Etiket: Kuşdili Lokali

  • Fenerbahçe’nin Kuruluşuna Dair Başka Bir Bakış

    Sedat Taylan’ın 1944 tarihli “Fenerbahçe’den Hatıralar” kitabında kuruluşa dair başka bir bakış açısı ve ismini duyduğumuz ancak karakter detaylarını bilmediğimiz isimlere dair kıymetli hatıralar var. İyi okumalar…

    * * * * *

    Fenerbahçe’nin nasıl kurulduğu ve aşağı yukarı otuz yedi senelik şerefli mazisi spor mecmualarında birkaç defa intişar etti. Böyle olmakla beraber, bugün bütün yurtta geniş mikyasta bir sevgi toplamış olan Fenerbahçe’nin hatıralarından bir kısmını yazarken kuruluşu üzerinde de biraz durmayı ve kısa bir tarihçesini yapmayı münasip gördüm.

    Fenerbahçe Kulübü 1906 senesi ilkbaharında, birkaç sporsever gencin himmetiyle gayri resmi olarak kurulmuştur. Bu gençler Natta şirketi İstanbul acentesi Ziya, Saint Joseph Türkçe hocası merhum Enver, gemi inşaatçısı Asaf ve deniz subaylarından Necip Beylerdi. Bu gençlere bilahare eski Ziraat Vekili merhum Sabri Bey, o devrin en parlak futbolcusu Hasan merhum, Dalaklı namıyla maruf merhum Hüseyin, Avukat Sabri, Nasuhi ve Şefkati Beyler de iltihak etmişlerdir.

    O zaman cemiyet teşkili yasak olduğundan kendi aralarında anlaşan bu gençler, gayri resmi kulüplerinin, adını, idmanlarının ekserisini yaptıkları semtin adına izafeten “Fenerbahçe” koymuşlar ve formalarının renklerini de Fenerbahçe’de mebzul bulunan papatyadan ilham alarak sarı-beyaz olarak kabul etmişlerdir.

    Bu gayri resmi teşekkül, Kadıköy’ün gençlik muhitinde geniş bir alaka uyandırmış ve kısa bir zamanda kulübün aza miktarı fazlalaşmıştır. Bu vaziyet karşısında kulüpte bir idare heyetine lüzum görülmüş ve ilk idare heyeti : Reis Ziya, umumi kaptan merhum Hasan, umumi katip Ayetullah merhum, muhasebeci Hakkı Saffet ve veznedar da Necip olarak teşekkül etmiştir.

    Futbol idmanları için, muayyen bir yer olmadığından antrenmanlar, Kuşdili, Kurbağalıdere, Kördere, Baklatarlası ve Gazhane çayırlarında yapılmaya başlanmış ve her antrenmana seyyar kaleler de beraber götürülmüştür. Bilahare, Fenerbahçelilerin bugünkü güzel stadının bulunduğu saha o zaman “Papazın Çayırı” namıyla maruftu. Hazine-i Hassa’dan bir müddet için kiralanmıştır. Bu suretle Fenerbahçeliler, daha o zaman ilk defa memlekete bir saha kazandırmış olmakla iftihar edebilirler.

    İki sene sonra yani 1908’de yeni cemiyetler kanunu mucibince Fenerbahçe Kulübü de resmen tescil edilmiştir. Fakat bu sırada Fenerbahçe’nin iki maruf futbolcusu Hasan ve Hüseyin Fenerbahçe Kulübü’nden ayrıldıklarından, Fenerliler o sene girdikleri ligde altı kulüp arasında sonuncu olmuşlardır. Bu neticeden müteessir olan bazı azalar daha kulüpten ayrılmışlarsa da Fenerbahçe kısa bir zaman sonra Hasan Kamil, Kemal, Sait Selahattin, Galip merhum, Otomobil Nuri merhum, Tevfik ve Mustafa gibi elemanlar kazanmış ve forması da bugünkü Sarı-Lacivert rengi almıştır. Aynı zamanda yanan binanın yanındaki köprünün öte tarafında bulunan azadan mühendis Kemal’in bahçesindeki boş bir oda da Fenerbahçe’nin ilk lokali olmuş ve Fenerlilerin her biri evlerinden bir parça eşya getirerek burayı döşemişlerdir. (1909)

    Sarı lacivertliler dahili bir hayli değişmeler yapmakla beraber lig maçlarındaki sonuncu vaziyeti henüz değiştirememişlerdi. Bu sıralarda o zaman ön safta bulunan Rum ve İngiliz takımlarını yenen Galatasaray ecnebilere karşı kuvvetli bir teşekkül olduğunu kabul ettirmeye başlamıştı. Fakat 1911-1912 yılında bir ihtilaf neticesi Galatasaraylılar lig maçlarından çekilince, meydan yine İngiliz ve Rum takımlarına kalmıştı. Fakat netice bütün tahminlere aykırı bir şekilde tecelli etti. Fenerbahçeliler, büyük bir azim ve imanla oynayarak o sene lig şampiyonluğunu kazanmaya muvaffak oldular ve bunun bir tesadüf eseri olmadığını müteakip senelerde de aynı mevkiyi muhafaza suretiyle ispat ettiler.

    Fenerbahçeliler, 1912 senesinde aza miktarının artması dolayısıyla, daha geniş bir lokale ihtiyaç hissederek, Altıyol ağzının Kuşdili Çayırı’na giden cadde ile ona muvazi sokağın birleştiği noktada kiraladıkları yeni binaya taşındılar. Bu sıralarda Doktor Hamit Hüsnü de Galatasaray’dan ayrılarak Fenerbahçe’ye intisap etmiş ve onun tavassutu ile kulübün başına Nafia Nazırı Hulusi Bey gelmişti.

    Bir müddet sonra bu binanın da kâfi gelmediği görülmüş ve nihayet 1913 senesi sonlarına doğru Kuşdili Çayırı’ndaki yanan kulüp binası kiralanarak oraya taşınılmıştır.

