fenerbahçe’nin bütün zaferlerine iştirak ettim. Yalnız en heyecanlı maçlar Altınordu ve Galatasaray ile yapılanlar olmuştur. Fakat Slavyalılara karşı milli takımdaki oyunum ile Moroveskalılara karşı Fenerbahçe’deki muvaffakiyetlerim beni en ziyade memnun eden zamanlardan olmuştur. Bu dakikalar spor hayatımdaki en iyi izleri bırakmıştır.

    Fakat son Macarlara karşı talihsiz ikmal kurbanlığı bu sevincimi  birden bire yine durdurduysa da şimdi yine arızadan kurtuldum ve yakında takımımdaki maçlarda eski mevkiimi almaya çalışacağım. Ve bilhassa olimpiyatta Türk takımına layık bir oyuncu olduğunu göstereceğim.

    Alaaddin Baydar (Resimli Ay – 1924)

  • Çalımların Efendisi Fenerbahçe Efsanesi

    Çalımların Efendisi Fenerbahçe Efsanesi

    1924 tarihli Resimli Ay mecmuasından aktarmaya devam ediyoruz… Zeki Rıza Sporel‘den sonra, bu defa Alaaddin Baydar… “Kıvır Âlâ” lakabının sahibi olan, bu çalımların efendisi Fenerbahçe efsanesi hakkında söylenecek çok şey var. Sözü Çelebizade Sait Tevfik’e ve kendisine bırakalım.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Çelebizade’nin Peşrevi

    İnce sesi, yanık yüzü, çekik gözleriyle bütün spor alemine kendini sevdiren Alaaddin Bey’in hatıratını yazarken spor aleminin bu pek kıymetli oyuncusu hakkında bir kelime-i sitayiş bulamadık.

    Mukavvis bacakları arasındaki topun harekatını her gün pek lezzetle seyrettiğimiz bu şen idmancının daha pek küçükten beri halkı nasıl kendisine celp ettiği şayan-ı hayrettir.

    Şehrimizi ziyaret eden enternasyonel bir çok muavin ve müdafileri pek kolaylıkla geçerek kaleye topu göndermeleri, seyretmekle doyulur sahneler değildir.

    Bu gencimiz, Macarlar ile son maçında ayağı sakatlanmış ise de şimdi yine iyileşerek, pek sevdiği kulübünün maçlarına iştirak edecek bir vaziyete gelmiştir.

    İdmancılarımızın hayatını yazarken Zeki Bey’den sonra herkesin aklına Alaaddin’in geleceğini bildiğimizden kendisini sıraya ithal ediyoruz. Bakalım bu oyuncu hayatını nasıl naklediyor :

    Alaaddin Baydar Anlatıyor

    Hatıralardan müteşekkil bir kül vücuda getirmek, hele şimdiye kadar nefsinde böyle bir ihtiyaç duymamış benim gibi bir insan için itiraf ederim ki pek müşkül, pek külfetli olacak.

    Eğer bir zamanlar Türk futbolculuğunda mütevazı bir mevkim olacağını tahmin etmiş olsaydım, belki alakadar olanlar bulunur diye, safahat-ı hayatımı tespite çalışırdım. Böyle bir şey yapmadım. Binaenaleyh hatıramda derin izler bırakmış olan vekayi’ gelişigüzel hikaye etmekle iktifa ediyorum.

    Pederim henüz vefat etmiş, biz de Cağaloğlu’ndan Kadıköy’e taşınmıştık. Cevizlik’de oturuyorduk. Evimizden her sabah maaile Moda banyolarına giderken yolumuz daima İngilizlerin o zaman (tenis) oynadıkları sahanın önünden geçerdi.

    Ben durur, koskocaman adamların küçük bir top peşinde koşarken aldıkları seri ve seyyal vaziyetleri dikkatle seyrederdim.

    Bir gün onları seyrederken, birkaç Rum çocuğunun, tenis toplarına müşabih bir topla oynadıklarını, fakat daima ayakla vurduklarını gördüm.İşte futbol oyununu birinci defa olarak o gün görmüştüm. Eve döndükten sonra ilk işim o toplardan bir tane tedarik etmek oldu. Artık bütün günlerim vasi’ bahçemizde o küçük topun peşinde koşmakla geçiyordu. Komşu çocukları ziyaya üşüşen pervaneler gibi etrafımda toplanmakta gecikmediler.

    Ailem Futbol Oynamamı İstemiyor

    Fakat pek hoşuma giden bu tarz-ı hayatın devamına bir mani çıktı. Annem ve büyükannem razı olmuyorlardı. Birkaç da ciddi mahzur görüyorlardı. Mütemadiyen koşmak, terlemek, yorulmak esasen pek zayıf ve naif bünyem üzerinde bir su-i tesir yapabilirdi.

    Fakat ne ailemin serdettiği mehazir, ne de bilahare gösterdikleri cebir ve şiddet benim iptila derecesini bile geçen heves ve merakım önünde kesinlikle semeredar olamadı. Ben vaki olan bu muhalife mukavemet edemeyince artık top sahasını, top muhitinden daha uzaklara, mesela Yoğurtçu’ya, bakla tarlasına nakletmiştim. Oyunlardan sonra terimi kurutmak için biraz bekler ve eve öyle giderdim.

    Kim ne derse desin, ben şuna mutekiddim ki çocuklar arasında küçük bir topla oynanan oyunların futbolculuktaki muvaffakiyet üzerine çok mühim bir tesiri vardı. Bir çocuğun ayağındaki topu başkasına kaptırmamak için (çalımlar) ihtira etmesi, başkasındaki topu almak için de usuller icat etmesi, muvaffak olmak için çocuk zihniyetinin bütün kabiliyetini kullanması, futbolculuk istidatlarını temin ettiren ilk esaslardır. Ve diyebilirim ki futbolda (sanat) ancak o küçük top peşinde koşmakla doğar.

    İşte böyle daima koşarak, daima terleyerek geçen günlerimizden birinde, Cevizlik çayırında kendileri gibi kocaman bir topla oynayan birkaç adama tesadüf ettik. Bizim oynadığımız toplardan daha büyük topların mevcut olduğunu işitmiştim.  Fakat hiçbir zaman böyle sert, kocaman bir top tahayyül edemezdim. Hele bıyıklı adamların da top oynayacağını tasavvur etmek, on beş sene evvelki çocuk zihniyetimin kabul edemeyeceği yeniliklerdendi. Topu bir vuruşta bulutlara kadar yükselten bu (büyük) adamları hâşiane bir hiss-i takdirle seyre dalardım.

