Etiket: İstanbulspor

  • Tarih ve Fenerbahçe 1929 – VI

    Tarih ve Fenerbahçe 1929 – VI

    Arşivlerde dolaşırken, araya gündeme dair diğer olayları da katarak, Fenerbahçe ve Türk spor tarihi haberlerini derliyorduk. Günün birinde her yıl için bir almanak haline gelebilir mi, bilemeyiz ama sitede bir araya toplayalım istedik. 1929 ile başlıyoruz… Huzurlarınızda “Tarih ve Fenerbahçe 1929 – VI”

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    FUTBOL MAÇLARI [1]

    Dün bir taraftan tenis maçları yapılırken diğer taraftan da stadyumda hararetli futbol maçları yapıldı.

    İlk maçı Askeri Sanayi-Kuleli takımları yapacaklardı. Fakat Kuleli takımı gelmediğinden mağlup sayıldı.

    İkinci maç Altınordu-Hilal arasında yapıldı. İlk devreyi 2-0 galip vaziyette bitiren Hilal, ikinci devrede vaziyetini idame edemedi ve 3-1 mağlup oldu.

    Üsküdar-İstanbulspor maçı, çok eksik bir kadro ile sahaya çıkan Üsküdar’ın 8-0 mağlubiyetiyle bitti.

    Son ve en mühim maç Fenerbahçe-Vefa arasında oynandı. İstanbulspor’dan Kemal Bey’in hakemliğiyle tarafeyn karşılaştıkları zaman takımların teşekkülatı şöyle idi.

    Vefa: Hüsam, Demir, Halil, İhsan, Şekip, Naci, Hakkı, Hayri, Sami, Osman, Muhteşem.

    Buna mukabil Fenerbahçe Kadri, Sadi, Sabih, Cevat ve Zeki’den mahrum bir halde ve tamamen küçüklerden müteşekkil bir takımla sahaya çıkmışlardı: Rıza, Füruzan, Nejat, Reşat, Fikret, Nihat, Niyazi, Fahri, Muzaffer, Ala, Sait.

    Oyun her iki tarafın bariz tefevvuku altına girmeksizin cereyan etti. Fenerli küçükler kuvvetli rakiplerine karşı canla başla çalışmak suretiyle mukabele ediyorlardı. İlk devre birer sayı yapan tarafeynin müsavatı ile bitti. İkinci devrede Fenerliler bir sayı daha yaparak maçı 2-1 galibiyetle bitirdiler.

    FENERBAHÇE KULÜBÜNÜN ATLETİZM BAYRAMI [2]

    Fenerbahçe Kulübü önümüzdeki Cuma günü Kadıköy sahasında büyük bir atletizm bayramı yapacaktır.

    Kolordu kumandanı Şükrü Naili Paşa, bu atletizm bayramını himayelerine almışlardır. Bu bayrama Fenerbahçe kulübüne mensup bütün atletler iştirak edeceklerdir.

    Müsabakalara sabah saat dokuz buçukta başlanacaktır. Spor sahası herkese açık olacaktır.

    Şimdiye kadar bütün mesaisini yalnız futbol ve tenise hasreden bu güzide kulübün atletizm sahasında da faaliyete geçmesi çok şayanı takdirdir.

    Fenerbahçelilerin futbol sahasında olduğu gibi atletizm sahasında da muvaffakiyetler kazanmasını temenni ederiz.

    YEŞİL GÜN! [3]

    İçkinin pek öyle canu dilden düşmanı olmadığım halde her sene “Yeşil Hilal” gününe muntazaman iştirak edenler arasındayım.

    Bu sene de davet aldım, içimde gitmek için kuvvetli bir istek vardı. Fakat kader müsaade etmedi; vapur kaçtı, ben geciktim. Hulasa gidemedim. Gitseydim, bedavadan bol bol hava alır (cemiyet onu menetmediği için) dansederdim.

    Gidemedim ve bu gezintiyi ancak gazetelerde okuyabildim.

    Bir gazeteden öğrendiğime göre Yeşil Hilalciler bu gezintide limonata ve şıra da içmişler.

    Öyleyse, okuyucum, bekle gelecek yılı. İş yürüyor. Gelecek sene gezintisinde hafif tertip şaraba falan başlanacak demektir.

    GARİP GARİP OYUNLAR! [4]

    Dünkü akşam gazetelerinde “Siyahilerin bayramı” serlevhası altında şu satırlar okundu.

    “Şehrimizde ne kadar zenci varsa kırlara çıkmışlar, her cins ottan demet yapmışlar ve otları aralarına alıp babaları tutuncaya kadar (meyanga) yapmışlar, garip garip oyunlar oynamışlardır.”

    Bu garip garip oyunlar sözü üzerinde durdum. Çünkü o garip garip oyunlar bütün balolarda oynanan Çarleston, Blakboton, Fokstrot gibi asri dansların öz anasıdır ve onlardan başka bir şey değildir… Aradaki fark parke döşemeli salon yerine yeşil otlu kırlarda ve mükellef tuvaletlerle smokinler, fraklar yerine derme çatma elbiselerle oynanmasındadır.

    Onları ot kokusu babalandırıyorsa bizi de şampanya veya viskiler vecde getiriyor… İşte o kadar!

    YATLA DÜNYAYI DEVİR! [5]

    Alman zenginlerinden Blange isminde bir sporcu, 10 metre boyunda 4 metre genişliğinde ufak bir tenezzüh yatıyla limanımıza gelmiştir.

    Seyyah İstanbul’dan evvel Hollanda, Belçika, Fransa, İtalya, Mısır, Trablusgarp, Beyrut ve İzmir’e uğramıştır. Elyevm Galatasaray kulübü denizcilerinin misafiri olan M.Blange, Galatasaray denizcileriyle Marmara’da küçük bir seyahati müteakip Hindistan ve Amerika’ya gidecek, oradan Almanya’ya dönecektir. Bu suretle M.Blange bir devri alem seyahati yapmış olacaktır.

    TEŞKİLAT KAYITSIZLIĞI DENİZCİLİĞİMİZİ MAHVEDİYOR [6]

    Denizcilik, bilhassa bir deniz memleketi olan Türkiye’de, en ziyade inkişafa mazhar olması lazım gelen sporlardan biridir. Fakat alakadar teşkilatın cereyanı idare edememesi, daha doğrusu işin ehli olmaması, bu sporla uğraşan, onu heves ve merakla takip eden gençleri inkisara uğratmakta, soğutmaktadır.

    Teşkilatın alakasızlığının bizzat sporcular üzerinde hüsule getirdiği menfi tesirleri anlamak için onları bizzat dinlemek kâfidir.

    Galatasaray’ın kıymetli denizcilerinden Vamık Bey’den aldığımız bir mektup, hakiki derdi teşrih etmek noktasından karilerimize bir fikir verebilir. Vamık Bey diyor ki:

    “Denizcilerin artık bilfiil deniz üzerinde çalıştıkları mevsimdeyiz. Aşağı yukarı her kulübün denizcilik şubesi kendine göre bir faaliyet programı tatbike başladı. Bazı kulüpler yeni fıtalar yaptırdı, bazıları yaptırıyorlar, bazıları da yaptıracaklar. Beykoz kulübü de artık bu sınıf üzerinden fıta yaptırmayarak parasını ancak klasik merakibe hasredecek.

    Demek ki kulüpler kendi kendilerine çalışıyorlar.

    Fakat neye, ne için?

    İşte asıl dert burada!

    Futbol maçları başlamadan bir hayli evvel ilan ediliyor, antrenörler ekiplerini mukannen bir tarih için ihzar ediyorlar. Fakat bu hususta daha dikkatli olması lazım gelen denizcilik teşkilatı bu noktayı ihmal ediyor. Ve yarış tarihlerinin ancak bir hafta evvel meydana çıkması yüzünden biz sahaya bazen idmansız, bazen de sürantrene olarak çıkıyoruz.

    Hâlbuki bir denizcinin yarış tarihini evvelden bilmesi ve idmanlarını ona göre tanzim etmesi muvaffakiyetin en esaslı şeraitinden biridir. Aksi takdirde her şey (daima olduğu gibi) tesadüfe tabi kalır.

    Bu intizamsızlıkların en belli başlı amili yarışların Malul Gaziler Cemiyeti tarafından tertip edilmesidir. Şayanı hürmet bir müesseseye gençliğin yardımı çok makuldür. Bunun için bu cemiyet menfaatine verilecek herhangi bir yarışa bütün kulüpler müfterihane iştirak ederler.

    Fakat mıntıka birinciliği müsabakaları daima menfaat düşüneceklerinden ufak bir teşkilatla idare olunmalı ve sırf gençliğin bu yarışlardan beklediği sportif gaye göz önünde bulunmalıdır.

    Hâlbuki vaziyet böyle değildir ve fenni imkânları tetkike bile lüzum görmeyen bir heyet, bilet satamadığı için, yarış tarihini istediği gibi tanzim, istediği gibi tehir ve talik ederek vaziyeti karıştırıyor ve alakadar teşkilat bilmem ki neden her şeye “Eyvallah!” demek mevkiinde bulunuyor.

    Geçen sene ilk yarış pek ani olmuştu. İkinci yarış (mıntıka birincilikleri) tehire uğraya uğraya Malul Gaziler menfaatine, üçüncü yarışta Tayyare Cemiyeti menfaatine yapıldı.

    Bu seneki yarış tarihleri (idmancıların faaliyete geçmelerinden itibaren epeyce bir zaman geçtiği halde) henüz malum değildi. Bildiğimiz yegâne yarış, 13 Ağustos’ta Tayyare Cemiyeti tarafından Bebek’te yaptırılacak yarışlardır. Bundan başka kaç yarış yapılacak ve nerede olacaktır? Mıntıka birincilikleri hangi tarihte olacaktır? Kürek yarışlarına bu kadar müsait olan Beykoz’da bu sene de yarış olmayacak mıdır? Geçen sene bir türlü yaptırılamayan yüzme yarışları bu sene de ihmal edilecek midir?

    İşte bir sürü sual ki buna cevap verebilene aşk olsun!

    Oksfort ve Kembriç gibi 40 bu kadar senedir yarış edenler her sene aynı gün ve saatte, aynı mahalde yarışlarını yapıyorlar, soğuk, sıcak, kar, yağmur, hiçbir şey buna mani olmuyor.

    Bizim (eğer varsa) Denizcilik Federasyonumuz, yahut mıntıka heyetimiz o sene yapılacak yarışların tarihini neden daha ilkbaharda ilan edemiyor? Acaba buna lüzum mu yoktur, yoksa mani mi vardır?

    Bizim zihniyetimize nazaran deniz yarışları için lazım gelen şeyler şunlardır:

    1. Mutantan reklamlar
    2. Süslü Gemiler
    3. Bandolar
    4. Heyeti tertibiyeye mensup beyleri yarış sahasında vızır vızır dolaştıracak bedava motorlar.

    Bunlar oldu mu yarış için icap eden her şey tamam demektir. Geride:

    1. İntizamsızlık yüzünden seyredenler spordan iğreneceklermiş.
    2. Bir günde belki 10 yarışa iştirak eden bir kulübün idare adamları bilahare günlerce yataktan çıkamayacak kadar yorulacaklarmış.
    3. Sıhhi spor kaideleri ikmal edilecekmiş.
    4. Zavallı amatör gençler denizin ortasında, güneşin harareti altında akşama kadar aç karnına, hatta defi hacet çarelerini bulamadan bir salapurya içinde kavrulacaklarmış.
    5. Bir sürü hay ve huy içinde yarışı seyredenlerin aklında tahlisiye idaresinin devirme hareketinden başka hiçbir şey kalmayacakmış!

    Bütün bunların düşünülmesine ne lüzum var?

    Hâlbuki gerek yarış sahasının intizamı, gerek idmancıların istirahati düşünülmelidir. Mesela bütün yarışlar aynı günde değil muhtelif tarihlerde icra olunmalıdır. Yoksa memleket denizciliğinin ilerlemesini beklemek mumla kazan kaynatmak demektir.”

    FENERBAHÇE TENİS TURNUVASI YARIN BAŞLIYOR [7]

    İlk maçlarda İstanbul takımı intikam müsabakasında da İzmir galip geldikten sonra İstanbul-İzmir karşılaşması iki tarafı da tatmin eden neticelerle bitti. Şimdi yeni bir turnuva başlıyor.

    Fenerbahçeliler Kadıköy’de bir tenis turnuvası tertip etmişlerdir. Bu turnuvaya şehrimizin bütün tenisçileri iştirak edeceklerdir.

    Maçlara yarın sabah saat 10.30’da başlanacak ve tasfiye müsabakalarından sonra final Pazar günü oynanacaktır.

    İSTANBUL’UN EN SERİN YERİ [8]

    İki dost baş başa verdik ve biribirimize sorduk: “Nereye gidelim?”

    İstanbul’un bütün yazlık gezinti yerlerinden acı hatıralarımız vardı. İçimiz yüksek, serin, yeşillikli bir yer istiyordu. Boğazımız menba sularının hasretiyle yanıyordu. İkimizin de aklına birden Çamlıca tepesi geldi.

    Çamlıca… Ağaçları serin rüzgârlarla sallanan Çamlıca… Her çeşmesinden billur gibi berrak ve buz gibi soğuk bir suyun şarıl şarıl aktığı Çamlıca…

    • Yemek götürelim mi?
    • Ne zahmet! Bu sıcak havada orası mahşer gibi kalabalık olacak. Tramvay o tarafları medenileştirdi. Hiç orada yiyecek bulunmaz mı?

    Gittik ve tramvaylı Çamlıca’da aç kaldık. Bir tabak haşlanmış fasulye için camekânları yalnız rakı şişeleriyle dolu bakkal dükkânlarını beyhude dolaştık. Nihayet kireçlenmiş bir ciğerle kanaat ettik. İçtiğimiz su meşhur Çamlıca suyu, eski rakı şişelerine doldurulmuş tortulu ve ılık bir mayiden başka bir şey değildi. Mide bulandırmaya ve istifra ettirmeye yarar bir hastane suyu! Şairane tepenin her tarafından insanlar üzerine güneşli bir hüzün akıyordu.

    Hayalimiz, şimdi karşıda, güneşli manzarası titrek bir resim gibi yayılan İstanbul’dan imdat istemeye koyuldu. İçinden kaçtığımız İstanbul, bitkin çöl yolcularını bin bir vaatle çağıran serap yeşilliği ve maviliği cazibesiyle kırda hava ve serinlik bulmaya gidenlere gülüyordu. Döndk. Tramvay hep bizim gibi, aldatıcı tepede günün geçirmeye gelmiş, fakat iki saat içinde susuzluktan takatsiz kalarak ümidi kırılmış, şehre can atanların keskin ter kokusu ve şikâyetleriyle dolu idi.

    Köprü bizi şerbetçi dükkânlarının buzlu ve renkli sürahileriyle karşıladı. Köprünün bu kadar neşeli bir yer olduğunu o gün anladım. Fakat yangından çıkmış gibi biz hala Çamlıca güneşinin ateşiyle yanıyorduk. Bir dostun tavsiyesiyle ancak tünel dehlizinde sekiz defa inip çıktıktan sonra biraz serinledik ve kendimize geldik.

    Yaz sıcağından bunalanlara haber verelim. Kır isimlerine ve kendi hayallerine hiç aldanmasınlar. İstanbul’un en serin yeri şu karanlık tünel dehlizidir.

    ÇIPLAK NEDİR? [9]

    Sabah rüfekamızdan birisi, çoktan beri devam eden bir anketle meşguldür, bu anket soruyor: “Çıplak nedir?”

    Ve bütün kalburüstüne gelen mütefekkirler, bunu tarife çalışıyorlar. Düşünüyorum, vakıa henüz “Çıplak nedir?” suailinin kestirme cevabını veren olmadı, lakin günün birinde birisi bu iyiliği yapsa da “Çıplak nedir?” anlatsa acaba ne olacak? Bu tuhaf şeyin mahiyetini anlamakta bu derece ısrar eden kimdir?

    DİLENCİLER [10]

    Dün, Beyoğlu’nda Galatasaraylı Nihad’ın spor levazımı mağazasında yarım saat kadar oturdum. Bu yarım saat zarfında bitip tükenmek bilmez bir dilenci kafilesi, adeta bir zincir gibi mağazaya uğrayıp durdu. Koşu şampiyonumuz Besim bunlara kuruş yetiştirmekten, adeta bir 800 metre yarışı yapmış kadar yoruldu.

    Kadın, erkek, çocuk, sakat, alil, sağlam, genç, orta yaşlı, ihtiyar, bir sürü dilenci birbirinin peşi sıra kapının önünde arzı endam ediyorlardı.

    • Allah versin!
    • Bozuk para yok!

    Mukabelesiyle gidenleri enderdi. Ekserisi kuruşu alamayınca gitmek şöyle dursun, dükkânın ortasına kadar girerek bir mala bakan müşteriyi, çeşitlerini, gösteren mağaza sahibini izaç edecek kadar sırnaşıklıkta ileri gidiyorlardı.

    Sordum ve öğrendim ki bu dilenciler, gerek Beyoğlu’nda gerek İstanbul tarafında bütün mağazaları, dükkânları haraca kesmişler… Hepsinin ayrı ayrı günleri, saatleri vardır. Günlerinde ve saatlerinde muntazaman gelirler, musallat olurlar. Her mağaza ve dükkândan gündeliklerini alır, giderler.

    • Para vermemek suretiyle bunların ayağını kesmek kabil değil mi? Kabahat mağaza ve dükkân sahiplerinde! Para vere vere alıştırmışsınız!
    • Hele kuruşu vermeyin de bakın! Bazıları, öyle bir zamanda musallat olurlar ki ya müşteri bizar olur kaçar yahut da siz hesabı yanlış yaparsınız ve mutlaka bir zarara uğrarsınız. İşe bakın!

    Besim beyaz tebessümüyle bunları anlatırken kapının önünde kaval gibi bir herif peyda olmuş ve yavaş yavaş ta mağazanın ortasına kadar ilerlemiş, orada dikilerek anut ve musır bir arsızlıkla kuruşu bekliyordu.

    Besim kuruşu uzattı,

    • Al da git, dedi, kuruşu vermesem herif lakırdımı şaşırtacak, ne söylediğimi, ne söyleyeceğimi bilmeyeceğim!

    Dilenci çıktı, ben de arkasından çıktım, herif bitişik dükkândan haraç almakla meşguldü. Oradan da gündeliği kıvırdı, öteki dükkâna yanaştı…

    Arkasından beşer, onar adım fasıla ile diğer meslektaşları takip ediyordu.

    İstanbul’da dilencilerin toplandığını biz yazıyorsak, siz sakın inanmayın emi muhterem kariler!

    VEKÂLETİN BİR TEZKERESİ [11]

    Aldığımız malumata göre Dâhiliye Vekâleti, geçenlerde Galatasaray takımıyla Fenerbahçe arasındaki hadiseden dolayı Vilayet’e bir tezkere göndererek hadiseyi teessüfle karşıladığını bildirmiş ve tekerrürünün önüne geçileceğini ümit ettiğini bildirmiştir. Bunun için badema maç yapılırken stadyumda kâfi zabıta memuru bulundurulması polis müdüriyetine yazılmıştır.

    FUTBOL MAÇLARI [12]

    Harbiye-Galatasaray maçı, dün yazdığımız gibi, icra edilmemiştir. İstanbul şampiyonasının nasıl halledileceği hakkında mıntıkaca bir karar verilecektir.

    Dün Taksim Stadyumu’nda ikinci gruba mensup futbol takımları arasındaki lig maçları son iki müsabaka ile intaç edilmiş ve İstanbulspor takımı Altınordu’yu da yenerek ikinci kümenin şampiyonu olmuştur.

    FENERBAHÇE ATLETİZM MÜSABAKASI [13]

    Fenerbahçe kulübü dünden itibaren bilfiil atletizm hayatına atılmıştır. Şimdiye kadar yalnız futbol sahasında çalışan ve sporun diğer şubelerinde faaliyet göstermeyen bu kulübün bu hareketi umumi spor hayatımız için büyük bir kazançtır. Fenerbahçe kulübü atletizm sahasına ayak atarken büyük bir idman bayramı ile işe başlamıştır. Kulübün atletizm sahasında çalışacak olan gençleri dün bu bayrama iştirak ederek ilk müsabakalara başlamışlardır. Dün İttihat spor sahasında yapılan bu bayrama 45 atlet iştirak etmiştir. Yapılan muhtelif müsabakalarda elde edilen rekorlar şimdilik şayanı dikkat olmamakla beraber ati için çok ümit verecek mahiyettedir. Fenerliler, atletizm şampiyonluğunu da haiz bulunan Galatasaray kulübüne futboldan sonra atletizmde de rakip olmaya muvaffak olurlarsa memleket sporu namına hakikaten hizmet etmiş olurlar.

    GAZİ’NİN EN BÜYÜK ESERİ NEDİR? [14]

    Hüseyin Rahmi Bey’in Cevabı

    Gazi’nin en büyük eseri nedir? Bu sualinizin heybeti önünde sarsıldım. Acaba Gazi Hazretleri’nin hangi eserleri küçüktür ki içinden büyüğünü seçebilmek için bir mikyas tanzimine kadir olabilelim? O, dünyayı mephut eden bir harp kazandı. Bu zaferin halesiyle dünyanın bütün ufuklarından parladığı zaman bu mucizeden gözleri kamaşan yarü ağyar:

    Acaba bu bir insan mı? Hayır, dediler, bu beşer fevkinde bir hilkattir. Harp bir gaye değil, bir vasıtadır. Tarih birçok harp dâhileri sayar. Onların yaratmış olduğu mucizelerin önünde hayretle düşünürüz. Fakat kazanılan menfaatler ekseriya zevale mahkûmdur. Gazi’nin ise lazeval asıl himmetü kudreti harpten sonradır.

    Bu ikinci mucize birinciye tefevvuk eder. Bu da taassup ejderiyle olan gazası ve büyük zaferidir. Kafes arkasında peçe altında boğulan kadın bu hilafı tabiat mahbesten yüzünü kurtardı, tabiatın bütün mahlûklarına has olan açık havada teneffüs hakkına erdi.

    Kadın loşluklarda yaşar bir köstebek, anonim bir varlıktı. Frenkler ona muamma diyorlardı. O pek az mahrem nazarlara açılabilen kara örtülü bir Beytullahtı. Ona bakmak büyük günahtı. Kadının bu mahbesten itlakından sonra bizde sosyete bir mana almaya başladı. Hayat uyandı. Gazi Hazretleri’nin taassubu tepelemekteki kudretlerini en büyük görüyorum. Niçin? Çünkü bu ejder hala kanlarını, canlarını emdirmekte devam eden Afrika ve Asya Müslümanlarının altında inledikleri ecnebi boyunduruklarını görerek ibret almak, Gazi Hazretleri’nin bu eserindeki büyüklüğü takdir için kâfidir.

    Büyük hürmetlerimin kabulünü rica ederim efendim. (Hüseyin Rahmi)

    TENİS TURNUVASI DÜN HİTAM BULDU [15]

    Fenerbahçe kulübünün tenis turnuvası dün hitam bulmuş ve finalde kalmış olan Sedat Bey’le Şirinyan Efendi arasında yapılan maç pek hararetli cereyan ederek Sedat Bey, Şirinyan’ı 4 maçta mağlup etmiştir. Bu suretle Sedat Bey, memleketin birçok güzide tenisçilerinin iştirak ettiği bu güzel turnuvada, birinciliği kazanmış bulunuyor. Bu muvaffakiyetten dolayı kıymettar sporcuyu tebrik ederiz.

    Dabl maçlarına gelince: Suat-Sedat çifti, Sait-Şudvar çiftini yine dört sette mağlup ederek turnuvanın dabl birinciliğini almışlardır. Bunlara kulüp tarafından altın madalyalar verilmiştir.

    GARİP BİR SES [16]

    Bahsetmek istediğimiz şey Yunan başvekil M.Venizelos’un sesidir. Selanik’te Fransızca olarak intişar eden bir gazeteye göre Venizelos radyo ajansına beyanatta bulunmuş; Türkiye’nin Yunanistan’la bahri teshilat yarışı yaptığından şikayet etmiş; Yunan hükümeti tarafından bahri teshilatın tahdidi hakkında vuku bulan müteaddit müracaatlara yeni harp gemileri sipariş etmekle cevap verildiğini söylemiş; işler bu şekilde devam ederse yakın bir istikbalde iki memleket arasında harp çıkmasına intizar etmek lazım gelirmiş.

    Venizelos’a atfen bir Yunan gazetesinin neşrettiği bu sözlerin ne dereceye kadar vakıa mutabık olduğunu kestirmek bizim için mümkün değildir; bununla beraber daha evvel Yunanlılar tarafından bir iki defa Türkiye ile bahrî tahdidi teshilat yapılması hakkında bazı teklifler vuku bulduğu matbuat sütunlarında bahsi geçmiş bir mevzu olduğundan bu rivayet üzerinde biraz tevakkuf etmek muvafıktır.

    Türkiye ile Yunanistan arasında bahri bir tadidi teshilat meselesi görüşülebilir. Fakat zannediyoruz ki bu meselenin görüşülmesine başlamazdan evvel halli icap eden meseleler vardır. Bu meseleler de her iki memleketi bugün işgal etmekte olan mübadele işleridir. Aksi takdirde Yunanlılar tarafından vuku bulacak herhangi bir tahdidi teshilat teklifinin ciddiyetine inanılamaz.

    Kaldı ki Yunanlılar mübadele ihtilafına ait müzakerelerde sui niyetlerini son günlerde pek sarih olarak göstermişlerdir. İki memleket arasında bir uzlaşma zemini bulmak için bitaraf devletler murahhasları tarafından yapılan teklifleri esas itibariyle iptida kabul ettikleri halde Türklerce bila tereddüt kabul edilen bu tekliflerin asılları Atina’ya varınca reddetmişlerdir!

    Şu vaziyete nazaran Yunanlılar tarafından Türkiye’ye karşı bahri tahdidi teshilat yapılması şeklinde vuku bulacak bir teklifin maksat ve manası ne olabilir? Bu maksat ve manayı mesela Yavuz’un tamirine mani olmaktan başka bir fikre hamletmek mümkün müdür?

    Sözlerimizde vazıh olmak için bir kere daha tekrar edelim: Türkiye Cumhuriyeti daima sulhun muhafazasına matuf bir siyaset takip ettiği için bu gayeyi temin edecek her türlü teklifleri memnuniyetle telakki eder. Ancak bu teklifler de memleketimizin müdafaası için elzem olan vesaitin teşekkülüne mani bir niyeti bulunmamak lazımdır.

    Venizelos’un yeni bir harp ile Türkiye’yi tehdit etmesine gelince, buna karşı verilecek cevabımız da açıktır: Yunanistan, Türkiye’nin denizlerde bir gemisi değil, tek bir kayığı bulunmadığı ve bütün İngiliz donanmasının bilakis kendisine yardımcı olduğu bir zamanda Anadolu macerasına girişmiştir. Fakat öyle iken gene neticede mağlup ve muzmahil olmuştur. Eğer Yunanlılar ve onların başında bulunan Venizelos Anadolu maceralarını unutmuşlarsa ve Şark’ta yeni bir harp çıkarmanın mesuliyetini üzerlerine alırlarsa her vakit eski tecrübelerini tekrar edebilirler.

    İHTİYAÇ BİR SENE BEKLEMEZ! [17]

    İstiklal harbinde birinci derecede malul kalmış bir gaziden bir mektup aldık. İki ayağını vatan ve millet uğurunda feda etmiş olan bu gazi, tütün satışından yüzde iki derecesinde bir para yani ayda 30-35 lira alıyormuş. 1 Haziran’dan itibaren satılan tütünlerin yüzde ikisi Tütün İnhisar İdaresi tarafından her ay Ziraat Bankası’na maluller namına yatırılacak ve her sene nihayetinde bu müterakim para malullerin derecesine göre taksim edilerek toptan verilecekmiş.

    Bu karar, lehde göründüğü halde bir kısım malullerin aleyhindedir. Çünkü bir sene müddetle her ay aldıkları 30-35 liradan mahrum kalacak ve sene nihayetinde hisselerini alacaklar.

    Bu malul gazinin verdiği izahat ve tafsilattan anlıyoruz ki bir kısım malul gazilerin bu parayı seneden seneye değil aydan aya alması daha doğru olacaktır. Çünkü günlük ihtiyaçları bütün bir sene bekletmek imkânı yoktur.

    Onun için bu parayı arzu edenlere aydan aya vermek imkânı bulunmalıdır, diyoruz. Doğru değil mi?

    KADIKÖY VAPURUNDA MEVLANA AYİNİ YAPAN MECZUP [18]

    Evvelki akşam Köprü’den Kadıköyü’ne 7.30 postasını yapan “Kadıköy” vapurunun lüks mevkiinde tuhaf bir hadise olmuştur.

    Lüks mevkide oturan çıplak başlı, şişmanca vücutlu ve kabadayı tavırlı, oldukça temiz, fakat eski saray aşçıbaşıları gibi giyinmiş bir zat, halkın arasında birdenbire ayağa kalkmış ve “Herkes iktisadi buhran var diyor. Halbuki akli burhan var!” diye beliğ bir nutuk iradına başlamış, bundan sonra kamarada bulunan matmazellere ve hanımlara ısrar ile güller takdimine kalkışmış, kendisinin zengin bir adam olduğunu söylemiş, nihayet “Yüksel ki yerin bu yer değildir. Dünyaya geliş hüner değildir.” mısralarını okuyarak mevkiin ortasında, elindeki bastonu çevire çevire Mevlevi ayini yaparak fırıl fırıl dönmüş ve bunun da bir nevi dans olduğunu söylemiştir.

    Nutuk ve ayinini bitirerek herkesi hürmetle selamlayıp Kadıköyü’ne çıkan bu zatın Bostancı cihetindeki köşklerden birinin korucusu olduğu söylenmiştir.

    BİR TELEFON GÖRÜŞMESİ [19]

    • Alo, kimsiniz?
    • Bendeniz Nurettin, zatıâliniz?
    • Hikmet Feridun… Buyurun…
    • Bugünkü Vakit’te bir fıkra var, sonunda benim ismim de geçiyor, bundan maksadınız nedir, buna ne lüzum vardı, bir şey anlayamadık… İlk…

    Birdenbire şaşırdım. O kadar ki suçlu, kabahatli bir adam gibi:

    • Aman efendim, bir kabahattir ettim. Ben yaptım, siz yapmayın! Diyecektim.

    Lakin yorgun zihnimi biraz topladım. Ortada hiçbir şey yoktu. Ve bana telefon eden delikanlıya yazılarımı murakabe altında bulundurması için hiçbir ricada bulunmuş değildim. Dedim ki:

    • Mana mı çıkarmadınız? O halde ya çok manalıdır. Yahut da manasız.

    Ben sütunumun üzerine “Gelişigüzel” diye başlık koydum. Bunun altında, gelişigüzel yazar, dururum. Anlayan anlar, anlamayan veyahut anlayamayan anlamaz.

    Muhavere bir iki sözden sonra bitti…

    Bugüne gelinceye kadar İstanbul’da bir hususi neşriyat zabıtası teşekkül ettiğinden haberdar değildim. Eğer bu genç bundan böyle her manasını anlamadığı yazının hesabını muharririnden telefonla soracaksa şirket yaşadı ve onun anlamadığı yazılar gazetelere konmamak icap ederse gazeteler yandı demektir.

    KEMALETTİN SAMİ PAŞA’NIN TEBERRUU [20]

    Berlin sefirimiz Kemalettin Sami Paşa’nın Ankara’dan İstanbul’a gelirken Eskişehir’e ve Bursa’ya uğradığını yazmıştık. Kemalettin Sami Paşa Eskişehir’de bulunduğu pek kısa müddet zarfında ora spor mıntıkasını ziyaret etmiş ve teşkilata iki yüz lira teberru etmiştir.

    GALATASARAY RESMEN İSTANBUL ŞAMPİYONU OLDU [21]

    Galatasaray, kendi kümesine mensup beş birinci sınıf takımla ikişer maç yaptıktan sonra (28) puanla birinciliği almıştı. Ancak resmen İstanbul şampiyonu olmak için askeri küme birincisi olan Harbiye ile iki maç yapması icap ediyordu. Bu son iki maçın tarihlerini tespit için evvelki akşam içtima eden Futbol Heyeti, Harbiye’nin oyuncularından bir kısmının meslek mekteplerine, diğer bir kısmının da kıtaata iltihakı dolayısıyla bu maçları yapamayacağını öğrendiğinden Galatasaray’ın resmen şampiyonluğunun ilanına karar vermiş, keyfiyeti de Galatasaray kulübüne bildirmiştir.

    Bu suretle Galatasaray 1928-1929 İstanbul futbol şampiyonu olmaktadır. Bila inkıta beş senedir futbol şampiyonluğunu ihraz eden bu kulüp malumdur ki senelerden beri aynı zamanda şehrimiz Atletizm ve Denizcilik şampiyonluğunu da nefsinde cem etmektedir. Sarıkırmızılılara bundan böyle de muvaffakiyetler temenni ve daima çalışmalarını tavsiye eyleriz.

    Futbol Heyeti bundan başka Galatasaray’ın (İzmir’e gittiği takdirde) avdetinde, İstanbul’da muhtelitiyle bir maç yapmasını ve hasılattan bir kısmının Galatasaray-Fenerbahçe maçında yaralanan oyuncuların tedavisi masrafına tahsis edilmesini kararlaştırmıştır.

    Futbol Heyetinin verdiği kararlar meyanında üçüncü küme birincisinin müsabaka yapmadan ikinci kümeye terfiiyle bu küme takımlarının altıya iblağı; ikinci küme birincisi İstanbulspor ile birinci küme sonuncusu Süleymaniye arasında 28 Haziran ve 5 Temmuz tarihlerinde iki terfi müsabakası yapılması vardır. (…)

    ADİL’İN MEZARINDA [22]

    Dün; geçen sene bir futbol maçında kazaen maruz kaldığı bir tekme ile vefat eden Beşiktaş kulübünden Adil’in devri senevii irtihaline müsadifti. Bu münasebetle Beşiktaşlılar arkadaşlarının hatırasını taziz için ihtifal yapmışlar ve birden Adil’in mezarını ziyaret etmişler, samimi hitabeleriyle futbol şehidinin hatırasını yadetmişler, mezarına çelenkler koymuşlardır.

    GALATASARAY BOKS ŞAMPİYONLUĞUNU DA KAZANDI [23]

    İstanbul mıntıkası boks birincilik müsabakalarının evvelki gün yapıldığını yazmıştık. Bu müsabakalar neticesinde Galatasaraylı boksörler her siklette birinciliği almışlardır. Sinek siklette Yaka, horoz siklette Nuri, tüy siklette Necmi, hafif siklette Melih, yarı orta siklette Mithat, orta siklette Selman, ağır siklette Hayri Beyler kendi sıkletlerinin şampiyonu olmuşlardır.

    Bu neticeden sonra Galatasaray kulübü, futbol, atletizm, denizcilik şampiyonluklarından sonra İstanbul boks şampiyonluğunu da ihzar etmiştir.

    YAZMAK İLLETİ [24]

    Eskiden beri biliriz: Memleketimizde, kari adedi azdır. Gerçi, Arap harflerinin, bu azlıkta mühim bir amil olduğu şüphe götürmez. Fakat itiraf edelim ki bizim de okumaktan zevk almadığımız muhakkak!

    Babıali caddesindeki muharrir adedinin, memleket hudutları içindeki kari adedinden daha az olduğunu kim iddia edebilir?

    Umuyorduk ki harf inkılabı tedrisat müşkülatını azalttıkça ve millet mektepleri, bir kapısından giren tabur tabur ümmileri öbür kapısından okuryazar efendiler halinde hayata çıkardıkça, bu muvazenesiz muvazene bozulacaktır.

    Filhakika bozuldu. Bozuldu ama ne şayanı hayret bir bozuluş!

    Gazetelerde çıkan bir beyanattan öğreniyoruz ki harf inkılabından sonra, posta muamelatı yüzde kırk atmıştır.

    Fakat gene pekiyi biliyoruz ki gazete satışları yüzde altmış eksildi.

    Demek ki posta memurlarının mektup damgalamaktan kollarını, gazetelerinse rağbetsizlikten kanatlarını düşüren bu hayırlı tebeddül de, maalesef, şimdilik okuyanın aleyhine ve yazanın lehine olmuş.

    Alfabeyi söken her vatandaşın, karanlık içinde geçen uzun cehalet senelerinden intikam almak için derhal kitaba, gazeteye sarılacağına kaleme sarılması bir fali hayır olmasa gerek!

    Bu gidişle, beş on sene sonra, sakinleri yalnız muharrirlerden mürekkep acayip bir diyarda kalmayacağımızı kim temin eder?

    Harf inkılabının, okuyandan ziyade yazanı çoğaltması, bir hakikati işaret ediyor:

    Meğer bizde yazmak merakı, okumak merakından çok fazla imiş!

    BU SICAKTA FUTBOL OYNAMAK HATADIR [25]

    Artık çok sıcak havaların hüküm sürdüğü bir mevsimin içindeyiz. Hararetin gölgede bile 24-26’yı bulduğu şu günlerde güneşte dolaşanların bunalmaması kabil değildir. Fakat buna rağmen, gezilmeyecek kadar sıcak havalarda hala futbol oynuyoruz. Sporun her şeyden evvel sıhhatli bir vücuda sahip olmak için yapıldığı düşünülürse insanı ölümle neticelenebilecek akıbetlere sevk etmesi muhtemel olan bu hatanın büyüklüğü anlaşılır.

    Bundan 3-4 sene evvel, İstanbul mıntıkası Futbol Heyeti, çok musip bir kararla 15 Haziran’la 15 Ağustos arasındaki üç aylık fasılada futbol oynanmasını menetmişti. Futbolun tamamen bir kış sporu olduğuna ve böyle ezici bir idmanın yazın bu çok sıcak günlerinde tatbik edilmesi sıhhat namına hakiki bir suikast teşkil ettiğine nazaran bu kararın isabeti münakaşa edilemezdi. Bahusus sıhhat endişesine kendi programında yer vermeyecek kadar mantıksız hareket eden sporcuların bizim memlekette ekseriyette oldukları düşünülür ki bu şekilde bir vesayetin elzemiyeti takdir edilir.

    Mıntıka Futbol Heyeti, her nedense bu memnuiyeti bir daha tatbike lüzum görmedi. Hâlbuki bir sene muvaffakiyetle tatbik edildiği için tatbik kabiliyeti müspet neticeli bir tecrübe imtihanı veren bu kararın her sene tatbik edilmesi, güneş altında saatlerce didinmeden hasta olan birçok gençlerin hem sıhhat, hem de hayatlarını kurtaracaktı.

    Mıntıka Futbol Heyeti, idmancıların hayatını ne kadar az düşündüğünü bu havalarda hala üçüncü küme maçlarını, hem de tam öğle vakitleri yaptırmakla israf ediyor. Hâlbuki aynı heyet, lig maçlarını, havaların müsaadesizliğini bahane ederek, hasılat yapamamak endişesi ile geçen kış tatil etmişti. Kasasına girecek birkaç liranın eksik veya fazla olmasında bu derece hassas olan mıntıka heyetinin, gençlerin sıhhati mevzubahs olurken bu kadar müsamahakâr oluşu acaba ne ile izah edilebilir? Yoksa yazın bu öldürücü sıcaklarında futbol oynamak, çamurlu bir sahada koşmaktan daha mı az tehlikelidir?

    GÜLCEMAL [26]

    Gülcemal, bütün Türkiye sahilleri halkının en sevgili vapurudur; bilhassa Karadeniz kıyılarında, Gülcemal gül yüzlü bir peri gibi karşılanır. Şanlı sancağımızın altında dört direği, iki bacası ve narin teknesiyle Gülcamel, herkesin mahbubudur. Onu adeta tehassürle bekler, muhabbetle seyrederler.

    Dün İzmir’den gelen birini karşılamak üzere Gülcemal’e gittiğim zaman, bütün bir memleket sahil çocuklarının sevgilisini yakından ve iyice gördüm.

    Geçenelrde “bivei bakir”, “fertutu müsahhar” diye alay ettiğim gemiyi Seyrisefain Umumi Müdürü Sadullah Bey cidden güzel bir nevcivan haline getirmiş. 55 senelik yorgun ve yıpranmış ihtiyarın 20 yaşında zinde ve teravetli bir genç halinde nasıl gençleştiğini görmek isterseniz, benim gibi Gülcemal’i geziniz. Üst güvertede yapılan salonlu, banyolu, teraslı hususi lüks kamaralar, gemiye bir transatlantik hali vermiş… Gemide yapılan diğer muvaffakiyetli tadilattan burada uzun uzadıya bahsetmek doğru olmaz.

    Esasen ben bu satırları geçenlerde Gülcemal’in tamiri münasebetiyle yazdığım tehzilkar satırları tashih için yazıyorum.

    Gülcemal şimdi, sahil halkımızın muhabbetine layık bir gemi olmuş! Bunu takdirle söylemeyi bir vazife, bir borç addediyorum.

