Etiket: Kadri Göktulga

  • Kadri Göktulga’nın Futbol Hatıraları

    Çelebizade Sait Tevfik tarafından “Resimli Ay” dergisinde Fenerbahçeli sporcularla yapılan söyleşilere devam ediyoruz. 1921-1931 yılları arasında 64 resmî maçta forma giyen, Harington Kupası kahramanlarından Kadri Göktulga’nın Mart 1925 tarihinde verdiği röportaj için şöyle buyurun.

    * * * * * *

    Pek küçükten tanırım. Ekseri günler mektepten çıktıktan sonra daimi arkadaşlarından Nusret ve Bedri ile beraber Union Club’ın kalelerinde egzersizlerini yaparlardı. O vakitler Fenerbahçe Kulübü’nün küçük takımlarında oynuyorlar ve daha müptediliklerine rağmen takdir ediliyorlardı. Seneler geçtikçe birbirinden ayrılmayan bu üç oyuncudan biri olan Nusret Anadolu’ya gitti. Bedri ve Kadri ise evvela üçüncü ve pek az farkla ikinci takıma geçtikleri gibi, bu aylar zarfında birinci takıma da dahil oldular. Bedri muhacim hattında çalışırken, Kadri de muavin hattında geçilmez bir uzuv oldu ve bu sayede, pek genç bulunmasına rağmen, orada gösterdiği muvaffakıyet kendisini kulübünde müdafaa mevkiine yerleştirmeye sebep oldu. Şimdiki halde istikbali en parlak bir müdafi oyuncusudur. Birdenbire büyüyen ve aynı günlerde yükselen bu genç oyuncu kendi hatıratına şöyle başlıyor :

    “Pek küçükken sporun ne demek olduğunu bilmezdim. Sekiz, dokuz yaşında Kadıköy Sultanisi’nde bulunduğum zamanlar futbolu merak etmiştim. O zaman Kadıköy Sultanisi müdür ve muallimleri spora ehemmiyet verirlerdi. Her gün öğle teneffüsünde Haydarpaşa Çayırı’na çıkar ve takımlar teşkil ederek birbirimizle maçlar yapardık. O zamanlar mektebin en iyi oyuncuları meyanında bu senenin teferrüd eden idmancıları bulunurdu. Tabii biz çok küçük olduğumuzdan, ağabeylerimizin oyunlarını merakla seyretmekle iktifa ediyorduk.

    Yavaş yavaş her Cuma günleri Kadıköy Spor Kulübü’ne koşmaya başladık. Burası bize futbolun zevk ve şevkini tattırmıştı. Daha o zaman milli takım teşkilatı yoktu. Böyle olmakla beraber o zamanın genç oyuncuları bir çok hususatta daha ziyade ümit ve hevesle futbola çalışıyorlardı. Ben de sporun bu şubesinde yavaş yavaş göze çarpmaya başlıyordum. Mektep takımları arasında yaptığımız maçlarda benim de ismim etraftan “Yaşa” sedalarıyla kulağıma çarpmaya başlıyordu.

    Bu vaziyette birkaç sene daha çalıştıktan sonra ilk defa Fenerbahçe Kulübü’ne intisap ettim. Ve bu sevgili kulübe duhûlüm en tatlı günlerimi bildiriyordu. Bu suretle Fenerbahçe ikinci takımında bir sene müddetle oyun oynadım. O zamanlar etraftaki seyirciler benim pek iyi bir oyuncu olacağımı söylüyorlardı.

    1335 senesi lig maçları Kadıköy’de devam ederken, bir Cuma günü Vefa-Fenerbahçe ikinci takımları maçını icra ediyorduk. Ben o zamanlar pek iyi oynuyordum. Maçtan sonra pek muhterem kaptanım Zeki Bey, Bedri ile bana:

    – “Niçin ikinci takımda oynadınız? Öğleden sonra birinci takımda oynayacaktınız” dedi.

    Bir iki saat heyecanlı istirahatten sonra maç saati yaklaştı. Tekrar soyunarak arkadaşım Bedri ile beraber İttihat Spor Çayırı’na birinci takım ağabeyleri arasına yine beraber olarak dahil olduk. Birkaç dakika sonra da maç başlamıştı. Ben müdafi mevkiinde oynuyordum. O gün iki maç yapmamıza rağmen iki arkadaş da gayet muvaffakıyetle oynadık. Böylece birkaç maçta müdafi olarak oynatıldım. Fakat bundan sonraki maçlarda pek eski olan mevkiimi bırakarak kulüp tarafından sağ muavin olarak oynatılmaya başladım.

    Bu suretle birkaç sene asıl mevkiime pek yabancı kalmıştım. Sağ muavin mevkiinde birkaç sene daha oynadıktan sonra, İstanbul’un pek kıymetli ve muhterem oyuncusu Kamil Bey’in spor hayatından çekilmesiyle, yine kulüp tarafından onun yerine “müdafi” mevkiine geçirildim. Daha ilk maçta mevkimin oyuncusu olduğumu ispat ettim.

    Nihayet 1340 senesinde spor hayatımızda olimpiyat meseleleri mevzubahis olmaya başladı. Tabii bu havadis bütün sporcular arasında memnuniyeti mucip olmuştu. Herkes birbirleriyle rekabet ederek olimpiyada gitmek arzusundaydı. İşte benim de kulüp tarafından ismim federasyona verildi. Tabii seçme müsabakaları başlıyordu. İlk seçme müsabakasını yapmak üzere Eskişehir’e gittik. Orada birkaç maç yaptıktan sonra tekrar, seçme müsabakalarına devam etmek üzere Kadıköy Spor Çayırı’nda kurulan kampa dahil olduk. Her gün ve her dakikamız heyecanla geçiyordu. Antrenör Billy Hunter tarafından her gün idmanlarımıza devam ediyorduk. Ve her gün yapılan idmanlarda yavaş yavaş kendimi göstermeye başlıyordum. Biraz açıkça söylemek lazım gelirse, birkaç rakibi atlattıktan sonra mevkimi daha ziyade tersin etmiştim.

    Nihayet Avrupa’ya hareket zamanı yaklaştı. Fakat daha heyecanım ve düşüncem zail olmamıştı. Acaba hakiki müdafi olarak mı yoksa ihtiyat oyuncusu olarak mı gidiyordum? Arkadaşlarımın temin ettiğine ve benim de anladığıma göre takımda bir mevki kazanmıştım. Artık İstanbul’dan hareket günü gelmişti. Sabahleyin bütün istihzaratımızı kamil ederek arkadaşlarımın gözyaşları arasında İstanbul’u terk ediyordum. Beni taşıyan vapur spor muhiblerinin alkışları arasında yola devama başladı.