    O zamanki yemyeşil Kuşdili Çayırı’nda bir papatya gibi görünen bu şirin binaya yerleştikten sonra Fenerbahçeliler çalışmalarına daha hız vererek muvaffakiyetten muvaffakiyete koşmuşlardır. Birinci cihan harbini müteakip işgal senelerinde İstanbul’da bulunan İngiliz ve Fransız takımlarına karşı bir seri halinde üst üste galibiyetler kazanan Fenerbahçe’yi efkar-ı umumiye tam manasıyla tutmuş ve sevgi, seneler geçtikte daha kökleşmiştir.

    Sedat TAYLAN – Fenerbahçe’den Hatıralar

  • Ölümsüz Fenerbahçeli

    Ölümsüz Fenerbahçeli

    Ayetullah Bey, Galip Bey ve Elkatipzade Mustafa Bey… Fenerbahçe’nin her şeyi borçlu olduğu bu üç ismi birbirinden ayrı düşünmek mümkün değil. Onlar hakkında her gördüğümüzü buraya taşıyacağız. Bu defa Sedat Taylan‘ın kaleminden Fenerbahçe’nin büyük kaptanı, bir ölümsüz Fenerbahçeli Galip… 1944 tarihli “Fenerbahçe Hatıraları” kitabından.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Galip Kulaksızoğlu

    Galip’i umumi harbin son senelerinde tanıdım. O zaman bir ilk mektep talebesi idim. Bizden daha büyüklerden mektepte Fenerbahçe birinci takımında Galip adında çok kuvvetli bir futbolcu olduğunu, fakat askerlik vazifesi dolayısıyla cephede bulunduğunu sık sık duyuyordum. Bu ismi o kadar çok dinlemiştim ki bende Galip’i görmek ve oyununu seyretmek için büyük bir merak uyanmıştı.O zaman kulüp Kuşdili Çayırı’ndaki yanan binada idi. Futbolcular haftada bir iki defa kulübün önünde antrenman yaparlardı. Benim de evim kulübün karşısında olduğu için bu antrenmanların  seyrini hiç kaçırmazdım. Bu antrenmanlarda ne zaman tanımadığım bir sima görsem hemen bunun Galip olup olmadığını sorardım. Bir gün top oynayan uzunca boylu, uzun yüzlü, başı traşlı bir genç gördüm. Yine merakla sorduğum zaman bana bunun “Galip” olduğunu söylediler. İdmanın sonuna kadar gözlerimi bu futbolcudan ayırmadım. Benden büyüklerin uzun uzun anlattıkları Galip’i ve oyununu nihayet ben de görmüştüm.

    Bundan sonra Galip’i senelerce futbolcu, tenisçi ve kürekçi olarak gördüm. Galip, boş zamanlarını da kulübün imarı işine hasrederdi. Yanan kulübün güzel bahçesini hatırlayan Fenerbahçeliler, bu bahçede de Galip’in ne büyük emeği olduğunu bilirler.

    Seneler geçti, biz de büyüdük ve Fenerbahçeli olduk. Kulübe kaydedilme muamelemizi o zaman kulübün idare heyetinde bulunan Sait Çelebi yapmıştı. Birkaç arkadaş kayıt işi bittikten sonra kulüpten çıkarken Galip’le karşılaştık. Sait Çelebi, bizi Galip’e tanıtarak:

    – İşte, kulübün en yeni ve genç azaları, demişti.

    Galip, bir ağabey sevgisiyle hepimizin elini sıkmış ve bizi tebrik etmişti.

    Bundan sonra Galip’i daha yakından tanıdık ve daha sık temaslar etmeye başladık. O, gayet az söyler, geç kızar, fakat kızdığı zaman da gayetle ağır konuşurdu. Galip’in kulüpte bulunmadığı sıralarda bir hayli yaramazlık yapan biz, kulübün en genç azaları, o geldiği zaman hepimiz bir köşeye sinerdik. Galip nazik bir adamdı, hepimizi severdi. Fakat hiçbirimize yüz vermezdi. Galip’in bilhassa sinirlendiği şeylerden biri de teczipkar olmaktı. O, her gün kulübü biraz daha güzelleştirmeye çalışırken, başkalarının çok ufak dahi olsa sebep olduğu herhangi bir zarara müthiş kızardı.

    Ölümü Kahraman Bir Mevsimin Sonu Oldu

    Ne zaman yanan kulübün önünden geçsem, gayri ihtiyari harap tahta perdeden içeri bakar ve Galip’i bahçenin bir köşesinde elinde çapa vahşi otları temizlerken göreceğimi zannederim. Fakat bu vahşi otlar Galip’in yokluğunu sanki biliyorlarmış gibi harap bahçede şimdi o kadar büyümüşler ki…

    1939 senesi son teşrininde hayata ebediyen gözlerini kapayan Galip’in 1944 senesi ve son kanunda yapılan senelik kongreyi müteakip kulüp azaları Karacaahmet’teki mezarını toplu bir halde ziyaret ettiler. İlk defa olarak yapılan bu ziyaret günü, artık Fenerbahçe tarihinde ebedileşmiştir. Çünkü her sene aynı günde Galip için bir ihtifal yapılacaktır.

    Hayatta iken her şeyin intizam dahilinde olmasını isteyen Galip, ancak dört sene sonra, bugünkü idare heyetinin gayretiyle muntazam bir mezara kavuştu.

    Mezarın baş tarafında şu ibare yazılı:

    “Burada Fenerbahçe’nin Galip Kulaksızoğlu yatıyor. 1889-1939”

    Mezarın üstünde ve Sarı Lacivert forsun altındaki ibare daha canlı:

    “Ulu Tanrı, hayatı Türk sporcusuna örnek olan Galip Kulaksızoğlu’nun ruhunu taziz et”

    Sedat TAYLAN – Fenerbahçe’den Hatıralar / Ölümsüz Fenerbahçeli Galip

  • Ölümsüz Fenerbahçeli Galip

    Ayetullah Bey, Galip Bey ve Elkatipzade Mustafa Bey… Fenerbahçe’nin her şeyi borçlu olduğu bu üç ismi birbirinden ayrı düşünmek mümkün değil. Onlar hakkında her gördüğümüzü buraya taşıyacağız. Bu defa Sedat Taylan’ın kaleminden Fenerbahçe’nin büyük kaptanı… 1944 tarihli “Fenerbahçe Hatıraları” kitabından.

