1962 yılı arşivlerinde gezerken İslam Çupi yazılarına denk geldik ve sitemizde yayınlayalım istedik. İşte “Sinyor Venedik’te” başlıklı beşincisi… Keyifli okumalar…
Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu
Sinyor Venedik’te
Bir gitarın gece tellerinden çıkıp, kulaklarda müzik olan Venedik… Yüz yıllardan beri su üstünde oturmasına rağmen, bir gün olsun vıcıklaşmamış Venedik… Pencerelerini dünyaya bir darphane çabukluğu ile aralamış Venedik…
Ve o Venedik’te bir Türk… Daha doğrusu başarılarını Çimene indirmiş bir “ayaklı büyükelçi…” Her çatı penceresine bir ressam paleti yerleştirilmiş bu dev galeride “sanat kavgası” yapacak. Bir tarafta insan zekâsı ve zevkinin yontulup yontulup üst üste konduğu San Marco, öte yanda çimenlerine toprak ve kireç karışmış bir futbol sahası…
Dünya bir tuhaf… İnsanlar Rönesans’ı yapılardan, tablolardan, heykellerden, kitap satırlarından çıkarıp, getirmiş bir düdük sesine iki “Bravooo!”ya, birkaç gole yığmışlar. En çok yaşayan 90 dakika oksijen yürütüyor; bu köhne yuvarlaktan…
Bu dehâsı, altında kramponu bulunan kundura olan güç sanatın “Yalnız adam”ısın Can… Tek kalmak, olmamak değildir.
Ne demiştin, Ege vapuru Tophane rıhtımının karpuz kabuklu lâciverdinden ayrılırken…
“Bu bir plâsmanın sonucudur. Venedik yükseklik olarak İtalya haritasının beynidir. Klâsman için bundan daha uygun şehir bulamazdım.”
Gülüyordun. Bütün mizahınla, bütün boş verirliğinle gülüyordun:
“Futbol topu her yerde 280 gramdır. İnsan bu ağırlığı taşımak gücünü kaybetmediği müddetçe oynar. Buna Birleşmiş Milletler bile mâni olamaz.”
Senin bu rahatlığına milyonlar verilir Can!… John Charles’in 5 yılda anlatamadığı İtalya futbol endüstrisinin cehennemi sıcaklığına bu kadar kısa bir süre sonra bulduğun vantilâtör için seni kutlamak lâzım.
Venedik’ten gelen satırlarını okudum, resimlerine baktım. Bir anda yayılıvermişsin; bu kanal şehrine… Şu trafik polisinin tempolu çalan düdüğünde senin ritmin var. Bronzun en güzel tonu ile omuzlara inen yuvarlak güneş, Can’ın İtalya’da 34 hafta dökeceği “Futbol teri”nin suyunu taşıyor. Kibrit ateşi kadar kısa sokakta, bir iskemleye yığılmış mandolinden isimsiz nota halinde fırlayanlar; senin “çalımının senfonisi” olacaktır.
Bekliyoruz Can! Hem de inanarak bekliyoruz. Türk futbolu ile A. Lamourris’in “kırmızı balon” eseri arasında rezil münasebetler kuran Liret yüksekliğindeki o belli kişilere indireceğin şamarın sesini duymak istiyoruz. Türkiye’den futbolcu alınmak söz konusu olduğu zaman: “Ölüler evine bu kadar para ödenmez, yazıktır” diyen dostlarımızın (!) dillerini keseceğin günü sabırsızlıkla bekliyoruz…
Yalnız değilsin Can…
Her futbol lafı eden Türk, kalemlerini haftada bir gün spor toto kolonları üstünde raks ettirenler senden bir şey taşıyorlar. İnananların, bel bağlayanların, sana tapanların türküsüdür; bu… Onlar için Venedik Milva’nın mikrofonundan çıkmış, Maria Allariso’nun kalçalarından fırlamış senin ayakların olmuştur.
Tanrı o ayakları başarıya koşturmaktan yormasın! Bilirim zaten; başarmak bu kadar güzelken, kaybetmeye yanaşmazsın.
Kalbimin kadehini o kimseye vermeyeceğin “senin” topunun, şerefine kaldırıyorum.
İslam Çupi – 1962 – Akşam Gazetesi
