Etiket: Kadıköyspor

  • Ayten Salih Röportajı

    Ayten Salih Röportajı

    Kıymetli büyüğümüz Sibel Kurt, yıllar boyunca Fenerbahçe resmî dergisinde yaptığı röportajları kendi web sitesinde (SibelKurt.org) topladı. Yüksek müsaadesiyle, geçmiş yıllarda Fenerbahçe Resmî Dergisi için yaptığı röportajları sitemizde yayınladığımız Sibel Kurt, yine müthiş bir Ayten Salih röportajı ile karşınızda…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Kahraman Sporcu! Kahraman Doktor!

    Önce bu Fenerbahçe sevginiz nasıl var oldu?

    Çamlıca Kız Lisesi’nde okudum. 1951 yılında lise birdeydim. İki erkek kardeşim vardı. Onları da ailem Haydarpaşa Erkek Lisesi’ne göndermişti. İki kardeşim de Fenerbahçeliydi. Özellikle bir tanesi tam bir tutkundu. Her gün futbol oynar. Maçlara gider Lefter ne söylemiş, Mehmet Ali ne söylemiş gelir duyduklarını anlatırdı. Zaten Anadolu yakasında olup da Fenerbahçe’yi tutmamak mümkün değil, değil mi?

    Lisede spor yapıyorduk. Spora önem verilen bir dönemdi, “Üniversitede spor yapacak mıyız?” diye çok düşündük, eksiklik hissettik. Fenerbahçe kız takımı diye bir şey yoktu, “Acaba tekrar açılabilir mi, bir ilki başlatabilir miyiz?” diye düşündük.

    Bir gece maçı sonrası Fenerbahçe Spor Kulübü’ne yanaştık. “Kız basket takımında olursak voleybol da arkasından gelir” dedik. Ne yol parası, ne şort, ne eşofman hiçbir şey istemedik. Antrenör zaman problemi yüzünden biraz sorun çıkardı. Fakat Fenerbahçe kongre üyelerinden Altan Dinçer, “Ben yardım edebilirim, sizi çalıştırabilirim, hemen konuşalım.” dedi. Kararlaştırdık. 1 Eylül 1954’de halk eğitimde buluşmak üzere sözleştik.

    İnci Önen ve ben öncülük ettik. Yine Çapa Kardeşler vardı. Onların babaları Selim Çapa da hem Fenerbahçe’de üye hem de Reşat Dermanver’den sonraki doktordu. O da “İki kızım da aranıza katılabilir” dedi.

    Genelde Çamlıca Kız Lisesi’nden topladık. Çünkü son 4 yıl hep şampiyonduk. Erenköy Kız Lisesi’nden de Seta’yı aldık.

    O sene Kıbrıs’a tatile geldiğimde 1 Eylül’de döneceğimi öğrenen babam “Üniversite 1 Ekim’de açılmayacak mı niye erken gidiyorsun?” diye sordu. Ben de Fenerbahçe Spor Kulübü’ne başlayacağımı söyledim.

    1 Eylül’de kızlar babalarıyla geldi. İlk basketbol antrenmanını yaptık. Lisans falan çıkarılacaktı. Yönetime gittik. Ertesi gün bir baktık gazetede bir ilan “Galatasaray Kız Voleybol Takımını Kurdu” ve ardından Voleybol Teşvik Turnuvası ilan edildi. İnci geldi, Ayla geldi ilk basket antrenmanını yapmıştık. Hemen Çamlıca Kız Lisesi’nden voleybolcuları alıp, biz de hazırlandık. Hatta Kulübümüz jest yapıp Çamlıca’nın müdüre hanımına kupa hediye etti.

    Apar topar çalışmaya başladık. Antrenörümüz bize “Niye yalan söyleyeyim, siz daha iyi biliyorsunuz” dedi. İlk maç mağlup olduk, sonra Teşvik Turnuvası’nda bütün maçları kazanarak galip olduk. Bunu gören Kulübümüz Bulgaristan’dan antrenör getirdi. Sonra Darüşşafaka’dan Alaattin Hoca geldi. Sonra bu şekilde 1960 yılına kadar şampiyon olduk.

    Sayın Cem Atabeyoğlu sizin takım için yazılarında “Fırtına Kızlar” derdi…

    Evet, kendisini çok severdim. Ben de basketbol ve voleybolla ilgili o zamanlardaki Fenerbahçe mecmuasına yazıyordum.

    Sonra yine Ankara’da şampiyonluğumuz oldu. 1960’da lig şampiyonluğunu kaybetmiştik. Türkiye şampiyonluğunu kazanmak için hazırlandık. Bu arada Beşiktaş PTT ve Kadıköy Spor, Voleybol Kız Takımlarını kurmuştu. Rakipler çoğalmaya başladı.

    Bu arada 27 Mayıs ihtilali öncesi, 27 Nisan hadiseleri başladı. İhtilal dönemi Türkiye şampiyonluğu için izin çıkmadı, çok üzüldüm. En son yönetim maçın Ankara olması yerine İzmit olmasına karar verdi.

    Bu arada Galatasaray da iyi hazırlanmıştı. İzmit’te Seka Tesisleri’nde kaldılar. Bizim takıma orda yer kalmadı. O devirde kızlar olarak da otelde kalmak istemedik. Kızlarla birlikte hep birlikte valiye gittik. Bizim için kimsesizler yurdunu buldular. Aramızda “Burada da kimsesiz kaldık” dedik.

    Bizi orda 5-10 tane Fenerbahçeli çocuk destekledi. Maça onlar da gelmişti. Turnuvada PTT ile maç yapıyorduk. Çok zayıf bir takım olmalarına rağmen bir set verdik ve çok bozulduk. Galatasaray da maçı kazanmıştı.

    Final maçından bir gün önce Fenerbahçe Spor Kulübü’ne telgraf çekerek bizi burada kimsesiz bırakmamalarını, gelip desteklemelerini rica ettim. Onlara “Yarın Türkiye Şampiyonluğu maçına çıkıyoruz. Başımızda bir yönetici Sedat Bayur ve antrenörümüz var. Kimsesiz çocuk yurdunda kalıyor ve kendimizi kimsesiz hissediyoruz. Eğer maçımıza birkaç yönetici gelmeyi lütfederse çok mutlu olup, kendimiz yalnız hissetmeyeceğiz.” cümlelerini yazdığım bir telgraftı.

    Kimseye de söylemedim. Söylesem ve kimse de gelmezse herkesin morali bozulacaktı. Son dakikaya kadar yurttan çıkmadık, bir arkası açık araba geldi. Giydik formalarımızı bindik, gidiyoruz. Uzaktan yöneticilerimizi getiren 3 tane Mercedes gördüm, şimdi bile anlatırken heyecanlanıyorum. Seta, formasını çıkardı ve başladı “Ya ya ya şa şa şa! Fenerbahçe çok yaşa” diye… Hepimiz ağlıyorduk. Şu an yine ağlıyorum ve o heyecanı yaşıyorum.

    Alaattin Hocam bana “Koş, ısın” diyordu. Ben de “Hocam yorgunum, antrenmansızım. Eğer ısınırsam maçta yorulacağım” diyordum. Kondisyon da yok. Sonra fırtına gibi girdik. Ben yoruldum, ayaklarım titriyor. Ben “Dinleneyim” diyorum. Hoca “Hayır seti verdik” diyor. 2-2 olduk. Ve sonunda biz kazandık.

    Bu arada basketbol nasıl gidiyordu? Bir de kürek ve atletizm var…

    Basketbol çok iyi gitmedi. 1958’de bir futbol maçına gitmiştik. “Aaa şampiyon kızlar geldi.” diye bizi karşıladılar. Sonra o gün orda düşündük “Yazın boş mu oturacağız? Deniz sporu yapalım” dedik ve İstinye’ye gittik. Küreğe başladık. O yıl “Yılın sporcusu” seçildim. 4 dalda spor yapıyordum. Eylül ayında da atletizm yapmıştım. Hatta Muzaffer Selvi şampiyonluğumu kutlamak için şampanya göndermişti.

    Bir de yurt dışı şampiyonluklarınız vardı…

    Almanya’da maçımız vardı. Trenle gittik. Orada evlerde misafir kaldık. Üç maçı da kazandık.

    Demir perde ülkeleriyle maçlar yaptık, “Pas yoksa gol yok. Pas verin Ayten’e” derlerdi.

    Milli takıma çağrıldığım da öğrendim ki; din İslam, milliyet Türk, uyruk İngiliz olunca milli takım yerine İstanbul Karması ve formada ay olmayan Türkiye karmasına çıkılıyormuş. Maçı kazandığımızda da Anıtkabir’e gittik.

    Almanya’da kalmam için teklifte bulunmuşlardı. Çeşitli olanaklar sağladılar. Üniversiteyi de orda bitirmemi istediler. Fakat doktorluk için orada biraz daha fazla okumam gerektiğinden zaman kaybı diye düşündüm.

