Türk futbol tarihinde oldu bitti haline getirilmek istenen “1914-1915 Şampiyonluğu ve Şilt Olayı” hakkında gazete haberlerini meydana çıkarmaya devam ediyor ve soruyoruz :
Tarih yazarken sadece “belli” kaynakları değerlendirmek ve diğerlerini görmezden gelmek hangi sorumlu anlayışa sığar?
“Ali Sami Yen ve Burhan Felek öyle yazmış. Demek ki 1914-1915 şampiyonu Galatasaray’dır” deyip, başka bulguları değerlendirmemek tarihçilik midir?
Veya bir başka şekilde soracak olursak, “O döneme dair her şeyi okudum” diyen bir tarihçinin mesuliyeti, okurlarına bütün bilgileri sunmak değil midir?
Bu sorulara yanıt bekliyoruz fakat geleceğinden ümitli değiliz… Bununla beraber “Türk spor tarihi yazıyorum” iddiasıyla Fenerbahçe tarihine dair önemli metinlerin görmezden gelinmesine izin vermeyeceğimizi de tekrar söylemek isteriz.
Aşağıda 17 Nisan 1915 tarihinde İkdam gazetesinde yayınlanan bir gazete haberi var.
“…Galatasaray, Altınordu, Anadolu, Süleymaniye ve İdman Yurdu takımları aralarında bir heyet teşkil etmişler ve bu heyete (İstanbul Futbol Birliği) namını vermişlerdi…” cümlesi aslında her şeyi özetliyor.
“1914-1915 İstanbul Futbol Şampiyonu Fenerbahçe değildir” demeyi bütün kitaplarında adet haline getiren tarihçiler, neden yalnızca bir-iki kaynak kullanıp, diğerlerini görmezden geldiklerini açıklamak durumundalar! Tarih bu şekilde değerlendirilmez.
Geçen sene iptidasında şehrimizin idman kulüplerinden Galatasaray, Altınordu, Anadolu, Süleymaniye ve İdman Yurdu takımları aralarında bir heyet teşkil etmişler ve bu heyete (İstanbul Futbol Birliği) namını vermişlerdi. Bu beş kulüp meyanında bulunan Altınordu, sene ortasında bazı esbabdan dolayı mezkur birlikten çekilmiş idi. Diğer dört kulüp mütebaki oyunları hitama erdirmişlerse de neticede Galatasaray ile Anadolu’nun “sayı”ları müsavi olduğundan tekrar bir müsabaka icrası icap ediyordu.
Bu son müsabaka dün Kadıköy İttihat Kulübü çayırnda icra edilmiştir. Gerek Galatasaray ve gerek Anadolu kulübü de oldukça muntazam birer takımla ortaya çıktılar, oyun gayet heyecanlı olarak devam ediyordu. Heyet-i umumiyesi itibariyle oldukça muntazam olan bu oyunda Galatasaray üç, Anadolu ise iki sayı yapmış ve Galatasaray müsabakayı kazanarak bu beş kulüp arasında birinciliği ihraz etmiştir.
Fenerbahçe – Atatürk ilişkisine dair sözlü aktarımlar hepimizin malumu. Tüm bu aktarımları saygıyla kabul edip; tarihin yasası gereği somut kanıtlara, belgelere ulaşma amacıyla yaptığımız çalışmaların verdiği meyveleri sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz. Cumhuriyet’in kuruluşunun 98. yılında, Fenerbahçemiz’in Mustafa Kemal Paşa’nın gazetesi “Minber”de yer alan haberi ile karşınızdayız.
Adını dini bir terim olan ve “Yüksek, özel yer” anlamına gelen minberden alan gazete, I. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılan Osmanlı Devleti’nin galip devletler ile Mondros ateşkes antlaşmasını imzalamasından 1 gün sonra yayın hayatına başladı.
Gazetenin sahibi olarak Mustafa Kemal Paşa’nın yakın dostu Ali Fethi (Okyar) Bey, sorumlu müdürü ise yine Mustafa Kemal Paşa’nın uzun yıllar yakınında olacak olan Doktor Rasim Ferit (Talay) Bey gözüküyordu.
Mustafa Kemal Paşa ile Ali Fethi Bey’in dostluklarının ve birbirine yakın siyasi düşüncelerinin, Minber’in yayın hayatına başlamasındaki en önemli etken olduğunu söyleyebiliriz. Peki iki arkadaşın buluştuğu ortak payda neydi?