    * * * * * *

    Galip’i umumi harbin son senelerinde tanıdım. O zaman bir ilk mektep talebesi idim. Bizden daha büyüklerden mektepte Fenerbahçe birinci takımında Galip adında çok kuvvetli bir futbolcu olduğunu, fakat askerlik vazifesi dolayısıyla cephede bulunduğunu sık sık duyuyordum. Bu ismi o kadar çok dinlemiştim ki bende Galip’i görmek ve oyununu seyretmek için büyük bir merak uyanmıştı.O zaman kulüp Kuşdili Çayırı’ndaki yanan binada idi. Futbolcular haftada bir iki defa kulübün önünde antrenman yaparlardı. Benim de evim kulübün karşısında olduğu için bu antrenmanların  seyrini hiç kaçırmazdım. Bu antrenmanlarda ne zaman tanımadığım bir sima görsem hemen bunun Galip olup olmadığını sorardım. Bir gün top oynayan uzunca boylu, uzun yüzlü, başı traşlı bir genç gördüm. Yine merakla sorduğum zaman bana bunun “Galip” olduğunu söylediler. İdmanın sonuna kadar gözlerimi bu futbolcudan ayırmadım. Benden büyüklerin uzun uzun anlattıkları Galip’i ve oyununu nihayet ben de görmüştüm.

    Bundan sonra Galip’i senelerce futbolcu, tenisçi ve kürekçi olarak gördüm. Galip, boş zamanlarını da kulübün imarı işine hasrederdi. Yanan kulübün güzel bahçesini hatırlayan Fenerbahçeliler, bu bahçede de Galip’in ne büyük emeği olduğunu bilirler.

    Seneler geçti, biz de büyüdük ve Fenerbahçeli olduk. Kulübe kaydedilme muamelemizi o zaman kulübün idare heyetinde bulunan Sait Çelebi yapmıştı. Birkaç arkadaş kayıt işi bittikten sonra kulüpten çıkarken Galip’le karşılaştık. Sait Çelebi, bizi Galip’e tanıtarak:

    – İşte, kulübün en yeni ve genç azaları, demişti.

    Galip, bir ağabey sevgisiyle hepimizin elini sıkmış ve bizi tebrik etmişti.

    Bundan sonra Galip’i daha yakından tanıdık ve daha sık temaslar etmeye başladık. O, gayet az söyler, geç kızar, fakat kızdığı zaman da gayetle ağır konuşurdu. Galip’in kulüpte bulunmadığı sıralarda bir hayli yaramazlık yapan biz, kulübün en genç azaları, o geldiği zaman hepimiz bir köşeye sinerdik. Galip nazik bir adamdı, hepimizi severdi. Fakat hiçbirimize yüz vermezdi. Galip’in bilhassa sinirlendiği şeylerden biri de teczipkar olmaktı. O, her gün kulübü biraz daha güzelleştirmeye çalışırken, başkalarının çok ufak dahi olsa sebep olduğu herhangi bir zarara müthiş kızardı.

    Ne zaman yanan kulübün önünden geçsem, gayri ihtiyari harap tahta perdeden içeri bakar ve Galip’i bahçenin bir köşesinde elinde çapa vahşi otları temizlerken göreceğimi zannederim. Fakat bu vahşi otlar Galip’in yokluğunu sanki biliyorlarmış gibi harap bahçede şimdi o kadar büyümüşler ki…

    1939 senesi son teşrininde hayata ebediyen gözlerini kapayan Galip’in 1944 senesi ve son kanunda yapılan senelik kongreyi müteakip kulüp azaları Karacaahmet’teki mezarını toplu bir halde ziyaret ettiler. İlk defa olarak yapılan bu ziyaret günü, artık Fenerbahçe tarihinde ebedileşmiştir. Çünkü her sene aynı günde Galip için bir ihtifal yapılacaktır.

    Hayatta iken her şeyin intizam dahilinde olmasını isteyen Galip, ancak dört sene sonra, bugünkü idare heyetinin gayretiyle muntazam bir mezara kavuştu.

    Mezarın baş tarafında şu ibare yazılı:

    “Burada Fenerbahçe’nin Galip Kulaksızoğlu yatıyor. 1889-1939”

    Mezarın üstünde ve Sarı Lacivert forsun altındaki ibare daha canlı:

    “Ulu Tanrı, hayatı Türk sporcusuna örnek olan Galip Kulaksızoğlu’nun ruhunu taziz et”

    Sedat TAYLAN – Fenerbahçe’den Hatıralar

  • Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe Başkanı

    Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe Başkanı

    “Fener” dergisi yetkilileri, Fenerbahçe’nin meşhur isimlerinden Hayri Celal Atamer’e en güzel hatırasını sormuşlar. Hayri Bey de buna karşılık 1934 yılında Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe Başkanı seçilirken hangi süreçlerden geçtiğimizi kısaca anlatmış. Aslında aşağıda okuyacağınız yazıda sadece sonuç var ama yine de lezzetli satırlar. “Neden”i de yine kısaca biz anlatalım…