    Sonra Tahran’a gittik. Orada da maçları kazandık.

    Üç yıl sonra Almanlar, Türkiye’ye geldiler fakat burada da bizi yenemediler.

    Son yıl devrettim. Antrenörlük kursuna gittim. Fenerbahçe de İstanbul’da kalıp Zeynep Kamil’de ihtisas yapmamı istedi. Fakat babam Kıbrıs’a dönmemi istiyordu. Döndükten sonra da babamı kaybettim.

    Mesleğinize Kıbrıs’ta soğuk savaş döneminde başladınız. Bize biraz o yıllardan söz edebilir misiniz?

    1960 yılında Lefkoşe Genel Hastanesi’nde doktorluk görevimi yapıyordum. Daha uzman değildim. 1962’de Limasol’a tayin oldum. 1963 yılı Ocak ayında Lefkoşa’ya geldim. Anestezi asistanıydım. Ve çatışmaların başladığı 21 Aralık’ta Lefkoşa’daki hastanede Türk hemşire hastabakıcı ve hastalarla birlikte esir oldum.

    EOKA’cılar hastaneyi ele geçirmişti. Hatta başhekimin damadı Nikos Sampson da hastanedeydi. Başhemşire Türkan Aziz ile birlikte hastaları hastabakıcı ve hemşireleri korumak için büyük uğraş verdik. İnanılmaz günlerdi. Çok çabaladık. Bazılarını kurtardık ama maalesef tümünü kurtarmayı başaramadık.

    EOKA’cılar Lefkoşa Güney Hastanesi’nde Veli Hüseyin ile Menteş Zorba’yı da kurşuna dizdiler. Hastanede yatan 82 Türk hastadan onunun cesetleri de daha sonra teslim edildi. 20 kişi de kayıptır. Kanlarını çektiler diye yaygın bir söylem var. Ben gözümle görmediğim için bunu söyleyemem ama emin olduğum bir gerçek var ki oradaki hastalardan ölümcül olan yoktu, örneğin kana ihtiyacı olan bir genç ve yanında refakatçi olan 79 yaşındaki babasının cesetleri verildi. O insanlar ölümcül değildi. İhmalden veya zamanında müdahale edilmemesinden öldüler. Tahminim gence kan vermedikleri için yaşlı adamdan da kan aldıkları için öldü. Çünkü 60 yaş üstü insanlardan kan alınmaz.

    Ama Rumlarla iyi anılar da var o günlerden. Şefika hemşireye silah çektiler, elinden tutup ameliyathaneye çektim hemşireyi, EOKA’cılar arkamızdan silahla geldi. Şefika hamileydi, bu arada genç bir Rum doktor girdi içeri elinden tutup “Kal” dedim. Ve o genç Rum doktor benim için “ Doktor hanımı öldürmek için önce beni öldürmeniz gerek” dedi ve kurtulduk.

    Lefkoşa’nın ardından bölge bölge çatışmalar başlamıştı. Ve arkadaşlarımızla birlikte gezici hekim olarak görev yaptık. Bu arada Ayvasil Şehitleri ve Erenköy’de şehit düşen pilot Yüzbaşı Cengiz Topel’in otopsilerinde bulunma şansızlığını da yaşadım.

    1974 savaşı başladığında başhekim olarak görev başındaydınız, savaşta esir düşen Limasol yanında Larnaka’dan, Baf’a kadar esaret yaşayan Kıbrıs Türkü kahramanı oldunuz. Sadece hekim olarak değil sosyal görevleriniz de vardı…

    Kaçamayan erkeklerin hemen hemen tamamı esir kampında tutuluyordu. Onlarla irtibat bölgedeki TC vatandaşlarıyla ilişkiler, Türk bölgesine kaçırılmaları ve güneyde kalan 10 bini aşkın Türk sağlık sorunları, parçalanmış aileler, katliamlar, kaçışları organize etmek gibi bugün film gibi gelen birçok görevimiz vardı.

    Bölgedeki diğer hekimler ve hastane personeli milletvekilleriyle birlikte izin alarak düzenli olarak Limasol esir kampına gittik. Yaklaşık 2000 esiri muayene ve tedavi ediyorduk. Yiyecek servisi kuruluyor. Hastane merkez oluyordu, ihtiyaçlılar buraya toplanmaya başlardı. İngiliz üslerine geçen milletvekili ve TMT’de görevli Ziya Rızkı burada Türklerin kaçışını, üstlere sığınan binlerce Türkün yaşamını organize ediyordu.

    Kıbrıs’ta bir futbol kulübünün başkanlığını yaptınız, bu dünyada bir ilkti…

    Benim kardeşim orda futbol oynuyordu; eniştem de kulüp başkanıydı. Eniştem vefat edince ve kardeşim hastalanınca kulübün başına ben geçtim. Sarı lacivert renkleri seçmiştik.

    Fenerbahçe’den forma istemişti eniştemler, ben de kulüp ilk açıldığında bu isteği iletmiştim. Ve Fenerbahçe de vermişti. Fenerbahçe’yi de davet etmişlerdi. 1955 yılında Türkler ve Rumlar aynı lig maçlarında oynuyor, maç yapıyorlardı. Çetinkaya takımı vardı.

    Bizim kulüp olan Limasol takımı 2.kümedeydi önce renkleri kırmızı beyazdı. 1955 de EOKA’cılar Rumların Türklerle maç yapmasını yasakladılar. Rum ligi kurdular bizde Türk ligini kurduk, federasyon kuruldu. İste o zaman bana İstanbul’a mektup yazarak forma istediler. 1958’de de Fenerbahçe’yi Kıbrıs’a davet ettik. Takımımızın adı da Doğantürk Birliği oldu. Rum Ligi kapandığından 2. Ligde olan bütün takımlarımız Birinci Lige çıktı. 1970-1971 yılları arasında da ben de başkanlık yaptım. En azından ligden düşmedik idare ettim.

    1974 Kıbrıs Çıkarması sonrası neler yaptınız?

    Temmuz 1974’ten Ağustos 1975’e kadar bir yıl güneydeki hastanede başhekim olmuştum. Sosyal Hizmetler, Çocuk Esirgeme Kurumu, Kızılay’ı kurduk. Kızılay Çıkarma olduğunda sabah bayram yaptık sonra diğer bölgelere çıkarma yapılmayacağını öğrenince zor günler yaşandı. Bir süre Güney Türkleri temsilciliği yaptım, kuzeye ilaç, yiyecek, para aldım. Silahlı adamlar vardı. 8 gün sonra sancaktarı unvanını aldım. Çok şey yaşadım. Ama konumuz şimdi spor olunca fazla anlatmak istemiyorum…

    Sibel Kurt – Fenerbahçe Resmî Dergisi Röportajı

  • 1912 Yılında İstanbul Futbolu

    1912 Yılında İstanbul Futbolu

    Türk futbolunun ilk yıllarına dair kitaplar raflarda gözükmeye devam ederken, dönem gazetelerini kaynak olarak kullanan “özenli” yayınların hâlâ çok az olduğunu görüyoruz. Yazdığı kitabı anlatırken “… bütün külliyatı taradım. Futbolla ilgili Osmanlı’da ne çıktıysa okudum” diyerek, yüksekten uçan yazarlar var. Ama aynı yazarların kitaplara koyduğu gazete kupürlerinde -“İstanbul Şampiyonu Fenerbahçe” tabirini metinden atmak gibi- keyfi temizlikler (!) yaptığı veya önceki kitaplarda yapılan hataları (başka araştırmacılardan intihal yaparak) sonradan ortadan kaldırdıkları göze çarpıyor. Yakın gelecekte bunlarla ilgili detaylı raporlar hazırlanacaktır ümidini sürdürürken, biz Fenerbahçe’nin ilk şampiyonluk kupasını kazandığı 1912 yılında İstanbul futbolu gazetelerde nasıl yer almış, ona bakalım istedik.

    Gerçi fazla bir detay yok… Dönemin Tanin gazetesinde, sadece Cuma ve Pazar liglerinin sıralaması verilmiş ama yazının diğer bölümleri de oldukça ilginç. Türkiye’de futbolun yaygınlaşmasına nasıl bakıldığını okurken sık sık tebessüm edeceksiniz.

    Unutmadan… İki önemli husus var…

    Birincisi, 1912’de İstanbul’da bir Cuma Ligi düzenleniyor olması. Malumunuz, bütün külliyatı tarayanlar (!) her nasılsa bunu gözden kaçırmışlar ve tarihi bambaşka bir şekilde yazmışlardı.

    İkincisi de Korintiya isimli bir kulübün varlığı… Aşağıdaki ilk kupürde bahsi geçen Korintiya ismine, o tarihten bir buçuk sene sonra, yine aynı gazetede, bu defa başka bir kupürde rastlanıyor ve Rumblers’ı oluşturan takımlardan biri olduğu yazılıyordu. Umuyoruz ki ileride karşımıza daha fazla detay çıkar.