    Uzun bir yolculuktan sonra Paris’e vasıl olduk. Selim Sırrı Bey tarafından istasyonda istikbal edildik. Daha Paris’i göremeden Metropolitan ile Kolomb kamplarına vasıl olmuştuk. Kamp bir çok küçük kaleleri ihtiva ediyordu. İkişer kişi olmak üzere odalara ayrıldık. Büyük maça henüz on beş gün vardı. Bu on beş günü dahi idman ile geçirdik.

    Maçın arifesi akşamı reisimiz Ziya Bey tarafından salona davet edildik. Bütün oyuncular büyük bir heyecan içinde kıvranıyorduk. Ziya Bey bir mukaddimeden sonra hiçbir suretle itiraz edilmemek üzere takımı okumaya başladı. Beni sol muavin mevkinde okudular. O anda dehşetli bir darbe yediğimi anlayarak pek müteessir olmuştum. Son dakikaya kadar müdafi mevkiinde oynatıldığım halde bir gecede takım değiştirilmişti. Ve bu suretle pek meşru olarak takım yenilmişti.

    İşte bu darbe bütün ümitlerimi ve cesaretimi kırdı. Ertesi gün pek nevmid olarak maça çıktım. O gün müthiş bir talihsizlik olarak Çeklere mağlup olduk. Bu suretle ilk ayrılmadan ihraç edildikten sonra bütün takım azası serbest bir halde Paris’i gezmeye başladı. O muhteşem payitahtı bir müddet dolaştıktan sonra turneye çıkmak üzere Paris’i terk etmiştik.

    Bütün bu seyahat esnasında gördüğümüz maçlarda pek büyük istifadeler temin ettim. Ve mevkimin daha ziyade tekniğine dikkat ettim. Bütün bu turnelerde mevkimin üstadları olarak Uruguay’ı ve Çeklerin müdafilerini gördüm.

    Temmuz iptidalarında ise tekrar Paris’ten yola çıkıp, bir çok sıkıntılar çekerek sevgili İstanbul’a kavuştuk. Turne esnasında hakikaten bir çok haksızlık ve idaresizlik olmuştu. Fakat bunlar ilk defa yapılan muntazam teşkilat arasında nazar-ı müsamaha ile görülebilir.

    İstanbul’a vasıl olduktan sonra mevkime daha esaslı bir surette sarılarak çalışmaya başladım. Son zamanlarda federasyon tarafından tekrar imtihan ve turne meselesi çıktı. Ümit ederim bu sefer baştakilerin gadrine ve garezine uğramadan milletimi uzaklarda daha şerefle temsil edebilirim”

  • Fenerbahçe Ankara’da

    Fenerbahçe Ankara’da

    Fenerbahçe, hayat macerasına İstanbul’da başladı ama halkın içinden çıkan kulübün Anadolu’nun dört bir yanında “candan öte” sevilmesi fazla zaman almadı. Muvakkar Ekrem Talu’nun “Fenerbahçe Sevgisi” yazısını hatırlarsınız. İşte huzurlarınızda, Cumhuriyet gazetesinden bir haberle, Fenerbahçe’nin Ankara’ya ilk seyahati! Fenerbahçe Ankara’da krallara layık bir şekilde karşılandı. Ne de olsa halkın gönlünde taht kurmuştuk… Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe Ankara’da

    Fenerbahçe Ankara’da Muhafız Gücü takımını sıfıra karşı iki sayı ile mağlup etti.

    Hususi muhabirimiz yazıyor. (Ankara 23)

    Tren müzik ve istikbale gelen sporcuların alkışları arasında ağır ağır istasyona girdi. Misafirler büyük bir samimiyet ve muhabbetle karşılandı. İstasyonda Muhafızgücü binasında bir müddet istirahatten sonra kendilerine tahsis olunan Gazi Numune Mektebi’ne geldiler.

    Saat 13:00’dan itibaren istasyon caddesi sahaya doğru akan halk ve otobüslerle doluştu. Herkes büyük bir merak ve heyecanla İstanbul’un sevimli kulübünün yüksek oyununu görmek için havanın müthiş sıcaklığına rağmen erkenden sahaya koşuştu.

    Tribünler tamamıyla dolmuş, açıkta kalanlar öbek öbek şemsiyeler altında sahaya çıkacak yirmi iki genci bekliyordu.

    Her tarafta çalınan müzikle beraber yükselen bir uğultu var : Fenerbahçe çok kuvvetli imiş!.. Herhalde beş altı tane atacak?..  Muhafız’dan Kamil Bey rahatsızmış!. Oynamayacak.

    Maç Başlıyor

    Saat 17:30’da mızıka muhafız marşını çalarken sağ kapıdan Fenerliler ve soldan Muhafızgücü çılgın alkışlar arasında sahaya çıktılar. Mutad merasim yapıldı. Resimler çekildi. Kale alındı. Takımlar şu suretle dizildi :

    Fenerbahçe Takımı :
    Hamit
    Sabih – Kadri
    Fazıl – Cevat – Ulvi
    Bedri – Sedat – Zeki- Alaaddin – Haydar

    Muhafızgücü Takımı :
    Edip
    Nuri – Sudi
    Nafiz – Talat – Kadri
    Lütfü – Cemal – Kamil – Selahattin – Niyazi

    Hakem İbrahim Turgut Bey.

    Oyun başladı. Top mütemadiyen ortada dolaşıyor. Fener’in sağdan bir hücumu.. Korner atıldı. Ufak bir kargaşalık.. Muhafız müdafaası kendi kendilerine ilk golü yaptılar. Mızıka ile beraber alkış yükseldi : Bravo Fener…

    Daha oyunun ilk anlarında yapılan bu sayı Fener’in büyük zaferini bekleyenlerin imanını sağlamıştır. Diğer tarafta hafif bir yeis, fakat manasız bir golün verdiği yeis kaplamıştı. Bundan sonra oyun tamamıyla Muhafız’ın hücumu altında mütemadiyen kaçırılan muhakkak sayılarla geçiyordu. Birinci parti sıfır – bir Fenerlilerin galebesiyle bitti.

    İkinci parti Muhafız’ın hücumuyla başladı. Sağdan soldan Fener kalesine akan Muhafız hücumları bazen Kadri ve Sabih Beylerin fedakarane oyunuyla fakat ekseri Muhafız’ın mutlak şanssızlığıyla bir netice vermiyordu. Çekilen ve muhakkak sayı nazarıyla bakılan şutlar ya direğe çarpıyor veya sürünerek çıkıyordu. Oyun Muhafız’ın tam bir hakimiyeti altında cereyan ederken Fener’in sağdan yaptığı bir hücum golle neticeleniyor. Oyun böylece bitti.

    Nasıl oynadılar?

