Etiket: İzzet İsrael Benyakar

  • Haydi Bastır Kanarya

    Haydi Bastır Kanarya

    Sezon 1981-1982… Bolu beraberliği ile başladık lige. Tatsızız. Ardından Sakarya’yı deplasmanda, Adanaspor’u da İstanbul’da aynı skorlarla 2-1 yeniyor, düzelir gibi oluyoruz. Bursa deplasmanında 2-0 mağlubiyetten 79 ve 80inci dakikalarda Bahtiyar ve Selçuk ile 2-2 beraberliği güç bela kurtarıyoruz. Ardından Adana Demirspor deplasmanında da 1-1 beraberlikle ayrıldıktan sonra “Yine bize mide kramplarıyla maç seyretme dönemine mi girdik?” diyoruz. Hâlbuki kadromuz çok çok iyi. İşte Galatasaray maçı da geldi çattı. İnönü Stadı’nda Osman Denizci’nin golünde Sarı Tuncay ve rahmetli Küçük Alper ile alt tribüne düşmemize neredeyse ramak kalmıştı. O galibiyetle keyfimiz yerine geldi. Gelmez mi? Haydi Bastır Kanarya!

    Kült Bir Tezahüratın Doğuşu

    Hafta içi yine iş çıkışı Çiçek Pasajı’ndayım. Kimseler gelmemiş yalnızım. Can sıkıntısından tezahürat için söz yazıyorum. O senelerde çok ünlü olan Gönül Akkor’un söylediği “Ağla gözlerim ağla” şarkı müziğine söz yazmaya başladım. Hem mırıldanıyorum, hem de aklıma söz geldikçe yazıyorum. Baktım rahmetli Küçük Alper de geldi, o da bana katıldı. Birlikte hem söylüyor, hem yazıyoruz. Farkında olmadan yılların klasiği olacak bir tezahüratı yazıyormuşuz. Enver abi geldi, Sabahattin baba geldi, Amigo Yaşar geldi. Hem yazıyor, hem öğretiyor, hem söylüyoruz. Maç günü için de kâğıtlara yazıp çoğalttık. Alışmıştık zaten çuvallarla konfeti getirmeye. 10-15 tane kağıda tezahüratları yazmaktan mı üşenecektik?

    Kanaryamın renkleri,
    Sarar bütün kalpleri.
    On birinle bin yaşa,
    Haydi bastır Kanarya!

    Selçuk sağdan kayıyor,
    Ortasını yapıyor,
    Osman golü atıyor.
    Haydi bastır Kanarya!

    Var mı bizden büyüğü?
    Varsa çıksın ortaya!
    Kralını yeneriz,
    Haydi bastır Kanarya!

    Bu bestemizi, başka arkadaşlarımız, ben Mart ayında askere gittikten sonra sözler ekleyerek uzatmışlar. İyi de yapmışlar.

    Kocaeli Maçına Doğru

    Bu yolculuğumuzda, Galatasaray maçı galibiyetinin keyfinden sonra, ertesi hafta Eskişehirspor’u Alpaslan’ın golüyle 1-0 geçerek sürdürdük ama sonra İzmir’de Göztepe’ye 2-1 mağlup olunca yine bize mide krampları, yine bize stresler.

    Peşinden Gaziantep’i 5-1 yenince derin bir oh çekmiştik ki bu sefer de Beşiktaş’a Mehmet Ekşi’nin golüyle mağlup olduk. Ankara’da Ankaragücü’nü 1-3, İstanbul’da Altay’ı da Tavşan Mustafa, Osman Denizci ve Selçuk Yula’nın golleriyle 3-0 yenince, artık o zamanın dişli takımlarından Zonguldak için “Deplasmanda yeneriz” hayalleri kurmaya başlamıştık. Ancak Fenerbahçe dengesiz sonuçlar almaya Zonguldak’ta 0-0 berabere kalarak devam etti. Diyarbakırspor’u İstanbul’da 2-1 yendik amma taraftarımızı dengesiz sonuçlara alıştıran kadromuzla bu sefer bizi Kocaelispor deplasmanı endişesi sardı. İyi takımdı Kocaelispor.

    Mart’ta askere gidince ”Yok yok, şampiyonluk maçına gelmek için izin isterim, vermezlerse firar ederim” diye düşünceler saplanmıştı. Aklımız bir karış havada, askerliği oyun zannediyoruz o aralar. Emirin demiri kestiğini daha sonra öğrenecektik.