    Gazetelerin tarihlerini bilerek yazmadık. Yine malum, bu tip bilgilerin “yürüme” ihtimali var. Ne de olsa arşivler halka açık; “yürüten yazarlar” arayıp bularak yeni kitaplarında düzeltme olarak yayınlayabilirler. Bulamazlarsa bizim kitabı beklesinler…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Tanin Gazetesinden

    Bütün şarka çökmüş olan bir hastalık vardır : Bataet

    Garp, bütün alem-i medeniyet baş döndürücü bir sürat, şayan-ı hayret bir intizam mihengi ile koşar ve çalışırken bizim vücutlarımız, sanki kımıldadıkça incinecekmiş gibi, hareketten korkar, kaçar. Bunun sebebi nedir? Şüphesiz ki “spor” denilen eğlencelere ehemmiyet vermemektir. At koşuları, velospit müsabakaları, otomobil yarışları bir milli hareket ve faaliyete, gayrete, saiye sevk eden avamilin en mühimlerinden birini teşkil eder. Avrupa’da spora ve bu meyanda “futbol” ve patinaj gibi meraklı ve nafi eğlencelere gayet büyük ehemmiyetler verilir. Bunlar için kulüpler, cemiyetler teşkil edilir, gayet mühim müsabakalar tertip olunur, gazeteler bunları pek büyük bir dikkatle takip ederler. Milletler arasında müsabakalar yapılır. Sporda ve bilhassa futbolda en ileri gidenler İngilizler, en geride kalanlar da Fransızlardır. Salim bir vücutta, salim bir fikir kaidesinin bilhassa asrımızda kesb-i ehemmiyet ettiği için hiçbir millet spora lakayd kalamaz; Fransa da son seneler zarfında bütün gayretini bu tarafa tevcih etmişti. Son spor mevsimi Fransa’da birçok mühim müsabakalarla geçti. Fransızlar İngilizler arasında futbol müsabakaları tertip edildi. Fransa’da spora karşı günden güne bir merak uyandı.

    Halbuki bizler entarimizi giyerek evlerde oturmayı pek seven şarklılar, yakın zamana kadar bu gibi pek nafi eğlencelere lakayd kalıyorduk. Şayan-ı memnuniyettir ki son birkaç sene zarfında bilhassa Türk gençleri spora ehemmiyet vermeye başlamışlardır. Yarın için zinde, kavi, faal bir gençlik yetiştirmekte ne kadar büyük ihtiyaç olduğunu bilenler bundan pek ziyade memnun olacaklardır.

    Haber aldığımıza göre alelade Eylül ile Nisan arasını işgal eden futbol mevsiminde bu sene icra edilen müsabakalara iştirak etmiş olan muhtelif futbol kulüplerinden Cuma ve Pazar günleri oynamak üzere ayrılan iki heyetin müsabakalarının neticesi bervech-i atidir :

    Cuma Günleri Oynayanlar

    1. Anadolu Kulübü – 12 puan kazanmıştır.
    2. Üsküdar İdadisi – 10 puan kazanmıştır.
    3. Mercan İdadisi – 9 puan pazanmıştır.
    4. Şark Kulübü – 8 puan kazanmıştır.
    5. Şehremini Kulübü – 5 puan kazanmıştır.
    6. Vefa İdadisi Kulübü – 2 puan kazanmıştır.
    7. Kabataş Kulübü – 1 puan kazanmıştır.

    Bu Cuma günü oynayanlar meyanına dahil olan Ticaret-i Bahriye Kulübü muhalif nizam-ı hareket ettiğinden bu listeye dahil değildir. Görülüyor ki bu liste Cuma günü oynayanlardan mürekkep olduğu için hemen hemen münhasıran Türklerden mürekkeptir. En başta birinciliği ihraz eden Anadolu Kulübü ise kamilen Türklerden ibarettir. Binaenaleyh futbol müsabakalarının Türkler arasında da müzahir-i rağbet olduğunu görerek memnun olmak icap eder. Pazar günleri oynayanların ihraz ettikleri sıra ise bervech-i atidir :

    Pazar Günleri Oynayanlar

    (İstanbul Şampiyonu) Birinci : Fenerbahçe Kulübü

    İkinci : Strugglers Kulübü

    Üçüncü : Kadıköy Kulübü

    Dördüncü : Korintiya Kulübü

    Cuma günü oynayanlar arasında birinciliği ihraz eden Anadolu Kulübü “Union Kulübü” tarafından mev’ud “şampiyona”yı ahz eylemiştir.

    Geçen futbol mevsimine ait olan şu netayiç gösteriyor ki artık bizde de futbol gibi spor müsabakalarının kıymeti anlaşılmış, yavaş yavaş bu hususta çalışılmaya başlamıştır. Fakat koca İstanbul’da ve Memalik-i Osmaniye içinde müsabakaya girişmiş olduklarını gösterdiğimiz heveskaran miktarı o kadar azdır ki buna bakarak müsterih olamayız. Her tarafta sporun taammüm, müsabakaların tezyid ettiğini görmek en büyük emelimizdir. Bu memleketi kurtaracak şey bünyesi ve ruhu kavi bir gençlik kuvvetidir. Ruh okumakla, ta’biye de spor yapmakla kuvvetlenir. Bunları yapmadıkça istikbali taşımak hiçbir omuzun karı olmayacaktır.

    Tanin Gazetesi / 1912 / 1912 Yılında İstanbul Futbolu


    Tanin Gazetesinden

    Not : Dünkü Pazar günü Kadıköy’de (Union Club)da lig maçına ait (Rumblers) ve (Telefon) kulüpleri arasında bir müsabaka yapıldı. Oyun pek güzel oldu ve neticede herkesin ümidi hilafında, Rumblers bire mukabil iki gol ile Telefonculara galip geldi.

    Karilerimize başka bir nüshamızda (lig maçı) ait uzun malumat vereceğimizi vaat ile bu iki kulüp hakkında şimdi bazı şeyler söyleyelim.

    (Rumblers) : – Bu sene teşekkül etmiş bir kulüptür. Heyet esbak (Moda), sabık (Korintiya) ve (Kadıköy) azalarından mürekkeptir.

    (Telefon)un isminden dahi anlaşılacağı veçhile telefon hududunu tesis eylemek üzere şehrimizde bulunan zanaatkarlardan mürekkep bir İngiliz kulübüdür.

    Tanin Gazetesi / 1913 / 1912 Yılında İstanbul Futbolu

  • Galatasaray’ın 14 Gollü Yenilgisi

    Galatasaray’ın 14 Gollü Yenilgisi

    Arşivlerde Fenerbahçe tarihinin ayak izlerini ararken, sık sık diğer kulüplere de rastlıyoruz. Ve bu rastlantılardan ilginç olanları siteye taşımak suretiyle, Türk spor tarihi üzerindeki soru işaretlerini kaldırmaya uğraşıyoruz. Bu defa karşımıza çıkan isim, Ali Sami Bey ve hikaye de Galatasaray’ın 14 gollü yenilgisi…

    Akşam gazetesinde, Hikmet Feridun Es imzasıyla yayınlanan “Her Gün Bir Hatıra” başlıklı yazı dizisinin 18 Aralık 1936 tarihli misafiri, Galatasaray’ın 1 numaralı kurucusu Ali Sami Yen idi.

    “31 sene evvel, Galatasaray spor kulübünü nasıl kurduk?”

    “Elli kişi bir tarafta, elli kişi öteki tarafta 100 oyuncusu olan futbol takımı!”

    Yukarıdaki alt başlıkların atıldığı yazıda ilginç anlatılar var. Ama herhalde en önemlisi, rahmetli Ali Sami Bey’in “Galatasaray’ın ilk maçı”ndan bahsettiği satırlar. İlginçtir, 1913 tarihli İdman dergisinde, kuruluştan henüz sadece 8 sene sonra listelenen maçlarda bundan bahsedilmiyor. Galatasaray tarihçileri (şüphesiz gayriresmî olmayanlar) belki bir izine rastlamışlardır? Bilemiyoruz.

    Fenerbahçe’de de benzeri bir durum var aslında… 1940’larda tarihlenen bir kulüp süreli yayınında Fenerbahçe’nin ilk maçını 9-0 kaybettiği yazılı ama ne tarih var, ne de başka bir detay. Sonradan bu maç da bir şekilde tarihten silinmiş.

    Sözü daha fazla uzatmadan, sizi ilgili satırlarla baş başa bırakalım. Bakın Ali Sami Bey, Galatasaray’ın ilk maçını nasıl anlatmış…

    Galatasaray’ın İlk Maçı

    Hikmet Feridun Es : Galatasaray kulübü ilk maçı kimle yapmıştır?