    Fenerbahçe’nin Kuruluşu

    İşte Fenerbahçe Kulübü o sıralarda tesis edildi. Bir kulüp binası tedarik edilemediği için içtimalar azaların evlerinde münavebeten yapılıyordu. Ağabeyim de Fenerbahçe’nin müessislerindendi. Onun için bazen bizim evde toplanılırdı. Hiç unutmam; evde onlara kahve ve çay getirecek adamlar mevcut iken titreye titreye kahveyi dökmemek için heyecanlar hissederek onlara hizmet eder ve yalnız nazarımda her biri mühim birer şahsiyet olan o futbolcuların zevk-i temaşasıyla iftihar için heyecanlı ve helecanlı dakikalar yaşardım. Diyebilirim ki o gençlerin arasında bulunmaktan hissettiğim zevki bilahare hiçbir muarefeden, hiçbir muvaffakiyetten alamadım. O büsbütün başka, büsbütün müstesna bir şeydi.

    Artık ben de iki numara bir top almıştım. Küçük topu ihmal ediyordum. Maharetim hayli artmıştı. Büyükler, ağabeyim, Galip Bey, Elkatipzade Mustafa Bey, toplanırlar, kahkahalarla, ‘Bravo!’larla çalımlarımı takdir ederlerdi. Bilseniz bu takdir olunmak benim için ne büyük bir hazz-ı ruhi, ne derin bir teşvik oluyordu.

    Artık biz de kendimize göre kulüpler yapıyor, aramızda reisler, reis-i saniler ve hatta reis-i salisler intihap ediyorduk ve avuç içi kadar yerlerde otuz kişilik futbol müsabakaları tertip ediyorduk. Hele böyle bir müsabakayı, futboldaki muvaffakıyetim üzerine katî bir tesiri olan bir şahsiyetle tanışmaklığımı hiç unutmamam.

    Zeki ile Tanışmamız

    Kurbağalıdere Kulübü ile Yoğurtçu’da bir müsabaka yapıyorduk. Bilafasıla, hakemsiz, haftaymsız, belki iki buçuk saat oynamıştık ve neticede bizim taraf kazanmıştı. Artık oyun bitmiş ve biz galebe zevki ile, onların kabahati yekdiğerine atfederek münakaşalarını seyrediyorduk.

    Uzaktan at üzerinde bizim yaşta bir çocuk geldi ve bize doğru yaklaştı. Bekir onu görür görmez hemen fırladı ve;

    – “Yine gelmedin. Bak Zeki, yenildik” diye serzenişe başladı.

    Çocuklar arasında resmî takdim olamayacağı cihetiyle aramıza gelmesi, beynimizde bir muarefe tesisi için kafiydi. Sırası gelmişken kaydedeyim ki ben Zeki’yi gördüğüm ve beraber oynadığım oyuncular arasından, hepsinden yüksek addederim. Zeki futbolda en ziyade düşünerek oynayan, etraftakilerin hakiki kıymetlerini izhare en ziyade vesileler bırakan yegane merkez muhacimimizdir.

    Elkatipzade Mustafa Bey

    İşte bu sıralarda Fenerbahçe Kulübü’nün üçüncü ve dördüncü takımlarının teşkili, beni, Zeki’yi, Feyzi’yi bir araya topladı. Bizim takımların tesisine kulüpçe memur edilen Elkatipzade Mustafa Bey bize daima nezaret eder ve Yoğurtçu’da o zaman Papazın Bahçesi denilen şimdiki Union Kulüp sahasında bize mütemadiyen oyunlar yaptırırdı. Bize futbol hakkında ilk hakiki fikri veren Mustafa Bey olmuştur.

    Papazın Bahçesi’nde ekseriya Galatasaray, Maccabi, Sanayi kulüpleriyle dördüncü takımdan oynar ve hemen hemen en heyecanlı maçlar kadar temaşakar celp ederdik. Hakikaten bizim gibi küçücük çocukların kocaman adamları fırıl fırıl döndürmesi şayan-ı temaşa bir şeydi.

    Zeki ile beraber üçüncü takıma çıktık. Orada da muvaffakıyet bizi takip etti. Bekir de bize o zaman iltihak etmişti. Fakat vücudumun nehafetini ileri süren takım kaptanı, bilhassa ağabeyimin ısrarıyla beni çok defa oynatmıyordu. Bazı kereler kulüpte hüngür hüngür ağladığımı hatırlıyorum.

    Altı sene üçüncü takımda Zeki, Bekir ve ben beraber oynadık. Bekir bizden evvel ikinci takıma alındı. Bekir’in sağlam ve süratle inkışaf eden vücudu atılmaya müstaid bünyesi terakkide tekaddüm etmesine saik oluyordu.

    O sıralarda Galatasaray mektebine devam ediyordum. Mektebin en maruf çalımcısı olan (Sadi) ile beraber bütün teneffüs zamanlarında birbirimize çalım yutturmak için çalıştığımızı derhatır ederim. Bazen onu ben kandırdığım zaman (Yaşa Fenerli) diye, o muvafık olduğu zaman (Yaşa Galatasaraylı) edasıyla taraftarlarımızın takdir ve istihzasını celp ederdik.

    Birinci Takımdayız

    Bir gün İdman Yurdu ile yapılacak bir müsabakayı seyretmek için birinci futbol takımıyla beraber Anadolu Hisarı’na gitmiştik. O gün Bekir ilk defa olarak birinci takımda oynayacaktı. Orada toplandık.

    Maatteessüf birkaç kişi, bilhassa muvaffakıyetlerin daima en büyük amili olan sol iç muhacim Sait Bey gelememişlerdi. Tabii eksik çıkmak doğru olmazdı. Mevcutlar arasından Zeki ve ben tefrik edildik. Zeki sağ iç, ben de sol açık olarak oyuna girdik.

    Futbol oynattırılmadığı için hüngür hüngür ağlayan bir çocuğun birinci takımda oynamaktan hissedeceği süruru artık siz takdir ediniz. Çünkü kendime daima gaye ittihaz ettiğim bir emelde muvafık olmuştum. O gün iki gol yaptım.