    Fenerbahçe’den ayrılma hissi sarınca yolda bir mahzunlaştım. Kocaeli maçına giderken otobüste bunu fark eden Büyük Alper yanıma geldi, “Ne oğlum bu halin? Kız meselesi mi? Gönlü varsa kaçırırız ne dert ediyorsun?” deyince kendime geldim. Yok be kardeşim ne kız meselesi yahu? biz de müthiş takımız, kadromuz süper.  Rize’den gelen Arif, Osman ve Zafer var, Onur var, Güngör var, Alpaslan var, Erdoğan var, genç takımdan A takıma aldığımız Müjdat Yetkiner ve Tavşan Mustafa Arabacıbaşı var, İsa var, Bahtiyar var, Selçuk Yula var.

    Maç Günü ve Gol Düellosu

    Normal şartlarda yenmemiz lazım Kocaeli’yi. Geldik, stada girdik. Başlamasını bekliyoruz. Takımlar sahaya çıktı. Bizim tribün inletiyor stadı: “Fener buraya, Fener buraya.”

    Uzatmayalım, endişeli ve stresliyiz. Maceralı günümüz… Kocaeli maçı başlar başlamaz 10uncu dakika Selçuk ile öne geçtiysek de 17nci dakikada beraberliği sağladılar. 21inci dakikada da Ceyhun diye iyi bir oyuncuları vardı, onunla 2-1 öne geçtiler ve ilk yarıyı mağlup bitirdik. Gol düellosu başlamıştı. Tribünde gerginlik had safhada. En önde oturuyorum, içim içime sığmıyor. Yerimde duramıyorum. Arkadaşlarla türlü totemlere başvuruyoruz; artık her şeyden medet umar olduk.

    İkinci yarı başladı mağlup durumda olmamıza rağmen kontrolü ele alıp baskılı oynamaya başladık ama Kocaeli de boş takım değil. Top bir o kalede bir bu kalede. Her an iki takımdan da gol gelebilir. Kale arkasındaki deplasman tribününün en ön sırasında gerilmiş yay gibiyim. Bir orta geldi, aslan yelesi gibi saçlarıyla rahmetli Selçuk’un topa yükselip kafayı yapıştırdığını gördüm.  Goooll! 2-2 !

    Top filelere yapıştığı anda zaten zembereği boşalmış yay gibiydim. Fırlamışım yerimden. Stadın zeminine atlamış, gol sevinciyle sevgi yumağı oluşturan bizim futbolculara sarılmak için koşuyorum. Artık kendimde değilim. Gooll. O anda kendime geldim. Sahaya atladığım için 3 polis arkamdan koşmaya başladı. Çok çabuk düşünüp bir şekilde durumu kurtarmalıydım. Yakalarlarsa cop yemek var işin ucunda. Onlardan kaçar pozisyonda sahaya doğru koşmayı bırakıp, bu sefer o üç polisin üzerlerine doğru koşmaya başladım. Şaşırdılar. Yaş 19, sporcuyum atletik yapılıyım zıpkın gibiyim. Onlara beş adım kala kollarımı açarak üç polisin üzerlerine balıklama atladım, hepsini altıma aldım. Yerde yuvarlandık şöyle bir. Adamlara sıkıca sarılıp öpüyor, bir yandan da “Goolll !!! Goooolllll!!!” diye sesim elverdiği kadar bağırıyorum.

    Ellerindeki coplar bir yana, biz bir yana savrulduk. “Neden atladın sahaya?” der gibi bakıp kibarca bir şeyler diyorlar ama ben duymuyorum bile. Goooollll. Gooollll aslanım benim, Selçuğum benim be!

    Adamlar baktılar ki bu adam deli :) Tribünün kapısını açtılar, “Çıkın yukarı kardeşim! Bu sefer bir şey yapmadık ama bir daha atlamayın, bu kadar sakin kalmayız” dediler ve beni tekrar içeri aldılar.

    Dört dakika sürmedi, Kocaelispor’da oynayan arkadaşım Zeki ile bir gol bulup 3-2 öne geçtiler. Mağlup duruma geçince tribünce tırnaklarımızı kemirmeye yine başladık. Dört dakika sonra bu defa Bahtiyar ile 3-3 yaptık. Kimin galip geleceği belli değil yine. Top bir onların kalesinde bir bizim kalemizde. Tavşan Mustafa Arabacıbaşı’nın süratiyle daha etkili ataklar yapıyoruz kaçan her gol pozisyonundan sonra ahlar vahlar eşliğinde saç baş yoluyoruz. Nihayet 89uncu dakikada Tavşan Mustafa’nın vuruşuyla bu defa topun, bize uzak olan kaleye girdiğini görünce rahatladık. “Tamam” dedik, “İnşallah bu sene şampiyon oluruz.”

    Ama olamadık. Ben askere gitmeden önce 5 puan farkla lider olduğumuz 1981-82 sezonun sonunda, 44 puanlı Beşiktaş’ın ardından 41 puanla 3.cü olarak bitirip, dengesiz başladığımız sezonu yine üzgün bitirdik. Kanaryamın renkleri bestemiz de, en nihayet 1982-83 sezonu şampiyonluğu göğüslemiş ve dalgalandırmıştı tribünlerimizi.