    SAKALLI, BIYIKLI BEBEK [27]

    Dört Yaşındaki Trabzonlu Mehmet Bey’in Yakında Düğünü Var

    Mehmed’i Tenasüli Faaliyeti Heyeti Sıhhiyeca Tespit Edilmiştir.

    Günün kahramanını merak ediyorsanız yerden göğe kadar haklısınız. Çünkü o henüz 4 yaşında olduğu halde bıyığı terleyen ve sakalı çıkan bir miniminidir.

    Mehmet ismini taşıyan bu küçük kahraman Trabzon’un Of kazasının Baltacı deresinde Süleyman ağanın oğludur. Çamaşırlarında görülen bazı lekeler, vücudunun muhtelif nahiyesinde çıkan kıllar nazarı dikkati celb etmiş, imam ve müftü, gusül lazım gelip gelmediğini tayin edememiş, nihayet çocuk Trabzon’a götürülmüştür.

    Oradaki muayenesinde, tenasüli faaliyeti tespit edilen Mehmet İstanbul’a getirilmiş ve Gülhane hastanesinde bilmuayene çocuğun tam erkek olduğunu teeyyüt etmiştir.

    Mehmet, şimdi evlenmek, evlendikten sonra da Amerika’ya giderek zengin olmak istemektedir. Tıp edebiyatında şimdiye kadar hiç tesadüf edilmeyen bu hilkat garibesi çocuk evleninceye kadar gençlik ateşleriyle kıvranacak fakat mahkeme evlenmesine müsaade ettiğinden bu hali çok devam etmeyecektir.

    SPOR HAYATIMIZ [28]

    Tayyare Cemiyeti’nin fikirlerini neşretmek üzere Türk Hava Mecmuası’nın yerine çıkmaya başlayan “Havacılık ve Spor” isimli mecmuada kıymetli ve genç Maarif Vekilimiz Cemal Hüsnü Bey’in spor hakkında şu fikirleri intişar etti:

    “Kuvvetli bir dimağın sağlam bir vücuda malik olması ne kadar arzu edilirse sağlam bir vücudun da kuvvetli bir dimağa sahip bulunması daha fazla bir hakla talep olunur. Güçlü ve çevik bir nesil yetiştirmek hakkındaki gayretimiz, bu neslin, ilim ve irfan yolundaki çetin mücadeleyi daha kolaylıkla ve daha çok muvaffakiyetle başarabileceği kanaatinden kuvvet almaktadır. En heyecanlı anlarda nefse hâkim olmak, derhal karar vermek, mesuliyetin bütün şerefli ağırlığını vakarla karşılamak, tesanüdün kuvvetini şiddetle hissetmek doğru veya yanlış münferit hareketlerin umuma şamil neticelerini ölçmek, intizam ve inzibatın kıymetini bihakkın takdir etmek, en zayıf bulunulabilecek zamanlarda nazik ve nezih olmak gibi dimağımızın şuurlu hareketlerini adelemiz kadar takviye ettiği içindir ki spor bugünkü gençliğin serbest ve cana yakın tabii bir mektebi olmuştur. Binaenaleyh spor başlı başına bir gaye değil fakat bizi gayemize daha emniyetle ulaştıran bir vasıtadır.

    Spor ile kuvvet, inzibat ve nefse hâkimiyeti elde edecek yeni neslimizin bütün bu kazançları manevi tekemmüllerine, fikri yükselişlerine hasretmeleriyledir ki Büyük Gazi’nin gençliğe bıraktığı kıymetli ve kutsi emanetler bihakkın muhafaza edilebilir.”

    Maarif Vekilimizin bu fikirlerine iştirak etmeyecek hiçbir sporcu yoktur. Cumhuriyet idaresi, spora her zaman büyük bir ehemmiyet atfetmiş ve spora bu ehemmiyeti verirken de hep Maarif Vekili Cemal Hüsnü Bey gibi düşünmüştür. Namını daima hürmetle yadedeceğimiz Necati Bey merhum ve Başvekil İsmet Paşa hazretleri, senelerden beri Türkiye’de sporun inkişafı için pek çok çalıştılar. İsmet Paşa hükümeti, İdman Cemiyetleri İttifakı’na her sene tahsisat verdiği gibi, Türk sporcularının 1924 ve 1928 Olimpiyatları’na iştiraklerini de temin etti. Türk sporculuğu bu muavenet ve himmetlerin daima medyunu şükranıdır. Yalnız bu sene Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’na verilen tahsisat kesildi. Bu Cumhuriyet idaresinin, İsmet Paşa hükümetinin sporla, sporcu gençlikle alakasını kestiğine, onunla meşgul olmak istemediğine delalet etmez. Bu hareketin manası başkadır. İsmet Paşa hükümeti bu suretle teşkilattaki idaresizlik ve tezelzüle karşı, pek haklı olarak infialini izhar etmek istemiştir.

    Filhakika hükümetin bütün yardımlarına rağmen teşkilat istenilen ve beklenilen şekilde çalışmamıştır. Bugün teşkilatın muhtelif kısımlarının reisleri ve azası arasında birçok boşluklar vardır. Şimdi hükümet tahsisatı kesince, esasen o para ile mevcudiyetlerini idame edebilen heyeti müttehidenin bazıları büsbütün infisah edecektir. Sonra ne olacak? Türkiye İdman Cemiyeti teşekkül etmeden evvelki müzebzep, vaziyet avdet edebilecektir.

    Spor sahasında gençliğe rehber olmak isteyen ve onu doğru yola sevketmek hem arzusu, hem de vazifesi olan hükümet tabii, eski karışıklığın, başsızlığın, teşkilatsızlığın avdetini istemez. Şu halde teşkilatın infisahına meydan vermemeli, kongreyi toplayarak teşkilatın başına daha kudretli kimseler getirilmelidir.

    Henüz pek genç olan idman hayatımızı anarşiye uğratmamak için hükümetin, hami ve terbiyetkar eli idmancılığımızın üstünden eksik olmamalıdır. Sporu ve gençliği seven İsmet Paşa hazretlerinden spor hayatımıza yeni bir cereyan, hayırlı bir inkişaf vermesini rica ediyoruz.

    SELİM SIRRI BEY [29]

    Terbiyei Bedeniye Umumi Müfettişi Selim Sırrı Bey şark vilayetlerimizde umumi bir teftiş ifa etmek üzere bugün Ankara vapuru ile Trabzon’a müteveccihen hareket edecektir. Selim Sırrı Bey ilk merhale olarak vasıl olacağı Trabzon’da bir iki gün kaldıktan sonra Erzurum’a gidecektir. Selim Sırrı Bey’in teftiş seyahati bir buçuk ay kadar devam edecektir.

    EDEBİYAT TARİHİ [30]

    Arapçasız, acemcesiz bir nesil yetişiyor. Ne sanayii edebiyeden haberi var, ne vezni aruzdan! Bu nesil, fennin, san’atın kapılarını açmak için yalnız Türk alfabesini öğrensin, kâfi… Hele yarının edebi nesline gıpta ediyorum. Bu nesin için, tarihi edebiyat Ahmet Haşim’le Orhan Seyfi’den başlayacak! Veysi ve Nergisi yerine Haşim’i, Yakub’u, Falih Rıfkı’yı okuyacaklar, Yunus Emre, Âşık Paşa yerine de Orhan Seyfi’yi, Faruk Nafiz’i…

    Yalnız Fuzulilerin, Nedimlerin değil, Fikretlerin, Halit Ziyaların bile Orhon kitabeleri gibi ancak müsteşriklerin halledebilecekleri birer muamma olması yakındır, en çok yirmi sene! Harf inkılabı, mey ve hey hey edebiyatını bir hamlede asarı atika müzesine nakletti.

    BİR SPORCUNUN ÖLÜMÜ [31]

    Fenerbahçe’nin emektar sporcularından Hikmet Bey’in, uzun bir hastalıktan sonra irtihal ettiğini dün teesüfle haber aldık. Merhum samimi ve temiz spor aşkıyla, bu vadidedi feragat ve fedakârlıklarıyla tanınmıştı. Fenerbahçe’nin küçük takımları mazhar oldukları inkişafın büyük bir kısmını bu vadide menfaatsiz ve yorulmaz bir gayret sarfeden merhuma medyundur. Fenerbahçelilere ve merhumun ailesine arzı taziyet ederiz.

    ELVEDA’! [32]

    Hala genç nesle mensup olduğunu iddia eden bencileyin kırka yakın, bir arkadaş Latin harflerinin kabulü üzerine artık Nedim, Fuzuli hatta Fikret gibi eslaf ederlerinin birer antika haline gireceğini ve onlar yerine genç ve yeni şairlerin geçeceğini şayanı hayret bir zevkle yazıyor. Bir şair için Fuzuli, Nedim ve Fikret unutulacaktır diye sevinmek bir dalalettir fakat o bize gerekmez. Ancak işin garibi, bu eskilerin yerine geçeceği zannedilen ve Türk edebiyat tarihinin Nuhları olacağı mülahaza olunanların, ancak Latin harflerinin ianesiyle bu makamı işgal edebileceklerinin yazılmasıdır ki şayanı dikkattir. Demek yeni harfler olmasa bu zevat edebiyat tarihimiz de bir varlık teşkil edemeyeceklerdi.

    ATLETİZM [33]

    Kadıköyü’nde Ünyon kulüp sahasında Pera kulübü tarafından tertip edilen atletik müsabakalar, müttefik ve gayri müttefik yüze yakın atletin iştirakiyle yapıldı.

    Müsabakalar ikinci ve üçüncü seri atletler arasında yapılıyordu. Bu itibarla neticeler parlak olmasa bile iştirak eden atletlerin adedi, maçların cereyanındaki intizam yarınki sporcu neslin bugün pek ihmal edilen atletizme layık olduğu ehemmiyeti verdiğini anlatıyordu.

    Müsabakalar takdir ve teşvik nidaları arasında sonuna kadar heyecanla takip edildi. Neticede umumi tasnife nazaran iştirak eden kulüpler şöyle derece aldılar:

    Pera birinci, iyi hazırlanmadığı halde az bir farkla Fenerbahçe ikinci, Sporting üçüncü, Moda dördüncü.

    İSTANBUL CUMA GÜNLERİ NASIL EĞLENİYOR? [34]

    Kalamış, Fenerbahçe Sahillerinde Banyolar

    Bir haftadan beri, buram buram ter döküp burcu burcu kokuyoruz.

    Dün birisi ile konuşurken yanımızdan şişmanca bir adam geçti. Herif, sanki seyyar ıtriyat mağazası idi. Allah süründürmesin, öyle sürünmüş ki adeta burnumuzu tıkamaya mecbur olduk. Arkadaşım dayanamadı:

    • Yahu, bu ne koku?
    • Ne yapsın, dedim, görmüyor musun, kan ter içinde zavallı… Kendi hoş kokusunu (!) gizlemek için kiralık koku almış.

    Ya bu sıcak günlerde ne kadar dondurma yendiğine dikkat ediyor musunuz?

    Vakit, öğle. Bir dondurmacı dükkanındayım. Yanımda kırmızı suratlı, beş on sene sonra mutlaka tıkanıp ölmeye namzet, iyi yarı (iri de söz mü) adeta aygır misali bir zat var.

    Arka arkaya üç vişneli, iki karışık dondurma yedikten sonra, altıncı bardağı ısmarlarken arkadaşı kolundan çekti:

    • Hiş… Ne yapıyorsun be? Çatlarsın!

    Güldü:

    • Zati sıcaktan çatlıyorum. Bari bırak da dondurmadan çatlayayım!

    Seyyar şerbetçilerin bini bir paraya:

    • Haydi buuuu…z!… Otuz iki dişe trampet çaldırıyor.

    İhtiyar bir adam yaklaştı, bir bardak şerbeti, bir hamlede yuvarladıktan sonra dişsiz ağzını açarak:

    • Evladım, dedi, ya böyle benim gibi ağzında diş kalmayan biri olursa? Trampeti kime çaldıracaksın?
    • Az bekle, dedi, neredeyse karnında çalmaya başlar.

    İtişe kakışa iskelenin demir parmaklığı önüne yığıldık. Vapur, çoktan gelmiş, yolcularını çıkarmış, fakat biz hala bekliyoruz. Yoldular arasında mırıltılar başladı:

    • Nedir bu rezalet canım. Şu kapıyı açsalar kıyamet mi kopar?
    • Keenne, insan değiliz de mezbaha kapısında bekleşen öküzleriz.

    Bir ses:

    • Çüşş… Öküz sensin. Söylediği lafa bak be.

    Memur çok geçmeden yetişti:

    • Birbirimizin üstüne binmeyelim! Azıcık sabırlı olalım, daha bir buçuk dakika var.

    Etraftan sesler:

    • Bir buçuk dakika varmış. Sanki şu kapıyı açsalar kıyamet kopar.
    • Dakikaların ne kadar da kıymetini biliriz.

    Hele neyse parmaklık aralandı. Ve yüz kadar yolcu bu daracık geçitten birbirlerini omuzlayıp dürterek deli gibi seyirttiler. Kendimi arka güverte kısmında bir sıra minderinde bulunca:

    • Oh, dedim, dünya varmış.

    Şimdi rahatça etrafımdakileri seyredebilirim. Onlar da bari seyre değer bir şey olsalar neyse… Durmadan fıstık yiyip kabuklarını avucunda biriktiren altmışlık bir Beni İsrail acuzesi, suratı çilli, boynu sargılı yine aynı fasileden bir kadın ve lüfer avcılığından bahseden iki eski İstanbul tipi, durmadan anlatıyor:

    • Efendim lüfer balıkların en kurnazıdır. Bu muhakkak. Bir tarihte Sarıyer’deyim, gece sabaha karşı sandalla dolaşıyorum. Malum a serde gençlik var o zamanlar. Yeni mahalle önünde dalyanlar vardı bilmem hatırlar mısınız?

    Ve muhavere böyle devam ediyor:

    • Haydi, Kadıköy, Kadıköy!

    Vapurdan daima geç çıkmayı adet etmişimdir. Bu defa da öyle yaptım. İskeleye en sonra ayak atan yolcu olmak şerefini muhafaza ettim. Fakat bir de bakayım ki meydanda bir tane otobüs kalmamış. Niyetim (söz aramızda) ucuz olsun diye Kalamış’a kadar otobüsle gitmekti. Kendi kendime:

    • Bu işte de yaya kaldın mı tatar ağası, diye söylenmeye başladım.

    Söylenmek para eder mi? Behemehâl bir vasıta bulmak lazım. O sırada üzeri tenteli tek beygirli bir muhacir arabası çıkagelmez mi?

    Hemen yaklaştım ve iki laf bir pazarlık, atladım.

    Kalamış sahilleri, Moda’dan itibaren binlerce insanla dolmuştu. Öyle ki adeta bana yer kalmayacak diye korktum. Aman Kalamış’tan Fenerbahçe’ni görünüşü. Acaba dünyanın hangi yerinde bu kadar müstesna güzellikler bir araya toplanmıştır? İskelenin önünde çepçevre sahili kapatmış her renkte tenteli ince, oynak, sevimli birçok sandal… Ara sıra bir müşteri yaklaşarak eliyle bir işaret yapıyor ve nereye gideceğini söylemeden sandala kuruluyor. Fener yarım adası da günün bu saatinde adeta uykuda. Uyanık olan yalnız Kalamış tarafı. Burada iskeleden başlayıp deniz hamamları kısmında nihayet bulan bir sahil parçası var ki fıkırdak bir kadın kadar caziptir.

    Karpuz kabuğu düşmeden denize girilmezmiş. Şimdi bu masala kimse kulak asmıyor. Denizin üstü (sade üstü değil) batıp çıkanları da hesaba dâhil edersek altı ve üstü kumralından esmerine, balıketinden şişmanına kadar her renkte, her biçimde Âdem’in oğulları ve Havva’nın kızlarıyla dolu. Kumsal üzerinde serpilip yorgunluk atanlar da başka!

    Dalgalarla boğuşmaktan bitap düşenler sahile döner dönmez yaslanacak bir kadın başı buluyorlar. Hayattaki çetin mücadeleleri bize unutturan da bu sevdalı başlar değil midir?

    İskelenin önünde bir sandala da ben atladım:

    • Çek, dedim, Fenerbahçe’ye…

    Yosun yeşilliğinde suyun üstünden kayarak ilerliyoruz. Uzaktan deniz üstünde çırpınanların sesleri geliyor.

    Fener’in arkasında bir sığlığa yanaştık. Vay… Burada da banyo meraklıları varmış. Fakat bunlar sade banyoya meraklı değil.

    Denizin içinde sevişmeyi tercih edenler, hep buraya toplanmışlar.

    Anadan doğma bir erkek beni görünce iri bir göl kurbağası gibi cumburlop… Kendini suya attı.

    Hemen oracıktan dönmek nazikâne bir hareket olacaktı, ben de öyle yaptım. Üstat Ekrem merhuma koca bir roman yazdıran Fenerbahçe mesiresi, şimdi ihtiyar birkaç ağaç arasında güneşe karşı “Araba Sevdası” kahramanı Bihruz Bey’in neslini ve o neslin kadın şemsiyeleri içine mektup atmayı en büyük muvaffakiyet sayan zavallı erkeklerini düşünüyor gibi idi.

    ANKET!!! [35]

    Evvela dünyanın hangi memleketinde icat edildiğini bilmiyorum ama şu “anket” ismi altında gazetecilerin okuyucularına açtıkları sorgu sual herhalde bizim memleketin mahsulü değildir. Fakat mübarek şeyi kendimize o kadar malettik ki bir müddet sonra ismine de bir kulp takarak büsbütün yerli şekline sokmamız pek muhtemeldir. Anket, bana kalırsa gazetelere yazacak bir şey bulunmadığı zaman ortaya atılan bir çaredir ki bazı ikraz ve istikraz müesseseleri nasıl halktan aldığı parayı halka faizle ödünç veriyorsa gazeteci de kariden aldığı fikri yine karie vermektedir.

    Bu usul “Kâhtı efkâr” olduğu zamanlar cidden iyi netice verebilen bir çaredir. Yalnız itiraf etmeliyiz ki bizim gazeteler (pek ender istisnasıyla) karilere soracakları suali katiyen iyi intihap edememektedirler.

    Efendim! Bir suali ellerine doluyorlar, önlerine gelene onu soruyor. İşte “edebiyat anketi”, işte “çıplak nedir”…

    Bu suallere verilen cevaplar arasında “enteresan” olanları yok değildir ama iş uzayınca halk bıkar ve okumaz.

    Onun için ben bütün aklımı ve mantığımı toplayarak bir anket sistemi tertip ettim. Vakıa bu suretle hareket etmekle pek makbul bir şey yaptığıma kail değilim, lakin eski bir itiyat beni hala akılla harekete icbar etmektedir.

    Benim anket için düşündüğüm sistem şudur. Muayyen ve maruf zevata kendi hususiyetleriyle kabili telif yahut gayri kabili telif ayrı ayrı sualler sormak.

    Her gün bir zatın verdiği cevap neşredilir ve halk hep aynı sualin daima tekerrür etmesi muhtemel olan cevaplarından bıkmış olmaz. Mesela:

    İzzet Melih Bey’e üç sual:

    • Sarımsak sever misiniz ve ne zamanlar yemesini tercih edersiniz?
    • Yaş mefhumu hakkındaki fikriniz?
    • Çok terler misiniz?

    Bu üç sualin pek orijinal olacağını zannederim.

    Nizamettin Nazif’e sorulacak şeyler:

    • Bir nutuk neye mal olur?
    • Bakır Köyüne hiç gittiniz mi!
    • Kimden hoşlanırsınız?

    Peyami’ye sormalı:

    • Gece lambasız rahatlık yerine gitmeye korkmaz mısınız?
    • İki kere iki ne eder?
    • Bir oğlunuz olsa ismini Haşim koyar mısınız?

    Abidin Daver Bey’e:

    • Hiç kürek çektiniz mi?
    • Kürei arzın büyük denizleri hangisidir?
    • Erkek güzel müsabakasına neden iştirak etmediniz?

    Halit Ziya Beyefendi’ye:

    • Hayatınızda hiç küfür ettiniz mi?
    • İnsan kaç yaşına kadar genç sayılır?
    • Bizde kaç nesli edebi sağdır?

    Halil Nihat Bey’e:

    • Şu anda nazım yapsanız bir hicviye mi yoksa bir methiye mi yazarsınız?
    • Şirket vapurlarından köprüye çıkarken kaç defa başınızı güvertenin kenarına çarptınız?
    • Kemençeyi mi viyolonseli mi seversiniz?

    Ali Naci Bey’e:

    • Senenin hangi aylarında Fenerlisiniz hangi aylarında değilsiniz?
    • İkdam’ın baskısı ne zaman “Taymis”i geçecek?
    • Stadyum ne kelime olur?

    Abdullah Cevdet Bey’e:

    • El açıklığı nasıl tedavi olunmalıdır?
    • Ne zaman doktor, ne zaman edip, ne zaman iktisatçı ve ne zaman iratçısınız?
    • Hayatta para sarf etmekten elim ne tanırsınız?

    Etem İzzet’e:

    • Evde tavan süpürgesine ihtiyaç hisseder misiniz?
    • Uykuda horlar mısınız?
    • Heyecansız yazı yazabilir misiniz?

    Celal Nuri Bey’e:

    • Bilmediğiniz lisanlar nedir?
    • Bir kayık mı yoksa bir gazete mi daha hazin batar?
    • Amali erbaadan hangisini sevmezsiniz?

    Selami İzzet’e:

    • Frenkçe eserlerin Türkiye’ye ithali men edilirse ne yaparsınız?
    • Hüseyin Rahmi Bey’le aynı yataklı vagonda bir kompartımana düşseniz ne yaparsınız?
    • Ayaklarınız terler mi?

    İşte numunelerini yazdım. Akıllı bir gazeteci bu sistemi tatbike başlarsa derhal faydasını görür. Şu şartla ki bütün bu zevat cevap vermek lütfunda bulunsunlar.

    KARİ MEKTUBU [36]

    Kızıltoprak

    Şehrimizin güzel sayfiye yerlerinden biri olan Kızıltoprak, Islamur, Fenerbahçe, Kalamış civarı bu sene geçen senekinden daha fazla olarak bir “otomobil ve otobüs” afetinden muztariptir. Kadıköyü’nü muayyen ve dar güzergâhta Fenerbahçe’ye rapteden bu otobüs ve otomobiller, canavarca bir sürat ile seyrüsefer ve teferrüç mahallini tedhiş etmektedir. Binlerce köşkün sahiplerinin huzurunu ihlal eden bu mantıksız sürat müsabakaları birçok kazalara sebebiyet vermektedir. Kadıköy dairei belediyesinin nazarı dikkatini celbederiz.

    SÜLEYMANİYE-İSTANBULSPOR [37]

    Bu hafta Taksim Stadyumu’nda Süleymaniye ile İstanbulspor arasında bir terfi müsabakası yapılacaktır. Birinci küme sonuncusu ile ikinci küme şampiyonu arasında böyle bir karşılaşmanın icrası ve galip gelen takımın birinci kümede kalması esas itibariyle kabul edilmiştir. Malum olduğu veçhile Süleymaniye birinci kümede sonuncu kalmış, İstanbulspor da ikinci kümede şampiyon olmuştu. Bu iki takım iki defa karşılaşacaklardır.

    İZMİR’DEKİ MAÇ [38]

    İstanbul şampiyonu Galatasaray ilk maçını 21 Cuma günü İzmir şampiyonu Altay takımı ile yaptı. Bazı kimseler bu maçın neticesi Türkiye şampiyonluğunu meydana çıkaracak zehabına düşmüşlerdi. İşte şimdi bütün İzmir halkı bu neticeye bir an evvel varılması için sabırsızlanıyordu.

    Stadyum ikiden itibaren dolmaya başladı. Saat 5.15’de alkışlar arasında sahaya çıkıldı. Evvela tribünün önüne dizilen Galatasaray takımı hep birden (Güzel İzmir’in kibar halkı) şerefine üç kerre bağırdılar. Müteakiben karşı tarafı da selamladılar. Biraz sonra Altaylılar da alkışlar arasında sahaya girdiler. Etraftan atlayanlar oyuncuların etrafını aldı. Polisin müdahalesi üzerine bunlar sahadan çıkarıldılar.

    Takımlar ortaya geldi; Daver Bey’in İzmirliler hakkında söylediği birkaç söze mukabil Altay kaptanı Danyal Bey cevap verdi. Bayraklar taati edildi, resimler çekildi.

    Hakemin uzun iki düdüğü oyuncuları davet etti. Biz rüzgârla beraber oynuyorduk. Takımlar sahaya şu şekilde çıktılar:

    Altay: Fehmi, Hilmi, Bürhan, Danyal, Vehbi, Feyzi, Hasan, Vehap, Domeningo, İ.Hakkı, Sezai.

    Galatasaray takımı, Galatasaray-Fener maçında sakatlanan Mehmet Nazif ile Küçük Kemal’den ve son günlerde işinin kesretinden dolayı İzmir’e gelemeyen takım kaptanı Nihat Bey’den mahrum bir vaziyette sahaya şu şekilde çıktı: Rasim, Asım, Burhan, Suphi, Mithat, Vahiy, Mehmet Şadlı, Kemal, Latif, Rebii.

    Takım kaptanı Mithat Bey’di. Hakem İngiliz Mister Fanvler!

    Oyun başladı. İlk akını güzel kesen müdafaa, en kuvvetli tarafları olan sağa doğru uzun bir pas verdi. Müdafiler bunu kolaylıkla kesmeye muvaffak oldu, şimdi Galatasaray biraz vaziyeti düzeltir gibi oldu. Fakat İzmirliler tehlikeli vaziyetlerde kaleye kadar iniyorlardı. Galatasaray cansız. Bir defa saha yabancılığı var.

    İzmir sıcağı da buna inzimam edince isteksiz kaçma ve paslaşmalar baş gösteriyordu.

    Gene hücuma geçiyoruz. Fakat bunları kolaylıkla kesiyorlardı. Sağ taraf muattal, passız. Yirminci dakikada Z.Kemal’in güzel bir pasına Fehmi çıkıyor, fakat Latif daha evvel yetişerek ufak bir plase ile topu kaleye sokuyor. İlk gol ve alkış!

    Şimdi İzmirliler faaliyette! Mithat ortada yalnız. İçler yardım etmiyor, müdafaayı seyrediyorlar. Gene top İzmirlilerde. Vahyi Bey topa çıkıyor. Santrhafları topla beraber müthiş bir yumruk sallıyor. Vahyi yerde. Ağzından, burnundan kan geliyor. Saha harici. Yerine Şakir geçiyor.

    Oyunun son dakikasında sağ açığın ortaladığı topu sol içleri tarafından güzel bir şutla yiyoruz.

    Çılgınca alkışlar…

    1-1 berabere… Bir dakika sonra hakemin uzun düdüğü haftaymı ilan etti.

    Herkes sıcaktan bunalmış. Buzlu sularla yıkanıyorlar. Herkes cansız…

    İkinci haftayma başladığımız zaman, İzmirlilerin seri ve mütevali hücumlarına maruz kalan Galatasaray müdafaası çalışıyor. İşte bu sıralarda havadan pas alan Vehap mütereddit çıkan kalecinin yanından aynı Latif’in attığı golü yaptı. Şimdi İzmirliler daha canlı oynamaya başladılar. Galatasaray da tehlikeli hücumlar yapmaya başladı. İzmir kalesi bombardıman ediliyor, fakat forvetler hiç kaleyi tutturamıyorlar. Sağ taraf gene muattal, Mithat’tan pas alan Latif eşape ile kaleye giriyor. Sağ müdafileri Burhan buna eliyle mani oluyor. İzmir’e penaltı. Şimdi herkeste bir sinir var. Hakem düdük çaldı. Penaltı atılıyor. Hakem bir düdük daha çaldı. Burhan durdu. Hakem baştan attırıyor. Bir düdük daha… Burhan gene durduruldu. Gene baştan denildi. Artık bu sefer hakemin düdüğüne ehemmiyet vermeyen Burhan sıkı bir şut atıyor. Fehmi’nin eline gelen top kurtuluyor. Burhan koşsa atacak fakat hakemin düdüğüne sinirlenmiş.

    Dünyanın hiçbir yerinde bir penaltıda altı düdük çalındığı işitilmemiş bir şey. Bundan şevke gelen İzmirliler daha tehlikeli hücumlar ihdas etmeye başladılar. Soldan gelen bir pasla İsmail Hakkı ilerliyor. Burhan tam yerinde bir çıkış yapıyor. Adam yerde, top ileride. Hakemin düdüğü, penaltı! Vehap atıyor. Rasim yavaş gelen topu tutuyor. Bu sefer biz hücumdayız. Rebii güzel akınlar yapmaya başlıyor. Latif’e gelen paslar hep kaçıyor. Şimdi İzmir kalesi abluka edilmişti. Mütemadiyen şut atılıyordu. Fakat ya Fehmi’nin güzel kurtarışlarıyla karşılaşılıyor veyahut da direk üstü havadan gidiyordu.

    Mithat’tan pas alan Latif şut çekti, müdafileri karşıladılar. Kemal kaptı, şut attı. Top gene geri geldi, bu sefer Rebii güzel bir şutla oyunun son dakikasında beraberlik sayısını yaptı.

    Top santraya geldiği zaman hakemin uzun düdüğü oyuna nihayet verdi.

    İzmirliler pek tabii olarak ahalinin omuzları üstünde sahadan çıktılar.

    Galatasaray’ın böyle berbat oyunu görüşmemiş ve işitilmemiştir. Buna mukabil İzmirliler canla başla çalıştılar. Hatta galibiyet de hakları idi.

    Galatasaray takımı baştan başa hepsi fena oynamakta rekor kırdılar. Altay bir revanş maçı teklif ediyormuş. Kabul edilmesi pek fazla muhtemeldir.

    BİR AŞK FACİASI [39]

    Aliye Hanım’ın kurşunu rakibi olan genç kadına hafif bir sıyrıntıdan fazla bir zarar veremedi. Fakat kendisini manen ne kadar ağır yaraladı!

    Yarın mahkemenin hükmü ne olacaksa olsun, efkarı umumiye denilen göze görünmez büyük kuvvetin pençesi şimdiden zavallı genç kızın yakasına yapıştı, onu içtimai mevkiinden aşağıya çekti ve şüpheli bulanık bir insanlığın efradı arasına attı. Aliye Hanım’ın, bu müthiş akıbeti, göz önüne getirerek, cürmü işlediğine insan bir türlü ihtimal veremiyor.

    Aşk, Darvinist ve Frödistlerin dediği gibi münhasıran tenasüli ve binaenaleyh sadece hayvani bir teheyyüçtür. Aşkın ilk işi vücudumuzun kafesinde, kanunların, terbiyenin ve adetlerin hapsettiği hayvanın zincirlerini çözmektir. Herkes bilir ki aşk mevsiminde birçok hayvanlar yaklaşılmaz bir hale gelir; birçok zararsız böcekler zehirli birer akrep olur.

    İngiliz muharriri Wells’in “Doktor Moro’nun Adası” isimli bir hikayesi var. Mevzuu:

    Bahrimuhitin ıssız bir adasına çekilen dahi bir cerrah, neşter vasıtasıyla ayı, kurt, kaplan ve sırtlanın dimağında bazı tadilat yaparak, azanın yerlerini değiştirerek, onları insan gibi iki ayak üstünde yürür, konuşur, iş görür bile hale getirir. Bu suni insanlar gündüz, birer mazlum uşak gibi efendilerinin hizmetini yaparlar, yemeğini pişirirler, çamaşırını yıkarlar. Fakat akşam karanlığı etrafa basınca ve uzak ormanlardaki hayvanların bağrışmaları duyulunca eski canavarlarda, ilk hüviyetlerinin zalim ruhu uyanmaya ve gözlerinde ispirto alevi gibi yeşil bir ışık yanmaya başlar.

    İnsan tıpkı Doktor Moro’nun bu mahlukati cinsindendir. Aşk onun hakiki hüviyetini meydana çıkarır.

    Bir sokak köşesinden sevdiğini gözetleyen kıskanç ve bedbaht aşıkın çehresinde insan yüzünün evsafından hiçbir eser bulunabilir mi? Şiirin aşka izafe ettiği bütün güzellikler yalandır. Aldatılmış aşık, mezbahadan kaçan ve yolundaki bütün maniaları birer boynuz vuruşuyla deviren gözü dönmüş bir öküzden başka bir şey değil.

    İnsan merhameti hükmünü verirken aşkın insan ruhuna muvakkaten yaptırdığı bu müthiş istihaleyi hesaba katmalıdır.

    BİSİKLETÇİLERİMİZ NEDEN KOŞMUYORLAR? [40]

    Son zamanlarda tedenniye doğru giden sporlardan biri de bisikletçiliktir. 3-4 sene evvel, bisiklet âleminde görülen hararetli faaliyet bu sporun kısa bir müddet içinde inkişaf edeceğini tahmin ettiriyordu. Fakat vakayi tahminin tamamiyle aksine bir netice ihzar etti ve Türk bisikletçilerin en iyileri birdenbire pisti terk ettiler. Bu sporcuların koşu âleminden uzaklaşmaları, onların tesis ettikleri muhitte kati bir inkisar uyandırmış olacak ki yetişmek istidadını gösteren birçok genç bisikletçilerin de bisikleti terk ettikleri görüldü. Bu vaziyetten birdenbire tenhalaştırdığı bisiklet âleminde yegâne hareket amili olarak muayyen firmalara vakfı hizmet etmiş birkaç profesyonel Rum, Ermeni kaldı.

    Bisikletçiliğin, bizim gibi yol itibariyle fakir bir memlekette daha fazla inkişaf etmesi esasen beklenemezdi Fakat vasıl olabildiğimiz nispet ve dereceyi olsun kaybetmemek hem kabil, hem de elzemdi. Bisiklet âleminde görülen hareketsizliğin belli başlı iki sebebi vardır:

    1. Bundan 3-4 sene evvelki faaliyeti Bisiklet Federasyonu reis ve ikinci reisleri olan Muvaffak ve Hüsnü Naili Beylerin şahsi gayretleri idame ediyordu. Bu iki zatın hayati zaruretlerle bu işlerden uzaklaşmaları sporcuları başı boş bırakmış ve faaliyeti tanzim edecek bir başın bu iki zatı istihlaf edememesidir ki bugünkü vaziyeti tevlit etmiştir.
    2. Sporcuların şahsen uğradıkları inkisarın da bu vaziyetin hüdüsunda amil olduğu muhakkaktır. Bunun esbabını ve olimpiyattaki hadisatı evvelce yazmıştık. Mevcut vaziuetin esbabı ne olursa olsun sporcularımızı tekrar harekete getirmek icap eder. Geçen umumi kongrede eline iyi derecelerle teslim edilen Türkiye şampiyonlarının ne olduğu sualine Bisiklet Federasyonu’nun ne cevap vereceğini merak ediyoruz.

    KARADENİZ YOLUNDA [41]

    Galata rıhtımına yaslanmış olan “Ankara” vapurundayım. Saat on sekizde kalkacağız! Beni geçirmeye gelen akraba, dost, talebelerimle vedalaştım.

    Saat tam on sekiz! Vapurun yanında yüklü dört beş mavna var. Vinçler durmadan işliyor, baş ve arka ambarlar mütemadiyen doluyor. Gemiye münasebeti olduğunu kıyafetinden tahmin ettiğim kıranta bir bahriyeliden sordum:

    • Kaçta kalkıyoruz?
    • Belli değil, fazla yük var, bunun arkası alınmadan kalkamayız!
    • Ne tahmin edersiniz?
    • Gece yarısını bulur. Ne kasavet çekiyorsun, sabah Zonguldak’tayız!

    Güvertede dolaşıyorum, burası bir vapur güvertesinden ziyade Taksim bahçesini hatırlatıyor. Hepsi de bir Avrupalı gibi giyinmiş münevver bir zümre mezelerle süslü rakı masalarının etrafında bir şarklı ruhuyla dem çekiyor. Görüyorum ki şairin:

    İşi nuş eyle bugün amma gamı ferdayı

    Sana ısmarladılar mı bu yalan dünyayı

    Beyti kıymetini hiç kaybetmemiş. İçtiler, içtiler neşelendiler, gevrek gevrek güldüler. Hallerine gıpta ettim. Kendimi onların yanında pek “ham ervah” buldum.

    Saat 20.30!

    Yemek kanpanası sohbete dalmış olan yaranı ba sefanın keyfini kaçırdı. Benim ise yüzümü güldürdü. Deniz havası karnımı acıktırmıştı. Yemek salonu bir ecnebi vapurundan daha süslü, hele lompionlar çok şık ve zarif. Lacivert pantolon beyaz ve yemiz keten bluzlu, yüzleri düzgün ve traşlı, saçları taranmış garsonlar büyük bir maharetle yemek dağıtıyor. Avrupa’ya deniz tarikiyle pek çok gidip geldiğim için bir mukayese yapabilirim. Hani bazı güzel Fransızca veya İngilizce söyleyen Türkler vardır ki ecnebiler onlara “Siz hakiki Türk müsünüz?” diye sorarlar ve inanmak istemezler. Bana da öyle oldu. Kahvemi getiren gence “Siz Türk müsünüz?” demeye mecbur oldum ve “Evet!” cevabı göğsümü kabarttı. Garsonluğu hakir görüp bunu herkesin yapabileceği bir iş zannedenler aldanırlar. Çünkü onlar temiz bir fincanla, temiz bir adamın elinden içmenin zevkini takdir etmezler. Garsonlardan biriyle konuştum.7

    • Siz nerelisiniz?
    • Şehir çocuğuyum.
    • Tahsiliniz?
    • Lisenin sekizinci sınıfına kadar okudum!
    • Bu meslekten memnun musunuz?

    Biraz gülümsedi.

    • Memnunun! Fakat…
    • Fakati ne?
    • Parası çok az! Kazanç vergisi ve saire çıktıktan sonra elime 19 Lira geçiyor. Dün akşam ikide yattım. Bu sabah da beşte kalktım. İki üç saat uyudum. Ben işten yılmıyorum fakat beyim kazanç sa’ya tekabül etmediği için başka bir iş bulunca çekileceğim.

    Yemekte yolcuları eğlendirmek için “Sahibinin Sesi” çalıyor. Ne yazık ki plakların hepsi de elem, dert, kahır veren ahü vahla dolu. Ekseriyet ondan zevk aldığı için susup katlandım

    Saat 22!

    Güvertede şezlonga uzandım. Hava sakin, parlak bir mehtap var. İstanbul yavaş yavaş uykuya dalıyor. Ayasofya, Sultan Ahmet, Yeni Cami minareleri esmer birer sütun gibi semaya doğru sivriliyor. Gecenin bu tatlı sükunetinde tatlı hülyalara daldım, hatta biraz kestirdim. Bir bağrışma ile kendime geldim. Mavnadan tiz ve pürüzlü bir ses:

    • Beybaba bindireceksin!

    Bizi rıhtımdan ayıracak olan (Gayret) römorkörü rampa etti.

    Gaflet bastırdı, kamarama çekildim, soyunup yattım.

    BUGÜN BÜYÜK ATLETİZM BAYRAMI VAR [42]

    Bugün Taksim Stadyumu’nda memleketimizde ilk defa yapılan muazzam bir atletizm hareketine şahit olacağız. Atletizm Federasyonu ile mıntıka atletizm heyetinin müştereken tertip ve izhar ettikleri bu müsabakalara 230 atletin iştirak edeceğini söylemek bugünkü atletik bayramın mahiyeti hakkında bir fikir vermeye kifayet eder.

    Muhitimizde layık olduğu inkişaf haddini bir türlü bulamayan atletizmi çırpındığı müşkülat içinden çıkarmak ve halka sevilmeye değer bir spor olarak takdim etmek lüzumunu takdir eden alakadar teşekkülün faaliyeti mahalline masruf bir himmet teşkil etmektedir.

    Müsabakalara iştirak için kaydedilen 230 atletin 85ini gayri müttefik atletler teşkil etmektedirler. Atletizm federasyonu, yapılacak müsabakaları her şeyden evvel cazip ve muazzam bir hareket haline koymak için gayrimüttefik atletlerin de müsabakalara iştirakine müsaade etmiş ve bu suretle hiç şüphesiz çok şayanı takdir bir isabet göstermiştir.

    Bu müsabakalara Galatasaray’dan maada bütün kulüpler iştirak etmektedirler. Galatasaraylı atletlerin bu müsabakalara iştirak etmeleri esbabını gerek bu organizasyonu idare edenlerin noktai nazarından, gerek Galatasaray atletizm kaptanı Besim Bey’in ağzından izah etmiştik.

    Galatasaraylıların bugünkü müsabakalara iştirak etmemesi artık bir emri vaki olduğuna nazaran bu işi tahlile uğraşmak lüzumsuz bir dedikoduya zemin ihzar etmekten fazla bir kıymete sahip olamaz. Yalnız Galatasaraylı atletlerin herhangi bir feragat bahasına olsa bile birçok ecnebi atletlerin iştirak edeceği bu müsabakalara girmeleri icap ederdi.

