Etiket: Kemalettin Şükrü

  • Tarih ve Fenerbahçe 1929 – II

    Arşivlerde dolaşırken, araya gündeme dair diğer olayları da katarak, Fenerbahçe ve Türk spor tarihi haberlerini derliyorduk. Günün birinde her yıl için bir almanak haline gelebilir mi, bilemeyiz ama sitede bir araya toplayalım istedik. 1929 ile başlıyoruz… Huzurlarınızda “Tarih ve Fenerbahçe 1929 – II”

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    SPORDA İLK FİİLİ ADIM [1]

    Beyoğlu Fırka Binası Federasyon’a Verildi

    Avrupa’da kış spor hayatının büyük heyecanlarla beklendiği bir mevsimdir. Bilhassa futbol bu mevsimde en büyük maçlar hazırlar.

    Bizde ise iş berakistir; kış gelince koca bir çamur deryası halini alan “stadium” kapısına koca bir kilit asılır ve diğer sporlardan sarfı nazar en emektar olan futbol cephesi bile aylarca iyi hava, kuru toprak beklemeye mecbur kalır.

    Bu şerait dâhilinde futbolumuzun gittikçe kuvvetsiz kalmasını teaccüple karşılamamalıyız.

    Biz her şeyden evvel artık bu hale bir çare bulmanın zamanı geldiğine kaniyiz. Aksi halde futbol tedennisini her türlü tarizden muaf tutmak en samimi bir hareket olacaktır.

    Bu bahis etrafındaki mütalaaları düşünürken, futbol rüesasından birini pek haklı olarak işaret ettiği bir noktanın da hakkını vermeliyiz; futbol tarzı değişmiş ve her sahada olduğu gibi orada da tabii ve sıhhi şartlar altında aramaya başlanmıştır.

    Mazide olduğu gibi körü körüne maç yapan, terini, çamurunu giderecek imkânları temin etmeden maç yapmak isteyen sporcu kalmamıştır. Mesela Beykoz’dan ta Taksim’e gelen bir sporcu evvela bir duş ve maçtan sonra titremeyecek bir yer aramaya başlamıştır.

    Bunu bir “modernite” değil hayat kıymetinin manasının daha iyi anlaşılmış olmasında aramalıyız.

    Bunun içindir ki emanet tahsisat mı verecek, yardım mı edecek, Stadyum Çukurbostan’da mı yapılacak her ne olacaksa bir an evvel olmalıdır. Sporda aşağı yukarı 30 senelik bir mazisi olan şehrin bir stadyum istemeye hakkı vardır.

    Büyük bir memnuniyetle haber aldık; Cumhuriyet Halk Fırkası spor için azami teshilat ve yardımda bulunmaya karar vermiştir. Bunun ilk nişanesi Beyoğlu fırka binasının federasyona tahsisi suretinde tecelli edecektir.

    Binanın büyük bir kısmından istifade edecek olan İdman İttifakı burada güreş, boks, eskrim, voleybol salonları tesis edecek, bu hususta fırka tarafından yardım görecek ve bu suretle sporun bu şubeleri ve sporcular sıhhi ve tabii şerait altında çalışacak bir mekân bulmuş olacaklardır.

    BUGÜNKÜ FAALİYET [2]

    Bugün Taksim Stadyumu’nda Galatasaray ve İstanbulspor takımlarının bir maç yapması mukarrerdi. Fakat İstanbulspor kulübünün bugün senelik kongresi aktedileceğinden bu maçın taliki muhtemeldir.

    Kadıköy sahasında Fenerbahçeli küçükler Musevi Lisesi takımıyla karşılaşacaktır. Musevi takımı oldukça kuvvetli bir rakip olduğu için, yapılacak maç ehemmiyete maliktir.

    Beyoğlu Amerikan Kulübü’nde yapılmakta olan voleybol şampiyonası maçlarına bugün de devam edilecektir.

    Bugün icrası mukarrer maçlar şunlardır:

    1. Fenerbahçe-Taksim Yeni Yıldız. Saat 13.30’da.
    2. Vefa-Nişantaşı. Saat 14.30’da.
    3. Beşiktaş-Galatasaray. Saat 15.30’da.

    Hakemler sırasıyla Necmi, Bedi Beylerdir.

    Bu müsabakalar içinde şampiyonanın en kuvvetli namzedi olan Fenerbahçe’nin yapacağı maçla kuvvet itibariyle yekdiğerinin dengi olan Beşiktaş-Galatasaray’ın yapacağı maç şayanı dikkat olacaktır.

    Voleybol şampiyonasına iştirak eden takımların adedi, bugüne kadar asla vasıl olamadığı bir dereceye kadar yükselmiştir.

    Bu cihet, voleybolun İstanbul’da cidden taammüm etmekte olduğuna delil sayılabilir. Bu şayanı memnuniyet neticenin elde edilebilmesi her şeyden evvel mekteplerin voleybola ehemmiyet vermeleri ve alakadar teşkilatın sessiz, fakat muvaffak mesaisi sayesindedir.

    MARUF BEY’İN VEFATI [3]

    Gazetecilerin maruf dostu Maruf Bey ölmüş.

    Onu ilk defa bundan 10 sene evvel tanımış, görüşmüştüm. O zaman Meclis-i Mebusan’da Zabıt Kameli Müdürü idim. Kalemde münhal iki kâtiplik için müsabaka imtihanı açmıştık. Taliplerin iktidar derecelerini anlamak üzere yazdırılan tahrir mevzuuna ait imtihan evrakını okurken bunların arasında bir tanesinin verilen mevzu ile hiç alakası olmayarak “Erkan-ı Harbiye-i Umumiyenin ıslahından ve vilayetlerin, hatta Meclis-i Mebusan ile Meclis-i Ayan’ın da kolordularla beraber Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetinin idaresine verilmesinden” bahsediliyordu. Bu garip layihanın altındaki imza “Maruf”du.

    Müsabaka imtihanına girdiği günden beri kendini Meclis’e memur olmuş farz ederek dairenin misafir salonundan çıkmayan Maruf Bey ile şöyle bir konuşmak için Kalem odasına çağırttım. Yarım saat kadar görüştük. Bu esnada hiçbir hezeyanda bulunmadığına bakarak, akıllı mı, deli mi diye tereddüde düştüm. Biraz sonra Meclis toplandı. İçtima salonuna gittim, üç saat süren içtimayı müteakip kaleme geldiğim zaman Maruf Bey’i mümmeyizin masasına oturmuş harıl harıl yazı yazmakla meşgul buldum. Yazdıklarını bana uzattı:

    • Meclis-i Mebusan’ın ıslahı için layiha, dedi, lütfen emrediniz de bizim maaşı versinler!