    Kocaeli maçında, ben 2nci golde sahaya atladım da 3üncü ve 4üncü gollerimizde atlayan olmadı mı? Ben bir daha atlamadım ama elbette atlayanlar oldu, ancak maalesef onlar benim kadar ucuz kurtulamamışlardı. Ne diyelim? Hey gidi gençlik işte…

    Selamlar, sevgiler Sarı-Lacivert günler…

    İzzet İsrael Benyakar / Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Haydi Bastır Kanarya

    Kocaelispor 3 – 4 Fenerbahçe:

    27 Aralık 1981 – Türkiye Ligi – İzmit İsmet Paşa Stadı

    Hakem: Talat Tokat

    Kocaelispor: Erhan Arslan, Zeki Kaya, Mahir Danabay, Yusuf Altıntaş, Bülent Gürbey (Murat Vatansever), Turgay Aksu, Senad İbriç, Mustafa Çapanoğlu, Orhan Görsen, Ceyhun Güray, Yaşar Altıntaş.

    Fenerbahçe: Nurettin Yıldız, Onur Kayador, Güngör Tekin, Alpaslan Eradlı, Erdoğan Arıca, Müjdat Yetkiner, Osman Denizci (Mustafa Arabacıbaşı), Zafer Dinçer, İsa Ertürk, Bahtiyar Yorulmaz, Selçuk Yula.

    Sarı Kartlar: Zeki (Kocaelispor), Erdoğan, Güngör, Alpaslan (Fenerbahçe)

    Kırmızı Kart: Yusuf (42) (Kocaelispor)

    Goller:  Dak.10 Selçuk (0-1), Dak.17 Orhan (1-1), Dak.21 Ceyhun (2-1), Dak.64 Selçuk (2-2), Dak.68 Zeki (3-2), Dak.72 Bahtiyar (3-3), Dak.89 Mustafa (3-4)

  • Hiçbir Yerde Olmayan

    Hiçbir Yerde Olmayan

    Birkaç ay evvel kişisel arşivinin eşsiz fotoğraflarını Fenerbahçe ve Türk spor tarihine armağan eden kıymetli büyüğümüz Ahmet Özkan, bu defa da “hiçbir yerde olmayan” Fenerbahçe genç futbol takımıfotoğraflarıyla bizleri büyülüyor.

    Yukarıdaki fotoğrafın arkasında yalnızca “Fenerbahçe Genç Takımı – 1948” yazılı. Bizim ilk bakışta tanıyabildiklerimiz, ayakta ortada antrenör Sabri Kiraz ve aynı sıranın en sağında Avni Kalkavan ile hemen onun önünde kaleci Şükrü Ersoy.

    Aşağıdaki fotoğrafın arkasında ise daha çok detay var:

    “1951 Fenerbahçe genç takımı Beşiktaş (genç) takımı maçı. 0-0 berabere bitmişti. Maçta (sol iç) oynadım. Maç Galatasaray’ın Mecidiyeköy’deki stadyumunda yapılmıştı.” yazıyor.

    Maalesef imza okunmuyor.

    Futbolcuların kim olduğu konusunda danışabileceğimiz en doğru iki adres, sevgili ağabeylerimiz Müzdat Dağlaroğlu‘na ve İzzet Benyakar‘a danıştık. Bununla beraber, hiçbir şey bilmesek de birbirinden muhteşem ve gerçekten de hiçbir yerde olmayan iki fotoğraf olduğunu söyleyebiliriz…

    Bunları bugüne kadar muhafaza eden ve kayıtlara hediye eden Ahmet ağabeye tekrar sonsuz teşekkürlerimizle…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


  • Fenerbahçe Hep Galip

    Fenerbahçe Hep Galip

    Yeditepe Yayınevi‘nden çıkan ve buradaki linkten satın alabileceğiniz “Fenerbahçe Tarihi Meseleleri | Kuruluş” kitabının önsözünü sitemizde yayınlıyoruz. Fenerbahçe Hep Galip!