    Bilahare sağ açık Nuri, Bekir ve Hikmet Beylerin kulüpten infikakları, Zeki ile beni tamamıyla birinci takıma iltihak ettirdi.

    Hiç unutmam bir gün Altınordu ile oynuyorduk. Ben sağ açık, Zeki sol iç… Karşımızda şimdi Beşiktaş’ta oynayan Tevfik Bey vardı. Tevfik Bey bir bana koşuyor, bir Zeki’ye, fakat bütün mesaisine rağmen topu alamayınca oturuyordu. Kahkahalarla gülen halka karşı (Bu bacaksızlarla top oynanmaz) diye bağırmıştı.

    Birinci takımda bulunduğum altı yedi seneden beri Fenerbahçe’nin bütün zaferlerine iştirak ettim. Yalnız en heyecanlı maçlar Altınordu ve Galatasaray ile yapılanlar olmuştur. Fakat Slavyalılara karşı milli takımdaki oyunum ile Moroveskalılara karşı Fenerbahçe’deki muvaffakiyetlerim beni en ziyade memnun eden zamanlardan olmuştur. Bu dakikalar spor hayatımdaki en iyi izleri bırakmıştır.

    Fakat son Macarlara karşı talihsiz ikmal kurbanlığı bu sevincimi  birden bire yine durdurduysa da şimdi yine arızadan kurtuldum ve yakında takımımdaki maçlarda eski mevkiimi almaya çalışacağım. Ve bilhassa olimpiyatta Türk takımına layık bir oyuncu olduğunu göstereceğim.

    Alaaddin Baydar (Resimli Ay – 1924 – Çalımların Efendisi Fenerbahçe Efsanesi)

  • En Büyük Futbolcumuz Hayatını Anlatıyor

    Zeki Rıza Sporel ve Alaaddin Baydar… Fenerbahçe’nin ve Türk futbolunun en büyük iki golcüsü… 1924 tarihli Resimli Ay dergisinde Çelebizade Sait Tevfik Bey, başka sporcuları da tanıtacağı köşesine bu iki isimle başlıyor. Önce Zeki Rıza Sporel…

    * * * * * *

    Zeki Bey’i çok küçükten tanıdığım için idmancıların spor hayatını yazmaya kendisinden başladım. Daha ufak yaştan itibaren kuvvetli şutlarıyla, kıymetli, mahir çalışmalarıyla, seri kurtuluşlarıyla herkesin nazar-ı dikkatini celp eden bu pek ufak cüsse, kendisine mukabil iri rakipleri arasında daima iyi bir numara alır. Hatta gerek Fenerbahçe’nin ve gerek milli takımımızın yaptığı sayıları tetkik edersek hemen kısm-ı azamının bu küçük vücudun küçük ayağı tarafından yapıldığını görürüz. Son olaylarda sakatlanan bu kıymetli oyuncumuza afiyet temenni ederken kendisinin de pek meraklı menakıbını hususi kelamından dinlemek isteriz :

    “On dört on beş sene oluyor, Kadıköy’den Kuşdili çayırlarına henüz taşınmıştık. Bir akşam kısa pantolonlu, lisanlarını anlamadığım birkaç ecnebinin, o garip kıyafetleriyle, yuvarlak büyük bir top peşinde mütemadiyen koştuklarını, bazen kafalarıyla ve bazen ayaklarıyla topu birbirlerine attıklarını gördüm. Bilmem neden o günden itibaren topa karşı garip, meraklı bir heves duydum. Artık gezmeden ve eğlenmekten ibaret sade programıma bir de top oyunu temaşası karışmıştı. Akşam muayyen vaktinde gider, o ecnebileri adeta bir zevk-i taabbüdle seyrederdim.

    Öyle bir gün hulul etti ki yalnız seyretmek, futbola karşı olan merakımı teskin edememeye başladı. Ben de bir top tedarik ettim ve ağabeyim, küçük kardeşim Arif hep bir arada oynamaya başladık. O zaman Galatasaray’a devam eden ve bize nazaran futbolu daha iyi anlamış olan ağabeyim Hasan Kamil tahsil günlerinde bizi karşısına alır ve topa nasıl vurulacağını, nasıl tutulacağını öğretirdi.

    Üç dört ay sonra Kurbağalıdere’ye taşınmıştık. Oranın vasi’ meydanları futbol için daha müsaitti. Esasen bunlarda bütün meydanlarda sabahtan akşama kadar çocuktan büyüğe kadar bir çok gruplar mütemadiyen top oynuyorlardı. Biz de bunların arasına karıştık. İki üç ay sonra güya ben de iyi futbol oynayanlar arasında bulunuyordum, futbolun ruhumdaki boşluğu imla eden bir hususiyeti bir mevcudiyeti var sanılırdı. İstidad ve hevese makrun olan her şey gibi, futbol da arzu ve hevesime ram olmuş gibiydi. Bu hal iki sene kadar devam etti.

    Futbolda kazandığımız meleke bizi muhitimiz hariciyle boy ölçüşmeye sevk ediyordu. Kurbağalıdere Kulübü namıyla arkadaşlardan bir kulüp yaptık. Az zaman zarfında emellerimiz tahakkuk ve tetevvüc etti. Çünkü o zamanlar kulübümüzde ağabeyim, Arap Feyzi (merhum), Mazhar (merhum), Kamil gibi maruf ve iyi oyuncular da vardı. İşte bugün ismi silinen bu kulüple yaptığımız ilk müsabaka esasında şimdi beraber oynadığımız sağ iç muhacim Alaaddin ile tanıştık. O zamandan Alaaddin’in ani ve anlaşılamaz çalımlarını, hakim oyunlarını çok takdir eder ve severdik. Şimdiki Alaaddin için hiçbir şey yazmayacağım. Çünkü Alaaddin’i herkes görüyor ve biliyor…

    Günün birinde talih bizi Bursa Mekteb-i askeriyesine sevk etti. Tabii burada futbol yoktu. Alıştığım, hemen hemen müptelası olduğum topu artık derin bir hasretle yad etmekten, akşamları efkarla gözlerimi dikerek yüksek şahikaların öbür tarafında, o dakikalarda topla uğraşan arkadaşlarımı hatırlamaktan başka bir zevk duyamıyordum. İstanbul’dan top getirtmek hususundaki birkaç teşebbüsüm maatteessüf  zabitlerimizin inat ve ısrarı önünde önünde fayda vermedi. Maahaza büsbütün nevmid olmadım. Arkadaşlarımızı bilhassa İstanbul’dan gelenleri tahrik ederek zabitlerimiz nezdinde umumi bir teşebbüste bulunduk, yalvardık, rica ettik. En nihayet bir  lütf-ü aliyül ala olmak üzere irade-i müdüriyetpenahi şerefsadr oldu; müsaade verildi. Artık sevince had ve payan yoktu. Nihayet çok sevdiğim topa kavuşmuştum.