    Zavallı Maruf Bey, kapıcılara, odacılara vaki olan sıkı tenbihlere rağmen mutlaka bir kolayını bulup hemen her gün Zabıt kalemine giriyor, saatlerce yazılar yazıyor, sonra da bana verip,

    • İdarei vilayata dair layihadır, diyor ve ilave ediyordu.
    • Lütfen muhasebeci beye emrediniz de bizim maaşı versin.

    Biçareyi atlatıp da işimize bakıncaya kadar akla karayı seçerdik.

    Nihayet İngilizler 16 Mart’tan sonra Damat Ferit hainine Meclis’i kapattırdılar, biz de Maruf Bey de Meclis’e giremez olduk.

    Ondan sonra Maruf Bey’i Gazete idarehanelerine dadandığı zaman tekrar gördüm. Gelir, Tahrir Müdürlerinin karşısında saatlerce, sessiz sadasız durur, gitmek bilmez, nihayet cebinden bir kâğıt çıkarıp uzatır,

    • Matbuatın ıslahı için baş makaledir. Lütfen dercediniz. Gazetenizin satışı dehşetli artar, kariler de siz de biz de müstefit oluruz. İdare müdürüne söyleyiniz de bize beş on lira versin, derdi.

    Hindi yumurtasına benzeyen çil dolu yüzüne dikkatle bakardım. Solgun çehresinde hepimizle alay ediyormuş gibi hafif müstehzi bir tebessüm dolaşırdı. Anut ve saburdu, bir kere geldi mi gitmek bilmezdi, geveze değildi ama iş arasında matbuatın ıslahından bahsederek zihninizi perişan ettiği için fazla işimiz olduğu vakit atlatır, başka bir arkadaşa, ekseriya İdare Müdürlerine musallat ederdik. Eline “Maruf Bey’e istediği kadar para veriniz” diye bir kâğıt tutuşturarak başımızdan savardık. Bazen haftalarca görünmez, bazen de günlerce matbaadan eksik olmazdı.

    Maruf Bey, gazetecilere dost bir meczup olduğu için meşhur ve maruf oldu. Bu itibarla gene talihi açık bir deli imiş. Biçare yalnız hayatını vakfettiği o büyük emeline nail olmadan, matbuatı ıslah edemeden matbaalardan da dünyadan da elini eteğini çekti. Allah rahmet eylesin.

    VEFA KULÜBÜ’NÜN KAR KOŞUSU [4]

    Koşucular Fatih’ten Ortaköy’e Kadar 45 Dakikada Koştular

    Vefa İdman Kulübü tarafından tertip edilen kar koşusu dün sabah icra edilmiştir. Koşuya üç kişi iştirak etmiştir. Koşucular Fatih Parkı önünde toplanmışlar ve saat 9.30’da hareket etmişlerdir. Koşucular bir heyet tarafından otomobil ise takip edilmiştir.

    Koşucular Fatih’ten hareket ettikten sonra Tramvay Caddesi’ni takiben Beyazıt, Sultanahmet, Eminönü, Karaköy, Fındıklı tarihiyle Beşiktaş’a kadar gelmişlerdir.

    Sabahki şiddetli fırtına ve kar ve yerlerin buzlu olması koşucuların tam süratle koşmalarına mani olmuştur. Bunlardan bir tanesi Beşiktaş’ta koşuyu terk etmiştir. Diğer koşucular koşuya devam etmişler ve Ortaköy’e kadar gitmişlerdir.

    Fatih’ten Ortaköy’e kadar olan mesafe 45 dakikada koşulmuştur. Koşuda Vefa kulübünden Süleyman Bey birinci gelmiştir.

    Vefalıların bu suretle bir kar koşusu tertip etmeleri kış sporu için şayanı tebriktir.

    Spor faaliyetinin bizim için ölü olan bu mevsimde diğer kulüplerimizin de bu gibi koşular tertip etmesi çok şayan-ı arzudur.

    KAR FIRTINASI [5]

    Müthiş kar fırtınası, karada ve denizde insan hayatını birde felce uğrattı. Vapurlar, tramvaylar, otomobiller işleyemez oldu ve bütün bu medeni vesaitin icadından evvelki zamanlarda olduğu gibi, insan hareket ermek için yalnız iki bacağından istianeye mecbur kaldı.

    Münakalatsız şehrin her mıntıkası, muhasım tabiatın muhasarası altında; sebzeciler kırdan sebze getiremediler, balıkçılar denizden balık çıkaramadılar, sucular suyu dağdan indiremediler.

    Bu satırları yazarken, birden matbaadaki elektrikler söndü. Şirkete telefon ettiler. Şu acayip cevap alındı:

    • Bir şey yapmayınız. Bu işe ancak Fatin Hoca karışır.

    Beş on dakika sonra bütün şehrin ışıkları da söndü. Kar fırtınası, kapkaranlık ve tenha sokaklar içinde haileengiz beyaz kasırgalarını raksettirmeye başladı, odalarda çoktan terk edilmiş gaz lambalarının cehennemi bir karanfili andıran kırmızı alevi duvarlarda korkunç gölgeler resmetti.

    Hâsılı bir saat içinde, tabiat koskoca medeniyeti iflas ettirdi.

    Meğer insan zekâsının ibda ettiği şu mağrur âlem (Japon evlikleri gibi!) bir kağıt köşkten başka bir şey değilmiş!

    VOLEYBOL TURNUVASI [6]

    Beyoğlu Amerikan Kulübü’nün geçenlerde tertip ettiği turnuvayı, malum olduğu üzere Fenerbahçe takımı kazanmıştı. Dün bu turnuvanın galiplerine kupa ve madalya tevzii merasimi, Beyoğlu Amerikan Kulübü’nde icra edilmiştir.

    Matbuat erkânı ve Voleybol Federasyonu azalarının huzuruyla yapılan bu raşime pek parlak olmuş ve spor muhibbi olarak tanınmış Türk, ecnebi birçok zevat da bu merasime iştirak etmişlerdir.

    Eski ve muhterem sporcu Mazhar Bey, bu merasimi idare etmiş ve Fenerbahçeli gençlere galibiyet kupasını ve madalyaları vererek beyanı tebrikat etmiştir.