    Galatasaray ile oynadığımız kavgalı maçtan sonra, spor teşkilatının mühim ismi, İstiklal Madalyası sahibi eski asker Halit Bayrak çıkan olaylara sert bir tepki göstermiş ve (merhum Rüştü Dağlaroğlu’nun anılarında anlattığına göre) “Gerekirse Fenerbahçe’yi kapatırız” demiş. Hani şu Rüştü ağabey’in de karşılık olarak “Fenerbahçe’yi işgal kuvvetleri bile kapatamadı” diye sinirlendiği olay… Bizimkiler tabii işini biliyor; hemen bir heyet toplayıp, “Çaresi nedir?” diye danışmak için sıkı Fenerbahçeliliği dillere destan Şükrü Saracoğlu’na gidiyorlar. Rahmetli Şükrü Bey, odasında Halit Bayrak da bulunduğu halde, bizimkilere “Siz benim İstanbul’daki eve gidin, bir fotoğrafımı alın, kulübün duvarına asın” diyor, yani “Sıkıysa kapatsınlar”a getiriyor. Sinyali alan heyet “Akabinde bir de kongre tertip edip sizi başkan seçeriz” deyince de 16 senelik başkanlığa giden olaylar gelişiyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    En Güzel Hatıram

    Senelerdir yarım sütun yazı yazmamış bir adamın “Fener” için, belki de, en kolay yazılacak bir mevzudur diye “Fenerbahçe’ye dair en güzel hatıralarınız?” suali soruluverirse, o adam ne yapar? Hele o adam, benim gibi kırk beş senelik ömrünün tam 31 senesini Fenerbahçe’nin içinde geçirmiş bulunursa?..

    Yazı yazmak insiyakını bir hayli kaybetmiş olmama rağmen, “Fener” kelimesinin sihirli değneği bana bir cesaret kamçısı oldu. Ve bu sihirli değnek, 31 senenin büyük bir yığın haline getirdiği, acı, tatlı karma karışık hatıralarını canlandırıverdi. Yalnız onları tasnif etmek, sıraya koymak o kadar güç ki…

    14-15 yaşlarında, Kadıköy Sultanisi talebesi… Kulübe ilk girdiğim sene. İçeride, salonda kulübün büyükleri oturduğu için, giremeyerek, yağmurda, karda, arkamda siyah pelerinim bahçede saatlerce dolaşıp eve döndüğüm günler… Ve Fenerbahçe birinci takımında oynayan ve her birini insanların üstünde mahluklar sandığım, kolalı kısa beyaz pantolonlu ve çiçekler gibi sarı-lacivert formalı, temiz yüzlü gençler.. Seneler sonra Kuşdili’ndeki binanın yanışı… Bir tarihin, canlı, sağlam temeli bir varlığın, maddi ve manevi bütün hatıraları ile yersiz yurtsuz kalışı…

    Harap “Union Kulüp”te hummalı bir karınca faaliyetinin göz dolduran, gönül açan neticeleri: Kulüp binası, saha, tribünler, sayısı ona varan takımlar, Galip’in aziz ve temiz elleriyle diktiği yüzlerce ağaç ortasında canlanan, kökleşen ve yükselen Fenerbahçe çiçeği…

    Galibiyetler, mağlubiyetler ve hatta ufak veya büyük sarsıntılar hatıralarımın en zayıf olanlarıdır. Bunlar arasında belki de şahsıma çok yakından taalluk etmiş olmasından dolayı, en güzel hatıram, kafamda hala bütün canlılığıyla yaşayan ve bugünün kulüpçülerine, kulüpçülük ve aile tesanüdü örneği olarak gösterebileceğim bir hadise vardır.

    Çağ Değiştiren Bir Kongre

    “İdman Cemiyetleri İttifakı” zamanında ve benim umumi katip bulunduğum bir sırada, Fenerbahçe’ye taallük eden bir hakkın müdafaasında teşkilata karşı yazılan mektubun yazılış tarzında  ve bu hakkı, icabında mahkeme kanalıyla yerine getirteceğimiz şeklindeki iddiamız hoş görülmemiş, o zamanki idare heyetinde bulunan arkadaşlardan Cafer’le bana boykot cezası verilmişti. Bu cezanın infazını, biz müsabakalara girmediğimize göre takımı mağlup addedemeyeceklerinden, stadı Fenerbahçe’nin elinden almak ve hatta kulübü boykot etmek tehditleriyle sağlamak istediler. Bütün bunları görüşmek ve bir karara bağlamak üzere Fenerbahçe müessisler heyeti fevkalade bir toplantıya davet edildi.

    Kulüpte fevkalade günlere mahsus bir hava esiyordu. Toplantıyı ben açtım. Riyasete merhum Sabri Toprak getirildi. Hadiseyi, teati edilen mektuplara istinaden, izah ettim. Uzun ve çok anlayışlı müzakereler oldu, işin akıbetinin ne olacağı ve kulübün boykotu halinde ne yapılacağı uzun uzadıya görüşüldü.

    Bir takrirle nizamnamenin idare heyetine ait maddesinin değiştirilerek bir de ikinci reislik ihdas edilmesini isteyen arkadaşların arzuları yerine getirildi. Ve reislikte ittifakla sayın Şükrü Saracoğlu bırakıldıktan sonra beni ikinci reisliğe, yine ittifakla seçtiler. Bununla demir gibi sağlam Fenerbahçe ailesi hakkında bir mevzu üzerinde kendi uzuvlarından birini, kulübün hayatı pahasına da olsa feda edemeyeceğini göstermiş oluyordu. Spordan aranan istenen gayelerden biri de zaten bu, yani tesanüt ve fedakarlık değil midir?

    Hayri Celal ATAMER / Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe Başkanı

  • Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe’ye Nasıl Başkan Oldu?

    “Fener” dergisi yetkilileri, Fenerbahçe’nin meşhur isimlerinden Hayri Celal Atamer’e en güzel hatırasını sormuşlar. Hayri Bey de buna karşılık 1934 yılında Şükrü Saracoğlu’nun Fenerbahçe Başkanı seçilmesine giden süreci kısaca anlatmış. Aslında aşağıda okuyacağınız yazıda sadece sonuç var ama yine de lezzetli satırlar.

