Etiket: Kandıra Türk Birliği

  • 1924 Derbi Kavgası IX

    1924 Derbi Kavgası IX

    1924 yılında Türkiye’nin ilk “Ulusal” Futbol Şampiyonluğu düzenlendi. Ankara’daki müsabakalara giden yolda İstanbul Şampiyonluğu büyük tartışmalara sahne oldu. Bu ay sitemizde, yarı finaldeki Fenerbahçe-Galatasaray kavgası ile zirveye ulaşan büyük şampiyonayı (Galatasaraylılığı ile bilinen) Cumhuriyet gazetesinden aktarıyoruz… Huzurlarınızda 1924 Derbi Kavgası IX

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    24 Ağustos 1924

    İstanbul Futbol Birinciliği

    Son müsabakanın tafsilatı – Bu bir kaza eseri midir? – Beşiktaşlılar Fenerbahçe karşısında ne yapabilir?

    Galatasaray ve Beşiktaş kulüpleri arasındaki müsabakayı dünkü nüshamızda yazmıştık. Tafsilatı bervech-i âtîdir:

    İlk hücum Galatasaraylılar tarafından yapıldı. İlk faul Beşiktaşlılar aleyhine çekildi. Biraz sonra Saadet Bey’in sürdüğü top Galatasaray kalesinin önünde güç durduruldu. Akın yine Beşiktaş kalesine doğru eserken Saadet yine münferit hücumla Galatasaray önüne kadar götürdü. Beşiktaş solları çok güzel işliyor. Bilhassa Saadet bunda temayüz ediyor. Yine soldan böyle bir akını Galatasaraylılar hata ile karşıladılar. Refik bir (frikik) çekti. Mesafe zaten uzaktı. Ulvi de şayan-ı tebrik bir isabet-i nazarla karşıladı.

    Top şimdilik Galatasaray akınlarına tabi, Beşiktaş kalesinin önünde dolaşıyor. Beşiktaşlılar denilebilir ki bir müddet için rakibin ahengini bozmak, muhacimlerini yormak istiyorlar. Etrafta yavaş yavaş (Bravo!)lar hatta arada bir (yuha!)lar başlıyor ve bundan tabii oyuncular da sinirleniyor ve karşılıklı çarpmalar görülüyor. Hakem Necmi Bey pek az arkadaşına nasip olan bir mazhariyetle alkışlanıyor.

    Bir aralık Beşiktaş kalesinin önünde pek heyecanlı saniyeler geçti. Sadri Bey topu tuttuktan sonra kaçırdı. Galatasaray muhacimleriyle Beşiktaş müdafileri birbirine geçtiler. Gol olmak ihtimali pek kuvvetle belirirken Beşiktaş sol hafı topu kornere attı. Bunun arkasından Beşiktaş kalesi yine korkulu anlar geçirdi ise de takımın en iyi işleyen sol tarafı topu Galatasaray kalesine kadar tekrar sürdü. Kalenin önündeki karışıklık esnasında topa elle vurulduğu için Galatasaraylılar bir (penaltı) cezasına mahkûm oldular.

    Böyle vuruşların üstadı olan (Refik) bu fırsatı tabii kaçırmadı. Ulvi Bey için ilk müsabaka yerinde hep böyle arkadaşlarının hatasını çekmek ve üçüncü defa olarak (penaltı)ya mahkûm olmak sanki bir tecelli imiş! Fakat bu gencin büyük bir istidada malik olduğunu da kaydetmek icap eder. Bundan sonra haftaym bitinceye kadar top her iki kalenin arasında dolaştı ve mukabil hücumlar az çok müsavi bir renk gösterdi.

    İkinci haftaym Beşiktaşlıların hücumları ile başladı. Henüz üç dört dakika geçmemişti. Saadet’ten aldığı pasla Beşiktaşlı Edip Bey Galatasaray kalesine ikinci sayıyı da yaptı. Etraftan payansız alkışlar duyuluyordu. Denilebilir ki Galatasaray’ın geçen müsabakadaki rakipleri de bu sefer Beşiktaş tarafının duâhanı idi. Bundan sonra biraz rüzgârın altına düşen, biraz da pek ummadıkları vaziyet karşısında şaşıran Galatasaraylılar muayyen bir sistem dâhilinde oyun oynayamaz oldular. Beşiktaş gayesine vasıl olmuş, kendilerine nispetle daha ahenktar oynamaları icap eden rakibinin mekanizmasını kırmıştı. Müdafaa hususunda onlara çok faik görünen Beşiktaşlılar, Refik’le Tevfik’in teşkil ettiği (makas) sayesinde hemen her akını kaleciye yaklaştırmıyorlar, yaklaşanlar da Sadrettin’in elinden kurtulmuyorlardı. Muhacimleri itibariyle de Beşiktaşlılar daha mütesanit, daha ahenktar görünüyorlardı.