    İkinciliği kazanan Kabataş takımına da kupa ve madalya tevzi edilmiş, bilahare bir çay ziyafeti verilmiştir.

    MUZİRDİR [7]

    Halk Fırkası sporculara meşkûr bir muavenet olmak üzere İstanbul ve Beyoğlu fırka binalarını spor teşkilatına tahsis etti. Söylendiğine göre heyeti müttehideler İstanbul’daki fırka binasına, mıntıka merkezi de Beyoğlu’ndakine yerleşecektir.

    Bizce bunun kadar manasız ve hatta muzir bir şey olmaz. Filhakika İstanbul’un spordaki vaziyeti dolayısıyla mıntıka merkezinin her an heyeti müttehidelerle temas etmesi lazımdır. Bilhassa lisans işleri gibi şeylerde bu temasların lüzumu pek kuvvetlidir.

    Bizim fikrimizce İstanbul’daki bütün spor teşkilatı aynı bina altında toplanmalıdır. Aksi takdirde mesela Adana mıntıkası heyeti müttehidelerle temasta bulunmak için nasıl fazla külfete giriyorsa bu külfete hiç lüzum yok iken İstanbul mıntıkasına da terettüp edecektir.

    Ümit ve temenni edelim ki bu yanlış ve hatta müzir adım atılmasın.

    ARTIK YETER! [8]

    Kış, kıyamet, kar, üçü de (k) harfiyle başlayan bu afetler devam ettikçe ediyor.

    Dün beni arabasına bin türlü naz ve niyaz ile alan bir şoförün, yağan kara bakıp da bağırdığı gibi, insanın:

    • Allah baba, artık yeter! Diyeceği geliyor.

    Koskoca bir şehrin manzarası değişti. Meydanlarda rüzgârın yığdığı karlar birer ufak tepeyi andırıyor. Sokaklar oldukça tenhalaştı. Birçok mağaza camakanları kepenk altındadır.

    Yalnız kömürcüler açık, yalnız kömürcüler dükkânlarının önünü ferahlı ferahlı süpürüyorlar. Bu kara kışın bembeyaz günlerinde İstanbul sokaklarında göze çarpan bir kafile de kukuleteli muşambalarla ellerinde kürek dolaşan (Ku-Kluks-Klan) cemiyeti azasını andıran süprüntücülerdir. Gök yağdırıyor, onlar kürümeye uğraşıyorlar.

    Allah kuvvet versin.

    VEHAMET YOK! [9]

    Milliyet arkadaşımızın ilk sayfasında, İstanbul’u alt üst eden kışa dair, kocaman harflerle şu sakin serlevha vardı:

    “Vaziyette hiçbir vehamet yoktur!”

    Bu serlevhanın altında da şu korkunç haberler vardı:

    “İstanbul mahsur bir şehir vaziyetinde…”

    “Trenler işlemiyor…”

    “Muhabere munkati…”

    “Daireler; mektepler boş…”

    “Kar altında kalan üç trenden birinin yolcuları kurtarıldı…”

    “Feneryolu ve Göztepe arasındaki mahalleler dün sabahtan itibaren müteaddit yerlerden (Ekmeksiz kaldık) diye istimdat etmişlerdir. Bunun üzerine hemen bu civara amele kolları sevkedilmiş fakat mütemadi bir surette çalışılmasına rağmen yolları açarak bu kar mahsurlarına ekmek sevkine imkân bulunamamıştır…”

    Refikimizin bu hali, bana şu fıkrayı hatırlattı:

    Vaizin biri camide vazederken:

    • Ey cemaat, demiş, enfiye çekmek günahı kebairdendir…

    Cemaat arasında bulunan bir Bektaşi, vaizin burun deliklerini enfiye ile tıkalı görünce:

    “Aman erenler” demiş, “Burnun ağzını tekzip ediyor!”

    Refikimizin de o serlevhasıyla bu tafsilatı tıpkı vaizin ağzıyla burnu gibi. Altı üstünü tekzip ediyor!

    İŞGAL FACİALARI [10]

    Süleyman Nazif ile Franşe Despre Karşı Karşıya Geldi

    (…) Franko Paşa’nın bu sözleri Franşe d’Espre’nin üzerinde yavaş yavaş yavaş iyi bir tesir bırakmıştı.

    • Onunla konuşabilir miyim? Dedi. Mademki bu zat sizin anlatığınız gibidir. Ben verdiğim emri geri alıyorum. Fakat bu ihtiyar vatanperver ile yakından temasa gelmek istiyorum.
    • Hay hay…

    Hemen o gün Nazif, Franşe d’Espre ile görüştü.

    Üstat kendine has vakarı ile ceneralın şahsı hakkında hiçbir husumet beslemediğini fakat İstanbul’a bu tarzda girişten müteessir olduğunu anlattı ve şöyle dedi:

    “Yine söylüyorum general. Bir Fransız generali olarak İstanbul’u böyle görmeyecektiniz.

    Sizi Beyoğlu sokaklarında gezdiren beyaz at, Fransa’ya karşı muhabbet dolu Türk kalplerinde unutulmaz yaralar açmıştır.

    Siz Fransa’yı kendi vahşi gayelerine alet etmek isteyen bir sürü Rum ve Ermeni yardakçılarının alkışlarına kapıldınız.

    Mazlumu ezmek için kendisine masum tavrı veren zalime el uzattınız.

    Hâlbuki asıl mazlum Türk milleti idi. Biz ikinci vatan dediğimiz Fransa’nın bir generalini büyük ümitle ve dört gözle bekliyorduk. O general sizdiniz.

    Geldiniz, gelişinizi gördük. Tafsilata hacet yok.

    İşte bu vaziyetin tesir ve teessürüdür ki o bana o makaleyi yazdırdı. Ben bu yazımdan dolayı sizden af istemiyorum. Çünkü vazifemi yaptım.

    Fakat siz bir Fransız generali sıfatı ile vazifenizi yapmadınız. Fransa’nın ve tarihin sizi affetmesini arzu ederim.”

    EMDEN İKİ GÜN SONRA ŞEHRİMİZDE [11]

    Alman talebesini hamilen limanımızı ziyaret edecek olan Emden zırhlısı Pazartesi günü saat 8’de gelecektir. Alman zırhlısı evvela Selimiye kışlasını selamlayacak, bundan sonra Boğaz’da bir cevelan yapacak ve Dolmabahçe önünde demirleyecektir. Bunu müteakip ziyaret kısmı başlayacaktır.