    İki sene sonra İstanbul’a avdetimde diğer rüfeka kısmen tebdil-i mekan etmiş ancak pek azları kalmıştı. Bu sıralarda arkadaşlarımdan Cafer ve Haydar Bey ile beni Fenerbahçe Kulübü’ne davet ettiler. İşte o günkü oyunda ilk defa olarak Sarı-Lacivert formayı giymiştim. İhtimaldir ki Fenerbahçe’ye bizi büyük bir samimiyetle bağlayan minnettar hislerimi o günün gurûr muvaffakiyetinden topladım.

    Bizi çalıştırmaya memur edilen Mustafa  Bey’in tarz-ı mesaisindeki intizam ve vukuf dolayısıyla çok yardımını gördüm. O zaman dördüncü ve üçüncü takımları teşkil eden çocukların pek az istisnalarıyla bugün spor aleminin  belli başlı futbolcularından olması Mustafa Bey’in bu husustaki ihtisasının en bariz bir delilidir.

    Sırasıyla dördüncü ve üçüncü takımlarda  oynadım. Kuvvet ve oyun nokta-i nazarından bize tekabül eden Galatasaray timleriyle başlayan  müsabakalarımız güzel ve heyecanlı oluyordu. Bir gün Anadolu Hisarı’nda galiba İdman Yurdu ile birinci takımın bir müsabakasını seyre gitmiştim ve takımın eksik olması küçük olmamıza rağmen Alaadin’le benim maça iştirakimize sebep oldu. O gün her ikimiz de muvaffak  olmuştuk. Fakat yine muntazaman birinci takımın oyunlarına dahil olamıyorduk. Bilahare Nuri  Bey’lerin ve Hikmet Beylerin istifaları ile hasıl olan boşlukları Alaaddin ile beraber doldurmuştuk.

    Hiç unutmam ilk maçımızı Anadolu ile yapmıştık. Nuri, Bekir ve Hikmet Beylerin add-i mevcudiyetiyle açılan rahneyi Fenerbahçe’nin nasıl dolduracağını halk münakaşa ediyor ve etrafta müteaddit rivayetler dolaşıyordu. En nihayet ahalinin meraklı nazarları altında yeni şahsiyetler olarak biz gösterildik. Kabiliyet ve muvaffakıyet ihtimallerinden şüpheye düşen bir çok kimselerin dudak büktüğünü halen hatırlarım. O oyunda ezilmemekliğimiz için, Mustafa Bey’in rey ve tensibiyle ben sol  açık Alaaddin de sağ açık oynamıştı. O gün ben üç gol yapmıştım. Etraftaki  dudak bükenlerin istihfafı hayrete inkılap etmişti. Ve ilk oyunun böyle zaferle neticelenmesi istikbalim hakkında bana güzel ümitler veriyordu.

    Hiçbir zaman hudperest değilim ve olmadım. Boyum uzadıkça yavaş yavaş sol iç ve nihayet asıl mevkiim olan merkez muhacim olarak oynamaya başladım. Takımımız yine eski mevkiini kazandı. O zaman en kavmi rakibimiz bizden aldığı aza ile kuvvetlenen Altınordu idi. Fakat şurasını da kaydedeyim ki aramızdaki müthiş rekabete rağmen maçlarımız daima büyük bir samimiyetle cereyan eder ve yensek de yenilsek de yalnız oyunda, maharetle kazanmak arzusu sinirlerimize tahakküm ederdi. Yoksa hiçbir taraftan galebede hasmı hakir görmek aklımızdan geçmezdi.

    Futbol hayatımda müteaddit defalar muhtelit takımda merkez muhacimi olarak oynadım. Ve en memnun olduğum maç da Slavya’ya karşı olmuştur. Son seneler tenis ile fazla meşgul oluyordum. Bu oyunda  futbol kadar meraklı ve uzun seneler çalışmakla elde edilen güç bir spordur. En ziyade sevdiğim spor denizciliktir”

    İşte hayatının kısa bir tarihine tarihçesini yaptığımız bu sevimli arkadaşımız Kuleli İdadisini ikmal  etmiş ve boyunun kısa bulunmasından dolayı askeri baytar mektebine nakledilmiştir. Harb-ı umumi  senelerini Haydarpaşa’daki Karacaahmet mezarlığına dayanan küçük binada geçirerek bilahare  baytar zabiti olarak mektepten neş’et etmiştir.

    Çelebizade Sait Tevfik Bey

  • En Büyük Futbolcumuz

    En Büyük Futbolcumuz

    Zeki Rıza Sporel ve Alaaddin Baydar… Fenerbahçe’nin ve Türk futbolunun en büyük iki golcüsü… 1924 tarihli Resimli Ay dergisinde Çelebizade Sait Tevfik Bey, başka sporcuları da tanıtacağı köşesine bu iki isimle başlıyor. Önce Zeki Rıza Sporel… En büyük futbolcumuz!