Mustafa Kemal Paşa ve Ali Fethi Bey, İttihatçı iki subaydılar. Ancak İttihat ve Terakki Cemiyeti içerisinde Talât, Enver ve Cemal Beylerin yönlendirdiği genel merkezin otoriter tutumuna karşı çıkan bu iki arkadaş İttihat ve Terakki’nin liberal kanadını temsil ediyorlardı. Bu karşıtlığın en çok kendini gösterdiği konu ise, cemiyetin asker üyelerinin politikaya ve devletin idari işlerinde söz sahibi olup olmamasıydı. Genel Merkez, asker olan üyelerin politikaya ve devletin idari işlerine karışmalarına karşı çıkmazken, Mustafa Kemal ile Fethi Beyler, cemiyetin kongrelerinde bu tutumu eleştirmişler, askerlerin politikadan uzaklaştırılmasını istemişlerdi.
Gazetenin genel yayın yönetmeni olan Dr. Rasim Ferit ise o yıllarda İstanbul İl Sıhhiye müdürü olarak görev yapıyordu. Dr. Rasim Bey, hem Mustafa Kemal Paşa’nın hem de Ali Fethi Bey’in ortak arkadaşıydı.
Dr. Rasim’in Mustafa Kemal Paşa ile olan yakınlığını mektuplaşmalarından anlıyoruz. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul dışında bulunurken, önemli konularda Başkent’teki yüksek makamlar ve kişilerle haberleşmesi gerektiğinde, mesajlarını, güvendiği arkadaşı Dr. Râsim Ferit Bey aracılığı ile yolluyordu. Bu mektuplardan birinde ortaya çıkan detay ise, Minber Gazetesi’nin doğmasına yol açacaktı.
İktidar Boşluğu ve Teklif
Savaşın kaybedilmesinin ardından devleti savaş döneminde yöneten İttihat ve Terakki Hükümetinin istifa etmesi ile iktidar koltuğu boşalmıştı. Bu iktidar boşluğunun doldurulması, devletin ateşkes ve barış antlaşması sürecinde iyi temsil edilmesi için çare arayanlardan birisi de Yıldırım Orduları Grup Komutanlığında ikinci adam olan Mustafa Kemal Paşa’ydı.
Hükümetin istifasından sonra kurulacak İzzet Paşa hükümetinde “Harbiye Nazırı” ve “Başkomutanlık Genelkurmay Başkanlığı” görevlerini yürütmek isteyen Paşa, bu teklifini Adana’dan çektiği telgrafla İstanbul’a iletti. Telgrafın gönderildiği kişi ise arkadaşı Dr. Rasim Bey’di.
Mustafa Kemal Paşa, Dr.Rasim Bey’den teklifini hem sadrazama hem de Padişah Vahdettin’e iletmesini istiyordu. Dr. Rasim Bey’in aracılığı ile saraya giden teklifin reddedilmesinin ardından kurulmuş olan İzzet Paşa hükümetinin ömrü de uzun olmayacaktı. Bu aşamada Mustafa Kemal Paşa, Dr.Rasim Bey’e gönderdiği ikinci mektupta, teklifinin reddedilmesinin sebeplerinin araştırılmasını ve konunun Ali Fethi Bey ile de değerlendirilmesini arkadaşı Dr. Rasim Bey’den rica ediyordu.
“Minber”
İşte Minber Gazetesi Osmanlı Başkentinde bir iktidar boşluğu varken, devlet yenik ayrıldığı savaşın ardından Mondros Ateşkesi’ni imzalamışken yayın hayatına başladı. İlk sayının kapağında Mondros Ateşkes Antlaşmasının maddeleri yer alıyordu.
Gazetenin, ülkenin içinde bulunduğu durumdan çıkarmak için çareler arayan ve o dönemde “Milliyetçi” olarak nitelenen Mustafa Kemal Paşa ve Ali Fethi Bey gibi kişilerin fikirlerinin kamuoyunda destek bulması için bir araçtı.
Kuruluş için gereken sermayeyi 3 arkadaş sağladılar ve “Siyasi, İlmi, Edebi, İktisadi Günlük Gazete” olan Minber, Mondros Ateşkesinin imzalanmasının ertesi günü İstanbul’da yayınlanmaya başlandı.