    Gemi süvarisi, valiyi, şehriminini, kolordu kumandanını, donanma kumandanını ziyaret edecek ve öğleden sonra kendisine ziyaretleri iade edilecektir.

    Dün akşam hariciye murahhaslığından, Alman sefaretinden ve bahriyeden intihap edilen zevat geminin limanımızda kalacağı günlere ait programı tespit etmişlerdir.

    Alman talebesi Bahriye mektebini ve diğer bazı mahalleri ziyaret edecekler, Zırhlı da Erkânı harbiye ve Bahriye mekteplerimiz tarafından gezilecektir.

    Emden futbol takımının şehrimizde Totonya Alman takımı ve İstanbul muhteliti ile birer maç yapması muhtemeldir.

    BASKETBOL MAÇLARI [12]

    Dün Beyoğlu Amerikan kulübünde Turnuva şampiyonası serisine devam olunmuştur. En mühim maç, Robert Kolej’in Yeni Yıldız takımı arasında yapılmıştır.

    Maç çok zevkli ve heyecanlı olmuş, neticede Robert Kolej takımı ufak bir farkla galip gelmiştir.

    Amerikan Mektebi – Saint Benoit maçında Saint Benoit takımı galip gelmiştir.

    ADALET TECELLİ ETTİ [13]

    Bursa’daki Mevkuflardan Beşi İdam Cezasına Mahkûm Edilmiştir

    Diğer Maznunlar Hakkındaki Karar Nedir?

    Bursa, 9 (Milliyet) – Bursa Ağır Ceza Mahkemesi taklibi hükümet maznunları hakkında kararını bugün tefhim etti.

    Havanın pek soğuk olmasına rağmen Adliye binası önünde toplanan kesif bir halk kitlesi maznunların getirilmesini bekliyordu. Maznunlar kamyonlarla getirildi. Meyus ve heyecanlı idiler. Zabıta tertibatı lazımeyi almıştı. Salon hınca hınç doluydu.

    Yarım saatlik bir intizardan sonra Heyeti Hâkime salona dâhil oldu. Mustantik kararnamesiyle muhakeme safahatını ihtiva eden rapor okundu. Bundan hükümeti devirmek maksadıyla teşkil edilen cemiyet faaliyetinin delail ve itirafat ile sübut bulduğu bertafsil izah ediliyordu.

    Raporun kıraatini müteakip bu ef’alde iştirakleri Sabri’nin ifadesinden başka bir delile istinat etmediği için masumiyetlerine vicdani kanaat hâsıl olan maznunlardan Mustafa, Hakkı çavuş, İsmail, Mustafa Rasim, Kocabaş İsmail, Ali Rıza, kapıcı Eşref, Selami, Hamit, İmam Halil, Hilmi, Laz Hüseyin, Uncu Ziya’nın beraatleri tefhim edilmiş ve salondan çıkarılmışlardır.

    Diğer maznunlardan Yetim, Laz Ali, Evliya Hocanın da cemiyete dâhil oldukları sübut bulduğundan Ceza kanununun 171inci maddesinin ikinci fıkrası mucibince tecziyeleriyle hidematı ammeden mahrumiyetleri tefhim edildikten sonra İbo, Kocabaş Hasan, Mustafa, Osman’ın, firari Ali’nin, Seyfi ile Hidayet, Batakçı’nın Mehmet’in de teşkilattan haberleri olduğu halde sui niyetle hükümete ihbar etmediklerinden haklarında ceza kanununun 151inci maddesinin 2nci fıkrasının tatbik edildiği gıyaben ve vicahen tebliğ edilmiş, bunlardan Kocabaş Hasan’ın 21 yaşını ikmal etmemesinden cezası altı aya indirilmiştir.

    Bu teşkilatın müessis ve mürettiplerinden olan Gökbayrakçı Dağıstanlı Cemal, Çerkeslerden Sabri, Kadem ile Gürcü Dikici, İsmail ve Tatar gardiyan Kamil’in de Ceza kanununun 146ncı maddesi mucibince idamlarına hükmedilmiştir.

    Kararın tefhimini müteakip Cemal ayağa kalkarak kararını haksız bulduğundan, adaletin tatbik edilmediğinden, hâkimlerin Allah’tan korkmaları icap ettiğinden bahsiyle bir takım hezeyanlarda bulunmuş, Mahkum Sabri de ayağa kalkarak Cemal gibi açmalamış, samiini güldürmüştür.

    Reis Bey bunlara şu müskit ve haklı mukabelede bulunmuştur:

    • Sen Allah’tan korkaydın, bu cürmü yapar mıydın? Muvaffak olaydın ne olacaktı?

    LİG MAÇLARI [14]

    İstanbul mıntıkası lig maçları ikinci devre müsabakalarına nihayet bir ay sonra başlanacaktır. Havaların açılmasını müteakip birinci küme takımları idmanlarına başlayacaklardır. Bu suretle yakın bir atide futbol faaliyetine şahit olacağız demektir.

    NÜMAYİŞ [15]

    Eski ramazanların kaba sofuları vardı. Ramazanda, arkada şamhırkası, elde teşbih, kaşları çatık, cehennem meydancıı gibi dolaşırlar, azarlayacak çocuk, paylayacak kadın, tahkir edecek fakir, kavga edecek insan ararlar. Onların bu halini görenler, sanki kıldıkları namazın, tuttukları orucun sevabı kendilerine değil de başkalarına imiş sanırdı.

    Bir gün bunlardan biri, iftar topuna yakın, pencerenin önüne oturuş, kemali azametle sokağı temaşa ederken, fakirin biri:

    • Efendi, Allah rızası için birkaç para himmet eyle!

    Diyince, zengin ve mağrur sofu, yüksek sesle içeriye bağırır.

    • Mehmet! Git, Ali’ye sule! Ali, vekilharca söylesin, ayvaz da uşağa söylesin, uşak da gitsin şu dilenciye: “İnayet ola!” desin…

    Bu sözü işiten fakir, ellerini açarak:

    • Yarabbi, der, Cebrail’e söyle, Cebrail Mikail’e söylesin, İsrafil Ezrail’ e söylesin, Ezrail de gelsin, şu herifin canını alsın!

    Çok şükür, ağzından söz çıkmayan, “İnayet ola!” demeye bile tenezzül etmeyen çatık suratlı evelzaman sofuları artık yok oldular ve gene çok şükür, din ile dünya işi birbirinden ayrıldıktan sonradır ki ibadet nümayiş olmaktan kurtuldu.