    Şiddet arttıkça arttı. Çarpmalar, çarpışmalar, hakemin düdüğü bir tarafa ceza verdikçe homurdanan (yuhalar!..) kulakları yırtmaya başladı.

    Spor meraklılarımızın arasında her vesilede (Yaşa), her bahanede (Yuha) diye bağırmaktan zevk alan terbiyesi kıt bir tabaka var.

    Bunların denildiği gibi sade Galatasaraylı olmadığı dün onların mağlubiyetini arz eden sahnelerde yaygaralarla da anlaşıldı. Eminiz ki yarın Beşiktaşlılar bir başka rakibin karşısına düşerler ve (Allah göstermesin) mağlup olsalar sırası geldikçe yine yuhalar duyulacaktır. Bu sadece spor ahlakının yokluğunu ifade eder. Dün sadece Galatasaray aleyhine yuha çekmek için oraya toplanan ve buna fırsat oldukça nihayetsiz zevk duyan biçareler vardı. Bu çirkin feryat Galatasaraylı olsun, Fenerli olsun, Beşiktaşlı olsun, hangi ağızdan köpürüyorsa sadece kendi tarafını lekeler.

    Galatasaraylılar oyunun sonlarına doğru çok çalıştılar.

    Fakat Beşiktaş kalecisi gol kurtarmak hususunda mucizeler gösterdi.

    Oyun belki biraz şiddetli oldu. Fakat bu şiddet mütekabildi. Her iki taraf da Fenerbahçe müsabakasındaki çirkin sahnelere meydan vermediler. Yalnız seyirciler arasında için için kaynayan bir kısım vardı ki sanki aynı rezaletleri îka için fırsat bekliyordu.

    Şurasını da ehemmiyetle kaydetmek isteriz ki Beşiktaş kulübünün başında bulunan sporcuların müsabaka günü pek kibar bir hareketine şahit olduk. Galatasaraylılar tehzil, hatta tahkir edilirken Beşiktaş kulübünden birkaç genç tribünlere, kalabalık arasında koşuşarak o manasız feryatları, garazkâr (yuha!) sadâlarını teskine çalışıyorlardı. Ve nihayet: “Susun efendiler!… Ayıptır!…” diye yırtılan bu arkadaşların “Bağıranlar Beşiktaşlı değil ki…” diye dertleştiklerini işitiyorduk.

    Bu netice bir kaza eseri midir?

    Beşiktaş kulübünün İstanbul futbol şampiyonu oluvermesi birdenbire pek çoklarını şaşırttı. Hele birinciliği yalnız Galatasaray ve Fenerbahçe kulüplerine layık gören bazıları bu neticeyi adeta bir kazaya hamlediyorlar.

    Şimdiye kadar her meselede ve bilhassa Avrupa futbolcularıyla yapılan müsabakalar esnasında futbolun bizde bir iki kulüp tarafından adeta inhisara alınmış gibi görünen vaziyete itiraz etmekte idik. Bizce dünkü netice daha ziyade bu itiraza hak vermiş oldu. Filhakika Beşiktaş kulübü öteden beri spor hayatımızda pek canlı bir müessesedir. Pekala hatıralardan olmak gerekir ki Fenerbahçe futbol takımı iki defa (Pera) timine mağlup olduğu sıralarda bu lekeyi temizleyen ancak Beşiktaş ve Altınordu kulüpleri olmuştu. O zamandan beri Beşiktaş futbolcuları Galatasaray ve Fenerbahçe takımlarını daima müsabakaya davet etmişler, fakat şimdiye kadar karşılaşmak fırsatını bir türlü bulamamışlardı. Beşiktaş hele atletizm sahasında pek şanlı bir maziye maliktir. Hatta eski atletlerimizin hemen hepsi oradan yetişmiş addolunabilirler.