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    En Büyük Futbolcumuz Hayatını Anlatıyor

    Zeki Bey’i çok küçükten tanıdığım için idmancıların spor hayatını yazmaya kendisinden başladım. Daha ufak yaştan itibaren kuvvetli şutlarıyla, kıymetli, mahir çalışmalarıyla, seri kurtuluşlarıyla herkesin nazar-ı dikkatini celp eden bu pek ufak cüsse, kendisine mukabil iri rakipleri arasında daima iyi bir numara alır. Hatta gerek Fenerbahçe’nin ve gerek milli takımımızın yaptığı sayıları tetkik edersek hemen kısm-ı azamının bu küçük vücudun küçük ayağı tarafından yapıldığını görürüz. Son olaylarda sakatlanan bu kıymetli oyuncumuza afiyet temenni ederken kendisinin de pek meraklı menakıbını hususi kelamından dinlemek isteriz :

    Söz Zeki Rıza Sporel’de

    “On dört on beş sene oluyor, Kadıköy’den Kuşdili çayırlarına henüz taşınmıştık. Bir akşam kısa pantolonlu, lisanlarını anlamadığım birkaç ecnebinin, o garip kıyafetleriyle, yuvarlak büyük bir top peşinde mütemadiyen koştuklarını, bazen kafalarıyla ve bazen ayaklarıyla topu birbirlerine attıklarını gördüm. Bilmem neden o günden itibaren topa karşı garip, meraklı bir heves duydum. Artık gezmeden ve eğlenmekten ibaret sade programıma bir de top oyunu temaşası karışmıştı. Akşam muayyen vaktinde gider, o ecnebileri adeta bir zevk-i taabbüdle seyrederdim.

    Öyle bir gün hulul etti ki yalnız seyretmek, futbola karşı olan merakımı teskin edememeye başladı. Ben de bir top tedarik ettim ve ağabeyim, küçük kardeşim Arif hep bir arada oynamaya başladık. O zaman Galatasaray’a devam eden ve bize nazaran futbolu daha iyi anlamış olan ağabeyim Hasan Kamil tahsil günlerinde bizi karşısına alır ve topa nasıl vurulacağını, nasıl tutulacağını öğretirdi.

    Üç dört ay sonra Kurbağalıdere’ye taşınmıştık. Oranın vasi’ meydanları futbol için daha müsaitti. Esasen bunlarda bütün meydanlarda sabahtan akşama kadar çocuktan büyüğe kadar bir çok gruplar mütemadiyen top oynuyorlardı. Biz de bunların arasına karıştık. İki üç ay sonra güya ben de iyi futbol oynayanlar arasında bulunuyordum, futbolun ruhumdaki boşluğu imla eden bir hususiyeti bir mevcudiyeti var sanılırdı. İstidad ve hevese makrun olan her şey gibi, futbol da arzu ve hevesime ram olmuş gibiydi. Bu hal iki sene kadar devam etti.

    Futbolda kazandığımız meleke bizi muhitimiz hariciyle boy ölçüşmeye sevk ediyordu. Kurbağalıdere Kulübü namıyla arkadaşlardan bir kulüp yaptık. Az zaman zarfında emellerimiz tahakkuk ve tetevvüc etti. Çünkü o zamanlar kulübümüzde ağabeyim, Arap Feyzi (merhum), Mazhar (merhum), Kamil gibi maruf ve iyi oyuncular da vardı. İşte bugün ismi silinen bu kulüple yaptığımız ilk müsabaka esasında şimdi beraber oynadığımız sağ iç muhacim Alaaddin ile tanıştık. O zamandan Alaaddin’in ani ve anlaşılamaz çalımlarını, hakim oyunlarını çok takdir eder ve severdik. Şimdiki Alaaddin için hiçbir şey yazmayacağım. Çünkü Alaaddin’i herkes görüyor ve biliyor…

    Askerî Okulda

    Günün birinde talih bizi Bursa Mekteb-i askeriyesine sevk etti. Tabii burada futbol yoktu. Alıştığım, hemen hemen müptelası olduğum topu artık derin bir hasretle yad etmekten, akşamları efkarla gözlerimi dikerek yüksek şahikaların öbür tarafında, o dakikalarda topla uğraşan arkadaşlarımı hatırlamaktan başka bir zevk duyamıyordum. İstanbul’dan top getirtmek hususundaki birkaç teşebbüsüm maatteessüf  zabitlerimizin inat ve ısrarı önünde önünde fayda vermedi. Maahaza büsbütün nevmid olmadım. Arkadaşlarımızı bilhassa İstanbul’dan gelenleri tahrik ederek zabitlerimiz nezdinde umumi bir teşebbüste bulunduk, yalvardık, rica ettik. En nihayet bir  lütf-ü aliyül ala olmak üzere irade-i müdüriyetpenahi şerefsadr oldu; müsaade verildi. Artık sevince had ve payan yoktu. Nihayet çok sevdiğim topa kavuşmuştum.

    İki sene sonra İstanbul’a avdetimde diğer rüfeka kısmen tebdil-i mekan etmiş ancak pek azları kalmıştı. Bu sıralarda arkadaşlarımdan Cafer ve Haydar Bey ile beni Fenerbahçe Kulübü’ne davet ettiler. İşte o günkü oyunda ilk defa olarak Sarı-Lacivert formayı giymiştim. İhtimaldir ki Fenerbahçe’ye bizi büyük bir samimiyetle bağlayan minnettar hislerimi o günün gurûr muvaffakiyetinden topladım.

    Bizi çalıştırmaya memur edilen Mustafa  Bey’in tarz-ı mesaisindeki intizam ve vukuf dolayısıyla çok yardımını gördüm. O zaman dördüncü ve üçüncü takımları teşkil eden çocukların pek az istisnalarıyla bugün spor aleminin  belli başlı futbolcularından olması Mustafa Bey’in bu husustaki ihtisasının en bariz bir delilidir.

    Sırasıyla dördüncü ve üçüncü takımlarda  oynadım. Kuvvet ve oyun nokta-i nazarından bize tekabül eden Galatasaray timleriyle başlayan  müsabakalarımız güzel ve heyecanlı oluyordu. Bir gün Anadolu Hisarı’nda galiba İdman Yurdu ile birinci takımın bir müsabakasını seyre gitmiştim ve takımın eksik olması küçük olmamıza rağmen Alaadin’le benim maça iştirakimize sebep oldu. O gün her ikimiz de muvaffak  olmuştuk. Fakat yine muntazaman birinci takımın oyunlarına dahil olamıyorduk. Bilahare Nuri  Bey’lerin ve Hikmet Beylerin istifaları ile hasıl olan boşlukları Alaaddin ile beraber doldurmuştuk.