    Fenerliler : Çok çalıştı. Bilhassa kaleci Hamit ve müdafi Sabih ve Kadri Beyler galibiyetin amili idiler. Bedri, Zeki ve Alaattin Beyler fedakar bir uzuvdu. Fenerlilerin en zayıf noktası muavin hattı idi. Bilhassa cenah muavinler.

    Muhafızgücü : Çok büyük talihsizliğine rağmen tamamıyla hakim ve güzel oynadı. Kaleci Edip Bey başta olmak üzere Sudi, Talat, Nafiz Beyler müdafaa ve Cemal, Kamil ve Selahattin Beyler muhacim ruhu idiler. Hakem vazifesini çok bitarafane yaptı.

    Oyunda hazır bulunan Kazım Paşa ve Necati Bey, mıntıka ve Muhafızgücü reisi İsmail Hakkı Bey’i takımının gösterdiği yüksek muvaffakiyetten dolayı tebrik etti.

    Perşembe günü muhtelitle maç var. Ankara muhteliti, Turan kulübünün iştirak etmeyeceğine nazaran biraz zayıf teşkil edilecektir. Muhtelitten fazla ümit beklemek doğru olmamakla beraber kuvvetli bir azmin karşısında değişebilir (*).

    – – – – – –

    (*) Değişmedi. Fenerbahçe birkaç gün sonra Ankara karmasıyla yaptığı maçı, bu sefer 3-0 kazanacaktı.

  • Fenerbahçe’nin Ankara’ya İlk Gidişi

    23 Haziran 1926 tarihli Cumhuriyet gazetesinde maçın haberi.

    Dönemin önemli gazetelerinden Cumhuriyet gazetesinde, Fenerbahçe’nin Ankara’ya ilk seyahati… Keyifli okumalar.

    * * * * * *

    Fenerbahçe – Muhafızgücü Müsabakası

    Fenerbahçe Ankara’da Muhafız Gücü takımını sıfıra karşı iki sayı ile mağlup etti.

    Hususi muhabirimiz yazıyor. (Ankara 23)

    Tren müzik ve istikbale gelen sporcuların alkışları arasında ağır ağır istasyona girdi. Misafirler büyük bir samimiyet ve muhabbetle karşılandı. İstasyonda Muhafızgücü binasında bir müddet istirahatten sonra kendilerine tahsis olunan Gazi Numune Mektebi’ne geldiler.

    Saat 13:00’dan itibaren istasyon caddesi sahaya doğru akan halk ve otobüslerle doluştu. Herkes büyük bir merak ve heyecanla İstanbul’un sevimli kulübünün yüksek oyununu görmek için havanın müthiş sıcaklığına rağmen erkenden sahaya koşuştu.

    Tribünler tamamıyla dolmuş, açıkta kalanlar öbek öbek şemsiyeler altında sahaya çıkacak yirmi iki genci bekliyordu.

    Her tarafta çalınan müzikle beraber yükselen bir uğultu var : Fenerbahçe çok kuvvetli imiş!.. Herhalde beş altı tane atacak?..  Muhafız’dan Kamil Bey rahatsızmış!. Oynamayacak.

    Saat 17:30’da mızıka muhafız marşını çalarken sağ kapıdan Fenerliler ve soldan Muhafızgücü çılgın alkışlar arasında sahaya çıktılar. Mutad merasim yapıldı. Resimler çekildi. Kale alındı. Takımlar şu suretle dizildi :

    Fenerbahçe Takımı :
    Hamit
    Sabih – Kadri
    Fazıl – Cevat – Ulvi
    Bedri – Sedat – Zeki- Alaaddin – Haydar

    Muhafızgücü Takımı :
    Edip
    Nuri – Sudi
    Nafiz – Talat – Kadri
    Lütfü – Cemal – Kamil – Selahattin – Niyazi

    Hakem İbrahim Turgut Bey.

    Oyun başladı. Top mütemadiyen ortada dolaşıyor. Fener’in sağdan bir hücumu.. Korner atıldı. Ufak bir kargaşalık.. Muhafız müdafaası kendi kendilerine ilk golü yaptılar. Mızıka ile beraber alkış yükseldi : Bravo Fener…

    Daha oyunun ilk anlarında yapılan bu sayı Fener’in büyük zaferini bekleyenlerin imanını sağlamıştır. Diğer tarafta hafif bir yeis, fakat manasız bir golün verdiği yeis kaplamıştı. Bundan sonra oyun tamamıyla Muhafız’ın hücumu altında mütemadiyen kaçırılan muhakkak sayılarla geçiyordu. Birinci parti sıfır – bir Fenerlilerin galebesiyle bitti.

    İkinci parti Muhafız’ın hücumuyla başladı. Sağdan soldan Fener kalesine akan Muhafız hücumları bazen Kadri ve Sabih Beylerin fedakarane oyunuyla fakat ekseri Muhafız’ın mutlak şanssızlığıyla bir netice vermiyordu. Çekilen ve muhakkak sayı nazarıyla bakılan şutlar ya direğe çarpıyor veya sürünerek çıkıyordu. Oyun Muhafız’ın tam bir hakimiyeti altında cereyan ederken Fener’in sağdan yaptığı bir hücum golle neticeleniyor. Oyun böylece bitti.

    Nasıl oynadılar?

    Fenerliler : Çok çalıştı. Bilhassa kaleci Hamit ve müdafi Sabih ve Kadri Beyler galibiyetin amili idiler. Bedri, Zeki ve Alaattin Beyler fedakar bir uzuvdu. Fenerlilerin en zayıf noktası muavin hattı idi. Bilhassa cenah muavinler.

    Muhafızgücü : Çok büyük talihsizliğine rağmen tamamıyla hakim ve güzel oynadı. Kaleci Edip Bey başta olmak üzere Sudi, Talat, Nafiz Beyler müdafaa ve Cemal, Kamil ve Selahattin Beyler muhacim ruhu idiler. Hakem vazifesini çok bitarafane yaptı.

    Oyunda hazır bulunan Kazım Paşa ve Necati Bey, mıntıka ve Muhafızgücü reisi İsmail Hakkı Bey’i takımının gösterdiği yüksek muvaffakiyetten dolayı tebrik etti.

    Perşembe günü muhtelitle maç var. Ankara muhteliti, Turan kulübünün iştirak etmeyeceğine nazaran biraz zayıf teşkil edilecektir. Muhtelitten fazla ümit beklemek doğru olmamakla beraber kuvvetli bir azmin karşısında değişebilir (*).

    – – – – – –

    (*) Değişmedi. Fenerbahçe birkaç gün sonra Ankara karmasıyla yaptığı maçı, bu sefer 3-0 kazanacaktı.