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Özsöz

    Bundan tam iki yıl önce on yedi kişi bir araya geldi. Bu kişilerden bazısı birbirini daha önceden tanıyorken bazısı da o gün tanışmıştı. Ortak paydaları Fenerbahçe, uzmanlık alanları ise Fenerbahçe tarihi olan bu kişiler; 1959 öncesi şampiyonlukları için kapsamlı çalışmalar yapılması, Fenerbahçe’nin tarihine, uydurdukları yalanlarla saldıranlara karşılık verilmesi için anlaştılar. Bu on yedi kişi arasında ifade gücü kuvvetli, kalemi keskin, hafızası mükemmel, organizasyon yeteneği takdire şayan, yüzyıl önce yazılan yazıları okumada mahir, yılların emeği ile oluşturdukları arşivi göz kamaştıran insanlar vardı. İkinci toplantıda iş bölümü yapıldı. Dönemler, konular, bu kitaba da adını veren meseleler üzerinde yoğunlaşacak kişiler belirlendi. Üçüncü toplantıda, masanın üzerinde yıllardır yapılan araştırmaların bir sonucu olarak meydana gelmiş onlarca sayfalık içerik duruyordu. Toplantı boyunca bu içerikler hakkında konuşuldu. Fenerbahçe tarihi ile ilgili bilinen birçok şeyin aslında klişeden ibaret olduğu, işin aslının farklı olduğu ortaya çıkmaya başlamıştı. Tarih yazımını; belgelere dayanarak, belgelerin de “kaynak” statüsünde olup olmadığını özenle değerlendirerek yaptıkları için bu müstesna topluluk ortaya çıkan gerçekleri paylaşmakta bir sakınca görmediler. Böylece FenerbahceTarihi.org doğmuş oldu.

    İtiraf etmek gerekirse hazırlanan içerikler yayımlanmaya başlamadan önce, tarihî meselelerin bu kadar ilgi çekeceği aramızdan kimsenin aklına gelmemişti. Bir süre sonra deyim yerindeyse “mızrak çuvala sığmamaya” başladı. Yazdıklarımıza değer veren, önemseyen kişiler, bu yazıları kitaplaştırmanın zamanı geldiğine bizi ikna ettiler. Bu doğrultuda yazılarımızı sınıflandırarak Fenerbahçe tarihini dönemlere ayırdık. Bu ayrımın sonucunda elinizde tuttuğunuz kitabın da zamansal sınırı belirlenmiş oldu.

    “Fenerbahçe’nin kuruluş hikâyesinin, Tanzimat’tan Meşrutiyet’e kadar süren Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülme yılları içerisinde; toplumsal, politik hatta ekonomik olarak incelenmesi gereken özel bir anlamı vardır. Fenerbahçe’nin kuruluşu, farklı bir bakış açısıyla değerlendirilip yeniden yazılması gereken tarihî meseleleri de içerisinde barındırır. Fenerbahçe tarihindeki birçok olayın bugün ‘mesele’ olarak değerlendirilmesinin sebepleri, döneme ilişkin kaynakların yetersiz olması ve az sayıdaki araştırmacının ‘resmî’ tarih tezinden ayrılmamak konusunda gösterdikleri bilinçli çabadır. Fenerbahçe’yi kuran ve kuruluşunda pay sahibi olan kişilerin hayat hikâyeleri ve kuruluştan sonra geçen yıllardaki faaliyetleri, ‘Fenerbahçe’nin kuruluşu’nu özel kılan ana unsurlardır. Bu unsurlar, dönem için kalıplaşmış yargıların değişmesi ya da bazı ender durumlarda da desteklenmesi için Fenerbahçe’nin kuruluş tarihinin ana dayanaklarından birisi olacaktır.”

    Türk spor tarihinde, üzerinde belki de en az çalışma yapılan dönem olan Fenerbahçe’nin kuruluş yılları için araştırmalarımız sonuç vermeye başladıktan sonra önceki paragrafta okuduğunuz satırları kendimize yol haritası olarak belirledik. Haritadaki izleri takip ederek ilk kitabımız olan Fenerbahçe Tarihi Meseleleri-Kuruluş’u, internet sitemizde yayımladığımız içerikleri temel alarak yazdık.

    Dört bölümden oluşan kitabımızın ilk bölümü Fenerbahçe’nin kurucuları hakkındadır. Fenerbahçe’nin beş kurucusunun hayatını, bilinmeyenleri ortaya çıkaracak şekilde inceledik. Özellikle Enver Hoca (Yetiker) ve Nurizade Ziya Bey (Songülen) üzerinde yoğunlaşan çalışmalarımızın Fenerbahçe’nin bir kuruluş felsefesinin var olduğunu ortaya çıkardığını düşünüyoruz. İkinci bölümde ise kulübün basılı ilk tüzüğünü günümüz Türkçesiyle aktarıp tescil edilme tarihini belirlemeye çalıştık. Elde ettiğimiz belgelerin söyledikleri, dönemin bilinen siyasi şartlarıyla desteklenince karşımıza yepyeni bir hikaye çıkmış oldu. Üçüncü bölümde İstanbul’un kadim semti Kadıköy’ün Fenerbahçe tarihindeki yerini okuyacaksınız. İstanbul’da futbolun doğduğu topraklarda Fenerbahçe’nin büyüyüp geliştiği mekânların, ilk takımlarının top koşturduğu çayırların izlerini bulacaksınız. Kitabın son bölümünü portreler ve olaylara ayırdık. Bu bölümün iki özelliği var: İlki, Fenerbahçe’nin ilk yıllarının bilinmeyen karakterlerinin hikâyelerinin gün yüzüne çıkması. İkincisi ise, kitapta yer alan değerlendirmelerimizi oluştururken faydalandığımız kaynakları sizlerle paylaşmamız. Belirtmek isteriz ki bu kitap Fenerbahçe’nin kuruluş yıllarının olayları ve o dönemin kişileri için kesin yargılar içermiyor. Yazım dili olarak bunu iddia ettiği düşünülebilirse de kitabın önceliği, içinde yer alan belgelere dayalı tezlerle, Fenerbahçe’nin kuruluş dönemi üzerinde tartışmalar yapılmasını sağlamak.