    Müsabakalara öğleden evvel başlanacak, finaller umumiyetle üçten sonra yapılacaktır.

    HAYRET [43]

    4 Yaşındaki Erkek Öldü

    Dört yaşındaki delikanlı Mehmet evvelki gece sabaha karşı Şişli Etfal Hastanesi’nde vefat etmiştir.

    Esasen Mehmet bir haftadan beri rahatsız bulunmakta ve hemen her gün baygınlıklar geçirmekte idi.

    Buna rağmen bir Musevi müteşebbis çocuğu Amerika’ya götürmek için uğraşmakta ve bunun için Dervişzade ile bu Musevi arasında müzakerat cereyan etmekteydi. Bir hafta evvel hastalanan Mehmet çocuk mütehassısı Ali Şükrü Bey’e götürülmüştür. Ali Şükrü Bey çocuğu muayene etmiş ve ilaç vermiştir.

    Salı akşamı Mehmet’in hastalığı fazlalaşmış ve neticede çocuk bayılmıştır. Mehmet derhal Etfal hastanesine kaldırılmışsa da o esnada tamamıyla kendinden geçmiş bulunuyordu.

    Mehmet’in bu baygınlığı devam etmiş ve biçare delikanlı sabaha karşı bu dünyadan çekilip gitmiştir.

    Yapılan fethi meyit neticesinde Mehmet’in bütün garibeleri üzerinde topladığı görülmüştür.

    Mehmet’in karaciğeri solda, kalbi sağda olduğu anlaşılmıştır. Bütün dahili cihazları da böyle terstir.

    VEFASIZLIK! [44]

    Dört yaşında erkek olan zavallı Mehmet üç gün evvel vefat ettiği halde gazetelerin hala haber alamayışlarına ne dersiniz? Vefasızlık değil mi? Şimdi gelin de nazara itikat etmeyin. Merhumu teşhir için bir Musevinin 20.000 lira vermek üzere olduğu şayi’di. Eğer Mehmet parayı aldıktan sonra ölseydi, Musevinin de arkasından gideceği tabii idi.

    KEMALİZM [45]

    Herkes gibi ben de Milliyet’teki anketi merak ve heyecanla takip ediyorum. Bu merak ve heyecana sebep Gazi’nin en büyük eserinin ne olduğunu anlamak, bilmek endişesi değildir. Zira bu eser ne olursa olsun, ne kadar büyük olursa olsun gene Gazi kelimesinin gözümüz önünde çizdiği insan resmi ne kadar büyük, muhabbetli ve engin olamaz. Anın içindir ki onu yakından seyir ve temaşa edenlerin yüreğinde Kemalizm sevgisi Cumhuriyet sevgisine muvazidir. Biz Cumhuriyeti umumi manası ile yalnız bir rejim şekli, bir doğruluk ve iyilik mefhumu olarak telakki etmekle kalmıyoruz, biz “Mustafa Kemal Cumhuriyeti’ni”dir ki imanımızın alevden bayrağı gibi kalbimizin zirvesinde dikili tutuyoruz. İşte, bizce bu devre esnasında Türk sanatkârlarına, Türk mütefekkirlerine (bir kelimede) Türk güzidelerine düşen yegâne vazife gelecek nesillere bu bayrağı olduğu gibi devir ve teslim edebilmektir.

    Bu memlekette, politikanın ve rejim, idare sistemi umdelerinin fevkinde bir Kemalizm mezhebinin kök budak salması ve ilelebet payidar olması lazımdır. Tarih bunu tespit ve temine kâfi bir vasıta, bir alet değildir. Bunun ayrıca kendine mahsus bir kitabı ve bir mabedi olmalıdır.

    Rusya’da Marksizm ve Komünizm’den başka (bittabi bunlara muvazi olarak) bir de Leninizm nuzhebi vardır. Gündelik politika haricinde yaşayanların (yani asıl milletin, asıl halkın) inandığı inkılap prensibi budur. Yeryüzündeki bütün siyasi ve içtimai müesseselerin hayatı fanidir. Ne ebediyen devam eden bir İmparatorluk, ne hiç yıkılmayacak bir meşrutiyet vardır; günün birinde belki komünizm de geçirmekte olduğu birçok istihaleler neticesinde büsbütün başka bir şekle girecektir. Fakat bunun babası, bunun banisi olan adamın mezarı büyük inkılap prensiplerinin yegâne kaynağı ve büyük inkılapçıların yegâne ziyaretgâhı olarak kalacaktır.

    Fransa’da her imparatorcu Bonapartisttir, fakat her Bonapartist imparatorcu eğildir ve Napoleon ancak bu böyle olduğu içindir ki insaniyet tarihin göbeğinde yarım ilahlarla, bütün ilahlar arasında yatıyor. Gazi’yi bekleyen ebediyette böyle bir ebediyettir. O bizim malımız olduğu kadar insaniyetin de malıdır. Tarihi umumide Türkiye faslından hariç, ayrı ve başlı başına bir Mustafa Kemal faslı açıldığını şimdiden görüyoruz.

    Onun içindir ki bizim de umumi hayatımızda başlı başına, her umdeden, her siyasi mezhepten ayrı bir Kemalizm faslının açılması ve bunun insani ve vicdani bir iman haline girmesi lüzumu pek tabiidir.

    SENELİK ATLETİZM MÜSABAKALARI [46]

    Galatasaraylılar Müsabakalara Girmediklerinden Birçok Yarışları Rumlar Kazanmıştır

    İstanbul Atletizm Heyeti tarafından tertip edilen senelik atletizm teşvik müsabakası dün Taksim Stadyumu’nda yapılmıştır.

    Bu müsabakalara Beşiktaş, Fenerbahçe, Harbiye, İstanbulspor kulüplerine mensup atletlerden maada Beyoğlu’nun Rum kulüplerine mensup atletler de iştirak etmişlerdir.

    Havanın çok rüzgârlı ve sahanın tozlu olmasına rağmen müsabakalar oldukça muntazam şekilde yapılmıştır. Müsabakalara memleket spor hayatında çok mühim bir mevkii olan Galatasaray atletleri iştirak etmemiştir. Galatasaraylılar, müsabakalar için tertip edilen programı beğenmemişler, bunun fenni bir kıymeti olmadığını ileri sürerek müsabakalara girmekten istinkâf eylemişlerdir. Fenni bir heyet tarafından atletizm antrenörünün reyi alınarak tertip edilen programın fenni bir kıymeti olmadığını iddia ederek müsabakalara girmeyen Galatasaray atletleri, bütün müsabakalarda Rum atletlerinin hemen her birinci ve ikinci geldiklerini saha kenarından sadece seyretmişlerdir.

    Galatasaraylı atletler dünkü müsabakalara iştirak etse idiler netice çok başka olacak, Rum atletleri bu muvaffakiyeti elde edemeyeceklerdi. Galatasaraylılar yalnız 100×4 ve 400×10 bayrak yarışlarına girerek büyük farkla birinciliği almışlardır.

    (…) Müsabakaların neticesi Rumların lehine bitmiştir. Bunun sebebi de yukarıda yazdığımız gibi Galatasaraylıların müsabakalara iştirak etmemeleri olmuştur.

    Galatasaraylıların bu istiğnasına mukabil yeniden atletizm hayatına atılan Fenerbahçe kulübü dünkü müsabakalara birçok atlet göndermiştir. Fenerli atletler henüz müptedi olmakla beraber dün iyi neticeler almıştır.

    İKİ BAYRAK HADİSESİ [47]

    İstanbul’da bir Rum mektebinde saklanmış Yunan bayrağı bulunurken geçenlerde Murat Paşa’nın kemiklerini Lehistan’a götüren vagondaki Türk bayrağını, Edirne’den evvel Yunan toprağında bir Yunan zabiti indirmek istiyor. Şu iki bayrak hadisesindeki küstahlığın derecesine ve müşabehetine bakınız.

    Yunan tinetindeki betmayeliği bir kere daha gösteren bu hadise dört beş milletin sandukası önünde, hürmetle eğildiği bir asker kemiklerinin nakline memur Leh zabitlerini de iğrendirmiştir. Öyle iken İstanbul’da bir Rum mektebinin dolabından neler çıkmıyor.

    Beyoğlu’ndaki Ayatryada kilisesinin mektebinde bundan bir müddet evvel maarif müfettişleri bir Yunan bayrağı buluyorlar ve bunu bir raporla Ankara’ya gönderiyorlar. Öyle bir mektep ki talebesinden biri kitabından büyük Gazi’nin resmini, ancak o mektep havasında yetişen, neşvü nema bulan bir zihniyetle yırtıyor. Bu mektep bugün açıktır ve Rum çocukları orada okuyorlar. Hâlbuki öbür taraftan bir Yunanlı zabit bir saat içinde kendi topraklarından mecburen geçecek bir cenaze vagonundan bayrağımızı indirmeye kalkıyor ve Leh heyetini indirmeye mecbur ediyor.

    Dost düşman şu iki hadise karşısında Yunanlının ne demek olduğunu öğrensinler. Biz ise onları çok iyi tanırız.


    [1] 1 Haziran 1929 – İkdam Gazetesi

    [2] 2 Haziran 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [3] 2 Haziran 1929 – Vakit Gazetesi (Topluiğne)

    [4] 3 Haziran 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)

    [5] 4 Haziran 1929 – Vakit Gazetesi

    [6] 5 Haziran 1929 – Milliyet Gazetesi

    [7] 6 Haziran 1929 – Vakit Gazetesi

    [8] 6 Haziran 1929 – İkdam Gazetesi (Ahmet Haşim)

    [9] 6 Haziran 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [10] 7 Haziran 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)

    [11] 7 Haziran 1929 – İkdam Gazetesi

    [12] 8 Haziran 1929 – İkdam Gazetesi

    [13] 8 Haziran 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [14] 9 Haziran 1929 – Milliyet Gazetesi

    [15] 10 Haziran 1929 – İkdam Gazetesi

    [16] 11 Haziran 1929 – Vakit Gazetesi (Mehmet Asım)

    [17] 12 Haziran 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [18] 12 Haziran 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [19] 12 Haziran 1929 – Vakit Gazetesi (Topluiğne)

    [20] 13 Haziran 1929 – Vakit Gazetesi

    [21] 14 Haziran 1929 – Milliyet Gazetesi (Sadun Galip)

    [22] 15 Haziran 1929 – Vakit Gazetesi

    [23] 16 Haziran 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [24] 16 Haziran 1929 – İkdam Gazetesi (Yusuf Ziya)

    [25] 17 Haziran 1929 – İkdam Gazetesi

    [26] 18 Haziran 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)

    [27] 18 Haziran 1929 –Cumhuriyet Gazetesi

    [28] 19 Haziran 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)

    [29] 20 Haziran 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [30] 20 Haziran 1929 – İkdam Gazetesi (Yusuf Ziya)

    [31] 21 Haziran 1929 – İkdam Gazetesi

    [32] 21 Haziran 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [33] 22 Haziran 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [34] 22 Haziran 1929 – Milliyet Gazetesi (M.S.)

    [35] 22 Haziran 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [36] 23 Haziran 1929 – Vakit Gazetesi

    [37] 24 Haziran 1929 – İkdam Gazetesi

    [38] 25 Haziran 1929 – İkdam Gazetesi

    [39] 26 Haziran 1929 – İkdam Gazetesi (Ahmet Haşim)

    [40] 26 Haziran 1929 – İkdam Gazetesi

    [41] 27 Haziran 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Selim Sırrı Tarcan)

    [42] 28 Haziran 1929 – İkdam Gazetesi

    [43] 28 Haziran 1929 – Milliyet Gazetesi

    [44] 28 Haziran 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [45] 28 Haziran 1929 – Milliyet Gazetesi (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)

    [46] 29 Haziran 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [47] 30 Haziran 1929 – İkdam Gazetesi

  • Tarih ve Fenerbahçe 1929 – III

    Tarih ve Fenerbahçe 1929 – III

    Arşivlerde dolaşırken, araya gündeme dair diğer olayları da katarak, Fenerbahçe ve Türk spor tarihi haberlerini derliyorduk. Günün birinde her yıl için bir almanak haline gelebilir mi, bilemeyiz ama sitede bir araya toplayalım istedik. 1929 ile başlıyoruz… Huzurlarınızda “Tarih ve Fenerbahçe 1929 – III”

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    VOLEYBOL MAÇLARI [1]

    Dün Yapılan Müsabakalar Çok Heyecanlı Oldu

    İstanbul mıntıkası voleybol heyeti tarafından tertip edilen voleybol müsabakalarına dün de Beyoğlu Amerikan Kulübü’nde devam edilmiştir. Dün yapılan müsabakalar çok heyecanlı olmuştur.

    Evvela Fenerbahçe-Beşiktaş ikinci takımları karşılaşmışlardır. Beşiktaşlılar güzel bir oyun oynayarak 5-15, 6-15 galip gelmişlerdir.

    Bundan sonra İstanbulspor ile Vefa ikinci takımları karşılaşmışlardır. Bunda da Vefalılar 8-15, 9-15 galip gelmişlerdir.

    Bu müsabakaların en heyecanlısı Vefa-Fenerbahçe birinci takımları arasında cereyan etmiştir. İlk devrede Vefalılar 13-15 galip gelmişler, ikinci devrede Fenerliler 17-15 Vefa’yı mağlup etmişlerdir. Bu vaziyet üzerine müsabaka bir devre daha temdit edilmiş, bu devrede de gene Fenerliler 15-11 galip gelmişlerdir.

    Dünkü müsabakaların sonuncusu Beşiktaş ve Beykoz birinci takımları arasında yapılmıştır. Bu müsabakada da Beşiktaş birinci takımı 13-15, 12-15 sayı ile galip gelmiştir.

    GALATASARAY-İSTANBULSPOR MAÇI [2]

    Şiddetli soğuklarda sonra bir iki gündür havaların adeta bir bahar havasını andırması sporculara biraz fırsat verecek gibi görünüyor. Bu kabilden olarak Kadıköy İttihat Spor sahasında Galatasaraylı ilk pist idmanlarından başka Taksim Stadyumu’nda da futbol maçları yapılacağı haber verilmektedir.

    Bugün öğleden sonra stadyumda evvela Galatasaray üçüncü takımını Taksim Tatavla Yeni Yıldız karşısında göreceğiz. Malumdur ki Galatasaray üçüncü takımının güzel ve haklı bir şöhreti vardır. Bir aralık şehrimizin bazı birinci takımlarıyla bile muvaffak oyunlar yapan bu küçükler geçen mevsimde “Milliyet” kupasını ve daha sonra da Tayyare Cemiyeti’nin hediye ettiği “Gazi” büstünü kazanmışlardı.

    Oldukça uzun süren bir istirahat devrinden sonra sarı-kırmızılı küçükler, bakalım, bugün kuvvetli hasımları karşısında ne yapacaklardır?

    Bu maçı Galatasaray birinci takımının İstanbulsporla yapacağı hususi maç takip edecektir. Bu müsabaka çoktan beri futbol maçı seyretmeyen meraklılar için yerinde bir fırsat olabileceği gibi, zannedersek, Galatasaraylıların bayramdaki maçlara mühim bir hazırlığı olacaktır.

    Bu haftaki spor sahifemizde tekrar haber verdiğimiz gibi bayramın ilk ve üçüncü günleri Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Vefa takımları arasında mühim müsabakalar tertip edilmiştir. Hiç şüphe yok ki bu maçlar dört kuvvetli kulüp futbolcuları arasında cereyan edeceği için pek hararetli olacaktır. Diyorlar ki bayram müsabakaları şampiyonluğa namzet takımların ikinci devrede gösterebilecekleri kabiliyete az çok bir miyar olacaktır.

    Bu iddia tamamıyla doğru olmasa bile bir cihetten de yabana atılabilecek bir iddia da değildir. Bu itibarla takımların bayramda en iyi dereceyi almak için canı gönülden çalışması pek tabiidir. İşte Galatasaray’ın bugün İstanbulsporla yapacağı müsabakayı bu arzunun tevlit etmiş olmasına hamledebiliriz. Spor faaliyeti noktai nazarından da Galatasaray-İstanbulspor maçı merakla seyredilecek bir müsabakadır. Zira İstanbulspor çalışmış gençlerden mürekkep bir takımdır.

    FENERBAHÇE VEFA’YI GÜÇLÜKLE YENEBİLDİ [3]

    İstanbul mıntıkası voleybol birincilik maçlarına Perşembe günü devam edildi. Birinci küme maçları Fenerbahçe-Vefa, Beykoz-Beşiktaş takımlarını karşılaştırıyordu.

    İlk maç Fenerbahçe-Vefa müsabakasıydı. Maça muayyen saatten tam 45 dakika sonra başlanabildi. Fenerliler sahada ispatı vücut ettikleri halde Vefalı oyuncular bir türlü gözükmüyorlardı. Nihayet, takarrür eden saatten çok geç sahaya gelebildiler ve maç başladı.

    İlk devrede Fenerbahçeliler kaptanları Bedi Bey’den mahrum bulunmakta idi. Bedi Bey orada hazır bulunduğu halde, kulübünde idari vazife deruhte ettiği bahanesiyle maça iştirak etmiyordu. Şampiyonluğu kazanması en ziyade muhtemel bir takımın Vefa gibi ehemmiyetli bir rakip muvacehesinde en iyi oyuncusundan, kaptanından mahrum bir halde sahaya çıkması esasen idaresizliğin en büyüğü olduğu halde buna “idari” mazeretler terfiki çok şayanı hayrettir. Nitekim birinci devreyi kaybeden Fenerliler de bu hakikati anladılar da ikinci devrede Bedi Bey’i oynattılar ve tahakkuk etmek üzere bulunan bir mağlubiyeti def edebildiler.

    İlk devre Vefa takımının bariz tefevvuku altında geçti. Vefa takımı biraz daha mantıklı oynuyor, top daha şuurlu bir idare ile maksada yaklaşıyordu. Vefa’nın ilk devreyi kazanması bu güzel oyunun semeresi oldu. Hüsamettin Bey’in çok güzel vuruşları nazarı dikkati celbediyordu. Fenerliler ikinci devreyi müşkülatla, üçüncü devreyi de oldukça bir farkla kazandılar ve bu suretle Vefa’yı mağlup edebildiler. Vefa’nın gecikmiş olması dolayısıyla Beykoz-Beşiktaş maçının tehiri zaruri oldu.

    Voleybol maçlarının devamı ve intihası esasında çok şayanı dikkat bir zihniyete tesadüf ettik ki üzerinde tevakkuf etmeyi spor noktasından faydalı görüyoruz.

    Maçın bütün imtidadınca her iki takım oyuncuları hakeme her fırsat düştükçe, haklı ve haksız itiraz ediyorlardı. Hakemlik vazifesini kabul etmek bedbahtlığında bulunmuş olan Beşiktaşlı Necmi Bey müteaddit defalar tarize uğradı, hem de hiç arzu edilmeyecek bir şekilde… Necmi Bey yüksek itidalini muhafaza ederek çirkin bir hadiseye sebebiyet verdi. Eğer dünkü maçlarda bir zabıta vakası zuhur etmediyse bunun sebebi Necmi Bey’le ona terbiye haricine çıkan bir şekilde hücum eden adamlar arasında terbiye noktayı nazarından çok esaslı farklar bulunması olmuştur. Bilhassa bunlardan biri sahada söylendiği yetmiyormuş gibi, soyunma odasında ufunetli ağzını açtı ve hakemden başlayarak bütün federasyon erkanına burada tekrar edemeyeceğimiz küfürler savurdu. Orada mevcut oldukları halde cevap vermemek nezaketinde bulunan muhataplarının kabahati ne idi, hangi hataları dolayısıyla böyle kanalizasyona düşmeye mahkum oluyorlardı? Meçhul!

    Yalnız şurasını unutmayalım ki bu adamlar hasbeten lillah çalışıyorlar. Eğer hata ediyorlarsa bu hatayı tamir ettirmek için daha terbiyeli bir hareket tarzı takip etmek lazımdır.

    KUTUP DENİZLERİ GİBİ BUZLARLA ÇEVRİLDİK [4]

    Kaç günden beri ortalıkta bir şayia dolaşıyordu:

    Karadeniz Boğazı dışarısında parça parça buzlar görünmüş. Vapurlar yollarına devam edemeyip geri dönmüşler ve saire.

    Sadece gazeteci muhayelesinde vücut bulduğunu sandığımız havadis dün sabah, canlanmış şekilde karşımıza çıktı: İstanbul limanı Tuna munsabından kopup parçalanan kalın buz tabakalarının taarruzuna uğradı.

    Vapurların acı birer istimdat çığlığına benzeyen düdük sesleriyle uykumdan uyandım. Acaba limanda bir kaza filan mı oldu endişesiyle denize bakan odanın penceresine koştum.

    Bir de ne göreyim: Deniz adeta kutup denizleri gibi buzlarla çepçevre sarılmıştı ve Bebek’ten Haliç’e kadar bütün sahiller bembeyazdı. Adeta içime dehşet geldi.

    Bundan şu kadar sene evvel Akdeniz yine böyle buz tabakaları altında kalmış. Hatta zamane şairleri:

    “Yol oldu Üsküdar’a 4030 ds Akdeniz dnodu” diye bir de tarih düşürmüşlerdi.

    Tarih, tekerrürden ibarettir. İster misiniz tekrar şiddetli bir don başlasın da buzlar arasında büsbütün sıkışıp kalalım.

    Ey, son neslin çocukları, asırlardan beri İstanbul’un görmediği böyle bir hadiseye siz şahit oluyorsunuz. Çocuklarınıza anlatacak başka şey bulamadığınız zaman masal yerine İstanbul’un bu seneki dehşetli kışını anlatırsınız.

    Sirkeci vapur iskelesinin önünde epeyce kalabalık toplanmıştı. Bunlar kuvvetli şimal rüzgârının önüne katıp parça parça boğazdan içeri soktuğu buzları seyretmeye gelmişlerdi. Aralarına sokuldum. Tabii bahis hep buna aitti. Bir ihtiyar diyordu ki:

    • Şükür Allah’a… Bunu da gördük. Güya deniz suyu tuzlu olduğu için buz tutmazmış. Kim demiş onu?

    Günün havadislerini takip ettiği anlaşılan bir delikanlı ihtiyara cevap verdi:

    • Baba, iş senin bildiğin gibi değil… Bu buzlar Tuna nehrinden geliyor.

    İhtiyar şaşaladı.

    • Tuna’dan mı geliyor, dedin. Amma da ettin. Tuna nire, İstanbul nire hey oğul?
    • Rüzgârı görmüyorsun galiba. Bunları hep rüzgâr getiriyor.

    İhtiyarcık, hayretle başını sallayarak uzaklaştı. Daha ileride bir mektepli grubu arasında bir muhavere cereyan ediyor:

    • Bu sabah Bebek önünde çocuklar buzlar üstünde top oynuyorlardı.
    • Deme canım?
    • Vallahi be… Hatta bir tanesi buluyordu ahiretin yolunu. Hadi cumburlop dibuhu…

    Köprü üzerinin manzarası da ömürdü. Tramvaylar, birbirinin ardına dizilmiş, bekliyordu. Meğer tel kopmuş. Çok geçmedi telin kopan yerlerini bağladılar.

    Arkadaki sağlam telden cereyan alan tramvay, öndekini dürtüştürerek sürüyor, sonra öteki de aynı yere gelince dürtüştürme vazifesi daha arkadakine kalıyordu. Böylelikle tramvaylar yolundan kalmadı. Galata’da manzara değişiyordu. Buz tabakaları, bu sahilde daha kesif görünüyordu.

    Tramvayda birisi yanındakine anlattı:

    • Bizim şişman Kadri’yi tanırsın… Bu sabah Arnavutköy önünde buzun üstüne çıkıp resmini aldırdı.
    • Kadri mi? Aman birader, hiç durma kartpostal yaptır. İstanbul limanında ayı balığı diye seyyahlara satarsın.

    Akşam matbaada Fransızca “Milliyet”in öteberi işlerini gören ihtiyar Musevi niçin geç kaldığını soran sekretere şu cevabı verdi:

    • Matbaneyi her yün yörüyorum. Ama yetmiş yedi yaşındayım. Böyle karpuz yörmedim.

    Hep gülüştük:

    • Ne karpuzu bu?

    Yok, karpuz canım dedi, üstünde kar altında buz… Aman aman denizin üstünde ikisi beraber yüzüyor.

    Dün her yerde, bundan başka şeyin lafı olmadı ve bütün İstanbul, belki ömürleri müddetince bir daha görmeyecekleri bu manzarayı doya doya temaşa etmek için akın akın soğuğa, kara bakmayarak sahillere koştu.

    ÜÇ SARHOŞ KADIN BİR HADİSE ÇIKARDILAR [5]

    Dün gece Şehzadebaşı’nda Millet tiyatrosunda bir hadise olmuştur. Bedia, Meliha, Nebahat isimlerinde üç kadın dün gece sarhoş oldukları ve yanlarında bir komisyoncu olduğu halde Millet tiyatrosuna gidip bir loca işgal etmişlerdir.

    O sırada ince saz çalmakta imiş. Bunu müteakip hanende gazel okumaya başlamış, sarhoş kadınlar aşka gelerek: “Aman Allah!” diye feryadı vermişler ve bağırıp çağırmaya başlamışlardır.

    Bunların sesleri etraftakileri rahatsız edecek dereceye vardığından tiyatro müdüriyeti tarafından kendileri sükûnete davet edilmişlerse de dinlememişler ve müdür Cemal Bey’i dövmüşlerdir. Nihayet polis davetine mecburiyet hâsıl olmuştur.

    Bu sarhoş kadınlar memurini zabıtaya da hakarette bulunduklarından karakola sevklerine mecburiyet hâsıl olmuştur.

    Bunların muayenelerinde sarhoş oldukları anlaşıldığı gibi Nebahat Hanım alaimi cinnet gösterdiğinden tahtı müşahedeye alınmak üzere hastaneye sevk edilmiştir.

    BAYRAMDA FUTBOL [6]

    Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş Karşılaşıyorlar

    İstanbul “A” muhtelitinin İzmir seyahatının akim kalması üzerine bayramda bir turnuva yapılması ihtimali mevzubahis olmaya başlamıştı. Bu tasavvur müteaddit istihaleler geçirdikten sonra nihai şeklini almış ve alakadarlar arasında lazım gelen mukaveleler imzalanmıştır. Kabul edilen şekle göre bayramda yapılacak futbol faaliyeti bir turnuva esası üzerine ve dört kulüp arasında icra edilecek değildir.

    Bayramın ilk günü Beşiktaş-Fenerbahçe muhteliti, Galatasaray takımıyla karşılaşacak. Bayramın üçüncü günü de Galatasaray-Beşiktaş muhteliti Fenerbahçe’ye karşı oynayacaktır.

    Yapılacak maçların, uzun zamanlardan beri iyi bir futbol müsabakası seyretmekten mahrum olan İstanbul spor meraklılarını tatmin edeceği şüphesizdir.

    Bayramın birinci günü yapılacak maça Fenerbahçe-Beşiktaş muhtelitinin şu şekilde çıkması muhtemeldir: Osman, Kadri, Hüsnü, M.Reşat, Sadi, Rüştü, Alâ, Şükrü, Zeki, Fikri, Eşref.

    Bu takım oldukça kuvvetli bir cephe arz etmektedir. Takımın beraberlik kabiliyetini artırmak için maçtan evvel hep birlikte (eğer hava müsait olura) bir antrenman yapılması mukarrerdir.

    YANLIŞ LEVHALAR [7]

    Şehremaneti, imlası yanlış levha ve tabelalardan Mart iptidasından itibaren ceza almaya başlamış. İyi ama levhalardaki yanlışları kim tayin edecek? Zabıtai belediye memurları mı? Bu memurların imlaları kuvvetli olduğuna benim gibi Emanet erkânının da kanaatları kuvvetli olsa gerektir.

    Sonra İmla Lugatı, henüz “N” harfinin ortasına kadar neşredilmiştir, son kısmı daha çıkmamıştır. Hiç olmazsa lugatın tamamen neşrinden sonra ceza almak daha doğru olmaz mıydı?

    Mamafih gözümüze ilişen bir iki yanlışı haber verelim de lütfen ceza alıversinler.

    “Tepebaşı Bahçesi”nin levhasındaki “Bagçesi” yanlıştır.

    Vilayet otomobilinin plakasındaki “Vilayet” kelimesi yanlıştır, “A”nın üstüne inceltme işareti konulmamıştır.

    Fırka merkezinin levhasında da “İstanbul”, “İ” yerine “I” ile yazılmış, “Vilayet” kelimesindeki “a”nın üstüne inceltme işareti konulması unutulmuştur.

    NİHAT SPOR KUPASI [8]

    15 Şubat’ta Galatasaray kros şampiyonasına 40 atlet iştirak ettiren Galatasaray atletizm şubesi 8 Mart Cuma günü “Nihat Spor Kupası” namıyla büyük bir kır koşusu tertip etmiştir.

    Müsabaka Hürriyeti Ebediye tepesinde başlayarak Şişli, Harbiye, Taksim tarikiyle Galatasaray mektebine kadar devam edecektir.

    Müsabakaya dörder kişilik takımlar dahil olacak, en az sayı alan takım “Nihat Spor Kupası”nı kazanacaktır.

    Bu kupa yarışı her sene Mart’ın ikinci Cuması tekrar edilecek ve bu suretle galip takım kupayı ancak bir sene muhafaza edecektir.

    Koşuya saat onda başlanacaktır.

    BU NE KÜSTAHLIKTIR? [9]

    Bütün Bir Şehir Halkına Nasıl Tecavüz Edilir?

    Darülbedayiin rejisörü Ertuğrul Muhsin Bey bir aylık mecmuada Darülbedayi işlerine dair bir makale neşretmiş. Muhsin Bey bu yazısında şehir halkına pek iğrenç bir tarzda, nankörcesine hakaret ediyor ve ezcümle diyor ki:

    “Darülbedayi sanatkârları için en zevkli gece Salı akşamıdır. O akşam tiyatroda sanatkârları ve temsil ettikleri eşhası anlayan geniş ve okumuş bir kitle, o akşam tiyatronun havasında mutlak bir samimiyet, candan bir arkadaşlık vardır.

    Yalnız o gece elbiselerini veya kendilerini göstermek için tiyatroya gelen snob sınıfının cahil, fakat mütecaviz gözleri yoktur. Züppe tabakasının küstah ve yılan gözleri yoktur. Paraları mukabilinde vicdanları bile satın alınacaklarına kani, fırlama zenginlerin kaba ve terbiyesiz gözleri yoktur.

    O gece yüz liralık bir banknotun satın almadığı bir yeri mütevazı bir talebenin vesikası alır. Bir gece evvel lop etli bir şişkonun uyku kestirdiği koltukta bu gece sinirli bir genç baştan ayağa kadar uyanıktır.”

    “Hakaret muhayyerdir, iade olunur” dedikten sonra bir noktaya nazarı dikkati celbediyoruz:

    Darülbedayi bir şehir tiyatrosudur ve Şehremanetine merbuttur. Ertuğrul Muhsin Bey ise bu tiyatronun, yani İstanbul şehrinin maaşlı bir memurudur. Nasıl olur da durup dururken şehrin bir memuru şehir halkını tahkir edebilir?

    Ne hazin ve ne elimdir ki Darülbedayii ve onun sanatkârlarını, memurlarını, rejisörlerini besleyen ve yaşatan bu şehir halkı ve o halkın verdiği paralardır. Bu çirkin hakaret ve taarruz üzerine Şehremaneti, derhal Ertuğrul Muhsin Bey’e şehir halkına tarziye verdirmeyecek midir?

    ATLETİZM HAZIRLIĞI [10]

    Fenerbahçe atletizm kaptanlığından aldığımız varakada Balkan turnuvasına hazırlanmak üzere Fenerli atletlerin Cuma sabahı kulüpte bulunmaları ve atletizm antrenörü Her Abraham’ın da lütfen teşrifleri rica olunur.

    BİLARDO ŞAMPİYONASI [11]

    Bundan 6 sene evvel Beyoğlu’nda bir bilardo şampiyonası yapılmıştı. Avrupa’da sporun kıymetli bir şubesi olarak tanınan bilardonun şimdi İstanbul’da oldukça meraklı müntesipleri vardır.

    Geçen neslin kıymetli bilardistleri ayarında, mesela bir Fuat ve bir Hasan Bey ayarında yüksek teknik sahipleri mevcut değilse bile bugünün gençleri içinde buna yakın bir istidat arz edenleri bulmak imkânsız değildir.

    İstihbaratımıza nazaran yakında bir bilardo şampiyonası yapılması mevzubahis olmaktadır. Bu turnuva icra edilirse hiç şüphe yok ki bir alaka tevlit edecektir.

    YANLIŞ BİR İŞ! [12]

    Fikrimizi sadece şahsi bir kanaat olarak yazacağız:

    Birkaç zamandır, sabah refiklerimizden birisi geçenlerde Avrupa’da yapılıp biten bir müsabakadan ilham alarak bizde en güzel Türk kadını kim olduğu anlaşılsın diye bir müsabaka tertip etti.

    Evvela Avrupa’da bu müsabaka bitti ve biz geç kaldık.

    Saniyen Avrupa’da bile yüz binlerce güzel kadın kendini teşhir etmekten çekinerek bu müsabakaya girmemiş iken bizde hakiki Türk güzelliğini arz edebilecek aile kızlarının bu müsabakaya iştiraki ve kendini teşhire razı olması pek az muhtemeldir.

    Korkarız ki bu müsabaka neticesinde seçilecek kadın bizim güzelliğimizi hakkıyla takdim etmekten uzak olmasın.

    ERTUĞRUL MUHSİN BEY [13]

    Şehremini ve Muhsin Bey Ne Diyorlar?

    (…) Diğer bir refikimizde de şehremini Muhittin Bey’in bu mesele hakkında şu sözleri intişar etti:

    • Her fikir münakaşa sahasıdır. Ertuğrul Muhsin Bey edebi bir mecmuada fikrini yazabilir ve alakadarlar da bilmukabele fikirlerini yazarlar. Bu emaneti alakadar etmez. Ertuğrul Muhsin Bey Darülbedayi kapısından girdikten sonradır ki harekâtı ile alakadar oluruz.

    Dün Ertuğrul Muhsin Bey bir muharririmize bu mesele hakkında şunları söylemiştir:

    • O yazımda snop ve züppelere taalluk eden kısmın bu zümre tarafından infialle karşılandığını gördüm. Hatamı itiraf ediyorum, şahsen bana müracaat ettikleri takdirde kendilerine yegân yegân tarziye vermeye amadeyim.

    BİR SPORCU KAYBETTİK [14]

    Elektriğin Öldürdüğü Bir Sporcu Kız

    Evvelki günkü gazetelerin zabıta sütununda kısa bir havadis vardı: Sütlüceli bir genç kız, bir elektrik kontağı neticesinde kömür haline inkılap etmişti.

    Bu muhtasar satırları okuyanlar bu tanımadıkları gencin heder oluşu karşısında beşeri bir tecessüs duydular ve hadise gün geçmeden unutuldu.

    Hâlbuki gençliğini bir elektrik sademesine kurban veren bu bedbaht kız, henüz 17 yaşında bir sporcu, 1927 deniz yarışlarında Fenerbahçe’nin fıtasiyle birincilik kazanan namlı bir kürekçiydi. Bu seneki yarışlara, İzmir’de olduğu için, iştirak edememiş ve Fenerliler bu güzide istidattan mahrum oldukları için hanımlar yarışını kaybetmişlerdi.

    Nevhilal, mükemmel bir sporcu, nadir tesadüf edilen istidatlı bir denizciydi. Onun ufulile Türk sporculuğu kıymetli bir uzvunu kaybetti. Ve bunun için Nevhilal’in kendi öz babası kadar müteessir, muhtacı taziyedir.

    KIR KOŞUSU [15]

    Dün şehrin muhtelif yerlerinde, muhtelif kulüplere mensup atletler arasında kır koşuları yapılmıştır.

    Yakınlaşan Balkan Şampiyonası için bir nevi hazırlık olmak üzere idmanlara başlayan genç atletlerimiz bu suretle faaliyete geçmişler demektir.

    Yapılan kır koşuları şunlardır:

    Nihat Spor Kupası için dün, havanın muhalefetine rağmen Şişli’den Galatasaray’a kadar bir kır koşusu yapıldı. Koşuya Galatasaraylı kırk atlet iştirak etti. Baştanbaşa intizamla geçen bu koşuyu bütün atletler muvaffakıyetle bitirdiler. Bu suretle Nihat Spor Kupası gene genç Galatasaray’ın müzesine nasip oldu.

    Fenerli atletlerin dünden itibaren hazırlığa başlayacaklarını yazmıştık. Bu faaliyete dün bir kır koşusu ile başlandı. Kadıköy’de yapılan bu koşu, ekseri atletlerin idmansız bulunması dolayısıyla iyi bir derece ile neticelenmemişse de koşuya iştirak edenlerin adedi ispat ediyor: Fenerbahçe’deki geçen sene başlayan atletizm faaliyeti bu sene daha müsmer neticeler verecektir.

    Beşiktaşlı atletler dün yedinci kır koşularını yaptılar. Bütün kış faaliyetleriyle yegâne atletik hareketi ihdas eden Beşiktaşlılar cidden takdire layık bir gayret gösteriyorlar.

    FAALİYETTEN GÖZLERİMİZ KAMAŞIYOR! [16]

    Birbirlerini Yiyen Sporcu Efendilere İthaf!

    Hayalhanesi biraz kuvvetlice olan bizim spor muharririne ve sporu laf etmekten ibaret farz eden bazı muhterem kimselere nazaran, lehülhamt, memleketimizdeki spor faaliyeti oldukça hararetli bir manzara arz etmektedir. Takımlar getiriliyor, takımlar götürülüyor, müzakereler oluyor, mukabil teklifler dermeyan ediliyor, cevap gelecek, cevap verilecek ve hatta çok muhtemeldir ki Balkan turnuvası dahi şehrimizde icra edilecek…

    İnsan şu İstanbul’da oturmasa ve sporcularla onları yakından idare eden zevatı tanımasa bu nevi havadisleri gazetede okuyunca: “Aferin be yahu! Ne derin spor aşkı ve ne mükemmel bir teşkilat var! Bu kış kıyamette, kar demiyor, yağmur demiyor, çalışıp duruyorlar!” diyecek. Fakat ne çare ki hakikati hal hiç de bu güzel hikâyelerin anlattığı gibi değildir.

    Hakikatı hal şudur ki federasyon ismini verdiğimiz müessese bugün tam manasıyla bir miskinler tekkesine dönmüş ve kulüplerimizde ise kımıldanacak tabü takat kalmamıştır.

    Çok uzak değil, şu memlekette bir kere o meşhur olimpiyat kepazeliğinden evvelki spor, bilhassa futbol faaliyetini hatırlayınız. Bir de bugünkü uyuşuk, tembel, aciz, miskin manzaraya bakın. Aradaki farkın azameti karşısında rüya görmüş gibi, şaşar kalırsınız. Bu teşkilat, o teşkilat mı? Bu kulüpler, o kulüpler mi? Bu adamlar, o adamlar mı? Ve bu milli takım, o milli takım mı? Bilhassa haniya o bir kelime hücum ediliği zaman derhal asabiyet kesilen, rekabet gayretiyle coşan ve amatör futbolcunun yüksek şerefini muhafaza için haftalarca idman yapan, perhiz eden ve galibiyeti kendisine en güzel rüya edinen gençler nerede?

    Bu memlekette spor, 5 ene içinde 100 senelik bir inkişafa mazhar olmuştu. Türk milli takımı, Galatasaray ve Fenerbahçe gibi iki büyük gençlik ocağının elleri üzerinde günden güne yükseliyordu.

    Bu iki el arasındaki şiddetli rekabet (bazı ahmakların münaferet zannettikleri ve hakikatta bu memleket sporu için hayat iksiri olan rekabet) Türk milli takımını hatta merkezi Avrupa’nın en yüksek milli takımlarıyla boy ölçüşecek bir hale getirmiş bulunuyordu.  Türk milli takımı beynelmilel futbol terazisi üzerinde sayılı bir ağırlık olmuştu. Senelerin ve birçok himmetlerin bu yüksek eseri, her nasılsa spor işlerine musallat olmuş bazı aptalların beceriksizlikleri yüzünden bir iki ay içinde mahvoldu. Türki milli takımının bin bir emekle vücuda getirilen şöhret ve itibarı, federasyon ismini verdiğimiz teşkilatın bu işi kavramaya ve idare etmeye ehliyetsiz azası elinde heder oldu. Her tarafta mağlup ve perişan olduktan sonra, kıymeti sıfıra inmiş bir takımla İstanbul’a dönüldü ve tabii bu takımla hiçbir iş yapılamayacağı için memleketteki futbol faaliyeti de söndü.