    Eğer Galatasaray’ın yerine nihai müsabakada Fenerbahçe ile karşılaşsalardı Beşiktaşlıların behemehâl neticeyi kaybedeceklerini iddia edenler de oldu. Biz buna kani değiliz. Bir kere bütün sporda kati ve mutlak bir tahmin caiz değildir. Hele bizim memleketteki müsabakalar hiç de hesaba, kitaba uymaz. Binaenaleyh Beşiktaş Fenerbahçe’yi belki yener, belki yenemezdi. Fakat galebesi zannedildiği gibi de müstebat değildir. Şöyle ki Galatasaray takımının Fenerbahçe’deki ahengi bozduğu, oyun sistemini dağıttığı bir hakikattir. Nitekim son müsabakada Fener’in o maruf mihânikiyyeti görülememiş, alnı teriyle bir sayı yapılamamıştır. Hâlbuki Galatasaray bu kudreti Beşiktaş’a karşı gösteremedi. Saniyen pek seri Fener hücumları karşısında muvaffak olan Galatasaray müdafaası Beşiktaş müsabakasında izhar-ı acz etmiştir. Şu halde Fenerbahçe’nin Galatasaray karşısında mağlubiyetine yahut galip gelmesine sebep olan kudret Beşiktaş takımında ziyadesiyle mevcut demektir. Nitekim Galatasaray’a da bu sayede tefevvuk eylemişlerdir. Buna mukabil hücum hattı Galatasaraylılardan daha güzel işledi. Binaenaleyh pek ala kabildir ki Beşiktaş takımı Fenerbahçe ile karşılaşsa evvela onların ahengini bozmak, muhacimlerini yormak ve şaşırtmakla işe başlasın ve sonra taarruza geçerek hatta Galatasaraylılardan daha fazla sayı yapabilsin. Bu takdirde hatıra gelecek yalnız bir tehlike vardır, o da Beşiktaşlılar oyuna daima fena oynayarak başlarlar. İlk dakikaları daima durgun geçer. Bundan Fenerbahçe’nin istifade edebilmesi vârid-i hâtır olabilir. Fakat ilk dakikadan itibaren rakibin maruf muhacimlerini tutarlar ve aralarını açarlarsa galebe Beşiktaş’ındır. Şu halde bu gençler pek layık olarak İstanbul birinciliğini kazanmışlardır. Bu birincilik belki yarın bir başka rakibe de geçebilir. Fakat bugün için bir kaza eseri değildir. Nitekim şimdiye kadar İstanbul şampiyonluğu daima üç kulüp arasında dolaşmakta idi. Galatasaray, Fenerbahçe ve Altınordu’dur. Beşiktaşlılar bugün denilebilir ki oyun sistemleri ve birkaç oyuncuları ile eski Altınordu’nun vaziyetini hatırlatmaktadır.

    25 Ağustos 1924

    Futbol

    Kocaeli Şampiyonluğu

    Adapazarlılar, Kocaeli mıntıkası futbol şampiyonu oldular.

    İzmit muhabirimizden: Ankara’da icrası mukarrer Türkiye birinciliklerinde Kocaeli mıntıkasını temsil edecek atletlerle futbol takımları arasında yapılan müsabakalar nihayet bulmuştur. Mıntıka heyet-i merkeziyesi tarafından çekilen kura mucibince ilk günü Kocaeli ve Kandıra Türk Birliği futbol takımları karşılaştı. Kocaeli futbolcuları Türk birliğine beş sayı yapmak suretiyle galip geldiler. İkinci günü Hereke futbol takımı ile İzmit Gençlerbirliği arasında müsabaka icrası mukarrer olduğu halde heyet-i merkeziye kararıyla Gençlerbirliği’nin mağlubiyeti ilan edildi. Her iki günün galipleri olan Herekelilerle Kocaeli takımları arasındaki maç Herekelilerin galibiyeti ile neticelendi. Nihai müsabakada Hereke takımı Adapazarlılara mağlup olduğu için Kocaeli mıntıkası futbol şampiyonluğu Adapazarlılarda kalmış oldu. Atletik yarışmalarda birinciliği Kocaeli sporcuları kazandılar. Ayın yirmi altısında Ankara’ya hareket ediyoruz.

    26 Ağustos 1924

    İstanbul Birinciliği Etrafındaki Münakaşalar

    Bazı kulüpler federasyon tarafından serdedilen itirazat – Yeni müsabaka ihtimalleri var mı? – Federasyonun şimdiye kadarki ihmalleri.

    Futbol meydanında İstanbul’un on sekiz kulübü çarpıştı ve tam manasıyla çarpıştı. Nihayet süzüle süzüle en son galebe Beşiktaş takımında kaldı. Artık her şeyin bitmesi ve Ankara müsabakalarına iştirak için İstanbul namına Beşiktaş takımının yola çıkması icap ederken şimdi de çarpışmanın en feci safhası masa başlarında tecelli etti.

    İşitiyoruz ki Salı akşam Futbol Federasyonu, Heyet-i Müttehide merkez-i umumisi ve daha muhtelif heyetler toplanıyorlar, konuşuyorlar; hakemleri, şahitleri istimâ ediyorlar, raporlar üzerinde tetkikat yapıyorlarmış.

    Beşiktaş’ın futbol şampiyonu olmasından bir aralık Galatasaray’ın da Fenerbahçe’nin de az çok memnun oldukları zannediliyordu. Hele bu iki kulüp arasındaki rekabeti dışarıdan teessüfle takip edenler son neticeden sonra artık bütün ihtilafların örtüleceğini ümit ettiler. Öyle ya, birincilik ne Galatasaray’a ne de Fenerbahçe’ye nasip olmadığı için her iki rakip: “Oh… Ben kazanamadım ama ona da kalmadı” diye çapraşık bir haz duydular. Fakat birdenbire her köşeden mırıldanan sesler işitildi. Her noktadan yeni yeni indifâ istidatları kımıldadı.

    Nihayet bu telaşlı içtimaların, gizli gizli münakaşalarında da sebebi anlaşıldı. Müsabaka meydanındaki çarpışmadan müspet netice kazanamayanlar şimdi işi şifahi ve tahriri muâraza sahasına dökmüşlerdi.

    İşittiğimize nazaran son müsabakalara kalan kulüplerin dördü de başka başka noktalardan itiraz ediyorlarmış. Kimisi Süleymaniye-Beşiktaş, Altınordu-Galatasaray, Galatasaray-Fenerbahçe ve nihayet Beşiktaş-Galatasaray müsabakalarının ke-en-lem-yekün addedilmesi lazım geleceğini iddia ediyor ve son müsabakaların tekrarlanmasını, kimisi sade Galatasaray ve Fenerbahçe kulüplerinin karşılaşmasını istiyor. Süleymaniyeliler diyor ki: “Beşiktaş takımı şayan-ı itiraz bir surette teşkil edilmiştir. Ezcümle aralarında başka kulübe mensup oyuncular vardı. Bazılarının diskalifiye edildiği de rivayet edildi. Bu oyuncular diskalifiye edilmiştir demesek bile böyle hüküm verilmiş midir, verilmemiş midir? Burası tayin edilmeli ve başka kulüplere mensup oyuncular oynadığı için Beşiktaş kulübünün kazandığı netice hükmen feshedilmelidir.”

    Altınordulular diyormuş ki: “Tevfik, Refik, bizim kulüpte kayıtlıdır. Üzerinden dokuz ay geçmeden başka kulüpte oynayamazlar. Saniyen Galatasaray bizim aleyhimizde seremoni yaptığı tarihte yağan yağmurlar o birkaç gün esnasında müsabaka icrasına imkân bırakmıyordu.”

    Bu itirazlara doğrudan doğruya iştirak etmeseler bile Fener’le Galatasaray’ın da kısmen mütemayil bulundukları hissediliyor. Hatta “Beşiktaş’ın şayan-ı itiraz noktalarını biz de biliyorduk. Fakat nasıl olsa galip geleceğimiz için daha doğrusu nihai galebenin onda kalacağını tahmin etmediğimiz için bidayette meseleyi kurcalamaya lüzum görmemiştik” dedikleri anlaşılıyor.

    Bütün bu mesailde en bariz hakikatlerin mevcudiyeti kabul edilse bile dünyada bundan manasız, bundan mevsimsiz bir itirazın olamayacağını zannediyoruz.

    Beşiktaş kulübü Süleymaniye’den evvel Beykoz ve Ortaköy takımlarıyla iki müsabaka yapmıştı ve o müsabaka günlerinde aynı şerait mevcut idi. Federasyonun aklı bu sırada nerede idi? Süleymaniyeliler pek yakında Beşiktaşlılarla bir defa daha karşı karşıya gelmişlerdi. Ondan başka Beşiktaş takımı Rusyalı futbolcularla hiç de hususi mahiyette olmayan bir müsabaka daha yapmıştı. Bu kulübe atfolunan şayan-ı itiraz noktalar o sıralarda niçin mevzubahis olmadı? Altınordu’nun Refik ve Tevfik Beyler üzerinde bir hakkı olduğunu kabul edelim. Fakat bunun etrafındaki itirazlarını niçin zamanında ortaya koymamıştı?

    Refik’le Tevfik epey zamandır Beşiktaş’ta oynuyorlar. Hatta bunun yüzünden Avrupa’ya gidemediler. Avrupa’dan avdette Altınordu niçin hakkını aramadı? Bu iki oyuncu gibi İbrahim’le Emin ve Harbiyeli Kemal Beyler Altınordu’da son günlere kadar bulunmuş, hatta Avrupa seyahatine Altınordu namına iştirak etmişlerdi.

    İbrahim’le Emin Altınordu’dan çıktıklarından sonra muayyen müddet geçmediği halde Beykoz kulübünde nasıl oynadı? Mademki Şeref, Cevat ve Kemal Beyler Harbiye takımında dâhildiler ve Harbiye takımı da Ankara şampiyonluğunu taşıyordu. Altınordu’da nasıl uzun müddet müsabakalara iştirak ettiler?

    İşin hele bu kısmı büsbütün karışıktır. Zira Ankara futbol mıntıkası da Harbiye’nin kendi şampiyonları olduğunu ilan etti. Harbiyeliler de böylece hem Altınordu’dan ve Beşiktaş’tan ayrıldılar, hem de Türkiye müsabakalarına Ankara namına iştirak imkânını elde edemediler.

    Sonra iş bu nokta-i nazardan tutturulsa itiraz eshabından Süleymaniyeliler de bizzat aynı esnada hedef olurlar. Zira bugün Süleymaniye’de oynayan müdafi Şükrü Bey de Altınordu’dan Refik ve Tevfik Beylerle beraber ayrılan kafileye dâhildi. Bu zamana kadar federasyon daimi bir lakaydi muhafaza etmişken bütün bu pürüzlü işler tam İstanbul birincilikleri bittikten sonra mı ortaya çıktı? Bu takdirde değil sadece son üç müsabakayı, şimdiye kadar on sekiz kulüp arasındaki bütün maçları ke-en-lem-yekün addeylemek icap edecektir.

    Hülasa iş büsbütün çapraşık bir devreye dâhil oldu. Fakat bize öyle geliyor ki bütün işler hep Fener-Galatasaray ihtilafından çıkıyor ve hep iki kulübü tekrar karşılaştırmak içindir ki bu dedikodular icat ediliyor. Fenerbahçe ile Galatasaray’ın münasebatı bir iki sene evveline gelinceye mergup bir rekabet şeklini muhafaza etmekte iken son senelerde telkinler, teşviklerle iki kulübün arasına feci bir nifak ve husumet sokanlar şimdi de Beşiktaş’ın birinciliğini çekemiyorlar. Hâlbuki Beşiktaş’ın İstanbul birinciliği bir emrivakidir. Federasyon heyeti bunu değiştirmek için izhar edeceği en küçük hareketle kendi kendini itham etmiş olacak, adeta payansız bir uçurumda intihara atılan çılgın vaziyetine düşecektir.

    Yeniden müsabakalar yapmak sade Federasyon’un kendini düşürmesiyle de kalmayacak, böylece Türk sporculuğunda en lekeli bir şey irtikâp edilmiş ve Türk gençliği efkâr-ı umumiyesi hiçe sayılarak en bayağı bir hareket püskürtülmüş olacaktır.

    İş olmuş bitmiştir. Ötekinin berikinin keyfine göre hareket imkânı kalmamıştır. Beşiktaş takımı İstanbul birincisi olarak Ankara’ya gider ve icap ederse mesele orada münakaşa edilerek bir karara raptedilir.

    (DEVAM EDECEK)