İzzet Paşa hükümetine girmek için yaptığı teklifin reddedilmesine rağmen, daha önceden yaverliğini yaptığı Padişah Vahdettin’e birkaç ziyarette bulunan Mustafa Kemal Paşa, bir yandan da Minber aracılığı ile kendisini kamuoyuna tanıtmaya çalışıyordu. Gazetenin 17.sayısında kendisi ile yapılmış ve askeri kariyerini anlatan bir haber, gazetenin ilk sayfasını süslüyordu.
İzzet Paşa hükümetinin kısa sürede istifa etmesinin ardından, Padişah Vahdettin hükümeti kurma görevini Tevfik Paşa’ya verdi. Bu esnada Minber grubu, Meclis-i Mebusan’da Tevfik Paşa’nın güvenoyu olmaması için çalışmalar yaptı. Ancak başarılı olamadı.
Mustafa Kemal Paşa’nın, kabinede yer alma ümidi; bir anlamda da Minber’in misyonu, 21 Aralık 1918’de sona erdi. Bu tarihte Tevfik Paşa hükümeti Meclis-i Mebusan’ı süresiz olarak feshetti. Gazetenin 51 sayılık yayın hayatı bu olay ile birlikte noktalanmış oldu. Minber döneminin sona ermesinin, başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere, Osmanlı’nın milliyetçi kanadının mücadelelerini meşruti zeminde yapma umutlarını tükettiğini de değerlendirmelerimize ekleyebiliriz.
Fenerbahçe, Minber’de
Ülkenin genel siyasi durumuna paralel olarak, dönemin tabiri ile “spor aleminde” de durum farklı değildi. Balkan Savaşlarının ardından liglerin yönetimini yabancılardan devralan Türkler, kendi aralarında yaptıkları mücadeleleri sadece sahada değil, masada da sürdürüyorlardı. Fenerbahçe – Galatasaray ekseninde geçen bu mücadeleyi fırsat bilip aradan sıyrılan ve İttihat ve Terakki’nin takımı hüviyetini taşıyan Altınordu, İstanbul’un mütareke dönemi futbolunda öne çıkıyordu. Maçların yarım kaldığı, savaşların liglerin tamamlanmasına engel oluşturduğu bu dönem, aynı zamanda Kadıköy’ün Sarı-Lacivert takımının “Esir Şehrin Moral Kaynağı” olmasına şahitlik edecekti.
Fenerbahçe’nin mütareke ve işgal yıllarında İngiliz takımları ile yaptığı maçların ilki “Atatürk ve Fenerbahçe” ilişkisinin yeni ve önemli bir satır başı olarak tarihteki yerini bu yazı ile birlikte alıyor. Mustafa Kemal Paşa için o dönem taşıdığı önemi yukarıda ortaya koyduğumuz Minber Gazetesi’nin 29. sayısında yer alan Fenerbahçe haberinin, detayları dikkate alındığında, kulübümüzün gurur vesilelerinden biri olacağından şüphe duymuyoruz.
Fenerbahçe’nin mütareke döneminde İngiliz takımlarıyla yaptığı maçların ikincisi, Minber’in 30 Kasım 1918 tarihli sayısında şu ifadelerle yer buldu:
“Dün Union Kulüp’te Fenerbahçe ile İngiliz Takımı arasında bir futbol maçı yapıldı. Fenerbahçe kulübü bu müsabakaya ümit edildiği kadar kuvvetli bir takım ile çıkamadığı gibi oyuncular arasında da kendilerinden beklendiği ölçüde bir yardımlaşma yoktu.Birinci yarıda her iki tarafın hücumları sonuçsuz kaldı. İkinci yarıda İngilizler ard arda iki gol yaptılar. Maçın sonlarına doğru Fenerbahçe de buna bir sayı ile karşılık verdiği için oyun bire karşı iki gol yapan ingilizlerin galibiyeti ile sonuçlandı. İngilizlerin dün çıkarmış oldukları takım kuvvetli kabul edilemez. Bunun bizim kulüplerin kuvvetini ölçmek için yapılmış bir tecrübe olduğuna, şehrimizde bir çok ingiliz askeri bulunduğu için pek kuvvetli takımlar çıkaracaklarına şüphe yoktur. Dört senedir birkaç müsabaka haricinde spor aleminde geniş bir durgunluk hüküm sürerken, Balkan muharebesi esnasında olduğu gibi bu sene de iyiden iyiye faaliyetler başlayacağı tabidir. Önümüzdeki cumadan itibaren lig maçlarına başlanacaktır.”