    “Neden”i de yine kısaca biz anlatalım…

    Galatasaray ile oynadığımız kavgalı maçtan sonra, spor teşkilatının mühim ismi, İstiklal Madalyası sahibi eski asker Halit Bayrak çıkan olaylara sert bir tepki göstermiş ve (merhum Rüştü Dağlaroğlu’nun anılarında anlattığına göre) “Gerekirse Fenerbahçe’yi kapatırız” demiş. Hani şu Rüştü ağabey’in de karşılık olarak “Fenerbahçe’yi işgal kuvvetleri bile kapatamadı” diye sinirlendiği olay…

    Bizimkiler tabii işini biliyor; hemen bir heyet toplayıp, “Çaresi nedir?” diye danışmak için sıkı Fenerbahçeliliği dillere destan Şükrü Saracoğlu’na gidiyorlar.

    Rahmetli Şükrü Bey, odasında Halit Bayrak da bulunduğu halde, bizimkilere “Siz benim İstanbul’daki eve gidin, bir fotoğrafımı alın, kulübün duvarına asın” diyor, yani “Sıkıysa kapatsınlar”a getiriyor.

    Sinyali alan heyet “Akabinde bir de kongre tertip edip sizi başkan seçeriz” deyince de 16 senelik başkanlığa giden olaylar gelişiyor.

    * * * * *

    Senelerdir yarım sütun yazı yazmamış bir adamın “Fener” için, belki de, en kolay yazılacak bir mevzudur diye “Fenerbahçe’ye dair en güzel hatıralarınız?” suali soruluverirse, o adam ne yapar? Hele o adam, benim gibi kırk beş senelik ömrünün tam 31 senesini Fenerbahçe’nin içinde geçirmiş bulunursa?..

    Yazı yazmak insiyakını bir hayli kaybetmiş olmama rağmen, “Fener” kelimesinin sihirli değneği bana bir cesaret kamçısı oldu. Ve bu sihirli değnek, 31 senenin büyük bir yığın haline getirdiği, acı, tatlı karma karışık hatıralarını canlandırıverdi. Yalnız onları tasnif etmek, sıraya koymak o kadar güç ki…

    14-15 yaşlarında, Kadıköy Sultanisi talebesi… Kulübe ilk girdiğim sene. İçeride, salonda kulübün büyükleri oturduğu için, giremeyerek, yağmurda, karda, arkamda siyah pelerinim bahçede saatlerce dolaşıp eve döndüğüm günler… Ve Fenerbahçe birinci takımında oynayan ve her birini insanların üstünde mahluklar sandığım, kolalı kısa beyaz pantolonlu ve çiçekler gibi sarı-lacivert formalı, temiz yüzlü gençler.. Seneler sonra Kuşdili’ndeki binanın yanışı… Bir tarihin, canlı, sağlam temeli bir varlığın, maddi ve manevi bütün hatıraları ile yersiz yurtsuz kalışı…

    Harap “Union Kulüp”te hummalı bir karınca faaliyetinin göz dolduran, gönül açan neticeleri: Kulüp binası, saha, tribünler, sayısı ona varan takımlar, Galip’in aziz ve temiz elleriyle diktiği yüzlerce ağaç ortasında canlanan, kökleşen ve yükselen Fenerbahçe çiçeği…

    Galibiyetler, mağlubiyetler ve hatta ufak veya büyük sarsıntılar hatıralarımın en zayıf olanlarıdır. Bunlar arasında belki de şahsıma çok yakından taalluk etmiş olmasından dolayı, en güzel hatıram, kafamda hala bütün canlılığıyla yaşayan ve bugünün kulüpçülerine, kulüpçülük ve aile tesanüdü örneği olarak gösterebileceğim bir hadise vardır.

    “İdman Cemiyetleri İttifakı” zamanında ve benim umumi katip bulunduğum bir sırada, Fenerbahçe’ye taallük eden bir hakkın müdafaasında teşkilata karşı yazılan mektubun yazılış tarzında  ve bu hakkı, icabında mahkeme kanalıyla yerine getirteceğimiz şeklindeki iddiamız hoş görülmemiş, o zamanki idare heyetinde bulunan arkadaşlardan Cafer’le bana boykot cezası verilmişti. Bu cezanın infazını, biz müsabakalara girmediğimize göre takımı mağlup addedemeyeceklerinden, stadı Fenerbahçe’nin elinden almak ve hatta kulübü boykot etmek tehditleriyle sağlamak istediler. Bütün bunları görüşmek ve bir karara bağlamak üzere Fenerbahçe müessisler heyeti fevkalade bir toplantıya davet edildi.

    Kulüpte fevkalade günlere mahsus bir hava esiyordu. Toplantıyı ben açtım. Riyasete merhum Sabri Toprak getirildi. Hadiseyi, teati edilen mektuplara istinaden, izah ettim. Uzun ve çok anlayışlı müzakereler oldu, işin akıbetinin ne olacağı ve kulübün boykotu halinde ne yapılacağı uzun uzadıya görüşüldü.

    Bir takrirle nizamnamenin idare heyetine ait maddesinin değiştirilerek bir de ikinci reislik ihdas edilmesini isteyen arkadaşların arzuları yerine getirildi. Ve reislikte ittifakla sayın Şükrü Saracoğlu bırakıldıktan sonra beni ikinci reisliğe, yine ittifakla seçtiler. Bununla demir gibi sağlam Fenerbahçe ailesi hakkında bir mevzu üzerinde kendi uzuvlarından birini, kulübün hayatı pahasına da olsa feda edemeyeceğini göstermiş oluyordu. Spordan aranan istenen gayelerden biri de zaten bu, yani tesanüt ve fedakarlık değil midir?