  • Ebedi Dostluk

    Ebedi Dostluk

    Fenerbahçe’nin eli kalem tutan futbolcularından birisi olan Sedat Taylan, “Fenerbahçe’den Hatıralar” kitabında Fenerbahçe-Galatasaray dostluğundan bahsediyor. Artık “ebedi dostluk” tabirinden ne anladığınıza bağlı…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Ebedi Dostluk mu?

    Eskiden İstanbul vilayetinin karşısında “İhsan Kıraathanesi” adıyla maruf bir kahve vardı. Bugün bir doğramacının işgal ettiği bu salon 15 sene evvel başta Fenerbahçe ve Galatasaraylılar olmak üzere geniş bir sporcu zümresinin toplanma yeriydi. Her gün öğle paydosunda bu kıraathanede bir çok futbolcuları ve kulüp idarecilerini görmek imkan dahilinde idi.

    Buranın müdavimleri o zamanın en tanınmış sporcuları ve idarecileriydi. Mesela Galatasaraylı Yusuf Ziya, Sadun Galip, merhum Sedat Rıza, Arslan Nihat, Müslih Hoca, Leblebi Mehmet, Bek Ali, M. Nazif, Ulvi, Ömer Besim, Kemal Rıfat; Fenerbahçeli Zeki Rıza, Doktor İsmet, Kadri, Bedri, Alaaddin, Sabih, Hamit, Nedim, bugün Fen fakültesinin dekanı bulunan Fenerbahçe’nin sol hafı Fahir, ilk Türk futbolcusu Fuat Hüsnü, eski Spor Alemi sahibi ve bugün Ankara radyosunda kendisini bize zevkle dinlettiren Sait Çelebi bu kahvenin en sadık müşterilerini teşkil ederlerdi. Bu saydıklarımdan başka daha bir çok sporcular ve bilhassa bu iki kulübün taraftarları günün öğle saatlerini daima burada geçirirlerdi.

    Fakat Fenerbahçe ve Galatasaraylılar o zamanki şiddetli rekabet taassubu dolayısıyla yek diğerleriyle hemen hiç konuşmazlardı. Salonun bir köşesini Galatasaraylılar, diğer köşesini de Fenerbahçeliler işgal ederlerdi. Spor sahasında başlayan bu rekabet iki kulüp taraftarlarını normal hayat sahasında bile hissedilir derecede birbirinden ayırmıştı. Hatta milli ve temsili maçlar için yapılan seyahatlerde bile vapurda, trende, otelde ve toplu gezmelerde her iki takım oyuncuları da bu ayrılığı muhafaza etmeye çalışırlardı.

    Bugün böyle tabii bir toplantı yeri bulunmadığı muhakkak. Halbuki o zaman bu kıraathanede geçen her günün iki saati insana ne kadar kısa gelirdi. Bilhassa Fenerbahçe-Galatasaray maçları arifelerinde ve maçlardan sonra bu salon ne heyecanlı münakaşalara sahne olurdu. Maçın ertesi günü galip takımın bir kısmı ve taraftarları tam vaktinde kahveye gelirler ve bol bir neşe içinde rakip takımın futbolcularını ve taraftarlarını beklerlerdi. Tabii o gün yenilen takımdan ve taraftarlarından kahveye gelen pek az olurdu. Gelenler de galiplerin kat’iyen ağır olmayan şakalarına sabırla tahammül ederlerdi.

    Eğer maçı Fenerbahçe kazanmışsa, muhakkak ki İhsan Kıraathanesi’nde mebzul kahkahalara ve Galatasaraylılara tatlı tatlı takılarak en fazla konuşan Sait Çelebi olurdu. Fakat Fenerbahçe maçı kaybetmişse, İhsan Kıraathanesi bu sadık müdaviminden birkaç gün mahrum kalırdı.

    Milli Maç Başka Ama!

    Yine bir öğle üzeri İhsan Kıraathanesi’nde oturuyorduk. Yanımda bir gazeteci arkadaş vardı. Hemen bitişik masada da o zaman İstanbul vilayetinde mühim bir vazifesi olan bir zat oturuyordu. O zamanki meşhur futbolcuların isimlerini bilen fakat kendilerini tanımayan bu zat, gazeteci arkadaşa hangisinin Zeki, hangisinin Nihat, hangisinin Alaaddin olduğunu soruyor, arkadaş da teker teker hepsini gösteriyor ve izahat veriyordu.

    Arada geniş bir rekabet de olsa, böyle bir rekabetin iki grup halinde oturmalarına kâfi bir sebep teşkil edemeyeceğini ileri süren bu zatla, spor işlerinde bilgisine inandığım gazeteci arkadaş arasında aşağı yukarı şöyle bir muhavere olmuştu :

    – Peki, bunlar millî veya temsili müsabakalarda nasıl beraber oynuyorlar?

    – Netice itibariyle millî bir maçtır. Tabii birleşecekler ve birlikte oynayacaklar.

    – İdman Cemiyetleri İttifakı bu rekabeti giderme çarelerini aramıyor mu?

    – Bu rekabet senelerden beri her iki kulübün iliklerine işlemiştir. İdman Cemiyetleri İttifakı, eğer bu rekabeti önlemeye çalışırsa ki, bunu yapacak kudrette değildir. Esasen bu rekabetin devam etmesi ve hatta bir iki kulübün daha bu rekabeti yapacak bir kuvvete gelmesi Türk futbolu için çok faydalı olur. Bu iki kulübün ezeli rekabeti Türk futbolunun bir sembolü olarak daima devam edecektir.

    Gazeteci arkadaşım bu sözlerinde kat’iyyen yanılmamıştı. Galatasaray-Fenerbahçe rekabeti aşağı yukarı şeklini muhafaza ederek devam ederken bu arada üçüncü bir kulüp daha yetişerek bu rekabeti paylaşmıştı. Eskiden Fenerbahçe, Galatasaray’a inhisar eden bu rekabete bir de Beşiktaş Kulübü ortak olmuş ve bu üç kulübün rekabeti Türk futbolunun ilerlemesini daha süratleştirmiştir.

    İhsan Kıraathanesi’nin revaçta bulunduğu devirlerde Türk millî takımının on birini hemen hemen bu iki güzide kulübün futbolcuları teşkil ederdi. Bu kıraathanede birbirinden uzakta oturan bu gençler millî ve temsilî maçlarda aynı formayı giydikleri zaman bütün kalpleriyle birleşirlerdi. Ertesi günü İhsan Kıraathanesi’ne gidenler onları yine eskisi gibi ayrı ayrı masalarda oturur görürlerdi.

    Vilayetin karşısındaki bol camlı eski kıraathanenin önünden ne zaman geçsem saçları her gün biraz daha ağaran eski futbol yıldızlarının, onlarla beraber ihtiyarlayan bu salonda on beş sene evvel ne hararetli münakaşalar yaptıklarını adeta işitir gibi olurum. Belki onlar da yolları düştükçe buradan geçerken ihtiyar İhsan Kıraathanesi’ni hatırlarlar ve bir an bile olsa on beş sene evveline dönmekten kendilerini alamazlar.