    Tarih yazımı, şüphesiz devinim içerisinde. Her gün yeni belgeler, yeni kaynaklar tarihçilerin karşısına çıkabiliyor. Bu kaynaklar kimi zaman ortaya atılan tezleri destekliyor, kimi zaman da çürütüyor. Yapılacak olan bu tartışmaların bizleri yeni belge ve kaynaklara ulaştırmasını, yeni bilgilere ulaşarak tez-antitez-sentez formülüyle Fenerbahçe tarihinin bugüne kadar karanlık kalmış olan bu dönemini daha fazla aydınlatmayı amaçlıyoruz. Bu amaç spor tarihi üzerine çalışan ya da çalışmayı amaçlayan genç tarihçileri teşvik etmeyi de içerisinde barındırıyor.

    Kitap üzerinde çalışırken benimsediğimiz metot, yukarıda da belirttiğimiz gibi belge ve kaynaklara dayalı bir yazım yapmak oldu. Dönemin Osmanlıca gazeteleriyle devlet ve özel arşivlerde yapılan taramalar, daha önceden yazılmış tarihi kitapların ve anıların karşılaştırılması ve akademi etiği çerçevesinde eleştirilmesi, benimsediğimiz bu metodun temelini oluşturdular. Bu temeli oluştururken Türk spor tarihi yazıcılığının en büyük eksikliğinin, ülkede yaşanan siyasal ve toplumsal gelişmeleri gerektiği gibi dikkate almaması olduğunu düşünüyorduk. Döneme ilişkin yaptığımız kaynak taramaları ve okumaların bu eksikliği gidermesini amaçladık.

    Elinizde tuttuğunuz bu kitap, Fenerbahçe Tarihi Çalışma Grubu’nu oluşturan; Ziya Aktürer, Alp Bacıoğlu, Tapfereritter, Zafer Batık, İzzet İsrael Benyakar, Çağrı Çobanoğlu, Alp Eralp, Cem Ertuğrul, Barış Eymen, King Santillana, Barış Kenaroğlu, Haluk Kılıç, Adem Köz, Alican Küçükcan, Onur Tuncer, Okan Uzunkaya, Tuncay Yavuz, Bozkurt K. Yılmaz’ın çabalarıyla hazırlandı. Kitapta emeği geçenler olarak teşekkür etmemiz gereken kişilerin listesi hayli uzun.

    Her yazdığımız yazıyı titizlikle okuyan, bize yol gösteren, öğrencisi olmaktan gurur duyduğumuz Saygıdeğer Hocamız Prof. Dr. Vahdettin Engin ve kıymetli eşleri Emel Engin Hanımefendi’ye; eşsiz koleksiyonundan faydalanmamıza izin veren, sohbetiyle yolumuzu aydınlatan değerli büyüğümüz Seyhun Binzet’e; spor tarihi üzerine çalışmalarıyla bize ilham veren Prof. Dr. Erhan Afyoncu Hocamıza, Murat Bardakçı’ya; bizi her fırsatta yüreklendiren Doç. Dr. Mehmet Emin Elmacı Hocamıza; Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün tüm çalışanlarına; Yapı Kredi Bankası Arşivi’nin değerli yöneticileri Abdullah Gül ve Ayhan Uçar’a; İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Furkan Sevim’e; kataloglarını hizmetimize sunan İBB Atatürk Kitaplığı Müdürü İrfan Dağdelen’e; Malta Ulusal Arşivi görevlileri Charles Farrugia, Leonard Callus ve Melvin Caruana’ya; Dr. Sinan Genim’e; Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu mensubu Dr. Hüseyin Kıyak’a; Ayetullah Bey’in fotoğraflarının bu kitapta ilk kez yayımlanmasına izin veren, kurucumuzun değerli akrabaları Mehmet Auf ve eşi Ebru İpek Auf Hanımefendi’ye; Lale Atman Hanımefendi’ye; Enver Yetiker’in fotoğraflarını tarihe bu kitap vasıtasıyla kazandıran, kurucumuzun değerli torunları Ayşe Bertülin Kenter ve Rona Bandar Hanımefendilere; Fenerbahçe’nin erken dönemiyle ilgili arşiv belgelerini bizlerle paylaşan Melih Şabanoğlu’na; doğru bilgi ve belgeye ulaşmamızda yardımlarını esirgemeyen, her zaman yanımızda olan Fenerbahçe camiasının değerli üyeleri; Belgin Beşe Aral Hanımefendi, “Paşalı Birol” Vecdi Teker, Acar Yıldız, Aydın Temizer ve kıymetli eşi Nazan Aksoy Temizer Hanımefendi, Bülent Batu, Cahit Binici, Cem Argun, Cafer Çağatay’ın torunu Jale Çağatay Hanımefendi, Sporel ailesinin kıymetli mensupları Dilara Sporel, Emine Sporel Özakat ve Feyhan Sporel Hanımefendiler, Ali Muhiddin Hacıbekir’in torunu Nazlı İmre Hanımefendi, bizlere gösterdiği teveccühten her zaman onur duyacağımız Müzdat Dağlaroğlu’na teşekkür etmeyi borç biliyoruz.