    A Takımda İlk Maç

    Hiç unutmam ilk maçımızı Anadolu ile yapmıştık. Nuri, Bekir ve Hikmet Beylerin add-i mevcudiyetiyle açılan rahneyi Fenerbahçe’nin nasıl dolduracağını halk münakaşa ediyor ve etrafta müteaddit rivayetler dolaşıyordu. En nihayet ahalinin meraklı nazarları altında yeni şahsiyetler olarak biz gösterildik. Kabiliyet ve muvaffakıyet ihtimallerinden şüpheye düşen bir çok kimselerin dudak büktüğünü halen hatırlarım. O oyunda ezilmemekliğimiz için, Mustafa Bey’in rey ve tensibiyle ben sol  açık Alaaddin de sağ açık oynamıştı. O gün ben üç gol yapmıştım. Etraftaki  dudak bükenlerin istihfafı hayrete inkılap etmişti. Ve ilk oyunun böyle zaferle neticelenmesi istikbalim hakkında bana güzel ümitler veriyordu.

    Hiçbir zaman hudperest değilim ve olmadım. Boyum uzadıkça yavaş yavaş sol iç ve nihayet asıl mevkiim olan merkez muhacim olarak oynamaya başladım. Takımımız yine eski mevkiini kazandı. O zaman en kavmi rakibimiz bizden aldığı aza ile kuvvetlenen Altınordu idi. Fakat şurasını da kaydedeyim ki aramızdaki müthiş rekabete rağmen maçlarımız daima büyük bir samimiyetle cereyan eder ve yensek de yenilsek de yalnız oyunda, maharetle kazanmak arzusu sinirlerimize tahakküm ederdi. Yoksa hiçbir taraftan galebede hasmı hakir görmek aklımızdan geçmezdi.

    Futbol hayatımda müteaddit defalar muhtelit takımda merkez muhacimi olarak oynadım. Ve en memnun olduğum maç da Slavya’ya karşı olmuştur. Son seneler tenis ile fazla meşgul oluyordum. Bu oyunda  futbol kadar meraklı ve uzun seneler çalışmakla elde edilen güç bir spordur. En ziyade sevdiğim spor denizciliktir”

    İşte hayatının kısa bir tarihine tarihçesini yaptığımız bu sevimli arkadaşımız Kuleli İdadisini ikmal  etmiş ve boyunun kısa bulunmasından dolayı askeri baytar mektebine nakledilmiştir. Harb-ı umumi  senelerini Haydarpaşa’daki Karacaahmet mezarlığına dayanan küçük binada geçirerek bilahare  baytar zabiti olarak mektepten neş’et etmiştir.

    Çelebizade Sait Tevfik Bey / En Büyük Futbolcumuz Hayatını Anlatıyor

  • Şakir Beşe ve Fenerbahçe Hazinesi

    Şakir Beşe’ye bazen bir “Fenerbahçe Tarihi” kitabında, bazen de eski fotoğrafların “soldan sağa” yazılarında rastlamak mümkün. Hakkında fazla bir şey bilmediğimiz ve yalnızca ismine (o da bir miktar) aşina olduğumuz rahmetli Şakir Bey, meğerse Fenerbahçe tarihine bir hazine bırakmış.

    1914 yılında Rusya’ya giden Fenerbahçe’nin ilk yurt dışı seyahatine katılan ve 1923 tarihli Fenerbahçe tüzüğünde “Kulübü Tesis ve İhya Edenler” başlığı altında adını gördüğümüz “Kuruluştan Fenerbahçeli” Şakir Beşe’nin Torunu, sayın Belgin Beşe Aral hanımefendi, bu hazinenin en kıymetli parçasının, bir asrı devirmiş, muhteşem güzellikteki Fenerbahçe armalı yüzüğün hikayesini şöyle anlatıyor :
    “Babamın söylediğine göre bu yüzükten 16 kişi yaptırmış. Biri Şakir Beşe. Ondan babama, babamdan da bana kaldı. Hatta Şakir Beşe, bu yüzüğü ölene kadar hiç çıkartmamış. Babama ‘Öldüğüm zaman parmağımdan çıkart ve sen tak oğlum’ demiş. Büyükbabam babamın dükkanında vefat edince, babam dediğini yapıp, yüzüğü kendi parmağına takmış. Babam da yüzüğü parmağından ölene kadar hiç çıkarmadı.”

    Aşağıda resimlerini ve (İzzet İsrael Benyakar ağabeyimizin yardımıyla) isimlerini göreceğiniz isimlerin hemen hepsinin detaylı hayat hikayelerinin yazılmış olmasını hak ediyor. Fenerbahçe’yi “tesis ve ihya edenler” herkes tarafından bilinmeli…

    Arka Sıra, Soldan Sağa:
    Hamit Hüsnü Kayacan, Rus mihmandar, Yahya Berki Karagözoğlu, Selahattin Manço, Nüzhet Baban, Galip Kulaksızoğlu, Konstantin Boris, Hasan Basri Bey, Süreyya Mithat, Zeki Mazlum, Jan Boris, Şakir Beşe

    Oturanlar, Soldan Sağa:
    Miço Dimitropoulos, Otomobil Nuri, Karnik Arslanyan, Dalaklı Hüseyin, Sait Selahattin Cihanoğlu, Hikmet Topuzer

    Arka Sıra, Soldan Sağa :
    Şakir Beşe, Jan Boris, Çerkes Kenan, Garbis Arslanyan, Ömer Nazıma Elbi

    Orta Sıra, Soldan Sağa :
    Karnik Arslanyan, Elkatipzade Mustafa Bey, Armenak Efendi

    Ön Sıra, Soldan Sağa :
    Mehmet Reşat Pekelman, Şinok Efendi, Ethem Bellisan, Nasuhi Esat Baydar, Adil Akşyoti

  • Şakir Beşe’nin Fenerbahçe Hazinesi

    Şakir Beşe’nin Fenerbahçe Hazinesi

    Şakir Beşe‘ye bazen bir “Fenerbahçe Tarihi” kitabında, bazen de eski fotoğrafların “soldan sağa” yazılarında rastlamak mümkün. Hakkında fazla bir şey bilmediğimiz ve yalnızca ismine (o da bir miktar) aşina olduğumuz rahmetli Şakir Bey, meğerse Fenerbahçe tarihine bir hazine bırakmış. Evet, Şakir Beşe’nin Fenerbahçe hazinesi eşine zor rastlanan, muazzam bir miras.