    STADYUM İÇİN MÜRACAAT [16]

    İstanbul mıntıkası Futbol Heyeti Cuma günü top oynanacağı cihetle Stadyum’un derhal tathirini istemiştir. Emanet bütün mevcut vesaiti ile ancak ana caddeleri temizlemekle meşgul olduğundan bu hafta için buna imkân olmadığını cevaben bildirmiştir.

    İLK TAYYARE [17]

    Milli mücadelenin ilk zamanları idi. O zaman maden kanatlı tayyarelerimiz yoktu. Birkaç bez kanatlı, kullanılmış tayyaremiz vardı.

    Bez kanatlı tayyareler gergin dursun diye bezlerinin üstüne bir ilaç sürerlerdi. Bu ilaç düşmanların memleketinde vardı. Bizim tedarik etmemiz kabil değildi.

    Kumandanlar, ustalar, tayyareciler düşünmeye vardılar. Ne yapalım ki tayyarelerin gevşeyen bez kanatlarına bir şey sürelim de o madde gibi gergin tutsun. Yoksa başka türlü uçmak kabil olmayacak.

    Hâlbuki düşman tayyareleri vızır vızır üstümüzde işliyor ve zararlar veriyordu.

    Bir genç tayyareci atıldı, dedi ki:

    • Ben bir çare biliyorum, onu yapalım.
    • O çare nedir? Diye sordular.
    • Çok, pek çok kaynatılmış patates suyu, o madde gibi yapışkanlık peyda ediyor. Patatesi kaynatalım ve tayyarenin kanatlarına onu sürelim.

    Herkes birbirine bakıştı ve silah arkadaşlarından birisi dedi ki:

    • Yahu uçarken yağmur yağarsa ne olur?
    • Kanatlar gevşer biz de ineriz.
    • Tehlikeli bir iş.
    • İstiklali, vatanı için uğraşan bir millet için tehlike, korku, kaza, ölüm yoktur.

    Bu söz üzerine koca bir kazan patates kaynattılar ve ilk tayyarenin kanadına sürdüler. Kurudu. Kanatlar gerildi. Genç tayyareci uçtu ve ilk uçuşta bir tayyareci düşürdü.

    Ondan sonra patates suyu ile çalıştılar. Ta çelik, maden tayyare filolarımız oluncaya kadar, bunlarla kahramanca uçtular ve zaferle dövüştüler.

    Bunu dünyada yalnız ve yalnız Türk tayyarecisi yapar.

    GÜZELLİK MÜSABAKAMIZ [18]

    Müsabakamıza iştirak etmek isteyen müteaddit hanım kızlardan dün de resimler aldık. Bu resimlerin sahipleri içinde küçük hanımlar ve muhtelif ırklardan matmazeller vardır.

    Hafta içinde aldığımız fotoğrafları derce başlayacağız.

    M.H. isimli kariimize:

    Fikirleriniz çok doğrudur. Hepsini nazarı dikkate aldık, teşekkür ederiz.

    Birinciliği tabii hakem heyeti ekseriyeti ara ile tayin edecektir. Mayo ile müsabakaya çıkmak mevzu bahis değildir. Endam tenasübü sade bir tuvaletle pek ala anlaşılabilir. Hakem heyeti en ciddi ve en salahiyettar zevattan mürekkep muhterem bir heyet olacaktır.

    Erkeklerin kıskançlığı meselesine gelince, müsabakamız gayet ciddi ve bedii bir gaye takip etmektedir. Fazla kıskanç olanlar kızlarına müsabakaya iştirake müsaade etmezlerse, buna kimsenin bir diyeceği yoktur. Fakat memleketin en güzide ve namuslu şahsiyetlerinden mürekkep bir heyeti mümeyyize, adeta mekteplerdeki imtihan heyetleri gibi olacaktır.

    GALATASARAY ATLETLERİNİN DÜNKÜ KAR KOŞUSU [19]

    Galatasaray kulübü atletleri tarafından dün büyük bir kar koşusu yapılmıştır. Bu koşu şimdiye kadar yapılan kar koşularının en mükemmeli olmuştur. Şimdiye kadar yapılan koşulara azami 10-12 atlet iştirak ettiği halde dünkü koşuya tam 40 atlet girmiştir. Koşuya sabahleyin saat 10’da Şişli tramvay garajı önünden başlanmıştır. Koşucular beşer kişiden mürekkep 8 takım halinde hareket etmişlerdir. Mesela Şişli-Hürriyet tepesi arasında gidip gelme olarak 3500 metre idi.

    Galatasaray kulübünün en iyi koşucuları ayrı ayrı takımlara taksim edildiklerinden takımlar arasında tam bir muvazene temin edilmiş, kuvvetli bir mücadele sahnesi vücuda getirilmiştir.

    Şişli-Hürriyet tepesi yolu tamamen karla örtülü olduğundan koşucular büyük müşkülat ile ilerlemeye mecbur olmuşlardır.

    Koşucular arasındaki rekabet bütün müşkülatı bertaraf etmiş, koşu muvaffakiyetle ikmal edilmiştir.

    Bir metreden fazla kar ile örtülü olan 3500 metrelik bu mesafe 16.25 dakikada Behzat Bey tarafından kazanılmıştır.

    Vasıf Bey ikinci, Memduh Bey de üçüncü olarak gelmişlerdir.

    Koşuyu takımlar arasında sayı hesabıyla Behzat, Nejat, Adil ve Haldun Beylerin dahil olduğu takım kazanmıştır. Galatasaraylı atletlerin dün tespit ettikleri rekor çok mucibi memnuniyettir.

    Kar koşusuna 40 kişilik bir atlet kafilesi çıkaran Galatasaray kulübünü tebrik ederiz.

    GALATASARAYLILAR ANTRENMANLARA BAŞLIYOR [20]

    Galatasaray kulübünün fahri reisi Mehmet Necati Bey’in vefatı üzerine Galatasaray idmancıları spor faaliyetini tevkif etmişti.

    Galatasaraylılar önümüzdeki Pazar gününden itibaren yeniden antrenmanlarına başlayacaklardır.

    TÜRK MARŞI [21]

    Evvelki gece “Emden” mürettebatı şerefine Alman sefarethanesinde verilen baloya Mösyö ve Madam Nadolni cenapları beni de davet etmek nezaketinde bulunmuşlardı.