    Bugün aramızda olmayan iki ismin; kitabımızı göremeden aramızdan ayrılan, “Kadıköy’ün BelleğiDemir Alp Serezli Ağabeyimizin ve Türk spor tarihçiliğinin sembol ismi Dr. Rüştü Dağlaroğlu’nun manevi şahsiyetleri önünde de saygıyla eğiliyoruz. Bu birbirinden değerli kişilerin Fenerbahçe tarihine yaptıkları katkıları, geleceğin tarihçilerine aktararak bu borcu bir nebze de olsa ödeyebildiğimizi düşünüyoruz.

    Ve Galip… Galip Kulaksızoğlu…

    Bu kitabın sayfaları arasında adına rastlayıp hakkında yazılanları okuduğunuzda kitabımızı ondan başka birine ithaf etmenin zaten mümkün olmadığını sizler de düşüneceksiniz. İyi okumalar…

    Fenerbahçe hep Galip…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Grubu

  • Hürmet ve Muhabbet

    Hürmet ve Muhabbet

    10 Aralık 1925 tarihli Gol Spor dergisinde, yarım kalan bir Robert Kolej-Fenerbahçe maçından bahsediliyor. Gerçi kısacık bir haber ama… Hem daha önce yayınlanan maç listelerinde bulunmadığı, hem de haberin sonu çok anlamlı olduğu için burada kayıt altına almak istedik. Robert Kolej takımında okuyamadığımız özel isimler olduysa, rahmetlilerden özür dileriz… Hürmet ve muhabbet ile… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe – Robert Kolej

    Geçen Cuma günü Fenerbahçe birinci takımıyla Robert Kolej takmı arasında Bebek’te Robert Kolej sahasında bir maç yapılmıştır.

    Fenerbahçe Zeki Bey’den ve Robert Kolej de Hasan ve Razi Beyler gibi tanınmış sporculardan mahrum bulunuyordu.

    Fener takımı Hüsnü, Suat, Kadri, Sabih, Cevat, Ragıp, Burhan, Bedri, Sedat, Alaaddin, Şekip Beylerden ve Robert Kolej de Sadri, Fait, Kalças, Şevket, Papaçief, Paykoviç, Mariyatis, Daniş, Hüseyin, Burhan, Manukyan Efendi ve Beylerden teşekkül etmişti.

    Hakem Şekip Bey’di. Birinci haftaymda Fener bir gol yapmışsa da oyun havanın fevkalade yağmur olmasından tehir edilmiştir.

    Oyundan sonra bir çay ziyafeti verilmiş ve Fenerbahçe layık olduğu hürmet ve muhabbetle teşyi’ edilmiştir.


    Fotoğraf altı yazısı : Fenerbahçe ile bu hafta havanın muhalefetine rağmen bir maç yapan Robert Kolej takımı.


    Not : Fenerbahçe takımının kadrosundaki Hüsnü, Suat ve Burhan isimli oyuncuların Hüsnü Teoman, Suat Keskin ve Burhan Belge olduğunu düşünebiliriz ama yıllar pek uyuşmuyor gibi… Kıymetli büyüklerimiz Cem Ertuğrul ile İzzet İsrael Benyakar‘a soracağız. Yeni bir bilgi gelirse burayı da düzeltmiş oluruz. Forvet Şekip ise, mütareke/işgal yıllarının efsane kalecisi, Galip Kulaksızoğlu’nun kardeşi Şekip Kulaksızoğlu.

  • Fenerbahçe’nin Kahraman Kadınlarından “Lili” Nimet Selen

    Fenerbahçe Spor Kulübü, 8 Mart 2019 günü, tarihinin en güzel etkinliklerinden birini gerçekleştirdi. 1954 yılında Ayten Salih önderliğinde Türkiye’de kadın basketbol ve voleybol takımlarını kuran Fenerbahçeli sporcular 65 yıl sonra yeniden bir araya geldi ve Tarihe İz Bırakan Fenerbahçe Kadınlarıtemalı, duygu dolu bir organizasyon düzenlendi. Seçilen başlık gerçekten muhteşemdi. Tarihe iz bırakanlar… Fenerbahçe’de böyle kadınların sayısı gerçekten çok fazla. Bugün sizlere onlardan birini tanıtacağız. Nimet Selen, sporculuk günlerinde çağrıldığı adıyla : Lili…

    Nilüfer Hızer Özgün hanımefendi (Rüştü Dağlaroğlu’nun kayıtlarına göre 33 maçta Fenerbahçe forması giyen ve 7 Temmuz 1940 tarihinde Beşiktaş’ı 5-2 yendiğimiz Millî Küme şampiyonluk maçında 5. golümüzü atan) eski futbolcumuz Faruk Hızer’in kızı… “Lili” Nimet Selen de, Nilüfer Hanım’ın teyzesi oluyor.

    Sağdaki haber 8 Temmuz 1940 tarihli Akşam gazetesinden…

    Nilüfer Hanım, “Fenerbahçe Tarihi Kadroları” isimli Facebook grubunun kurucusu olan İzzet İsrael Benyakar ağabeyimize Nimet Selen ile ilgili şunları söylemişti.

    Nilüfer Hızer Özgün : Teyzem Fenerbahçe Kulübü’nün ilk kadın kürekçilerinden Lili. Aslında Nimet Selen ama kulüpteki kayıtlarda Lili olarak geçiyor. Anneannem İngiliz’di ve bu ad ile özdeş yaşadı ömrü boyunca. Biz ailece Fenerbahçe Kulübü’ndeniz. Rahmetli babacığım da eski Fenerbahçeli futbolculardan Faruk Hızer. Kendisini 14 yıl önce, 86 yaşında kaybettik. Ben de şu an Yüksek Divan Kurulu üyesiyim.

    Nilüfer Hanım’ın İzzet ağabey’e gönderdiği, en yukarıda gördüğünüz fotoğraf, 5 Ağustos 1927’de düzenlenen ve Mustafa Kemal Atatürk’ün de izlediği Moda Deniz Yarışları’ndan bir hatıra… Aşağıdaki gazete haberi ise bu yarışları anlatan Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfası. Üstteki resimde Mustafa Kemal Paşa’yı, İsmet Paşa’yı ve Kazım Paşa’yı müsabakaları izlerken, alttaki resimde de “Lili” Nimet Selen’i kazandığı birincilik ödülünü alırken görüyoruz.

    6 Ağustos 1927 tarihli Cumhuriyet gazetesinden…

    “Lili” Nimet Selen’e, o tarihten tam 40 sene sonra, 1967’de bu defa Faruk Ilgaz başkanlığındaki Fenerbahçe Spor Kulübü’nün “En az 40 yıllık üyelere Altın Rozet hediye etme” töreninde rastladık. Detaylarını “şurada” okuyabileceğiniz törende Nimet Selen de söz alıyor ve “İzmit’ten kalkıp bu törene yetişmek için vasıta zor buldum. Amma işte bu mutlu saatleri yaşamak, bütün yorgunluğumu unutturdu” diyor. Şansımıza, haberi yayınlayan Fenerbahçe dergisindeki resimlerden biri de Nimet Selen’e ait…

    İzzet ağabeyimiz, fotoğrafı Nilüfer Hanım’a iletince şöyle bir yanıt ve iki tane çok değerli fotoğraf almış :

    Nilüfer Hızer Özgün : Evet, sevgili İzzet bey. Resimdeki Nimet Selen benim çok sevgili teyzem. Bu resim bizde bile yok. Kendisi uzun yıllar İzmit-Tütünçiftlikte, o zaman İpraş, sonradan Tüpraş’ta muhaberat müdürü ve şirketin tüm dış anlaşmalarını tercüme eden yeminli mütercimiydi. Sizin de tahmin edeceğiniz gibi, çok renkli ve çok yönlü bir insandı rahmetli. Ata biner, silah atar, kürek çekerdi. Bu arada, Çocuk Dostları Derneği’nin ilk kurucu üyelerindendi, rahmetli Süreyya Ağaoğlu ile birlikte… Ruhları şad olsun, çok kıymetli insanlardı. Size bir kez daha teşekkür ederim.

    Asıl biz size teşekkür ederiz, Nilüfer Hanım…
    Fenerbahçe’yi, tarihini ve o tarihi yaratan Lili gibi kahramanları seviyoruz.

  • Lili Nimet Selen

    Lili Nimet Selen

    Fenerbahçe Spor Kulübü, 8 Mart 2019 günü, tarihinin en güzel etkinliklerinden birini gerçekleştirdi. 1954 yılında Ayten Salih önderliğinde Türkiye’de kadın basketbol ve voleybol takımlarını kuran Fenerbahçeli sporcular 65 yıl sonra yeniden bir araya geldi ve Tarihe İz Bırakan Fenerbahçe Kadınlarıtemalı, duygu dolu bir organizasyon düzenlendi. Seçilen başlık gerçekten muhteşemdi. Tarihe iz bırakanlar… Fenerbahçe’de böyle kadınların sayısı gerçekten çok fazla. Bugün sizlere onlardan birini tanıtacağız. Nimet Selen, sporculuk günlerinde çağrıldığı adıyla : Lili Nimet Selen

    Lili

    Nilüfer Hızer Özgün hanımefendi (Rüştü Dağlaroğlu’nun kayıtlarına göre 33 maçta Fenerbahçe forması giyen ve 7 Temmuz 1940 tarihinde Beşiktaş’ı 5-2 yendiğimiz Millî Küme şampiyonluk maçında 5. golümüzü atan) eski futbolcumuz Faruk Hızer’in kızı… “Lili” Nimet Selen de, Nilüfer Hanım’ın teyzesi oluyor.

    Sağdaki haber 8 Temmuz 1940 tarihli Akşam gazetesinden…

    Nilüfer Hızer’in Anılarından

    Nilüfer Hanım, “Fenerbahçe Tarihi Kadroları” isimli Facebook grubunun kurucusu olan İzzet İsrael Benyakar ağabeyimize Nimet Selen ile ilgili şunları söylemişti.

    Nilüfer Hızer Özgün : Teyzem Fenerbahçe Kulübü’nün ilk kadın kürekçilerinden Lili. Aslında Nimet Selen ama kulüpteki kayıtlarda Lili olarak geçiyor. Anneannem İngiliz’di ve bu ad ile özdeş yaşadı ömrü boyunca. Biz ailece Fenerbahçe Kulübü’ndeniz. Rahmetli babacığım da eski Fenerbahçeli futbolculardan Faruk Hızer. Kendisini 14 yıl önce, 86 yaşında kaybettik. Ben de şu an Yüksek Divan Kurulu üyesiyim.

    Nilüfer Hanım’ın İzzet ağabey’e gönderdiği, en yukarıda gördüğünüz fotoğraf, 5 Ağustos 1927’de düzenlenen ve Mustafa Kemal Atatürk’ün de izlediği Moda Deniz Yarışları’ndan bir hatıra… Aşağıdaki gazete haberi ise bu yarışları anlatan Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfası. Üstteki resimde Mustafa Kemal Paşa’yı, İsmet Paşa’yı ve Kazım Paşa’yı müsabakaları izlerken, alttaki resimde de “Lili” Nimet Selen’i kazandığı birincilik ödülünü alırken görüyoruz.

    6 Ağustos 1927 tarihli Cumhuriyet gazetesinden…

    Altın Rozet Sahibi

    “Lili” Nimet Selen’e, o tarihten tam 40 sene sonra, 1967’de bu defa Faruk Ilgaz başkanlığındaki Fenerbahçe Spor Kulübü’nün “En az 40 yıllık üyelere Altın Rozet hediye etme” töreninde rastladık. Detaylarını “şurada” okuyabileceğiniz törende Nimet Selen de söz alıyor ve “İzmit’ten kalkıp bu törene yetişmek için vasıta zor buldum. Amma işte bu mutlu saatleri yaşamak, bütün yorgunluğumu unutturdu” diyor. Şansımıza, haberi yayınlayan Fenerbahçe dergisindeki resimlerden biri de Nimet Selen’e ait…

    İzzet ağabeyimiz, fotoğrafı Nilüfer Hanım’a iletince şöyle bir yanıt ve iki tane çok değerli fotoğraf almış :

    Nilüfer Hızer Özgün : Evet, sevgili İzzet bey. Resimdeki Nimet Selen benim çok sevgili teyzem. Bu resim bizde bile yok. Kendisi uzun yıllar İzmit-Tütünçiftlikte, o zaman İpraş, sonradan Tüpraş’ta muhaberat müdürü ve şirketin tüm dış anlaşmalarını tercüme eden yeminli mütercimiydi. Sizin de tahmin edeceğiniz gibi, çok renkli ve çok yönlü bir insandı rahmetli. Ata biner, silah atar, kürek çekerdi. Bu arada, Çocuk Dostları Derneği’nin ilk kurucu üyelerindendi, rahmetli Süreyya Ağaoğlu ile birlikte… Ruhları şad olsun, çok kıymetli insanlardı. Size bir kez daha teşekkür ederim.

    Asıl biz size teşekkür ederiz, Nilüfer Hanım…
    Fenerbahçe’yi, tarihini ve o tarihi yaratan Lili gibi kahramanları seviyoruz.