    1914 yılında Rusya’ya giden Fenerbahçe’nin ilk yurt dışı seyahatine katılan ve 1923 tarihli Fenerbahçe tüzüğünde “Kulübü Tesis ve İhya Edenler” başlığı altında adını gördüğümüz “Kuruluştan Fenerbahçeli” Şakir Beşe’nin Torunu, sayın Belgin Beşe Aral hanımefendi, bu hazinenin en kıymetli parçasının, bir asrı devirmiş, muhteşem güzellikteki Fenerbahçe armalı yüzüğün hikayesini şöyle anlatıyor :
    “Babamın söylediğine göre bu yüzükten 16 kişi yaptırmış. Biri Şakir Beşe. Ondan babama, babamdan da bana kaldı. Hatta Şakir Beşe, bu yüzüğü ölene kadar hiç çıkartmamış. Babama ‘Öldüğüm zaman parmağımdan çıkart ve sen tak oğlum’ demiş. Büyükbabam babamın dükkanında vefat edince, babam dediğini yapıp, yüzüğü kendi parmağına takmış. Babam da yüzüğü parmağından ölene kadar hiç çıkarmadı.”

    Mazide Bir Tarih Yatıyor

    Aşağıda resimlerini ve (İzzet İsrael Benyakar ağabeyimizin yardımıyla) isimlerini göreceğiniz isimlerin hemen hepsinin detaylı hayat hikayelerinin yazılmış olmasını hak ediyor. Fenerbahçe’yi “tesis ve ihya edenler” herkes tarafından bilinmeli…

    Fenerbahçe’nin ilk yurt dışı seyahatini onun kaleminden okuduğumuzu ve meşhur Kuşdili Lokali’nin yerini de yine Şakir Beşe’nin bir yazısının yardımıyla tespit ettiğimizi de unutmamak gerekiyor.

    Arka Sıra, Soldan Sağa:
    Hamit Hüsnü Kayacan, Rus mihmandar, Yahya Berki Karagözoğlu, Selahattin Manço, Nüzhet Baban, Galip Kulaksızoğlu, Konstantin Boris, Hasan Basri Bey, Süreyya Mithat, Zeki Mazlum, Jan Boris, Şakir Beşe

    Oturanlar, Soldan Sağa:
    Miço Dimitropoulos, Otomobil Nuri, Karnik Arslanyan, Dalaklı Hüseyin, Sait Selahattin Cihanoğlu, Hikmet Topuzer

    Arka Sıra, Soldan Sağa :
    Şakir Beşe, Jan Boris, Çerkes Kenan, Garbis Arslanyan, Ömer Nazıma Elbi

    Orta Sıra, Soldan Sağa :
    Karnik Arslanyan, Elkatipzade Mustafa Bey, Armenak Efendi

    Ön Sıra, Soldan Sağa :
    Mehmet Reşat Pekelman, Şinok Efendi, Ethem Bellisan, Nasuhi Esat Baydar, Adil Akşyoti

  • Asırlık Bir Maç Hikayesi

    Asırlık Bir Maç Hikayesi

    Bunlardan ne kadar çok var, değil mi? Dile kolay 113 yıllık tarih, “asırlık bir maç hikayesi” ile dolu… Tam 100 yıl önce bugün, 9 Nisan 1920 tarihinde, Fenerbahçe ve Süleymaniye takımları İstanbul Ligi maçında karşı karşıya geldiler. Bu maç ayrıca Fenerbahçe’nin işgal döneminde yaptığı maçların 43.sü idi. Aşağıda göreceğiniz metin, dönemin Spor Âlemi dergisinde yayınlanan maç haberi. Gollerimizi atan ve bu maçta forma giyen bütün sporcularımızı sevgi, saygı ve rahmetle anıyoruz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Galatasaray-Anadolu oyununu Fenerbahçe ve Süleymaniye kulüpleri arasındaki müsabaka takip eyledi. Takımlar berveçhi ati teşkil etmişti.

    Fenerbahçe :
    Kaleci;
    Suat,
    Müdafi; Ethem, Nahit,
    Muavin; Feyzi, İsmet, Kamil,
    Muhacim; Ziya, Alaaddin, Zeki, Burhan, Hikmet Bey’ler.

    Süleymaniye :
    Kaleci;
    Nedim,
    Müdafi; Orhan, Ahmet,
    Muavin; Hikmet, Nuri, Arif,
    Muhacim; Saim, Burhan, Rıza, Saadet, Kamil Bey’lerden müteşekkil idi.

    Hakem Galatasaray’dan Sedat Bey idi.

    Fenerbahçe Galip Bey’den ve Süleymaniye dahi sol açık Zeki Bey’den mahrum bulunuyorlardı.

    Birinci Devre

    Oyunun ilk dakikasında Fenerbahçe ilk golü yaptı. Bundan fena halde müteessir olan Süleymaniyeliler Fener’in kalesine şiddetli muhacimatta bulundular. Mâhâzâ muhacim hattı lazım gelen faaliyeti ibraz edemiyor ve sol açık Zeki Bey’in gaybubeti pek güzel hissediliyordu. Fenerliler dahi Süleymaniye kalesine yaklaşmak için ibraz-ı faaliyet ediyor. Bütün muhacim hattı Süleymaniye merkez muavini Nuri Bey’in karşısında tevekkuf etmeye mecbur oluyordu.

    Arif Bey, Ahmet Bey’in yerine geçerek muavin vazifesini refikine terk eyledi. Bu suretle Süleymaniye müdafaa hududu layıkı veçhile tanzim edilmiş bulunuyordu. Fenerbahçe’nin Süleymaniye kalesine tevcih eylediği şiddetli havaleler kaleci Nedim Bey tarafından üstâdâne bir tarzda iade ediliyordu. İkinci kısımda Süleymaniyeliler tesâvî husule getirmek için pek ziyade ibraz-ı faaliyet eylemişlerse de talih kendilerine yardım etmemişti. Oyunun en heyecanlı anında hakem tarafından aleyhlerine verilmiş olan bir (ceza vuruşu) kendilerini pek ziyade münkesir eyledi. Fener’in yapmış olduğu bu sayıyı Zeki Bey’in yapmış olduğu iki gol takip ederek sıfıra karşı dört gol ile Fenerliler ihraz-ı galibiyet eyledi.

    Kim İyi Oynadı?

    Fenerbahçe’den bilhassa muavin hattı temayüz eylemiştir. Bu hat bu kulübün en kuvvetli rüknünü teşkil ediyor. İsmet Bey’in baş oyunu şayan-ı takdirdir. Muhacim hattı Zeki Bey her zaman olduğu gibi refiklerinden bir derece yüksek olduğunu bir defa daha ispat eyledi. Arkadaşları kendisine yardım etmedikleri halde her an karşısındaki kaleciye tehlikeli dakikalar geçirtmiştir.

    Süleymaniye’den kaleci Nedim Bey büyük bir soğukkanlılıkla tevâlî eden muhacimatı tevkif eyledi. Müdafilerden Arif Bey bu mevkiye geçtikten sonra Fenerbahçe muhacimlerini pek ziyade hırpalamış ve uzun vuruşlar ile kalesinin önünden topu uzaklaştırmıştır. Muavin hattında her zaman olduğu gibi Osman Nuri Bey müdafaa hududunun ruhunu teşkil ediyordu. Osman Nuri Bey her tarafa yetişmiş ve her surette temayüz eylemiştir. Mâhâzâ yorgunluk neticesi olarak oyunun sonlarına doğru yapmış olduğu bazı havalelerde kafi derecede intizam yoktu. Muhacim hattı münferit oynamış olduğu için Süleymaniye’nin bu kadar sayı ile mağlup olmasına sebebiyet vermiştir.

    Spor Âlemi / Asırlık Bir Maç Hikayesi

  • 100 Yıl Önce Bugün : Fenerbahçe-Süleymaniye

    Spor Âlemi mecmuasından maçın haberi…

    Tam 100 yıl önce bugün, 9 Nisan 1920 tarihinde, Fenerbahçe ve Süleymaniye takımları İstanbul Ligi maçında karşı karşıya geldiler. Bu maç ayrıca Fenerbahçe’nin işgal döneminde yaptığı maçların 43.sü idi. Aşağıda göreceğiniz metin, dönemin Spor Âlemi dergisinde yayınlanan maç haberi. Gollerimizi atan ve bu maçta forma giyen bütün sporcularımızı sevgi, saygı ve rahmetle anıyoruz.

    * * * * * *

    Galatasaray-Anadolu oyununu Fenerbahçe ve Süleymaniye kulüpleri arasındaki müsabaka takip eyledi. Takımlar berveçhi ati teşkil etmişti.

    Fenerbahçe :
    Kaleci;
    Suat,
    Müdafi; Ethem, Nahit,
    Muavin; Feyzi, İsmet, Kamil,
    Muhacim; Ziya, Alaaddin, Zeki, Burhan, Hikmet Bey’ler.

    Süleymaniye :
    Kaleci;
    Nedim,
    Müdafi; Orhan, Ahmet,
    Muavin; Hikmet, Nuri, Arif,
    Muhacim; Saim, Burhan, Rıza, Saadet, Kamil Bey’lerden müteşekkil idi.

    Hakem Galatasaray’dan Sedat Bey idi.

    Fenerbahçe Galip Bey’den ve Süleymaniye dahi sol açık Zeki Bey’den mahrum bulunuyorlardı.

    Oyunun ilk dakikasında Fenerbahçe ilk golü yaptı. Bundan fena halde müteessir olan Süleymaniyeliler Fener’in kalesine şiddetli muhacimatta bulundular. Mâhâzâ muhacim hattı lazım gelen faaliyeti ibraz edemiyor ve sol açık Zeki Bey’in gaybubeti pek güzel hissediliyordu. Fenerliler dahi Süleymaniye kalesine yaklaşmak için ibraz-ı faaliyet ediyor. Bütün muhacim hattı Süleymaniye merkez muavini Nuri Bey’in karşısında tevekkuf etmeye mecbur oluyordu.

    Arif Bey, Ahmet Bey’in yerine geçerek muavin vazifesini refikine terk eyledi. Bu suretle Süleymaniye müdafaa hududu layıkı veçhile tanzim edilmiş bulunuyordu. Fenerbahçe’nin Süleymaniye kalesine tevcih eylediği şiddetli havaleler kaleci Nedim Bey tarafından üstâdâne bir tarzda iade ediliyordu. İkinci kısımda Süleymaniyeliler tesâvî husule getirmek için pek ziyade ibraz-ı faaliyet eylemişlerse de talih kendilerine yardım etmemişti. Oyunun en heyecanlı anında hakem tarafından aleyhlerine verilmiş olan bir (ceza vuruşu) kendilerini pek ziyade münkesir eyledi. Fener’in yapmış olduğu bu sayıyı Zeki Bey’in yapmış olduğu iki gol takip ederek sıfıra karşı dört gol ile Fenerliler ihraz-ı galibiyet eyledi.

    Fenerbahçe’den bilhassa muavin hattı temayüz eylemiştir. Bu hat bu kulübün en kuvvetli rüknünü teşkil ediyor. İsmet Bey’in baş oyunu şayan-ı takdirdir. Muhacim hattı Zeki Bey her zaman olduğu gibi refiklerinden bir derece yüksek olduğunu bir defa daha ispat eyledi. Arkadaşları kendisine yardım etmedikleri halde her an karşısındaki kaleciye tehlikeli dakikalar geçirtmiştir.

    Süleymaniye’den kaleci Nedim Bey büyük bir soğukkanlılıkla tevâlî eden muhacimatı tevkif eyledi. Müdafilerden Arif Bey bu mevkiye geçtikten sonra Fenerbahçe muhacimlerini pek ziyade hırpalamış ve uzun vuruşlar ile kalesinin önünden topu uzaklaştırmıştır. Muavin hattında her zaman olduğu gibi Osman Nuri Bey müdafaa hududunun ruhunu teşkil ediyordu. Osman Nuri Bey her tarafa yetişmiş ve her surette temayüz eylemiştir. Mâhâzâ yorgunluk neticesi olarak oyunun sonlarına doğru yapmış olduğu bazı havalelerde kafi derecede intizam yoktu. Muhacim hattı münferit oynamış olduğu için Süleymaniye’nin bu kadar sayı ile mağlup olmasına sebebiyet vermiştir.

    Spor Âlemi