29 Kasım 1918’deki maç ile ilgili diğer bilgilere dönem basınının diğer temsilcilerinden ulaşmak mümkün. 30 Kasım 1918 tarihli İkdam Gazetesi’nde bu önemli maçın haberi şu satırlarla okuyucuya aktarılmış:
“İngiliz ikinci alayı üyeleriyle Fenerbahçe Kulübü arasında dün saat ikide Kadıköy İttihat Kulübü’nde bir müsabaka yapılmıştır. İngiliz takımı egzersizleri bulunduğundan dolayı (muhtemelen maçtan sonra kışlada egzersiz olduğuna atıf var) kırk beşer dakika olan oyun devrelerinin yarımşar saate indirilmesini istemişler ve bu talep kabul edilerek oyun müddeti bir saat olmak üzere ayarlanmıştır. İlk yarıda her iki taraf da şiddetli hücumlarda bulunduğu halde bir netice çıkmamıştır. Bu müddet zarfında İngiliz kaleci Mister Morris kaleyi gayet iyi müdafaa etmiştir. İkinci yarıda Fener’in müdafi (bek) tarafından yapılan hata üzerine İngilizler tarafından bir penaltı vuruşu yapılmış ve bu suretle Fener ilk golü yemiştir. Bunun üzerine oyun devam etmiş ve İngilizler bir, Fenerbahçe de daha bir gol yemişler. Bu suretle oyun bir karşı iki olarak Fenerbahçe aleyhine neticelenmiştir. Oyun esnasında Fener’in bazı azası Kadıköyü’ndeki yangın sebebiyle oyunda hazır bulunmamışlar ve bu sebepten gelecek Pazartesine bir maç daha yapılmasına karar verilmiştir. Oyun esnasında Galip ve Zeki Bey’ler özellikle takdir edilmişlerdir.“
Dönemin iki gazetesinin haberlerini, Fenerbahçe ve Türk Spor tarihçiliğinin önemli ismi Rüştü Dağlaroğlu’nun notlarında yer alan bilgilerle desteklediğimizde; İkdam Gazetesi’nde sözü edilen ve Fenerbahçe’nin sahada eksik takımla yer almasına neden olan yangının kaleci Karnik Arslanyan’ın evinde çıktığını öğreniyoruz.
Fenerbahçe : Ümit Edilen
Haberi bulduğumuzda “Mustafa Kemal Paşa, kendi gazetesini okuyordur herhalde” diye düşünmüştük.
Haberin detaylarını ortaya çıkarmaya başladığımızda, gözlerimiz buğulandı önce.
Fenerbahçe tarihine bir Cumhuriyet Bayramı hediyesi bırakacak olmanın gururunu “Fenerbahçe kulübü bu müsabakaya ümit edildiği kadar kuvvetli bir takım ile çıkamadığı gibi” cümlesine sığdırdık.
Mustafa Kemal Paşa bir gazete çıkaracak, gazete sadece 51 gün yayınlanacak, bu 51 günün içinde Fenerbahçe maçının haberi olacak, haberde de Fenerbahçe’den “ümit edilen” diye bahsedilecek.
Fenerbahçe’nin, Mustafa Kemal’in ümit ettiği kadar kuvvetli bir takımla sahaya çıkamamasının sebebi de takımın yarısının Kaleci Karnik Arslanyan’ın evinde çıkan yangını söndürmek için yardıma koşması olacak. Sahaya çıkan takıma “Fenerbahçe” emanet edilecek.
Kendi vatanında, ülkeyi işgale gelen İngiliz takımına yenilgi hazmedilemeyecek. “Gelecek hafta bir daha oynayalım” denilecek… Fenerbahçe… Ümit edilen…
Fenerbahçe Spor Kulübü tarihine yapılan en büyük saldırılardan birini daha yazmaya devam ediyoruz. Bugün konu başlığımız ihmal…
Birinci bölümde sayın Mehmet Yüce’ye neden “Osmanlı Melekleri” isimli kitabında Fenerbahçe’nin şampiyonluklarını yazan bir gazete haberini sansürlediğini sormuş, ikinci bölümde ise yine aynı yazarın, aynı kitapta bu konudaki bilgileri kararttığını söylemiştik.
Tabii ki yazarın “Onu da siz bulun” deme hürriyeti var. Fakat bir insan “Ben o döneme dair her şeyi okudum ve bu kitapları tarafsız bir gözle yazıyorum” diyorsa, buna göre davranması gerekir.
Kitabın 277. sayfasındaki fotoğrafın altına “1914-15 İstanbul ligi şampiyonu Galatasaray takımı. Şild olmadan alınmış hatırası” yazıp da Fenerbahçe’nin şampiyonluk şildini gasp ettiği iddiasını dillendiren bir yazar hakkında kamuoyunun düşüneceği tek şey, ya (her şeyi okumadığı halde okudum demek suretiyle) yalan söylediği ve/veya (konuya dair belgeleri saklayacak kadar) kulüpçü olduğudur.
Yeni Belge
Aşağıda 5 Ocak 1915 tarihli İkdam gazetesinde yer alan spor haberlerini göreceksiniz.
Özetle, o sezon yaşanan karışıklıktan (?) dolayı Fenerbahçe’nin yeni bir birlik kurduğu, bu birliğe katılmak isteyen takımların kulüp merkezine başvurması gerektiği yazılı…
Bazı tabirler özellikle dikkat çekici. Mesela şunlar:
Grupların taksim keyfiyetinin gayritabiiliği…
Üç senelik şampiyonluğu hasebiyle lig teşkiline en ziyade salahiyetdar bulunan Fenerbahçe…
“Tarih yazdığını iddia eden ve her şeyi okuyan” birinin bu haberleri ihmal etmesi (!) akıl karı değil. Ama zaten yaşanan şeyin adı da ihmal değil.
Sayın Mehmet Yüce, Fenerbahçe’ye yarayacağını düşündüğü bilgileri kitaba almamayı bir nevi görev bilmiş. Biz de tek tek onun yazmadıklarını (yanlış yazdıklarını ve sansürlediklerini) bulup çıkartacağız. Fenerbahçe Spor Kulübü tarihi her aklına esenin istediği gibi ekleme çıkarma yapabileceği bir şey değil.
Bu sene Kadıköyü Cuma Ligi’ne gruplara taksim keyfiyetinin gayritabiiliği muvacehesinde adem-i iştirake mecbur kalan ve üç senelik şampiyonluğu hasebiyle lig teşkiline en ziyade salahiyetdar bulunan Fenerbahçe Kulübü “İstanbul Şampiyonluğu Ligi” namıyla teşekkül eylemiştir. Bu lige Galatasaray, Türk İdman Ocağı, Darülmuallimin ve Darüşşafaka kulüplerinin de iştirak edeceği haber alınmıştır.
Türk İdman Ocağı’ndan : İstanbul Şampiyonluğu Ligi’ne dahil olmak arzu eden idman kulüplerinin lig nizamnamesini tanzim etmek üzere önümüzdeki Cuma günü alafranga saat ikide Fenerbahçe Kulübü’nün Kadıköyü’nde vaki merkezine gelmeleri lüzumu beyan olunur.
Fenerbahçe tarihi, büyük bir karartma ile karşı karşıya… Yazar Mehmet Yüce’nin, İletişim yayınlarından çıkan “Osmanlı Melekleri” kitabında 1914-1915 sezonu İstanbul futbolu anlatılırken, Fenerbahçe özelinde şöyle cümleler var :
“(Galatasaray karşısında aldığı) altı gollü mağlubiyet üzerine maneviyatı kırılan Fenerliler o sene lige katılmama kararı alırlar ve bunu Ali Sami Bey’e bildirirler.“
“… önce lige girmeyen sonra kuvvetlenince lige girmek isteyen ve lig başladığı için bu isteği kabul edilemeyen Fenerbahçe…”
“Fenerbahçe’nin tertip ettiği İstanbul Şampiyonluğu Ligi ise 1915 senesi Bahar ve Yaz mevsimlerinde icra edildi. Nihayetinde Fenerbahçe’nin şampiyon olduğu ligde müsabakalar gayet heyecanlı cereyan etti. Bu ligle ilgili gazetelerde malûmat olmasa da, Fenerbahçe’nin tekmil rakiplerini mağlup ederek şampiyon olduğu haberini İkdam’ın 26 Haziran 1331 yani 9 Temmuz 1915 tarihli nüshasından öğrendim.”
