Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olan yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XLIV” : 1913 yılından geliyor.
Gördüğünüz fotoğraf yurdumuzun en eski iki kulübünün 42 sene önceki bir karşılaşmalarını canlandıran tarihi vesikadır.
7 Haziran 1913 tarihinde Fenerbahçe santrforu Hasan Kâmil (Sporel)e bir arkadaşı tarafından imzalanarak sunulan bu resmin o tarihten önceki 12/25 Mayıs 1913’teki Fenerbahçe – Galatasaray maçına ait olduğunu tahmin etmek hata olmaz.
Resimde dilimli formalılar Fenerliler, parçalı formalılar da Galatasaraylılardır. Futbolcuların pozisyonlarına göre de maç Galatasaray ceza sahası içinde oynanıyor.
O zamanlarki Fenerbahçe Galatasaray maçları, bittabi, ne bugünkü heyecanı taşır ve ne de kalabalık toplardı. Mevsimin ilkbahar olmasına ve karşılaşmanın da güzel bir havada oynanmasına rağmen seyircilerin parmakla sayılacak kadar az olması insana garip geliyor.
Bugün hiç kimse demez ki bu bir Fenerbahçe – Galatasaray maçıdır. Fakat uzağa gitmeğe hiç lüzum yok. İki ezeli rakip arasında yalnız iki tarafın idealist idarecileri önünde oynanmış maçlar yaşandığını iki kulübümüzün eski mensupları pekiyi hatırlarlar…
İşte; ilk seneler böyle heyecansız ve alâkasız geçmiş Fenerbahçe – Galatasaray maçları, zamanla doğan şedit rekabet yüzünden, bugün memleketin en muazzam sportif hareketi seviyesine yükselmiş bulunuyor. Bunun böyle devam edip gitmesi aşikâr ve mukadderdir.
Türk futbolunun yükselmesinde birinci derecede rol oynamış böyle bir rekabet çerçevesi içinde iki kulübümüzün yaptığı maçların adet ve neticelerinin umumi efkârca tam ve doğru olarak bilinmesi kadar tabii bir şey olmamak gerekir.
Fakat bugün hakikat böyle midir? Maalesef, hayır!
Her Fenerbahçe – Galatasaray maçı arifesinde gündelik gazetelere bakınız, spor mecmualarına bakınız. Birbirini tutmayan çeşitli rakamlar, türlü türlü istatistikler göze çarpar ve okuyanlar âdeta aldatılır… Ne ayıp!
Memleketin en eski iki spor kulübü, aralarında kaç maç yapmışlar ve ne netice almışlardır? Bunu, maalesef, doğru olarak hemen kimse bilmez.
Çünkü doğrusunu söyleyen ve ispata da muktedir kimse çıkmamıştır. Yanlışlıklar bazen ikaz olunur. Fakat bilindiğinden şaşılmaz. Bir rakam keşmekeşi içinde, haklı olarak, ya itimat uyanmaz veya verilen rakamlar işe gelmez… Hâlbuki hakikati tahrif akıbeti tehlikeli bir oyundur. O, er veya geç tezahür edecek ve kendini kabul ettirecektir.
Biz, gazetelerimizin daima tezat ve hataya düştükleri bir mevzuu kesin surette halle yardım maksadıyla, aşağıdaki malumat ve istatistiği neşretmeği lüzumlu ve faydalı gördük. İki ezeli rakip amatörlük devrinde birinci ve profesyonelliğin kabulünden sonra da profesyonel takımlarıyla kaç maç yapmışlar, kaçar defa kazanıp yenilmiş veya berabere kalmışlar, yekdiğerlerine kaçar gol atmışlar ve ne kadar maçları, ne gibi sebeplerden, yarım kalmıştır?
İşte bugün ve gelecek haftaki yazılarımızda bu noktalar, maçların nevileri ve oynandıkları sahalarla beraber sıra ile ve vuzuhla görülecektir.
Takımların birinci ve profesyonel olarak tahdidi noktasına karşı şöyle bir fikir ileri sürülebilir:
Profesyonelliğin kabulünün ilk yılında müteaddit profesyonel oyuncularla oynanmış ve ikisi Galatasaray ve biri de Fenerbahçe tarafından kazanılmış 3 amatör takımlar maçı vardır. Müteaddit profesyonel oyuncular oynatıldığına göre bu maçlar niçin liste haricinde kalsın? Bu fikre şu yolda mukabelede bulunulabilir:
Amatörlük devrinde de, 19 Mayıs 1935 ve 21 Şubat 1939’da her ikisi de Fenerbahçe takımı tarafından kazanılmış öyle B takımları final maçları vardır ki iki kulüp bu müsabakalarda, hatta anlaşarak, sahaya birinci takımlar kadrosuyla çıkmışlardır. Şu halde bu maçların da- listede yer almaları icap eder…
İşte; biz bu gibi ihtilâflara mahal bırakmamak için takımların tertiplerini değil, resmi hüviyetlerini göz önünde tuttuk ki doğrusu da, şüphesiz budur.
Çok mühim bir mevzu karşısında ve mesuliyetin de büyüklüğünü müdrik olduğumuzdan, burada bir tarafı iltizam katiyen mevzuu bahis olamaz. Bu noktayı açıkça ileri sürdükten sonra yazı ve rakamlarımızın doğru olmadığını ispata her kendine güvenen bu sütunlarda davetlidir.
Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerimizin birinci ve profesyonel futbol takımları, ilki 4 Ocak 1909 ve sonuncusu da 19 Aralık 1954’te olmak üzere, 46 yılda birbirleriyle tam 144 maç yapmışlardır.
Bu 144 maçın (70)i lig, (48)i hususi (18)i milli küme, (8)i de şilt ve resmi kupa maçlarıdır. Gene bu 144 maçın (64)ü Kadıköy, (39)u Taksim, (22)si Mithatpaşa ve (19)u da Şeref Stadlarında oynanılmış bulunuyor. Bu (144) karşılaşmanın (53)ünü Fenerbahçe, (49)unu Galatasaray kazanmış, 35 maçta da taraflar yenişememişlerdir. Ayrıca 7 maç yarım kalmış bulunmaktadır.
Gol bakımından ise, 144 maçta bugün için cidden garip bir tesadüf olarak tam bir beraberlik vardır ve iki taraf birbirlerine (210)ar gol atmış durumdadırlar.
Fenerbahçe – Galatasaray maçları mevzuunda izaha muhtaç noktaların başında yarım kalan müsabakalar gelir. Tamamlanmamış bu 7 maçtan, inkıta sıralarında, üçünde Fenerbahçe, birinde Galatasaray galip, üçünde de iki taraf berabere vaziyette idiler.
Gerçi, bu 7 maçtan ayrı olarak, yarım kalmış iki müsabaka daha vardır ve bunlara 16 Ekim 1915 ve 15 Ağustos 1924 teki lig maçlarıdır. Fakat halkın müdahalesi dolayısıyla, birincisi 20, ikincisi ise 1 dakika noksan aynanmış, bu lig maçlarının geri kalan zamanları 19 Şubat 1916 ve 19 Ağustos 1924 günlerinde taraflarca sahada ikmal edilmiş ve kati neticeler alınmış olduğundan bu iki müsabakayı yarım kalmış saymak ve tamamlanmaları için tekrar sahaya çıkışlar, dolayısıyla 4 maç olarak kabul ve listeye öyle ithal etmek manasız olur.
Bu bakımdan, bu iki müsabaka, alâkalı lig heyetlerince de bu yolda muamele gördüklerinden, listemizde ilk tarih ve son neticeleriyle nazarı itibara alınmışlardır.
Şimdi, yarım kalan 7 müsabakayı kısaca izah edelim:
1) 12 Mayıs 1913’teki Fenerbahçe bayramında durum 0 – 0 iken nihayete 10 dakika kala merhum Emin Bülend’in çektiği şutu, kaleci Mateosyan’ın içerde tuttuğu iddiasıyla, hakem Aydınoğlu Raşit merhum gol saymak istememiştir. Fenerbahçeliler ise çizgi dışında tutulduğunu iddia ettiklerinden münakaşa uzamış ve Reşit sahayı terk ettiğinden müsabaka yarım kalmıştır.
2) 15 Haziran 1923’teki Spor Alemi ve Türkiye İdman Mecmuaları turnuva kupasının finalinde taraflar 0 – 0 iken 67’nci dakikadaki korner atışında Ömer topu Galatasaray kalesine sokmuş ve hakem mister Allen gol kararı vermemiştir. Galatasaray, bu golün faulle atıldığını iddia ve karara itiraz ettiğinden müsabaka yarım kalmıştır.
3) 6 Mayıs 1927’de Altınordulu Abdullah idaresinde oynanan (Cumhuriyet kupası) finalinin 68inci dakikasında iki taraf 1 – 1 berabere iken futbolcular arasındaki münazaaya halk da karışmış ve müsabaka yarım kalmıştır.