    Hayri Celal ATAMER

  • Bir Elkatipzade Mustafa Hikayesi

    Bir Elkatipzade Mustafa Hikayesi

    Fenerbahçe’nin 1920’li yıllarda forma giyen futbolcularından Ragıp Ziya Mağden’in, 1961 yılında yayınladığı “Fenerbahçe Batamaz” isimli kitabında, bir Elkatipzade Mustafa hikayesi var. Fenerbahçe’nin Fenerbahçe olmasında en büyük emek sahiplerinden biriydi. O güzel insana dair bu keyifli hatırayı,tebessümle okuyacaksınız…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Mustafa Elkatip

    Fenerbahçe’nin kongrelerinde, her sene koltuk değnekleri ile gelen, bütün Fenerlilerin saygısını derleyen bir insan vardır : Mustafa ELKATİP

    Bu zat; Türkiyemizin belki de ilk futbol hocası, ilk antrenörüdür. Bugünkü günde, bir salona, bir toplantıya geldiği zaman, herkesin ayağa kalkarak onu selamladığı, ona karşı sevgi ve saygı gösterdiği görülmektedir. Çünkü Mustafa Elkatip, Fenerbahçe için vaktiyle çok çalışmış, değerli elemanlar yetiştirmiş bir kimsedir.

    Fenerbahçeliler arasında Mustafa Elkatip’e ait türlü türlü menkıbeler dolaşır. İşte onlardan bir tanesi şudur :

    Bursalılar, bundan 30-35 sene önce Fenerbahçe’yi, maç yapmak üzere Bursa’ya davet ederler… Fenerliler, büyük bir kafile halinde ve Mustafa Bey’in reisliği altında oraya giderler… Çocuklar genç, yol güzel ve uzun, hava güzel… Dehşetli surette acıkır ve getirilen yemeklere büyük bir iştiha ile saldırırlar. Bunların arasında, genç bir Fenerbahçeli, üç yumurta daha fazla yemiş. Bu işi, mûzibin biri yolda Mustafa Elkatip’e duyurunca hemen söylenmeye başlamış:

    – Aman efendim; bu ne rezalet! Nasıl olur? Bu kadar yumurta yenir mi? Hastalanacaksınız. Sonra, bizleri davet edenler, zengin insanlar değil. Onları zarara sokmanın mânâsı ne? Ayıp denilen bir şey var! Böyle şey olur mu?

    Düşünün bir kere… Deniz havası alarak iyice acıkan bir sporcunun 2-3 yumurtayı yemesi bile, o zamanın idarecisi Mustafa Elkatip’i, ev sahibini zarara sokuyoruz düşüncesi ile sinirlendirmiş; küplere bindirmeye kâfi gelmiş.

    Bu tenkide, karşısındaki gençler de hiç ses çıkarmamışlar. Ve sadece susmuşlar. Derken efendim Tepedeğirmen ve Gemlik bayırlarından geçerken çocukların karınları acıkmış. Başlarındaki kimselere acıktıklarını ve kulübün bir parça yardımda bulunmasını ricaya karar vermişler. Durum, kafile reisi Mustafa Bey’e duyurulduğu zaman, o yine parlamış ve “Yemek mi? Ne yemeği?! Kendi ceplerinden yesinler! Kulübü zarara sokmanın alemi var mı? Hem daha demin, dört yumurtayı yutan onlar değil midir?” diyerek, uzun uzun söylenip durmuş.

    Eski İdareciler

    Gördünüz mü siz, eski idarecileri? Onların kendi ve diğer kulüplerin menfaatlerini nasıl düşündüklerini? Esasında, zengin ve iyi bir insan olan ve kulübü için hiçbir fedakarlıktan çekinmeyen Mustafa Elkatip, sonradan razı olabilmiş de bizim çocuklar Gemlik’te karınlarını doyurarak, Yalova’ya kapağı atabilmişler.

    Bugünün milyonluk kulüpleri, bu hallerine (görüldüğü gibi) ancak bu kadar feragatlı, düşünceli, vefakar insanların himmet ve gayretleri ile meydana gelebilmişlerdir. Zeki gibi, Alaaddin gibi, Sabih, Cafer ve Burhan Belge gibi, müstesna değerleri Türk sporuna kazandırmış ve hediye etmiş olan Mustafa Elkatip, halen Kadıköy’de mütevazi bir evde oturmakta ve yaşamaktadır. Yurt sporuna Fenerbahçe gibi bir kulüp ve böyle elemanlar kazandırmış bulunan bu gerçek cemiyet kahramanlarına hepimizden selam ve sevgiler.

    Ragıp Ziya Mağden – 1961 / Bir Elkatipzade Mustafa Hikayesi

  • Fenerbahçe Başkanı Şehzade Ömer Faruk Efendi

    Fenerbahçe Başkanı Şehzade Ömer Faruk Efendi

    İstanbul işgal edildiğinde bir taraftan Anadolu’da milli mücadele sürüyor, diğer yanda İstanbul’daki milli unsurlar da canla başla Anadolu’ya yardıma çalışıyorlardı. İşte tam da bu dönemde Şehzade Ömer Faruk Efendi, Fenerbahçe’ye Başkan oldu. Aşağıdaki transkripsiyon, dönemin Spor Alemi mecmuasından… Fenerbahçe Başkanı Şehzade Ömer Faruk Efendi ve yanındakilerin Kuşdili Lokali‘ni, kulübü ziyareti anlatılıyor. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Şehzade Ömer Faruk Efendi Fenerbahçe Kulübü’nde

    26 Kanunuevvel Pazar günü, Fenerbahçe Kulübü Reis-i Fahri’liğini kabul buyuran şehzade civancennet devletli necabetli Ömer Faruk Efendi Hazretleri kendi yurtlarını ziyaret etmişlerdir. Öğleden sonra saat ikide Kadıköy gençlerinden bir kısmı orta salonda sevgili reislerine muntazırdılar, ufak bir intizar devresini ziyaretçilerin teşrifleri takip etti. Reis-i Fahri’nin nezd-i âlilerinde yine aynı kulüp azasından Damat Mecit Bey ile Damat Selami Bey ve yaverleri Binbaşı Faik Bey Efendiler bulunuyordu.