Sorular
Sayın Mehmet Yüce’nin bir iddiası var : 26 Ağustos 2014 tarihinde Agos gazetesinin internet sitesinde Fatih Gökhan Diler’e verdiği röportajda “Nasıl başladınız, hangi kaynaklara başvurdunuz?” sorusuna “Sonuç itibarıyla bütün külliyatı taradım. Futbolla ilgili Osmanlı’da ne çıktıysa okudum.” şeklinde bir cevap vermiş.
Şimdi sayın Mehmet Yüce’ye soruyoruz:
Madem her şeyi okudunuz; neden 1915 yılını anlatırken sadece Ali Sami Yen’in yazdıklarını ve tek bir mecmuayı kaynak gösteriyorsunuz?
Neden “taradığınızı belirttiğiniz” gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanan başka metinleri kitaplarınıza almadınız?
Yoksa her şeyi okumadınız da ilk bulduğunuz kupürlerle mi kitaplar yazdınız?
Bize göre, soruların cevabı belli… Sayın Mehmet Yüce külliyatı esaslı bir şekilde taramış olabilir. Fakat ne yazık ki kendisini kulüpçülüğe (diğer bir deyişle Fenerbahçe nefretine) kaptırmış ve “Neden?” başlıklı yazımızda değindiğimiz sansür hadisesiyle beraber, bilgi karartma yoluna da gitmiş.
Sorumlu Tarihçilik
Aşağıda 26 Ocak 1915 tarihli İkdam gazetesinden bir metin göreceksiniz. “İstanbul Şampiyonluğu Ligi ve Türk İdman Ocağı Katibi Münir” imzalı yazı, 1914-1915 sezonuna dair tartışmada Mehmet Yüce’nin göz ardı ettiği diğer tarafın bakış açısını anlatıyor.
“Sorumlu” parantezinde “araştırmacılık, yazarlık ve tarihçilik” işimize gelen kaynağı, işimize geldiği kadar kullanıp, beğenmediğimiz kelimeleri atıp, hoşumuza gideni yazarak yapılmaz.
Fenerbahçe, 1914-1915 sezonu şampiyonu ve şildin sahibidir.
Ciltler dolusu “Türkiye Futbol Tarihi” yazdığını iddia ederken, belgelerde tahrifat yapmaktan çekinmeyenlerin (tarihi metinleri cımbızlayıp kırparak) aksini iddia ediyor olması gerçeği değiştirmez.
Muhterem gazetenizin 6434 numaralı ve 5 Kanunisani 330 tarihli nüshasında futbol birlikleri hakkında “Burhaneddin” imzasıyla yazılan varakaya cevaptır :
Bundan takriben dört ay evvel Türk İdman Ocağı da dahil olduğu halde geçen sene birliğinde oynayan kulüpler, lig teşkili için davet olundular. O zaman sair kulüplerle birlikte Fenerbahçe ve Türk İdman Ocağı da bu davete icabet ettiler. Nihayet ahval-i hazıra hasebiyle oyuncuların bir çoğu asker olduğundan lig teşkili kabil olamayacağı mütalaasında bulunarak bu senenin hususi maçlar ve talimlerle geçiştirilmesi tensip olundu.
Böyle olduğu halde pek tuhaftır ki bir müddet sonra memleketin şampiyonu olan Fenerbahçe ile ikincisi olan İdman Ocağı ve elyevm Cuma Ligi’nde oynayan timlerin bazısından pek fazla kuvvetli olan Darüşşafaka kulüplerinin nisyan ve ihmaliyle bir birlik teşkil olunmuş. On Teşrinisanide birliğe girecek iktidar ve intizamda bulunan kulüplerin Union Kulübü kitabeti tarafından daveti -Fenerbahçe ve Türk İdman Ocağı için- vaki değildir. Bunu bilhassa tekzip edebilirim.
Birlik teşkili, birkaç kulübün içtimaında kabil olduğuna nazaran meydanda bu kulüpler mevcut değil iken, yeni lig, alakadar uzuvlarıyla bir şahsiyet-i tamme ibraz edememişken mevki-i kitabetin hodbehod “Şu kulüp muntazamdır çağırayım, şu gayrimuntazamdır gelmesin” demesi pek garip olmaz mı? Umumi olması, her kulübün murahhaslarıyla i’tâ-ı karar edebilmesi icap eden birliği teşkil için teşebbüs eden kulüp adi bir vasıtadan başka bir şey olamaz.
Ber-vech-i bâlâ söylendiği gibi yine tekrar ederiz ki Fenerbahçe ve Türk İdman Ocağı lig teşkili için davet olunmamıştır. Maksat-ı mahsusa tahtında bir lig teşkilinden haberdar edilmeyen kulüpler müddeayamızı arzu olunuyorsa tahriren teyit edebilirler.
Bilahare Fenerbahçe ve Türk İdman Ocağı kulüpleri meseleden haberdar olup da duhul için müracaat ettikleri zaman “Birinci grup tamam olmuştur. Arzu ederseniz ikinci gruba dahil olun” cevabını aldılar. İstanbul şampiyonluğu ve ikincisi şu cevab-ı keyfi üzerine hakk-ı sarihlerini müdafaa etmek ve lige adem-i duhulümüzle menfaatdar olan bazı kulüplerin kesr-i ümidi maksadına binaen ve şampiyonluk ve ikincilik salahiyetine istinaden malum olan birliği teşkil ettiler. Birliğe dahil olan Fenerbahçe, Türk İdman Ocağı, Darüşşafaka, Darülmuallimin, İstanbul Jimnastik, Erenköy ve Çamlıca kulüpleri arasındaki ilk müsabakada, Kanunisani’nin 16ncı Cuma günü başlayacaktır.
Şampiyonlukların lig teşkilinde bir salahiyeti olup olamayacağı meselesine gelince :
Biz hiç şüphe etmiyoruz ki üç senelik şampiyon olan Fenerbahçe ile geçen senenin ikincisi olan Türk İdman Ocağı; mesela Anadolu kulübünden veyahud Hisar İdman Yurdu’ndan bu gibi mesailde daha ziyade salahiyetdardır ve onun alakasıyla vücuda gelecek birlik, bir şahsiyet-i mümtazeye tesâhub eder. Bununla beraber biz; birlik teşkilini taht-ı inhisarımıza almadık ve öyle bir iddiada bulunmadık. Kendi ifadelerinden istinbat olunan şu hakikati tetebbu’ tavsiyesini zaid görürüz. Belki Cuma Birliği muteber gazetenizin “İstanbul Şampiyonluğu Ligi”nin teşkili hakkında gibi ihbarı üzerine tekziplere ve her kulübün birlik teşkil edemeyeceği iddialarına kalkışmasıyla onu; taht-ı inhisarına almak istemiştir.
Tekrar edelim ki; İstanbul Şampiyonluğu Ligi teşkil olunmuş, nizamnamesi tanzim edilerek heyet-i idaresi intihap edilmiştir.
Red ve tekzibine lüzum hissettiğimiz diğer bir cihet de Türk İdman Ocağı’nın lige dahil olamamasının sebebi gayrimuktedir ve gayrimuntazam olması iddiasıdır.
Biz bu iddiayı biraz namünasip gördük. Zira : Türk İdman Ocağı altı senelik bir kulüptür. Bu seneye gelinceye kadar ligde icra-ı müsabakat etmiş ve ikinciliği ihraz eylemiştir. Hususiyle hiçbir kulüp kendisine 14 sayı yapmamıştır. Biz teşrik olunmadık değil, belki iştirak etmedik. Çünkü bize “Birinci grup tamam oldu. İkincide oynayın, aralarında hiçbir fark ve imtiyaz yoktur.” dediler fakat biz; onların şeraitini muvafık görmedik. Şu hal meydanda dururken “Onlar girmediler değil, biz onları kabul etmedik” demek de evvelki garabetlere inzimam eden diğer bir garabettir.
Fenerbahçe’nin neşriyat-ı vakıada dahli bulunmadığı sözü de doğru değildir. Kitabetin imzasını muhatap addeylemekliğim ise bu derece aleni bedihi olan mesailde Cuma Birliği heyet-i idaresinin zühûlünü kabul etmeyerek bu zühûlü yalnız sahib-i imzaya atıf ve isnat ettiğimden ileri gelmiştir.