    Ali Sami Yen : İlk maçı İngiliz kulübile yapmak istedik. Bir davet mektubu yazdık. Bizi kulüp yerine koyup cevap bile vermediler. Bu cevapsız kalan mektubun sureti hâlâ kulüpte durur. Onlardan cevap gelmeyince ilk maçı Kadıköy kulübile yaptık. Rum kulübile… Bu ilk maçta sıfıra karşı tamam 14 gol yedik… Bundan sonra Kadıköy kulübile pek çok maçlar yaptık. Her maçta yediğimiz goller azalıyordu. Yediğimiz goller azaldıkça biz sevinçten çıldırıyorduk. Mesela bir maçta “Bugün ancak sekiz gol yedik…” diye nerede ise bayram yapacaktık. Nihayet 1909’da benim de oynadığım son Kadıköy-Galatasaray maçında 0-0 berabere kaldık. Bu maçta benim ayağım kırılmıştı. Berabere kalmak sevinci içinde ayağımın acısını bile fark etmedim.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu / Galatasaray’ın 14 Gollü Yenilgisi


    Not : Niyeti halis olan tarihçiler ve tabii meraklılar, söyleşinin tamamı “şurada” bulabilirler. Gayriresmî tarihçiler için de bir not… Bir arkadaşlarına okutmalarına gerek yok; zira yazı Latin alfabesiyle…

  • Vasiyet

    Vasiyet

    İlk Türk futbolcusu Fuat Hüsnü Kayacan’ın hangi kulübe gönül verdiği “bazılarına göre” tartışmalı… Oysa hem “Kaydım Galatasaray’da, kalbim Fenerbahçe’de” demeci, hem de 17 Kasım 1963 tarihli Cumhuriyet gazetesinde ince bir detayı verilen vasiyet, Fuat Hüsnü Kayacan’ın Fenerbahçe taraftarı olduğunu şüpheye bırakmayacak şekilde ispatlıyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    İlk Türk Futbolcusu Fuat Hüsnü Vefat Etti

    Yurdumuzda ilk defa futbol oynayan Türk sporcusu Fuat Hüsnü Kayacan dün 84 yaşında olduğu halde dünyaya gözlerini kapamıştır. Zamanın Sıhhiye Reisi Hüseyin Hüsnü Paşa’nın oğlu olan Fuat Hüsnü, Fenerbahçe ve Galatasaray kulüpleri idare heyetinde vazife görmüş olan Dr. Hamit Hüsnü Kayacan‘ın kardeşidir.

    1879 yılında İstanbul’da Vefa’da dünyaya gelen Fuat Hüsnü, Bahriye Mektebi (Deniz Koleji)nde öğrenci iken Kadıköy’de Papazın Çayırı’nda (halen Fenerbahçe Stadı) İngilizlerin kendi aralarında oynadıkları futbola merak sarmış ve onların arasına katılarak “Bobi” takma adıyla top oynamaya başlamıştır.

    Sırasıyla İngilizlerin Kadıköy F.C. ile Moda F.C.’lerinde, Galatasaray’ın kurulmasından sonra Sarı-Kırmızı ve Fenerbahçe’nin teşekkülünden itibaren de Sarı-Lacivert forma altında oynanmıştır.

    1900 yılında Reşat Danyal adındaki arkadaşı ile birlikte yalnız Türklerden kurulu “Siyah Çoraplılar” adıyla bir kulüp kurdularsa da, o zamanın istibdat idaresi yüzünden yaşatamadılar.

    1912 yılında vazife ile İngiltere’ye giden Deniz subayı Fuat Hüsnü, orada İngiliz profesyonel futbol takımları ile futbolcularını tetkik etmiş ve dönüşünde birçok gazetelere gördüklerini yazmış ve futbolu tanıtmaya çalışmıştır. Deniz subaylığından ayrıldıktan sonra bir Amerikan petrol şirketinde senelerce çalıştıktan sonra emekliye ayrılmıştır. Tekrar döndüğü Galatasaray’ın Divan Heyeti üyeliği vazifesini son zamanlara kadar yapmıştır.

    Vasiyeti

    Merhum Fuat Hüsnü Kayacan’ın cenazesi bugün öğle namazını müteakip Kadıköy Osmanağa Camii’nden kaldırılarak, vasiyeti üzerine, Fenerbahçe Kulübü önünde bir anı duruşundan sonra ebedi istirahatgahına terk edilecektir.

    Cumhuriyet Gazetesi / 17 Kasım 1963 / Vasiyet


    Resim : Fenerbahçe-Galatasaray tekaütler maçı. Sağdan ikinci Fuat Hüsnü Kayacan. Diğerleri ise Fenerbahçe’den Nasuhi Esat Baydar, Galatasaray’dan Emin Bülent Serdaroğlu, Anadolu’dan Burhan Felek, Altınordu’dan Mahmut Bey ve çocukları…

  • 1907 Yılında İstanbul Gazetelerinde Futbol

    1907 Yılında İstanbul Gazetelerinde Futbol

    Fenerbahçe’nin kuruluş yılları üzerinde yaptığımız kaynak taramalarında karşımıza çıkan bazı haberler; İstanbul futbolunun eski çağlarına da ışık tutacak seviyeye ulaştı. Spor Tarihi yazımında Osmanlıca kaynakları ilk kez gün yüzüne çıkartırken, tespit ettiğimiz maçlarla ilgili önemli notları da sizlerle paylaşmaktan mutluyuz. Bugün Tercüman-ı Hakikat Gazetesi ile karşınızdayız. Huzurlarınızda 1907 yılında İstanbul gazetelerinde futbol! İyi Okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    4 Teşrinisani (Kasım) 1907 / Tercüman-ı Hakikat

    Bir iki haftadan beri Pazar günleri Kadıköyü’nde futbol oyunları icra edilmektedir. Dün dahi yine Kuşdili Çayırı’nda müsabakalar icra edilmiştir. Karşı gazetelerinde okunduğuna göre birkaç güne kadar Dersaadet’e Barham nam İngiliz vapuruyla İngiliz futbol oyuncuları gelecek ve şehrimiz futbol meraklılarıyla beynlerinde müsabakalar icra olunacaktır.

    1907 Yılında İstanbul Gazetelerinde Futbol

    4 Kasım 1907 tarihli bu haberde, sonraki yıllarda İstanbul futbolunun önemli bir aktörü olarak arz-ı endam edecek olan HMS Barham gemisinin şehre geleceği bildiriliyor.


    10 Teşrinisani (Kasım) 1907 / Tercüman-ı Hakikat

    Yarın Kadıköyü’nde vaki Papaz Bahçesi’nde Moda ve Kadıköy futbol oyuncuları meyanında müsabakalar icra edilecektir.

    1907 Yılında İstanbul Gazetelerinde Futbol

    3 Kanunievvel (Aralık) 1907 / Tercüman-ı Hakikat

    Dün Kadıköyü’nde Kuşdili Çayırı’nda saat onda Moda Futbol Association Kulübü ile Kadıköy Kulübü’nün ikinci kuvveti olan Strugglers Futbol Kulübü arasında bir müsabaka icra olunmuştur.

    Moda Kulübü şehrimizde mahareti meşhur olan Mösyo Kombr idaresinde, Strugglers Kulübü de Yani Efendi’nin idaresindedir. Moda ve Strugglers kulüpleri en mahir oyuncuları ile maça ibtidar etmişler, ilk üç çeyreğin müddeti zarfında Moda Kulübü yekdiğerini müteakip sekiz gol (oyun) yaparak son 45 dakikada da dört gol yapmış ve Strugglers Kulübü’ne hiçbir oyun vermeyerek bir muvaffakiyet kazanmıştır. Gollerin ekseri Mösyö Kombr ve Mösyö Haytong vasıtasıyla yapılmıştır.

    Yine Pazar günü Kadıköyü’nde Papaz Bahçesi’nde futbol mevkiinde Kadıköy Kulübü ve Elpis Futbol Kulübü meyanında da bir müsabaka yapılmıştır.

    Nikola Darmi Efendi’nin idaresindeki Kadıköy Kulübü herkesce malumdur.

    Her iki taraf da bir çok mühim roller ifa etmişlerdir. Hususuyla Elpis Kulübü’nün oyuncuları yeni oldukları halde epeyce şayan-ı dikkat hareketler icra etmişlerdir.

    Bir buçuk saat imtidad eden oyunun nihayetinde Kadıköy iki ve Elpis bir gol yapmıştır. Muvaffakiyet Kadıköy Kulübü’nde kalmıştır.

    1907 Yılında İstanbul Gazetelerinde Futbol

    Bu haberin en dikkat çekici yönü; Strugglers takımının Kadıköy Futbol Kulübü‘nün ikinci takımı olarak nitelenmesi. Bu, kaynaklarda karşımıza ilk kez çıkan bir bilgi.


    10 Kanunievvel (Aralık) 1907 / Tercüman-ı Hakikat

    Kadıköyü’nde Kuşdili’ndeki çayırda futbol için tahsis olunan mevkide dünkü Pazar günü dahi bermutad müsabakalara devam olunmuştur.

    Program mucibince dün Moda Futbol Association Kulübü ile Elpis Kulübü arasında bir maç icra olunacaktı.

    Moda Kulübü Mister Kombr’ın idaresinde olarak Mösyö Haytong, Mösyö Dikson, Mösyö Morgan, Fuat Bey gibi daimi ve iyi oyuncularıyla meydan-ı müsabakaya saat onda çıktılar. Moda Kulübü’nün muvaffakiyetini herkes ümit ediyordu.

    Bu ümit boş değil imiş ki yekdiğerini müteakip Elpis Kulübü hiçbir muvaffakiyete nail olamadığı halde Moda Kulübü yedi gol oyun yapabildi.

    1907 Yılında İstanbul Gazetelerinde Futbol

    Bu habere göre Fuat Hüsnü (Kayacan) Bey, o tarihlerde Moda takımı adına mücadele ediyor.


    17 Kanunievvel (Aralık) 1907 / Tercüman-ı Hakikat

    Geçen Pazar günü Kadıköyü’nde Kuşdili Çayırı’nda Beyoğlu Futbol Kulübü ile Elpis Futbol Kulübü arasında bir müsabaka icra edilmiştir.

    Saat dokuz buçukta müsabakaya ibtidar edilmiştir. Beyoğlu Futbol Kulübü oyuncuları meyanında Ahmet Robenson Bey golkiperlik, İsmet ve Mazhar Bey’ler, Ali Sami ve Bekir, Celal Efendi’ler ve Küçük Ali, Tevfik, Nikolof, Galip, Emin Bey’ler bulunuyorlar idi. Elpis Kulübü de Kaluyani Efendi’nin idaresinde idi. Esna-i müsabakada iki taraf oyuncuları kuvvet ve maharetlerini göstermişlerse de bir buçuk saat imtidad eden oyundan hiçbir netice hasıl olamamıştır.

    Geçen Cumartesi günü Moda Futbol Association Kulübü ile diğer futbol oyuncuları arasında Kadıköyü’nde Kuşdili Çayırı’nda saat onda bir müsabaka icra edilmiştir.

    İki taraftan da hakemliğe Şemseddin Sami Bey zade Ali Sami tayin edilmiştir. Moda Kulübü’nün oyuncularından noksan olduğu halde yine Mösyö Haytong’un idaresi altında oyuna bedi edilmiştir. Nihayet Moda oyuncuları natamam olduğuna rağmen ilk imtidad eden üç çeyreğin müddeti zarfında Fuat Bey ve Mösyö Haytong ve Mösyö Alfred tarafından iki gol yapılmış ve Moda Kulübü ihraz-ı muvaffakiyet etmiştir.

    Yepyeni Bilgiler

    İstanbul’da yayın yapan yabancı gazetelerin 1905-1906 yıllarında, Galatasaray’dan “Another Club” olarak bahsettiğini biliyoruz. Bunun nedeni İstibdat döneminin bu yıllarında futbolun gözetim altında tutulmasıydı. Galatasaray’ın kurucuları da muhtemelen gazetelerden gerçek adlarını yazmamalarını istemişlerdi. 1907 yılının sonunda, İstibdat yönetiminin geçen 2 yıla göre eski gücünde olmadığını düşünürsek, Tercüman-ı Hakikat’in, Galatasaray’dan “Beyoğlu Futbol Kulübü” diye bahsetmesinin altında başka bir neden olabilir.

    Haberin devamında, Fuat Hüsnü‘nün de kadrosunda olduğu Moda Futbol Kulübü, “Diğer Futbol Oyuncuları” ile bir maç yaptığına yer verilmiş. Diğer oyuncuların kim olduğunu bilmesek de bu ifade bize; o dönemde futbolun amatör yapısını, günümüzdeki takım-kulüp anlayışından haylice uzak olduğunu gösteriyor. Takımların “Mahalle – Okul Takımı” statüsünde olduğunu söylemek sanırız ki yanlış olmayacaktır. Haberde sözü geçen “Diğer” oyuncuların, sahanın etrafında idman yapan kişiler ve/veya kendi takımlarında forma şansı bulamayan futbolcular olduğunu da söyleyebiliriz. Gazete’nin Galatasaray’a “Beyoğlu” adıyla yer vermesini temel alırsak, “Diğer” diye bahsedilen oyuncular topluluğunun yeni kurulan Fenerbahçe takımı olması da olasılık dahilinde. Haberin bir diğer önemli noktası ise bu maçın hakeminin iki takım oyuncularının da ortak kararıyla Galatasaray kurucusu Ali Sami Bey olması.

    Haberin Fenerbahçe’yi doğrudan ilgilendiren kısmı ise Galip‘e (Kulaksızoğlu) Galatasaray kadrosunda yer verilmesi. Böylece bu haber bize Galip‘in takıma kuruluştan en az 6 ay sonra katıldığının bilgisini veriyor.


    24 Kanunievvel (Aralık) 1907 / Tercüman-ı Hakikat

    Şehrimizin meşhur futbol oyuncularından mürekkep olan Beyoğlu Futbol Kulübü ile Kadıköy Futbol Kulübü arasında geçen Pazar günü Papaz Çayırı’nda saat dokuz buçukta icrası müsemmim olan müsabaka tertip edildi.

    Bir buçuk saat devam eden zaman-ı müsabakada iki taraf oyuncuları da hakikaten mükemmel oyunlarla ibraz-ı maharet eylemişlerdir. İki tarafın kuvvet ve maharetce olan müsavatından bir netice hasıl olamamıştır. Efrenci Kanunisani’nin 12nci Pazar günü bu iki kulüp arasında müsabakaya Kadıköyü’ndeki Papaz Bahçesi’ndeki futbol çayırında yine devam edilecektir.

    Pazar günü Kuşdili Çayırı’nda da Moda Futbol Association Kulübü ile Kumkapı Kulübü arasında Moda Kulübü’nün en iyi oyuncuları bulunduğu halde icra edilen müsabakada Moda Kulübü tamam on dört (gol) oyun yaparak müsabakayı kazanmıştır. Futbol müsabakalarında on dört gol yapılması ehemmiyetli bir muvaffakiyet addolunur.

    Galatasaray, “Beyoğlu Futbol Kulübü” adıyla tekrar gazetenin sütunlarında…

  • Fenerbahçe’nin Belgelenen İlk Maçları

    Fenerbahçe’nin Belgelenen İlk Maçları

    Kuruluş yıllarının, üzerinde neredeyse hiç tartışma yapılmamış meselelerinden birisi de Fenerbahçe’nin ilk maçlarını hangi takımlarla ve hangi tarihlerde yaptığıdır. Süregelen araştırmalarımızda karşımıza çıkan belgelerin yer alacağı yazımızda bu soruyu cevaplamaya çalışacak, Fenerbahçe futbol tarihine 4 yeni maçı kaydedecek ve Kadıköy Kulübü ile yapılan iş birliğinin izlerini süreceğiz. Huzurlarınızda Fenerbahçe’nin belgelenen ilk maçları…


    Kısıtlı Kaynaklar & Yetersizlikler

    Daha önceden önemle vurguladığımız gibi, “Fenerbahçe kulübünün kurumsal tarih tezi kapsamında kabul ettiği olgulardan birçoğunun bugün ‘mesele’ olarak değerlendirilmesinin iki sebebi var. Bunlardan ilki döneme ilişkin kaynakların kısıtlı olması, ikincisi ise az sayıdaki araştırmacının kulübün resmi tarih tezinden ayrılmamak konusunda gösterdikleri bilinçli çabadır.”

    Bu çabaya ilişkin en belirgin kanıt olarak, Rüştü Dağlaroğlu’nun “Fenerbahçe Spor Kulübü Tarihi / 1907-1957” adlı muhteşem eserinde yer alan bilgilerin, sonradan yazılan tarih kitaplarında olduğu gibi tekrar edilmesini gösterebiliriz. Fenerbahçe tarihini yazanlar Dağlaroğlu’nu adeta tek kaynak kabul etmişlerdir.

    Bugüne kadar Dağlaroğlu tarafından aktarılan bilgiler, gereken durumlarda, başka kaynaklarla karşılaştırılmadığı, arşiv taramaları ile belgelenmediği, bazen de eleştirilmediği için olması gereken yeterlilikte çalışmalar ortaya çıkmamış, böylece kuruluş yılları ile ilgili bildiklerimiz sınırlı kalmıştır.

    Mühim Maç – Antrenman Maçı

    Kuruluştan 1912’deki ilk şampiyonluğa kadar geçen 5 yıllık dönem için Fenerbahçe’nin bilinen sadece bir adet fotoğrafı olduğu düşünülürse, bu yılları aydınlatmak için tarihleri tespit etmek ya da aktarılan olayları olabildiğince eskiye dayandırmanın önemi ortadadır.

    Bu öneme atfen, o dönem yayınlanan gazeteleri taramanın, Fenerbahçe’nin ilk maçları ile ilgili bildiklerimizi arttıracağını biliyorduk.  Karşımıza çıkan ilk maç haberini Profesör Doktor Vahdettin Engin ile paylaştıktan sonra kendisi (Profesör Doktor Erhan Afyoncu ile birlikte yaptığı çalışmaların eseri olarak) arşivinde bulunan ve şimdiye kadar yayınlanmamış ilk dönem Fenerbahçe maçlarının haberlerini bizimle paylaştı.

    Yaptığımız araştırmalarda bize her zaman yol gösteren değerli hocalarımızın bu katkısıyla, 6 Eylül 1908 ile tarihlenen Fenerbahçe’nin bilinen ilk maçının tarihi, 1 Mayıs 1908 olarak değişmiş oldu.

    Rüştü Dağlaroğlu, eserinde Fenerbahçe’nin ilk maçını 6 Eylül 1908 tarihinde Moda ile yaptığı maç olarak kaydetmiştir. Dağlaroğlu bu tarihlemeyi yaparken sözü geçen maçı “ilk mühim maç” olarak değerlendirmiş ve bu maç öncesinde oynanan maçları “antrenman maçı” olarak nitelemiştir. İlk dönem futbol tarihi için rahatlıkla kabul edilebilecek bu değerlendirmesinde yaptığı ayrım kapsamında Dağlaroğlu; 1930’lu yıllardaki süreli yayınlarda Fenerbahçe’nin ilk maçı olarak sözü edilen 9-0’lık Kadıköy mağlubiyetine yer vermemiştir. Şu an için hangi tarihte oynandığı bilinmeyen ve yukarıda bahsettiğimiz “mühim maç – antrenman maçı” ayrımı sebebiyle kayıtlara geçmeyen bu maç dışında; Fenerbahçe tarih yazımı, ilk maç olarak 6 Eylül 1908 tarihli Moda maçını kabul etmiştir.

    Bu tarihlemeyi yaptıktan sonra Sevgili Melih Şabanoğlu bize ulaştı ve aşağıda detayını göreceğiniz Fenerbahçe’nin bulunmuş ilk maç haberini bizlerle paylaştı. Spor Tarihi üzerine yaptığı araştırmalarını dikkatle takip ettiğimiz Melih Şabanoğlu’nun göndermiş olduğu haberin kupürü ile Fenerbahçe’nin tespit edilmiş ilk maçının tarihi tekrar değişmiş oldu.  (Şabanoğlu’nun 2018’de yayınlanan Kuruluş: Mekteb-i Sultani’den Galatasaray Spor Kulübü’ne Türkiye’de Futbolun Erken Çağı (1904-1907) isimli kitabı ve Atlas Tarih Dergisi’nin Temmuz – Ağustos 2020 tarihli 64.sayısında yer alan “Black Stockings Tarihi” başlıklı makalesi, dönemi inceleyen kişiler için okunması gereken çalışmalardır.) 


    1 Mart 1908 / Fenerbahçe 4 – 0 Kumkapı

    The Levant Herald & Eastern Express Gazetesi’nin 7 Mart 1908 Cumartesi tarihli sayısında “Geçen Pazar en dikkat çekici maçın Makriköy’de Fenerbahçe ile Kumkapı Futbol Kulüpleri arasında oynandığı ve Fenerbahçe’nin maçı 4-0 kazandığı” haberine yer veriliyordu. Bu haber ile “Fenerbahçe” ismine ilk kez bir yazılı kaynakta rastlanmış, bunun da ötesinde Fenerbahçe’nin belgelenen ilk maçı da 1 Mart 1908 ile  tarihlenmiş oluyor.

    7 Mart 1908 tarihli Levant Herald & Eastern Express haberi.

    1 Mayıs 1908 / Fenerbahçe 5 – 1 Üsküdar

    Tercüman-ı Hakikat Gazetesinin 3 Mayıs 1908 tarihli sayısında yer alan haberin ortaya çıkışıyla birlikte belgelenen ilk Fenerbahçe maçının tarihi de değişmiş oldu. Gazetenin tıpkı Dağlaroğlu gibi antrenman maçı olarak değerlendirdiği bu maç; 1 Mayıs 1908 Cuma günü, Kalamış’ta, yeni kurulmuş bir kulüp olan Üsküdar ile saat 08.30’da oynanmış ve Fenerbahçe’nin 5-1’lik galibiyeti ile sonuçlanmıştı.

    “Evvelki gün Kadıköyü’ndeki Kalamış Çayırı’nda Üsküdar futbol association oyuncuları ile Fenerbahçe futbol oyuncuları arasında saat sekiz buçukta egzersiz nev’inden bir maç yapılmıştır. Üsküdar futbolcuları bir, Fenerbahçe futbolcuları beş gol yapmışlardır”

    Fenerbahçe'nin Belgelenen İlk Maçları
    3 Mayıs 1908 tarihli Tercüman-ı Hakikat haberi.

    17 Mayıs 1908 / Fenerbahçe 3 – 3 Kadıköy

    Aynı gazetenin 20 Mayıs 1908 tarihli sayısındaki haberde yer alan maç ise, önceki maçın aksine “antrenman maçı” olarak değerlendirilmemiş; Fenerbahçe; 17 Mayıs 1908 Pazar günü saat 11.00’de Kalamış’ta, İstanbul futbolunun eski kulüplerinden Kadıköy ve Elpis oyuncularından kurulu “Kadıköy” takımı ile karşılaşmıştır. Gerek 3-3’lük sonucu, gerekse rakip takımı oluşturan oyuncuların kulüpleri göz önüne alındığında bu maç, Dağlaroğlu sınıflandırmasına göre “mühim maç” olarak kaydedilebilir.

    “Geçen Pazar günü Kadıköyü’nde Kalamış Çayırı’nda Kadıköy adına Kadıköy ve Elpis oyuncuları ile Fenerbahçe futbolcuları arasında saat onda bir futbol oyunu oynanarak iki tarafın üçer gol yapmasıyla galibiyet hiç bir tarafta kalmamış, pata (berabere) gelmişlerdir.”

    Fenerbahçe'nin Belgelenen İlk Maçları
    20 Mayıs 1908 tarihli Tercüman-ı Hakikat haberi.

    5 Temmuz 1908 / Fenerbahçe 8 – 0 Pera

    Mayıs ayında oynanan iki maçın ardından Haziran ayına ait gazetelerde -şimdilik- bir maç kaydına rastlayamadık. 6 Temmuz 1908 tarihli Sabah Gazetesinde ise Fenerbahçe’nin o güne kadar bilinen en farklı galibiyetini aldığı maçın haberi vardı. 5 Temmuz 1908 Pazar günü, saat 09.30’da, Papazın Çayırı’nda Pera ile oynanan maçı Fenerbahçe, 8-0 kazanıyordu.

    “Dünkü Pazar günü Kadıköyü’nde Papazçayırı’nda saat dokuz buçukta, Fenerbahçe Futbol Kulübü ile Pera Kulübü arasında bir müsabaka yapılmıştır. Her iki tarafta on birer oyuncu bulunmakta idi. Müsabaka bir buçuk saat devam etmiş ve sekiz gol yapmaya başaran Fenerbahçe Kulübü’nün galibiyeti ile neticelenmiştir”.

    Fenerbahçe'nin Belgelenen İlk Maçları
    6 Temmuz 1908 tarihli Sabah haberi

    8 Kasım 1908 / Kadıköy & Fener 0 – 3 HMS Barham

    İkdam Gazetesinde 9 Kasım 1908 tarihli sayısında yer bulan futbol haberleri yukarıda bahsettiğimiz 3 maç haberinden daha farklı anlamlar içeriyor. Haberin metnini verdikten sonra bu anlamları sırasıyla açıklayacağız.

    “ Lig maçlarına geçen hafta başlanmıştır. Geçen Pazar Moda Kulübü ile Barham Kulübü oynamış ve Barham beş gol ile maçı kazanmıştır. Bu hafta dahi Barham ile Kadıköy-Fener Kulüpleri arasında oynanan maçta ise yine Barham üç gol ile üstünlük sağlamıştır. Barhamlılar topu asker gibi muntazam oynamaktadırlar. Bu maçlar Kadıköyünde evvelce Papaz Bahçesi adı verilen ve şimdi Union Club denilen yerde oynanmıştır. Bütün futbol oyunları adı geçen yerde oynanacaktır.”

    Fenerbahçe Tarihinin İlk Maçı
    9 Kasım 1908 tarihli İkdam haberi

    İşbirliği

    8 Kasım 1908 Pazar günü oynanan maç haberinin Fenerbahçe Tarihi açısından içerdiği ilk anlam, bugüne kadar netleşmemiş olan Kadıköy ile iş birliği meselesini kesinliğe kavuşturmasıdır.

    İlk olarak Nasuhi Esat’ın (Baydar) 1913 yılında kaleme aldığı Fenerbahçe’nin İlk Tarihçesi adlı yazı dizisinde sözü edilen, ancak detaylarına yer verilmeyen bu iş birliği ile ilgili ikinci maddi kanıt da Musavver Muhit Dergisinde “Fenerbahçe’nin İlk Fotoğrafı”nın altındaki yazıydı.

    31 Aralık 1908 tarihli dergide yer alan fotoğrafın resimaltı yazısında “Kadıköy-Fener Kulübü” açıklaması yapılmıştı. Bilindiği üzere kuruluşunun hemen ardından, kurucularından bazılarının ayrılmasıyla, Fenerbahçe için zor bir süreç başlamıştı. Kadıköy ile yapılan ve bazı kaynaklarda “birleşme” şeklinde yansıtılan bu dönemsel işbirliğinin kanıtlanması ile beraber; futbol takımının, bir kısmı ile de olsa, 1908-1909 İstanbul Futbol Ligi’ne katıldığı da kesinleşmiş oldu.

    31 Aralık 1908 tarihli Musavver Muhit dergisinden

    Nurizade Ziya Bey & Union Club

    Ortaya çıkardığımız bu maç haberinin ikinci anlamı ise, Fenerbahçe’nin ilk başkanı olan Nurizade Ziya Bey’in görev süresini netleştirmesidir. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan Fenerbahçe’nin Kuruluşunda Nurizade Ziya Bey yazısında detaylı olarak bahsettiğimiz üzere Nurizade Ziya Bey, Mayıs 1907’de üstlendiği başkanlık görevinden ayrılmış ve bir Türk&İngiliz ortaklığı olan Union Club’un kuruluşu için mesai harcamaya başlamıştı. Maç haberinin sonunda yer alan “Bu maçlar Kadıköyü’nde evvelce Papaz Bahçesi adı verilen ve şimdi Union Club denilen yerde oynanmıştır. Bütün futbol oyunları adı geçen yerde oynanacaktır.” ifadesinden Union Club’ın Kasım 1908 itibariyle faaliyete geçtiğini ve Nurizade Ziya Bey’in kuruluştan bu tarihe kadar, tam 1,5 sene başkanlık yaptığını anlıyoruz.

    Barış KENAROĞLU

  • Potalarda Yeniden Fenerbahçe Devri

    Potalarda Yeniden Fenerbahçe Devri

    1 Haziran 2007… Fenerbahçe basketbola geri döndü ve potalarda yeniden Fenerbahçe devri başladı. Tapfereritter yazıyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Potadan Gelen Çuf Sesi

    Mirsad Türkcan potayı tam karşıdan gören bir pozisyonda topu üç sayı çizgisinin gerisinde aldığında her zamanki özgüveniyle çembere yolladı. Ve fileden çıkan “çuf” sesiyle skor 3 dakika 15 saniye kala 87-62 oldu. Fenerbahçe finalde Efes’e karşı 3-0 öndeydi ve 4. maçta da şov yapıyordu. 

    O zamana kadar repertuarındaki tüm şampiyonluk şarkılarını söylemiş ve dünyanın en güzel klasiği olan “Sarı.. Lacivert.. Şampiyon.. Fener..” tezahüratına sahanın yörüngesinde defalarca tur attırmış olan Fenerbahçe taraftarı, aynı anda kalan saniyeleri ve bu tempoyla atılacak sayıları hesapladı. Binlerce kişi adeta göz ucuyla anlaştıktan sonra, tribünün farklı köşelerinden aynı anda “Yüz.. yüz.. yüz..” bağırışları başladı.. Fenerbahçe tribünlerinin kalbinin aynı anda attığı sayısız anlardan biri..

    1991 yılındaki şampiyonlukta 17 yaşında olan ve A takımla yeni yeni oynamaya başlayan İbrahim Kutluay (diğer tüm yıldızlar alkışlanmak üzere tek tek kenara gelirken) sahadaydı. Bitime saniyeler kala attığı üçlükle 98-73’ getirmişti skoru. Son saniyede pota altında kesilen ve faul kokan bir pozisyonun nihayetinde 100. sayıya ulaşamamıştı Fenerbahçeliler. Ama ne gam? Sarı-lacivertli kulübün potalardaki tarihinde en görkemli şampiyonluklarından birine tanık olunuyordu Abdi İpekçi Spor Salonu’nda.

    Potalarda Yeniden Fenerbahçe Devri

    Daha da önemlisi bir Efes devri kapanıyor, (hâlâ süren) Fenerbahçe devri başlıyordu. 

    Bu devirlerin açılış ve kapanışlarında o pota altında faulle kesilen hücumların de rolü vardı. 28 Nisan 1992’de yine Abdi İpekçi’de oynanan yarı final ikinci maçında, Fenerbahçe Efes Pilsen’e karşı seride 1-0 gerideydi. İkinci maçı da akıl almaz olaylar dizisi sonucunda 84-83 kaybederek elenmişti. Bir önceki sezonun şampiyonu, son iki sezonun Cumhurbaşkanlığı Kupası sahibi, son üç sezonun normal sezon lideri Fenerbahçe bayrağı Efes Pilsen’e kaptırmıştı.

    28 Nisan’daki maçta son saniyelere Fenerbahçe 83-80 önde girmişken, Levent Topsakal’ın taktik faulü sonrası Altar Tunçkol faul çizgisine geçmiş, ilkini atıp ikincisini (bilerek) kaçırmış, Kenny Green hücum ribaundunu almış, basket-faul yaratmış ve skoru biranda 84-83 Efes lehine döndürmüştü. Fenerbahçe’nin maçı lehine çevirebilecek son hücumu ise pota altında faulle durdurulmuş ama Necip Kapanlı-Derya Uzgören ikilisi önlerine kapanıp yakını görememişlerdi. 

    Sezonu rakipsiz götüren Fenerbahçe bu maçla şampiyonluğu yitirse de, müteakip sezonlarda iddiasını yitirmedi. Ancak, sezon sonuna doğru Halil Üner’i gönderip yıllarca altyapısında antrenörlük yapan Aydın Örs’ü A takıma yükselttikten sonra aynı sezon şampiyonluğa ulaşan Efes Pilsen’in önderliğindeki yüksek bütçeli “müessese takımları”nı geçemedi. 1992’den 2006’ya kadarki 15 sezonda Efes Pilsen 9, Ülkerspor 4 ve Tofaş 2 şampiyonluk kazanmış; bu üçlüye direnebilen tek “gençlik kulübü” Fenerbahçe olmuştu. Ezeli rakipler ise küme düşmenin eşiğinden döndükleri sezonlar yaşamışlardı.

    Müesese Takımlarına Karşı

    Yabancı hakkının bir’den iki’ye çıktığı 1992-93 sezonunda Fenerbahçe’den “Türkiye’nin bir numaralı yabancısı” Larry Richard’ı transfer edip üstüne üstlük Petar Naumoski’yle bir ekol oluşturan Efes Pilsen, 1995-96 sezonunda da “Amerika’yı yeniden keşfetmeden” iki yıl önce Fenerbahçe’nin bulup getirdiği Amerikalı Conrad McRae’yi de kadrosuna katarak Koraç Kupası’nı kazanmayı başarmıştı. Ülkerspor ise 1994-95 sezonunda ilk kez şampiyon olurken temel direkleri yine Fenerbahçe forması giymiş Orhun Ene, Harun Erdenay ve Pete Williams’tı.  

    Fenerbahçe de 2007 yılındaki beşinci Türkiye şampiyonluğuna yürüdüğü yolda, yeniden yapılanmasını 2004 yılında (kalbinde Fenerbahçe sevgisi atan ve onca başarıya rağmen birkaç sene önce Efes Pilsen tarafından küstürülen) Aydın Örs’ü başantrenör yaparak başlattı. Yine Efes Pilsen’den yetişmiş Ömer Onan’ın ve ikinci baharını Fenerbahçe formasıyla yaşayan Damir Mrsiç’in önderliğindeki kadro EuroCup’ta final-four oynamayı başarırken ligde de yarı finalde elenmişti. 

    2006 yazında ise o zamana kadar Türk sporunda örneği olmayan bir atılım gerçekleşti. Türk sporunun devi Fenerbahçe ile bir önceki sezonunun şampiyonu Ülker birleşti. Benzersizdi zira, şimdiye kadar Türk sporunda şu garip durumlar yaşanagelmişti. Ya bir müessese bir başka takımı devralıp yola devam ediyordu (Efes Pilsen’in 1977’de Kadıköyspor’u, Ülker’in de 1993’te Nasaş’ı devralması gibi), ya da sıfırdan takım kurup yüksek bütçelerle süratle üst sıralara ulaşmayı hedefliyordu (Eczacıbaşı, Tofaş ve Paşabahçe örnekleri). 

    Fenerbahçe Fenerbahçelilerindir

    Bu modellerin basketbol, voleybol ve masatenisinde 1970’lerden itibaren başarı kazandığı görüldü. Zira, 1970’lerin petrol krizleri ve döviz darboğazında bütçelerini denk tutmakta güçlük çeken kulüp takımları amatör branşlara yeterince yatırım yapamıyorlardı. Müessese kulüpleri ise amatör sporculara maddi açıdan nefes aldırırken Türkiye’ye de Avrupa Kupaları’nda başarılar yaşatıyorlardı. Ancak 2000’li yıllar geldiğinde ortada hala bir gerçek vardı. Bunca başarıya rağmen müessese takımların hala seyircisi yoktu ve maçlarını oynayacakları bir salon bile inşa etmeye gerek duymamışlardı. Daha da kötüsü ekonomik bir kriz halinde ya da spora ilgisiz bir yönetim kurulu seçildiğinde kepenkleri kapatıyorlardı (bu branşlarda şampiyonluklara/finallere bile ulaştıktan sonra kaybolan nice takım sporseverlerin hatıralarındadır). Dolayısıyla, Avrupa’da çok öncelerden beri görülen “seyircili kulüp & spora sevdalı müessese” ittifakları Türkiye’ye gecikmeli de olsa 2006 yılında Fenerbahçe ve Ülker’le gelmişti.

    İşte kalpten Fenerbahçeli Ömer Onan ve İbrahim Kutluay (Efes ve Ülker’le yaşadıkları başarılardan sonra) bu defa şampiyonluğu kutlayan on bini aşkın Fenerbahçe taraftarıyla bütünleşirken, yine kalpten Fenerbahçeli Mirsad Türkcan’ın (yazımızın ilk cümlesinde bahsettiğimiz) üçlüğünü göndermesinin ardından “Yüz.. yüz” diye bağıran Fenerbahçe taraftarının ortaya koyduğu “sinerji” de bu “ittifak”ın sonucuydu. 

    İttifaklar değişti, sponsorlar değişti. Fenerbahçe adının yanına Doğuş geldi, Beko geldi (benzeri yöntem Fenerbahçe’ye voleybolda da Avrupa ve Dünya şampiyonlukları kazandırdı). Ama Fenerbahçe’nin o sezon yaptığı devrime yetişebilen olmadı. Yeniden yapılanma, Ülker’le birleşme, şampiyonluklar, kendine ait spor salonunun inşası, basketbolda kombine bilet, Euroleague’de final four’ların müdavimi olma ve nihayetinde gelen Avrupa şampiyonluğu..

    Aynı fikre soyunduklarında yan ürün sponsorluklarıyla idare eden ezeli rakiplerimiz (arada sırada) galip geldiklerinde “Fenerbahçe’yi yendik”, yenildiklerinde ise “Ülker’e yenildik” diyorlardı ama Fenerbahçe’nin sarı-lacivertli armadaları ezeli rakiplerinin hayallerinin bile ötesindeki seviyelere çıkmışlardı basketbolda… 

    Tapfereritter / Potalarda Yeniden Fenerbahçe Devri

  • Fenerbahçe Gençlik Kulübü Oldu. Altınordu’ya Ne Oldu?

    Bazen Fenerbahçe’den “Gençlik Kulübü” diye bahsedilen gazete kupürleri ve fotoğraflar görürsünüz. Bu ibarenin hangi zamanlara dair olduğunu resmî belgelerde bulduk.

    12 Mart 1941 tarihli ve 4756 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan 15309 numaralı Kararname’de şöyle bir metin var :

    “İlişik (1) sayılı listede yazılı kulüplerin hizalarında gösterilen adlar altında birleşmeleri ve (2) sayılı listede yazılı olanların da kapatılmaları; Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğü’nün 15/2/1941 tarih ve 1320 sayılı tezkeresile yapılan teklifi üzerine 3530 sayılı kanunun 13 üncü maddesinin son fıkrasına tevfikan İcra Vekilleri Heyetince 1/3/1941 tarihinde kabul olunmuştur.”

    Listeye baktığımızda “Kadıköyspor, Altunordu ve Fenerbahçe’nin “Fenerbahçe Gençlik Kulübü” olarak birleştiğini görüyoruz. Aynı gazetenin ikinci sayfasında ise kulüplerin tescil tarihlerini görmek mümkün. Gerçi Kadıköyspor’a dair sadece “Kadıköy Hasanpaşa Söğütlüçeşme Caddesi” adresi var ama Fenerbahçe için 14 Mart 1913, Altınordu içinse 6 Mart 1914 tescil tarihlerini görebilmek mümkün. Herhalde bu kararnameden sonra olacak, Kadıköyspor’un elindeki bütün malzemeler bir tutanakla Fenerbahçe’ye teslim edilmiş. Bu tutanak bugün müzede ama henüz sergilenmiyor. İnşallah bir gün görebiliriz.

    Devam edelim…

    Aradan 8 sene geçtikten sonra, bu kez 30 Mart 1949 tarihinde “T.C. Başbakanlık Muamelat Umum Müdürlüğü”nün bir evrakında yeniden Altınordu’ya rastlıyoruz. Bu kez şöyle deniyor :

    “1/3/1941 tarihli ve 2/15309 sayılı kararla birleştirilen Kadıköyspor-Altınordu-Fenerbahçe kulüplerinden Altınordu’nun adının sözü geçen karardan çıkarılması;”

    Yani şöyle mi oluyor? 1941 yılında Altınordu ve Kadıköyspor kapatılarak Fenerbahçe’ye katılıyorlar. Fakat 8 yıl sonra, 1949 yılında Altınordu tekrar müstakil bir spor kulübü haline geliyor. Neresinden baksanız enteresan bir süreç..

  • Fenerbahçe Gençlik Kulübü

    Fenerbahçe Gençlik Kulübü

    Fenerbahçe Gençlik Kulübü oldu. Peki ya Altınordu’ya ne oldu? Devlet arşivlerinde ve resmî belgelerde spor tarihinin izlerini arıyoruz.

    Fenerbahça Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Kararnameler Devri

    Bazen Fenerbahçe’den “Gençlik Kulübü” diye bahsedilen gazete kupürleri ve fotoğraflar görürsünüz. Bu ibarenin hangi zamanlara dair olduğunu resmî belgelerde bulduk.

    12 Mart 1941 tarihli ve 4756 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan 15309 numaralı Kararname’de şöyle bir metin var :

    “İlişik (1) sayılı listede yazılı kulüplerin hizalarında gösterilen adlar altında birleşmeleri ve (2) sayılı listede yazılı olanların da kapatılmaları; Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğü’nün 15/2/1941 tarih ve 1320 sayılı tezkeresile yapılan teklifi üzerine 3530 sayılı kanunun 13 üncü maddesinin son fıkrasına tevfikan İcra Vekilleri Heyetince 1/3/1941 tarihinde kabul olunmuştur.”

    Listeye baktığımızda “Kadıköyspor, Altunordu ve Fenerbahçe’nin “Fenerbahçe Gençlik Kulübü” olarak birleştiğini görüyoruz. Aynı gazetenin ikinci sayfasında ise kulüplerin tescil tarihlerini görmek mümkün. Gerçi Kadıköyspor’a dair sadece “Kadıköy Hasanpaşa Söğütlüçeşme Caddesi” adresi var ama Fenerbahçe için 14 Mart 1913, Altınordu içinse 6 Mart 1914 tescil tarihlerini görebilmek mümkün. Herhalde bu kararnameden sonra olacak, Kadıköyspor’un elindeki bütün malzemeler bir tutanakla Fenerbahçe’ye teslim edilmiş. Bu tutanak bugün müzede ama henüz sergilenmiyor. İnşallah bir gün görebiliriz.

    Devam edelim…

    Aradan 8 sene geçtikten sonra, bu kez 30 Mart 1949 tarihinde “T.C. Başbakanlık Muamelat Umum Müdürlüğü”nün bir evrakında yeniden Altınordu’ya rastlıyoruz. Bu kez şöyle deniyor :

    “1/3/1941 tarihli ve 2/15309 sayılı kararla birleştirilen Kadıköyspor-Altınordu-Fenerbahçe kulüplerinden Altınordu’nun adının sözü geçen karardan çıkarılması;”

    Yani şöyle mi oluyor? 1941 yılında Altınordu ve Kadıköyspor kapatılarak Fenerbahçe’ye katılıyorlar. Fakat 8 yıl sonra, 1949 yılında Altınordu tekrar müstakil bir spor kulübü haline geliyor. Neresinden baksanız enteresan bir süreç..