    Evvela kulüp ziyaret edildi ve kütüphane, kayıkhane, jimnastik, tenis mahalleri gösterilerek efendi hazretlerine spor sahasındaki yurdun faaliyeti hakkında bir fikir verilmek istenildi, bilahare kulüp azalarından bir kısmı takdim edildi. Bu meyanda yurtta tenis şubesinde çok yüksek bir faaliyet gösteren Damat Mısırlı Muhsin Yeğen Bey de bulunuyordu. Saat üçte havanın adem-i müsaidesi dolayısıyla yalnız salonda bazı sporlar yapılabildi.

    İlk numarayı azadan Said ve Fevzi Beylerin eskrimi ve ikinciyi de muallimleri meşhur şampiyon Miralay Grodotski ile Mösyö Nikolay’ın egzersizi oldu. Bundan sonra memleketimizin en kıymetli amatörlerinden İsmet (Yavuz İsmet Uluğ) ve Ziya Beylerin boksu, ve Binbaşı Mazhar Beyefendinin idare ettiği Alman jimnastiği ile program nihayetlendirildi. Bu sırada kulübün en kıymettar bir uzvu olmakla beraber musiki nokta-i nazarından da medar-ı iftihar bir amatörü olan Ekrem Bey’in keman ile çaldığı birkaç parça musikide de kulübün bir mevkii bulunduğunu hissettiriyordu. Bilahare Reis-i Fahri ve misafirler hususi odaya alınarak kulüp hakkında bazı malumat verildi.

    Ve defter-i mahsusa fikirleri kayıt olunarak aza için pek şerefli bu güzel günden ayrılındı. Ziyaretçiler kapıdan çıkarken bahçe ortasında küme halindeki genç idmancılar sevgili reislerini son “Yaşa!”lar ile teşyi ediyorlardı.

    Fotoğraflar

    Sağda : Kulübün iki eskrimcisi Said ve Fevzi Beyler

    Orta Üstte : Şehzade Ömer Faruk Efendi Hazretleri’nin Fenerbahçe’yi ziyareti; sağında Damat Mecit Bey, solunda Damat Selami ve Muhsin Yeğen Beyler, arkada kulüp heyet-i idaresi.

    Orta Altta : Faruk Efendi Hazretleri kulüp amatörleri arasında (sağda muallim Mazhar Bey, solunda meşhur eskrimci Grodotski)

    Solda : Kulübün iki mühim tenisçisi; Tevfik ve Damat Muhsin Yeğen Beyler

    Spor Alemi / Fenerbahçe Başkanı Şehzade Ömer Faruk Efendi

  • Devlet Arşivleri’nde Kuşdili Yangını ve Fazıl Bey

    Devlet Arşivleri’nde Kuşdili Yangını ve Fazıl Bey

    6 Haziran 1932 tarihinde, sabaha karşı Fenerbahçe’nin Kuşdili Lokali’nde yaşanan yangın felaketi önce Kadıköy’ü, sonra tüm Türkiye’yi hüzne boğdu. Maddi kayıpları yerine koymak için, başta Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bütün halk benzersiz bir bağış kampanyasına katılmıştı. T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri‘nde Kuşdili Yangını ile ilgili aşağıdaki gibi bir belge var.

    Manevi kayıpları bin yıl geçse bile yerine konamayacak bu trajediye dair, yeni ortaya çıkan bu evrakı sizlerle de paylaşmak istedik.

    Ek olarak, Ercan Erel ağabey, arşivinden çıkan bir mecmuada, yangının anlatımını bulmuş. Anlayışla karşılayacağını umarak, buraya aldık. Gerçekten çok hazin detaylar var… Kendini tehlikeye koyarak büyük bir fedakarlıkla kulübün bazı eşyalarını kurtaran Fazıl Bey’in de resmi var. Nur içinde yatsın.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Devlet Arşivleri’nde Kuşdili Yangını

    Arşiv Yeri : 30-10-0-0 / Muamelat Genel Müdürlüğü / 120 – 852 – 8

    Devlet Arşivleri'nde Kuşdili Yangını

    Fenerlilerin Yurdu Şerefli Hatıralarile Beraber Yandı, Kül Oldu!

    Hepiniz duydunuz: Fenerbahçelilerin Kadıköyü’ndeki yurdu, pazar-pazartesi gecesi yandı… Bu hadise yalnız sarı-lacivertlilerin ıstırabı değildir. Bütün Türk sporculuğu Kadıköy faciasından aynı elem nasibini almıştır. Bunu Fenerbahçelilerin etrafında toplanan ve biriken kardeş alakasından anlıyoruz.

    Bu yangın alelade bir felaket sayılamaz. Çünkü yanan bina Türk sporculuğunun son rubu asrına ait bütün bir tarihi taşıyordu. Bu yangın, bu kuruluş ve tekamül devrinin canlı hatıralarını, izlerini ve eserlerini kâmilen silmiş, süpürmüş; Türk sporuna koca bir tarih bağışlayan bu yurdu bir yığın enkaz ve harabeye çevirmiştir.

    Fenerlilerin felaketi bütün sporculuğumuzun felaketidir. Onu millî bir spor felaketi saymak vaziyetin hakkıdır.

    Yangın Nasıl Başladı?

    O gece Kadıköyü’nde bulunan bir arkadaşımız bize yangının bütün safahatını şöyle naklediyor:

    “Gece saat 1,15… Sıcak, çok sıcak bir hava var. Açık pencereden odama dolan bir duman kokusile uyanıyorum. Sokakta bir kaynaşma var. Ağızdan ağıza bir mırıltı:

    “- Fenerbahçe Kulübü yanıyor…”

    İnanamıyorum, doğrusu.. Ateş, bu mukaddes yurdu yakabilir mi hiç?

    İçimde tahlil edemediğim bir hisle kalkıyorum, yarı giyiniyorum, sokağa fırlıyorum. İki dakika sonra Kuşdili Çayırı’ndayım.

    Kulübün dereye nazır cephesinden kızıl bir alev sütunu yükseliyor. Yağlı boya tahtalar bir çıra gibi, çatırdayarak yanıyor. Çayırda büyük bir kalabalık var:

    Titreşen çocuklar, melûl ve mütevekkil gözlerile hareketsiz bakan anneler, babalar; bir çocuk gibi hıçkıran sporcular…

    Su Yok!..

    İtfaiye gecikti. Fakat gelmesi de bir işe yaramadı. Çünkü su yok. Derenin suyundan istifade edilemezmiş. Terkos’ta kâfi su yokmuş.. Şu halde..

    Koca yurdun yanmasını seyretmekten başka çare yok galiba..

    Nihayet bir çare keşfedildi:

    Civarda bir kuyu bulundu ve hortum işlemeye başladı. Fakat müdahale geç ve bittabi tesirsiz!

    Bu sırada Üsküdar itfaiyesi de yetişti. Lakin yanlış bir yoldan geldiği için çayırın öbür tarafındaki hendek önünde manevra yapmakla meşgul.

    İdareciler Geliyor..

    Kulüp idarecilerinden yangın yerine ilk gelen umumi kaptan Zeki olru. Bir şoför, otomobille gitmiş, onu uyandırmış.

    Zeki, yaşlı gözlerle yurdunun yanışını seyrediyor. Etrafında bir kalabalık, sönmeyecek mi bu yangın?

    Devlet Arşivleri'nde Kuşdili Yangını
  • Devlet Arşivleri’nde Kuşdili Yangını

    6 Haziran 1932 tarihinde, sabaha karşı Fenerbahçe’nin Kuşdili Lokali’nde yaşanan yangın felaketinin Fenerbahçe’ye yaşattığı maddi kayıpları biraz olsun yerine koymak için, başta Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bütün halk benzeri görülmemiş bir bağış kampanyasına katılmıştı. Manevi kayıpları bin yıl geçse bile yerine konamayacak olan bu trajediye dair T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri‘nde şöyle bir belge var. Sizlerle de paylaşmak istedik.

    Arşiv Yeri : 30-10-0-0 / Muamelat Genel Müdürlüğü / 120 – 852 – 8

  • Fenerbahçe’nin Kuşdili Lokali

    Fenerbahçe’nin Kuşdili Lokali

    Aşağıda okuyacağınız metin, 26 Mart 1914 tarihli İdman mecmuasından… Yazar 1914’den 1932’deki yangın felaketine kadar ikamet ettiğimiz Fenerbahçe’nin Kuşdili Lokali açılış gününü anlatmış. Fotoğrafta kimler yok ki? Elkatipzade Mustafa Bey, Hamit Hüsnü (Kayacan) Bey, Nasuhi Esat (Baydar) Bey, onun kardeşi, sonraki yılların müthiş Fenerbahçe forveti Alaaddin (Baydar), dönemin Fenerbahçe Başkanı Mehmet Hulusi Bey, Otomobil Nuri ve yazıda ismi geçenlerle birlikte bir çok ismi bilindik ama simasını hatırlamadığımız insan. Kısacası tam bir “Fenerbahçe Türkiye’dir” fotoğrafı. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe’nin Kuşdili Lokali

    Fenerbahçe Spor Kulübü, Kuşdili’nde eski Uhuvvet Kulübü’nü makarr-ı ittihaz ederek Mart’ın yedinci günü resmi küşadını icra etmiştir.

    Spor aleminde şayan-ı dikkat kulüplerden biri olan Fenerbahçe’nin bu yeni kulüp binası izhar-ı cihet bir spor kulübü olabilecek şekilde ve hassaten öyle bir mevkidedir. Cuma günü kulüp spor âlâtıyla dahilen tezyin edilmiş ve dışarısı da alay bayraklarıyla donatılmıştı.

    İki buçukta bütün müdavim gelmeye başladı. O esnada kulüp azası bir içtima-i umumi akdetmişti. İçtimayı müteakip saat üçe doğru hazırûna hitaben Fenerbahçe Kulübü reis-i umumisi ve Hicaz Demiryolu müdür-i umumisi Hulusi Bey tarafından davete icabetlerinden dolayı teşekkür edildikten sonra kendilerinin Fenerbahçe Kulübü reisi olduğunu zikrederek :

    “İhtimal ki benim gibi yaşlı, nahif bir adamın spor kulübünde riyaset etmesi garip görünür. Şüphe yok ki ben ve benim gibi vakti, zamanı, sini müsait olmayanlar bilfiil sporla meşgul olamazlar. Fakat bizim maksadımız, böyle çalışkan gençlerin mecmuanı riyaset ve onları teşvik ve tergîb ile memlekette kavî anasır yetişmesine say eylemektir. Ben fiilen sporla meşgul olamayan zevatın bu tarzda muavenette bulunmalarını pek muvafık ve lüzumlu görürüm. Asrımız kuvvetin hakka galebe çaldığı bir devirdir. Halbuki yine kuvvetli olarak hakka galebe değil ona müzaheret edeceğiz” mealinde bir nutuk irad ederek alkışlandı.

    Nutku müteakip hazırûna pasta, çay, bisküvi ikram edildiği gibi Bahriye musiki takımı da terennüm etti. Bahriye nazır-ı esbakı Hüsnü Paşa, İstanbul mebusu Salah Cimcoz Bey, muharririnden Ahmet Rasim Bey, Ahmet Bey, Müdafaa-i Milliye ve Belediye ve matbuat erkanından zevat hazır bulunduğu gibi spor kulüpleri murahhasları da hazır idi. Resmi küşad esnasında fotoğraflar ahzolundu.

    Bizim bu babda ihtisasatımız, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün yeni binasında kemal-i muvaffakıyet ve afiyetle payidar olmasını temenni ve böyle muntazam kulüplerin artması arzusunu izhardan ibarettir.

    İdman – 13 Mart 1330 (1914) / Fenerbahçe’nin Kuşdili Lokali