Hususat-ı mesrudatın lütfen ve hakikat-i mesaileyi tavzihen ve tenviren dercini temenni eylerim efendim.
İstanbul Şampiyonluğu Ligi ve Türk İdman Ocağı Katibi
Münir
Futbol Müsabakaları
Fenerbahçe Spor Kulübü’nden : Önümüzdeki Cuma günü Kadıköyü’nde Union Kulüp’te Altınordu ve Fenerbahçe Spor Kulüpleri menfaatine bir müsamere tertip olunmuştur. Yevm-i mezkurde Altınordu, Fenerbahçe, Galatasaray, İdman Yurdu, Darülmuallimin ve Darüşşafaka kulüpleri arasında futbol müsabakaları icra olunacaktır. Müsabakalara saat on birde bide olunup dört buçukta nihayet verilecek ve müsamereye bir kıta askeri bandosu dahi iştirak edecektir. Spor hayatı ile alakadar gençlerin yevm-i mezkurde Union Kulüp’te isbat-ı vücut edecekleri tabiidir.
1933 yılında, Fenerbahçe’nin 25. kuruluş yıldönümü için yayınlanan Olimpiyat Dergisi Özel Sayısı’nda “Fenerbahçe’nin Kaybettikleri” başlıklı bir bölüm var. Burada Ayetullah Bey, Şehit Mühendis Arif Bey, Otomobil Nuri Bey, Çerkez Sabri Bey, Salahattin Âli Bey ve “Mocuk” Taceddin Bey ile beraber bir de kadın sporcumuz, Nevhilâl Hanım var. Şöyle yazıyor onun hakkında :
“Fenerbahçe’nin kadın denizcileri arasında Nevhilâl çok kıymetli bir kürekçi idi. Senelerce Fenerbahçe fıtalarını birinci getirmek için uğraştı. Onu Fenerliler bir kaza neticesinde kaybettiler. O Fenerbahçe denizciliği için büyük bir ziya oldu.”
Olimpiyat Dergisi – 1933
Bugüne kadar, söz konusu kazanın ne olduğu hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Fakat “Türk Spor Günlüğü” sayfamız için gazeteleri tararken, 8 Mart 1929 tarihli İkdam gazetesinde aşağıdaki habere rastladık.
Bir Sporcu Kaybettik. Elektriğin Öldürdüğü Bir Sporcu Kız
Evvelki günkü gazetelerin zabıta sütununda kısa bir havadis vardı:
Sütlüceli bir genç kız, bir elektrik kontağı neticesinde kömür haline inkilâp etmişti.
Bu muhtasar satırları okuyanlar, bu tanımadıkları gencin heder oluşu karşısında beşerî bir tecessüs duyular ve hadise gün geçmeden unutuldu.
Halbuki gençliğini bir elektrik sademesine kurban veren bu bedbaht kız, henüz 17 yaşında bir sporcu, 1927 deniz yarışlarında Fenerbahçe’nin fıtasile birincilik kazanan namlı bir kürekçiydi.
Bu seneki yarışlara, İzmir’de olduğu için, iştirak edememiş ve Fenerliler bu güzide istidattan mahrum oldukları için hanımlar yarışını kaybetmişlerdi.
Nevhilal, mükemmel bir sporcu, nadir tesadüf edilen istidatlı bir denizciydi. Onun ufulile Türk sporculuğu kıymetli bir uzvunu kaybetti. Ve bunun için belki Nevhilâl’in kendi öz babası kadar müteessir, muhtacı taziyedir.
8 Mart 1933 – İkdam Gazetesi
Keşke Anısı Yaşatılsa
Sibel Öz, İletişim yayınlarından çıkan “Oyuncu – Yeşilçam Yıldız Sisteminde Bir Anti-Yıldız: Adile Naşit” kitabının giriş metninde “Ülkemizde kayıt, bilgi ve yazın düne ulaşmayı sağlayacak bütünsellikten yoksun olduğundan “dün” hızla silikleşmekteydi” diyor.
Çok doğru ve maalesef Fenerbahçe de bundan nasibini aldı ve Nevhilâl Hanım gibi yüzlerce ismi unuttuk.
Biz üzerimize düşeni yapalım, kendisini “Saygıyla Anıyoruz” sayfamızdaki listeye ekleyelim. Belki bir gün ailesinden birilerine de ulaşırız.