4) 30 Haziran 1933’te oynanan şild maçı finalinde Fenerbahçe 2 – 0 galipken hakem İstanbulsporlu Emin halkın tezahüratını ileri sürerek 29’uncu dakikada sahayı terk etmiş ve maç neticelenmemiştir.
5) 23 Şubat 1934’te Kasımpaşalı Nuri (Bosut) idaresindeki lig maçının 60ıncı dakikasında vaziyet 0 – 0 iken Galatasaray sağ hafı eski Kasımpaşalı, Kadri (Dağ) ile Fenerbahçe sol hafı Mehmet Reşat (Nayır) arasında geçen bir tekme atma hâdisesine diğer futbolcular da karışmışlar ve tabaddüs eden iki kulübümüz futbolcuları arasındaki bu en büyük kavga dolayısıyla maç yarım kalmıştır.
6) 30 Ekim 1939’daki (Cumhuriyet kupası) maçının 65inci dakikasında Fenerbahçe 2-1 galipken hakem Şazi Tezcan’ın Ali Rıza’yı oyundan çıkarmak istemesine Fenerbahçe baş kaptanının itiraz ve muhalefeti üzerine hakem sahayı terk etmiştir.
7) 13 Aralık 1942’de oynanan (Dostluk Kupası) maçının 67inci dakikasında taraflar 2 – 2 berabere iken hakem İstanbulsporlu Samih Duransov bir avut kararını, bilahare bazı Galatasaraylı futbolcuların itirazları üzerine. Fenerbahçe aleyhine penaltı cezasına çevirince bu defa da Fenerliler itiraz etmişler, sahada yer ve tartaklaşmalar ve nihayet Samih’in sahayı terk etmesi üzerine bu (Dostluk maçı) da tatsızca yarım kalmıştır.
En eski iki kulübümüzün hem yarım kalan, hem de dostluğa aykırı son maçları 12 yıl önceki bu karşılaşmadır. Ebediyen son olması candan temenni olunur.
(Gelecek haftaki resim ve yazı; gene eski bir Fenerbahçe Galatasaray maçı sahnesiyle şimdiye kadar oynanmış 144 maçın listesidir.)
16 Kanunuevvel 933 tarihinde başlayan İstanbul futbol şampiyonası nihayetlenmiş ve Fenerbahçe kulübünün üç takımı şampiyon olmuştu. Bugünkü yazımızda, bu kıymetli kulübümüzün bir senelik mesaisi hakkında ufak bir bilanço yapacağız:
Evvela Fenerbahçeliler sene başında mükemmel denilecek bir sahaya malik oldular. Ve bu sahadan sonradır ki kulüp idarecileri bir kulübün daima payidar olması için behemehal bir antrenöre sahip olması düşüncesiyle, bütün sene gösterdiği mesaisiyle cidden takdire layık bir kimse olduğunu kabul etmek kadirşinaslığında bulunmak icap eden Her Şvenk’i aldılar ve bu seneki lig maçlarına giren Fenerbahçe takımlarını bu muktedir muallime terk ederek onun bilgisinden istifadeye başladılar.
Lig maçlarının bidayetinde Fenerbahçe ve Beşiktaş takımlarının bu sene en kuvvetli iki teşekkül olduğu derhal kendini gösterdi. Bu seneye kadar mevcut olan Fener, Galatasaray rekabeti, mevsimin birinci maçında eski şiddetini kaybetmişti. Galatasaray ilk karşılaşmada Beşiktaş’a mağlup olmuş, bundan sonradır ki maçları da bir silsilei mağlubiyet olarak tevali etmiştir.
Futbol heyetinin çok musip ve yerinde bir kararıyla bu seneki maçlara bir de B takımları ithal edilmişti. Birinci küme kulüpleri maç günlerinde mutlaka 22 oyuncu ile sahaya çıkmak mecburiyetini görünce daha fazla çalıştılar ve bu çalışmanın da semeresini gördüler.
Fazla olarak Cumhuriyet gazetesi tarafından konan kupa için bir de gençler ligi tertip edilmişti. Her kulüp gibi Fenerbahçe de bu maçlara hararetle dahil olmuş ve bu suretle senelik üç şampiyona şubesinde hummalı bir faaliyetle sahaya atılmıştı.
Haftanın iki gününde birinci ve B takımı, diğer iki gününde de genç ve dördüncü takım oyuncularını idman ettirmek üzere çalışmaya başlayan Her Şvenk mevsim başında emek verdiği bu üç takımın oyuncularında bu sene için muhakkak daima galibiyetler bekliyor. Ve diğer hasımlarına nazaran Fenerbahçelilerin daha muntazam, daha bilgili, daha fenni oyunlarını görerek memnun oluyordu.
Fenerbahçe’nin birinci devrede birinci hasmı Beykoz’dı. İlk karşılaşmada çok korku geçiren Fenerliler oyunun birinci devresinde 1-0 mağlup idiler. Bu netice Fenerlileri her seneki gibi, ilk yedikleri golden müteessir etmemiş bilakis takımın, behemehal kazanmak azmi ikinci devrede kendini göstermiş ve yedikleri bir gole mukabil kırk beş dakikada tamam beş gol yaparak galip gelmişlerdi.
Bundan sonrası da daima galibiyetlerle ilerlemiş yalnız altı maçın birinde İstanbulspor’la 1-1 berabere kalmıştı. O da gene Fenerlilerin hasma ehemmiyet vermedikleri bir günde olmuştu. Bayramda Fenerbahçe, İstanbulspor haftası yaptılar, o gün 6 golle galip gelen Fenerliler dört gün sonra nasıl olsa yeneriz diye oynadıkları lig maçında berabere kalmışlar ve birinci devrede bir puan kaybetmişlerdi.
Fenerbahçe birinci takımı galibiyetten galibiyete koşarken, onların halefi olacak genç oyuncuları da ağabeyleri gibi daima galip geliyorlar ve kümelerin en ön saflarını işgal etmekten geri kalmıyorlardı.
B takımı yaptığı 12 maçın on tanesini kazanmış yalnız iki maçta berabere kalarak tıpkı ağabeyleri gibi 34 puanla şampiyon olmuşlardır.
Cumhuriyet kupasını kazanan genç takım da yalnız bir maçında berabere kalmış diğerlerini mütemadiyen kazanarak 35 puanla o da şampiyon olmuştur.
Fenerbahçe’nin bu seneki muvaffakiyetinde hiç şüphe yoktur ki Macar antrenörün pek büyük bir hissei şerefi vardır. Memleketimize bugüne kadar gelen birkaç antrenörün içinde Fenerbahçe’nin bu antrenörü kadar çalışkan bir kimse görülmemiştir. Bir futbol hastası olan Her Şvenk, hakikaten Fenerbahçe’yi o kadar sevmiş, onu o kadar benimsemiştir ki hakiki bir Fenerbahçeli kadar, o adam da bir maçın arifesinde kulübünü, antrene ettiği takımlarını düşünüyor, onların kazanması için geceleri uykusunu da kaybediyordu. Bu vesile ile tekrar edelim, biz her kulübümüze bir antrenör edinmek için çok çalışmalarını, hatta çok pahalı olmayacak antrenörler tedarik etmelerini tavsiye edeceğiz. İşittiğimize göre Yunanistan’da birçok kulüplerin antrenörleri var. Niçin koca İstanbul’da yalnız Fenerbahçe’nin antrenörü olsun da diğer kulüplerin olmasın.
Onlar da bu mühim meselenin halli için maddi fedakarlığın çarelerini arayarak bulsunlar. İşte Fenerbahçe idarecileri cidden çok fazla çalışarak vücuda getirdikleri mükemmel stadları sayesinde cidden Balkanlarda bir eşine tesadüf edilemeyecek bir saha, üç tenis kordu bir de antrenman sahası ve yakında güzel ve büyük tribünleriyle memlekete örnek olabilecek bir eser vücuda getirdiler. Bu kadar güzel bir kulüp binasına ve çok fazla azaya malik olan Fenerbahçelilere muhakkaktır ki bir de antrenör lazımdı. Her Şvenk gibi çok çalışkan bir hocaya malik olan Fenerliler bu sene fazla ve ehemmiyet vererek çalışmanın semeresini kazandıkları üç şampiyonluk ile bilfiil göstermiş oldular.
Henüz ikmal edilmemiş şilt maçlarında Fenerbahçe’nin kazanmak ihtimali az değildir. Biraz daha gayret ederek kulüplerine şildi de kazandırmak Fenerbahçe oyuncularının erişemeyecekleri bir mesele değildir.
Yarın Vefa ile yarım kalan şilt maçı 27 dakikalık ikmal edilecek 1-0 galip mevkiinde bulunan Fenerbahçe bu maçı kazanırsa 30 Haziran’da Galatasaray ile oynayacak ve bu maçın galibi İstanbulspor’la şildi paylaşacaktır. Biz bütün samimiyetimizle Fenerbahçelileri ve Her Şvenk’i candan tebrik eder ve gelecek sene de kendilerine aynı muvaffakiyeti temenni ederiz.