    Balo alelade bir şekilde değil, bazı merasimle nihayet buldu. “Emden” kruvazörünün muzıkası evvela İstiklal Marşını çaldı. Hazır bulunan Türklerin çoğu da diğer ecnebiler gibi çalınan marşın Milli Türk Marşı olduğunu bilmiyorlardı. Neden sonra sefirin Türk zabitleriyle Alman Bahriyelilerin selam vaziyeti aldıklarını görünce onlar da çalınan havanın milli bir marş olduğunu anladılar ve ihtiram vaziyeti aldılar.

    İstiklal Marşını ben pek iyi tanırım. Çünkü onu öyle bir gün, öyle bir yerde dinledim ki artık unutmamın imkanı yoktur. İşgal kuvvetlerinin İstanbul’u tahliye ettikleri gün Dolmabahçe meydanında bütün o mağrur ve mütahakkim İtilaf jeneralleri ve askerleri selam durmuş, Müttefikin bayrakları hürmetle eğilmiş oldukları halde Türk istiklal marşını dinlemişlerdi… İşte ben o günden beri İstiklal Marşını bilirim, fakat benim veya birkaç yüz, birkaç bin kişinin bilmesi kafi mi? Milli Marşı bütün millet bilmelidir. Nitekim evvelki gece İstiklal Marşı bitip de arkasından Almanların “Almanya, Almanya, her şeyin fevkinde!”

    Milli Marşı çalınmaya başlar başlamaz, koca salonu dolduran bütün Almanlar, kadın ve erkek, muzıkayla beraber bu marşı taganni ettiler. Heyecan ve teessür içinde kaldım; biraz evvel bizim marşımızın öksüz öksüz yalnız muzıka tarafından çalındığını hatırlayarak üzüldüm ve müteessir oldum.

    Neden bizim de bütün milletin sevdiği ve bildiği bir Milli Marşımız olmasın? Neden bu Milli Marşı mektep çocuklarından itibaren büyük küçük, kadın ve erkek her Türk bilmesin ve söylemesin?

    Çarliston havalarını bilip, söyleyip de kendi Milli Marşını bilmemek ve söyleyememek ne elim şey! Alman sefarethanesinin muhteşem salonu, Doyçlant, Doyçlant, über alles nağmeleriyle inlerken kalbimin ta içinde bu elemi duydum.

    MİLLİYET’İN DÖRTLER KUPASI [22]

    Geçen spor sahifelerimizden birinde lig maçlarının birinci devresinde en başta gelen dört futbol takımı arasında bayram günlerinde bir turnuva tertip edilmesi fikrinin mevcudiyetinden bahsetmiştik.

    Spor ve bilhassa başta gelen futbol faaliyetinin hemen hemen sıfıra müncer olduğu bu sıralarda verdiğimiz bu haber, öğrendiğimize göre, spor meraklıları arasında büyük bir memnuniyet uyandırmıştır.

    En son haber aldığımıza göre bu turnuvaya dahil olacak dört kulüpten Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş müsabakalara girmeyi prensip itibariyle kabul etmişlerdir. Geriye kalan Vefa kulübünün de turnuvayı memnuniyetle kabul edileceğine şüphe edilmez. Esasen dört kulüp murahhaslarının şu bir iki gün zarfında bir araya gelerek kati kararlarını vermeleri ve turnuvanın bütün teferruatını tespit etmeleri mukarrerdir.

    Her fırsatta spor ve sporcuları teşvikten geri kalmayan “Milliyet” mevkii fiile çıkmak üzere olan bu turnuvayı gene bir teşvik vesilesi ittihaz etmek fikriyle ortaya bir kupa koymaktadır. “Milliyet” kupasını turnuvayı kazanacak olan Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe, Vefa takımlarından biri alacaktır.

    “Milliyet” verdiği ve bundan sonra da vereceği spor mükafatlarının kulüplerin tarihlerinde yekdiğerine karışmamasını temin için kendine izafe edilişinden maada ayırıcı bir isimler de tevsimini muvafık görmektedir.

    Geçen sene üçüncü takımlar arasındaki turnuva galibine verdiğimiz kupaya “Milliyet’in Küçükler Kupası” dediğimiz gibi bayramda vereceğimiz kupaya da “Milliyet’in Dörtler Kupası” namını veriyoruz.

    Turnuvanın bütün teferruatının tespiti dört kulüp murahhaslarıyla Stadyum idaresine ait olacaktır. Gazetemiz bu hususta karışmayarak isimleri bidayette taayyün edecek olan bu murahhasların nihai kararına göre kupayı galibine tevdi edecektir.

    Diğer taraftan öğrendiğimize göre turnuvanın şu şekilde tertip edilmesi düşünülmektedir. Bayramın ilk günü Fenerbahçe ile Beşiktaş ve Galatasaray’la Vefa takımlarının, üçüncü günü de iki galibin karşılaşması.

    Filhakika bu turnuvanın alabileceği en cazip şekildir. Zira malumdur ki lig maçlarının birinci devresinde Fenerbahçe Beşiktaş’a mağlup olmuş, Galatasaray da Vefa ile berabere kalmıştı. Bu şekilde yapılacak maçlar o beklenmemiş netayici yer alan müsabakaların birer rövanşı mahiyetinde olacaktır.

    Bakalım “Milliyet’in Dörtler Kupası”nı dört kuvvetli takımdan hangisi alacak?

    ASLAN AVI! [23]

    Dikkat ettiniz mi? Yevmi arkadaşlarımdan birinde yeniden bir aslan avı hikayesi çıktı. İşin garibi bundan bir iki sene evvel bizim avcı Said’in aslan avı menakibini yzmış olan gazetenin eski şeriklerinden birinin şimdi müstakilen sahip olduğu sabah gazetesinde yine bu nevi avcılıktan bahsetmesidir. A.N. Bey ismindeki bu arkadaşa dün sorduk:

    • Yahu! Sen hangi gazetede çalışsan bir “aslan avı” açarsın, bu nedendir?
    • Aslan payını severim de ondan!

    BEYNELMİLEL FUTBOL [24]

    Federasyon Reisimiz Madrid’deki Kongreye Davet Edildi

    Beynelmilel Futbol Federasyonu teessüsünün 25inci devri senevisi dolayısıyla Madrid’de bir kongre aktedecektir. Bu kongreye iştirak için Beynelmilel Futbol Federasyonu reisi M.Rimmer, Türkiye Futbol Federasyonu reisi Muvaffak Bey’i şahsen davet etmiştir.