    Sedat TAYLAN – Fenerbahçe’den Hatıralar / Ebedi Dostluk

  • Fenerbahçe – Galatasaray Dostluğu mu?

    Şehir Üniversitesi Taha Toros Arşivi’nden İhsan Kıraathanesi

    Sedat Taylan, “Fenerbahçe’den Hatıralar” kitabında Fenerbahçe-Galatasaray dostluğundan bahsediyor. Artık dostluktan ne anladığınıza bağlı…

    * * * * * *

    Eskiden İstanbul vilayetinin karşısında “İhsan Kıraathanesi” adıyla maruf bir kahve vardı. Bugün bir doğramacının işgal ettiği bu salon 15 sene evvel başta Fenerbahçe ve Galatasaraylılar olmak üzere geniş bir sporcu zümresinin toplanma yeriydi. Her gün öğle paydosunda bu kıraathanede bir çok futbolcuları ve kulüp idarecilerini görmek imkan dahilinde idi.

    Buranın müdavimleri o zamanın en tanınmış sporcuları ve idarecileriydi. Mesela Galatasaraylı Yusuf Ziya, Sadun Galip, merhum Sedat Rıza, Arslan Nihat, Müslih Hoca, Leblebi Mehmet, Bek Ali, M. Nazif, Ulvi, Ömer Besim, Kemal Rıfat; Fenerbahçeli Zeki Rıza, Doktor İsmet, Kadri, Bedri, Alaaddin, Sabih, Hamit, Nedim, bugün Fen fakültesinin dekanı bulunan Fenerbahçe’nin sol hafı Fahir, ilk Türk futbolcusu Fuat Hüsnü, eski Spor Alemi sahibi ve bugün Ankara radyosunda kendisini bize zevkle dinlettiren Sait Çelebi bu kahvenin en sadık müşterilerini teşkil ederlerdi. Bu saydıklarımdan başka daha bir çok sporcular ve bilhassa bu iki kulübün taraftarları günün öğle saatlerini daima burada geçirirlerdi.

    Fakat Fenerbahçe ve Galatasaraylılar o zamanki şiddetli rekabet taassubu dolayısıyla yek diğerleriyle hemen hiç konuşmazlardı. Salonun bir köşesini Galatasaraylılar, diğer köşesini de Fenerbahçeliler işgal ederlerdi. Spor sahasında başlayan bu rekabet iki kulüp taraftarlarını normal hayat sahasında bile hissedilir derecede birbirinden ayırmıştı. Hatta milli ve temsili maçlar için yapılan seyahatlerde bile vapurda, trende, otelde ve toplu gezmelerde her iki takım oyuncuları da bu ayrılığı muhafaza etmeye çalışırlardı.

    Bugün böyle tabii bir toplantı yeri bulunmadığı muhakkak. Halbuki o zaman bu kıraathanede geçen her günün iki saati insana ne kadar kısa gelirdi. Bilhassa Fenerbahçe-Galatasaray maçları arifelerinde ve maçlardan sonra bu salon ne heyecanlı münakaşalara sahne olurdu. Maçın ertesi günü galip takımın bir kısmı ve taraftarları tam vaktinde kahveye gelirler ve bol bir neşe içinde rakip takımın futbolcularını ve taraftarlarını beklerlerdi. Tabii o gün yenilen takımdan ve taraftarlarından kahveye gelen pek az olurdu. Gelenler de galiplerin kat’iyen ağır olmayan şakalarına sabırla tahammül ederlerdi.

    Eğer maçı Fenerbahçe kazanmışsa, muhakkak ki İhsan Kıraathanesi’nde mebzul kahkahalara ve Galatasaraylılara tatlı tatlı takılarak en fazla konuşan Sait Çelebi olurdu. Fakat Fenerbahçe maçı kaybetmişse, İhsan Kıraathanesi bu sadık müdaviminden birkaç gün mahrum kalırdı.

    Yine bir öğle üzeri İhsan Kıraathanesi’nde oturuyorduk. Yanımda bir gazeteci arkadaş vardı. Hemen bitişik masada da o zaman İstanbul vilayetinde mühim bir vazifesi olan bir zat oturuyordu. O zamanki meşhur futbolcuların isimlerini bilen fakat kendilerini tanımayan bu zat, gazeteci arkadaşa hangisinin Zeki, hangisinin Nihat, hangisinin Alaaddin olduğunu soruyor, arkadaş da teker teker hepsini gösteriyor ve izahat veriyordu.

    Arada geniş bir rekabet de olsa, böyle bir rekabetin iki grup halinde oturmalarına kâfi bir sebep teşkil edemeyeceğini ileri süren bu zatla, spor işlerinde bilgisine inandığım gazeteci arkadaş arasında aşağı yukarı şöyle bir muhavere olmuştu :

    – Peki, bunlar millî veya temsili müsabakalarda nasıl beraber oynuyorlar?

    – Netice itibariyle millî bir maçtır. Tabii birleşecekler ve birlikte oynayacaklar.

    – İdman Cemiyetleri İttifakı bu rekabeti giderme çarelerini aramıyor mu?

    – Bu rekabet senelerden beri her iki kulübün iliklerine işlemiştir. İdman Cemiyetleri İttifakı, eğer bu rekabeti önlemeye çalışırsa ki, bunu yapacak kudrette değildir. Esasen bu rekabetin devam etmesi ve hatta bir iki kulübün daha bu rekabeti yapacak bir kuvvete gelmesi Türk futbolu için çok faydalı olur. Bu iki kulübün ezeli rekabeti Türk futbolunun bir sembolü olarak daima devam edecektir.

    Gazeteci arkadaşım bu sözlerinde kat’iyyen yanılmamıştı. Galatasaray-Fenerbahçe rekabeti aşağı yukarı şeklini muhafaza ederek devam ederken bu arada üçüncü bir kulüp daha yetişerek bu rekabeti paylaşmıştı. Eskiden Fenerbahçe, Galatasaray’a inhisar eden bu rekabete bir de Beşiktaş Kulübü ortak olmuş ve bu üç kulübün rekabeti Türk futbolunun ilerlemesini daha süratleştirmiştir.

    İhsan Kıraathanesi’nin revaçta bulunduğu devirlerde Türk millî takımının on birini hemen hemen bu iki güzide kulübün futbolcuları teşkil ederdi. Bu kıraathanede birbirinden uzakta oturan bu gençler millî ve temsilî maçlarda aynı formayı giydikleri zaman bütün kalpleriyle birleşirlerdi. Ertesi günü İhsan Kıraathanesi’ne gidenler onları yine eskisi gibi ayrı ayrı masalarda oturur görürlerdi.

    Vilayetin karşısındaki bol camlı eski kıraathanenin önünden ne zaman geçsem saçları her gün biraz daha ağaran eski futbol yıldızlarının, onlarla beraber ihtiyarlayan bu salonda on beş sene evvel ne hararetli münakaşalar yaptıklarını adeta işitir gibi olurum. Belki onlar da yolları düştükçe buradan geçerken ihtiyar İhsan Kıraathanesi’ni hatırlarlar ve bir an bile olsa on beş sene evveline dönmekten kendilerini alamazlar.

    Sedat TAYLAN – Fenerbahçe’den Hatıralar

  • Fenerbahçe İşgalcileri Sepetledi

    Fenerbahçe İşgalcileri Sepetledi

    İstanbul 16 Mart 1920’de müttefikler tarafından işgal edildikten ancak 3.5 sene sonra 6 Ekim 1923’de özgürlüğüne kavuştu. Bununla beraber, Harington Kupası maçı, Fenerbahçe için işgal kuvvetlerine karşı oynanan son maç olmadı. 30 Eylül 1923 tarihinde Coldstream Guards ile bir maç daha yapan Fenerbahçe (*) bu maçı 5-1 kazandı ve işgalcileri böylece sepetledi. Yukarıda gördüğünüz fotoğraflar (**) dönemin Spor Alemi isimli gözde mecmuasından. Aşağıda ise yine aynı dergiden maçın anlatımını göreceksiniz. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Rövanş

    Fenerbahçe Kulübü’nün son sene içinde ecnebi takımlarına karşı kazanmış olduğu muvaffakıyetler arasına bir de mağlubiyet karışmıştı ki işgal kuvvetlerinin İstanbul’dan hareketinden evvel herhalde silinmesi icap ediyordu. Bu maksatla Fenerbahçe’yi belli başlı üç oyuncusundan mahrum olduğu bir günde ikiye karşı altı gol ile mağlup etmeye muvaffak olan Goldstream Guards futbol ekibi kendisine vaki olan mükerrer müracaatlara rağmen rövanş maçını kabul etmemişti. Son defa olarak icra olunan teşebbüse nihayet cevab-ı muvaffakıyet alındığı cihetle 30 Eylül Pazar günü için kararlaştırılmıştı.

    Fenerbahçeliler mahal-i müsabakaya malum takımlarıyla geldikleri gibi İngilizler de Grenadier Guards oyuncularından bir iki kişi ile takviye edilmişlerdi. Büyük bir kalabalık huzurunda saat dört buçukta maça başlandı. Daha ilk dakikalardan itibaren oyunun heyecanlı olacağı hissediliyordu. Nitekim Fenerbahçe’nin rakip kalesine güzel bir inişini müteakip, İngilizlerin sür’atli mukabil bir akınları oyunu canlandırmıştı. Bilhassa bugün Fenerbahçe muhacim hattının iki açık oyuncusu İngilizleri çok uğraştırdılar.

    Zeki Bey oyunun bidayetinden on dakika sonra sıkı bir şutla ilk golü yaptı. Bu sayı üzerine müsabaka daha ziyade ehemmiyet kesbetmeye başladı. İngilizler behemehal mukabele etmek istiyorlardı. Biraz sonra soldan ilerleyen bir akın neticesinde merkez muhacimleri almış olduğu bir pası, top yere konmaksızın ve ani olarak Fener kalesine tevcih etti ve onlar da bir sayı kazandılar. Fakat Ömer Bey’in bir golü bunu yakından takip etti ve biraz sonra haftaym zamanı geldiğinden müsabakaya fasıla verdiler.

    İkinci Devre

    İkinci haftaym oyun ekseriya Fenerbahçe’nin lehine olmakla beraber bir müddet neticesiz devam ettiyse de sonlara doğru Goldstream oyuncularından birinin topa kale önünde el ile vurması üzerine verilen bir penaltı cezasından Fenerbahçe üçüncü sayıyı da kazandı. Ekseriya vaki olduğu gibi bugün de Fenerbahçe takımının karşısındaki oyuncularda yorgunluk alaimi belirmeye başlamıştı.

    Üst üste pek müsait iki fırsat kaçıran Zeki ve Alaaddin Beyler birbirini müteakip iki golle takımlarının sayılarını beşe iblağ ettiler ve bu suretle müsabaka bire karşı beş ile ve Fenerbahçe’nin parlak galibiyetiyle nihayet buldu. Fenerbahçe’nin bilhassa bugünkü oyununda umumi bir ahenk görüldü.

    Muhacim hattında bilhassa ilk haftaymda cenahlar iyi işledi. İştirak-ı mesai diğer günlere nazaran daha iyiydi. Muavin ve müdafiler çok çalıştılar. Oyunun merkez sikleti üzerinde orta muavin mühim bir amil idi. Şekip Bey günden güne terakki ediyor. İngilizlerin ekserisi güzel oynadılar. Aynı günde Fenerbahçe ikinci üçüncü takımları da Ermenilere galip gelmişlerdir.

    Açıklamalar

    (*) Fenerbahçe bu maça aşağıdaki kadroyla çıktı. Goller de parantez içlerinde…

    – Şekip Kulaksızoğlu
    – Cafer Çağatay (1)
    – Hasan Kamil Sporel
    – Fahir Yeniçay
    – İsmet Uluğ
    – Kadri Göktulga
    – Sabih Arca
    – Alaaddin Baydar (1)
    – Zeki Rıza Sporel (2)
    – Ömer Tanyeri (1)
    – Bedri Gürsoy

    (**) Kapaktaki açıklamalar ise şöyle :

    – İngilizlerin galip Goldstream takımı nihayet büyük bir mağlubiyetle şehrimizi terk etti.

    Yukarıdaki resim : Günün en mühim oyuncusu Bedri Bey parti arasında limon yerken.

    Ortadaki resim : Fenerbahçe – Goldstream takımları (Cafer ve Hasan Kamil Beyler bulunmadığı zaman resim alınmıştır)

    Aşağıdaki resim : Parti arasında Fenerbahçe’den Zeki, Alaaddin, Fahir Beyler dinlenirken.

    Spor Âlemi / Fenerbahçe İşgalcileri Sepetledi

  • Fenerbahçe’nin İşgalcileri Sepetlediği Maç

    İstanbul 16 Mart 1920’de müttefikler tarafından işgal edildikten ancak 3.5 sene sonra 6 Ekim 1923’de özgürlüğüne kavuştu. Bununla beraber, Harington Kupası maçı, Fenerbahçe için işgal kuvvetlerine karşı oynanan son maç olmadı. 30 Eylül 1923 tarihinde Goldstream Guards ile bir maç daha yapan Fenerbahçe (*) bu maçı 5-1 kazanacaktı. Yukarıda gördüğünüz fotoğraflar (**) dönemin Spor Alemi isimli gözde mecmuasından. Aşağıda ise yine aynı dergiden maçın anlatımını göreceksiniz. Hatamız olmuşsa affola. Keyifli okumalar…

    * * * * * *

    Fenerbahçe Kulübü’nün son sene içinde ecnebi takımlarına karşı kazanmış olduğu muvaffakıyetler arasına bir de mağlubiyet karışmıştı ki işgal kuvvetlerinin İstanbul’dan hareketinden evvel herhalde silinmesi icap ediyordu. Bu maksatla Fenerbahçe’yi belli başlı üç oyuncusundan mahrum olduğu bir günde ikiye karşı altı gol ile mağlup etmeye muvaffak olan Goldstream Guards futbol ekibi kendisine vaki olan mükerrer müracaatlara rağmen rövanş maçını kabul etmemişti. Son defa olarak icra olunan teşebbüse nihayet cevab-ı muvaffakıyet alındığı cihetle 30 Eylül Pazar günü için kararlaştırılmıştı.

    Fenerbahçeliler mahal-i müsabakaya malum takımlarıyla geldikleri gibi İngilizler de Grenadier Guards oyuncularından bir iki kişi ile takviye edilmişlerdi. Büyük bir kalabalık huzurunda saat dört buçukta maça başlandı. Daha ilk dakikalardan itibaren oyunun heyecanlı olacağı hissediliyordu. Nitekim Fenerbahçe’nin rakip kalesine güzel bir inişini müteakip, İngilizlerin sür’atli mukabil bir akınları oyunu canlandırmıştı. Bilhassa bugün Fenerbahçe muhacim hattının iki açık oyuncusu İngilizleri çok uğraştırdılar.

    Zeki Bey oyunun bidayetinden on dakika sonra sıkı bir şutla ilk golü yaptı. Bu sayı üzerine müsabaka daha ziyade ehemmiyet kesbetmeye başladı. İngilizler behemehal mukabele etmek istiyorlardı. Biraz sonra soldan ilerleyen bir akın neticesinde merkez muhacimleri almış olduğu bir pası, top yere konmaksızın ve ani olarak Fener kalesine tevcih etti ve onlar da bir sayı kazandılar. Fakat Ömer Bey’in bir golü bunu yakından takip etti ve biraz sonra haftaym zamanı geldiğinden müsabakaya fasıla verdiler.

    İkinci haftaym oyun ekseriya Fenerbahçe’nin lehine olmakla beraber bir müddet neticesiz devam ettiyse de sonlara doğru Goldstream oyuncularından birinin topa kale önünde el ile vurması üzerine verilen bir penaltı cezasından Fenerbahçe üçüncü sayıyı da kazandı. Ekseriya vaki olduğu gibi bugün de Fenerbahçe takımının karşısındaki oyuncularda yorgunluk alaimi belirmeye başlamıştı.

    Üst üste pek müsait iki fırsat kaçıran Zeki ve Alaaddin Beyler birbirini müteakip iki golle takımlarının sayılarını beşe iblağ ettiler ve bu suretle müsabaka bire karşı beş ile ve Fenerbahçe’nin parlak galibiyetiyle nihayet buldu. Fenerbahçe’nin bilhassa bugünkü oyununda umumi bir ahenk görüldü.

    Muhacim hattında bilhassa ilk haftaymda cenahlar iyi işledi. İştirak-ı mesai diğer günlere nazaran daha iyiydi. Muavin ve müdafiler çok çalıştılar. Oyunun merkez sikleti üzerinde orta muavin mühim bir amil idi. Şekip Bey günden güne terakki ediyor. İngilizlerin ekserisi güzel oynadılar. Aynı günde Fenerbahçe ikinci üçüncü takımları da Ermenilere galip gelmişlerdir.

    * * * * * *

    (*) Fenerbahçe bu maça aşağıdaki kadroyla çıktı. Goller de parantez içlerinde…

    – Şekip Kulaksızoğlu
    – Cafer Çağatay (1)
    – Hasan Kamil Sporel
    – Fahir Yeniçay
    – İsmet Uluğ
    – Kadri Göktulga
    – Sabih Arca
    – Alaaddin Baydar (1)
    – Zeki Rıza Sporel (2)
    – Ömer Tanyeri (1)
    – Bedri Gürsoy

    (**) Kapaktaki açıklamalar ise şöyle :

    – İngilizlerin galip Goldstream takımı nihayet büyük bir mağlubiyetle şehrimizi terk etti.

    – Yukarıdaki resim : Günün en mühim oyuncusu Bedri Bey parti arasında limon yerken.

    – Ortadaki resim : Fenerbahçe – Goldstream takımları (Cafer ve Hasan Kamil Beyler bulunmadığı zaman resim alınmıştır)

    – Aşağıdaki resim : Parti arasında Fenerbahçe’den Zeki, Alaaddin, Fahir Beyler dinlenirken.

  • Tevhid-i Efkar Gazetesinde Harington Kupası

    Tevhid-i Efkar Gazetesinde Harington Kupası

    Fenerbahçe tarihinin en anlamlı maçlarından birisi olan Harington Kupası‘na dair bulduğumuz belgeleri burada paylaşacağız. Maçın ertesi günü yayınlanan 30 Haziran 1923 tarihli Tevhid-i Efkar gazetesinde Harington Kupası haberinin transkripsiyonu ile başlayalım.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe’nin İngilizlere Kati Bir Galibiyeti

    1. Fotoğraf Altı : Fenerbahçe takımımıza mağlup olan İngiliz muhtelit Gardlar takımı

    2. Fotoğraf Altı : Zeki (Rıza Sporel) Bey galibiyeti temin eden ikinci sayıyı yaparken.

    Dün Taksim Stadyumu’nda muhtelif kulüpler arasında futbol müsabakaları icra edildi. Fenerbahçe takımımız ile İngiliz muhtelit Gardlar takımı arasındaki müsabaka pek heyecanlı olmuştur. Şehrimizde bulunan İngilizler, şimdiye kadar ekseriyetle Türk takımlarına mağlup oldukları cihetle, bu mağlubiyetlerin acılarını çıkararak intikam almak ve mutlaka ihraz-ı galibiyet etmek amiliyle bir araya gelerek teşkil ettikleri ve günlerce talimler yaparak hazırlattıkları kuvvetli muhtelit bir takım ile sahaya çıkmışlardır. Binlerce seyirci önünde pek heyecanlı bir surette devam eden ve bazen herkese Fenerbahçe’nin kaybedeceği intibalarını veren müsabaka neticesinde, İngiliz takımı mühim bir mağlubiyete uğramış ve galip Fener takımı mev’ûd kupayı almıştır.

    Fenerbahçe-İngiliz Gardlar takımı ve diğer takımlar arasındaki müsabakaların suret-i cereyanı hakkındaki tafsilat kısm-ı mahsusumuzda münderictir.

    İngilizler Fenerbahçe’ye Mağlup Oldular!

    Fenerbahçe takımımız İngilizlerin en kuvvetli ve muhtelit Gardlar takımını mağlup etti.

    Öteden beri İngiliz takımları ile yaptığı müsabakalarda hemen daima galip gelen Fenerbahçe takımımız dün tehlikeli bir imtihan devresini muvaffakıyetle başardı. Bir çok defalar mağlup oldukları halde bu Türk takımını muhakkak yenmek inadından vazgeçmeyen İngilizler, şehrimizde bulunan Grenadier Gard, Goldstream Gard, Irish Gard ismindeki üç kuvvetli takımlarından Gardlar ismiyle muhtelit bir takım teşkil etmek ve bu takımı dünkü oyunda galibiyeti muhakkak temin için muhtelif talimler ile hazırlamışlardı.

    Filhakika İngilizler dünkü oyunun ilk devresinde, müttehid denebilecek derecede ahenkdar hücumları, muntazam ve düzgün pasları ve sert oyunları ile futbolcularımızı şaşırtmaya çalıştılar, binlerce Türk seyirciyi ümitsizliğe düşürdüler ve adeta Fenerbahçe’yi mağlup ederek muratlarına erecek bir kuvvet ve kabiliyet gösterdiler, fakat neticede Türk’ün azim ve kuvveti önünde yorgun ve bitkin bir halde yenilmeye mecbur oldular.

    İki taraf da müsavi derecede kuvvet arz ettikleri için oyun baştan aşağı daima şüpheli ve heyecanlı bir reviş takip etti. Birinci devrede İngilizler ilk hücumlarından itibaren bizim kaleyi sıkıştırmaya başladılar ve oyun Fenerbahçe’nin ilk ve yegane akınından sonra devrenin nihayetine kadar bu suretle cereyan etti. Hasmın hem şedit, hem sanatkarane oyunları karşısında muhacimlerimiz matul ve nispeten seyirci bir vaziyette kalırken müdafaa, topu kaleden geçirtmemek için canla başla çalışıyordu.

    İsmet Bey, müdafiler, bilhassa kaleci güzel karşılamalar ile çok kıymetli oynadılar. Fakat devrenin sonlarına doğru ta merkezden kopan top muntazam ve hesaplı paslar ile dolaştıktan sonra yalnız merkez muavininin himmeti ile aleyhimize bir sayı kazandırdı.

    Mağlubiyete doğru gidildiğine işaret eden bu sayı, bütün seyircilere bezgin bir ümitsizlik verdi. Fakat sanki birinci devreyi hasmını denemek ve yormak için bilhassa böyle mağlup bir vaziyette geçirmiş olan Fenerbahçe takımımız, ikinci devreye şiddetli azim ve taze bir kuvvetle başladı.

    İkinci Devre

    Beklerimiz Fener muhacim hattının ahengine girmiş ve bilhassa Zeki ve Alaaddin Beylerin arkasında mekik gibi gidip gelmeye başlamıştı. Muavin hattı da daha çok çalışıyordu. Bilhassa İsmet Bey daha fazla açılmıştı ve daha muvaffakıyetli oynuyordu.

    Birkaç dakika geçmemişti ki yorulan hasmın karşısında Fenerbahçe’nin iyiden iyiye inkişaf etmeye başlayan düzgün oyunu ilk semeresini verdi. Seyircilerin çılgınca muvaffakıyet avazeleri ile ilk sayı ilan edildi.

    Şimdi her iki takım arasında beraberlik hasıl olmuştu. Tarafeyn galibiyete erişmek için aynı vaziyet ve mesafede idiler. Fakat İngilizler artık yorgunluktan şişmişlerdi. İngiliz askeri serpuşunu kafasından çıkarmayan kaleci, muhacimlerimizin kaleyi sarsan havaleleri karşısında titremeye ve şaşırmaya başlamıştı.

    Şimdi oyuncularımız İngilizlerin birinci devredeki faikiyetinden üstün bir varlıkla hasmı sıkıştırıyorlardı. Fenerbahçe’nin bu birbirini kovalayan akınları arasında top Alaaddin Bey’in himmetiyle Zeki Bey’in soluna düşmüştü. Bu kıymetli orta akıncımızın en kuvvetli vurduğu sol ayağı hizasına düşen topun kaleye girip sayı yapması muhakkaktı. Nitekim de öyle oldu. İngilizlerin, kafasından İngiliz askeri serpuşunu çıkarmamış olan kalecileri, bu şiddetli havalenin önüne geçemedi ve Türk takımı ikinci sayısını yaptı.

    Artık oyun, sonuna kadar Fener’in tam bir hakimiyeti altında ve seyircilerin mütemadiyen uğuldayan muvaffakıyet avazeleri ile cereyan etti ve neticede pek iltizamkarane harekatına rağmen takımının mağlubiyetine mani olamayan İngiliz hakem düdüğünü öttürerek oyunun hitamını ve en kuvvetli İngiliz muhtelit takımının mağlubiyetini ilan etti.

    Yüzde yüz galibiyet ümidiyle gelen hasım, sahayı tam bir hüzün ile terk ederken bire karşı iki sayıyla galip gelen Türk takımı Fenerbahçe’nin kaptanı Zeki Bey elinde mev’ûd galibiyet kupası olduğu halde seyircilerin tezahürat-ı meserretkaranesi arasında eller üzerinde götürülüyordu.

    Diğer Futbol Müsabakaları

    Fenerbahçe-İngiliz müsabakasından evvel Darüşşafaka ve Fenerbahçe kulüplerinin üçüncü takımları arasında icra edilen müsabakalarda Darüşşafaka takımı sıfıra karşı iki sayı ile ihraz-ı galibiyet eylemiştir.

    Müteakiben Fenerbahçe-Galatasaray ikinci takımları arasında cereyan eden heyecanlı müsabakanın neticesinde Fenerbahçe bire karşı üç sayı ile muvaffakıyet temin etmiştir.

    * * * * * *

    Not : Fenerbahçe bu müsabakaya aşağıdaki 11 ile çıkmıştı.

    Şekip (Kulaksızoğlu), Hasan Kamil (Sporel), Cafer (Çağatay), Kadri (Göktulga), İsmet (Uluğ), Fahir (Yeniçay), Sabih (Arca), Alaaddin (Baydar), Zeki Rıza (Sporel), Ömer (Tanyeri), Bedri (Gürsoy)

    Tevhid-i Efkar Gazetesinde Harington Kupası
    30 Haziran 1923 tarihli Tevhid-i Efkar Gazetesinde Harington Kupası