Fenerbahçe’nin 1959 öncesi şampiyonlukları için “Bunlar sayılamaz” diyenlerin tutunduğu en büyük safsata, “3-4 maç oynayarak şampiyon oldular” cümlesi idi… Huzurlarınızda Fenerbahçe’nin 28 Türkiye şampiyonluğu için oynadığı tam 866 maç ve detayları…
“1959 Öncesi Şampiyonluklar” konusunda, en başından beri “1959 Öncesini İnkar, Devleti İnkardır” noktasında duruyoruz. Aşağıda okuyacağınız Türk Futbolunun İdari Tarihçesi, bu tezimizi kanıtlayan bir derleme olarak tarihe geçiyor.
Gerek Türkiye Futbol Federasyonu’nun kuracağı komisyon, gerek kulüplerimiz ve gerekse araştırmacılar; bu derlemeden istifade ederek, Fenerbahçe Spor Kulübü tarihçilerine dair tezlerin ne denli isabetli olduğunu tahlil etme imkanı bulacaktır.
“İdman İttifakı Heyet-i Muvakkatesi” 269 maddelik son nizamname taslağı üzerinde çalışmaya başladı.
“İşte, bu tarihlerde İsviçre’den tahsilden dönen Galatasaray’ın eski futbolcularından Yusuf Ziya Öniş, beraberinde getirdiği İsviçre Spor Teşkilatı nizamnamesini Galatasaray kulübünün 1 numaralı kurucusu Ali Sami Yen, Anadolu kulübünden Burhanettin Felek ve Fenerbahçe kulübü kurucularından Nasuhi Baydar ile beraber tercüme ederek 20 maddelik bir tüzük meydana getirmişlerdir” (San, Ünsi ve Var) “…
“20 maddelik yönetmeliğin yetmeyeceği, “ayrıca kurulması düşünülen teşkilatın yalnız futbol değil, yapılan bütün spor dallarını kapsamasının da ön plana alınmasının zorunlu olduğu anlaşılmıştır.” (Ertuğ)
20 Haziran 1921
Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkanı Baron Pierre de Coubertin, Lozan’dan Selim Sırrı Tarcan’a yazdığı mektubunda şöyle diyordu:
“Aziz meslektaşım; Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin son toplantısında Türkiye temsilcisi olarak yeniden aramıza katılmanızı rica etmekle görevlendirildim. Koşullar, görevinizi bir süre kesintiye uğratmış olsa da herkesin belleğinde yer etmiş bulunan kişisel dostluk duygularında hiçbir eksilme olmamıştır. Bu mektubu en içten duygularımla birlikte bunun güvencesi olarak kabul etmenizi rica ederim.”
27 Kasım 1921
İdman İttifakı Heyet-i Muvakkatesi’nin Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı tüzel kişiliğine esas olacak nizamnamesi Dâhiliye Nezareti (İçişleri Bakanlığı) onayına sunuldu.
İİHM’nin kuruluş amaçları, kısaca, “Türkiye’deki beden eğitimi ve spor işleriyle spor kulüplerine yardım etmek, üye kulüpler arasındaki ilişkileri kurala bağlayıp düzenli-dostça yürümesini sağlamak, yeni sporcuların yetişip yeni kulüplerin kurulmasına önayak olmak, her türlü spor, beden terbiyesi ve idman faaliyetini idare, teşvik, himaye ve tensip ve Türk idmancılığını dâhilde ve hariçte tam salahiyetle temsil etmektir.”
22 Mayıs 1922
İdman İttifakı Heyet-i Muvakkatesi, Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı adıyla tüzel kişilik kazandı.
İİHM, doğal gelişme süreçleri içinde, tescil işlemlerinin bittiği 22 Mayıs 1922 tarihinde, yerini, Cemiyetler Kanunu’na göre kendisi de tüzel kişi olan ve bu yönüyle Türkiye’nin ilk biçimsel spor yönetimi olarak beliren “federatif” nitelikteki TİCİ’ye bırakmıştır.
25 Haziran 1922
‘Milli Olimpiyat Cemiyeti’ yerine ‘Kaim Cihan Müsabakalarına İştirak Cemiyeti’ kuruldu.
Gerçek anlamda Türkiye’nin ilk ulusal olimpiyat komaitesi olan ve yürürlükteki dernekler hukuku hükümlerine göre özel hukuk tüzel kişisi olarak kurulan örgütün Reis-i Fahrîsi Şehzade Abdurrahim Efendi, Reis-i Hamîsi Şehzade Ömer Faruk Efendi, Reis-i Aslîsi Ziraat Müdür-ü Umumîsi Hasip Bey, Reis Vekiller Pertev Paşa ve Kemal Paşa, üyeleri Celal ve Dr. Server Kamil Beyler, saymanı Abidin Bey, veznedarı Ahmet Vefik Bey, merkezi İstanbul, faaliyet sahası ise bütün Türkiye olarak belirlendi.
Türkiye’nin 1924 Olimpiyatları’na katılabilmesi için hükümetten istenen yardımın tutar ve gerekçelerini açıklayan ve Ali Sami Yen ile Selim Sırrı Tarcan’ın ortak imzalarını taşıyan mektup için:
“14 Teşrinisani ve 613/110 Numaralı Lütufnameleri ile Talep Olunan Malumatın Berveçh-i Zir Arzı” (TMOK Arşivi)
14 Temmuz 1922
Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı, Fenerbahçe kulübü binasında ilk toplantısını yaptı. Bu toplantıda ilk heyet-i merkeziye oluşturuldu.
31 Temmuz 1922
Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın genel merkez toplantısında cemiyetin ilk başkanı olarak Ali Sami Yen ve öteki Meclis-i İdare üyeleri seçildi.
24 Ağustos 1922
TİCİ Meclis-i İdaresi, geçici atletizm, güreş ve futbol encümenleri (federasyon) oluşturmuş, başkanlıklarına ise sırayla kendi başkan yardımcıları Burhan Felek ve Ali Seyfi’yle, üye Yusuf Ziya Öniş’i getirmiş, encümen üyelerinin de encümen başkanlarınca TİCİ Meclis-i İdare üyeleri arasından seçilmelerini öngörmüştür.
1 Kasım 1922
Türkiye İdman Mecmuası dergisinde yayınlanan bir yazıdan:
“Kurtuluş Savaşı’nın sona ermesiyle, yalnız İstanbul’da yapılmakta olan spor türlerinin bütün Anadolu’ya yayıldığını, sırasıyla Ankara, İzmir, Rize, Trabzon, Konya, Mersin, Adana, Zonguldak, Sivas, Erzurum, Samsun, Bursa, Balıkesir, Eskişehir, Edirne’de 1922 yılı sonlarında yapılmaya başlandığını öğrenmekteyiz. Bu suretle spor türleri bütün yurtta yayılmakta ve dolayısıyla yalnız İstanbul’un dar bir bölgesi içinde sıkışıp kalarak örgütlenmiş TİCİ’nin genişletilmesi ve bölgeleri içine alacak duruma getirilmesi görüşü çoğunluk kazanmaktadır.” (Çeki – 1 Kasım 1922)
10 Kasım 1922
TİCİ Genel Merkezi, Ekim ayının başında yapması gereken üçüncü toplantısını yaptı.
“Cuma günü Fenerbahçe kulübünde yapılan toplantı beş saatten fazla sürmüştür. Bu toplantının yalnız futbol federasyonunun çalışması konusundaki tartışma ile geçtiğini öğrenmekteyiz. Bu suretle de yalnız bir Futbol Federasyonu kimliği altında çalışmalarını sürdürmektedir.” (Çeki – 1 Kasım 1922)
“İşbu teşkilat-ı umumiyeyi ihzar, ikmal ve tatbik eylemek üzere, en eski idman cemiyetleri murahhasları ve en maruf Türk idman mütehassıs ve muallimlerinin iştirakiyle 1340 (1924) senesi umumi kongresi toplanana kadar umumi kongre salahiyetini haiz” bir Heyet-i İhzariye kuruldu ve eski yönetim kurulunun bu geçici heyet olarak görevde kalması kararlaştırıldı.
Nizamname “Türkiye’nin aksam-ı memalikinde” (Madde 1) örgütlenilmesini öneriyor ve idman mıntıkalarını “memleketin vaziyet-i coğrafiye ve iklimiye, vesait-i nakliye ve teşkilat-ı mülkiyeye göre tefrik edilen hudutlar dahilinde (Madde 4) kuruyordu.
16 Mart 1923
Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı yeniden örgütlendi.
13 Nisan 1923
Şehzadebaşı’nda Letafet Apartmanı’nda Kumkapı kulübünde yapılan toplantıda Türkiye Futbol Federasyonu kuruldu.
21 Mayıs 1923
Cenevre’de yapılan toplantıda Türkiye Futbol Federasyonu’nın FIFA üyeliği onaylandı.
2 Ocak 1924
Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı, İcra Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu) kararnameleriyle hem “kamu yararı gözeten dernek” statüsü edindi, hem de Türkiye’yi dışarıda temsil etmeye hükümetçe yetkili kılındı.
4 – 12 Eylül 1924
Birinci Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Harbiye şampiyon oldu.
5 – 12 Eylül 1924
TİCİ 1. Kongresi, Ankara’da Türk Ocağı’nda toplandı.
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk “Hamî” Başkanlığı, Başbakan İsmet İnönü ise “Fahrî” Başkanlığı kabul ettiler.
TİCİ Başkanlığına Ali Sami Yen seçildi.
Kongreye Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Canik (Samsun), Edirne, Eskişehir, İstanbul, İzmir, Karesi (Balıkesir), Kocaeli, Konya ve Trabzon “şehir” mıntıkaları katılırken, ordu mıntıkalarından Harbiye ve Bahriye de temsilci göndermişti.
Federasyonların kuruluş ve ikamet kararları alındı. İşbu Federasyonların 1928 Olimpiyatları hazırlığına şimdiden başlaması kararlaştırıldı. Yeni bölgeler kuruldu ve her sene Türkiye birincilik müsabakalarının farklı yerlerde düzenlenmesi kararı verildi.
18 – 20 Eylül 1925
TİCİ 2. Kongresi, Ankara’da Belediye Salonu’nda toplandı.
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk “Hamî” Başkanlığı, Başbakan İsmet İnönü ise “Fahrî” Başkanlığı kabul ettiler.
TİCİ Başkanlığına Ali Sami Yen seçildi.
Açılış konuşmasını yapan Başbakan İsmet Paşa “Memleketimizde spor teşebbüsü henüz sizin idare etmekte olduğunuz son şekliyle birkaç senelik teşebbüs olmakla beraber az zamanda kat ettiğimiz mesafeler bu işi hususi teşebbüslerin hevesleri için vücuda getirdikleri ve mesul oldukları bir teşkilat haricine çıkarmış, memleketin hayat-ı umumiyesinde bütün mücadelâtında onu bir mevki sahibi etmiştir.” dedi.
Türkiye birinciliklerinin bir arada olmayıp spor mevsimine göre yapılması kabul edildi.
28 Eylül – 1 Ekim 1926
TİCİ 3. Kongresi, Ankara’da toplandı.
TİCİ Başkanlığına Ali Sami Yen seçildi.
Kongrenin açış konuşmasını yapan İsmet Paşa, TİCİ “yöneticileri ve kongre üyelerine, mıntıkaların ve federasyonların şikâyetlerinin yersiz olduğunu, her şeyin hükümetten beklenmemesi gerektiğini, hükümetin spora maddi-manevi desteğini verdiğini, hükümetin spor teşkilatına verdiği önem ve saygı derecesini kendilerinin de gösterdiği zaman daha iyi neticeler elde edileceğini, çünkü gençliğin Türk milletinin istikbali olduğunu bunun için çalışmalarda ciddi ve disiplinli olunması gerektiğini” belirtti.
TİCİ’nin kongre temsilci heyetini kabul eden ve onlara oldukça uzun bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk ise sözlerini şöyle bitiriyordu:
“Sizi bana gönderen hassas insanlardan mürekkep gençlik cevvaliyetiyle vatan ve milliyet aşkıyla hal-i feveranda bulunan kongrenize teşekkür ederim. Sizi avdet ederken Türkiye İdman Cemiyetleri İttihadı’nın teşkiline badi bütün insanların güzel niyetlerine ve baria muvaffakiyetlerine müteşekkir olarak selamlarım. Sözlerimde işaret ettiğim ciddi muvaffakiyatı bana, hükümet-i cumhuriye ve cumhuriyetin sahib-i aslisi ve murakıbı olan büyük Türk milletine fiilen gösterebileceğiniz zamana büyük Türk milleti namına muntazır olduğum sözlerini son sözlerim olarak söylerim.”
2 – 10 Eylül 1927
İkinci Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Muhafızgücü şampiyon oldu.
6 – 9 Eylül 1927
TİCİ 4. Kongresi, Ankara’da Halk Fırkası merkezinde toplandı.
TİCİ Başkanlığına Ali Sami Yen seçildi.
Kongrenin açılış konuşmasını yapan Millî Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey; “spor faaliyetlerinin federasyon suretiyle teşekkülünü ve bir program dâhilinde faaliyet yapılmasını arzu ettiklerini, sporun memleketin hayati mesele olduğunu, Türk sporculuğunun diğer yıllara nazaran çok ilerleme gösterdiğini ve bu kongrenin eğitim, ordu, bahriye ve spor teşkilatlarıyla meşgul olacağı için diğer kongrelerden daha büyük önem arz ettiğini” belirtti.
Bu kongrede nizamname değişikliğiyle, umumî kongrelerin bir yerine iki yılda bir toplanması, mahallî ve millî şampiyonlarla, heyet reislerinin müsabakaları ücretsiz izlemeleri hükme bağlandı.
21 Mayıs 1928
1246 sayılı “Türkiye’de Gençlik Teşkilatlarının Türk Vatandaşlarına Hasrı Hakkında Kanun” Resmî Gazete’de yayınlandı.
Kanun metni şu şekildeydi:
Madde 1) Türkiye Cumhuriyeti dâhilinde gerek mekteplerde ve gerek mektep haricinde izcilik, keşşaflık, boyskotluk veya diğer nam ve unvan altında izcilik teşkilatı vücuda getirmek hakkı münhasıran Türk vatandaşlarına aittir.
Madde 2) Birinci maddede zikredilen teşkilatı ecnebiler vücuda getiremeyeceği gibi bu kabil teşkilata ecnebi gençler dâhil olamazlar.
Madde 3) Türk vatandaşlarından olanlar dahi birinci maddede zikredilen teşkilatı ancak Maarif Vekaleti’nin müsaadesiyle ve o vekaletin emir ve murakabesine tabi olmak vücuda getirebilirler.
Madde 4) Bu kanun neşri tarihinden muteberdir. Madde 5) Bu kanunun ahkâmını icraya Dahiliye ve Maarif Vekilleri memurdur.
2 – 8 Ocak 1931
TİCİ 5. Kongresi, bir önceki kongreden 4 yıl sonra, Ankara’da Halk Fırkası merkezinde toplandı.
TİCİ Başkanlığına Ali Sami Yen seçildi.
Bu kongrede alınan kararlardan bazıları;
Genelkurmay, Maarif, Sağlık ve Harici Vekilliklerinden genel merkeze oy hakkı olmayan birer delege gönderilmesi ve bunların müşavir üye olarak alınması;
Hokey, Boks, ve Tenis federasyonları iptal edilerek bu sporların şimdilik tatbik edilmekte oldukları bölge idman heyetlerine bırakılması;
futbol, güreş, atletizm, denizcilik ve eskrimin birer federasyon olarak muhafaza edilmesi;
Binicilik, atıcılık, uçuculuk, kızakçılık ve dalgıçlık gibi ordu sporları için, ordu sporları federasyonu namı altında bir federasyon kurulması ve sporcuların, spor turnelerinde gazete muhabirliği yapmamaları idi.
20 – 25 Haziran 1932
TİCİ 6. Kongresi, Ankara’da Halkevi’nde toplandı.
Merkezi umumî, bu toplanışında İstanbul mıntıkası ile Futbol Federasyonu arasındaki ihtilafı da inceledi ve kongrede bulunan müfettişlerin raporunu, Futbol Federasyonu başkanının izahatını ve İstanbul mıntıkası merkez heyeti reisi Orhan Beyin konuya ilişkin raporunu dinledi.
Meselenin incelenip karar verildiği son toplantıda, kendisiyle alakalı olduğu için hakem durumunda bulunmasının uygun olmayacağından Futbol Federasyonu Başkanı Hamdi Beye toplantıdan çıkması rica edilmiş, o da bunun üzerine salondan çıkmıştır.
Kongrede bir konuşma yapan Cumhuriyet Halk Fırkası Genel Sekreteri Recep Peker; “Partinin spor işleriyle ve sporculukla fevkalâde alakadar olduğunu, spora maddi-manevi her türlü desteği verdiğini, sporculuğun esaslı bir şekilde tanzim ve teşkilinin zaruri olduğunu, hükümetin spora bu sene önceki senelerden daha fazla para tahsis ettiğini, profesyonelliğe karşı olduklarını ve bunun için her türlü girişmeleri reddettiklerini, Türkiye birinciliklerini önümüzdeki sene yapacaklarını, kulüplerin, sporcuları kendi menfaatleri için değil millet için yetiştirmesi gerektiğini” belirtti.
Bu kongrede federasyon seçimleri de tartışmalı geçti. Eski federasyon başkanları ve erkanından hiç biri vazife kabul etmek istememiş, bütün ısrarlara rağmen şiddetle reddetmişlerdi. Fakat neticede gene onlar seçilerek bir emrivaki karşısında bırakıldılar.
7 – 10 Ekim 1932
Üçüncü Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. İstanbulspor şampiyon oldu.
13 Ekim – 10 Kasım 1933
Dördüncü Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Fenerbahçe şampiyon oldu.
25 – 28 Ekim 1933
TİCİ 7. Kongresi, Ankara Spor Salonu’nda toplandı.
Kongre heyeti umumiyesi; Cumhuriyetin 10uncu yıl dönümü nedeniyle Bursa’da yapılamayan Türkiye futbol birinciliğinin gelecek sene Bursa’da yapılması kararlaştırıldı. Federasyonların raporlarını inceleyen komisyonun “beş sene müddetle Türkiye birinciliği yapmayarak bu paranın mıntaka sahalarına tahsisi” hakkındaki teklifi kabul etmedi.
12 – 29 Ekim 1934
Beşinci Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Beşiktaş şampiyon oldu.
24 Ağustos – 8 Eylül 1935
Altıncı Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Fenerbahçe şampiyon oldu.
13 – 18 Nisan 1936
TİCİ 6. Kongresi, Ankara’da Halkevi’nde toplandı. Kongrenin son gününde, voleybol ve basketbol federasyonlarının kurulmasına ve cezaların affına, Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı namı altında 14 yıl faaliyet gösteren bu teşkilatın nizamnamesinin maksadı temine kâfi gelmediği için yeni icaplara göre hükümler taşıyan bir nizamname ile teşkilat 18 Nisan 1936 tarihinden itibaren adının “Türk Spor Kurumu” olarak değiştirilmesine karar verildi.
“Türk Spor Kurumu, ‘yarı-resmî niteliğine ve CHP parti örgütünün parçası olmasına karşın, dernekler hukuku hükümlerine göre son kurultayında adını Türk Spor Kurumu olarak değiştirmiş bir ‘özel hukuk tüzel kişisi’, bu yönüyle de Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın yasal devamıdır.” (Kurthan Fişek)
29 Haziran 1936
Türk Spor Kurumu Dergisi yayın hayatına başladı.
İlk sayıda yayınlanan “Maksadımız” başlıklı yazıda şöyle deniyordu:
“Bu sene sekizinci kongresini akdeden “Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı,,, nizamnamesini yeni esaslara göre değiştirerek ismini de [Türk Spor Kurumu] na tahvil etmiştir.Bu yeni esaslara göre Türk Spor Kurumu; Yurdu kurtaran Ulu Önder Kamâl Atatürk’ün cumuriyet ve istiklalimizi kendisine tevdi etmiş olduğu Türk Gençliğini, ruhi ve manevi bakımdan olduğu kadar bedeni ve maddi bakımdan da bu değeri ölçülmez vediayı koruyabilecek iktidara sahip, şuurlu, canlı, bir düşünceli ve bir hareketli [bir sporcu gençlik birliği] halinde ilerletip geliştirmek vazifesini üzerine almıştır.Türk Spor Kurumu; bu vazifesini yaparken gençlerin sıhhat şartlarını göz önünde tutarak memlekette teknik icaplara uygun zevkli bir spor faaliyeti uyandırmıya çalışacak ve bu faaliyetin, ahlâklı ve vatansever Türk Gençliği için millî vasıfları hâiz ve o gayelere müteveccih olmasını temine dikkat ve ehemmiyetle uğraşacaktır.Bugün ilk sayısı çıkan Türk Spor Kurumu Dergisi Türk Spor Kurumunun bu yoldaki çalışmalarında, fikirlerinin yayım organı olacaktır.”
21 Mart – 11 Temmuz 1937
Birinci Millî Küme düzenlendi. Fenerbahçe şampiyon oldu.
13 Şubat – 5 Haziran 1938
İkinci Millî Küme düzenlendi. Güneş şampiyon oldu.
23 Haziran 1938
İcra Vekilleri Heyetince 6 Haziran 1938 tarihinde Yüksek Meclise arzı kararlaştırılan (Spor Teşkilatı) hakkındaki kanun lâyihası esbabı mucibesi ile birlikte 23 Haziran 1938’de Büyük Millet Meclisi Yüksek Reisliğine sunuldu..
29 Haziran 1938
3530 sayılı Beden Terbiyesi Kanunu ile “Başbakanlığa bağlı” Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü kuruldu.
Gençlik Spor Bakanlığı’nın onayıyla federasyon kurmak, ülke çapında spor tesisi yapımıyla ilgili çalışmaları yürütmek, sporcu ve kulüplerin tescil, vize ve transfer işlemlerini izleyip kayıtlarını tutmak, Spor-Toto uygulamalarını düzenlemek ve yurttaşın spordaki bilgi ve ilgi düzeyini yükseltmekti.
Kanun Maddesi 6) Beden terbiyesi genel direktörü Başvekil tarafından intihab ve Cumhur Reisinin tasdiki ile tayin olunur. Genel direktör bu kanunun hükümleri dairesinde kurulan teşekküllerin merci ve âmiri olup bu teşekküllerin çalışmalarından mesuldür.
1939
Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü’nce çıkarılan bir talimatnameyle TİCİ’den TSK’ya devredilen Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi, BTGM’ye bağlandı.
19 Mart – 9 Temmuz 1939
Üçüncü Millî Küme düzenlendi. Galatasaray şampiyon oldu.
31 Mart – 7 Temmuz 1940
Dördüncü Millî Küme düzenlendi. Fenerbahçe şampiyon oldu.
21 – 22 Eylül 1940
Yedinci Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Eskişehir Demirspor şampiyon oldu.
12 Mart 1941
Resmî Gazete’de 15309 numaralı kararname yayınlandı.
“İlişik (1) sayılı listede yazılı kulüplerin hizalarında gösterilen adlar altında birleştirilmeleri ve (2) sayılı listede yazılı olanların da kapatılmaları; Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğünün 15/2/1941 tarih ve 1320 sayılı tezkeresile yapılan teklifi üzerine 3530 sayılı kanunun 13 üncü maddesinin son fıkrasına tevfikan İcra Vekilleri Heyetince 1/3/1941 tarihinde kabul olunmuştur.”
30 Mart – 6 Temmuz 1941
Beşinci Millî Küme düzenlendi. Beşiktaş şampiyon oldu.
12 – 15 Temmuz 1941
Sekizinci Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Gençlerbirliği şampiyon oldu.
23 – 25 Mayıs 1942
Dokuzuncu Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Harbiye şampiyon oldu.
3 Haziran 1942
Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, 4235 sayılı yasayla Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlandı.
14 Mart – 19 Mayıs 1943
Altıncı Millî Küme düzenlendi. Fenerbahçe şampiyon oldu.
12 Mart – 19 Mayıs 1944
Yedinci Millî Küme düzenlendi. Beşiktaş şampiyon oldu.
27 – 30 Mayıs 1944
Onuncu Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Fenerbahçe şampiyon oldu.
11 Mart – 20 Mayıs 1945
Sekizinci Millî Küme düzenlendi. Fenerbahçe şampiyon oldu.
12 – 29 Mayıs 1945
On birinci Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Harbiye şampiyon oldu.
6 Nisan – 12 Mayıs 1946
Dokuzuncu Millî Küme düzenlendi. Fenerbahçe şampiyon oldu.
25 – 28 Mayıs 1946
On ikinci Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Gençlerbirliği şampiyon oldu.
22 Mart – 25 Mayıs 1947
Onuncu Millî Küme düzenlendi. Beşiktaş şampiyon oldu.
24 – 26 Mayıs 1947
On üçüncü Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Ankara Demirspor şampiyon oldu.
21 Mayıs – 5 Haziran 1949
On dördüncü Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Ankaragücü şampiyon oldu.
18 Mart – 21 Mayıs 1950
On birinci Millî Küme düzenlendi. Fenerbahçe şampiyon oldu.
1 – 11 Haziran 1950
On beşinci Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Göztepe şampiyon oldu.
17 – 27 Mayıs 1951
On altıncı Türkiye Futbol Birinciliği düzenlendi. Beşiktaş şampiyon oldu.
13 Mayıs 1960
Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, 7474 sayılı yasayla Başbakanlık makamına bağlandı.
29 Ağustos 1962
Profesyonel Futbol Yönetmeliği, Resmî Gazete’de yayınlandı.
Madde 1) Bu Yönetmelik, profesyonel takım kuran kulüplerle profesyonel futbolcular ve bu teşekkül ve şahıslarla Futbol Federasyonu arasındaki münasebetlerde tatbik olunur.
85. maddede “Bu yönetmelik hükümlerini Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü yürütür” deniyordu.
11 Şubat 1970
Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, 1-21/1156 sayılı kararname ile Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlandı.
1977
Devlet Planlama Teşkilatı’nın “Beden Eğitimi ve Spor Özel İhtisas Komisyonu Ön Raporu” yayınlandı.
“Federasyon birçok kulübün bir araya gelerek aynı amaç için birleştikleri bir topluluktur. Spor kulüpleri aynı amaç için birleşerek Federasyon’u kurarlar ve bunların yöneticilerini kendi aralarından seçerler. Anayasamızın 29’uncu maddesi gereğince herkes dernek kurrar. Spor kulüpleri de birer dernek olduğuna göre 1630 sayılı Dernekler Kanunu derneklerin federasyon ve konfederasyonlar halinde birleşebileceklerini belirlemektedir ve aynı kanun gereğince de uluslararası beraberlik ve işbirliği sağlayabilirler. Bu durum yurdumuzda ilk federasyonların kurulduğu 1922 yılından 1936’ya kadar Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı zamanında uygulanmıştır.”
7 Kasım 1982
Yeni Anayasa’da ilk spora yer verildi. Böylece ülkemizde ilk kez spor ve sporcu Anayasa’nın teminatı altına alındı.
14 Aralık 1983
Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 179 sayılı kanun hükmünde kararnameyle Milli Eğitim ve Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesinde yer aldı.
21 Mayıs 1986
T.B.M.M.’de kabul edilen 3289 sayılı “Gençlik ve Spor Hizmetleri Kanunu” ile Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü adı, Beden Terbiyesi ve Spor Genel Müdürlüğü olarak değiştirildi.
5 Mayıs 1988
T.C. Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü’nün “Türkiye Futbol Federasyonunun Kuruluş ve Görevleri “Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim Komisyonu Raporu’ndan:
Ülkemizde de her geçen gün gelişen profesyonel futbolun, Batıda olduğu gibi profesyonelce yönetilmesi zaruret haline gelmiştir. Profesyonel futbolun, amatör futbol şartlarına göre düzenlenmiş teşkilat ve kaidelerle yönetilmesi çeşitli aksamalara yol açmaktadır. Bu nedenlerle, profesyonel futbolun, profesyonelce yönetilmesi ve böylece futbolumuzun daha ileriye götürülebilmesi maksadıyla, özel hukuk hükümlerine tabi ve tüzelkişiliği haiz Türkiye Futbol Federasyonunun kuruluş ve görevleri hakkındaki bu Kanunun hazırlanması gerekmiştir.”
27 Mayıs 1988
T.B.M.M.’de “Türkiye Futbol Federasyonunun Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun” kabul edildi.
2 Mart 1989
T.B.M.M.’de “Türkiye Futbol Federasyonunun Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair Kanun” kabul edildi.
1989
Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü’nün Başbakanlık Devlet Bakanlığı’na bağlanması nedeniyle adı “Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü” oldu.
10 Nisan 1992
Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İstanbul Milletvekili Yusuf Namoğlu ve 33 Arkadaşının, 27.5.1988 Tarih ve 3461 Sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim Komisyonu Raporu’ndan:
“Ülkemizde futbol faaliyetleri uzun yıllar Beden Terbiyesi ve Gençlik Spor Genel Müdürlüğü çatısı altında ve ona bağlı Futbol Federasyonu eliyle yönetilmiştir. Futbolun ülke sporu içindeki yeri ve önemi dikkate alınarak, özerkleştirilmesi düşüncesi gündeme gelmiştir. Bu amaçla 3461 sayılı Kanun çıkarılmış, futbolun, içinde yer alan birimler ile kurum ve kuruluşlar eliyle kendilerinin seçtikleri kişiler tarafından yönetilmesi amaçlanmıştır. Ancak, bilahara 3461 sayılı Kanunun seçime ilişkin hükümleri 3524 sayılı Kanunla değiştirilerek, Federasyonun organlarının atama yoluyla görevlendirilmesi uygun görülmüştür.”
17 Haziran 1992
T.B.M.M.’de “Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun” kabul edildi.
18 Şubat 2000
Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’ndan:
3.7.1992 tarihinde yürürlüğe konulan 3813 sayılı “Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun” ile profesyonel futbolun gelişmesine engel teşkil eden hususların ortadan kaldırılması, futbolun idarî, malî ve hukukî yönden özerk bir yapıya kavuşturularak uluslararası norm ve standartlara uygun bir yapının oluşturulması hedef alınmıştır. Özel hukuk hükümlerine tâbi, tüzelkişiliğe haiz özerk bir federasyonu öngören bu Kanun kapsamında, futbol adına çağdaş bir çalışma ve gelişme ortamının tesis edildiğine ve bu suretle futbolla ilgili tüm sorunların giderileceğine dair kamuoyunda beklentiler yaratılmıştır. Ancak, Kanunun yürürlüğe girdiği 1992 tarihinden itibaren hâsıl olan gelişmeler kamuoyunda yaratılan bu olumlu beklentilere cevap vermede yetersiz kalmıştır.
14 Nisan 2000
T.B.M.M.’de “Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” kabul edildi.
12 Mayıs 2004
Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’ndan:
“Ülkemizde profesyonel futbol faaliyetleri 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun uyarınca kurulmuş bulunan Türkiye Futbol Federasyonu tarafından yürütülmektedir. Kanunun 1 inci maddesine göre futbol faaliyetleri millî ve milletlerarası kurallara göre yürütülür, teşkilâtlandırılır ve geliştirilir. Futbolun sürekli gelişmesi ve uluslararası niteliği nedeniyle süratle değişen şartlara uyumun sağlanabilmesi için anılan Kanunda değişiklikler yapılması zorunlu hale gelmiştir.”
25 Mayıs 2004
T.B.M.M.’de “Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” kabul edildi.
29 Kasım 2007
T.B.M.M.’de “Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” kabul edildi.
5 Mayıs 2009
T.B.M.M.’de “Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun” kabul edildi.
2011
Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın kurulması; 6/4/2011 tarihli ve 6223 sayılı Kanunun verdiği yetkiye dayanılarak, Bakanlar Kurulu’nca 3/6/2011 tarihinde kararlaştırıldı.
Kanun Hükmünde Kararname ile teşkilat yapısında değişikliğe gidilen Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün 3289 sayılı kanunda yer alan “Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü” ibaresi “Spor Genel Müdürlüğü” olarak değiştirildi.
2018
10/07/2018 tarihli 1 Nolu Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde “Spor Genel Müdürlüğü” olan adı “Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğü” olarak değiştirildi.
Futbol Federasyonu Milli Lig fikstürünü dün ilân etmiştir.
21 Şubat’ta başlayarak 7 Haziran’da sona erecek olan Milli Lig’de 112 maç oynanacaktır. Bunlardan 56’sı İstanbul’da, 28’i İzmir’de ve 28’i de Ankara’da yapılacaktır.
Müsabakalarda Beynelmilel Federasyonun son toplantısında aldığı karara sadık kalınarak ilk devrenin sonuna kadar biri kaleci olmak üzere iki oyuncu değiştirilebilecektir.
Milli Ligin ilk haftasında İstanbul’dan Galatasaray, Adalet Ankara’ya, Beşiktaş’la Beykoz ise İzmir’e deplâse olacak, Fenerbahçe ve İstanbulspor da İstanbul’da iki Ankara takımıyla karşılaşacaklardır.
Milli Lig talimatının metni aşağıdadır:
Milli Lig Talimatı
Ankara, Hususi
Türkiye milli ligi Ankara, İzmir ve İstanbul bölgeleri profesyonel takımları arasında deplasmanlı lig usulü ile tertiplenmiştir.
Müsabakalar, milletlerarası futbol kaideleri ve futbol müsabaka talimatnamesi hükümleri dairesinde oynanır.
Bu lige İstanbul’dan 8, Ankara ve İzmir’den 4’er takım olmak üzere 16 kulüp iştirak edecektir.
Bu seneye mahsus olmak üzere Türkiye milli ligi iki gruba ayrılmıştır.
Gruplar kırmızı ve beyaz olarak isimlendirilmiş olup kur’a ile tespit edilmiştir. Kırmızı Grup: Galatasaray, Karagümrük, Adalet, Vefa, Demirspor, Gençlerbirliği, Karşıyaka, Göztepe. Beyaz Grup: Fenerbahçe, İstanbulspor, Beşiktaş, Beykoz, Hacettepe, Ankaragücü, Altay, İzmirspor takımlarından teşekkül eder.
Kırmızı ve beyaz grup maçlarının sonunda en çok puan alan iki takım kendi gruplarının birincisi olurlar.
Kırmızı ve beyaz grup birincileri iki maç yaparak Türkiye milli lig şampiyonunu tayin ederler.
Bu maçlardan biri kırmızı grup şampiyonu olan takımın bölgesinde, diğeri beyaz grup şampiyonu olan takımın bölgesinde yapılır. Bu iki maçın sonunda en çok puan alan takım, Türkiye milli ligi şampiyonu olur. Puanların müsavatı halinde averaj esastır. Averajların müsavatı hâlinde bitaraf bir bölgede üçüncü bir maç yapılır.
Türkiye milli ligi şampiyonu olan takım, Avrupa Şampiyon Kulüpler Turnuvasında Türkiye’yi temsil etmek hakkını kazanır ve kendisine gümüş bir kupa verilir.
Oyuncu değiştirme hali: Müsabakalarda maç devamınca kaleci her an değiştirilebilir. Değiştirilen kaleci yerine başka bir kaleci alınamaz. Maç devamınca kaleci haricinde yalnız birinci devre nihayetine kadar bir oyuncu değişebilir.
Fenerbahçe için 2022-2023 sezonu; 20 Temmuz 2022 tarihinde Fenerbahçe futbol takımının deplasmanda oynadığı Dinamo Kiev maçıyla başladı ve 11 Haziran 2023 tarihinde yine futbol takımının kazandığı Türkiye Kupası ile son buldu. İşte detaylar…
Fenerbahçe futbol takımı, kuruluşundan beri, 19 Mayıs tarihinde oynadığı hiçbir maçı kaybetmemiş. Aşağıda listesini göreceğiniz 21 maçta yalnızca 4 beraberlik alırken, 17 kez galip gelmiş. 19 Mayıs’ların takımı Fenerbahçe… Bu da öyle bir bilgi işte… Çok sevgili Ata’mıza, Ulu Önder’e bir tazim vesilesi… 19 Mayıs Kutlu olsun!
1941 yılında Milli Küme’ye katılma hakkı kazanan dört İstanbul kulübü, Türkiye şampiyonluğu maçlarına hazırlanmak için bir “Dörtler Kupası” tertip etmişler. “Tarihte Bugün” maçları serisinin 9 Mart karşılaşması olarak bu derbiyi seçtik.
Fenerbahçe, Galatasaray’ı 2-0; Beşiktaş İstanbulspor’u 3-0 mağlup etti.
Lig maçlarını dördüncülüğe kadar nihayetlendiren Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve İstanbulspor kulüpleri arasında milli kümeye hazırlık mahiyetinde tertip edilen kupa maçlarına dün Şeref stadında başlanmıştır, Havanın futbol maçlarına çok müsait oluşu ve milli küme arifesinde takımların yeni kadrolarını öğrenmek merakı stada sekiz bini aşan büyük bir kalabalığın toplanmasına sebep olmuştu.
Yapılan her iki karşılaşma maalesef futbol zevki vermekten uzak bir şekilde geçmiş, heyecansız ve gelişi güzel bir oyundan sonra Beşiktaş, İstanbulspor’u 3-0, Fenerbahçe, Galatasaray’ı 2-0 mağlup etmiştir. Maçların tafsilâtını sırasile veriyoruz:
…
Fenerbahçe – G. Saray
Sıra günün ikinci ve mühim maçına geldiği zaman seyircilerdeki heyecan azami haddini bulmuştu. Nihayet 16.45’de halkın sürekli alkışları arasında takımlar göründü. Bir yenilik yaparak ipek Sarı Kırmızı gömleklerle sahaya çıkan Galatasaraylılar şu şekilde dizildiler:
Hakem Samih’in idare ettiği oyuna Fenerlilerin soldan açılan seri bir hücumile başlandı. Galatasaray müdafaasında kesilen bu hücum derhal merkezden mukabele gördüyse de Salimin şutu avuta gitti,
Dakikalar ilerledikçe oyunun mütevazin geçtiği və tarafeynin tefevvuku temin etmek için sarf ettiği gayretlerin boşa gittiği görülüyor ve zaman, zaman her iki kale de tehlike geçiriyordu.
10 uncu dakikada küçük Fikret’in sağdan sürüklediği topu hiç beklenmedik bir şutla kaleye havale etmesi Galatasaray’a ilk gol tehlikesini yarattıysa da Osman’ın elinden kaçan topu Adnan kaleye girmek üzere iken kurtardı.
Aynı vaziyette bir tehlikeyi Fenerliler hemen iki dakika sonra atlattılar. Ceza çizgisi üzerinden Selâhaddin’in bomba gibi bir şutla çektiği favulü Cihat âdeta uçarak kornere atmağa muvaffak oldu. Korner avutla neticelendi.
20 nci dakikadan itibaren Galatasaraylılar nisbi bir üstünlük teminine muvaffak oldular. Müdafaanın desteklediği muhacimler kale önüne kadar çok seyyal bir şekilde geldikleri halde burada bir türlü netice alamayarak pozisyona giremiyorlardı, 35 inci dakikadan itibaren oyun tekrar mütevazin bir şekle girdi. Fenerliler de arada sırada yaptıkları ani akınlarla Galatasaray müdafaasını zorluyorlardı. Fakat bu hücumlar daha fazla sol taraftan Rebii ile yapılmak istendiği için müessir olamıyordu. Çünkü Rebii’nin tehlikeli bir oyuncu olduğunu bilen Galatasaray müdafii Faruk bilhassa Rebii’yi marke etmişti.
Diğer Fener muhacimlerinin, sol tarafta Rebii’nin tutulduğunu gördükten sonra sağ tarafı ihmalde ısrarları aleyhlerine oluyordu. Bu şekilde ve karşılıklı akınlar altında geçen birinci devre bütün çalışmalara rağmen 0-0 berabere nihayetlendi.
İkinci devreye her iki takım tadilât yaparak çıkmıştı. Galatasaray’da Selâhaddin’in yerine, Mehmet Ali, Osman’ın yerine Saim girmişti. Fenerbahçe’de de Fikret santrhafa, Ömer sağ hafa geçmiş ve Nazif’in yerine de Kadri (Ulukal) sağiçe alınmıştı.
Oyuna Galatasaraylılar başladılar.
İlk anlar birinci devrede olduğu gibi mütevazin ve her iki muhacim hattının müteaddit fırsatları öldürmeleriyle geçti, Onuncu dakikadan itibaren oyun sert bir şekil aldı, Bu sırada küçük Fikret’e tekme atan Galatasaraylı Adnan’ı hakem dışarı çıkardı.
Galatasaray’ın 10 kişi ile oyuna devam etmesi Fenerlilerin işine yaradı. Üst üste yaptıkları akınlarla Galatasaray kalesini tazyike başladılar. On dokuzuncu dakikada Naci güzel bir sıyrılıştan sonra kaleci ile karşı karşıya kaldıysa da çektiği şut kalecinin kucağında kaldı.
Bir dakika sonra Galatasaray’ın yaptığı bir akında, Fenerden Murad da sakatlanarak çıktıysa da biraz sonra tekrar girdi, Dakikalar ilerledikçe her iki taraf da gelişi güzel oynuyor ve oyun bu yüzden çok zevksiz oluyordu, Otuz beşinci dakikada Galatasaray kalesi yakınında top Salimin eline çarptı. Verilen frikiki küçük Fikret çok ustalıklı bir vuruşla kaleye havale etti. Faruk’un kaçınması kalecinin mütereddit kalması topun kaleye girmesini temin etti. Fenerliler bu suretle birinci gollerini kazandılar. Tam son dakikada yeni bir Fener hücumunda Rebii’den nefis bir pas alan Yaşar sıkı bir vuruşla takımının ikinci golünü de çıkardı ve bu suretle Fenerliler ezeli rakiplerini aynı sezonda ikinci defa olarak 2 – 0 mağlup ederek sahadan galip ayrıldılar.
6 Şubat 2023 tarihli deprem felaketinde kaybettiğimiz futbolcumuz Taner Savut’un hatırasını yaşatmak için Fenerbahçe’de forma giydiği maçların bir listesini (*) derledik. 1 Temmuz 1997 tarihinde VFL Kirchheim hazırlık maçıyla başlayan Fenerbahçe kariyeri, 29 Mayıs 1999 tarihinde Erzurumspor’u 4-1 yendiğimiz Türkiye Ligi maçıyla sona eren Taner Savut, Yeşilbağlar ile oynanan hazırlık maçında iki de golün altına imza atmıştı.
Böyle büyük acıların tesellisi olmaz… Nur içinde yatsın. Biz Taner Savut’u unutmayacağız.
Fenerbahçe tarihinin en çok Türkiye şampiyonluğu kazanan beş isminden birisi olan ve Fenerbahçe’ye hem futbolcu, hem teknik direktör, hem de Başkan olarak hizmet eden “Büyük” Fikret Arıcan‘ın kitabından pasajlar ile karşınızdayız. Huzurlarınızda: Büyük Fikret Bölüm VII
Bulgaristan’ın Sofya kentinde yapılan Balkan Oyunları’ndan sonra Türkiye döndüğümüzde o zamanın İngiliz antrenörü Mister Pegnam beni yanına çağırarak, İngiltere’de top oynayıp oynamayacağımı sordu. Futbol tarzımın İngiltere için geçerli olduğunu söylüyordu. Kabul ettiğim takdirde profesyonel futbol hayatımda çok başarılı olacağımı ve maddi yönden hayli yüksek bir ücret alacağımı ima etti.
Genç yaşta bu teklif cazip olabilirdi. Ancak geçim problemimi asla futbola bağlamak istemiyordum. Hemen reddettim.
Daha sonra bir millî maçımıza hakem olarak gelen sonra da İtalya Federasyonuna Başkan veya üye olan Moro adlı bir futbol adamı da beni İtalya’ya götürmek istedi. Orada rahatlıkla oynayabileceğimi, daha da ileri giderek zamanın meşhur solaçıkları Bastin ve Osri kadar şöhret yapabileceğimi söyledi.
Cevabım yine, “Hayır” oldu. Çünkü vatanımdan ayrılarak dilini bilmediğim bir ülkede garip kalmak istemiyordum. Bu durum futboluma muhakkak etki yapacak ve başarı kazanamayacaktım.
Türkiye’den dış ülkelere dil bilmeden gidip başarı gösteren gencimiz yok gibidir. Ancak Türk olup futbol ve dillerini oralarda geliştirenler müstesna…
Futbol hayatımın en başarılı devresi 1928-1939 yılları arasında. Bu devrede Avrupa Karması’na aday gösterilmem de bunun ispatıdır.
İnançlarım
Futbol hayatımda şimdi tasvip etmediğim batıl inançlarım vardı. Bunları üzerimden atana kadar çok mücadele ettim. Bu ise ancak yaşlandıktan ve aksi sabit olduktan sonra mümkün olabildi.
Örneğin, kaptan olduktan sonra hakem tarafından yapılan kur’a atışlarına katılmak istemezdim. Karşı kaptanın kazandığını söyleyerek tercih yapmasını rica ederdim. Bir gün bunu fark eden bir kaptan arkadaşım, aynı benim yaptığım gibi yaptı, peşinen “Siz kazandınız” dedi. Ben de kendi teklifimin aynına olmaz diyemedim ve rüzgârla beraber olan kaleyi seçtim. Maçı kazandık. Böylece bu derdimden kurtulmuş oldum.
Maça giderken yolda bir papaz veya cenaze görmek bana hiç yaramazdı, sanırdım. Allah’tan, kıyafet kanunu çıktı ve papazlar elbiselerini değiştirdiler, bu görüntüden kurtuldum. Fakat cenaze görmek çok uzun sürdü. İnanın maçlara gözüm kapalı giderdim. Çünkü kış günlerinde cenazeler maç saatlerinde kaldırılıyordu. Yöneticilik hayatımda da bir cenaze olayı vardır.
Galatasaray’la Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı oynamak için Kızılcahamam’daki kamp yerinden Ankara’ya doğru yola çıkmıştık. Yanımda Cemil’in transferine adı karışan Sultan Demircan da vardı. Birden bir araba bizi solladı ve trafik sıkışınca önümüzde durdu. Bir de baktım arabanın bagajında bir tabut vardı. Sesim soluğum kesildi. Sultan ne sorsa, ne söylese cevap vermiyordum. O da bozuldu. Başladı önümüzde oturan çocukların çok sevdiği Bekir’e sataşmaya… Bekir eski güreşçi, Sultan kabadayı. İkisi de silahlı. “Eyvah…” dedim, “Cenaze hükmünü gösteriyor.” Neyse onları yatıştırdık. Maçı da aldık ve bu hoş olmayan itikadımdan kurtulmuş oldum. Ama uzun süre maçlara gözlerim kapalı gittiğimi unutamam.
Unutamadığım Olaylar
Macaristan’ın meşhur Ferençvaroş ekibi İstanbul’a gelecekti. O devrin Avrupa’da ün yapmış birçok futbolcusu ve şöhreti Şaroşi kardeşler takımla beraberdi. Maçlar özel olduğu için seyircileri memnun etmek isteyen yöneticiler bu iki kardeşin gelmesini şart koşmuşlardı. Ferençvaroş ve Şaroşi kardeşler İstanbul’a geldiler ve bu büyük takımı yendik. Yabancılara karşı markajdan kurtulduğum için en başarılı oyunlarımdan birini çıkarmıştım. Onlar da ülkelerine dönerken, “Siz de bize geldiğiniz zaman Fikret’te beraber gelecek…” şartını koşmuşlar. Bunu yazan gazete yazarının bir başka kulübe mensup olduğunu söylersem olayın değeri daha iyi anlaşılır sanırım.
Arzulanması Hoş Olmayan Bir Olay
Romanya’nın CFR futbol takımı İstanbul’a gelmişti. O zaman Galatasaray ve Beşiktaş’ı yendikten sonra son maçını bizimle oynadı.
Güzel bir oyun tutturduk ve maçın son dakikasına kadar 2-1 galip durumda geldik. Son dakikada bizim ceza sahası yakınında bir taç kazanmıştık. Mehmet Reşat ağır davrandı atmak için… Bunu fırsat bilen Romenler topu elinden kaptılar ve taç atışını yaptılar. Çocuklar şaşkın bakarken top çoktan bizim filelere gitmişti. Açıkgöz misafir takım hemen orta noktaya toplandı halkı selamlayarak sahadan çıktı. Biz yine şaşkındık.
Hakeme Müjdat Gezen’in babası Necdet Gezen’le itiraz ettik. Orta hakem Adnan Akın’dı. Durumun ne olduğunu sordum O’na… Akın, “Canım siz 2-1 galipsiniz…” dedi ama sahadaki görüntü öyle değildi.
Hakemlere dönerek “Kabahat sizde değil, sizi hakem yapanlarda…” dedim. (Aman bunu Önder ve bazı isyankâr futbolcular duymasın). Tabii bu sözlerim rapor edildi, ceza aldım ve takımımı eksik bıraktım. Hoşa gitmeyen hareketlerimin göze batmaya başladığını hissediyordum. Bu ceza çok sürmedi. Milli maç nedeniyle affedildim ve bir daha yapmadım.
Babamın Benim için Söyledikleri
Cezadan sonraki milli maçta oynayacaktım. Maçtan önce çıkan Akşam gazetesinin birinci sayfasına, “Fikret oynuyor” diye yazmışlardı ve büyükçe bir fotoğrafımı basmışlardı. Aynı gazetenin aynı sayfasında yeni bir demiryolunun açılışını yapacak olan Başvekil İsmet İnönü’nün de fotoğrafı vardı. Babam gazeteyi görünce, “Bu memleket nereye gidiyor yahu?” diye söylendi. “Sen bir oyunbaz, o da memleketi kurtaranlardan biri… Hem de Başvekil… Rezalete bak…”
Bu sözler o devrin taassubunu gösterir. Sonradan bütün gazeteler spor sayfalarını ayırdılar. Rahmetli babam sağ olup futbolcuların boy boy fotoğrafını görse acaba ne derdi bilmem…
Eski Sporcuların Dürüstlüğü
Takım arkadaşlarım ve kulübüme mensup sporcular kadar sahada bir buçuk saat mücadele ettiğim fakat çok yakın arkadaşlık yaptığım sporcular da vardı.
Hakkı Yeten, Eşref Bilgiç, Şeref Görkey gibi Beşiktaşlılar, Leblebi Mehmet, Suphi Batur, Şadlı, Necdet Cici gibi Galatasaraylılar, Samih Duransoy, Nevzat ve Fahri gibi İstanbulsporluları sayabilirim. Ben, bu kardeşlerimle saha dışında ne kadar dost olmuşsam tabiatım icabı saha içinde o kadar hırçındım.
Milli maç için seyahatte bulunuyordum. Bir takım arkadaşım, “Fikret” dedi, “İyi ki, bu seyahatte seni yakından tanıdım. Sahadaki haline hiç benzemiyorsun. Yani daha önce seni sokakta biriyle kavga ederken görsem onunla bir olup seni döverdim…”
Bunlar bana hep ders olmuştur. Kendimi yaptığım işlerde hep haklı sanırdım. İtirazda bulunurdum. Fakat işler hiç de sandığım gibi değilmiş. Sporcuların dürüstlük ve tahammül göstermeleri gerekiyormuş. Bunun genç sporculara örnek olmasını dilerim.
Dürüstlüğe bir misal vereyim. Bir Beşiktaş maçında Şükrü Erkuş gol atmıştı. Fakat bu gole karşı taraf oyuncuları itiraz ettiler. Ancak hakem gol kararı vermişti. Israrlar karşısında aynı hakem Şükrü Erkuş’un yanına giderek durumu sordu. O da topla eliyle oynadığını söyledi. Hakem de sayıyı iptal etti. Gençlerimizin bunun gibi olayları kendilerine örnek almalıdırlar.
(DEVAM EDECEK)
Fotoğraf-1) 1937’de Maarif Kupası da bizim oldu. Fotoğrafta, Niyazi, ben, Esat birlikte görülüyoruz.
Fotoğraf-2) Yabancılarla yaptığımız maçlarda büyük başarılar elde eden ve de Avrupa’da ismini sık sık duyuran Fenerbahçe takımı soldan sağa: Cihat, Yaşar, Ali Rıza, Melih, Aytan, Rebii, Lebib, Reşat, Şaban, Esat, Naci, Basri. Öndekiler: Ben, hakemler Adnan Akın, Kemal Halim, Şadi Tezcan.
Fotoğraf-3) Fenerbahçe dergisinde çıkan bir karikatür.
Fotoğraf-4) Ankara’da yaptığımız maçlardan birinden önce ben, heykel önünde görülüyorum.