    BALIKÇILIK SPORU [25]

    Moda deniz kulübünde yeni bir balıkçılık şubesi açılmıştır. Kulüp azaları yakında Adalar’da balık avına çıkacaklardır.

    NİÇİN? [26]

    Yunan ordusunu dört senede denize döktük. Mübadele meselesini beş senedir halledemiyoruz.

    Fesleri bir günde attık. Başörtülerini hala çıkaramıyoruz.

    Halifeyi bir günde def ettik. Kafesleri asırlardır kaldıramıyoruz.

    Medreseleri bir anda kapadık. Kanalizasyon çukurları hala açık duruyor.

    Yeni harf meselesi diye bir mesele yok. Darülbedayi meselesi diye bir mesele var.

    Hâsılı, bir asırda yapılabilecek işleri bir anda yapmak mucizesini göstermişiz. Bir anda yapılabilecek işleri ise senelerdir yapamıyoruz.

    Sebep ne?

    Sebep şu ki büyük işleri başarabilecek büyük bir adamımız var. Küçük işleri yapacak mekanizma ise baştanbaşa bozuktur.

    VOLEYBOL MAÇLARI [27]

    Dün, Beyoğlu Amerikan Kulübü’nde İstanbul mıntıkası voleybol birincilik maçları turnuvasına devam edilecekti. Fakat gene rakiplerden bazılarının sahada ispatı vücut etmemesi dolayısıyla maçlar çok tatsız bir hava içinde cereyan etti.

    Günün en mühim maçını Fenerbahçe takımıyla Nişantaşı arasında yapılacak müsabaka teşkil ediyordu. Nişantaşı takımının gelmemesi, Fenerlilerin hükmen galebesini intaç etti.

    Geçenlerde söylediğimiz üzere voleybol, memlekette henüz taammüm etmeye başlayan bir spordur. Her yeni spor gibi, daha bidayette aşkla karşılanması icap eden voleybol, maalesef İstanbul’da layık olduğu ciddiyetle karşılanmamaktadır.

    Bunun en bariz misali İstanbul voleybol şampiyonasının şimdye kadar intaç edilen bütün maçlarının hemen hemen kâmilen hükmen kazanılmış olmasıdır.

    Alakadar kulüpler ve teşkilatın bu hususta dikkatli davranması lazımdır.

    BAYRAMDA YAPILACAK FUTBOL MAÇLARI [28]

    İstanbul muhtelitinin bayramda İzmir’e giderek İzmir muhteliti ile bir maç yapılması için görüşülmüştü. Dün gelen İzmir gazetelerinin bu hususta verdikleri malumata göre, İstanbul futbolcuları şayet İzmir’e gitmezlerse, İzmir muhteliti İstanbul veya Ankara’dan başka bir kuvvetli takım celbedecek, bu suretle bayramı müsabakasız geçirmeyecektir.

    Diğer taraftan bizim haber aldığımıza göre bayramda şehrimizde Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Vefa kulüpleri arasında bir futbol turnuvasının yapılması muhtemeldir.

    Bunun takarrürü halinde, bayramın birinci ve üçüncü günleri Galatasaray-Vefa, Fener-Beşiktaş müsabakası yapılacaktır.

    Bu vaziyete göre İzmir’e İstanbul’dan kuvvetli bir futbol takımının gitmesi de mümkün olmayacak demektir.

    VASIF BEY MAARİF VEKİLİ OLDU [29]

    Ankara, 23 (Vakit) – Bugün Büyük Millet Meclisi’nde İzmir mebusu Vasıf Bey’in intihap mazbatası okunarak kabul edildi ve arkasından da tahlifi yapıldı.

    Vasıf Bey’in Maarif Vekaleti’ne tayin edilmesi kararlaştırılmıştır. Bu husustaki kararname Başvekilimiz tarafından imzalanarak Reisicumhur hazretlerinin tasdikine arz olunmuştur.

    FUTBOL HEYETİ TOPLANDI [30]

    İstanbul A Takımı İdmansız Olduğu için İzmir’e Gidilemiyor

    İzmir mıntıkasının daveti üzerine İstanbul “A” muhtelitinin üç maç yapmak üzere bayramda İzmir’e gitmesi mevzuubahis olunmakta idi. İzmir mıntıkasının bundan bir ay evvel yaptığı bu teklif, mıntıka Futbol Heyetinin bir türlü toplanamaması yüzünden şimdiye kadar cevap verilememişti.

    Nihayet İzmir mıntıkasının gazetemiz vasıtasıyla mıntıka Futbol Heyetine vaki olan sonuncu müracaatından sonra Futbol Heyeti Perşembe akşamı toplandı ve bu hususta son kararını verdi.

    Verilen bu karara göre, İzmir mıntıkasının teklifi kabul olunmamaktadır.

    Futbol Heyeti bu kararı verirken “A” muhtelitine mensup oyuncuların lig maçlarının tatilinden beri idmanlarını terk etmiş bir halde olduklarını nazarı dikkate almıştır.

    Bir noktai nazara göre mıntıka bu kararında haklıdır. İdmansız bir takımı, böyle temsili bir maça çıkarmak, şehirler arsında bir rekabetin tebarüz etmeye başladığı bu günlerde hiç de musip olmayacaktı.

    Yalnız gönül isterdi ki İzmirli sporcu arkadaşlarımızın, makul bir fikre istinaden bu talepleri büsbütün ret edilmeyerek bir sureti tesviyeye rapt edildin. Bütün sporcuların birbirine hizmet etmesi icap ettiğine göre, İstanbul sporcularının İzmir seyahatini icra etmeleri bir vecibedir.

    Memnuniyetle haber aldığımıza göre, mıntıka Futbol Heyetinde de ilk fırsatta bir İzmir seyahati yapmak konusunda bir temayül mevcuttur. Mesela kurban bayramına kadar “A” takımını hazırlamak ve bir İstanbul-İzmir maçı yapmak mümkün olacaktır.

    BAYRAMA DOĞRU [31]

    Bayramda muhtelif şehirler arasında futbol temasları yapma mutattır. Bu cümleden olmak üzere İstanbul takımlarından bazılarının Edirne, Kocaeli, Tekirdağ, Bandırma gibi yakın merkezlere seyahat etmeleri takarrür etmiştir. Bazı şehir takımlarının da İstanbul’a gelmek hususunda kulüpler nezdinde münferit teşebbüslerde bulundukları temin edilmektedir.