    Şimdi gazetelerde “F.T.S.” geliyor, “M.T.K.” gidiyor! Tarzında haberleri okuyunca kendimi gülmekten zor menediyorum. Hangi M.T.K. gelecek? Niçin gelecek? Kiminle oynayacak?

    İla maşallah, erkânı muhtereme, birbirlerini yemekten henüz doymadılar. Onların milli takımla uğraşmak, hakım getirmek, bu işi ölüm halinden kurtarmak için biraz silkinivermekten daha evvel, birbirlerini kemiklerinin son zerresine kadar yemek gibi çok mühim işleri var. Bu elde kalan sıfıra müsavi kuvvetle seyahat de yapılamaz. O halde artık tadı tuzu kaçan ve hiçbir cazibesi kalmayan bu işle neden uğraşsınlar? Esasen uğraşsalar da bir şey yapamazlar. Her şeyi yüzlerine, gözlerine bulaştırırlar. Eskiden başkaları çalışır, başkaları hazırlar, onlar da, boy gösterir, bedava maç seyreder, ziyafetlerde yemek yer ve icabında ahkâm vazederler; amiyane tabiriyle yalnız lüpe konarlardı.

    Binaenaleyh, şu geliyor, bu gidiyor, şöyle olacak, böyle olacak laflarına aldırmayınız. Bu gidişle bu adamlarla ve bu takımla hiçbir şey olamaz. Çünkü olmasına hesaben ve maddeten imkân kalmamıştır. Bu efendileri miskinlikten kurtarıncaya kadar bu işleri, bu sütunlarda mevzubahis etmeye devam edeceğiz.

    50 KADIN! [17]

    Afrika’daki İngiliz müstemlekelerinden birinde bir zenci reisi ölmüş, 50 tane karısı dul kalmış. İşin daha şayanı hayret ciheti 300 de çocuk bırakmış.

    Bu rakamı görenler harikulade bir hadise telakki etmiş olmalıdırlar ki gazetelere bir garibe olarak yazmışlar. Lakin efendim! Biraz insaflı düşünürsek içimizde öyle “zendostlar” var ki bu zenci reisini gölgede bırakır. Yalnız siyahi ile bunlar arasındaki fark, yalnız renk değil biraz da “sadakat” farkı var.

    Siyah reis karılarını alarak terk etmiş; hayatı cariyemizde birçokları tarafından bırakılan kadınların adedi bundan her halde çoktur.

    HEM STADYUM HEM DE… [18]

    Şehremanetinin, inşallah, yaptıracağını çoktan beri işitip durduğumuz Stadyumu için pek münasip gördüğü mahut Çukurbostan, bir refikimizde intişar eden resmine nazaran, son karlar ve yağmurlar üzerine bostanlıktan akmış, göl halini almış…

    Çukurbostan’ın şehir stadyumu olduğunu, ölmez de görürsek, kışın karlar eridiği ve sonbaharda yağmurlar yağdığı zaman futbol sahası oyuncuların yarı beline kadar su ile dolacak demek…

    Tabii o zaman Şehremaneti Muavini Şerif Bey’e gazeteciler ve sporcular müracaat edecekler ve şu cevabı alacaklardır.

    • Fena mı efendim? Hem futbol oynarsınız, hem yüzme müsabakaları hem de kayık yarışları yaparsınız. Böyle efradını cami bir stadyumu Amerika’da bile bulamazsınız. İcap ederse çeşmelerde çıkan balıkları da orada üretiriz.

    BAYRAMDA FUTBOL MAÇLARI YAPILACAK [19]

    Fakat Acaba Hava Müsaade Edecek mi?

    Bayram bizi epeydir uzak kaldığımız futbola kavuşturacak mı?

    Bayram malum olduğu üzere, hemen her gelişinde yeni spor faaliyetine, bilhassa futbol temaslarına yol açar. Futbol takımları arasında turnuvalar olur. Fakat bu sene bayramın karakışın içinde geçmesi ve daha iki gün evveline kadar karın ve soğuğun şiddetinden bir şey kaybetmemiş olması bu hususiyet etrafında tereddüt uyandırdı.

    İşte onun için yazımıza bu tereddüte işaret eden bir sual cümlesiyle başladık. Filhakika dünden beri yağışsız giden havanın yarın dondurucu bir tipi halini almayacağı temin edilmeyeceği için, şehrimizde bayram günleri maç yapılıp yapılmayacağını kestirmek mümkün değildir. Eğer buna imkân olursa evvelce yazdığımız gibi ilk gün Fener-Beşiktaş muhteliti ile Galatasaray, üçüncü gün de Galatasaray-Beşiktaş muhtelitiyle Fenerbahçe oynayacaktır.

    Diğer taraftan öğrendiğimize nazaran, Kuleli birinci futbol takımı Sanatkaran Gücü ile karşılaşmak üzere dün Bursa’ya gitmiştir. Darüşşafaka birinci takımı da bayramın ikinci günü İzmit muhtelitiyle maç yapmak üzere İzmit’e gidecektir.

    Bunlardan başka İzmir kulüpleriyle Süleymaniye takımı arasındaki muhabere müspet bir netice vermiş ve Süleymaniye birinci takım oyuncuları başlarında kulüp erkânından iki zat olduğu halde Anafarta vapuruyla İzmir’e müteveccihen şehrimizden ayrılmıştır. Süleymaniye İzmir’de birinci sınıf iki takımla iki maç yapacaktır.

    Bittabi bütün bu maçların icrası bayramda havanın güzel bir yüz göstermesine bağlıdır.

    YENİ ZEVKLER [20]

    Kadim devirlerde yaşayan insanlar, bizim bugün tanıdığımız zevklerin cümlesini tanırlardı. Mısırlılar, Fenikeliler, Asuriler, Gildaniler, Yunaniler, Romalılar, her türlü mücevheratı, güzel kokuları, ipekli kumaşları ve içkilerin her nevini bilirlerdi.

    Onların meçhulü ve bizim aşinası olduğumuz yeni zevkler şunlardır: Tütün, kahve, çay… Fakat bugünün fenni, gerek tütünün gerekse çay ve kahvenin birer tehlikeli zehir olduğunu söylüyor ve bunlardan sakınmayı tavsiye ediyor.

    O halde binlerce sene sonra dünyaya gelmiş olmanın bizim için ne karı kalıyor?

    BAYRAM GÜNLERİ YAPILAN MAÇLAR HEYECANLI OLDU [21]

    Dün hava daha güzel, soğuk daha az, saha daha kuru, kalabalık daha fazla idi. Galatasaray-Beşiktaş muhteliti Fenerbahçe ile karşılaşıyor. Hakem de böyle nispeten mühim maçlar için bir sima: Salahattin Bey.

    Mamafih kale önünde herkes faul ve hentbolla müterafk birbirine girerken öyle hoş bir durup seyredişi var ki etliye sütlüye pek karışılmaması lazım gelen maçlar için iyi bir hakem olacağını gösteriyor.

    Takımlar şöyle:

    Galatasaray-Beşiktaş: Halis, Burhan, Hüsnü, Suphi, Nihat, Mithat, Muslih, Mehmet, Necdet, Eşref, Rebii.

    Fenerbahçe: Rıza, Kadri, Füruzan, Cevat, Sadi, Mehmet Reşat, Alâ, Muzaffer, Zeki, Fikret, Nevzat

    Muhtelitin iyi bir şekilde olmamasına mukabil Fener en iyi bir şekildeydi. İlk devre başlar başlamaz muhtelit Leblebi’nin ayağıyla bir sayı kaydetti. Bunu epey zaman sonra Fener’in bir sayısı takip etti. Bu müsavat, devrenin ve oyunun nihayetine kadar devam etti. Fener’in daha seri, daha canlı ve umumiyetle hâkim oynamasına rağmen netice değişmedi.

    Muhtelit hücum hattındaki anlaşamamazlığa ve bu hatta bir oyuncunun topu iki metre ileriye vuramayacak kadar halsiz olmasına mukabil Fener muhacim hattı çok muvaffak oluyordu. Muhtelit müdafaası biraz ağır bastığından oyunun neticesine hâkim olan müsavat teessüs etti. Böylece bu maç birer sayıyla ve beraberlikle bitti.

    İki maçta gördüğümüz oyunculardan oyunlarından, vaziyetlerinden ayrıca bahsedeceğiz.

    Bayramın Diğer Maçları

    Bayram 1. Çarşamba. Keskin bir ayaz, bununla beraber güneşli ve bulutsuz bir hava. Saha daha yeni erimiş karların tesiriyle oldukça çamurlu. Hele kalelerden birinin önü oyuncuları zaman zaman şaşırtacak bir şekilde. Bugün İstanbul şampiyonu Galatasaray kendisinden sonra en kuvvetli iki takımın muhtelitiyle karşılaşacak: Fenerbahçe-Beşiktaş muhteliti.

    Hakem Adil Giray Bey.

    Takımlar şöyle:

    Galatasaray: Rasim, Mehmet N., Burhan, Suphi, Nihat, Mithat, Muslih, Mehmet, Necdet, Latif, Kemal

    Fenerbahçe-Beşiktaş: Halis, Kadri, Zeki, M.Reşat, Hüsnü, Cevat, Alâ, Şükrü, Zeki, Fikret, Eşref.

    Futbolcuların uzun bir zamandır muattal kalmış olması maçı seyre gelenlerde evvela tatsız bir müsabaka seyredileceği zannını tevlit etmiştir. Hâlbuki daha oyun başlar başlamaz bunun aksi tezahür etti. Ve maçlar baştan nihayete kadar çok zevkli ve hararetli oldu.

    Hiç ümit edilmediği halde Galatasaraylılar ilk devrede denilebilir ki umumiyetle hâkim oynadılar ve muhtelit kalesini mütemadi bir tazyik altında bulundurdular. Mamafih bu devrede sahanın kendi hücumlarına daha müsait olmasından istifade edemediler, belki de netice üzerine müessir olabilecek fırsatları kaçırdılar. Bu devrede ilk sayıyı Zeki’nin ayağıyla muhtelit yaptı. Biraz sonra da Nihad’ın direğe çarpan şiddetli bir şutundan sonra Leblebi Gaşatasaray hesabına müsavatı temin etti.

    İkinci devrede Galatasaray takımında idmansızlığı dolayısıyla yorulan Latif’in yerine Rıfat girmişti. Buna mukabil muhtelit Sadi ve Rıdvan’la iki taze kuvvet almıştı. Gerek bu keyfiyet, gerekse Galatasaray’ın ilk devredeki müsait vaziyetten istifade edememesi buna zamimeten Rasim’in bariz idmansızlık yüzünden yaptığı hatalar muhtelit lehine oldu ve daha ikinci devre başlar başlamaz üst üste yapılan iki sayı Galatasaraylıların kuvvei maneviyesine müessir oldu. Bununla beraber Nihat muhtelitin dört muavin ve müdafiini tek başına geçerek adeta cebren Galatasaray’ın ikinci sayısını yaptı. Üçüncü bir gol de tam kale çizgisini üstünde çamura saplanarak kaldı.

    İlk mağlubiyet muhtelitin yaptığı bir sayıdan sonra oyun 2-4 Galatasaray aleyhine neticelendi. Galatasaray altı senedir İstanbul’da ilk defa mağlup oluyordu. Mamafih son oyun Galatasaray’ın lig maçlarında hasımları düşündüreceğini gösteriyor.

    İZMİR’DE BİR İSTANBUL TAKIMI [22]

    Dün İzmir’den gelen bir telgraf İzmir’de yapılan bir maçta İstanbul muhtelitinin oynadığını ve mağlup olduğunu bildirmekte idi. Akşam gazetelerinde intişar eden bu haber İstanbul’un sporla alakadar mehafilinde hayretle karşılanmıştır.

    Hele evvelce bayram münasebetiyle İstanbul takımının İzmir’e gitmesi bir aralık mevzubahis de olduğu için, bu haberi olduğu gibi kabul edenler bile olmuştur. Hâlbuki mesele şudur: İzmir’de filhakika bir İstanbul takımı vardır. Fakat bu İstanbul muhteliti değil, Süleymaniye takımıdır.

    Takım oyuncuları arasında Beşiktaş’ın üçüncü takımından da üç oyuncu vardır. İzmir muhtelitiyle oynamış ve sıfır bir gibi pek fena addedilmeyecek bir netice almıştır. Filhakika maçın telgrafta kaydedilen neticesi İzmir takımının karşısındaki rakibin İstanbul takımı olmadığını kâfi derecede gösteriyorsa da bu noktayı şu suretle tespit etmeyi münasip gördük. Mahut telgraf şudur:

    İzmir, 15 (A.A.) – İstanbul muhtelit takımı ile İzmir Altay-Karşıyaka muhtelit takımı arasında yapılan maçta İstanbul sıfıra karşı birle mağlup olmuştur.

    SPOR İŞLERİ [23]

    Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı İstanbul mıntıkasından:

    Badema yapılacak bilumum müsabakalarda kulüp mensuplarına fotoğraflı hüviyet varakaları mukabilinde nısıf tenzilat için yeni hüviyet varakası şekli kabul olunmuş ve Stadyum idaresine de bu bapta tebligat yapılmıştır. Kulüp hüviyet varakaları şekli mıntıka merkezindedir. Kulüplerin her gün dörtten sonra mıntıka merkezine müracaat ederek mezkur hüviyet varakaları şeklini görmeleri ehemmiyetle tebliğ olunur.

    BİZDE TENİS [24]

    Türkiye’de en çabuk taammüm eden ve en çok sevilen sporların başında tenis vardır. Orta ve yüksek tabakanın hemen hemen en temiz eğlencesini teşkil eden tenis, bütün yaz gençliği çok meşgul etmektedir.

    Kısa bir müddetten beri aramızda yerleşmiş olmasına rağmen yaz mevsiminde hemen hemen yer hafta birçok yerlerde tenis turnuvaları yapılır, kupalar kazanılır. Tenisin memleketimize girdiği zamandan beri çok az bir müddet geçtiği halde Türk gençleri arasında çok kıymetli elemanlar yetişmiştir. Fenerbahçeli Zeki, Sedat, Suat, Galip, Mehmet ve Tevfik en mütemayiz tenisçilerimizdir.

    16 MART’I UNUTMADIK FAKAT MEŞHEDİ UNUTTUK [25]

    16 Mart faciasının cereyan ettiği yeri, bilmem, gördünüz mü? Şehzadebaşı’ndan geçenler Letafet apartmanının yanında küçük bir meydan ve burada ikiye ayrılan sokakların arkasında, tel örgülerle çevrilmiş, çirkin bir harabe görülür. İşte orası, evvelki gün mezarlarında merasim yapılan 16 Mart şehitlerinin mübarek kanlarının döküldüğü yerdir.

    16 Mart sabahı bilhassa ziyaret ettiğim bu harabe, İstanbul’un, Mücadele ve İnkılap senelerinin en kutsi, en muhterem, en tarihi köşesidir.

    Orada dökülen 5-6 mazlum Türk neferinin kanı, kara bir milletin gazabını taşıran, coşkun bir sel haline getiren son damlalar oldu.

    İşte her İstanbullunun ziyaret etmesi lazım gelen bu Şehitlik, dokuz seneden beri çirkin, kirli bir harabe halinde, orada duruyor. 16 Mart’ı unutmuyoruz, 16 Mart şehitlerinin mezarlarını ziyaret etmeyi unutmuyoruz; fakat o aziz şehitlerin azgın bir zulme kurban oldukları yeri unutuyoruz, önünden geçerken utancımızdan bakamayacak kadar unutuyoruz! (…)

    TÜRKİYE FUTBOL FEDERASYONU’NDAN [26]

    1929 senesi 1 Haziran’ında hitam bulmak üzere Futbol (Hakem Kursu) küşat edilecektir. Her hafta Perşembe, Pazartesi akşamları şimdilik saat on yedi buçukta başlanacak olan derslerin birincisi 25 Mart 1929 Perşembe günüdür. Kaydolmak isteyen zevatın her gün saat dörtten sonra Eminönü Rıhtım Hanı’nda 9 numarada Federasyonlar merkezi kitabetine lüzumu müracaatları tebliğ olunur.

    HAKEM DERDİ [27]

    (…) Hakem şahadetnamesi alanlar içinde futbolla alakası yalnız oyunu seyretmekten ibaret kalmış mektep çocukları bulunduğu için bu gibi hakemlerin idare etmek namı altında çorbaya çevirdikleri maçlar şahadetnamelerin itibarını kırdı ve teşkilatın selahiyet vesikasını taşımak cehle alamet telakki edildi.

    Hakem derdini halletmek memleket sporuna ciddi bir hizmet ifa etmek olacaktır. Fakat bu iş alelade bir kurs açmakla yapılamaz. Çünkü yalnız vukuf maksadı temine kifayet edemez. Biz vukuf ve selahiyeti münakaşa edilemez öyle hakemler gördük ki galibin kazandığı zaferde, kendine bizzat galipten fazla şeref hissesi ayıracak kadar gayretkeşlik göstermiştir. Şu halde hakem meselesi yalnız vukuf noktasından tetkik edilmemelidir.

    Bir hakemde:

    1. Futbolu oynamış bulunmak,
    2. İdare kabiliyetini haiz olmak,
    3. Hüsnü niyetinden şüpheye düşülmeyecek derecede sporcu ruhunu kavradığı muhakkak olmak vasıfları bulunması lazım geldiğine göre bir kurs açarken, lalettayin her müracaatçının kabulü cihetine gidilmemesi lazımdır.

    Futbolu oynamamış olanların hakemlik edebilmeleri nasıl kabil değilse nüfuzunazar ve idare ettiği maçlarda tarafeyn üzerinde iyi bir tesir bırakamayacak olanların da hakem olabilmeleri o nispette gayri kabildir. Federasyonun bu ciheti nazarı dikkate alarak yeni açtığı kursu mektep çocuklarıyla doldurmaması şayanı temennidir.

    BEKÂRLIK VERGİSİ [28]

    Muhterem mebuslarımızdan biri bekârlardan vergi alınması için Büyük Millet Meclisi’ne bir kanun layıhası vermiş. Bekâr kalmayı tercih ederek evlenmeyenler, elbette bir düşünce ve sebeple aile teşkil etmekten çekiniyorlardır.

    Bekârlığın sebepleri muhteliftir. Bütün ömürlerini bir tek kadına hasretmek istemeyenler, bir ailenin maddi ve manevi zahmetlerini zevklerinden ağır bulanlar, her zaman hür ve serazat yaşamak isteyenler, sevdiklerinin hatıralarına sadık kalmaya azmetmiş olanlar, bir kadını mesut edemeyeceğine ve kendisinin de mesut olmayacağına kani bulunanlar, bir defa evlenip de evlilikten ağzı yananlar ve nihayet bu hayat ve maişet darlığında kendini zor geçindirirken bir ailenin de yükünü taşıyacak kudrette olmayanlar ki bekârların ekseriyetini bunlar teşkil eder.

    Evlenmek istemeyenlerle istedikleri halde evlenemeyenleri böyle bir kanunla evlendirmenin imkânı var mıdır?

    Zorla güzellik olmayacağı gibi, zorla da kimse evlendirilemez. Parası olanlar bekârlık vergisini verir, canı istemiyorsa yine evlenmez. Parası olmadığı için evlenmeyenler ise her halde bir aileyi geçindirmeye sarf edilecek paradan çok az olacak olan vergiyi vererek yine bekâr kalır, fakat biraz daha maişet darlığına uğrarlar…

    Hem, hiç cebren kurulmak istenilen ailelerden hayır mı gelir? Bu çeşit mecburiyetler vaz’ı kaş yapayım derken göz çıkarmak kabilinden bir iş olur. Çünkü zorla kurulan aile yuvaları, içtimai faciaları çoğaltmaktan başka bir şeye yaramaz.

    İzdivaçları çoğaltmak için bekârlardan vergi almak para etmez, refahı çoğaltmak lazım gelir.

    Buna benzer bir teklif, beş altı sene evvel Erzurum mebusu Salih Hoca tarafından ortaya atılmış fakat Hoca Efendiye şöhret temin etmekten başka bir şeye yaramamıştı. Yeni layihadan da birincisinden fazla bir fayda beklemiyoruz.

    BİR SPORCU AİLESİ [29]

    Eski ve maruf beynelmilel futbolcularımızdan Fenerbahçeli İsmet Bey’in elyevm Adana merkez hastanesinde göz mütahassısı olarak Adana’da bulunduğu malûmdur. İsmet Bey’in ahiren Hüseyin Hüsnü Emir Paşa’nın yeğenleri Yıldız Hanım’la nişanlandıklarını haber aldık. Yeni nişanlılara saadet temenni ederiz.

    FUTBOLDA ÖLÜM [30]

    Bir oyun esnasında Beşiktaş kulübünden sporcu Adil Bey’in ölümüne sebebiyet vermekle maznun bulunan Sanayi Mektebi talebesinden Hüsamettin Bey hakkındaki davaya dün üçüncü ceza mahkemesinde devam edilmiştir.

    Geçenki celsede oyun esnasında tekme vurmakta fenni bir lüzum olup olmadığının tespiti için mahkeme azasından Zarifi Bey’in riyasetinde ve Federasyon katibi umumisi Şerafeddin, güreş heyetinden Ahmet, Adnan Beylerden mürekkep olmak üzere bir ehlivukuf teşkiline karar verilmişti. Bu heyet dün içtima ederek bu hususta raporunu tanzim eylemiştir. Heyeti hakime raporu tetkik ettikten sonra kararını verecektir.

    FENER-GALATASARAY, MUHTELİTLE KARŞILAŞIYOR [31]

    Bu Cuma günü Taksim Stadyumu nadir tesadüf edilir derecede ehemmiyetli bir müsabakaya sahne olacaktır. Herkesin alaka ile karşılayacağı bu maç, Fenerbahçe-Galatasaray muhteliti ile diğer İstanbul takımlarının teşkil edecekleri kombinezon arasında yapılacaktır.

    Fener-Galatasaray muhtelitinin Türk milli takımının onda dokuzu olduğuna göre yapılacak maç şayanı dikkat olacaktır.

    İstanbul takımlarının teşkil edeceği muhtelitin Fener-Galatasaray kombinezonuna muadil bir kuvvette olacağı şüphesizdir. Milli ve temsili maçlara iştirak etmedikleri halde, edenlere müsavi kıymette olan birçok oyuncular vardır ki onların teşkil edecekleri takım, herhalde tehlikeli bir rakip olacaktır.

    Fenerbahçe-Galatasaray muhtelitinin Cuma’ya alacağı şekil ağlebi ihtimal şöyle olacaktır:

    Rıza, Kadri, Burhan, Mithat, Nihat, Reşat, Alâ, Mehmet, Zeki, Fikret, Rebii

    Bu takıma mukabil muhtelitin alacağı şekil henüz muayyen değildir. Mamafih muhtelitin de sahaya kuvvetli bir teşekkül halinde çıkacağı muhakkaktır.

    DAVET [32]

    Galatasaray-Fenerbahçe Muhtelit Takımı Kaptanlığından:

    22 Mart Cuma günü icrası mukarrer muhtelit takım müsabakasına iştirak etmek üzere zirde esamisi muharrer oyuncuların yevmü mezkurda saat on dörtte Galatasaray kulübünde hazır bulunmaları rica olunur.

    Galatasaray’dan: Rasim, Burhan, M.Nazif, Suphi, Nihat, Mithat, Mehmet, Rebii, Muslih. Fenerbahçe’den: Rıza, Kadri, Reşat, Zeki, Alaaddin, Fikret.

    GİŞE [33]

    Türkçeye girmiş aslı Fransızca olan bazı kelimelerin, yeni harflerle yazılırken, hatalı bir telaffuz tarzına göre tespit edildiği görülüyor. Mesela “gişe” kelimesi. Yeni imla lugatında bu, “kişe”dir.

    Sebep? Gerçi bir sınıf halk bunu böyle söyler. Fakat bu telaffuz organik Türk şivesinin icabı değil, eski imlanın kusurundan ileri geliyordu. Zira eskiden alelade yazılarda “K” ile “G”yi birbirinden ayıracak bir işaret kullanılmıyordu. Bu yüzden “gişe” kelimesinin Fransızcadaki imlasından haberdar olmayanlar, harflere aldanarak bunu “kişe” diye okurlardı. Ecnebi bir kelimenin lisanımızdaki bu istihalesine başka bir sebep gösterilebileceğini zannetmiyoruz.

    Türkçede “g” harfi yok değildir ki “gişe”deki “g”yi telaffuz zarureti için “k”ya kalbetmek lüzumu mevcut olsun.

    Tiyatro, sinema, banka, vapur ve istasyon bulunmayan bütün yerlerin halkı bu kelimenin vücudundan bile haberdar değildir. Ecnebi lisanlarına vakıf olan büyük bir halk kitlesi ise bunu “gişe” diye söyler. Binaenaleyh “kişe” telaffuzu gayet dar bir sahaya, yani büyük şehirlerin okuması, yazması az olan mahtut bir halk tabakasına münhasır kalıyor. Bu, yanlış bir telaffuza, resmi bir mevcudiyet vermeye kafi mi?

    BEŞİKTAŞLILAR 1’E KARŞI 5 SAYI İLE GALİP GELDİ [34]

    Çalışanların Çalışmayanlara Galebesi

    Dün yapılan maç pek heyecanlı oldu. Bunu bilhassa söylüyoruz. Hiç mübalağa etmeden tekrar edelim ki dün yapılan ve her spor için büyük bir hadise teşkil eden Beşiktaş ve Galatasaray-Fener muhteliti arasındaki maç azami heyecanla temaşa edilmiş, netice ise bir çoğumuzun kolaylıkla ihtimal vermediği bir surette bitmiştir. Maçı görmeyen karilerimize bu neticeyi haber verelim de onlar da bizimle beraber bu oyunun ehemmiyetini takdir etsinler.

    Evet… Dünkü maçta Beşiktaş tam 5 sayı gibi mühim bir sayı ile karşısındaki muhtelit takıma galip gelmiştir. Netice şudur:

    Beşiktaş 5, Galatasaray ve Fener muhteliti:1…

    Şimdi bu muvaffakiyet üzerine Beşiktaş gençlerini samimi bir surette tebrik ederken şunu da kaydedelim ki bu netice her ne kadar birçoğumuzun ihtimal vermedikleri bir netice olsa bile şunu düşünmeli ki çalışmak kadar büyük bir muvaffakiyet amili olamaz. İşte bu basit fakat ölmez hakikattir ki Beşiktaş’ın dünkü galebesini izah edebilir. Çalışıp kazananlara ne mutlu!

    Galatasaray-Fenerbahçe muhteliti dün diğer kulüplerin oyuncularıyla takviye edilmiş Beşiktaş’la yani bir muhtelitle karşılaşacaktı. Halbuki kendi kuvvet ve idmanına güvenen Beşiktaş, kısmen de kendi oyuncuları arasındaki tesanüdü bozmamak için başka oyuncu almayarak kendi oyuncularıyla çıkmıştı. Bu suretle Galatasaray-Fenerbahçe muhteliti, bir muhtelitle değil fakat doğrudan doğruya Beşiktaş’la karşılaştı.

    Her zaman için İstanbul’un en kuvvetli futbol takımlarına malik olmakla maruf bulunan bu iki kulüp muhteliti (maçı görmeyen karilerimiz hayret etmesinler!) Beşiktaş’a karşı feci bir mağlubiyete uğradılar: 5-1.

    Bu netice sarahatla ve bir defa daha ispat etti ki çalışanların da çalışmayanlar üzerinde bir hakkı galebesi vardır. Futbolda olduğu kadar her sporda da filhakika iyi namın muvaffakıyette az çok bir yardımı vardır. Meharet galebeyi temin eden avamildedir. Fakat çalıştırılmamış, işlenmemiş bir mehareti çok çalışmışlar karşısında büyük bir nam bile kurtaramaz. Beşiktaşlılar belki dünkü hasımları kadar tecrübeli mahir değildiler; fakat her halde boş durmamışlar, çalışmışlardır.

    Hakikatten başka bir şey ifade etmeyen dünkü netice iki maruf kulüp futbolcularının nazarından kaçmamalıdır. Bilhassa 5 Nisan’da Beşiktaş’la ikinci devrenin ilk lig maçını yapacak olan Galatasaray, Beşiktaş’ın kendilerini iki puanla takip ettiğini unutmamalıdırlar. Beşiktaş’ı dünkü mühim muvaffakiyetinden dolayı samimiyetle tebrik ederken her zaman için böyle çalışmalarını tavsiye eyleriz.

    Biraz da maçtan bahsedelim.

    Beşiktaş: Zeki, Adnan, Hüsnü, Tahir, Rüştü, Hayati, Nafi, Şükrü, Eşref, Selahattin.

    Galatasaray-Fenerbahçe: Rıza, M.Nazif, Burhan, Reşat, Nihat, Mithat, Alâ, Mehmet, Zeki, Fikret, Muslih.

    İlk devrede muhtelitin müdafaası az çok iyi olmasına rağmen muhacim hattının baştan başa tesirsiz ve cansız oyunu derhal Beşiktaş’ın hakimiyetini temin etti. Bu devrede Beşiktaş bir sayı yaptı.

    İkinci devrede muhtelit müdafaasında yapılan tebeddül büsbütün muhtelit aleyhine oldu. Çok canlı ve candan oynayan Beşiktaşlılar bu devrede de muhtelitin yegane sayısına dört golle mukabele etti.

    Dün bu maçta evvel Galatasaray-Fenerbahçe küçükleri bir maç yapacaktılar. Bu maç evvelden takarrür etmiş olmasına rağmen Fenerliler ancak Perşembe akşamı geç vakit, bu maçı gelecek hafta yapabileceklerini haber verdiklerinden Galatasaraylılar Esayan Ermeni takımıyla bir maç yaptılar ve 6-0 galip geldiler.

    SABIK ŞÖHRETLERİN MAĞLUBİYETİ! [35]

    Cuma günü yapılan maç Olimpiyat hezimetlerinin bir tekerrürü oldu. Milli takımı teşkil eden oyuncular, Mısır milli takımının karşısında neden yenildilerse dün de Beşiktaş takımının karşısında yine ondan yenildiler.

    Bir tarafta sabık şöhretler ve çalışmayı ihmal edenler, diğer tarafta ise gayretli, çalışkan ve mefkûre sahibi gençler vardı. Tabiidir ki sabık şöhretler ve idman zahmetine katlanmayanlar bu idmanla ve ateşli gençlerin karşısında aciz kaldılar, yenildiler.

    Beşiktaşlılar şampiyon olmak mefkûresi ve galip gelmek azmi, Türkiye’nin en kuvvetli kulübü olmak emeliyle gece gündüz çalışıyorlar. Galatasaraylılar ve Fenerliler bu gayelere vasıl olmak istemiyor değillerdir; fakat onlar, bunun için yalnız, oynuyorlar, o kadar…

    Bu maç şu hakikati bir daha ispat etti:

    Sabık şöhretlerine istinat eden binnisbe ihtiyarlamış oyuncularla çalışmadan, nefsini devamlı ve zahmetli bir idmana tabi tutacak, zevkinden, eğlencesinden vazgeçecek kadar sporcu feragatine malik olmayanlar veya bu meziyetlerini kaybeden gençler için muvaffak olmanın imkânı yoktur.

    Beşiktaş takımı dün sporculara:

    “Zafer çalışanın, mağlubiyet tembelindir.” Hakikatini öğrettiği için tebrik ve takdire layıktır.

    Spor kulüpleri ve teşkilat erkânı, artık gözlerini maziden istikbale, tembellerden çalışkanlara çevirmek lüzumunu artık anlamışlardır, sanırız.

    BOŞO EFENDİ [36]

    Bir Zamanlar Osmanlı Bankası Kadar Osmanlı Olduğunu Söyleyen Adam Öldü

    Bir zamanlar Makedonya’da ticaretle iştigal ederken meşrutiyetin ilanı üzerine Serfiçe’den mebus intihap olunarak Osmanlı Meclisi Mebusanı’na giren Boşo’yu tanırsınız.

    Bu adam, o senelerin parlamento hayatında ismi üzerinde hayli dedikodu yaptırmıştı. O zamanki mizahi ve ciddi gazeteler Boşo Efendi’den uzun uzun bahsetmişlerdi.

    Mesela bu adam bir gün kürsüye çıkmış ve “Efendiler, Osmanlı Bankası ne kadar Osmanlı ise ben de o kadar Osmanlıyım!” demek cüretinde bulunmuştu da kimse bu küstahı defetmemişti.

    Bir başka gün de merhum Babanzade Hakkı Bey’den bahsederek “Yabanzade” demiş ve merhumdan şu güzel cevabı almıştı: “Babandır!”

    İşte bu Boşo, nihayet Yunanistan’a gitmiş ve orada mühimce mevkiler işgal etmişti.

    Dün aldığımız bir habere göre bu açıkgöz ve küstah adamın bir ameliyat neticesinde gözlerini macera dolu hayatına kapamıştır. Haber şudur:

    Atina-24 (Apo, Matini) Sabık mebuslardan kirye Boşo bir ameliyat neticesinde vefat etmiştir.

    TÜRK KADINININ İNTİHAP HAKKI [37]

    Kadınlardan da mebus çıkarılması meselesinin en hararetli müdafii olan Nezihe Muhittin Hanımla görüşen bir muharririmiz diyor ki:

    Dün Nezihe Muhittin hanımla tekrar görüştüm. Türkiye’deki kadın mefkûrelerinden birinin, hatta en birincisinin tahakkuk etmek üzere bulunması, kadınlar birliğinin sabık reisesini helecan ve heyecana gark ediyordu. Nezihe Hanım, sevinç ve telaş içinde bize şu izahatı verdi:

    “Çoktan beri uğrunda mücadele ettiğim gayelerimden en mühimi artık tahakkuk sahasına girdi. Heyecanımı maruz görünüz, içimde hayallerini hakikat halinde görmeye muvaffak olan bir insan sevinci var.

    Cumhuriyet hükümetinin kadınlara tabii hakkını er, geç vereceğine kaniydim. Artık bir medeniyet lazımesi halini alan bu inkılapta, en müşkül inkılapları bile başaran cumhuriyet hükümetinin daha ziyade gecikmesi kabil olamazdı.”

    FENERBAHÇE-GALATASARAY [38]

    Bu İki Rakibin Küçükleri Maç Yapacaklar

    İsimlerinin karşılaşması bile diğer maçlardan başka bir heyecan veren bu iki kulübün küçükleri Cuma günü bir maç yapacaklardır. Her iki takım küçüklerimiz arasında mütemayiz birer kuvvet teşkil ettikleri için bunların yapacakları maç hususi bir ehemmiyete maliktir.

    Galatasaray takımı son maçlardaki muvaffakiyetleriyle tamamen hazırlıklı bir vaziyette olduğunu ispat etmiştir.

    Fenerbahçe küçükleri bir aralık her hafta maç yaptıkları halde son zamanlarda görünmez olmuşlardır. Bu itibarla Fenerli küçüklerin hakiki vaziyetleri meçhuldür.

    Haber aldığımıza göre her iki takım tam kadrolarla ve azami kuvvetle sahaya çıkacaklardır.

    Mesela Galatasaray’dan Necdet, Şadi, Rufat, Kemal; Fenerbahçe’den de Fikret, Muzaffer, Reşat, Nejat gibi müteaddit defalar birinci takımda oynadıkları için artık birinci takımlar kadrosuna ithal edilmiş küçükler de Cuma günkü maçta oynayacaklardır.

    Her iki takımın, temsil ettikleri müessesenin bütün yarınki yıldızlarıyla karşı karşıya gelmeleri heyecanlı bir temaşanın mevzusu olacaktır.

    GALATASARAY-RUM MUHTELİTİ [39]

    Galatasaray birinci futbol takımı yarın Taksim Stadyumu’nda Rum muhtelit takımıyla bir maç yapacaktır. Yaklaşan lig maçlarının ilk teması malum olduğu veçhile Beşiktaş-Galatasaray müsabakasıdır. Neticesi İstanbul şampiyonluğu üzerinde büyük bir tesir yapacak bir ehemmiyete malik olan bu maça hazırlık olmak üzere bu hafta Rumlarla karşılaşan Galatasaraylılar, son vaziyete nazaran hakiki kuvvetlerini göstermiş olacaklardır.

    ZEPLİN! [40]

    Geliyor, gelecek, derken geçti gitti ve bize uğramadı. Bu vefasızlığın sebebi “muhalif rüzgâr” imiş. Hepimiz onu bayram ayı bekleyenler gibi ufuklarda araştırdık, meğer o aykırı geçmiş. Şimdi Berlin’den gelen bir tel bize zeplinin Nisan’da geleceğini haber veriyor. Demek “Vuslat yine mi kaldı güzel faslı bahare?” diyebiliriz.

    İki dost birbirine soruşuyorlardı:

    • Nasıl gördün mü balonu?
    • Görmedim ama görmüş kadar oldum.
    • Ne gibi?
    • Ne gibi olacak? Enayi gibi! Herkes Eminönü’nde havaya bakıyordu, ben de bakarken uçmuş, farkında olmadan!
    • Balon mu?
    • Hayır! Benim saat!

    DÜN HAKİKİ BİR SPOR GÜNÜ OLARAK GEÇTİ [41]

    Dün İstanbul sporcuları için hakiki bir faaliyet günü olarak geçti. Taksim sahasında muhtelif takımlar arasında futbol maçları yapıldığı gibi Robert Kolej’de kır koşusu icra edilmiştir.

    Taksim stadyumunda yapılan maçların birincisi ve aynı zamanda en mühimi Galatasaray-Fenerbahçe küçükleri arasında yapıldı. Kuvvet, teknik itibariyle birbirinin dengi olan bu iki takım şehrin küçük takımları arasında esas itibariyle mütemayiz bir kuvvet teşkil etmektedirler.

    Bu maça verilen ehemmiyet dolayısıyla her iki ekip azami kuvvetiyle sahaya çıkmışlardı. Birinci takımlarda birçok defalar oynamaları itibariyle artık o takımların esas kadrolarına girmiş bulunmaları icap eden Fikret, Muzaffer, Reşat, Necdet, Rıfat, Şadi gibi oyuncular, mensup bulundukları kulüplerin müstakbel yıldızları olmak sıfatıyla küçükler arasında oynamakta idiler.

    Oyun çok heyecanlı oldu. Refik Bey’in tarafeynin en küçük şiddetini bile tecziye etmesine rağmen dünkü küçüklerin maçı çok sert oldu, demek hiç de hatalı olmaz.

    İlk devrede Fenerliler rüzgâr altında oynamakta idiler. Buna rağmen devreyi beraberlikle bitirmeye muvaffak oldular.

    İkinci devre çok daha şiddetli ve heyecanlı oldu. Daha ilk dakikalarda tazyike başlayan Galatasaraylılar kalecinin hatası yüzünden penaltıdan bir de sayı kazanınca Fenerlilerin artık mağlubiyeti bir emrivaki sayılmaya başlanmıştı. Fakat hiç de böyle olmadı ve faaliyete geçen küçük Fenerliler üst üste üç sayı yaparak maçı 3-1 galibiyetle bitirdiler.

    Dün küçüklerin maçında gördüğümüz bir hadise üzerinde tevekkuf etmeden geçmeyeceğiz.

    Maç iptidasında çok temiz bir cereyan takip ederek başlamıştı. Fakat tekme savurmayı müptezel bir hale getiren Galatasaraylı bir müdafaa oyuncusunu (kıyafetlerine nazaran efendi olması lazım gelen) bazı arkadaşlarının mütemadiyen teşvik etmesi ve tekme yiyenlerin istihzaya uğraması oyunu çığrından çıkardı ve zavallı Refik bu birbirinin canına susamış gibi oynayan iki takımı idare için çok müşkülat çekti.

    Sporda nezahatle oynanmış bir oyundaki mağlubiyetin çok zaman bir galebe kadar şerefli olduğunu unutan ve tekme atanları takdir, yiyenleri de istihzaya layık görenlerin hala mevcut olası şayanı hayrettir.

    “Spor zihniyetini kavramamış” diye tenkit ettiğimiz cahilleri takdis edelim. Bizzat münevver geçinen zümre daha feci hatalar yapıyor.

    KAPLUMBAĞA! [42]

    Allah Allah! Bu ne garibedir?

    Gümrük istatistiklerine nazaran Türkiye’ye bir sene zarfında 4 adet kaplumbağa ithal olunmuş.

    Ne için diye merak etmeyiniz! Yemek içinmiş.

    Geçen sene olimpiyatlar dolayısıyla Amsterdam’da otururken bize ikram olarak kaplumbağa çorbası verdilerdi. Evvela ne olduğunu bilmediğimiz için tatsız bir çorba diye içerken kaplumbağa olduğu anlaşılınca hepimiz el çekmiştik. Hele Çelebizade Sait bu lakırdıyı işittiği zaman ağzındaki lokmayı bile pek güçlükle yutmuştu.

    Bu havadisi okuduğum zaman o hadise aklıma geldi. Hala ben kaplumbağada ne tat olduğunu anlamış değilim.


    [1] 1 Mart 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [2] 1 Mart 1929 – Milliyet Gazetesi

    [3] 2 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [4] 2 Mart 1929 – Milliyet Gazetesi (M.S.)

    [5] 3 Mart 1929 – Son Saat Gazetesi

    [6] 4 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [7] 5 Mart 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)

    [8] 6 Mart 1929 – Milliyet Gazetesi

    [9] 6 Mart 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [10] 7 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [11] 7 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [12] 7 Mart 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [13] 7 Mart 1929 – Vakit Gazetesi

    [14] 8 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [15] 9 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [16] 10 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [17] 11 Mart 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [18] 12 Mart 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)

    [19] 12 Mart 1929 – Vakit Gazetesi

    [20] 13 Mart 1929 – İkdam Gazetesi (Ahmet Haşim)

    [21] 16 Mart 1929 – Milliyet Gazetesi

    [22] 17 Mart 1929 – Vakit Gazetesi

    [23] 18 Mart 1929 – Milliyet Gazetesi

    [24] 18 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [25] 18 Mart 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [26] 19 Mart 1929 – Milliyet Gazetesi

    [27] 19 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [28] 20 Mart 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [29] 20 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [30] 20 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [31] 20 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [32] 21 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [33] 22 Mart 1929 – İkdam Gazetesi (Ahmet Haşim)

    [34] 23 Mart 1929 – Milliyet Gazetesi (S.G.)

    [35] 24 Mart 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)

    [36] 25 Mart 1929 – Vakit Gazaetesi

    [37] 26 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [38] 27 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [39] 28 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [40] 29 Mart 1929 – Millliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [41] 30 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [42] 31 Mart 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

  • Tarih ve Fenerbahçe 1929 – II

    Arşivlerde dolaşırken, araya gündeme dair diğer olayları da katarak, Fenerbahçe ve Türk spor tarihi haberlerini derliyorduk. Günün birinde her yıl için bir almanak haline gelebilir mi, bilemeyiz ama sitede bir araya toplayalım istedik. 1929 ile başlıyoruz… Huzurlarınızda “Tarih ve Fenerbahçe 1929 – II”

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    SPORDA İLK FİİLİ ADIM [1]

    Beyoğlu Fırka Binası Federasyon’a Verildi

    Avrupa’da kış spor hayatının büyük heyecanlarla beklendiği bir mevsimdir. Bilhassa futbol bu mevsimde en büyük maçlar hazırlar.

    Bizde ise iş berakistir; kış gelince koca bir çamur deryası halini alan “stadium” kapısına koca bir kilit asılır ve diğer sporlardan sarfı nazar en emektar olan futbol cephesi bile aylarca iyi hava, kuru toprak beklemeye mecbur kalır.

    Bu şerait dâhilinde futbolumuzun gittikçe kuvvetsiz kalmasını teaccüple karşılamamalıyız.

    Biz her şeyden evvel artık bu hale bir çare bulmanın zamanı geldiğine kaniyiz. Aksi halde futbol tedennisini her türlü tarizden muaf tutmak en samimi bir hareket olacaktır.

    Bu bahis etrafındaki mütalaaları düşünürken, futbol rüesasından birini pek haklı olarak işaret ettiği bir noktanın da hakkını vermeliyiz; futbol tarzı değişmiş ve her sahada olduğu gibi orada da tabii ve sıhhi şartlar altında aramaya başlanmıştır.

    Mazide olduğu gibi körü körüne maç yapan, terini, çamurunu giderecek imkânları temin etmeden maç yapmak isteyen sporcu kalmamıştır. Mesela Beykoz’dan ta Taksim’e gelen bir sporcu evvela bir duş ve maçtan sonra titremeyecek bir yer aramaya başlamıştır.

    Bunu bir “modernite” değil hayat kıymetinin manasının daha iyi anlaşılmış olmasında aramalıyız.

    Bunun içindir ki emanet tahsisat mı verecek, yardım mı edecek, Stadyum Çukurbostan’da mı yapılacak her ne olacaksa bir an evvel olmalıdır. Sporda aşağı yukarı 30 senelik bir mazisi olan şehrin bir stadyum istemeye hakkı vardır.

    Büyük bir memnuniyetle haber aldık; Cumhuriyet Halk Fırkası spor için azami teshilat ve yardımda bulunmaya karar vermiştir. Bunun ilk nişanesi Beyoğlu fırka binasının federasyona tahsisi suretinde tecelli edecektir.

    Binanın büyük bir kısmından istifade edecek olan İdman İttifakı burada güreş, boks, eskrim, voleybol salonları tesis edecek, bu hususta fırka tarafından yardım görecek ve bu suretle sporun bu şubeleri ve sporcular sıhhi ve tabii şerait altında çalışacak bir mekân bulmuş olacaklardır.

    BUGÜNKÜ FAALİYET [2]

    Bugün Taksim Stadyumu’nda Galatasaray ve İstanbulspor takımlarının bir maç yapması mukarrerdi. Fakat İstanbulspor kulübünün bugün senelik kongresi aktedileceğinden bu maçın taliki muhtemeldir.

    Kadıköy sahasında Fenerbahçeli küçükler Musevi Lisesi takımıyla karşılaşacaktır. Musevi takımı oldukça kuvvetli bir rakip olduğu için, yapılacak maç ehemmiyete maliktir.

    Beyoğlu Amerikan Kulübü’nde yapılmakta olan voleybol şampiyonası maçlarına bugün de devam edilecektir.

    Bugün icrası mukarrer maçlar şunlardır:

    1. Fenerbahçe-Taksim Yeni Yıldız. Saat 13.30’da.
    2. Vefa-Nişantaşı. Saat 14.30’da.
    3. Beşiktaş-Galatasaray. Saat 15.30’da.

    Hakemler sırasıyla Necmi, Bedi Beylerdir.

    Bu müsabakalar içinde şampiyonanın en kuvvetli namzedi olan Fenerbahçe’nin yapacağı maçla kuvvet itibariyle yekdiğerinin dengi olan Beşiktaş-Galatasaray’ın yapacağı maç şayanı dikkat olacaktır.

    Voleybol şampiyonasına iştirak eden takımların adedi, bugüne kadar asla vasıl olamadığı bir dereceye kadar yükselmiştir.

    Bu cihet, voleybolun İstanbul’da cidden taammüm etmekte olduğuna delil sayılabilir. Bu şayanı memnuniyet neticenin elde edilebilmesi her şeyden evvel mekteplerin voleybola ehemmiyet vermeleri ve alakadar teşkilatın sessiz, fakat muvaffak mesaisi sayesindedir.

    MARUF BEY’İN VEFATI [3]

    Gazetecilerin maruf dostu Maruf Bey ölmüş.

    Onu ilk defa bundan 10 sene evvel tanımış, görüşmüştüm. O zaman Meclis-i Mebusan’da Zabıt Kameli Müdürü idim. Kalemde münhal iki kâtiplik için müsabaka imtihanı açmıştık. Taliplerin iktidar derecelerini anlamak üzere yazdırılan tahrir mevzuuna ait imtihan evrakını okurken bunların arasında bir tanesinin verilen mevzu ile hiç alakası olmayarak “Erkan-ı Harbiye-i Umumiyenin ıslahından ve vilayetlerin, hatta Meclis-i Mebusan ile Meclis-i Ayan’ın da kolordularla beraber Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetinin idaresine verilmesinden” bahsediliyordu. Bu garip layihanın altındaki imza “Maruf”du.

    Müsabaka imtihanına girdiği günden beri kendini Meclis’e memur olmuş farz ederek dairenin misafir salonundan çıkmayan Maruf Bey ile şöyle bir konuşmak için Kalem odasına çağırttım. Yarım saat kadar görüştük. Bu esnada hiçbir hezeyanda bulunmadığına bakarak, akıllı mı, deli mi diye tereddüde düştüm. Biraz sonra Meclis toplandı. İçtima salonuna gittim, üç saat süren içtimayı müteakip kaleme geldiğim zaman Maruf Bey’i mümmeyizin masasına oturmuş harıl harıl yazı yazmakla meşgul buldum. Yazdıklarını bana uzattı:

    • Meclis-i Mebusan’ın ıslahı için layiha, dedi, lütfen emrediniz de bizim maaşı versinler!

    Zavallı Maruf Bey, kapıcılara, odacılara vaki olan sıkı tenbihlere rağmen mutlaka bir kolayını bulup hemen her gün Zabıt kalemine giriyor, saatlerce yazılar yazıyor, sonra da bana verip,

    • İdarei vilayata dair layihadır, diyor ve ilave ediyordu.
    • Lütfen muhasebeci beye emrediniz de bizim maaşı versin.

    Biçareyi atlatıp da işimize bakıncaya kadar akla karayı seçerdik.

    Nihayet İngilizler 16 Mart’tan sonra Damat Ferit hainine Meclis’i kapattırdılar, biz de Maruf Bey de Meclis’e giremez olduk.

    Ondan sonra Maruf Bey’i Gazete idarehanelerine dadandığı zaman tekrar gördüm. Gelir, Tahrir Müdürlerinin karşısında saatlerce, sessiz sadasız durur, gitmek bilmez, nihayet cebinden bir kâğıt çıkarıp uzatır,

    • Matbuatın ıslahı için baş makaledir. Lütfen dercediniz. Gazetenizin satışı dehşetli artar, kariler de siz de biz de müstefit oluruz. İdare müdürüne söyleyiniz de bize beş on lira versin, derdi.

    Hindi yumurtasına benzeyen çil dolu yüzüne dikkatle bakardım. Solgun çehresinde hepimizle alay ediyormuş gibi hafif müstehzi bir tebessüm dolaşırdı. Anut ve saburdu, bir kere geldi mi gitmek bilmezdi, geveze değildi ama iş arasında matbuatın ıslahından bahsederek zihninizi perişan ettiği için fazla işimiz olduğu vakit atlatır, başka bir arkadaşa, ekseriya İdare Müdürlerine musallat ederdik. Eline “Maruf Bey’e istediği kadar para veriniz” diye bir kâğıt tutuşturarak başımızdan savardık. Bazen haftalarca görünmez, bazen de günlerce matbaadan eksik olmazdı.

    Maruf Bey, gazetecilere dost bir meczup olduğu için meşhur ve maruf oldu. Bu itibarla gene talihi açık bir deli imiş. Biçare yalnız hayatını vakfettiği o büyük emeline nail olmadan, matbuatı ıslah edemeden matbaalardan da dünyadan da elini eteğini çekti. Allah rahmet eylesin.

    VEFA KULÜBÜ’NÜN KAR KOŞUSU [4]

    Koşucular Fatih’ten Ortaköy’e Kadar 45 Dakikada Koştular

    Vefa İdman Kulübü tarafından tertip edilen kar koşusu dün sabah icra edilmiştir. Koşuya üç kişi iştirak etmiştir. Koşucular Fatih Parkı önünde toplanmışlar ve saat 9.30’da hareket etmişlerdir. Koşucular bir heyet tarafından otomobil ise takip edilmiştir.

    Koşucular Fatih’ten hareket ettikten sonra Tramvay Caddesi’ni takiben Beyazıt, Sultanahmet, Eminönü, Karaköy, Fındıklı tarihiyle Beşiktaş’a kadar gelmişlerdir.

    Sabahki şiddetli fırtına ve kar ve yerlerin buzlu olması koşucuların tam süratle koşmalarına mani olmuştur. Bunlardan bir tanesi Beşiktaş’ta koşuyu terk etmiştir. Diğer koşucular koşuya devam etmişler ve Ortaköy’e kadar gitmişlerdir.

    Fatih’ten Ortaköy’e kadar olan mesafe 45 dakikada koşulmuştur. Koşuda Vefa kulübünden Süleyman Bey birinci gelmiştir.

    Vefalıların bu suretle bir kar koşusu tertip etmeleri kış sporu için şayanı tebriktir.

    Spor faaliyetinin bizim için ölü olan bu mevsimde diğer kulüplerimizin de bu gibi koşular tertip etmesi çok şayan-ı arzudur.

    KAR FIRTINASI [5]

    Müthiş kar fırtınası, karada ve denizde insan hayatını birde felce uğrattı. Vapurlar, tramvaylar, otomobiller işleyemez oldu ve bütün bu medeni vesaitin icadından evvelki zamanlarda olduğu gibi, insan hareket ermek için yalnız iki bacağından istianeye mecbur kaldı.

    Münakalatsız şehrin her mıntıkası, muhasım tabiatın muhasarası altında; sebzeciler kırdan sebze getiremediler, balıkçılar denizden balık çıkaramadılar, sucular suyu dağdan indiremediler.

    Bu satırları yazarken, birden matbaadaki elektrikler söndü. Şirkete telefon ettiler. Şu acayip cevap alındı:

    • Bir şey yapmayınız. Bu işe ancak Fatin Hoca karışır.

    Beş on dakika sonra bütün şehrin ışıkları da söndü. Kar fırtınası, kapkaranlık ve tenha sokaklar içinde haileengiz beyaz kasırgalarını raksettirmeye başladı, odalarda çoktan terk edilmiş gaz lambalarının cehennemi bir karanfili andıran kırmızı alevi duvarlarda korkunç gölgeler resmetti.

    Hâsılı bir saat içinde, tabiat koskoca medeniyeti iflas ettirdi.

    Meğer insan zekâsının ibda ettiği şu mağrur âlem (Japon evlikleri gibi!) bir kağıt köşkten başka bir şey değilmiş!

    VOLEYBOL TURNUVASI [6]

    Beyoğlu Amerikan Kulübü’nün geçenlerde tertip ettiği turnuvayı, malum olduğu üzere Fenerbahçe takımı kazanmıştı. Dün bu turnuvanın galiplerine kupa ve madalya tevzii merasimi, Beyoğlu Amerikan Kulübü’nde icra edilmiştir.

    Matbuat erkânı ve Voleybol Federasyonu azalarının huzuruyla yapılan bu raşime pek parlak olmuş ve spor muhibbi olarak tanınmış Türk, ecnebi birçok zevat da bu merasime iştirak etmişlerdir.

    Eski ve muhterem sporcu Mazhar Bey, bu merasimi idare etmiş ve Fenerbahçeli gençlere galibiyet kupasını ve madalyaları vererek beyanı tebrikat etmiştir.

    İkinciliği kazanan Kabataş takımına da kupa ve madalya tevzi edilmiş, bilahare bir çay ziyafeti verilmiştir.

    MUZİRDİR [7]

    Halk Fırkası sporculara meşkûr bir muavenet olmak üzere İstanbul ve Beyoğlu fırka binalarını spor teşkilatına tahsis etti. Söylendiğine göre heyeti müttehideler İstanbul’daki fırka binasına, mıntıka merkezi de Beyoğlu’ndakine yerleşecektir.

    Bizce bunun kadar manasız ve hatta muzir bir şey olmaz. Filhakika İstanbul’un spordaki vaziyeti dolayısıyla mıntıka merkezinin her an heyeti müttehidelerle temas etmesi lazımdır. Bilhassa lisans işleri gibi şeylerde bu temasların lüzumu pek kuvvetlidir.

    Bizim fikrimizce İstanbul’daki bütün spor teşkilatı aynı bina altında toplanmalıdır. Aksi takdirde mesela Adana mıntıkası heyeti müttehidelerle temasta bulunmak için nasıl fazla külfete giriyorsa bu külfete hiç lüzum yok iken İstanbul mıntıkasına da terettüp edecektir.

    Ümit ve temenni edelim ki bu yanlış ve hatta müzir adım atılmasın.

    ARTIK YETER! [8]

    Kış, kıyamet, kar, üçü de (k) harfiyle başlayan bu afetler devam ettikçe ediyor.

    Dün beni arabasına bin türlü naz ve niyaz ile alan bir şoförün, yağan kara bakıp da bağırdığı gibi, insanın:

    • Allah baba, artık yeter! Diyeceği geliyor.

    Koskoca bir şehrin manzarası değişti. Meydanlarda rüzgârın yığdığı karlar birer ufak tepeyi andırıyor. Sokaklar oldukça tenhalaştı. Birçok mağaza camakanları kepenk altındadır.

    Yalnız kömürcüler açık, yalnız kömürcüler dükkânlarının önünü ferahlı ferahlı süpürüyorlar. Bu kara kışın bembeyaz günlerinde İstanbul sokaklarında göze çarpan bir kafile de kukuleteli muşambalarla ellerinde kürek dolaşan (Ku-Kluks-Klan) cemiyeti azasını andıran süprüntücülerdir. Gök yağdırıyor, onlar kürümeye uğraşıyorlar.

    Allah kuvvet versin.

    VEHAMET YOK! [9]

    Milliyet arkadaşımızın ilk sayfasında, İstanbul’u alt üst eden kışa dair, kocaman harflerle şu sakin serlevha vardı:

    “Vaziyette hiçbir vehamet yoktur!”

    Bu serlevhanın altında da şu korkunç haberler vardı:

    “İstanbul mahsur bir şehir vaziyetinde…”

    “Trenler işlemiyor…”

    “Muhabere munkati…”

    “Daireler; mektepler boş…”

    “Kar altında kalan üç trenden birinin yolcuları kurtarıldı…”

    “Feneryolu ve Göztepe arasındaki mahalleler dün sabahtan itibaren müteaddit yerlerden (Ekmeksiz kaldık) diye istimdat etmişlerdir. Bunun üzerine hemen bu civara amele kolları sevkedilmiş fakat mütemadi bir surette çalışılmasına rağmen yolları açarak bu kar mahsurlarına ekmek sevkine imkân bulunamamıştır…”

    Refikimizin bu hali, bana şu fıkrayı hatırlattı:

    Vaizin biri camide vazederken:

    • Ey cemaat, demiş, enfiye çekmek günahı kebairdendir…

    Cemaat arasında bulunan bir Bektaşi, vaizin burun deliklerini enfiye ile tıkalı görünce:

    “Aman erenler” demiş, “Burnun ağzını tekzip ediyor!”

    Refikimizin de o serlevhasıyla bu tafsilatı tıpkı vaizin ağzıyla burnu gibi. Altı üstünü tekzip ediyor!

    İŞGAL FACİALARI [10]

    Süleyman Nazif ile Franşe Despre Karşı Karşıya Geldi

    (…) Franko Paşa’nın bu sözleri Franşe d’Espre’nin üzerinde yavaş yavaş yavaş iyi bir tesir bırakmıştı.

    • Onunla konuşabilir miyim? Dedi. Mademki bu zat sizin anlatığınız gibidir. Ben verdiğim emri geri alıyorum. Fakat bu ihtiyar vatanperver ile yakından temasa gelmek istiyorum.
    • Hay hay…

    Hemen o gün Nazif, Franşe d’Espre ile görüştü.

    Üstat kendine has vakarı ile ceneralın şahsı hakkında hiçbir husumet beslemediğini fakat İstanbul’a bu tarzda girişten müteessir olduğunu anlattı ve şöyle dedi:

    “Yine söylüyorum general. Bir Fransız generali olarak İstanbul’u böyle görmeyecektiniz.

    Sizi Beyoğlu sokaklarında gezdiren beyaz at, Fransa’ya karşı muhabbet dolu Türk kalplerinde unutulmaz yaralar açmıştır.

    Siz Fransa’yı kendi vahşi gayelerine alet etmek isteyen bir sürü Rum ve Ermeni yardakçılarının alkışlarına kapıldınız.

    Mazlumu ezmek için kendisine masum tavrı veren zalime el uzattınız.

    Hâlbuki asıl mazlum Türk milleti idi. Biz ikinci vatan dediğimiz Fransa’nın bir generalini büyük ümitle ve dört gözle bekliyorduk. O general sizdiniz.

    Geldiniz, gelişinizi gördük. Tafsilata hacet yok.

    İşte bu vaziyetin tesir ve teessürüdür ki o bana o makaleyi yazdırdı. Ben bu yazımdan dolayı sizden af istemiyorum. Çünkü vazifemi yaptım.

    Fakat siz bir Fransız generali sıfatı ile vazifenizi yapmadınız. Fransa’nın ve tarihin sizi affetmesini arzu ederim.”

    EMDEN İKİ GÜN SONRA ŞEHRİMİZDE [11]

    Alman talebesini hamilen limanımızı ziyaret edecek olan Emden zırhlısı Pazartesi günü saat 8’de gelecektir. Alman zırhlısı evvela Selimiye kışlasını selamlayacak, bundan sonra Boğaz’da bir cevelan yapacak ve Dolmabahçe önünde demirleyecektir. Bunu müteakip ziyaret kısmı başlayacaktır.

    Gemi süvarisi, valiyi, şehriminini, kolordu kumandanını, donanma kumandanını ziyaret edecek ve öğleden sonra kendisine ziyaretleri iade edilecektir.

    Dün akşam hariciye murahhaslığından, Alman sefaretinden ve bahriyeden intihap edilen zevat geminin limanımızda kalacağı günlere ait programı tespit etmişlerdir.

    Alman talebesi Bahriye mektebini ve diğer bazı mahalleri ziyaret edecekler, Zırhlı da Erkânı harbiye ve Bahriye mekteplerimiz tarafından gezilecektir.

    Emden futbol takımının şehrimizde Totonya Alman takımı ve İstanbul muhteliti ile birer maç yapması muhtemeldir.

    BASKETBOL MAÇLARI [12]

    Dün Beyoğlu Amerikan kulübünde Turnuva şampiyonası serisine devam olunmuştur. En mühim maç, Robert Kolej’in Yeni Yıldız takımı arasında yapılmıştır.

    Maç çok zevkli ve heyecanlı olmuş, neticede Robert Kolej takımı ufak bir farkla galip gelmiştir.

    Amerikan Mektebi – Saint Benoit maçında Saint Benoit takımı galip gelmiştir.

    ADALET TECELLİ ETTİ [13]

    Bursa’daki Mevkuflardan Beşi İdam Cezasına Mahkûm Edilmiştir

    Diğer Maznunlar Hakkındaki Karar Nedir?

    Bursa, 9 (Milliyet) – Bursa Ağır Ceza Mahkemesi taklibi hükümet maznunları hakkında kararını bugün tefhim etti.

    Havanın pek soğuk olmasına rağmen Adliye binası önünde toplanan kesif bir halk kitlesi maznunların getirilmesini bekliyordu. Maznunlar kamyonlarla getirildi. Meyus ve heyecanlı idiler. Zabıta tertibatı lazımeyi almıştı. Salon hınca hınç doluydu.

    Yarım saatlik bir intizardan sonra Heyeti Hâkime salona dâhil oldu. Mustantik kararnamesiyle muhakeme safahatını ihtiva eden rapor okundu. Bundan hükümeti devirmek maksadıyla teşkil edilen cemiyet faaliyetinin delail ve itirafat ile sübut bulduğu bertafsil izah ediliyordu.

    Raporun kıraatini müteakip bu ef’alde iştirakleri Sabri’nin ifadesinden başka bir delile istinat etmediği için masumiyetlerine vicdani kanaat hâsıl olan maznunlardan Mustafa, Hakkı çavuş, İsmail, Mustafa Rasim, Kocabaş İsmail, Ali Rıza, kapıcı Eşref, Selami, Hamit, İmam Halil, Hilmi, Laz Hüseyin, Uncu Ziya’nın beraatleri tefhim edilmiş ve salondan çıkarılmışlardır.

    Diğer maznunlardan Yetim, Laz Ali, Evliya Hocanın da cemiyete dâhil oldukları sübut bulduğundan Ceza kanununun 171inci maddesinin ikinci fıkrası mucibince tecziyeleriyle hidematı ammeden mahrumiyetleri tefhim edildikten sonra İbo, Kocabaş Hasan, Mustafa, Osman’ın, firari Ali’nin, Seyfi ile Hidayet, Batakçı’nın Mehmet’in de teşkilattan haberleri olduğu halde sui niyetle hükümete ihbar etmediklerinden haklarında ceza kanununun 151inci maddesinin 2nci fıkrasının tatbik edildiği gıyaben ve vicahen tebliğ edilmiş, bunlardan Kocabaş Hasan’ın 21 yaşını ikmal etmemesinden cezası altı aya indirilmiştir.

    Bu teşkilatın müessis ve mürettiplerinden olan Gökbayrakçı Dağıstanlı Cemal, Çerkeslerden Sabri, Kadem ile Gürcü Dikici, İsmail ve Tatar gardiyan Kamil’in de Ceza kanununun 146ncı maddesi mucibince idamlarına hükmedilmiştir.

    Kararın tefhimini müteakip Cemal ayağa kalkarak kararını haksız bulduğundan, adaletin tatbik edilmediğinden, hâkimlerin Allah’tan korkmaları icap ettiğinden bahsiyle bir takım hezeyanlarda bulunmuş, Mahkum Sabri de ayağa kalkarak Cemal gibi açmalamış, samiini güldürmüştür.

    Reis Bey bunlara şu müskit ve haklı mukabelede bulunmuştur:

    • Sen Allah’tan korkaydın, bu cürmü yapar mıydın? Muvaffak olaydın ne olacaktı?

    LİG MAÇLARI [14]

    İstanbul mıntıkası lig maçları ikinci devre müsabakalarına nihayet bir ay sonra başlanacaktır. Havaların açılmasını müteakip birinci küme takımları idmanlarına başlayacaklardır. Bu suretle yakın bir atide futbol faaliyetine şahit olacağız demektir.

    NÜMAYİŞ [15]

    Eski ramazanların kaba sofuları vardı. Ramazanda, arkada şamhırkası, elde teşbih, kaşları çatık, cehennem meydancıı gibi dolaşırlar, azarlayacak çocuk, paylayacak kadın, tahkir edecek fakir, kavga edecek insan ararlar. Onların bu halini görenler, sanki kıldıkları namazın, tuttukları orucun sevabı kendilerine değil de başkalarına imiş sanırdı.

    Bir gün bunlardan biri, iftar topuna yakın, pencerenin önüne oturuş, kemali azametle sokağı temaşa ederken, fakirin biri:

    • Efendi, Allah rızası için birkaç para himmet eyle!

    Diyince, zengin ve mağrur sofu, yüksek sesle içeriye bağırır.

    • Mehmet! Git, Ali’ye sule! Ali, vekilharca söylesin, ayvaz da uşağa söylesin, uşak da gitsin şu dilenciye: “İnayet ola!” desin…

    Bu sözü işiten fakir, ellerini açarak:

    • Yarabbi, der, Cebrail’e söyle, Cebrail Mikail’e söylesin, İsrafil Ezrail’ e söylesin, Ezrail de gelsin, şu herifin canını alsın!

    Çok şükür, ağzından söz çıkmayan, “İnayet ola!” demeye bile tenezzül etmeyen çatık suratlı evelzaman sofuları artık yok oldular ve gene çok şükür, din ile dünya işi birbirinden ayrıldıktan sonradır ki ibadet nümayiş olmaktan kurtuldu.

    STADYUM İÇİN MÜRACAAT [16]

    İstanbul mıntıkası Futbol Heyeti Cuma günü top oynanacağı cihetle Stadyum’un derhal tathirini istemiştir. Emanet bütün mevcut vesaiti ile ancak ana caddeleri temizlemekle meşgul olduğundan bu hafta için buna imkân olmadığını cevaben bildirmiştir.

    İLK TAYYARE [17]

    Milli mücadelenin ilk zamanları idi. O zaman maden kanatlı tayyarelerimiz yoktu. Birkaç bez kanatlı, kullanılmış tayyaremiz vardı.

    Bez kanatlı tayyareler gergin dursun diye bezlerinin üstüne bir ilaç sürerlerdi. Bu ilaç düşmanların memleketinde vardı. Bizim tedarik etmemiz kabil değildi.

    Kumandanlar, ustalar, tayyareciler düşünmeye vardılar. Ne yapalım ki tayyarelerin gevşeyen bez kanatlarına bir şey sürelim de o madde gibi gergin tutsun. Yoksa başka türlü uçmak kabil olmayacak.

    Hâlbuki düşman tayyareleri vızır vızır üstümüzde işliyor ve zararlar veriyordu.

    Bir genç tayyareci atıldı, dedi ki:

    • Ben bir çare biliyorum, onu yapalım.
    • O çare nedir? Diye sordular.
    • Çok, pek çok kaynatılmış patates suyu, o madde gibi yapışkanlık peyda ediyor. Patatesi kaynatalım ve tayyarenin kanatlarına onu sürelim.

    Herkes birbirine bakıştı ve silah arkadaşlarından birisi dedi ki:

    • Yahu uçarken yağmur yağarsa ne olur?
    • Kanatlar gevşer biz de ineriz.
    • Tehlikeli bir iş.
    • İstiklali, vatanı için uğraşan bir millet için tehlike, korku, kaza, ölüm yoktur.

    Bu söz üzerine koca bir kazan patates kaynattılar ve ilk tayyarenin kanadına sürdüler. Kurudu. Kanatlar gerildi. Genç tayyareci uçtu ve ilk uçuşta bir tayyareci düşürdü.

    Ondan sonra patates suyu ile çalıştılar. Ta çelik, maden tayyare filolarımız oluncaya kadar, bunlarla kahramanca uçtular ve zaferle dövüştüler.

    Bunu dünyada yalnız ve yalnız Türk tayyarecisi yapar.

    GÜZELLİK MÜSABAKAMIZ [18]

    Müsabakamıza iştirak etmek isteyen müteaddit hanım kızlardan dün de resimler aldık. Bu resimlerin sahipleri içinde küçük hanımlar ve muhtelif ırklardan matmazeller vardır.

    Hafta içinde aldığımız fotoğrafları derce başlayacağız.

    M.H. isimli kariimize:

    Fikirleriniz çok doğrudur. Hepsini nazarı dikkate aldık, teşekkür ederiz.

    Birinciliği tabii hakem heyeti ekseriyeti ara ile tayin edecektir. Mayo ile müsabakaya çıkmak mevzu bahis değildir. Endam tenasübü sade bir tuvaletle pek ala anlaşılabilir. Hakem heyeti en ciddi ve en salahiyettar zevattan mürekkep muhterem bir heyet olacaktır.

    Erkeklerin kıskançlığı meselesine gelince, müsabakamız gayet ciddi ve bedii bir gaye takip etmektedir. Fazla kıskanç olanlar kızlarına müsabakaya iştirake müsaade etmezlerse, buna kimsenin bir diyeceği yoktur. Fakat memleketin en güzide ve namuslu şahsiyetlerinden mürekkep bir heyeti mümeyyize, adeta mekteplerdeki imtihan heyetleri gibi olacaktır.

    GALATASARAY ATLETLERİNİN DÜNKÜ KAR KOŞUSU [19]

    Galatasaray kulübü atletleri tarafından dün büyük bir kar koşusu yapılmıştır. Bu koşu şimdiye kadar yapılan kar koşularının en mükemmeli olmuştur. Şimdiye kadar yapılan koşulara azami 10-12 atlet iştirak ettiği halde dünkü koşuya tam 40 atlet girmiştir. Koşuya sabahleyin saat 10’da Şişli tramvay garajı önünden başlanmıştır. Koşucular beşer kişiden mürekkep 8 takım halinde hareket etmişlerdir. Mesela Şişli-Hürriyet tepesi arasında gidip gelme olarak 3500 metre idi.

    Galatasaray kulübünün en iyi koşucuları ayrı ayrı takımlara taksim edildiklerinden takımlar arasında tam bir muvazene temin edilmiş, kuvvetli bir mücadele sahnesi vücuda getirilmiştir.

    Şişli-Hürriyet tepesi yolu tamamen karla örtülü olduğundan koşucular büyük müşkülat ile ilerlemeye mecbur olmuşlardır.

    Koşucular arasındaki rekabet bütün müşkülatı bertaraf etmiş, koşu muvaffakiyetle ikmal edilmiştir.

    Bir metreden fazla kar ile örtülü olan 3500 metrelik bu mesafe 16.25 dakikada Behzat Bey tarafından kazanılmıştır.

    Vasıf Bey ikinci, Memduh Bey de üçüncü olarak gelmişlerdir.

    Koşuyu takımlar arasında sayı hesabıyla Behzat, Nejat, Adil ve Haldun Beylerin dahil olduğu takım kazanmıştır. Galatasaraylı atletlerin dün tespit ettikleri rekor çok mucibi memnuniyettir.

    Kar koşusuna 40 kişilik bir atlet kafilesi çıkaran Galatasaray kulübünü tebrik ederiz.

    GALATASARAYLILAR ANTRENMANLARA BAŞLIYOR [20]

    Galatasaray kulübünün fahri reisi Mehmet Necati Bey’in vefatı üzerine Galatasaray idmancıları spor faaliyetini tevkif etmişti.

    Galatasaraylılar önümüzdeki Pazar gününden itibaren yeniden antrenmanlarına başlayacaklardır.

    TÜRK MARŞI [21]

    Evvelki gece “Emden” mürettebatı şerefine Alman sefarethanesinde verilen baloya Mösyö ve Madam Nadolni cenapları beni de davet etmek nezaketinde bulunmuşlardı.

    Balo alelade bir şekilde değil, bazı merasimle nihayet buldu. “Emden” kruvazörünün muzıkası evvela İstiklal Marşını çaldı. Hazır bulunan Türklerin çoğu da diğer ecnebiler gibi çalınan marşın Milli Türk Marşı olduğunu bilmiyorlardı. Neden sonra sefirin Türk zabitleriyle Alman Bahriyelilerin selam vaziyeti aldıklarını görünce onlar da çalınan havanın milli bir marş olduğunu anladılar ve ihtiram vaziyeti aldılar.

    İstiklal Marşını ben pek iyi tanırım. Çünkü onu öyle bir gün, öyle bir yerde dinledim ki artık unutmamın imkanı yoktur. İşgal kuvvetlerinin İstanbul’u tahliye ettikleri gün Dolmabahçe meydanında bütün o mağrur ve mütahakkim İtilaf jeneralleri ve askerleri selam durmuş, Müttefikin bayrakları hürmetle eğilmiş oldukları halde Türk istiklal marşını dinlemişlerdi… İşte ben o günden beri İstiklal Marşını bilirim, fakat benim veya birkaç yüz, birkaç bin kişinin bilmesi kafi mi? Milli Marşı bütün millet bilmelidir. Nitekim evvelki gece İstiklal Marşı bitip de arkasından Almanların “Almanya, Almanya, her şeyin fevkinde!”

    Milli Marşı çalınmaya başlar başlamaz, koca salonu dolduran bütün Almanlar, kadın ve erkek, muzıkayla beraber bu marşı taganni ettiler. Heyecan ve teessür içinde kaldım; biraz evvel bizim marşımızın öksüz öksüz yalnız muzıka tarafından çalındığını hatırlayarak üzüldüm ve müteessir oldum.

    Neden bizim de bütün milletin sevdiği ve bildiği bir Milli Marşımız olmasın? Neden bu Milli Marşı mektep çocuklarından itibaren büyük küçük, kadın ve erkek her Türk bilmesin ve söylemesin?

    Çarliston havalarını bilip, söyleyip de kendi Milli Marşını bilmemek ve söyleyememek ne elim şey! Alman sefarethanesinin muhteşem salonu, Doyçlant, Doyçlant, über alles nağmeleriyle inlerken kalbimin ta içinde bu elemi duydum.

    MİLLİYET’İN DÖRTLER KUPASI [22]

    Geçen spor sahifelerimizden birinde lig maçlarının birinci devresinde en başta gelen dört futbol takımı arasında bayram günlerinde bir turnuva tertip edilmesi fikrinin mevcudiyetinden bahsetmiştik.

    Spor ve bilhassa başta gelen futbol faaliyetinin hemen hemen sıfıra müncer olduğu bu sıralarda verdiğimiz bu haber, öğrendiğimize göre, spor meraklıları arasında büyük bir memnuniyet uyandırmıştır.

    En son haber aldığımıza göre bu turnuvaya dahil olacak dört kulüpten Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş müsabakalara girmeyi prensip itibariyle kabul etmişlerdir. Geriye kalan Vefa kulübünün de turnuvayı memnuniyetle kabul edileceğine şüphe edilmez. Esasen dört kulüp murahhaslarının şu bir iki gün zarfında bir araya gelerek kati kararlarını vermeleri ve turnuvanın bütün teferruatını tespit etmeleri mukarrerdir.

    Her fırsatta spor ve sporcuları teşvikten geri kalmayan “Milliyet” mevkii fiile çıkmak üzere olan bu turnuvayı gene bir teşvik vesilesi ittihaz etmek fikriyle ortaya bir kupa koymaktadır. “Milliyet” kupasını turnuvayı kazanacak olan Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe, Vefa takımlarından biri alacaktır.

    “Milliyet” verdiği ve bundan sonra da vereceği spor mükafatlarının kulüplerin tarihlerinde yekdiğerine karışmamasını temin için kendine izafe edilişinden maada ayırıcı bir isimler de tevsimini muvafık görmektedir.

    Geçen sene üçüncü takımlar arasındaki turnuva galibine verdiğimiz kupaya “Milliyet’in Küçükler Kupası” dediğimiz gibi bayramda vereceğimiz kupaya da “Milliyet’in Dörtler Kupası” namını veriyoruz.

    Turnuvanın bütün teferruatının tespiti dört kulüp murahhaslarıyla Stadyum idaresine ait olacaktır. Gazetemiz bu hususta karışmayarak isimleri bidayette taayyün edecek olan bu murahhasların nihai kararına göre kupayı galibine tevdi edecektir.

    Diğer taraftan öğrendiğimize göre turnuvanın şu şekilde tertip edilmesi düşünülmektedir. Bayramın ilk günü Fenerbahçe ile Beşiktaş ve Galatasaray’la Vefa takımlarının, üçüncü günü de iki galibin karşılaşması.

    Filhakika bu turnuvanın alabileceği en cazip şekildir. Zira malumdur ki lig maçlarının birinci devresinde Fenerbahçe Beşiktaş’a mağlup olmuş, Galatasaray da Vefa ile berabere kalmıştı. Bu şekilde yapılacak maçlar o beklenmemiş netayici yer alan müsabakaların birer rövanşı mahiyetinde olacaktır.

    Bakalım “Milliyet’in Dörtler Kupası”nı dört kuvvetli takımdan hangisi alacak?

    ASLAN AVI! [23]

    Dikkat ettiniz mi? Yevmi arkadaşlarımdan birinde yeniden bir aslan avı hikayesi çıktı. İşin garibi bundan bir iki sene evvel bizim avcı Said’in aslan avı menakibini yzmış olan gazetenin eski şeriklerinden birinin şimdi müstakilen sahip olduğu sabah gazetesinde yine bu nevi avcılıktan bahsetmesidir. A.N. Bey ismindeki bu arkadaşa dün sorduk:

    • Yahu! Sen hangi gazetede çalışsan bir “aslan avı” açarsın, bu nedendir?
    • Aslan payını severim de ondan!

    BEYNELMİLEL FUTBOL [24]

    Federasyon Reisimiz Madrid’deki Kongreye Davet Edildi

    Beynelmilel Futbol Federasyonu teessüsünün 25inci devri senevisi dolayısıyla Madrid’de bir kongre aktedecektir. Bu kongreye iştirak için Beynelmilel Futbol Federasyonu reisi M.Rimmer, Türkiye Futbol Federasyonu reisi Muvaffak Bey’i şahsen davet etmiştir.

    BALIKÇILIK SPORU [25]

    Moda deniz kulübünde yeni bir balıkçılık şubesi açılmıştır. Kulüp azaları yakında Adalar’da balık avına çıkacaklardır.

    NİÇİN? [26]

    Yunan ordusunu dört senede denize döktük. Mübadele meselesini beş senedir halledemiyoruz.

    Fesleri bir günde attık. Başörtülerini hala çıkaramıyoruz.

    Halifeyi bir günde def ettik. Kafesleri asırlardır kaldıramıyoruz.

    Medreseleri bir anda kapadık. Kanalizasyon çukurları hala açık duruyor.

    Yeni harf meselesi diye bir mesele yok. Darülbedayi meselesi diye bir mesele var.

    Hâsılı, bir asırda yapılabilecek işleri bir anda yapmak mucizesini göstermişiz. Bir anda yapılabilecek işleri ise senelerdir yapamıyoruz.

    Sebep ne?

    Sebep şu ki büyük işleri başarabilecek büyük bir adamımız var. Küçük işleri yapacak mekanizma ise baştanbaşa bozuktur.

    VOLEYBOL MAÇLARI [27]

    Dün, Beyoğlu Amerikan Kulübü’nde İstanbul mıntıkası voleybol birincilik maçları turnuvasına devam edilecekti. Fakat gene rakiplerden bazılarının sahada ispatı vücut etmemesi dolayısıyla maçlar çok tatsız bir hava içinde cereyan etti.

    Günün en mühim maçını Fenerbahçe takımıyla Nişantaşı arasında yapılacak müsabaka teşkil ediyordu. Nişantaşı takımının gelmemesi, Fenerlilerin hükmen galebesini intaç etti.

    Geçenlerde söylediğimiz üzere voleybol, memlekette henüz taammüm etmeye başlayan bir spordur. Her yeni spor gibi, daha bidayette aşkla karşılanması icap eden voleybol, maalesef İstanbul’da layık olduğu ciddiyetle karşılanmamaktadır.

    Bunun en bariz misali İstanbul voleybol şampiyonasının şimdye kadar intaç edilen bütün maçlarının hemen hemen kâmilen hükmen kazanılmış olmasıdır.

    Alakadar kulüpler ve teşkilatın bu hususta dikkatli davranması lazımdır.

    BAYRAMDA YAPILACAK FUTBOL MAÇLARI [28]

    İstanbul muhtelitinin bayramda İzmir’e giderek İzmir muhteliti ile bir maç yapılması için görüşülmüştü. Dün gelen İzmir gazetelerinin bu hususta verdikleri malumata göre, İstanbul futbolcuları şayet İzmir’e gitmezlerse, İzmir muhteliti İstanbul veya Ankara’dan başka bir kuvvetli takım celbedecek, bu suretle bayramı müsabakasız geçirmeyecektir.

    Diğer taraftan bizim haber aldığımıza göre bayramda şehrimizde Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Vefa kulüpleri arasında bir futbol turnuvasının yapılması muhtemeldir.

    Bunun takarrürü halinde, bayramın birinci ve üçüncü günleri Galatasaray-Vefa, Fener-Beşiktaş müsabakası yapılacaktır.

    Bu vaziyete göre İzmir’e İstanbul’dan kuvvetli bir futbol takımının gitmesi de mümkün olmayacak demektir.

    VASIF BEY MAARİF VEKİLİ OLDU [29]

    Ankara, 23 (Vakit) – Bugün Büyük Millet Meclisi’nde İzmir mebusu Vasıf Bey’in intihap mazbatası okunarak kabul edildi ve arkasından da tahlifi yapıldı.

    Vasıf Bey’in Maarif Vekaleti’ne tayin edilmesi kararlaştırılmıştır. Bu husustaki kararname Başvekilimiz tarafından imzalanarak Reisicumhur hazretlerinin tasdikine arz olunmuştur.

    FUTBOL HEYETİ TOPLANDI [30]

    İstanbul A Takımı İdmansız Olduğu için İzmir’e Gidilemiyor

    İzmir mıntıkasının daveti üzerine İstanbul “A” muhtelitinin üç maç yapmak üzere bayramda İzmir’e gitmesi mevzuubahis olunmakta idi. İzmir mıntıkasının bundan bir ay evvel yaptığı bu teklif, mıntıka Futbol Heyetinin bir türlü toplanamaması yüzünden şimdiye kadar cevap verilememişti.

    Nihayet İzmir mıntıkasının gazetemiz vasıtasıyla mıntıka Futbol Heyetine vaki olan sonuncu müracaatından sonra Futbol Heyeti Perşembe akşamı toplandı ve bu hususta son kararını verdi.

    Verilen bu karara göre, İzmir mıntıkasının teklifi kabul olunmamaktadır.

    Futbol Heyeti bu kararı verirken “A” muhtelitine mensup oyuncuların lig maçlarının tatilinden beri idmanlarını terk etmiş bir halde olduklarını nazarı dikkate almıştır.

    Bir noktai nazara göre mıntıka bu kararında haklıdır. İdmansız bir takımı, böyle temsili bir maça çıkarmak, şehirler arsında bir rekabetin tebarüz etmeye başladığı bu günlerde hiç de musip olmayacaktı.

    Yalnız gönül isterdi ki İzmirli sporcu arkadaşlarımızın, makul bir fikre istinaden bu talepleri büsbütün ret edilmeyerek bir sureti tesviyeye rapt edildin. Bütün sporcuların birbirine hizmet etmesi icap ettiğine göre, İstanbul sporcularının İzmir seyahatini icra etmeleri bir vecibedir.

    Memnuniyetle haber aldığımıza göre, mıntıka Futbol Heyetinde de ilk fırsatta bir İzmir seyahati yapmak konusunda bir temayül mevcuttur. Mesela kurban bayramına kadar “A” takımını hazırlamak ve bir İstanbul-İzmir maçı yapmak mümkün olacaktır.

    BAYRAMA DOĞRU [31]

    Bayramda muhtelif şehirler arasında futbol temasları yapma mutattır. Bu cümleden olmak üzere İstanbul takımlarından bazılarının Edirne, Kocaeli, Tekirdağ, Bandırma gibi yakın merkezlere seyahat etmeleri takarrür etmiştir. Bazı şehir takımlarının da İstanbul’a gelmek hususunda kulüpler nezdinde münferit teşebbüslerde bulundukları temin edilmektedir.

    HOKEY FAALİYETİ [32]

    Bu sene ilkbaharda çoktan beri terk edilen hokey faaliyetinin canlanacağı söylenmektedir. Osman Hakkı Bey’in himmetiyle dolaplarda çürüyen stiklerin çıkarılacağı ve kulüpler arasında hususi temaslar yapılacağı temin edilmektedir. Yaptığımız tahkikata nazaran filhakika böyle bir tasavvur mevcut bulunmaktadır. Yalnız bu tasavvurun proje halinde kalan diğer emsaline benzememesi şayanı temennidir.

    DARÜLACEZE VE ARTİSTLER! [33]

    Bir garip ve acıklı şey öğrendim. Darülbedayi artistleri, Darülaceze müdürüne müracaat ederek artistlerden aciz ve muhtaç düşenlerin Darülaceze’ye kabulünü rica etmişler.

    Evvela bu müracaat fecidir. Sanat namına faciadır. Fakat ne çare ki her yerde olduğu gibi bizde de sanat sahibini pek nadir olarak zengin eder, bazen geçindirir, ekseri sefil eder ve muhakkak ihtiyarlıkta aç bırakır. Bunu gördükten sonra hala bu malihülyai mesleke sülük edenlere aşıkışûride diye acınmaktan başka ne yapılır?

    Şimdi bu tıraşlar bertaraf, Darülaceze müdürü aciz kalan artistleri kabul edemeyeceğini söylemiş. İşte bu hepsinden fecidir. Çünkü o müessesenin irat menbalarından biri de “Temaşalar”dır. Sağ ve sağlam iken yardım ettiği hayır müessessesinden de hayır görmezlerse bu biçareler nereye giderler?

    İki gün evvel sokaklardaki dilenciler toplanıp kamyonlarla Darülaceze’ye naklediliyordu. Oraya girebilmek için mutlaka sokakta avuç açmak mı lazım?

    MÜNEVVERLERİN TENVİRİ İÇİN [34]

    (…) Dün akşam Fransız tiyatrosunda Phedre’i seyretmeye gitmiştim; gözlerim her tarafta bizim genç şairlerimizi, genç ediplerimizi, genç sanatkârlarımızı arıyordu; lakin maatteessüf salonun her yerinde Galata halkından başka kimselere rastgelmiyordu! Türkiye’den başka herhangi bir memlekette Racine’in oynanması, başlı başına bir hadise teşkil eder. Bizde ise bu büyük, bu layemut sanat nefhası hiçbir kılı kıpırdatmadan esip geçiyor.

    Bir zamanlar Galatasaray Lisesi talebeleri, bir “Sara Bernar”ı, bir “Rejan”ı, bir “Mune Sulli”yi görebilmek için, Tepebaşı Kışlık tiyatrosuna adeta bir kale zapteder gibi hücum ederlerdi. Şimdi bunları, futbol kalesinden başka bir şey alakadar etmiyor. Bu da fikri ve hissi bir inhitat alameti değil midir?

    Müddeamızı ispat için bundan bin kere daha kuvvetli alametler sayıp dökebiliriz. Fakat neye yarar; dert ortadadır ve buna çare bulmak lazımdır.

    Maarif Vekâleti münevverler için umumi kütüphaneler mi açacak, vasi mikyasta tercüme ve telif kitaplar bastırıp gayet ucuz fiyatlarla mı dağıtacak; fikir ve edebiyata dair müsabakalar, anketler mi tertip edecek, senenin en güzel kitaplarını yazana veyahut herhangi bir şubede olursa olsun en güzel sanat eserini vücuda getireceklere yüksek mükâfatlar mı verecek; her ne yapacaksa yapmalı, bu düşen kafaları doğrultmaya gayret etmelidir.

    NEVESER! [35]

    Bu ismi tanıdınız mı? Bu Seyrisefain’in emektar ve eski bir vapurudur. Rivayete nazaran vapur üç dört gün evvel iskele vazifesini görmek üzere bağlı olduğu Kınalıada iskelesinden nabedit olmuş ve uzun taharriyattan sonra Çanakkale’ye doğru giderken Marmara’da yakalanmış. Ne yalan söyleyeyim, vapurun bu hareketi hoşuma gitti. Senelerce hizmetten sonra böyle iskele yapılınca haysiyetine dokunmuş ve kaçmıştır. Çoğumuz Neveser kadar olamayız.

    FUTBOL FAALİYETİ [36]

    Havaların ortada mevcut manileri bertaraf edecek bir şekil alması dolayısıyla çoktan beri tatil edilen futbol faaliyetine bu haftadan itibaren başlanacaktır. Eğer hava bugünkü müsait şekilde devam ederse gerek stadyum, gerek Kadıköy sahası tamamen futbol oynamaya müsait bir hale gelecektir. Önümüzdeki Cuma günü için bazı maçlar hazırlanmıştır.


    [1] 1 Şubat 1929 – Son Saat Gazetesi (A.S.)

    [2] 1 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [3] 2 Şubat 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)

    [4] 2 Şubat 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [5] 3 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi (Ahmet Haşim)

    [6] 3 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [7] 4 Şubat 1929 – Milliyet Gazetesi

    [8] 5 Şubat 1929 – Vakit Gazetesi (Toplu İğne)

    [9] 6 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi (Yusuf Ziya)

    [10] 7 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi (Kemalettin Şükrü)

    [11] 8 Şubat 1929 – Vakit Gazetesi

    [12] 9 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [13] 10 Şubat 1929 – Milliyet Gazetesi

    [14] 11 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [15] 12 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi (Yusuf Ziya)

    [16] 13 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [17] 14 Şubat 1929 – Milliyet Gazetesi

    [18] 15 Şubat 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [19] 16 Şubat 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [20] 16 Şubat 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [21] 17 Şubat 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)

    [22] 18 Şubat 1929 – Milliyet Gazetesi

    [23] 19 Şubat 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [24] 20 Şubat 1929 – Vakit Gazetesi

    [25] 21 Şubat 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [26] 21 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi (Yusuf Ziya)

    [27] 22 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [28] 23 Şubat 1929 – Vakit Gazetesi

    [29] 24 Şubat 1929 – Vakit Gazetesi

    [30] 25 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [31] 25 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [32] 25 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [33] 25 Şubat 1919 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [34] 26 Şubat 1929 – Milliyet Gazetesi (Yakup Kadri)

    [35] 27 Şubat 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [36] 28 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

  • Fenerbahçe 2023-2024

    Fenerbahçe 2023-2024

    Fenerbahçe için 2023-2024 sezonu; 26 Temmuz 2023 tarihinde Fenerbahçe futbol takımının iç sahada oynadığı (UEFA Konferans Ligi) Zimbru Chisinau maçıyla başladı ve 12 Haziran 2024 tarihinde erkek basketbol takımının (Anadolu Efes’e karşı) kazandığı Türkiye Şampiyonluğu ile son buldu. İşte detaylar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe 2023-2024

    Branşa Göre

    Futbol: 58 maç, 45 galibiyet, 6 beraberlik, 7 mağlubiyet.

    Erkek Basketbol: 81 maç, 58 galibiyet, 23 mağlubiyet.

    Kadın Basketbol: 55 maç, 53 galibiyet, 2 mağlubiyet.

    Erkek Voleybol: 42 maç, 33 galibiyet, 9 mağlubiyet.

    Kadın Voleybol: 46 maç, 39 galibiyet, 7 mağlubiyet.

    Toplam: 282 maç, 228 galibiyet, 6 beraberlik, 48 mağlubiyet

    Fenerbahçe 2023-2024

    Aylara Göre

    2023 – 07: 1 Maç

    2023 – 08: 7 Maç

    2023 – 09: 9 Maç

    2023 – 10: 36 Maç

    2023 – 11: 34 Maç

    2023 – 12: 34 Maç

    2024 – 01: 39 Maç

    2024 – 02: 34 Maç

    2024 – 03: 36 Maç

    2024 – 04: 32 Maç

    2024 – 05: 14 Maç

    2024 – 06: 6 Maç

    Fenerbahçe 2023-2024
    Fenerbahçe 2023-2024

    Maç Listesi

    Ait Olduğu BranşMüsabakanın TarihiOrganizasyon İçeriğiTakım-1Müsabaka SporuTakım-2
    Futbol26 Temmuz 2023 ÇarşambaUEFA Konferans LigiFenerbahçe5 – 0Zimbru Chisinau
    Futbol01 Ağustos 2023 SalıUEFA Konferans LigiZimbru Chisinau0 – 4Fenerbahçe
    Futbol10 Ağustos 2023 PerşembeUEFA Konferans LigiFenerbahçe3 – 1Maribor
    Futbol13 Ağustos 2023 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe2 – 1Gaziantep FK
    Futbol17 Ağustos 2023 PerşembeUEFA Konferans LigiMaribor0 – 3Fenerbahçe
    Futbol21 Ağustos 2023 PazartesiTürkiye Süper LigiSamsunspor0 – 2Fenerbahçe
    Futbol24 Ağustos 2023 PerşembeUEFA Konferans LigiFenerbahçe5 – 1Twente
    Futbol31 Ağustos 2023 PerşembeUEFA Konferans LigiTwente0 – 1Fenerbahçe
    Futbol03 Eylül 2023 PazarTürkiye Süper LigiAnkaragücü0 – 1Fenerbahçe
    Kadın Basketbol14 Eylül 2023 PerşembeTürkiye Süper LigiÇukurova Basketbol Mersin0 – 20Fenerbahçe Alagöz Holding
    Kadın Basketbol17 Eylül 2023 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe Alagöz Holding84 – 56Galatasaray Çağdaş Faktöring
    Futbol17 Eylül 2023 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe3 – 2Bitexen Antalyaspor
    Futbol21 Eylül 2023 PerşembeUEFA Konferans LigiFenerbahçe3 – 1Nordsjaelland
    Kadın Basketbol22 Eylül 2023 CumaTürkiye Süper LigiFenerbahçe Alagöz Holding98 – 52Emlak Konut
    Futbol25 Eylül 2023 PazartesiTürkiye Süper LigiCorendon Alanyaspor0 – 1Fenerbahçe
    Futbol29 Eylül 2023 CumaTürkiye Süper LigiFenerbahçe4 – 0Rams Başakşehir
    Kadın Basketbol29 Eylül 2023 CumaFIBA Süper KupaFenerbahçe Alagöz Holding109 – 52LDLC ASVEL Feminin
    Futbol01 Ekim 2023 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe5 – 0Çaykur Rizespor
    Kadın Basketbol01 Ekim 2023 PazarTürkiye Süper LigiMehmet Kavan Yapı İzmit Belediyespor70 – 75Fenerbahçe Alagöz Holding
    Erkek Basketbol01 Ekim 2023 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe Beko95 – 58Çağdaş Bodrum Spor
    Kadın Basketbol04 Ekim 2023 ÇarşambaFIBA Euroleague WomenFenerbahçe Alagöz Holding96 – 66Valencia Basket Club
    Futbol05 Ekim 2023 PerşembeUEFA Konferans LigiSpartak Trnava1 – 2Fenerbahçe
    Kadın Basketbol06 Ekim 2023 CumaTürkiye Süper LigiFenerbahçe Alagöz Holding114 – 48Hatay BBSK
    Erkek Basketbol06 Ekim 2023 CumaULEB EuroleagueFenerbahçe Beko85 – 82EA7 Emporio Armani
    Futbol08 Ekim 2023 PazarTürkiye Süper LigiKasımpaşa2 – 0Fenerbahçe
    Erkek Basketbol09 Ekim 2023 PazartesiTürkiye Süper LigiPınar Karşıyaka84 – 79Fenerbahçe Beko
    Kadın Voleybol11 Ekim 2023 ÇarşambaŞampiyonlar KupasıFenerbahçe Opet2 – 3Vakıfbank Spor Kulübü
    Kadın Basketbol11 Ekim 2023 ÇarşambaFIBA Euroleague WomenFenerbahçe Alagöz Holding106 – 57LDLC ASVEL Feminin
    Erkek Basketbol13 Ekim 2023 CumaULEB EuroleagueValencia Basket77 – 74Fenerbahçe Beko
    Kadın Voleybol14 Ekim 2023 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Opet3 – 0Aydın Büyükşehir Belediye Spor Kulübü
    Kadın Basketbol14 Ekim 2023 CumartesiTürkiye Süper LigiBotaş61 – 93Fenerbahçe Alagöz Holding
    Erkek Basketbol15 Ekim 2023 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe Beko113 – 98Bahçeşehir Koleji
    Kadın Voleybol17 Ekim 2023 SalıTürkiye Süper LigiEczacıbaşı3 – 2Fenerbahçe Opet
    Erkek Basketbol17 Ekim 2023 SalıULEB EuroleagueFenerbahçe Beko83 – 69Panathinaikos
    Erkek Voleybol18 Ekim 2023 ÇarşambaTürkiye Süper LigiFenerbahçe Parolapara3 – 0Spor Toto
    Kadın Basketbol18 Ekim 2023 ÇarşambaFIBA Euroleague WomenCasademont Zaragoza71 – 74Fenerbahçe Alagöz Holding
    Erkek Basketbol19 Ekim 2023 PerşembeULEB EuroleagueFenerbahçe Beko101 – 86LDLC ASVEL Villeurbanne
    Kadın Voleybol21 Ekim 2023 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Opet3 – 0Kuzeyboru
    Erkek Voleybol22 Ekim 2023 PazarTürkiye Süper LigiTürşad0 – 3Fenerbahçe Parolapara
    Kadın Basketbol22 Ekim 2023 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe Alagöz Holding101 – 65Bursa Uludağ Basketbol
    Futbol22 Ekim 2023 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe4 – 2Atakaş Hatayspor
    Erkek Basketbol22 Ekim 2023 PazarTürkiye Süper LigiGalatasaray Ekmas62 – 74Fenerbahçe Beko
    Erkek Voleybol25 Ekim 2023 ÇarşambaTürkiye Süper LigiFenerbahçe Parolapara3 – 0Develi Belediyesi
    Kadın Basketbol25 Ekim 2023 ÇarşambaFIBA Euroleague WomenFenerbahçe Alagöz Holding90 – 64Beretta Famila Schio
    Futbol26 Ekim 2023 PerşembeUEFA Konferans LigiFenerbahçe3 – 1Ludogorets
    Erkek Basketbol27 Ekim 2023 CumaULEB EuroleagueBayern Münih67 – 76Fenerbahçe Beko
    Kadın Voleybol28 Ekim 2023 CumartesiTürkiye Süper LigiKarayolları0 – 3Fenerbahçe Opet
    Kadın Basketbol28 Ekim 2023 CumartesiTürkiye Süper LigiNesibe Aydın72 – 94Fenerbahçe Alagöz Holding
    Erkek Voleybol29 Ekim 2023 PazarTürkiye Süper LigiBigadiç Belediyesi1 – 3Fenerbahçe Parolapara
    Erkek Basketbol29 Ekim 2023 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe Beko83 – 53Reeder Samsunspor
    Futbol29 Ekim 2023 PazarTürkiye Süper LigiSiltaş Yapı Pendikspor0 – 5Fenerbahçe
    Kadın Voleybol31 Ekim 2023 SalıTürkiye Süper LigiFenerbahçe Opet3 – 0Beşiktaş Ayos
    Kadın Basketbol31 Ekim 2023 SalıFIBA Euroleague WomenAZS UMCS Lubin50 – 85Fenerbahçe Alagöz Holding
    Erkek Basketbol02 Kasım 2023 PerşembeULEB EuroleagueFenerbahçe Beko79 – 77Olympiacos
    Kadın Basketbol03 Kasım 2023 CumaTürkiye Süper LigiFenerbahçe Alagöz Holding100 – 79İlkem Yapı Tarsus Spor
    Kadın Voleybol04 Kasım 2023 CumartesiTürkiye Süper LigiGalatasaray Daikin1 – 3Fenerbahçe Opet
    Futbol04 Kasım 2023 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe2 – 3Trabzonspor
    Erkek Voleybol05 Kasım 2023 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe Parolapara3 – 0Brand Group Alanya Belediyespor
    Erkek Basketbol05 Kasım 2023 PazarTürkiye Süper LigiTofaş86 – 95Fenerbahçe Beko
    Kadın Voleybol07 Kasım 2023 SalıCEV Şampiyonlar LigiFenerbahçe Opet3 – 0Calcit Kamnik
    Erkek Basketbol09 Kasım 2023 PerşembeULEB EuroleaguePartizan Mozzart85 – 84Fenerbahçe Beko
    Futbol09 Kasım 2023 PerşembeUEFA Konferans LigiLudogorets2 – 0Fenerbahçe
    Kadın Voleybol11 Kasım 2023 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Opet3 – 1Muratpaşa Belediye Sigorta Shop
    Erkek Voleybol12 Kasım 2023 PazarTürkiye Süper LigiGalatasaray HDI Sigorta2 – 3Fenerbahçe Parolapara
    Futbol12 Kasım 2023 PazarTürkiye Süper LigiYukatel Adana Demirspor0 – 0Fenerbahçe
    Kadın Voleybol14 Kasım 2023 SalıCEV Şampiyonlar LigiSC Potsdam0 – 3Fenerbahçe Opet
    Erkek Basketbol14 Kasım 2023 SalıULEB EuroleagueKızılyıldız87 – 56Fenerbahçe Beko
    Erkek Voleybol15 Kasım 2023 ÇarşambaTürkiye Süper LigiFenerbahçe Parolapara3 – 2Ziraat Bankkart
    Kadın Basketbol16 Kasım 2023 PerşembeTürkiye Süper LigiBeşiktaş62 – 80Fenerbahçe Alagöz Holding
    Erkek Basketbol16 Kasım 2023 PerşembeULEB EuroleagueMaccabi Playtika78 – 73Fenerbahçe Beko
    Kadın Voleybol18 Kasım 2023 CumartesiTürkiye Süper LigiNilüfer Belediye1 – 3Fenerbahçe Opet
    Erkek Voleybol19 Kasım 2023 PazarTürkiye Süper LigiArkas Spor0 – 3Fenerbahçe Parolapara
    Kadın Basketbol19 Kasım 2023 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe Alagöz Holding105 – 81Antalya BŞB Antalya Toroslar
    Erkek Basketbol19 Kasım 2023 PazarTürkiye Süper LigiManisa Büyükşehir Belediye Spor69 – 82Fenerbahçe Beko
    Kadın Voleybol21 Kasım 2023 SalıTürkiye Süper LigiFenerbahçe Opet3 – 0Sarıyer Belediyesi
    Kadın Basketbol22 Kasım 2023 ÇarşambaFIBA Euroleague WomenFenerbahçe Alagöz Holding110 – 63ACS Sepsi SIC
    Erkek Voleybol22 Kasım 2023 ÇarşambaCEV Volleyball CupHypo Tirol Innsbruck3 – 2Fenerbahçe Parolapara
    Erkek Basketbol23 Kasım 2023 PerşembeULEB EuroleagueVirtus Segafredo Bologna87 – 79Fenerbahçe Beko
    Kadın Voleybol24 Kasım 2023 CumaTürkiye Süper LigiVakıfBank1 – 3Fenerbahçe Opet
    Kadın Basketbol25 Kasım 2023 CumartesiTürkiye Süper LigiMelikgazi Kayseri Basketbol68 – 84Fenerbahçe Alagöz Holding
    Erkek Voleybol26 Kasım 2023 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe Parolapara3 – 1Rams Global Cizre Belediye
    Erkek Basketbol26 Kasım 2023 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe Beko96 – 85Aliağa Petkimspor
    Futbol26 Kasım 2023 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe2 – 1VavaCars Fatih Karagümrük
    Kadın Voleybol28 Kasım 2023 SalıCEV Şampiyonlar LigiGrot Budowani Lodz0 – 3Fenerbahçe Opet
    Kadın Basketbol29 Kasım 2023 ÇarşambaFIBA Euroleague WomenDVTK Hun-Therm64 – 81Fenerbahçe Alagöz Holding
    Erkek Basketbol30 Kasım 2023 PerşembeULEB EuroleagueFenerbahçe Beko100 – 99Real Madrid
    Futbol30 Kasım 2023 PerşembeUEFA Konferans LigiNordsjaelland6 – 1Fenerbahçe
    Kadın Voleybol02 Aralık 2023 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Opet3 – 0PTT
    Kadın Basketbol02 Aralık 2023 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Alagöz Holding111 – 79Çankaya Üniversitesi
    Erkek Basketbol02 Aralık 2023 CumartesiTürkiye Süper LigiBeşiktaş EmlakJet68 – 64Fenerbahçe Beko
    Erkek Voleybol03 Aralık 2023 PazarTürkiye Süper LigiKuşgöz İzmir Vinç Akkuş Belediye0 – 3Fenerbahçe Parolapara
    Futbol04 Aralık 2023 PazartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe4 – 1EMS Yapı Sivasspor
    Kadın Basketbol05 Aralık 2023 SalıFIBA Euroleague WomenValencia Basket64 – 88Fenerbahçe Alagöz Holding
    Kadın Voleybol06 Aralık 2023 ÇarşambaCEV Şampiyonlar LigiFenerbahçe Opet3 – 0SC Potsdam
    Erkek Basketbol06 Aralık 2023 ÇarşambaULEB EuroleagueBaskonia80 – 79Fenerbahçe Beko
    Erkek Basketbol08 Aralık 2023 CumaULEB EuroleagueFC Barcelona89 – 81Fenerbahçe Beko
    Kadın Voleybol09 Aralık 2023 CumartesiTürkiye Süper LigiTürk Hava Yolları1 – 3Fenerbahçe Opet
    Futbol09 Aralık 2023 CumartesiTürkiye Süper LigiBeşiktaş1 – 3Fenerbahçe
    Erkek Voleybol10 Aralık 2023 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe Parolapara3 – 1Bursa Büyükşehir Belediyesi
    Erkek Basketbol11 Aralık 2023 PazartesiTürkiye Süper LigiAnadolu Efes81 – 80Fenerbahçe Beko
    Erkek Voleybol12 Aralık 2023 SalıCEV Volleyball CupDraisma Dynamo Apeldoorn1 – 3Fenerbahçe Parolapara
    Kadın Basketbol12 Aralık 2023 SalıFIBA Euroleague WomenLyon Asvel89 – 81Fenerbahçe Alagöz Holding
    Futbol14 Aralık 2023 PerşembeUEFA Konferans LigiFenerbahçe4 – 0Spartak Trnava
    Erkek Basketbol15 Aralık 2023 CumaULEB EuroleagueFenerbahçe Beko86 – 74AS Monaco
    Kadın Voleybol16 Aralık 2023 CumartesiTürkiye Süper LigiÇukurova Belediyesi Spor Kulübü0 – 3Fenerbahçe Opet
    Kadın Basketbol16 Aralık 2023 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Alagöz Holding88 – 62OGM Ormanspor
    Erkek Voleybol17 Aralık 2023 PazarTürkiye Süper LigiHatay Büyükşehir Belediyespor1 – 3Fenerbahçe Parolapara
    Erkek Basketbol17 Aralık 2023 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe Beko99 – 71Türk Telekom
    Futbol20 Aralık 2023 ÇarşambaTürkiye Süper LigiMondihome Kayserispor3 – 4Fenerbahçe
    Kadın Basketbol20 Aralık 2023 ÇarşambaFIBA Euroleague WomenFenerbahçe Alagöz Holding71 – 65Casademont Zaragoza
    Erkek Voleybol20 Aralık 2023 ÇarşambaCEV Volleyball CupFenerbahçe Parolapara3 – 1Draisma Dynamo Apeldoorn
    Erkek Basketbol20 Aralık 2023 ÇarşambaULEB EuroleagueFenerbahçe Beko80 – 78Zalgiris Kaunas
    Erkek Basketbol22 Aralık 2023 CumaULEB EuroleagueAlba Berlin82 – 91Fenerbahçe Beko
    Kadın Basketbol23 Aralık 2023 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Alagöz Holding76 – 54Çukurova Basketbol Mersin
    Erkek Voleybol24 Aralık 2023 PazarTürkiye Süper LigiHalkbank3 – 0Fenerbahçe Parolapara
    Futbol24 Aralık 2023 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe0 – 0Galatasaray
    Erkek Basketbol25 Aralık 2023 PazartesiTürkiye Süper LigiDarüşşafaka Lassa56 – 98Fenerbahçe Beko
    Kadın Basketbol27 Aralık 2023 ÇarşambaTürkiye Süper LigiGalatasaray Çağdaş Faktöring83 – 103Fenerbahçe Alagöz Holding
    Erkek Basketbol28 Aralık 2023 PerşembeULEB EuroleagueAnadolu Efes84 – 89Fenerbahçe Beko
    Kadın Basketbol30 Aralık 2023 CumartesiTürkiye Süper LigiEmlak Konut58 – 96Fenerbahçe Alagöz Holding
    Erkek Basketbol30 Aralık 2023 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Beko97 – 90Bursaspor Info Yatırım
    Kadın Basketbol02 Ocak 2024 SalıTürkiye KupasıFenerbahçe Alagöz Holding96 – 57Nesibe Aydın
    Erkek Basketbol02 Ocak 2024 SalıULEB EuroleagueFenerbahçe Beko76 – 85Kızılyıldız
    Erkek Basketbol04 Ocak 2024 PerşembeULEB EuroleagueFenerbahçe Beko109 – 74Maccabi Playtika
    Erkek Voleybol06 Ocak 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiSpor Toto0 – 3Fenerbahçe Parolapara
    Erkek Basketbol06 Ocak 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiOnvo Büyükçekmece İstanbul58 – 89Fenerbahçe Beko
    Kadın Voleybol07 Ocak 2024 PazarTürkiye Süper LigiAydın Büyükşehir Belediyespor0 – 3Fenerbahçe Opet
    Futbol07 Ocak 2024 PazarTürkiye Süper Ligiİstanbulspor1 – 5Fenerbahçe
    Kadın Basketbol08 Ocak 2024 PazartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Alagöz Holding98 – 91Mehmet Kavan Yapı İzmit Belediyespor
    Erkek Basketbol09 Ocak 2024 SalıULEB EuroleagueFenerbahçe Beko91 – 76Partizan Mozzart
    Erkek Voleybol10 Ocak 2024 ÇarşambaCEV Volleyball CupSC Prometey Dnipro3 – 1Fenerbahçe Parolapara
    Futbol10 Ocak 2024 ÇarşambaTürkiye Süper LigiFenerbahçe7 – 1Tümosan Konyaspor
    Kadın Voleybol11 Ocak 2024 PerşembeCEV Şampiyonlar LigiCalcit Kamnik0 – 3Fenerbahçe Opet
    Erkek Basketbol11 Ocak 2024 PerşembeULEB EuroleagueFenerbahçe Beko98 – 91Bayern Münih
    Kadın Basketbol11 Ocak 2024 PerşembeFIBA Euroleague WomenBeretta Famila Schio75 – 67Fenerbahçe Alagöz Holding
    Erkek Voleybol13 Ocak 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Parolapara3 – 0Türşad
    Erkek Basketbol14 Ocak 2024 PazarTürkiye Süper LigiÇağdaş Bodrum Spor92 – 93Fenerbahçe Beko
    Kadın Basketbol14 Ocak 2024 PazarTürkiye Süper LigiHatay Büyükşehir Belediyespor67 – 126Fenerbahçe Alagöz Holding
    Futbol14 Ocak 2024 PazarTürkiye Süper LigiGaziantep FK0 – 1Fenerbahçe
    Kadın Voleybol16 Ocak 2024 SalıCEV Şampiyonlar LigiFenerbahçe Opet3 – 0Grot Budowlani Lodz
    Kadın Basketbol17 Ocak 2024 ÇarşambaFIBA Euroleague WomenFenerbahçe Alagöz Holding72 – 61AZS UMCS Lublin
    Futbol17 Ocak 2024 ÇarşambaTürkiye KupasıFenerbahçe6 – 0Adanaspor
    Erkek Voleybol18 Ocak 2024 PerşembeCEV Volleyball CupFenerbahçe Parolapara3 – 0SC Promotey Dnipro
    Erkek Basketbol19 Ocak 2024 CumaULEB EuroleagueZalgiris Kaunas98 – 75Fenerbahçe Beko
    Kadın Basketbol21 Ocak 2024 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe Alagöz Holding84 – 82Botaş
    Kadın Voleybol21 Ocak 2024 PazarTürkiye Süper LigiKuzeyboru1 – 3Fenerbahçe Opet
    Futbol21 Ocak 2024 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe1 – 1Yılport Samsunspor
    Erkek Voleybol21 Ocak 2024 PazarTürkiye Süper LigiDeveli Belediye1 – 3Fenerbahçe Parolapara
    Erkek Basketbol21 Ocak 2024 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe Beko93 – 63Pınar Karşıyaka
    Futbol24 Ocak 2024 ÇarşambaTürkiye Süper LigiRams Başakşehir0 – 1Fenerbahçe
    Kadın Basketbol24 Ocak 2024 ÇarşambaTürkiye Süper LigiACS Sepsi-SIC49 – 82Fenerbahçe Alagöz Holding
    Erkek Basketbol25 Ocak 2024 PerşembeULEB EuroleagueFenerbahçe Beko88 – 75Virtus Segafredo Bologna
    Erkek Voleybol27 Ocak 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Parolapara3 – 0Bigadiç Belediyespor
    Kadın Basketbol27 Ocak 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiBursa Uludağ Basketbol77 – 108Fenerbahçe Alagöz Holding
    Erkek Basketbol27 Ocak 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiBahçeşehir Koleji105 – 110Fenerbahçe Beko
    Kadın Voleybol28 Ocak 2024 PazarTürkiye Süper LigiBeşiktaş Ayos0 – 3Fenerbahçe Opet
    Futbol28 Ocak 2024 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe2 – 1MKE Ankaragücü
    Kadın Basketbol30 Ocak 2024 SalıFIBA Euroleague WomenFenerbahçe Alagöz Holding95 – 71DVTK HUN-Therm
    Erkek Basketbol30 Ocak 2024 SalıULEB EuroleagueLDLC Asvel73 – 83Fenerbahçe Beko
    Erkek Voleybol31 Ocak 2024 ÇarşambaCEV Volleyball CupGreenyard Maaseik0 – 3Fenerbahçe Parolapara
    Kadın Basketbol02 Şubat 2024 CumaTürkiye Süper LigiFenerbahçe Alagöz Holding87 – 69Nesibe Aydın
    Erkek Basketbol02 Şubat 2024 CumaULEB EuroleagueAS Monaco76 – 69Fenerbahçe Beko
    Futbol03 Şubat 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiBitexen Antalyaspor0 – 2Fenerbahçe
    Erkek Voleybol04 Şubat 2024 PazarTürkiye Süper LigiBrand Group Alanya Belediyespor0 – 3Fenerbahçe Parolapara
    Kadın Voleybol04 Şubat 2024 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe Opet3 – 0Galatasaray Daikin
    Erkek Basketbol04 Şubat 2024 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe Beko90 – 74Galatasaray Ekmas
    Erkek Voleybol07 Şubat 2024 ÇarşambaCEV Volleyball CupFenerbahçe Parolapara0 – 3Greenyard Maaseik
    Futbol07 Şubat 2024 ÇarşambaTürkiye KupasıGaziantep FK0 – 2Fenerbahçe
    Erkek Basketbol09 Şubat 2024 CumaULEB EuroleaguePanathinaikos74 – 63Fenerbahçe Beko
    Erkek Voleybol10 Şubat 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Parolapara3 – 2Galatasaray HDI Sigorta
    Kadın Voleybol11 Şubat 2024 PazarTürkiye Süper LigiMuratpaşa Belediye Sigorta Shop0 – 3Fenerbahçe Opet
    Erkek Basketbol11 Şubat 2024 PazarTürkiye Süper LigiReeder Samsunspor75 – 96Fenerbahçe Beko
    Futbol11 Şubat 2024 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe2 – 2Corendon Alanyaspor
    Erkek Voleybol13 Şubat 2024 SalıKupa VolleyFenerbahçe Parolapara3 – 1Kuşgöz İzmir Vinç Akkuş Belediye
    Kadın Voleybol14 Şubat 2024 ÇarşambaKupa VolleyFenerbahçe Opet3 – 0Sarıyer Belediyesi
    Erkek Basketbol14 Şubat 2024 ÇarşambaTürkiye KupasıAliağa Petkim Spor68 – 81Fenerbahçe Beko
    Kadın Basketbol15 Şubat 2024 PerşembeTürkiye Süper Ligiİlkem Yapı Tarsus Spor54 – 100Fenerbahçe Alagöz Holding
    Erkek Basketbol16 Şubat 2024 CumaTürkiye KupasıFenerbahçe Beko99 – 68Beşiktaş Emlakjet
    Erkek Voleybol17 Şubat 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiZiraat Bankkart0 – 3Fenerbahçe Parolapara
    Kadın Voleybol17 Şubat 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Opet3 – 0Nilüfer Belediyesi
    Futbol17 Şubat 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiÇaykur Rizespor1 – 3Fenerbahçe
    Kadın Basketbol18 Şubat 2024 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe Alagöz Holding100 – 91Beşiktaş BOA
    Erkek Basketbol18 Şubat 2024 PazarTürkiye KupasıFenerbahçe Beko80 – 67Anadolu Efes
    Kadın Voleybol20 Şubat 2024 SalıCEV Şampiyonlar LigiAllianz MTV Stuttgart3 – 2Fenerbahçe Opet
    Kadın Basketbol21 Şubat 2024 ÇarşambaFIBA Euroleague WomenFenerbahçe Alagöz Holding98 – 91Perfumerias Avenida
    Erkek Voleybol21 Şubat 2024 ÇarşambaCEV Volleyball CupAsseco Resovia Rzeszow3 – 1Fenerbahçe Parolapara
    Erkek Voleybol24 Şubat 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Parolapara3 – 1Arkas Spor
    Kadın Basketbol24 Şubat 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiAntalya Büyükşehir Belediyespor Toroslar Basketbol62 – 85Fenerbahçe Alagöz Holding
    Futbol24 Şubat 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe2 – 1Kasımpaşa
    Kadın Voleybol25 Şubat 2024 PazarTürkiye Süper LigiSarıyer Belediyesi0 – 3Fenerbahçe Opet
    Futbol27 Şubat 2024 SalıTürkiye KupasıMKE Ankaragücü3 – 0Fenerbahçe
    Kadın Voleybol28 Şubat 2024 ÇarşambaCEV Şampiyonlar LigiFenerbahçe Opet3 – 1Allianz MTV Stuttgart
    Kadın Basketbol28 Şubat 2024 ÇarşambaFIBA Euroleague WomenPerfumerias Avenida67 – 73Fenerbahçe Alagöz Holding
    Erkek Voleybol29 Şubat 2024 PerşembeCEV Volleyball CupFenerbahçe Parolapara0 – 3Asseco Resovia Rzeszow
    Erkek Basketbol01 Mart 2024 CumaULEB EuroleagueFenerbahçe Beko111 – 96Baskonia
    Kadın Basketbol02 Mart 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Alagöz Holding97 – 87Melikgazi Kayseri Basketbol
    Futbol02 Mart 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiAtakaş Hatayspor0 – 2Fenerbahçe
    Erkek Voleybol03 Mart 2024 PazarTürkiye Süper LigiRAMS Global Cizre Belediyespor1 – 3Fenerbahçe Parolapara
    Kadın Voleybol03 Mart 2024 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe Opet3 – 1Vakıfbank Spor Kulübü
    Erkek Basketbol03 Mart 2024 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe Beko109 – 77Tofaş
    Erkek Voleybol06 Mart 2024 ÇarşambaTürkiye Süper LigiKuşgöz İzmir Vinç Akkuş Belediyesi2 – 3Fenerbahçe Parolapara
    Kadın Voleybol06 Mart 2024 ÇarşambaTürkiye Süper LigiPTT0 – 3Fenerbahçe Opet
    Erkek Basketbol07 Mart 2024 PerşembeULEB EuroleagueReal Madrid79 – 89Fenerbahçe Beko
    Futbol07 Mart 2024 PerşembeUEFA Konferans LigiUnion SG0 – 3Fenerbahçe
    Kadın Basketbol09 Mart 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiÇankaya Üniversitesi57 – 117Fenerbahçe Alagöz Holding
    Erkek Basketbol09 Mart 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiYukatel Merkezefendi Belediyesi Basket68 – 93Fenerbahçe Beko
    Erkek Voleybol09 Mart 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiBursa Büyükşehir Belediyespor1 – 3Fenerbahçe Parolapara
    Kadın Voleybol09 Mart 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Opet2 – 3Türk Hava Yolları
    Futbol10 Mart 2024 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe4 – 1Siltaş Yapı Pendikspor
    Kadın Voleybol12 Mart 2024 SalıCEV Şampiyonlar LigiAllianz Vera Volley Milano3 – 0Fenerbahçe Opet
    Erkek Basketbol14 Mart 2024 PerşembeULEB EuroleagueFenerbahçe Beko118 – 88Valencia Basket Club
    Futbol14 Mart 2024 PerşembeUEFA Konferans LigiFenerbahçe0 – 1Union SG
    Erkek Voleybol16 Mart 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Parolapara3 – 0Hatay Büyükşehir Belediyesi
    Kadın Voleybol16 Mart 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Opet3 – 1Çukurova Belediye
    Erkek Basketbol16 Mart 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Beko98 – 82Manisa Büyükşehir Belediyesi
    Futbol17 Mart 2024 PazarTürkiye Süper LigiTrabzonspor2 – 3Fenerbahçe
    Kadın Voleybol19 Mart 2024 SalıCEV Şampiyonlar LigiFenerbahçe Opet3 – 1Allianz Vero Volley Milano
    Kadın Basketbol20 Mart 2024 ÇarşambaTürkiye Süper LigiOGM Ormanspor69 – 97Fenerbahçe Alagöz Holding
    Erkek Basketbol20 Mart 2024 ÇarşambaULEB EuroleagueFenerbahçe Beko88 – 74FC Barcelona
    Erkek Basketbol22 Mart 2024 CumaULEB EuroleagueEA7 Emporio Armani77 – 76Fenerbahçe Beko
    Kadın Basketbol23 Mart 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Alagöz Holding89 – 56Botaş
    Kadın Voleybol23 Mart 2024 CumartesiTürkiye KupasıFenerbahçe Opet3 – 1Türk Hava Yolları
    Erkek Voleybol23 Mart 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Parolapara3 – 1Halkbank
    Kadın Voleybol24 Mart 2024 PazarTürkiye KupasıFenerbahçe Opet3 – 1Eczacıbaşı Dynavit
    Kadın Basketbol25 Mart 2024 PazartesiTürkiye Süper LigiBotaş73 – 89Fenerbahçe Parolapara
    Erkek Basketbol25 Mart 2024 PazartesiTürkiye Süper LigiAliağa Petkim Spor59 – 81Fenerbahçe Beko
    Erkek Voleybol26 Mart 2024 SalıTürkiye KupasıHalkbank3 – 1Fenerbahçe Parolapara
    Kadın Voleybol28 Mart 2024 PerşembeTürkiye Süper LigiFenerbahçe Opet3 – 2Eczacıbaşı Dynavit
    Kadın Basketbol29 Mart 2024 CumaTürkiye Süper LigiFenerbahçe Alagöz Holding83 – 66Galatasaray Çağdaş Faktöring
    Erkek Basketbol29 Mart 2024 CumaULEB EuroleagueFenerbahçe Beko103 – 68Alba Berlin
    Kadın Voleybol01 Nisan 2024 PazartesiTürkiye Süper LigiTürk Hava Yolları0 – 3Fenerbahçe Opet
    Erkek Voleybol02 Nisan 2024 SalıTürkiye Süper LigiFenerbahçe Parolapara3 – 2Ziraat Bankkart
    Kadın Basketbol02 Nisan 2024 SalıTürkiye Süper LigiGalatasaray Çağdaş Faktöring71 – 109Fenerbahçe Alagöz Holding
    Futbol03 Nisan 2024 ÇarşambaTürkiye Süper LigiFenerbahçe4 – 2Yukatel Adana Demirspor
    Kadın Voleybol04 Nisan 2024 PerşembeTürkiye Süper LigiFenerbahçe Opet3 – 1Türk Hava Yolları
    Erkek Voleybol05 Nisan 2024 CumaTürkiye Süper LigiZiraat Bankkart2 – 3Fenerbahçe Parolapara
    Kadın Basketbol05 Nisan 2024 CumaTürkiye Süper LigiFenerbahçe Alagöz Holding99 – 76Çukurova Basketbol Mersin
    Erkek Basketbol05 Nisan 2024 CumaULEB EuroleagueFenerbahçe Beko80 – 82Anadolu Efes
    Futbol07 Nisan 2024 PazarSüper KupaFenerbahçe0 – 1Galatasaray
    Kadın Basketbol07 Nisan 2024 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe Alagöz Holding85 – 64Çukurova Basketbol Mersin
    Erkek Basketbol08 Nisan 2024 PazartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Beko80 – 90Anadolu Efes
    Kadın Voleybol09 Nisan 2024 SalıTürkiye Süper LigiEczacıbaşı Dynavit3 – 1Fenerbahçe Opet
    Erkek Voleybol11 Nisan 2024 PerşembeTürkiye Süper LigiHalkbank3 – 1Fenerbahçe Parolapara
    Futbol11 Nisan 2024 PerşembeUEFA Konferans LigiOlympiacos3 – 2Fenerbahçe
    Kadın Basketbol12 Nisan 2024 CumaFIBA Euroleague WomenFenerbahçe Alagöz Holding89 – 80Çukurova Basketbol Mersin
    Erkek Basketbol12 Nisan 2024 CumaULEB EuroleagueOlympiacos84 – 81Fenerbahçe Beko
    Kadın Voleybol13 Nisan 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Opet2 – 3Eczacıbaşı Dynavit
    Kadın Basketbol14 Nisan 2024 PazarFIBA Euroleague WomenFenerbahçe Alagöz Holding106 – 73Villeneuve d’Ascq LM
    Futbol14 Nisan 2024 PazarTürkiye Süper LigiVavaCars Fatih Karagümrük1 – 2Fenerbahçe
    Erkek Voleybol14 Nisan 2024 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe Parolapara1 – 3Halkbank
    Kadın Voleybol15 Nisan 2024 PazartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Opet3 – 0Eczacıbaşı Dynavit
    Erkek Voleybol17 Nisan 2024 ÇarşambaTürkiye Süper LigiHalkbank3 – 0Fenerbahçe Parolapara
    Kadın Basketbol17 Nisan 2024 ÇarşambaTürkiye Süper LigiÇukurova Basketbol Mersin56 – 80Fenerbahçe Alagöz Holding
    Kadın Voleybol18 Nisan 2024 PerşembeTürkiye Süper LigiEczacıbaşı Dynavit3 – 0Fenerbahçe Opet
    Erkek Basketbol18 Nisan 2024 PerşembeTürkiye Süper LigiFenerbahçe Beko87 – 66Beşiktaş Emlakjet
    Futbol18 Nisan 2024 PerşembeUEFA Konferans LigiFenerbahçe1 – 0Olimpiacos
    Erkek Basketbol20 Nisan 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Beko110 – 77Darüşşafaka Lassa
    Kadın Voleybol21 Nisan 2024 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe Opet3 – 0Eczacıbaşı Dynavit
    Futbol22 Nisan 2024 PazartesiTürkiye Süper LigiEMS Yapı Sivasspor2 – 2Fenerbahçe
    Erkek Basketbol24 Nisan 2024 ÇarşambaULEB EuroleagueMonaco91 – 95Fenerbahçe Beko
    Erkek Basketbol26 Nisan 2024 CumaULEB EuroleagueMonaco93 – 88Fenerbahçe Beko
    Futbol27 Nisan 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe2 – 1Beşiktaş
    Erkek Basketbol01 Mayıs 2024 ÇarşambaULEB EuroleagueFenerbahçe Beko89 – 78Monaco
    Erkek Basketbol03 Mayıs 2024 CumaULEB EuroleagueFenerbahçe Beko62 – 65Monaco
    Futbol06 Mayıs 2024 PazartesiTürkiye Süper LigiTümosan Konyaspor0 – 0Fenerbahçe
    Erkek Basketbol08 Mayıs 2024 ÇarşambaULEB EuroleagueMonaco79 – 80Fenerbahçe Beko
    Erkek Basketbol11 Mayıs 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiBursaspor İnfo Yatırım112 – 116Fenerbahçe Beko
    Futbol12 Mayıs 2024 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe3 – 0Mondihome Kayserispor
    Erkek Basketbol13 Mayıs 2024 PazartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Beko92 – 90Onvo Büyükçekmece Basketbol
    Erkek Basketbol16 Mayıs 2024 PerşembeTürkiye Süper LigiFenerbahçe Beko102 – 72Aliağa Petkimspor
    Erkek Basketbol18 Mayıs 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiAliağa Petkim Spor71 – 100Fenerbahçe Beko
    Futbol19 Mayıs 2024 PazarTürkiye Süper LigiGalatasaray0 – 1Fenerbahçe
    Erkek Basketbol24 Mayıs 2024 CumaULEB EuroleaguePanathinaikos Aktor73 – 57Fenerbahçe Beko
    Erkek Basketbol26 Mayıs 2024 PazarULEB EuroleagueFenerbahçe Beko84 – 87Olympiacos
    Futbol26 Mayıs 2024 PazarTürkiye Süper LigiFenerbahçe6 – 0İstanbulspor
    Erkek Basketbol30 Mayıs 2024 PerşembeTürkiye Süper LigiFenerbahçe Beko96 – 88Beşiktaş Emlakjet
    Erkek Basketbol01 Haziran 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Beko98 – 72Beşiktaş Emlakjet
    Erkek Basketbol03 Haziran 2024 PazartesiTürkiye Süper LigiBeşiktaş EmlakJet77 – 86Fenerbahçe Beko
    Erkek Basketbol06 Haziran 2024 PerşembeTürkiye Süper LigiAnadolu Efes74 – 85Fenerbahçe Beko
    Erkek Basketbol08 Haziran 2024 CumartesiTürkiye Süper LigiAnadolu Efes101 – 70Fenerbahçe Beko
    Erkek Basketbol10 Haziran 2024 PazartesiTürkiye Süper LigiFenerbahçe Beko81 – 82Anadolu Efes
    Erkek Basketbol12 Haziran 2024 ÇarşambaTürkiye Süper LigiFenerbahçe Beko80 – 72Anadolu Efes
  • Kaybedilen Şampiyonluk

    Kaybedilen Şampiyonluk

    Yine Haluk Kılıç ağabeyin arşivinden çıkan 1958 tarihli Adam dergisinden, bu defa da bir “Kaybedilen Şampiyonluk” yazısı… Dertli ve “dersli” bir metin…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Kaybedilen Şampiyonluk

    Stadyumun içinde en az 20 bin, Radyo başında yüz binlerce Fenerbahçeli, zonklayan şakaklarını ovuştururlarken, on bir Sarı – Lacivertli oyuncu başları önlerine eğik, tribünlere bakmaktan kaçınarak bir an evvel kendilerini atmak istedikleri soyunma odasının yolunu tutuyorlardı.

    Fenerbahçeli idareciler bütün sene denedikleri ve hiçbir fayda elde edemedikleri kampı İstanbulspor maçından evvel de devam ettirmişler ve takımlarından ümitli görünmüşlerdi.

    Adeta Fenerbahçe için, İstanbulspor’u yenememek diye bir mesele yoktu da sadece, bu takıma mümkün olduğu kadar fazla gol atmak meselesi vardı. Onlara göre asıl mesele bu idi. İşte Sarı – Lacivertli takım bu türlü telkin altında sahaya pek fazla iyimser duygularla çıkmıştı.

    Nitekim oyunun ilk devresinde, bu haleti ruhiye ile oynayan takım 14üncü dakikada bir gol yiyince, gafil avlandığını anlamıştı amma iş işten geçmiş, “Atı Alan Üsküdar’ı” bulmuştu. Fenerbahçe ligin sonlarında, İstanbulspor’a 2-0 mağlup olarak yalnız maçı kaybetmekle kalmıyor, şampiyonluğa da veda ediyordu.

    Fenerbahçe’ye ne olmuştu?

    Cumartesi günü Mithatpaşa Stadı’nda saat 15’de başlayarak 16.452de biten maçın akisleri hâlâ sona ermemişti. Herkes birbirine ayni suali sormakta kendisini haklı bulmakta idi. Evet bugün oyuncularına en fazla maç ücreti ve primi ödemekte olan ve futbol şubesine yarım milyona yakın para harcayan bu kulübün oyuncularından elbette ki daha ciddi oynamaları ve kulüplerini daha büyük bir azimle temsil etmeleri beklenirdi. Fakat işte başka hiçbir kulübümüzün bu derece yüksek ücret tediyesini göze alamamasına rağmen Fenerbahçe takımı randıman vermekten uzak kalmıştır. Oyunu birbirini tutmuyor, takım hemen her hafta başka bir telden çalıyordu. Antrenör Molnar, oyuncularla çok uğraşmış ve bunların bir kısmını kifayetsiz bulmuştu.

    Hakikaten Fenerbahçe kulübü transfer ve mukavele yenilenmesi için daha dün denebilecek kısa bir zaman içinde 100.000 lira harcamıştı. Yarın öbür gün Lefter’in mukavelesi yenilenecekti. Ve bu anlayışla Lefter’e asgari bir 30.000 lira verilecekti. Onun arkasından daha kimler çıkacaktı? İşte para meselelerinde ipin ucunu ellerinden kaçıran Fenerbahçeli idareciler taraftarlarına bu yüzden teessür duyurtmakta idiler. Harcanan sadece bir şampiyonluk unvanı değil, fakat onunla beraber savrulan binlerce lira idi.

    Şimdi taraftarlar tamamen dikkat kesilmişler, “Kulüp ne gibi tedbirler alacaktır?” diye birbirlerine sormaktadırlar.

    Bu suallerin cevabını şüphesiz zaman verecektir. Şimdilik mühim olan bir şampiyonluğun bozuk para gibi harcanmasıdır. Fenerbahçeli bu acı hakikatin önünde müteessir ve mütevekkildir. Tatlı başlayan bir hikâyenin hazin sonudur bu…

    6 Mart 1958 – Adam (Haftalık Aktüalite Dergisi)

  • Dertli Fenerbahçe

    Dertli Fenerbahçe

    Haluk Kılıç ağabeyin arşivinden çıkan 1958 tarihli Adam dergisinde bir “Dertli Fenerbahçe” yazısı var. İsimler ve sözleşmeler büyük… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Dertli Fenerbahçe

    Bundan iki sene kadar önce bir pazar günü idi. Fenerbahçe kulübünün müdüriyet odasında birinci takımda henüz oynamaya başlamış olan genç ve mahcup bir futbolcu, kulüp müdürünün karşısında ezile, büzüle konuşmaya başlamıştı:

    Beni çağırmıştınız, Fikret ağbi…

    Emektar futbolcu Büyük Fikret;

    – Evet, demişti, seninle biraz konuşacağım.

    Eski ve kurt futbolcu, 17 yaşındaki yeni ve istidatlı oyuncuya uzun, uzun nasihatte bulunduktan sonra, idare heyetinin kendisini beğenmekte olduğunu, tahsili ve sair ihtiyaçları için şimdilik mütevazi bir yardımın yapılacağını, fakat bazı futbolcular gibi, yarın, öbür gün gazetelerde birkaç defa resmi çıkınca, kat’iyen şımarmamasını söylemişti.

    Bu genç futbolcu Can Bartu idi. Kulübünün hakkında gösterdiği alakayı unutamayacağını belirtiyor ve sık sık “Ağabeylerimin bana karşı gösterdikleri bu iyiliğe, minnettarım” diyordu.

    Şu var ki genç oyuncu amatör kalmakta fayda görüyordu, Zira profesyonel olduğu takdirde basketbol oynaması da, imkânsızlaşacak ve Fenerbahçe basketbol takımı yıldız bir oyuncusundan mahrum kalacaktı.

    Aradan çabucak iki sene geçti. Fenerbahçe futbol takımı, yine istikrarsız günler geçiriyordu.

    Takım daha bir kaç hafta öncesine kadar Galatasaray’la puan, puana bulunurken, İstanbulspor’a mağlup olunca, şaşkın bir halde şampiyonluğu kaybetmişti. Fenerbahçe’ye bu akıbeti getiren futbol takımında bazı oyunculara yüz bin lirayı bulan mukavele yenileme ve transfer ücreti ödenmiş, kulüp bu yüzden mali kriz içine girmişti.

    İşte bu sıralarda idareciler yeni mukavele ücreti talepleriyle karşılaşıyorlardı, İki sene önce ezile büzüle, en mütevazı yardıma bile minnettar kalacağını söyleyerek, emektar futbolcu ağabeysinden nasihat alan Can da, artık, profesyonel futbolculuğun tabii vasıfları içinde yirmi bine bile para demiyor, otuz bin lira talep ediyordu. Anlaşılıyordu ki, basketbola olan bağlılığı otuz binden daha değerli değildir.

    Fenerbahçe idarecilerinin canlarını sıkan hâdise, yalnız Can meselesi değildi. Ondan daha mühim olan bir de Lefter hâdisesi vardı.

    Büyük futbolcu Lefter belki de Fenerbahçe’de son senelerini idrak etmekte idi. Çünkü çok defa takım oyunundan ziyade, ferdi hüneriyle ün salmış olan bir virtüöz futbolcunun, eskiden kuvvetli Fenerbahçe on biri içinde şahsi oyun tarzı bugünkünden daha az yararlı olması yanında, bir de yüksek ferdi kabiliyetinin zaman zaman büyük teselliler halinde tecelli eden verimli neticeleri vardı. Oyun içindeki çalışması bugün maalesef eskisi gibi uzun süreli bir tempo ile devam etmiyordu. İşte bunu, kendisi de herkesten iyi bilen Lefter ne alırsa, bu son pazarlıkta alırdı.

    Mukavelesi biten başka oyuncu yok muydu? İki kişi daha vardı: Niyazi ile Avni!

    Niyazi de bir hayli eskimiş oyuncu idi. Onun da bir takım iddiaları vardı. O da en az ücret alan arkadaşları kadar hak sahibi idi. Asgari had 15.000 liradan başladığına göre, Niyazi de (kıdemi dikkate alınarak) idarecilerinden insaflı (!) olmalarını isteyecekti.

    Avni de en azına katlanırdı amma, o az olan miktarda on, on beş bin lira civarı idi.

    İşte Fenerbahçe idarecileri şimdi bu rakamlar karşısında şaşkın vaziyettedirler. Kaybolan şampiyonluğa mı acımalı, bir buçuk yıl evvel sarf ettikleri yüz bin ve belki de yeniden harcamak zorunda kalacakları bir yüz yirmi bine mi, yanmalıydılar? Şu anda ne yapacaklarını, ne edeceklerini kendileri de bilemez haldedirler. Çünkü artık Fenerbahçe’de durum öyle bir özellik gösteriyor ki; oyuncu idareciye değil, idareci oyuncuya tâbidir.

    20 Şubat 1958 – Adam (Haftalık Aktüalite Dergisi)

  • Fenerbahçe Basketbolunun Kuruluşu V

    Fenerbahçe Basketbolunun Kuruluşu V

    Kadim bir metinle karşınızdayız… Cem Atabeyoğlu ve Muhtar Sencer’in, Fenerbahçe’de basketbol takımını meydana getirmesinin hikayesi… Cem Atabeyoğlu anlatıyor: Fenerbahçe Basketbolunun Kuruluşu V.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Yeni Yeni İsimler

    1949 yılında Fenerbahçe’de genç bir kadro oluşturduk. Silvio Guerson, David Filiba, Mordohay Habib, Erdoğan Yalkın, Reştan Aras, Orhan Zeren, Arşalon Arditti gibi genç isimlerin arasına başka gençleri de katmayı başardık.

    Bu arada İstanbul Teknik Üniversitesi’nde öğrenci olan iki genç basketbolcunun üzerinde ısrarla duruyorduk. Bunlardan Ayduk Koray, İstanbulspor’da oynuyordu. Diğeri ise Enis Günşar’dı. O da İstanbul Erkek Lisesi’nden yetişmişti.

    Önce onların transfer işlerini hallettik. Sonra yine Vefa’ya el attık. Yeşil-Beyaz formalı takımda Affan Başak gibi pırıl pırıl bir genç yetenek vardı. Onu da çekip aldık.

    Bu arada Vitali Benazus gibi bir başka genç yeteneğin transfer işini de hallettik. İşler yoluna giriyordu yavaş yavaş. Fakat içimizde telafisi imkansız bir ukde vardı:

    “Ah bir de Sacit olsaydı…” diyorduk sevgili Muhtar’la.

    Bu Gençlere Bir de Antrenör Gerekiyordu

    Bu genç kadronun iyi bir de antrenöre ihtiyacı vardı. Onlara basketbolun inceliklerini en iyi şekilde öğretebilecek ve onları en iyi biçimde değerlendirebilecek bir antrenöre.

    Rahmetli Muhtar Sencer ile kafamızı bu konuya takmıştık artık. Benim aklıma daha ilk andan itibaren, Türkiye basketbolu en iyi bilen ve bu spora inanılmaz hizmetler vermiş olan Feridun Vasfi Koray’a takılmıştı. Beyni de, yüreği de basketbolla dopdolu bulunan sevgili Feridun Koray, Galatasaray kulübünde basketbolun en büyük mimarlarından biri olmuştu. Ancak Feridun, bir Galatasaraylı olarak Fenerbahçe basketboluna hizmete razı olur muydu?

    Feridun Koray’ın adı Muhtar’a da cazip geliyordu. Ancak bu teklifimizi kabul edebileceğine pek ihtimal vermiyordu. Benim ısrarımla bir kez ağzını aramamızı kabul ettiydi rahmetli arkadaşım. Feridun Koray ile bir sohbetimiz sırasında, aramızda kararlaştırdığımız üzere önce ağzını aradık. Sevgili dostumuz tepeden iner gibi konuştu

    “Fenerbahçe’yi çalıştırmamı mı istiyorsunuz?” diyiverdi birden.

    Bu kez ben en kestirme oldan cevapladım:

    “Evet”

    Muhtar, işin en zor ve sıkıntılı yönüne, lafı ağzında geveleyerek girdi: “Yanız Feridun şunu bilmeni isteriz ki…”

    Rahmetli Feridun Koray, cin gibi zeki bir insandı. Sözü nereye getirmek istediğimizi o anda anlamıştı: “Kes sesini, bayramlık ağzımı açtırma” diye tersledi Muhtar’ı, sonra her zamanki o tatlı ve neşeli haliyle bana döndü “Ne zaman çalışmaya başlıyoruz” diye sordu.

    Türk basketboluna unutulmaz hizmetleri olan ve bu sporun Türkiye’deki en büyük mimarlarından biri bulunan Feridun Koray, eski ve köklü bir Galatasaraylı olduğu halde, sanki doğuştan Fenerbahçeliymiş gibi aramıza katıldı. Dört elle işine ve takıma sarıldı, Fenerbahçe basketboluna şevkle hizmet etti. Hem de tamamen fahri olarak bu işi yaptı.

    Rahmetli Feridun Koray’ın Türk basketboluna ve Galatasaray’a olduğu kadar Fenerbahçe basketboluna da hizmetleri asla unutulamayacak kadar büyüktür. Uzun yılların bu sevgili dostunu da burada sevgiyle ve rahmetle anmak isterim. Nur içinde yatsın.

    Ve artık Fenerbahçe basketbol takımı, o yetenekli gençleri ve değerli hocasıyla iyi bir gelecek vaat etmekteydi.

    Artık Seyircimiz de Var

    Basketbol lig maçları İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Gümüşsuyu’ndaki salonunda oynanıyordu. Ve ilk seyircilerimiz de bu salonda boy gösterdiler. Onlar sadece iki kişide olsalar, bizim ilk vefakar seyircilerimizdiler. Biri İETT idaresinde tramvay vatmanlığı yapan Vatman Hasan, diğeri de aynı zamanda kulüp üyemiz bulunan Mevlüt. Biri Fenerbahçe uğruna tramvay idaresindeki işini, diğeri ise sağlığını kaybetmiş iki büyük Fenerbahçe aşığı.

    Sonra onlara bir üçüncüsü eklenmişti Mustafa Kevkep… Galatasaraylı bir babanın Fenerbahçe hastası oğlu.

    Vatman Hasan, 1958 yılında idaresindeki tramvaya Beyazıt’tan geçerken, kendisi gibi hasta Fenerbahçeli olan bir taksi şoförü arabasıyla tramvaya yaklaşıyor. Bizimki nispet verircesine sesleniyor: “Bizim takım İngiltere’den dönüyor, onları karşılamaya Yeşilköy’e gidiyorum”

    Fenerbahçe futbol takımı turneye çıktığı İngiltere’den dönüyor. Vatman Hasan hiç durur mu? Ani bir frenle tramvayı durduruyor ve bağlıyor: “Bekle ben de geliyorum” diye sesleniyor. Ve tramvaydan atlayıp arkadaşının taksisine biniyor hemen. Ver elini Yeşilköy.

    Koca tramvay Beyazıt meydanında bağlı kalıyor, yol tıkanıyor, ortalık birbirine giriyor tabii. Ve neticede Vatman Hasan da işinden oluyor tabii.

    Mevlüt, Fenerbahçe basketbol takımının hiçbir maçını kaçırmamıştı. Bunların da arasında elbette Galatasaray ile oynanan maçlar da vardı. Fakat sevimli insan hiçbir Fenerbahçe-Galatasaray maçını seyretmemiş, seyredememişti. Ya koridorlarda sigara üzerine sigara içerek volta atmış, ya da soyunma odasına kendini hapsetmişti. Ancak Fenerbahçe’nin galibiyeti garantilediği maçların son bir iki dakikasında salona girebilmişti Mevlüt. Fenerbahçe aşkıyla dopdolu yüreği, ezeli rekabetin potalar altındaki mücadelesinin heyecanını kaldıramamıştı bir türlü. Sonunda kalbinden hastalanmasında ve önemli bir açık kalp ameliyatı geçirmesinde bu heyecanın etkisinin olduğu da muhakkaktı herhalde. Ameliyattan sonra da basketbol maçlarındaydı Mevlüt. Bir maçta onu rengi kireç gibi bembeyaz halde ve her yanı titrer halde görünce hem üzülmüş hem de telaşlanmıştım. “Gelme artık şu maçlara ve Mevlüt” diyecek olmuştum. Acı acı gülümsemişti.

    “Fenerbahçesiz yaşamaya, yaşama der misin hoca?” diye söylenmişti.

    Fenerbahçe basketbolunun ilk seyircileri, Vatman Hasan, Mevlüt ve Mustafa Kevkep bugün aramızda yoklar. İlk sevinçlerimizi, üzüntülerimizi ve heyecanlarımızı paylaştığımız bu üç insanı da Fenerbahçe basketbolunun 50nci yılında sevgiyle, saygıyla ve rahmetle anıyorum.

    Cem ATABEYOĞLU

    (DEVAM EDECEK)

  • Ercan Aktuna Röportajı

    Ercan Aktuna Röportajı

    Kıymetli büyüğümüz Sibel Kurt, yıllar boyunca Fenerbahçe resmî dergisinde yaptığı röportajları kendi web sitesinde (SibelKurt.org) topladı. Yüksek müsaadesiyle, geçmiş yıllarda Fenerbahçe Resmî Dergisi için yaptığı röportajları sitemizde yayınladığımız Sibel Kurt, yine müthiş bir Ercan Aktuna röportajı ile karşınızda…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Çekirdekten Fenerbahçeli

    Biz aramızda her zaman “Fenerbahçeli olunmaz Fenerbahçeli doğulur,” deriz. Siz nasıl Fenerbahçeli oldunuz Ercan Bey?

    Rahmetli amcam savcı muaviniydi. Sekiz yaşındayken beni alır, maçlara götürürdü. İlk maçımız için Dolmabahçe Stadı’nın açılışına götürdü. Protokol kısmında oturmuştuk. Unutulmaz bir gündü.

    Fenerbahçe maçlarından sonra çok mutlu olurdu. Amcam da zamanında futbol oynamış. Lakabı Pire Mehmet’ti. Bana Fenerbahçe’yi ilk sevdiren amcam oldu.

    Annem çok sert mizaçlıydı. Maçları seyretmeye gitmeme izin vermek istemezdi.

    Fenerbahçe maçları öncesi erkenden Üsküdar’a gider Canavar Burhan, Basri, Özcan, Naci Ağabeyleri beklemeye başlardım. Onlar da bizler gibi arabalı vapura binerler, üst katta çay ocağına yakın yerde otururlardı. Elimden geldiğince onlara yakın olmak için gayret gösterirdim.

    O yıllarda inanamazdım elbet gönül verdiğim Fenerbahçe’de ben de top koşturacaktım.

    Spor hayatınız profesyonel olarak nasıl başladı?

    İstanbul Erkek Lisesi’nde okuyordum. O sıralar Fenerbahçe genç takımda idmanlara çıkıyordum.

    Önceleri mektep maçları vardı. Ahmet Erol da Fenerbahçe’de menajerdi. Beni beğendiler, fakat yaşımdan dolayı daha lisansım yoktu. 17 yaşındayım, bir gün eski Fenerbahçeli kaleci Sabri Kiraz Hoca bana “Gel seni İstanbulspor’a götüreyim. Yatılı olarak yazdırayım,” dedi. 1957 yılıydı. Meseleyi amcama açtım. Ona Sabri Hoca’nın önerisini anlattım. Amcam da “Sabri Hoca’yı dinle, önce oku,” dedi

     Çok az maçlara giriyordum. O zamanlar İstanbulspor çok kuvvetli bir kulüp. Kadrosu da çok iyiydi. Senede 2-3 maç oynuyordum. İstanbulspor’un yanı sıra genç milli takımda da oynuyordum.

    1960 yılında Turkcell lig gibi bir milli lig kuruldu. O zamanlar cumartesi ve pazar olmak üzere haftada iki kere maç yapılıyordu. Deplasmanlara giderdik. 6 takım kura çekiyordu. İzmir ve Ankara’da; Altay, Göztepe, Altınordu gibi güçlü takımlar vardı.

    Hatırlıyorum o zamanlar İzmir’e deplasmanlara gittiğimizde Fenerbahçeliler Alsancak’ta iyi otellerde kalır, uçakla giderlerdi. Biz ise Basmane’deki otellerde kalır, otobüsle yolculuk ederdik. Küçük kulüplerin kaderidir bu.

    İzmir’de felaket sıcak olurdu. Fenerbahçe Karşıyaka ile oynar. Biz Altay’la oynarız. Ertesi gün de Fenerbahçe Altay’la oynar, biz de Karşıyaka ile oynarız. Günümüze baktığınızda haftanın iki günü üst üste maç yoktur. 

    İstanbulspor’da oynarken Fenerbahçe ile karşı karşıya kaldığınızdaki duygularınız?

    Bir keresinde Fenerbahçe bir mağlubiyeti İstanbulspor’dan aldı. Üzüleyim mi? Ağlayayım mı? İki arada bir derede kaldım. Bilemedim! Ama ondan sonra Allah gönlüme göre verdi. Neyse neticede Fenerli olduk, mutlu olduk.

    Fenerbahçe transferiniz nasıl gerçekleşti?

    1965 yıllarıydı. Milli takımda oynadığımdan dolayı gündeme gelmiştim. Galatasaray Beşiktaş ve Fenerbahçe beni istiyordu. Benim gönlüm Fenerbahçe’deydi. Ve Fenerbahçe kulübü beni takımda istediğini bir aracı vasıtasıyla iletti. Hayallerim gerçekleşecekti…

    Ama o zamanlar transferler bugün olduğu gibi bazı prosedürlerle yapılmıyordu. Futbolcu önce kendi onayıyla kaçırılır ve bir yerde kısa bir süre saklanırdı. Basından uzak tutulur, diğer kulüplerin futbolcuya ulaşması engellenirdi. Bana da Koyu Fenerbahçeli Hırsız Semai lakaplı ağabeyimiz eşlik etti.

    O dönem İsmet Uluğ Başkan, Faruk Ilgaz ise Genel Sekreterdi. Semai ağabey “Evladım seninle güzel bir yere gideceğiz,” dedi. Neticede enteresan bir olay, Semai ağabeye “Semai ağabey ben deniz çocuğuyum, deniz kenarı olsun, ben denizden ayrı kalamam,” dedim. Kocaeli yakınlarında Tütünçiftlik’te bir ayakkabı mağazalarının sahibinin villasında 21 gün kaldık. O zamanlar İzmit Körfezi’nden denize girilebiliyordu.

    21 günün sonunda Kadıköy Belvü Restoran’da Kadıköy grubundan Muhittin Bulgurlu ile buluştuk. Bir çantayla gelmişti.

    Muhittin Bulgurlu bana “Evladım işin en zor tarafını bitirdik. Şimdi transfer zamanı imzalar atılacak. Sen ne kadar istiyorsun?” dedi.

    Bizim dönemimizde o formayı giymek şerefti. Ona “Ne verirseniz verin takdir sizin efendim” dedim.

    Bana önce 50.000 TL sonra da 5000 TL daha verdi. Transferim 55.000 TL’ye gerçekleşti.

    Muhittin Bulgurlu sonra orada bulunan kişilere dönerek “Gördünüz mü, ne tok bir insan aldık. Tam bir Fenerbahçeli” demişti.

    Galatasaray’ın bana teklifi 160.000 TL ile 180.000 TL arasında bir rakamdı. Hepsini Fenerbahçeli olmak uğruna elimin tersiyle itmiştim.

    Aramızda Erdal Kocaçimen de vardı. O da eski kalecilerimizden. “Ağabey merak ettim sadece, çantada ne kadar vardı?” dedim.

    Bana “165.000 TL civarı vardı, isteseydin senindi” dedi. Ama ben o an onu düşünmüyordum, manevi yönü daha önemliydi.

    1965 yılında Fenerbahçe ile bağlanan hayatım 1975 yılına kadar devam etti.

    Kaç kez Milli takım formasını giydiniz?

    O formayı 29 kez giymek nasip oldu bana…

    Oynadığınız yıllardan bir anınızı anlatır mısınız?

    1965’de bir Avrupa Kupası eleme maçı vardı. İstanbulspor’da oynadığım dönemdi. Bizim oynadığımız dönem saha zemini şimdiki gibi değildi tabii. Bir milli maç için Portekiz’e gitmiştik. Onların sahası çimdi tabii.

    Sonra onlar rövanş için geldiler. Yeniköy’de otelde kamptayız. Kampa takviye olarak İtalya’dan Can Bartu, Avusturya’dan Özcan Erkoç geldi. Portekiz idman için oynanacak sahayı bir gördü. Tabii toprak saha Portekiz milli takım yetkilileri “Biz bu sahada oynamayız dönüyoruz ve FIFA’ya bildireceğiz” dediler.

    Bizi bir telaş aldı. Maç için Yeniköy’den Ankara’ya taşındık. Şimdi bakıyorum da 2008-2009 UEFA finalinin Türkiye’de ve Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu’nda oynanacak olması ne kadar haklı gurur bizim için…

    Savunmanın bel kemiğiydiniz. Lakabınız var mıydı?

    Benim lakabım Maldini idi. Tribün öyle takdir etmişti. Fizik olarak da Milan’da oynayan Maldini’nin babasına benzetirlerdi.

    En beğendiğiniz ve kendinizi yakın hissettiğiniz takım arkadaşlarınız kimler?

    Adada güzel günlerimiz geçti. Lefter ağabey “Hadi kros yapalım,” derdi. Koşardık. Nerdeyse 40 yaşına kadar oynadı; müthiş bir topçuydu. Böyle bir futbolcu bir daha gelmez. İki ayağı aynı. Çalım atamayacağı adam yok. Burada bir Macaristan maçı oynadılar, paramparça etti. Bir vole bir de penaltı 3-1 yendik. Macarlar o zaman sistemi öyle bir oturtmuş ki İngiltere’ye 6 atıyorlar. İki golü Lefter ağabey, bir golü Metin Oktay attı. Onu da çok severdim.

    Bir derbi maçımızda o kadar kötü oynuyoruz ki Galatasaray baskı kuruyor, biz kontra atak oynuyoruz. 3 kontra atak yaptık. Maç 0-3 oldu. Maçın bitmesine 8 dakikaya yakın bir zaman vardı. Metin Oktay “Biraz yavaş olun, zaten maç 0-3,” dedi. Yılmaz Şen de biraz kötü sözler söyledi. Bunun üzerine Metin Oktay çok kızdı, Yılmaz’ın boğazına sarıldı. Ve hakem Metin Oktay’ı maçtan çıkardı. Metin çok efendi bir insandı, onun ilk defa oyundan çıkarılmasına şahit oluyorduk. Küfrü bile olmayan bir insandı. Ve o gün soyunma odasına gittiğimiz de hepimiz 0-3 galibiyetimize sevineceğimize Metin ağabeyin oyundan çıkarılmasına üzülüyorduk. Futbolcular arasında çok büyük samimiyet vardı; kardeş gibiydik.

    Şeref Has’ı çok severdim çok âlem ve titiz bir insandı. Aynı odada kaldığımız bir dönem, “Ercan yatağın yerini değiştirelim,” der, bir o tarafa bir bu tarafa… Yastık kılıflarını evden getirirdi. Benim saatim vardı başucumda meğer onun tik tak sesinden rahatsız olurmuş. Kendine çok iyi bakardı, müthiş bir oyuncuydu. Arkadaşlarımızın hepsiyle uyum içindeydik. Herkesle iyi geçinirdim.

    Bir stoper oyuncusuydunuz. Oyun kurmadaki ustalığınız ve hava toplarındaki hâkimiyetiniz en büyük özelliğinizdi. Bir de penaltılar… Bu meziyetleri nasıl kazandınız?

    İstanbulspor’dan başlayarak zor anların adamı, Yılmaz Şen’le 14 sene birlikte oynadık.

    Bir de disiplinli, futbol sezgisi kuvvetli, Bükreş dinamosu Ion Nunweiller vardı. Dört dörtlük bir futbolcuydu o da, çok iyi anlaşırdık.

    Yılmaz’la da birbirimizi tamamlardık. Spor devamlılık ister, istikrar ister, kararlılık ister. Onlarla birbirimize baktığımızda “Keser mi keser, alır mı almaz mı” anlardık hemen.

    Molnar zamanında penaltıları ben atardım. Antrenmanda hepimizi toplar, herkese 10 penaltı attırır. Kim daha fazla atarsa onu tercih ederdi. Galatasaray’a karşı penaltılarım vardır.

    Sahaya çıkarken uğurlarınız var mıydı?

    Takımla sahaya çıkarken sağ ayağımla çıkardım, çizgiyi geçerken sağ ayağımı atardım. Çok sakin bir oyuncuydum. Hiç kırmızı kartım olmadı. Profesyonel top oynadım. Bizim zamanımızda kırmızı kart yoktu, hakem “Çık dışarı!” derdi. 

    Fenerbahçe tarihinde beş kupa aldığımız 1967-68 kadrosunda siz de vardınız…

    Türkiye Kupası, Başbakanlık Kupası, TSYD, Lig Şampiyonluğu, Cumhurbaşkanlığı ve Balkan Kupası maçlarını kazanarak beş kupayı aldığımız bir dönemdi. Çok iyi anlaşan bir kadroydu.

    1975 yılında futbolu Fenerbahçe’de bıraktıktan sonra çalışmalarınız nasıl devam etti?

    Futbolu bıraktıktan sonra İngiltere’ye menajerlik eğitimi için gittim. Eğitimimi tamamladıktan sonra kulübüme tekrar geri döndüm. Gitmeden evvel 6 senelik bir mukavele imzalamıştım. 2-3 sene menajerlik görevinde ve yönetimde bulundum. Primleri ben tespit ederdim,

    1974-1976 Emin Cankurtaran başkan olduğu dönemde başladım. 1975’de Rıdvan’ı aldım, kaçırdım. Rıdvan’ı o zamanlar Galatasaraylılar istiyordu. O da ayrı bir maceradır.

    1983-1984 Faruk Ilgaz’ın başkanlığında da görevdeydim. Faruk ağabey borçtan korkardı, “Açılmayalım” derdi. Futbolcular beni tanıdıklarından, başkanımız Faruk Bey Yüksel Bey’le beraber transfer işlerini yürütmemi istemişti. Altay’dan Erol’u aldım.

    En son 1989-1993 Metin Aşık’ın başkanlık döneminde görev yaptım.

    Fenerbahçe’de oynadığınız dönemde sizi en çok etkileyen, sizde en çok iz bırakan isim kimdi?

    Derbi maçları öncesi Moda Burnu’ndaki Mona Palas’ta kalırdık. Maça gitmeden evvelde Moda Deniz Kulübü’ne uğrardık.

    Eski efsane Fenerbahçeli futbolcu Zeki Rıza Sporel aynı zamanda Moda Deniz Kulübü’nün kurucularındandı. O müthiş bir insandı. Nur içinde yatsın.

    Fenerbahçe flamasını eline almış, Taksim Stadı’nda başlamış gümbür gümbür gollerini atmaya.

    Onun gibi biriyle tanışmış olmak bizim için bir şeref olmuştur. Başarı dileklerini kabul etmek üzere bizi kulübün başkanlık odasında ağırlardı. Çok klas bir insandı. Fazla konuşmayı sevmezdi. Bize asla “Şöyle yapın, böyle yapın” diye taktikler vermezdi.

    Zeki Rıza Sporel’in söylediği sözler bugün hala kulağımda “Fenerbahçeli gibi oynarsanız maçı kazanırsınız; oynayacaksınız ve kazanacaksınız,” derdi. Sonra odasından çıkar, maçımız için önce taksilerle Üsküdar’a, Üsküdar’dan da vapura binerek Dolmabahçe’ye giderdik. Antrenörümüz Molnar takımı soyunma odasında açıklardı.

    Derbi maçları nasıl geçerdi?

    Galatasaray- Fenerbahçe maçları çok elektrikli geçerdi. Sakin olan maçı kazanır. Sinirli olmak insanı kontrolden çıkarır. Bugün de böyle… Son maçta Galatasaray’ın hiç üstünlüğü yoktu. Bu sezon yine deplasmanda da yenecek Fener…

    Boyunuz uzun, neden basketbolu tercih etmediniz?

    Boyumun uzunluğu sanırım yüzmeden geliyor. Boğaz çocuğu olduğumdan çocukluğumdan beri yüzerim. O zamanlar boğazı geçmek Rumeli İskelesi ile Kuzguncuk arasında olurdu. Bu da bayağı uzun bir mesafe. Çok iyi yüzerdim. Kaptanların başlarının belasıydık. Gemiden atlardık. Yaramaz çocuk futbolcu olur, sakin çocuktan futbolcu olmaz. (Gülüyor)

    Bir arkadaşınızın evlenmesine vesile oldunuz… Bizimle paylaşır mısınız?

    Takım arkadaşlarımın hepsiyle çok samimiydik. Fakat Selim’le dostluğumuz biraz daha fazlaydı. Kamplarda aynı odada kalırdık. Hülya ile Selim’i ben tanıştırmıştım. Bugün baktığımda buna vesile olduğuma çok seviniyorum.

    Bir Galatasaray maçı öncesi adada kamptaydık. Hülya hanım da oraya istirahate gelmiş.

    Hülya ve ailesiyle Kuzguncuk’ta komşuyduk. Hatta ben genç takımda oynarken okul sıralarında annem derdi ki “Oğlum sen bu mahallenin ağabeyisin, kızlarda aklım kalıyor, 3 kız kardeş kalkıp gidecekler, onları tiyatroya, görevlerine sen götür getir,” derdi.

    Babaları Sedat Bey sağdı. Tiyatro Tepebaşı’ndaydı. Hülya ve kardeşleri Feryal ve Nilüfer hepsi tiyatroda oynuyordu. 00.15 ve 00.30 son vapura biniyor. 3 kuzuyu ailelerine teslim ediyordum. Hülya beni çok sever, hep Ağabey derdi.

    Kampa geldik. Selim görmüş, “Tanıştır bizi” dedi.

    Ben de dedim ki “O senin bildiğin kızlardan değil” ama ısrar etti.

    Ertesi gün oldu idmandan dönmüştük. Sabah kahvaltısını yapıyorduk Selim’e de “Sen de arkamdan gel Hülya ile tanıştırayım,” dedim.

    Tam tanıştıracağım ikisini “Günaydın” dedim Hülya’ya baktım Selim’e döndüm ki Selim yok.

    Hülya’ya “Ya seni çok cici tatlı dilli ayrıca oda arkadaşım olan biriyle tanıştıracaktım, ama utandı yok oldu galiba” dedim.

    Hülya’da Selim’i çağırarak “Gelin utanmayın” dedi.

    Sonra ada’da kaldığımız süre içinde Hülya, kızkardeşi Feryal hep beraber eşli pişpirik oynuyoruz. Tabii Selim tatlı dilli. Kamp bitti fakat Selim Hülya’yı setlerde hiç yalnız bırakmadı, çiçekler yağdırıyor, arada bir bana anlatıyordu.

    Ben 1968’ de evlendim, sanırım Selim’de 1969’ da evlendi. Şimdi torun sahibi bile oldular… Mutluyum tabii… İkisi de mükemmel insanlar.

    Peki ya sizin aileniz… Biraz aileniz hakkında bilgi alabilir miyiz?

    İki evladım var Zeynep ve Ali. Zeynep grafik mezunu. Ada Mobilya’da yönetici konumunda. Oğlum çok iyi bir futbolcu olabilirdi.

    Can Bartu ile evlerimiz çok yakın. Ali’yi çocukken top oynarken gördüğünde “Ya Ercan bu aynı benim gençliğime benziyor,” derdi.

    Fakat ne yazık ki futbolcu olamadı. Biraz fazla yakışıklı bir çocuktu, kızlar peşini bırakmadılar. Şimdi reklam sektöründe çalışıyor.

    Eşim Barkın da yine Ada Mobilya’da dekorasyon üzerine çalışıyor. Boş durmayı hiç sevmeyen bir yapısı var. Çok çalışkan bir insan. 40 yıllık mutlu bir evliliğimiz var. Boş zamanlarımızda sık sık kulübe veya sosyal tesislerimize gideriz.

    Ben maçları mutlaka seyrederim. Oynamak ve seyretmek arasında çok fark var. Ama şimdi eski bir futbolcu olarak seyretmek çok farklı bir duygu oluyor.

    Sibel Kurt – Fenerbahçe Resmî Dergisi

  • Cemil Turan Röportajı

    Cemil Turan Röportajı

    Kıymetli büyüğümüz Sibel Kurt, yıllar boyunca Fenerbahçe resmî dergisinde yaptığı röportajları kendi web sitesinde (SibelKurt.org) topladı. Yüksek müsaadesiyle, geçmiş yıllarda Fenerbahçe Resmî Dergisi için yaptığı röportajları sitemizde yayınladığımız Sibel Kurt, yine müthiş bir Cemil Turan röportajı ile karşınızda…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Son Kral

    Biz aramızda her zaman “Fenerbahçeli olunmaz, Fenerbahçeli doğulur,” deriz. Siz nasıl Fenerbahçeli oldunuz Cemil Bey?

    1947 Sarıyer – Kavak doğumlu olmama rağmen, Trabzonlu bir aileden gelmekteyim. Ailemde kimsenin futbola ilgisi yoktu.

    Futbolla ilgili çocukluğumda ilk duyduğum isim Lefter Ağabey oldu. Hoş bugün de iddia ediyorum ki; Türkiye’de gelmiş geçmiş en büyük futbolcu Lefter’dir.

    Lefter Ağabey sayesinde Fenerbahçeli ve ona olan hayranlığımla da futbolcu oldum. Çünkü çocuklar büyürken ne kapıyorlarsa öyle gidiyor. Sözün özü Fenerbahçeli doğdum, Fenerbahçeli olarak da öleceğim.

    Spor hayatınız profesyonel olarak nasıl başladı?

    Futbola Rumeli Kavağı’nda başladım. Sarıyer’in futbolcu seçmelerine katılarak bu takıma geçtim. Aynı zamanda Genç Milli Takım’da da oynuyordum.

    1968 yılında İstanbulspor’a transfer oldum.

    Aslında az daha Galatasaraylı oluyordum. Metin Oktay, 1968 Haziran’ında beni kaçırmış ve Çeşme’ye götürmüştü. Ama benim “Baba” diye sevdiğim ve saydığım Sarıyer Başkanı rahmetli Selahattin Yarar’ın da İstanbulspor’a verdiği sözden çıkması olanaksızdı.

    Çok sevdiğim ve benim için bir efsane olan Metin Oktay Ağabey’in İzmir’e Galatasaray idarecisi Turgan Ece Ağabeyimi karşılamaya gitmesinden yararlanarak şort ve ayağımda tokyolar olduğu halde tüm eşyalarımı Çeşme’de bırakarak taksiyle İstanbul’a kaçtım. Selahattin Ağabeyim de beni İstanbulspor’a vererek sözünü tutmuş oldu.

    4 yıl sonra da 1972 yılında hayalimdeki takıma Fenerbahçe’ye geldim.

    İstanbulspor’da oynarken Fenerbahçe takımı ile karşılamalarınızdaki duygularınız nasıldı?

    Genç yaşımda Fenerbahçeli olsam da İstanbulspor’dayken 1’inci ligde Fenerbahçe’ye karşı top oynarken Fenerbahçe’ye gol attım. O benim sorumluluğumdu. Ama şöyle de bir şey var ki yine İstanbulspor’da oynarken Fenerbahçe ile yaptığımız maçlar dışında tüm Fenerbahçe maçlarına gidip, Fenerbahçe kötü oynadığında ya da kötü duruma düştüğü zaman ağlayarak maçları seyreden bir kişiydim. Ben böyle bir Fenerbahçeliyim.

    Yıl 1977 Türkiye’de yılın sporcusu seçildiniz. Fenerbahçe’de 3 lig, 1 Türkiye Kupası, Cumhurbaşkanlığı Kupası ve söz edeceğimiz kupalar kazandınız. 1973-1974 (14 gol), 1975-1976 (17 gol) ve 1977-1978’de (17 gol) ile 3 kez de gol krallığınız var. Evet, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük futbolcularından biri olan siz, bu transferle koyu bir taraftar olduğunuz Fenerbahçe Kulübü’ne adım attınız. Çok ilginçtir ki 8 sene içinde bir kez sarı kart sahibi oldunuz. Herhangi bir maçta hakemden “Çık dışarı!”sözünü duymadınız. Sinir denilen şey yok gibi… Ya da buna irade veya ileri derecede sorumluluk duygusu diyebilir miyiz, Neden?

    Aslında sinirli bir yapıya sahibim çünkü Trabzonluyum. Futbolu çok sevdiğim için futboldan kopmak istemediğim için hep sabrederdim. Bir hafta bile oynamayacağımı bilmek beni mahvederdi. Öyle bir yapıya sahibim. Hep kendimi frenliyordum. Tek sebebi bir hafta sonra oynayacağım maçı düşünmektir. Çünkü oynamazsam kendimi çok kötü hissedecektim.

    Ve Türkiye Ligi’nde en çok tekmeyi yiyen futbolcuyum. Bana atılan tekmeler şimdi olsa o oyuncu çok kırmızı kart görürdü. Bir maçta Samsunspor’lu futbolcu Yaşar Şendoğan belime çok kötü bir tekme attı. Hayatımda ilk defa belimin acısıyla o pozisyonda boğazına bir sarıldım sonra hakem yanıma geldi. “Ne yapıyorsun?” diye sordu.

    Canım o kadar yanmıştı ki gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Rakibin yaptığı da kırmızı karttı, benim yaptığım da… Futbol hayatımda tek kırmızı kart alacağım oyun buydu fakat hakem canımın yandığını anladığı için hayatım boyunca aldığım tek sarı kartı gösterdi bana.

    Sarıyerspor’da oynarken de Galatasaray gibi Fenerbahçe de sizi istiyordu. İstanbulspor’dan sonra 1972–1980 yılları arasında da Fenerbahçe’de oynadınız. Ne mutlu ki futbolu da Fenerbahçe’de bıraktınız. Galatasaray’ın da aklı sizde kalmıştı. Siz bir o yana bir bu yana çekilmek istenirken ailece zor günler yaşadınız. En sonunda Fenerbahçe transferiniz çok büyük olaylarla gerçekleşti. Ve yıllarca bu transferin nasıl gerçekleştiği sorusu size soruldu. Bu kez okurlarımıza transfer hikâyenizin bir bölümünü kaleme aldığım eski atlet ve yöneticilerimizden Eşref Aydın’ın hayatını anlatan “Yorulmaz Türk” kitabından Sayın Eşref Aydın’ın anlatımıyla aktarmak istiyorum.

    “Bana ısrarla “Şu Cemil’i gör, şu Cemil’i gör” dediklerinde; onu seyrettiğim zaman nedenini anlamıştım.

    Rahmetli Mahmut Taviloğlu, benim İstanbul Erkek Lisesi’nden arkadaşımdı. Eminönü Mısır Çarşısı’nda kumaş mağazası vardı. O taraflarda işim olduğunda uğrar, beraber sohbet eder, vapurla da dönerdik.

    O sıralarda Fenerbahçe Spor Kulübü’nde Genel Sekreter ve Transfer Komitesi başkanıydım.

    Cemil Turan, Sarıyer’de oynuyordu. Sarıyer ikinci kümede ufak bir takımdı. Taviloğlu bana, “Cemil’i gör ve Fenerbahçe’ye al” diyor, her seferinde de ısrar ediyordu.

    Bir gün, tam hatırlamıyorum yanıma ya Ahmet Erol ya da Dr. Reşat’ı almıştım. O gün de Sarıyerspor’un şu an Çırağan Oteli’nin olduğu yerdeki Beşiktaş Şeref Stadı’nda maçı vardı. Cemil’i orada seyrettim. Çok beğendim. Garo’yu da beğendim. Ancak sonra da Fenerbahçe Yönetim Kurulu’nda Cemil’in alınması için Sarıyer’le temasa geçilmesi kararını çıkarttım. Sarıyer’le konuştuk, Başkan Turan Bey’le 30.000 TL’ye anlaştık.

    Sarıyer, Cemil’i bize vermek üzere söz vermişti. Yalnız sezon ortasıydı. “Ben parayı verelim, iş bitsin” dedim. Karar aldık ve çeki de yazıp Faruk Ilgaz’a verdik. Sarıyer’in başkanı Turan Bey de Faruk’un partiden arkadaşı. Faruk’un Adalet Partisi İl Başkanı olduğu o dönemde Sarıyerspor Başkanı da o partinin Sarıyer İlçe Başkan’ıydı.

    Biz çeki Faruk’a verdiğimizden “iş bitti” diye düşünüyoruz. Sezon sonu geldi, 1968 sezonu için bizim listede Cemil alınmış gözüküyor. Sonra “Bonservisini alın, Cemil’i çağırın” dedim. Ses çıkmayınca, soruşturduk ama Sarıyer yetkilileri “Biz para almadık.” demezler mi?

    “Olur mu” dedik, çünkü çek Faruk Ilgaz’daydı. Meğer o yaz üç aylık zaman diliminde bizim anlaştığımız Sarıyer Kulüp Başkanı, arkadaş olduklarından Faruk’a “Çek sende kalsın, sezon sonunda Cemil’i size vereceğim, parayı da o zaman alırım.” demiş, çek de bizde bekliyordu.

    Fakat o arada Başkan Turan Bey geçirdiği trafik kazasında vefat ettiğinden, yeni gelen Başkan Selahattin Yarar da anlaşmayı kabul etmemiş. Fiyatı da 30.000 TL değil 100.000 TL olarak istemiş. O patırtı gürültü arasında ben bu transfer için 100.000 TL’yi de verecektim ama bazı arkadaşlar karşı çıktı. Ve 60.000 TL teklif ettiler.

    Tabii bizim o sezon 100.000 TL’ye alamadığımız Cemil 120.000 TL’ye İstanbulspor’a transfer oldu. Ertesi sene İstanbulspor, bir kupa maçında Cemil’le bize karşı oynadı. Çok iyi bir performans sergiledi. İlk maç 0-0 berabere bitti.

    İkinci maç ertesi Salı günüydü. Antrenör Ionescu bana dedi ki “Takım çok yorgun, tehlikeli buluyorum; bu maçı alamayacağız” dedi. Canım sıkılmıştı, nasıl yenemeyiz diye üzülüyordum. Akşam Faruk Ilgaz’a telefon açtım. Fatin Rüştü Zorlu’nun kız kardeşinin evindeymiş, onu aile toplantısında buldum. Takımda umut olmadığını, üzüldüğümü ve Ionescu’nun endişelerini anlattım. Faruk da çok sinirledi ve “Bu takım İstanbulspor’u yenemeyecek durumdaysa yenilsinler.” dedi. Maç günü geldi ve Cemil bir golü attı ve 3-0 yenerek bizi kupadan eledi. İstanbulspor’a yenilmek çok acı geldi.

    İlginçtir ki, tarihte kim Fenerbahçe’ye gol atmışsa Fenerbahçe onu almıştır; böylece gözler tekrar Cemil’e döndü. O sene sezon sonunda bu sefer de İstanbulspor’un kapısını çaldık ama vermediler.

    Takriben 4,5 yıl sonra ben yine yönetimdeydim Sezon başında benim başkanlığımda transfer komitesi kurduk. Emin Cankurtaran da o sene yönetime gelmişti. Komitede karar verdik, transfer için temasları ben yapıyorum… Yine Cemil’e talip olduk. Zira 4 yıl önce elimizden kaçırdığımız bu yıldız futbolcu sahalarda fırtına gibi esiyor ve transferin gözdesi olarak gündemden düşmüyordu.

    İstanbulspor, Cemil’in transfer ücretini 750.000 TL’ye çıkardı. Erdal İnönü’nün dünürü İstanbulspor Başkanı Ali Sohtorik sayesinde ancak 600.000 TL’ye indi. Faruk ise 500.000 TL’den fazla vermek istemiyordu. Emin Cankurtaran “Ben 500.000 TL’ye alırım.” dedi. Bu defa da ona pazarlık yetkisi verdik.

    Yıl 1972… Bir şekilde Cemil’in transferi gerçekleşti. Çok tatsız olaylar yaşandı. Çocukluğundan beri Fenerbahçeli olan Cemil tüm bu karmaşa sonucunda Fenerbahçe Kulübü’ne geldi ve futbolu çok sevdiği Fenerbahçe Kulübü’nde bıraktı.

    Milli takımda da oynadınız, Türk Futbol Federasyonu’nda altın madalya ödülüne de lâyık görüldünüz…

    43’ü A milli olmak üzere toplam 54 defa milli formayı giydim.

    Fenerbahçe’deki kaptanlığımın yanı sıra 14 defa da milli takım kaptanı oldum.

    O yıllarda milli maç sayısı çok çok azdı. Şimdi düşünüyorum da örneğin 5 yıllık kaptanlığım süresince 14 defa milli maç yapmışız. Şimdi öyle mi? Neredeyse bir sezonda bu kadar maç oynanıyor.

    Fenerbahçe forması altında oynadığınız 31 derbi maçında Galatasaray’a 14, Beşiktaş’a 18 gol attınız… Bu maçlarda yine bugün olduğu gibi heyecan dorukta mıydı?

    Ben maçların hepsinde heyecan duyuyordum. Galatasaray maçlarında ise tabii ki daha büyük bir heyecan. Çünkü derbi maçı öncesi beni hiç uyku tutmazdı. Sabaha kadar yatağın içinde döner, uyuyamazdım.

    Birkaç seferinde doktora bunu söylediğimdeyse bana hiç ilaç vermedi. Uyku ilacı almaktan da men ettiler. “Uyumadan sadece uzansan bile uyumuş kadar dinleneceksin.” dedi. Böylece maçın oynanacağı günün akşamına kadar hiç uyumadan maça çıkmışımdır. Bu da bir nevi hastalıktır.

    Didi zamanında bütün Galatasaray maçlarında önce bizlere “Bugün Fenerbahçe bayramı hepinize kutlu olsun.” diye söyler, bu da bize yeterdi.

    O’nun zamanında Galatasaray takımı bizi hiç yenememiştir. Unutamadığım Fenerbahçe – Galatasaray maçlarından birisi de 1973 yılında 80.000 kişilik olan İzmir Atatürk Stadı’nda gerçekleşti. 2-1 kazandığımız anlamlı bir maçtı. İzmir Gazeteciler Cemiyeti tarafından düzenlenen bu maç; İzmir’in işgali sırasında ilk kurşununu attıktan sonra şehit düşen gazeteci Hasan Tahsin için Anıt Kupa maçıydı. Stat tamamen doluydu. Rekor derecede bir hâsılat elde edilmişti. Türk futbol tarihinde ilk defa Galatasaray’la İzmir’de karşı karşıya geldik. Bu kupayı kazanmak bizim için çok daha anlamlıydı.

    Aynı yıl yine bu sefer Cumhurbaşkanlığı Kupası için Galatasaray’la Ankara’da karşı karşıya geldik. Bu maçta bir golü ben, bir golü de penaltıdan Fuat atmıştı. 2-1 biten bu maç sonucunda da kupa Fenerbahçe’nindi.

    1973-1974 dönemindeki Hasan Tahsin Kupası dışında da birçok özel maçlarda da oynayıp kupaların müzemize götürülmesinde katkıda bulundunuz. Bunlar 1972-1973 Zafer Kupası 1974-1975 Silahlı Kuvvetler Kupası, Kıbrıs Harekâtı nedeniyle düzenlenen 1974 1. Zafer Kupası, 1975 2. Zafer Kupası, 1976-1977 Van Depremi Kupası, 1980-1981 Berlin Kupası ve yine bir özelliği olan 1980 Vatan Kupası…

    Evet, bu kupa da Galatasaray- Fenerbahçe’nin ilk defa Almanya’da bulunan işçilerimizin özel isteğiyle gerçekleşti. Bu rekabet sınırları aştı. 15.000 seyirci önünde oynanmış, 3-1 galibiyetimizle Vatan Kupası’nı kazanmıştık.

    Aynı yıl bu maçtan önce de Başbakanlık Kupası içinde Ankaragücü ile maç yapmış. Orada da 3 gol sizdendi…

    Evet, 5-2 biten maçla kupa bizimdi.

    Tarih 7.8.1978 Süper Kupa finalini oynamaya hazırlanan Avrupa şampiyonu ünlü Anderlecht takımı Fenerbahçe ile maç yapmaya İnönü Stadı’na geliyor. Büyük farkla kazanacağını zanneden Anderlecht takımı büyük bir farkla Fenerbahçe’ye yeniliyor. Takımın ünlü kaptanı Vanderelst basına verdiği demecinde: “Fenerbahçe’yi bu kadar güçlü tahmin etmemiştik. Şahsen bu takıma hayran kaldım” diyor… 3-0 biten maçta ilk golü atan efsane oyuncumuz yine sizdiniz…

    Anderlecht o zamanlar, Avrupa’nın beş büyük takımından birisiydi. Hatta bizim maçtan sonra Süper Kupa finalini oynayacaklardı.

    O gün tüm Fenerbahçeli futbolcular olarak çok güzel bir oyun sergiledik. Herkes süper bir futbol oynadı. Futbol biliyorsunuz ki tek kişilik bir oyun değil. Tam bir takım ruhu oluşturmuştuk. 90 dakika 3-0 bir skorla sona erdi.

    Evet, ilk gol benden geldi. İlk golü atmam Anderlecht takımında şok etkisi yarattı. Bizdeyse motivasyonu sağladı. Sonrasında daha rahat bir oyun başladı. Arkasından peş peşe goller geliyordu. İkinci gol Raşit’ten, 3. golse Engin’den geldi.

    Ertesi gün tüm gazeteler gerek Fenerbahçe’nin gerekse bir Türk takımının kazanmış olduğu bu başarıya övgüler yağdırdı. Dış basına da yansıdı. Tabii Fenerbahçe ve bizler için güzel bir anı oldu. Fenerbahçe yine bir tarih yazdı.

    Maça çıkarken uğurlarınız var mıydı?

    Şortumu, çorabımı, ayakkabımı giyerken önce sağ ayak, maça girerken de sağ ayak… Futbol oynarken uğurum budur.

    Fenerbahçe’de oynadığınız dönemde sizi en çok ve iz bırakan isim desem…

    Arkadaşlarımın hepsi benim için çok önemliydi. Fakat Osman Arpacıoğlu benim için çok özel bir kişiydi. Tekniği çok üstün golcü bir futbolcuydu. Bugün 60 yaşımı geçtim, bunca yıllık futbol hayatımda Osman Arpacıoğlu gibi bir santrafor görmedim.

    Bana 100 futbolcu sayın derseniz Ender Konca ilk ona girer. Tabii sadece bu değil; bir Ziya Ağabey vardır, bir Alpaslan vardır, rahmetli Yılmaz vardır. Şükrü vardır, Fatih vardır, saymakla bitmez. Fenerbahçe’de top oynayan çok kaliteli futbolcular geldi, geçti.

    Yaşadığınız şanssız sakatlık olmasaydı, Avrupa takımında da yerinizi alacaktınız. Ortalığı sarsan bir transfer teklifiydi.

    PSV Takımı’yla oynadığımız Avrupa Kupası maçları sonrası, Hollandalılar bana talip olmuşlardı. O dönem Başkanımız Sayın Faruk Ilgaz’a yaptıkları 5,5 milyon dolarlık transfer teklifi olağanüstü bir rakamdı. Ancak milli maçta geçirdiğim sakatlığın uzun sürmesi bu transfere olanak vermemişti.

    Yıl 1980’e gelindiğinde ise jübilenizi yaptınız…

    Benim jübilemin yapılma iznini 1. Ordu Kumandanı Necdet Üruğ Paşa verdi. Sıkıyönetim vardı.

    Jübilem için ben buradan Beşiktaş Kulübü’ne, o günkü başkan ve yönetim kurulu üyelerine davranışlarından dolayı teşekkür ediyorum. Çünkü oynayacak takım Trabzonspor’du ve maç iptal olmuş. Kendi şehirlerine dönmüşlerdi. Beşiktaş takımıysa Bursaspor’la maçları olduğu halde Bursa’da benim jübile maçımı oynamayı kabul etti. Böylece jübilemi Beşiktaş’la yaptım.

    Çok güzel bir jübile maçı oldu. Bülent Ersoy’dan tut, İbrahim Tatlıses’e kadar artık o gün kim varsa Türkiye’de meşhur, hemen hemen hepsi benim için geldiler. Hem müzik şöleni yaşandı hem de veda maçı Fenerbahçe futbol hayatımı böylece noktaladım.

    Futbolu Fenerbahçe’de bıraktıktan sonra çalışmalarınız nasıl devam etti?

    Fenerbahçe’de antrenörlük yapmadım, hevesim yoktu. Tribün taraftarı oldum. Altyapıda çalıştım, 90’lı yıllarda dönem dönem futbol şube sorumlusu ve idari menajerlik yaptım.

    Fenerbahçe Gazetesi’ni kurdum. 2000 yılından beri de sizlerin de bildiği gibi güzel bir gazete çıkarıyoruz. Tabii bu arada Fenerbahçe’nin taraftarı olarak stat olsun, deplasmanlar olsun tüm maçlara gidiyorum.

    Bizlerin sevgisi büyüdükçe Fenerbahçemiz de büyümeye devam ediyor. Kimse Fenerbahçe’nin büyümesini engelleyemez. 

    Fenerbahçe yönetimini nasıl değerlendiriyorsunuz?

    Aziz Yıldırım geldiği günden beri söylediği her şeyi yaptı. Şimdi de Aziz Başkan Fenerbahçe’yi ilk geldiği günden beri istediği, hedeflediği yere taşımaya devam ediyor.

    “Fenerbahçe Dünya kulübü olacak.” dedi, yaptı. Güçlü bir yönetim kadrosu kurdu.

    Dev bütçeler, taraftar kartları, mağazalar, kombine bilet satışları… 32.000 kombine sattı ki bu Türkiye’deki hiçbir kulübün başardığı bir şey değil.

    Localar var. B locaları alan bırakmıyor. Bunlar cesaret isteyen kararlar ve uygulamalar. Bu da tabii ki Sayın Aziz Yıldırım ve çalışma arkadaşları sayesinde gerçekleşiyor. Fenerbahçe çok büyüdü. Daha da güzel günlere gidecektir.

    Bir Türk futbolcusu olarak yabancı oyuncular hakkındaki düşünceleriniz?

    Ben fazla sayıda yabancı oyuncu fikrine katılamayacağım.

    6 yabancı futbolcumuz olsun fakat alınan bu 6 futbolcu da çok kaliteli olsun.

    Türkiye liglerine bakınca her takımın maçlarında 3 yabancı futbolcu tribünde oturuyor. 3 tanesi oynuyor. Bizde yine oynuyor ama gerçek fikrim Türkiye bu kadar zengin bir ülke değil, büyük kayıp. Alınırken seçimlerin çok iyi yapılması gerektiğini düşünüyorum.

    Türkiye’de antrenör yetişiyor mu?

    Türkiye’de yabancı antrenör sayısı çok değil fakat yabancı antrenörlere verilen değer yerli antrenörlere verilmiyor. Ertuğrul Sağlam buna örnek. Ligin daha başında işine son veriliyor. Yerine Mustafa Denizli getiriliyor.

    Duruma şimdi baktığımızda Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında 12 puan fark varken Fenerbahçe bir puan öne geçiyor. Bu sefer fark aleyhlerine 13 oluyor.

    Türk antrenörlerine verilen değere, hakka örnek olarak bunu verdim. Aragones’e gelince kendisine biraz daha zaman tanınmalıdır. Dünya’ya mal olmuş bir teknik direktördür.

    Ben yine söylüyorum. Antrenörü fazla baz almıyorum. Antrenörün elindeki malzeme iyi olmalı.

    Didi’nin zamanında çok fazla antrenman yapmazdık fakat elinde çok kaliteli oyuncular vardı. Bizleri çok iyi motive ediyordu. Her sene şampiyon olduk.

    Bana göre 5 aylık antrenörle ilgili konuşmak çok yersiz ve erken.

    Kendi oyun stilinize benzettiğiniz futbolcu var mı?

    Düşünüyorum ama insan sanırım kendi hakkında zor konuşuyor.

    Peki ya, Türk futbolculardan beğendikleriniz?

    Fenerbahçe’de değer verdiğim futbolculardan biri Semih. Bir yıldız futbolcu vardır, bir golcü futbolcu vardır. Semih golcüdür. Hatta Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük golcü futbolculardan biridir. Gol için yaratılmış. Semih için golcü değil, Semih bu takımda oynayamaz diyemezsin.

    Semih altyapıdan geldi. Gol kralı oldu. Semih tam bu sene meydana çıkacağı yerde sakatlık yakasını bırakmadı.

    Müller çok mu iyi bir futbolcuydu? Fakat Dünya’ya gelmiş en iyi golcülerden biriydi.

    Tanju çok iyi golcüydü. Bu çok farklı bir sıfat.

    Fakat Türkiye’de birkaç maç oynamaya başlıyorlar “Bundan bir şey olmaz, bu yaramaz” diye yüklenmeler başlıyor. Özellikle de bunlar Türk futbolculara daha fazla oluyor.

    Tuncay’ın bende özel bir yeri vardır. Onun enerjisi, bıkmadan, usanmadan koşması, işine olan sevgisi beni her zaman etkilemiştir. Avrupa’ya transfer oldu. Aslında başladığı gibi futbolu Fenerbahçe’de bitirebilirdi.

    Galatasaray’dan da Arda’yı beğenirim. Marco’yu çok beğenirdim. Bizde öyle futbolculara ilaç derler. Her maçın ilacı…

    Alex’i beğeniyorum fakat onda bir taraftar olarak tribünden izlediğimde hep bir rahatsızlık var.

    İyi oyuncuların varsa bazı yıldız oyuncular sahaya daha iyi çıkar. Futbol iyi futbolcularla oynanır.

    Çok tatlı bir torununuz var. Biraz aileniz hakkında da bilgi alabilir miyiz?

    Çiğdem adında bir kızım, Cem adında da bir oğlum var. Fakat şimdi en büyük zevkim torunlarım. Torunlar için “Paranın faizi” diye boşuna dememişler. Onlarla ilgilenmek çok farklı bir duygu. Sanırım zamanında çocuklarımıza ayıramadığımız saatlerin eksikliğini şimdiki olgunluk yaşlarımızda torunlarımızla geçiriyoruz. Onların isimleri de Sanem ve Esma…

    Fenerbahçe taraftarı hakkında düşünceleriniz?

    En büyük taraftar Fenerbahçe taraftarıdır. Yıllara göre geri gittiğimizde bazı zamanlar şikâyetçiydim.

    Şimdilerde çok çok iyiler. Gerek statta olsun, gerek deplasmanlarda olsun Fenerbahçe taraftarı örnek bir taraftar. Her zaman takımlarının yanındalar.

    Taraftarımız her zaman centilmenlik örneği vererek tüm dünyaya Fenerbahçe’nin nasıl bir taraftarı olduğunu gösterecekler.

    Her ne kadar bazı maçlarda 3-5 kişiyle sorunlar çıkıyorsa da bu aradan çıkanları, sorun yaratanları ben gerçek Fenerbahçeli olarak kabul etmiyorum. Fenerbahçe taraftarı bu değildir.

    Fenerbahçe’nin iyiliği için yapıcı yönde yapılan eleştiriler olacaktır tabii, top yuvarlak, çeşitli şansızlıklar yaşadığımız da doğru fakat sezon sonunda Fenerbahçe lig şampiyonu olarak karşımıza çıktığında kötü günlerde de verdiğimiz destekten dolayı içimiz rahat edecek.

    Eski bir futbolcu olarak futbolculara yapılan hakaretleri kabullenemiyorum. “Her zaman, her şartta destek” diyorum.

    Sibel Kurt – Fenerbahçe Resmî Dergisi Röportajı

  • Alpaslan Eradlı Röportajı

    Alpaslan Eradlı Röportajı

    Kıymetli büyüğümüz Sibel Kurt, yıllar boyunca Fenerbahçe resmî dergisinde yaptığı röportajları kendi web sitesinde (SibelKurt.org) topladı. Yüksek müsaadesiyle, geçmiş yıllarda Fenerbahçe Resmî Dergisi için yaptığı röportajları sitemizde yayınladığımız Sibel Kurt, yine müthiş bir Alpaslan Eradlı röportajı ile karşınızda…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Son Büyük Kaptan

    Fenerbahçe’ye transferiniz nasıl gerçekleşmişti?

    Her şeyden önce, ben doğuştan Fenerbahçeliyim, bunu belirtmek istiyorum. Kendimi bildim bileli Fenerbahçe ile büyüdüm.

    Transferlerimde eski başkanımız Emin Cankurtaran’ın çok büyük katkısı olmuştur. Şöyle ki; İstanbulspor ikinci kümeye düşmesine rağmen ikinci ligden futbolcuyu Fenerbahçe’ye transfer etmiştir. Ve kendisinin Fenerbahçe formasını giymemde de büyük emeği vardır.

    Eskiden transferler çok enteresandı: İki yıllık bir mukavele yaptığınız zaman kulübün de bir-iki yıl uzatma yapma hakkı vardı. Beni bir sene önce istemelerine rağmen kulübün uzatma hakkı olduğu için transfer olamamıştım ama ertesi sene kendim kulüpten satışımı isteyerek tercihimi Fenerbahçe’den tarafa kullandım.

    Bu arada tabii şu gerçek ki Beşiktaş ve Galatasaray Fenerbahçe’nin verdiği ücretin iki mislini vermesine rağmen ben Fenerbahçe’yi tercih ettim.

    Örnek aldığınız futbolcu var mıydı?

    Can Bartu.

    Gol attığınız zaman ne gibi tepkiler verirdiniz?

    Rakip takımı tahrik etmemek kaydıyla sevincimiz olurdu. Benim işim buydu, futbol oynamak.

    Gol atmak ya da atmamak önemli değildi. Önemli olan gelen seyirciye futbol zevkini tattırmaktı. Tattırabildikten sonra hem futbolcu hem seyirci memnun kalıyordu.

    Derbi maçları öncesi duygularınız nasıl olurdu?

    Benim için tüm maçlar aynı derecede önemliydi. Ben çıkıp oraya gelen seyircilere futbolda olan güzellikleri vermeye çalışırdım. Bu işten zevk aldığım için en iyi şekilde oynamaya gayret ediyordum. Maça asılmayı seviyordum. Gelenlere de bildiklerimi aktarmaya çalışıyordum.

    Ya hırslarınız…

    Futbolda lazım olan hırs vardı. Agresif hareketlerim yoktu.

    Sizin futbol oynadığınız yıllarla bugünkü şartları kıyaslar mısınız?

    Mukayese dahi edilemez. Şimdi 10-12 yaşlarındaki çocuklar bile çim sahalarda oynuyorlar. Buna rağmen de ne yazık ki yetenekli futbolcuların çıkması nadir oluyor. 18 yaşına kadar olan futbolcularımız o yeteneklerini geliştiremiyorlar. 18 yaşından sonrasını eğitmek onların yeteneklerini geliştirmek de teknik adamlara kalıyor.

    Takım kaptanlığı da yaptınız…

    Evet, 1973-74 yılında transfer oldum. 10 yıl forma giydim. Cemil Turan bıraktıktan sonra da 3 yıl takım kaptanlığı yaptım. Bir jübile ile 1982-83 yılında futbol hayatıma nokta koydum.

    Takım ruhunu nasıl yaratıyordunuz?

    Yaşça onlardan büyük olduğum için gerekli saygıyı gösteriyorlardı. Ne takım kaptanı ne de futbolcu olduğum zamanlarda hiçbir problem yaşamadım.

    Uzun süren bir sakatlık döneminiz oldu. O dönemi nasıl atlattınız?

    1977 yılında çok ciddi bir sakatlık geçirmiştim. Çapraz bağlarım koptuğu için uzun bir müddet sahalardan uzak kaldım fakat başarılı bir ameliyat ve ciddi bir çalışmanın yanında kolay olmamasına rağmen 4 yıl futbol hayatıma devam ettim.

    Futbolu seçmenizdeki etken neydi?

    Bütün çocuklar gibi ben de futbol oynuyordum ama futbolcu olma gibi bir niyetim yoktu. Benim için önce eğitim önemliydi. Yaptığım transferlerde de gittiğim takımlarda tahsil hayatım boyunca bana lazım olan paraları alarak o takımlarda futbol oynadım.

    Davutpaşa’ya gittim. Lisedeki tahsil masrafımı çıkardım.

    Sonra İstanbulspor’a gittim, üniversitedeki masrafımı çıkardım.

    Galatasaray Kimya Fakültesi’ni 4. sınıftan bıraktım, futbol ağır bastı. Öncelikli hedefim eğitimdi ama devam mecburiyeti olunca okula gidememe durumu oldu, futbolda profesyonelleşerek okul hayatını noktaladım.

    Milli formayı kaç kez giydiniz?

    33 defa milli forma giydim. 29 A milli, 4 ümit milli takım. Benim ilk milli maçım Batı Almanya -Türkiye arasında 1-1 sonuçlanan maçtı.

    En kötü ve en iyi anınız nelerdir?

    En kötü anım sakatlanarak 1,5 yıl formamdan ayrı kalmam. İngiltere’de Aston Villa maçında ters bir hareketle sakatlandım.

    İyi bir anı deyince… Her şeyden önce yaşadığım şampiyonluklar. Fenerbahçe’ de oynadığım süre içinde 4 defa lig şampiyonluğu ve Türkiye kupası şampiyonluğu gördüm.

    73-74 sezonunda hem Türkiye Kupası hem de lig şampiyonluğunu aldık. 74-75 de yine şampiyonluk. Sonra 77-78 yine lig şampiyonluğu. Ve en son takım kaptanı olarak bıraktığım 82-83 lig şampiyonluğu.

    Takım yenildiğinde neler hissederdiniz?

    Futbol bu; yenmek de var yenilmek de var. Her sene şampiyon olacağız diye bir kaide yok. O zaman işin bir esprisi olmaz.

    Kaybedebilirsiniz. Önemli olan görevinizi yapıp yapmadığınız ve sahaya çıkıp mücadele edip etmediğiniz. Ettiyseniz eve gidip rahatlıkla uyuyabilirsiniz.

    Fenerbahçe Spor Kulübümüz için neler söyleyeceksiniz?

    Fenerbahçe’nin büyüklüğünü kimse tartışamaz. Çok büyük bir camia. Bunun nimetlerini iyi değerlendirmek gerekir.

    Kaynak konusunda bugün 25 milyon taraftarı olan bir takıma ileriki günlerde çok daha büyük kaynaklar bulunacağına inanıyorum. Çok daha iyi imkânlara sahip olabilir. Taraftar büyük güç demektir. Fenerbahçe taraftarı her zaman kulübüne sahip çıkıyor.

    Maçları seyretmeye geliyor musunuz?

    Maçlara geliyorum. Bize ayrılmış olan tribünden izliyoruz.

    Sayın Ali Koç’la yaptığım bir röportajımda; “Biraz gerilere baktığımızda en çok hangi yıldız futbolcu sizi etkiledi?” diye sorduğumda sizi anlatmıştı. “Ve hala Fenerbahçe’ye Alpaslan kapasitesinde bir futbolcunun geldiğini düşünmüyorum.” demişti.

    Sayın Ali Koç çok değerli bir yönetici. Fenerbahçe’ye zaten çok büyük katkıları olan bir kişi ve çok daha büyük katkıları olacağının görüşündeyim. Hiçbir beklentisi olmayan iyi bir Fenerbahçeli. Önemli olan da zaten beklentisi olmayan kişilerin Kulübe hizmet edebilmesi… Benim hakkımdaki düşünceleri için kendisine teşekkür ederim.

    İki kızınız var. Fenerbahçeliler mi?

    Evet, iki yetişkin kızım var. İkisi de pek tabii ki Fenerbahçeli. Bazen maçlara benimle geliyorlar. Bir tanesi okuyor; diğer kızım İletişim Fakültesi Radyo-TV bölümünü bitirdi.

    Fenerbahçe taraftarına neler ileteceksiniz?

    Taraftarlara söyleyecek hiçbir sözüm yok. Onlar her zaman görevlerini en iyi şekilde yapmaya çalışıyorlar, bunu kimse inkâr edemez. Fenerbahçe şampiyon olsa da olmazsa da gereken desteği her zaman gösteriyorlar. Onlara her zaman teşekkür etmek lazım. Biraz daha fair- play örneği verirlerse süper taraftar olur.

    Sibel Kurt – Fenerbahçe Resmî Dergisi Röportajı