    HOKEY FAALİYETİ [32]

    Bu sene ilkbaharda çoktan beri terk edilen hokey faaliyetinin canlanacağı söylenmektedir. Osman Hakkı Bey’in himmetiyle dolaplarda çürüyen stiklerin çıkarılacağı ve kulüpler arasında hususi temaslar yapılacağı temin edilmektedir. Yaptığımız tahkikata nazaran filhakika böyle bir tasavvur mevcut bulunmaktadır. Yalnız bu tasavvurun proje halinde kalan diğer emsaline benzememesi şayanı temennidir.

    DARÜLACEZE VE ARTİSTLER! [33]

    Bir garip ve acıklı şey öğrendim. Darülbedayi artistleri, Darülaceze müdürüne müracaat ederek artistlerden aciz ve muhtaç düşenlerin Darülaceze’ye kabulünü rica etmişler.

    Evvela bu müracaat fecidir. Sanat namına faciadır. Fakat ne çare ki her yerde olduğu gibi bizde de sanat sahibini pek nadir olarak zengin eder, bazen geçindirir, ekseri sefil eder ve muhakkak ihtiyarlıkta aç bırakır. Bunu gördükten sonra hala bu malihülyai mesleke sülük edenlere aşıkışûride diye acınmaktan başka ne yapılır?

    Şimdi bu tıraşlar bertaraf, Darülaceze müdürü aciz kalan artistleri kabul edemeyeceğini söylemiş. İşte bu hepsinden fecidir. Çünkü o müessesenin irat menbalarından biri de “Temaşalar”dır. Sağ ve sağlam iken yardım ettiği hayır müessessesinden de hayır görmezlerse bu biçareler nereye giderler?

    İki gün evvel sokaklardaki dilenciler toplanıp kamyonlarla Darülaceze’ye naklediliyordu. Oraya girebilmek için mutlaka sokakta avuç açmak mı lazım?

    MÜNEVVERLERİN TENVİRİ İÇİN [34]

    (…) Dün akşam Fransız tiyatrosunda Phedre’i seyretmeye gitmiştim; gözlerim her tarafta bizim genç şairlerimizi, genç ediplerimizi, genç sanatkârlarımızı arıyordu; lakin maatteessüf salonun her yerinde Galata halkından başka kimselere rastgelmiyordu! Türkiye’den başka herhangi bir memlekette Racine’in oynanması, başlı başına bir hadise teşkil eder. Bizde ise bu büyük, bu layemut sanat nefhası hiçbir kılı kıpırdatmadan esip geçiyor.

    Bir zamanlar Galatasaray Lisesi talebeleri, bir “Sara Bernar”ı, bir “Rejan”ı, bir “Mune Sulli”yi görebilmek için, Tepebaşı Kışlık tiyatrosuna adeta bir kale zapteder gibi hücum ederlerdi. Şimdi bunları, futbol kalesinden başka bir şey alakadar etmiyor. Bu da fikri ve hissi bir inhitat alameti değil midir?

    Müddeamızı ispat için bundan bin kere daha kuvvetli alametler sayıp dökebiliriz. Fakat neye yarar; dert ortadadır ve buna çare bulmak lazımdır.

    Maarif Vekâleti münevverler için umumi kütüphaneler mi açacak, vasi mikyasta tercüme ve telif kitaplar bastırıp gayet ucuz fiyatlarla mı dağıtacak; fikir ve edebiyata dair müsabakalar, anketler mi tertip edecek, senenin en güzel kitaplarını yazana veyahut herhangi bir şubede olursa olsun en güzel sanat eserini vücuda getireceklere yüksek mükâfatlar mı verecek; her ne yapacaksa yapmalı, bu düşen kafaları doğrultmaya gayret etmelidir.

    NEVESER! [35]

    Bu ismi tanıdınız mı? Bu Seyrisefain’in emektar ve eski bir vapurudur. Rivayete nazaran vapur üç dört gün evvel iskele vazifesini görmek üzere bağlı olduğu Kınalıada iskelesinden nabedit olmuş ve uzun taharriyattan sonra Çanakkale’ye doğru giderken Marmara’da yakalanmış. Ne yalan söyleyeyim, vapurun bu hareketi hoşuma gitti. Senelerce hizmetten sonra böyle iskele yapılınca haysiyetine dokunmuş ve kaçmıştır. Çoğumuz Neveser kadar olamayız.

    FUTBOL FAALİYETİ [36]

    Havaların ortada mevcut manileri bertaraf edecek bir şekil alması dolayısıyla çoktan beri tatil edilen futbol faaliyetine bu haftadan itibaren başlanacaktır. Eğer hava bugünkü müsait şekilde devam ederse gerek stadyum, gerek Kadıköy sahası tamamen futbol oynamaya müsait bir hale gelecektir. Önümüzdeki Cuma günü için bazı maçlar hazırlanmıştır.


    [1] 1 Şubat 1929 – Son Saat Gazetesi (A.S.)

    [2] 1 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [3] 2 Şubat 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)

    [4] 2 Şubat 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [5] 3 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi (Ahmet Haşim)

    [6] 3 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [7] 4 Şubat 1929 – Milliyet Gazetesi

    [8] 5 Şubat 1929 – Vakit Gazetesi (Toplu İğne)

    [9] 6 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi (Yusuf Ziya)

    [10] 7 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi (Kemalettin Şükrü)

    [11] 8 Şubat 1929 – Vakit Gazetesi

    [12] 9 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [13] 10 Şubat 1929 – Milliyet Gazetesi

    [14] 11 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [15] 12 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi (Yusuf Ziya)

    [16] 13 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [17] 14 Şubat 1929 – Milliyet Gazetesi

    [18] 15 Şubat 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [19] 16 Şubat 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [20] 16 Şubat 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [21] 17 Şubat 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)

    [22] 18 Şubat 1929 – Milliyet Gazetesi

    [23] 19 Şubat 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [24] 20 Şubat 1929 – Vakit Gazetesi

    [25] 21 Şubat 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [26] 21 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi (Yusuf Ziya)

    [27] 22 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [28] 23 Şubat 1929 – Vakit Gazetesi

    [29] 24 Şubat 1929 – Vakit Gazetesi

    [30] 25 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [31] 25 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [32] 25 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [33] 25 Şubat 1919 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [34] 26 Şubat 1929 – Milliyet Gazetesi (Yakup Kadri)

    [35] 27 Şubat 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [36] 28 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi