Etiket: Lebip Elmas

  • Dörtler Kupası

    Dörtler Kupası

    1941 yılında Milli Küme’ye katılma hakkı kazanan dört İstanbul kulübü, Türkiye şampiyonluğu maçlarına hazırlanmak için bir “Dörtler Kupası” tertip etmişler. “Tarihte Bugün” maçları serisinin 9 Mart karşılaşması olarak bu derbiyi seçtik.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Not: Fotoğraf Tan gazetesinden.


    Dörtler Kupası Maçları

    Fenerbahçe, Galatasaray’ı 2-0; Beşiktaş İstanbulspor’u 3-0 mağlup etti.

    Lig maçlarını dördüncülüğe kadar nihayetlendiren Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve İstanbulspor kulüpleri arasında milli kümeye hazırlık mahiyetinde tertip edilen kupa maçlarına dün Şeref stadında başlanmıştır, Havanın futbol maçlarına çok müsait oluşu ve milli küme arifesinde takımların yeni kadrolarını öğrenmek merakı stada sekiz bini aşan büyük bir kalabalığın toplanmasına sebep olmuştu.

    Yapılan her iki karşılaşma maalesef futbol zevki vermekten uzak bir şekilde geçmiş, heyecansız ve gelişi güzel bir oyundan sonra Beşiktaş, İstanbulspor’u 3-0, Fenerbahçe, Galatasaray’ı 2-0 mağlup etmiştir. Maçların tafsilâtını sırasile veriyoruz:

    Fenerbahçe – G. Saray

    Sıra günün ikinci ve mühim maçına geldiği zaman seyircilerdeki heyecan azami haddini bulmuştu. Nihayet 16.45’de halkın sürekli alkışları arasında takımlar göründü. Bir yenilik yaparak ipek Sarı Kırmızı gömleklerle sahaya çıkan Galatasaraylılar şu şekilde dizildiler:

    Osman, Faruk, Adnan, Musa, Enver, Eşfak, Mustafa, Salâhaddin, Nino, Salim, Sarafim.

    Buna mukabil Fenerbahçeliler Esad ve Niyazi’den mahrum olarak şu şekilde yer aldılar:

    Cihat Arman, Taci Ece, Murat Alyüz, Nazif Şengezer, Ömer Boncuk, Lebip Elmas, Fikret Kırcan, Nail, Yaşar Yalçınpınar, Fikret Arıcan, Rebii Erkal

    Hakem Samih’in idare ettiği oyuna Fenerlilerin soldan açılan seri bir hücumile başlandı. Galatasaray müdafaasında kesilen bu hücum derhal merkezden mukabele gördüyse de Salimin şutu avuta gitti,

    Dakikalar ilerledikçe oyunun mütevazin geçtiği və tarafeynin tefevvuku temin etmek için sarf ettiği gayretlerin boşa gittiği görülüyor ve zaman, zaman her iki kale de tehlike geçiriyordu.

    10 uncu dakikada küçük Fikret’in sağdan sürüklediği topu hiç beklenmedik bir şutla kaleye havale etmesi Galatasaray’a ilk gol tehlikesini yarattıysa da Osman’ın elinden kaçan topu Adnan kaleye girmek üzere iken kurtardı.

    Aynı vaziyette bir tehlikeyi Fenerliler hemen iki dakika sonra atlattılar. Ceza çizgisi üzerinden Selâhaddin’in bomba gibi bir şutla çektiği favulü Cihat âdeta uçarak kornere atmağa muvaffak oldu. Korner avutla neticelendi.

    20 nci dakikadan itibaren Galatasaraylılar nisbi bir üstünlük teminine muvaffak oldular. Müdafaanın desteklediği muhacimler kale önüne kadar çok seyyal bir şekilde geldikleri halde burada bir türlü netice alamayarak pozisyona giremiyorlardı, 35 inci dakikadan itibaren oyun tekrar mütevazin bir şekle girdi. Fenerliler de arada sırada yaptıkları ani akınlarla Galatasaray müdafaasını zorluyorlardı. Fakat bu hücumlar daha fazla sol taraftan Rebii ile yapılmak istendiği için müessir olamıyordu. Çünkü Rebii’nin tehlikeli bir oyuncu olduğunu bilen Galatasaray müdafii Faruk bilhassa Rebii’yi marke etmişti.

    Diğer Fener muhacimlerinin, sol tarafta Rebii’nin tutulduğunu gördükten sonra sağ tarafı ihmalde ısrarları aleyhlerine oluyordu. Bu şekilde ve karşılıklı akınlar altında geçen birinci devre bütün çalışmalara rağmen 0-0 berabere nihayetlendi.

    İkinci devreye her iki takım tadilât yaparak çıkmıştı. Galatasaray’da Selâhaddin’in yerine, Mehmet Ali, Osman’ın yerine Saim girmişti. Fenerbahçe’de de Fikret santrhafa, Ömer sağ hafa geçmiş ve Nazif’in yerine de Kadri (Ulukal) sağiçe alınmıştı.

    Oyuna Galatasaraylılar başladılar.

    İlk anlar birinci devrede olduğu gibi mütevazin ve her iki muhacim hattının müteaddit fırsatları öldürmeleriyle geçti, Onuncu dakikadan itibaren oyun sert bir şekil aldı, Bu sırada küçük Fikret’e tekme atan Galatasaraylı Adnan’ı hakem dışarı çıkardı.

    Galatasaray’ın 10 kişi ile oyuna devam etmesi Fenerlilerin işine yaradı. Üst üste yaptıkları akınlarla Galatasaray kalesini tazyike başladılar. On dokuzuncu dakikada Naci güzel bir sıyrılıştan sonra kaleci ile karşı karşıya kaldıysa da çektiği şut kalecinin kucağında kaldı.

    Bir dakika sonra Galatasaray’ın yaptığı bir akında, Fenerden Murad da sakatlanarak çıktıysa da biraz sonra tekrar girdi, Dakikalar ilerledikçe her iki taraf da gelişi güzel oynuyor ve oyun bu yüzden çok zevksiz oluyordu, Otuz beşinci dakikada Galatasaray kalesi yakınında top Salimin eline çarptı. Verilen frikiki küçük Fikret çok ustalıklı bir vuruşla kaleye havale etti. Faruk’un kaçınması kalecinin mütereddit kalması topun kaleye girmesini temin etti. Fenerliler bu suretle birinci gollerini kazandılar. Tam son dakikada yeni bir Fener hücumunda Rebii’den nefis bir pas alan Yaşar sıkı bir vuruşla takımının ikinci golünü de çıkardı ve bu suretle Fenerliler ezeli rakiplerini aynı sezonda ikinci defa olarak 2 – 0 mağlup ederek sahadan galip ayrıldılar.

    10 Mart 1941 – Akşam Gazetesi

  • Büyük Fikret Bölüm VII

    Büyük Fikret Bölüm VII

    Fenerbahçe tarihinin en çok Türkiye şampiyonluğu kazanan beş isminden birisi olan ve Fenerbahçe’ye hem futbolcu, hem teknik direktör, hem de Başkan olarak hizmet eden “Büyük” Fikret Arıcan‘ın kitabından pasajlar ile karşınızdayız. Huzurlarınızda: Büyük Fikret Bölüm VII

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Büyük Fikret

    Büyük Fikret Bölüm VII

    Yabancı Diyarlarda Top Oynama Teklifi

    Bulgaristan’ın Sofya kentinde yapılan Balkan Oyunları’ndan sonra Türkiye döndüğümüzde o zamanın İngiliz antrenörü Mister Pegnam beni yanına çağırarak, İngiltere’de top oynayıp oynamayacağımı sordu. Futbol tarzımın İngiltere için geçerli olduğunu söylüyordu. Kabul ettiğim takdirde profesyonel futbol hayatımda çok başarılı olacağımı ve maddi yönden hayli yüksek bir ücret alacağımı ima etti.

    Genç yaşta bu teklif cazip olabilirdi. Ancak geçim problemimi asla futbola bağlamak istemiyordum. Hemen reddettim.

    Daha sonra bir millî maçımıza hakem olarak gelen sonra da İtalya Federasyonuna Başkan veya üye olan Moro adlı bir futbol adamı da beni İtalya’ya götürmek istedi. Orada rahatlıkla oynayabileceğimi, daha da ileri giderek zamanın meşhur solaçıkları Bastin ve Osri kadar şöhret yapabileceğimi söyledi.

    Cevabım yine, “Hayır” oldu. Çünkü vatanımdan ayrılarak dilini bilmediğim bir ülkede garip kalmak istemiyordum. Bu durum futboluma muhakkak etki yapacak ve başarı kazanamayacaktım.

    Türkiye’den dış ülkelere dil bilmeden gidip başarı gösteren gencimiz yok gibidir. Ancak Türk olup futbol ve dillerini oralarda geliştirenler müstesna…

    Futbol hayatımın en başarılı devresi 1928-1939 yılları arasında. Bu devrede Avrupa Karması’na aday gösterilmem de bunun ispatıdır.

    İnançlarım

    Futbol hayatımda şimdi tasvip etmediğim batıl inançlarım vardı. Bunları üzerimden atana kadar çok mücadele ettim. Bu ise ancak yaşlandıktan ve aksi sabit olduktan sonra mümkün olabildi.

    Örneğin, kaptan olduktan sonra hakem tarafından yapılan kur’a atışlarına katılmak istemezdim. Karşı kaptanın kazandığını söyleyerek tercih yapmasını rica ederdim. Bir gün bunu fark eden bir kaptan arkadaşım, aynı benim yaptığım gibi yaptı, peşinen “Siz kazandınız” dedi. Ben de kendi teklifimin aynına olmaz diyemedim ve rüzgârla beraber olan kaleyi seçtim. Maçı kazandık. Böylece bu derdimden kurtulmuş oldum.

    Maça giderken yolda bir papaz veya cenaze görmek bana hiç yaramazdı, sanırdım. Allah’tan, kıyafet kanunu çıktı ve papazlar elbiselerini değiştirdiler, bu görüntüden kurtuldum. Fakat cenaze görmek çok uzun sürdü. İnanın maçlara gözüm kapalı giderdim. Çünkü kış günlerinde cenazeler maç saatlerinde kaldırılıyordu. Yöneticilik hayatımda da bir cenaze olayı vardır.

    Galatasaray’la Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı oynamak için Kızılcahamam’daki kamp yerinden Ankara’ya doğru yola çıkmıştık. Yanımda Cemil’in transferine adı karışan Sultan Demircan da vardı. Birden bir araba bizi solladı ve trafik sıkışınca önümüzde durdu. Bir de baktım arabanın bagajında bir tabut vardı. Sesim soluğum kesildi. Sultan ne sorsa, ne söylese cevap vermiyordum. O da bozuldu. Başladı önümüzde oturan çocukların çok sevdiği Bekir’e sataşmaya… Bekir eski güreşçi, Sultan kabadayı. İkisi de silahlı. “Eyvah…” dedim, “Cenaze hükmünü gösteriyor.” Neyse onları yatıştırdık. Maçı da aldık ve bu hoş olmayan itikadımdan kurtulmuş oldum. Ama uzun süre maçlara gözlerim kapalı gittiğimi unutamam.

    Büyük Fikret Bölüm VII

    Unutamadığım Olaylar

    Macaristan’ın meşhur Ferençvaroş ekibi İstanbul’a gelecekti. O devrin Avrupa’da ün yapmış birçok futbolcusu ve şöhreti Şaroşi kardeşler takımla beraberdi. Maçlar özel olduğu için seyircileri memnun etmek isteyen yöneticiler bu iki kardeşin gelmesini şart koşmuşlardı. Ferençvaroş ve Şaroşi kardeşler İstanbul’a geldiler ve bu büyük takımı yendik. Yabancılara karşı markajdan kurtulduğum için en başarılı oyunlarımdan birini çıkarmıştım. Onlar da ülkelerine dönerken, “Siz de bize geldiğiniz zaman Fikret’te beraber gelecek…” şartını koşmuşlar. Bunu yazan gazete yazarının bir başka kulübe mensup olduğunu söylersem olayın değeri daha iyi anlaşılır sanırım.

    Arzulanması Hoş Olmayan Bir Olay

    Romanya’nın CFR futbol takımı İstanbul’a gelmişti. O zaman Galatasaray ve Beşiktaş’ı yendikten sonra son maçını bizimle oynadı.

    Güzel bir oyun tutturduk ve maçın son dakikasına kadar 2-1 galip durumda geldik. Son dakikada bizim ceza sahası yakınında bir taç kazanmıştık. Mehmet Reşat ağır davrandı atmak için… Bunu fırsat bilen Romenler topu elinden kaptılar ve taç atışını yaptılar. Çocuklar şaşkın bakarken top çoktan bizim filelere gitmişti. Açıkgöz misafir takım hemen orta noktaya toplandı halkı selamlayarak sahadan çıktı. Biz yine şaşkındık.

    Hakeme Müjdat Gezen’in babası Necdet Gezen’le itiraz ettik. Orta hakem Adnan Akın’dı. Durumun ne olduğunu sordum O’na… Akın, “Canım siz 2-1 galipsiniz…” dedi ama sahadaki görüntü öyle değildi.

    Hakemlere dönerek “Kabahat sizde değil, sizi hakem yapanlarda…” dedim. (Aman bunu Önder ve bazı isyankâr futbolcular duymasın). Tabii bu sözlerim rapor edildi, ceza aldım ve takımımı eksik bıraktım. Hoşa gitmeyen hareketlerimin göze batmaya başladığını hissediyordum. Bu ceza çok sürmedi. Milli maç nedeniyle affedildim ve bir daha yapmadım.

    Büyük Fikret Bölüm VII

    Babamın Benim için Söyledikleri

    Cezadan sonraki milli maçta oynayacaktım. Maçtan önce çıkan Akşam gazetesinin birinci sayfasına, “Fikret oynuyor” diye yazmışlardı ve büyükçe bir fotoğrafımı basmışlardı. Aynı gazetenin aynı sayfasında yeni bir demiryolunun açılışını yapacak olan Başvekil İsmet İnönü’nün de fotoğrafı vardı. Babam gazeteyi görünce, “Bu memleket nereye gidiyor yahu?” diye söylendi. “Sen bir oyunbaz, o da memleketi kurtaranlardan biri… Hem de Başvekil… Rezalete bak…”

    Bu sözler o devrin taassubunu gösterir. Sonradan bütün gazeteler spor sayfalarını ayırdılar. Rahmetli babam sağ olup futbolcuların boy boy fotoğrafını görse acaba ne derdi bilmem…

    Eski Sporcuların Dürüstlüğü

    Takım arkadaşlarım ve kulübüme mensup sporcular kadar sahada bir buçuk saat mücadele ettiğim fakat çok yakın arkadaşlık yaptığım sporcular da vardı.

    Hakkı Yeten, Eşref Bilgiç, Şeref Görkey gibi Beşiktaşlılar, Leblebi Mehmet, Suphi Batur, Şadlı, Necdet Cici gibi Galatasaraylılar, Samih Duransoy, Nevzat ve Fahri gibi İstanbulsporluları sayabilirim. Ben, bu kardeşlerimle saha dışında ne kadar dost olmuşsam tabiatım icabı saha içinde o kadar hırçındım.

    Milli maç için seyahatte bulunuyordum. Bir takım arkadaşım, “Fikret” dedi, “İyi ki, bu seyahatte seni yakından tanıdım. Sahadaki haline hiç benzemiyorsun. Yani daha önce seni sokakta biriyle kavga ederken görsem onunla bir olup seni döverdim…”

    Bunlar bana hep ders olmuştur. Kendimi yaptığım işlerde hep haklı sanırdım. İtirazda bulunurdum. Fakat işler hiç de sandığım gibi değilmiş. Sporcuların dürüstlük ve tahammül göstermeleri gerekiyormuş. Bunun genç sporculara örnek olmasını dilerim.

    Dürüstlüğe bir misal vereyim. Bir Beşiktaş maçında Şükrü Erkuş gol atmıştı. Fakat bu gole karşı taraf oyuncuları itiraz ettiler. Ancak hakem gol kararı vermişti. Israrlar karşısında aynı hakem Şükrü Erkuş’un yanına giderek durumu sordu. O da topla eliyle oynadığını söyledi. Hakem de sayıyı iptal etti. Gençlerimizin bunun gibi olayları kendilerine örnek almalıdırlar.

    (DEVAM EDECEK)


    Fotoğraf-1) 1937’de Maarif Kupası da bizim oldu. Fotoğrafta, Niyazi, ben, Esat birlikte görülüyoruz.

    Fotoğraf-2) Yabancılarla yaptığımız maçlarda büyük başarılar elde eden ve de Avrupa’da ismini sık sık duyuran Fenerbahçe takımı soldan sağa: Cihat, Yaşar, Ali Rıza, Melih, Aytan, Rebii, Lebib, Reşat, Şaban, Esat, Naci, Basri. Öndekiler: Ben, hakemler Adnan Akın, Kemal Halim, Şadi Tezcan.

    Fotoğraf-3) Fenerbahçe dergisinde çıkan bir karikatür.

    Fotoğraf-4) Ankara’da yaptığımız maçlardan birinden önce ben, heykel önünde görülüyorum.

  • 40 Yıllık Kavga

    40 Yıllık Kavga

    “Kulis, grupçuluk ve bölümleşme 1952’den bu yana Sarı-Lacivertli kulübün kaderini etkiliyor”Halit Deringör, bundan tam 30 sene önce, 26 Ocak 1992’de Cumhuriyet gazetesine yazdığı yazıya böyle başlamış. Efsanevi futbolcumuzun kimseden çekinmeyen ve kan damlatan kalemiyle o zamanlar 40 yıllık dediği kavga, şimdilerde 70 yaşında! Kulüpçüler için hüzünlü ama gerekli bir okuma…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe’de 40 Yıllık Kavga

    Fenerbahçe’de ilk bölünme bundan 40 yıl önce Kadıköy Grubu adlı bir grubun hareketi ile başladı. Merhum Lebib Elmas, merhum Orhan Menemencioğlu, merhum Suphi Ergun, Kemalettin Ererdağ ve Muhittin Bulgurlu tarafından kuruldu. Felsefeleri, “Madem ki Fenerbahçe Kulübü İstanbul’un Kadıköy yakasında kurulmuştur, o halde egemenliği Kadıköylülerde olmalıdır” ilkesine dayanıyordu.

    Bayülken Dönemi

    Bu gruba kısa bir süre sonra Semih Bayülken isminde pratisyen genç bir doktor katıldı. Bayülken, sempatik, hoş sohbet, güleç yüzlü, hiçbir şeye sinirlenmeyen, kapıdan kovulsa bacadan giren, en akıllı insanı bile bir kez değil, on kez ikna edebilecek güçte bir karakter yapısına sahip tam bir zamane adamı idi.

    Ölülere Oy Kullandırttılar

    Önceleri CHP kademelerinde çalışmış, partiye “yanlışlıkla” ölüleri kaydettiği için ihraç edilmişti. Bayülken Fenerbahçe’ye geldikten sonra Muhittin Bulgurlu ile karakterleri birbirine uygun bir ikili oluşturdular. Beraber kader birliği yaptılar. Öyle ki giderek her ikisi de kongreciliği bir meslek haline getirdiler. Bu ikili işe Kadıköy toplumunun alt kademelerinden 250-300 kişiyi Fenerbahçe’ye üye yazdırmakla başladılar. Onları giderek mide yolu ile kendilerine bağladılar. Yönetime girmek isteyenler için Semih ve Muhittin ikilisini memnun etmeden yönetime girebilme olasılığı adeta yoktu. Sonraları bu ikili Fenerbahçe’de daha da etkinlik kazanabilmek için siyasi partilerle de temasa geçtiler.

    Nitekim 1950-60 yıllarında Demokrat Parti iktidarının Meclis Başkanı olan Agâh Erozan, İmar ve İskân Bakanı Medeni Berk, Demokrat Parti Haysiyet Divanı Başkanı Osman Kavrakoğlu gibi isimleri Fenerbahçe yönetimine getirdiler. Fenerbahçe başkanlığını da bu heyet içinden Agâh Erozan’a verdiler. O yıllarda Kadıköy Grubu’nun yandaşlarının isimleri, Vatan Cephesi listelerinde Türkiye radyolarından açıklanıyordu.

    Sonuçta gün geldi, Demokrat Parti göçtü ve bu partililer de Fenerbahçe’den ayrıldılar. Ancak bu insanların Fenerbahçe Kulubü’ndeyken yaptıkları büyük siyasal sömürüye karşın Fenerbahçe’ye bir karış toprak bile kazandıramadan gittiler.

    1960-70 yıllarında bu defa devlet yönetimine askerler egemendi. Böyle bir durumda Kadıköy Grubu’nun bu iki lideri bu defa da askerlere yaranmak politikasını izlediler. Onlar için o atmosfer içinde kulüpteki karşıtlarını yiyebilmek için tam bir fırsat doğmuştu. Nitekim bazı Fenerbahçelileri milli emniyete jurnal ettikleri de o yıllarda ağızdan ağıza dolaşıp durdu.

    1960-70 yılları arasında Fenerbahçe başkanlığını genellikle Fenerbahçe’nin içinden yetişenler yapıyorlardı. Merhum Doktor İsmet Uluğ gibi Faruk Ilgaz gibi… Bunlar aynı zamanda Kadıköy Grubu’nun yandaşları idiler. Hele Faruk Ilgaz bu grubun gözdesiydi. Bu yüzden Fenerbahçe’de en çok başkanlık yapan bir isimdi. Ne var ki her ikisi de paralı başkanlara karşı birer alternatif idiler. Yine bu yıllar arası Kadıköy Grubu Faruk Ilgaz’ın başkanlığında 35 kişinin vermiş olduğu bir kararla tarihsel Fenerbahçe Kulübü’nü Beden Terbiyesi’ne 2,5 milyon liraya satmak suretiyle tarihi bir cinayet işleniyordu. Fenerbahçe’yi topraksız bırakıyorlardı. Aldıkları 2,5 milyon lirayla da Fenerbahçe burnunda belediye arsalarında gecekondu misali sözde bir “sosyal lokal!” yapıyorlardı. Sosyal lokal dedikleri yapıt aslında bir sosyal lokal değil tam bir oyun salonuydu. İşin en ilginç tarafı da günümüzde bununla öğünülmektedir.

    1970-80 arası yıllarda Fenerbahçe’de sanki yeni bir devrim yapılıyor ve Kadıköy Grubu’nun liderleri olan Semih Bayülken ve Muhittin Bulgurlu ikilisi bu defa Fenerbahçe’yi sermaye gruplarının kucağına oturtuyorlar. Arkalarındaki kurşun askerlerin maddi çıkarlarını sağlayabilmeleri için gerekli olan parayı nasıl bulacaklardı ki! Bundan başka seçenekleri yoktu.

    Cankurtaran Dönemi

    Söz konusu bu devir Emin Cankurtaran ile başladı. Toplumun hemen hemen bütün kesimleri ile yakın ilişkisi olan Emin Cankurtaran kısa bir zaman içerisinde bu ikilinin bütün isteklerini yerine getirdi. Hatırlanacağı üzere o yıllar transfer işlerine yeraltı dünyasının adamları bile karışmışlardı. Bu yılların da sonunda devletin başında bu defa MC hükümeti bulunur. Yine Kadıköy Grubu özellikle bu hükümetin vurucu kanadı ile işbirliği içine girer ve de militanlarını kulübün içine sokarak onlara değişik görevler verirler.

    1980-90 arası yıllarda sermayenin Fenerbahçe’nin içinde koltuk kavgalarına başladığı görülür. Bir yandan da Fenerbahçe Kulübü hızla borçlanmaya girer, 1981 ‘de Fenerbahçe Kulübü’ne Ali Şen takımı ile beraber getirilir. “Oysa daha önce Ali Şen, Federasyon Genel Sekreteri iken olaylı bir Fenerbahçe-Altay maçı sonrası Fenerbahçe’ye verilen 2 maç saha kapatma cezasının altında imzası bulunduğu gerekçesi ile kulüpten ihraç edilmişti.”

    Görüldüğü gibi Şen’in başkanlığa getirilmesi ortaya böyle bir çelişkiyi de beraber getiriyordu. Ali Şen ve kabinesi kulübe büyük hava vermişlerdi. Ancak o yıllarda görülen lüzum üzerine Semih Bayülken ile Muhittin Bulgurlu’nun kulübe sokulmamaya kalkışıldığı zaman büyük bir gürültü kopmuştu. Sonunda Semih ve Muhittin ikilisi İkinci Başkan Ali Dinçkök’le flört edip onunla Ali Şen’e sokulmak suretiyle yönetimi dağıtmıştı.

    1987’de Semih Bayülken-Muhittin Bulgurlu ikilisi İstanbul Milletvekili Orhan Ergüder’in “Onu ben buldum, pamuklar içinde sakladım, büyüttüm” dediği Tahsin Kaya’yı başkanlığa getirirler. Kaya, Sahil Gazinosu’nda verilen bir yemekte Fenerbahçe’nin borçlarını ödemeyi kabullenince omuzlar üzerine alınarak otomobiline kadar götürülür. Ne var ki alışılmış olduğu gibi bu ikili giderek dışarıdan Tahsin

    Kaya’ya da birtakım baskılar yapmaya başlarlar. Bu baskılara kulak asmayan Kaya’yı “Diktatör oldu” gerekçesiyle başkanlıktan düşürmek için tezgâhlar kurulmaya başlanır.

    1987-88’de Semih Bayülken artık yaşlanmış ölümcül bir hastalığa yakalanmıştır. Ancak yine de 35 yıl devam eden monarşisinin yıkılmaması için çaba gösterir. Ne var ki artık etrafında dostlar kalmamış, herkes kendisini yavaş yavaş terk etmeye başlamıştı. Taraftarlar da ondan bıkmıştı. Bu defa gücünü yine devam ettirmek için parti kuvvetine sığınmaya çalışır. Bu amaçla da Özal’ın önerisi üzerine Kadıköy Belediye Başkanı Osman Hızlan’ı başkan olarak lanse eder. Bu günlerde Kadıköy Grubu’nun dışındaki insanlardan Cihat Arman, Halit Deringör, Aziz Yılmaz, Semih Gölpınar aralarında anlaşarak bir demokratik cephe kurdular. İşin en ilginç yönü de 35 yıldan beri Semih Bayülken’in kanatları altında yaşayan Muhittin Bulgurlu da Kadıköy Grubu’nu terk eder ve demokratik cepheye girer. Görüldüğü üzere bu tam bir vefasızlık örneğidir. Sonuçta kongre kaybedilir. Hem ANAP listesi hem de Semih Bayülken tarihe karışırlar.

    Tahsin Kaya Dönemi

    Birleşik Grup da ikinci kez Tahsin Kaya’yı ekibi ile birlikte başkanlığa getirir. “Ancak kulübü ekonomik özgürlüğe kavuşturmak ve gerekli reformlan yapmak koşulu” ile… Nitekim bu ekip işe başlamadan Fenerbahçe’ye 1 milyar 750 milyon Türk Lirası hibe eder. Ne var ki bu vaatle yönetime gelen Tahsin Kaya ekibi giderek reform yerine kulübü yine aşiret biçimiyle yönetmeye koyulurlar. Onlar böyle iken dışarıdan onları yönetime getiren Birleşik Cephe’yi kuranlar arasında demokrasi açısından anlaşmazlık baş gösterir. Muhittin Bulgurlu’nun Fenerbahçe’nin topluma açılmasını istememesi karşısında demokrasi yanlısı Memduh Eren grubu Birleşik Cephe’den ayrılır.

    Birleşik Grup

    Dağılma üzerine Aziz Yılmaz ve Bulgurlu’nun başkanlık yaptıkları “Birleşik Grup” kurulur. Bu grup da dışarıdan Tahsin Kaya’ya devamlı baskılar yapmaya başlar. Bu baskılara dayanamayan Tahsin Kaya görevinin bitmesine 6 ay kala başkanlıktan istifa eder. Gerekçe olarak “Aziz ve Muhittin ikilisinin baskılarına dayanamadım. Beni yönetime getirirken Fenerbahçe’yi topluma açmama yardımcı olacaklarına söz vermelerine karşı sonradan tamamen ters bir davranış içine girdiler” der.

    1990’da Aziz Yılmaz ve Bulgurlu bu defa da Tahsin Kaya’nın ikinci başkanı Metin Aşık’ı yönetime getirir. Bu ikiliden Aziz Yılmaz da yönetime girer, Bulgurlu ise dışarıda kalır. Muhittin Bulgurlu huylu huyunca yine dışarıdan Metin Aşık’a birtakım baskılar yapmaya çalışır. Oysa Metin Aşık kulübe kendi cebinden 10 milyar liraya yakın para hibe ettiği gibi kulüp için mükemmel modern tesisler de yaptırmıştı. Aziz Yılmaz, Metin Aşık’tan çok memnun görünüyor ve onunla kader birliği yapıyordu. Metin Aşık’ı yemeye kararlı olan Muhittin Bulgurlu’nun bu defa Aziz Yılmaz’la arası bozuldu ve Birleşik Grup da 1. Birleşik Grup, 2. Birleşik Grup diye ikiye ayrıldı.

    Bugün de görüleceği gibi yönetimin bir kesimi Muhittin Bulgurlu’yu bir kesimi de Aziz Yılmaz’ı tutuyor. Özetle Fenerbahçe’nin başına gelen birtakım Humeyni tipi grup liderleri, kulübü, sosyal, siyasal ve koltuk kavgalarının odak noktası haline getirmiştir. Bu yüzden tapulu toprağını satıp çağın gerisine düşüp, üstelik de 30 milyar liralık borç sarmalına girmiştir. Buna karşın kulüp sayesinde ise ülkemizde güçlenmiş, isimleri sınırlarımızı aşmış birtakım kahramanlar oluşmuştur.

    Halit Deringör | 26 Ocak 1992 – Cumhuriyet Gazetesi

  • Şükrü Saracoğlu

    Şükrü Saracoğlu

    Aşağıdaki uzunca metinde, “Şükrü Saracoğlu ve Dönemi” başlıklı bir kitap serisi derleyen (Şükrü Bey’in oğlu) Yılmaz Saracoğlu’nun kitabından bir aktarımı göreceksiniz.

    16 Mart 1950 tarihinden, 15 Ekim 1950’ye kadar, tam 6.057 gün Fenerbahçe Başkanlığı yapan Şükrü Saracoğlu ve onun dönemindeki belli başlı Fenerbahçeliler, Yalçın Doğan’ın meşhur Fenerbahçe Cumhuriyeti kitabında (her ne kadar bazı maddi hatalar bulunsa da) aşağıdaki şekilde anlatılmıştı. İşte o bölüm… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe Cumhuriyeti’nden

    Ebedi Şef, Milli Şef, Değişmez Gözde

    Top korner noktasına dikildi Taksim Stadı’nda, İstanbul’da.

    Maliye Vekili Şükrü Saracoğlu önündeki kağıtlara son bir kez daha göz attı Ankara’da ve kendi kendine “Tamam bu iş” diye düşündü.

    İstanbul Taksim Stadı’nda kornere dikilen topa üç-dört Fenerbahçeli birden koştu vuruşu yapmak için.

    Ankara’da Maliye Vekili Şükrü Saracoğlu koltuğunda şöyle bir geriye doğru yaslandı. Stadı önce “İttihat Spor”dan almak ve Milli Emlak İdaresi’ne vermek gerekiyordu ki, stad önce devletin eline geçsin. Ama Milli Emlak İdaresi’ne devretmek için de herhalde bir önkoşul bulmak zorunluydu.

    Fenerbahçe-İstanbulspor maçının sok dakikaları oynanıyordu Fenerbahçe korneri kazandığında. Topa koşan üç-dört Fenerbahçeli futbolcu arasından Büyük Fikret atıldı, arkadaşlarına “Bana bırakın” diye bağırdı. Taksim Stadı’nda korner noktasına gitti. Topu düzeltti. Vurmak için gerildi.

    “Tek maddelik bir yasa çıkartırım, olur biter” diyerek kendi kafasından geçen düşünceyi yeniden kağıda döktü Maliye Vekili Saracoğlu. Kabinede kısa bir sunuşla sorunu çözeceğine yüzde yüz inanıyordu. Sonra da Meclis’ten rahatlıkla geçirebilirdi tek maddelik yasayı. Zaten, o tarihte ne muhalefet vardı, ne de alınan kararlara karşı çıkabilecek bir başka güç.

    Fenerbahçe eğer bu son fırsattan yararlanamazsa, artık son dakikaları oynanmakta olan maç 1-1 berabere bitecek, şampiyonluk da elden kaçacaktı. Büyük Fikret geldi ve vurdu. Taksim Stadı’nda bir gürültü koptu. Kornerden gelen top doğrudan doğruya İstanbulspor ağlarına takılmış, Fenerbahçe Büyük Fikret’in vuruşuyla 2-1 öne geçmişti. Hakem maçın bitiş düdüğünü çaldığında, Fenerbahçe’nin de şampiyonluğunu ilan ediyordu İstanbul’da.

    Ankara’da Maliye Vekili Saracoğlu için tek maddelik yasayı meclisten geçirmek hiç de güç olmadı. İlk bakışta çok masum görünen bir yasaydı zaten :

    “Aynı semtte kurulmuş olan ve faaliyet gösteren spor kulüplerinin sayısı birden fazlaysa o semtte üye sayısı daha fazla olan kulüp faaliyetine devam eder.”

    Rövanş

    Tek bir madde ile Fenerbahçe yaklaşık on beş yıl sonra Altınordu’dan rövanşı acımasız bir biçimde alıyordu. Fenerbahçe yıllar önce en güç günlerinde Altınordu’ya kaptırdığı futbolcularının ve kaçan iki şampiyonluğunun acısını hiçbir zaman unutmamıştı. Biriktirmişti. İşte, şimdi tam sırasıydı. Bu karar Fenerbahçeliliği ile ünlü Maliye Vekili Şükrü Saracoğlu’nun, daha sonra aralıksız on altı yıl başkanlığını sürdüreceği Fenerbahçe’ye önemli bir armağandı. Tek maddelik karar, sadece Fenerbahçe için yürürlüğe girmişti. Cumhuriyet kurulup ülkede yeni bir devletin temelleri atıldığında, İttihat ve Terakki Fırkası çoktan tarihe karışmıştı. Ama, İttihat ve Terakki’nin kulübü Altınordu’nun izlerine hala rastlamak mümkündü. Raşit Aydınoğlu Bey Altınordu’yu 1921 yılında “İttihat Spor” adı altında yeniden kurmuş ve kulüp faaliyete geçmişti. Gerçi, İttihat Spor’un artık pek gücü kalmamıştı. Ne var ki önemli bir varlığa sahipti : Union Club Sahası… Yani, bugünkü Fenerbahçe Stadı…

    Fenerbahçeliler ikide bir Raşit Bey’e gidip “Şu stadı Fenerbahçe’ye sat” önerisinde bulunuyor, Raşit Bey de eski yılların unutturamadığı rekabet içinde “Olmaz” diye direniyordu. Fenerbahçeliler ısrar ediyor, İttihat Spor geri çeviriyordu. Bir, iki, üç… Eeee, artık bu İttihat Spor da fazla olmaya başlamıştı.

    Vekiller Heyeti’nde o tarihte Maliye Vekili olarak görev yapan Şükrü Saracoğlu Fenerbahçeliliği ile ünlüydü. Belki o bu işe bir çare bulabilir, İttihat Spor’dan İttihat Spor Sahası’nı satın alabilirdi. Ancak, satın almak için karşı tarafın onayı gerekiyordu. Gelin görün ki, karşı taraf böyle bir onaya hiç de yatkın değildi. Sorunu kestirmek ve çözmekten başka çare kalmıyordu.

    Maliye Vekili Saracoğlu formülü bulmuştu. “Aynı semtte faaliyet gösteren” iki kulüp vardı Kadıköy’de. Biri İttihat Spor, diğeri Fenerbahçe. Açıktı ki, Fenerbahçe’nin üye sayısı İttihat Spor’a göre çok fazlaydı. Demek ki, faaliyetini sürdürecek olan Fenerbahçe idi. Demek ki, diğeri, yani, İttihat Spor bu yasadan sonra artık faaliyetini sürdüremezdi.

    Nitekim sürdüremedi. İttihat Spor Sahası önce Milli Emlak İdaresi’nin yönetimine bağlandı. 1923 yılında Fenerbahçe Milli Emlak İdaresi’nden sahayı önce kiraladı. Hemen birden olmaz, adım adım ilerlemek gerekiyordu. Kiraladıktan sonra da adını değiştirerek, İttihat Spor Sahası, Fenerbahçe Stadı oldu.

    Bu arada Saracoğlu Maliye Vekilliği’nden ayrılıp ekonomik konularda araştırma ve temaslarda bulunmak üzere Amerika’ya gönderilmişti. Türkiye’ye döndükten sonra, önce Osmanlı borçlarının tasfiyesiyle ilgili taksit sorunlarını çözmek üzere kurulan bir komisyonun başkanlığına getirilmiş, kısa süre sonra da, bu kez Adliye Vekili olarak yeniden kabineye girmişti. Kendisi Adliye Vekili iken, Maliye Vekaleti’nden gelen 6 Temmuz 1932 tarih ve 1213 sayılı öneriyle Fenerbahçe Stadı’nın Milli Emlak İdaresi’nden alınıp Fenerbahçe Kulübü’ne satılması bakanlar kurulu tarafından karara bağlandı. Satış işlemleri yaklaşık on ay sürdü.

    1933 Mayıs’ında çok eskiden “Silahtar Ağa Sahası”, sonraları bir ara “Papazın Çayırı”, derken “Union Club Sahası” Cumhuriyetten önce “İttihat Spor Sahası”, 1929’da “Fenerbahçe Stadı” artık Fenerbahçe Kulübü’nün malı oldu.

    Tam bir Türk Lirası’na… Evet, Fenerbahçe bugünkü stadın mülkiyetini elde ederken Saracoğlu’un araya girmesiyle, Milli Emlak İdaresi’ne, yani devlete sadece bir lira ödedi.

    Yan Hakemin Lisansını İptal Etti

    Adliye Vekili olarak Fenerbahçe’nin bir maçını izlemek üzere Fenerbahçe Stadı’na geldiğinde Saracoğlu sade bir cümle söylemekle yetinecek ve Fenerbahçeliliğini vurgulayacaktı :

    “Bir haftalık yorgunluğumu Fenerbahçe’yi seyrederken unutuyorum.”

    Sol açık Halit orta sahadan kaptığı topla hızla Harbiye ceza sahasına indi. Önüne gelen birkaç kişiyi çalımladı ve sert bir şutla Fenerbahçe’nin ilk golünü attı. Hayır, hayır, yan hakem bayrak kaldırıyor, golü ofsayt gerekçesiyle iptal ediyordu.

    Ankara’da oynanan maçı izleyen Başbakan Şükrü Saracoğlu ertesi gün golü iptal eden yan hakemin lisansını iptal etti.

    Galatasaray’a karşı oynanan maçın son dakikalarında Taka Naci kornerden gelen topa kafayı vurunca Fenerbahçe 2-1 öne geçti ve maç da biraz sonra bu skorla sona erdi. Saracoğlu ile birlikte maçı izleyen Hacı Bekir Ali Muhiddin doğru soyunma odasına yöneldi. Cebinden çıkardığı cüzdanı olduğu gibi, Fenerbahçe kaptanı Cihat’a verdi. Tüm futbolcuların cüzdandaki parayı paylaşmalarını isteyerek. Cüzdandan çıkan para on bir futbolcu arasında pay edildi. Memur aylığının on sekiz liraya ancak ulaştığı bir dönemde, futbolcu başına o gün 25 lira “prim” düşmüştü.

    Aslında gerek Saracoğlu’nun bu davranışı, gerekse ünlü tatlıcı Hacı Bekir’in futbolculara prim dağıtması, yaklaşık on altı-on yedi yıl Fenerbahçe’nin yaşadığı sıradan olaylardandı. Devlette sırtını Başbakan’a dayayan Fenerbahçe, maddi sorunlarını da Hacı Bekir ile çözüyordu.

    Büyük Kavga

    Taksim Stadı’nda oynanan Fenerbahçe-Galatasaray maçının ikinci yarısında Galatasaray beki Ayı Tevfik bir omuz darbesiyle Fenerbahçeli Leblebi Mehmet’i yere indirince kıyamet koptu. Saha bir anda arenaya döndü. Yumruklar, tekmeler birbirine giriyor, tribünler ayaklanıyor, polis güçlükle daha büyük bir olayı önlemeye çabalıyordu. Fenerbahçe’den dokuz, Galatasaray’dan sekiz futbolcu ceza kuruluna verildi. Fenerbahçe ceza yağdıran kurul kararına itiraz etti. Hatta, bir açıklama yaparak “mahkemeye giderek, tashih-i karara gideceğini” bildirdi. Türk Spor Kurumu Başkanı Beyazıt Milletvekili Halit Bayrak bu açıklamaya şiddetle tepki göstererek “Fenerbahçe Stadı’nı elinden alır, kulübü belli bir süre kapatarak, onlara hadlerini bildiririz” deyince, Fenerbahçeliler önce bir durdu.

    Sonra da soluğu Adliye Vekili Şükrü Saracoğlu’nda aldı. Kamuoyunu yakından ilgilendiren, gazetelerin her gün olayla ilgili haberleri birinci sayfaya çıkardığı bir sırada, Adliye Vekili Saracoğlu’nu ziyaret eden Con Kemal başkanlığındaki Fenerbahçe heyeti Şükrü Bey’e “Fenerbahçe üyeliğini” önerdi. Fenerbahçeliliğini zaten stad sorununu çözerken kanıtlamış olan Saracoğlu’na “mutlaka aralarında görmek istediklerini” bildirdi Fenerbahçe yöneticileri.

    İstanbul’da Fenerbahçe Kurucular Kurulu toplandı, üç kişiden oluşan yönetim kurulu üye sayısı yediye çıkartılarak bir de “Reislik” makamı kuruldu. Tüzük değişikliği kurucular kurulundan benimsendiği anda, Fenerbahçe Başkanlığına da Adliye Vekili Şükrü Saracoğlu seçildi.

    Saracoğlu hemen ilk demecini verdi : “Fenerbahçe gibi memleketin medarı iftiharı, övündüğümüz bir kulübü korumayı en büyük şeref sayarım.”

    Saracoğlu ve Hacı Bekir

    1934 yılında başlayan Saracoğlu’nun başkanlığı dönemi aralıksız on altı yıl sürdü. 1950 Ekim’inde Saracoğlu kısa bir süre için Ali Muhiddin Hacı Bekir’e bırakarak, sonra da “yeni dönemin yeni kralları” başkanlığa soyunacaktı. Türkiye siyasal yaşamında “Tek Parti” dönemini Fenerbahçe, o dönemin en güçlü adamlarından Şükrü Saracoğlu’nun başkanlık dönemi ile geçirecekti.

    Adliye Vekilliği’nden sonra bir ara Dışişleri Vekilliği’ne atanan Saracoğlu 1942’de Başbakan oldu. 1946’ya kadar süren Başbakanlığını 1948’de Meclis Başkanlığı izledi. 1950’den sonra da politikayı bıraktı.

    Yıllar yılı büyük bir dayanışma ile Fenerbahçe’yi birlikte yürüten Saracoğlu ile Ali Muhiddin Hacı Bekir arasında nezaket sınırları hiçbir zaman aşılmadı. Hacı Bekir bugün de hala ününü koruyan en önemli şekercilik firmalarının başında geliyordu. İstanbul’un çeşitli semtlerinde, Ankara’da, İzmir’de ve hatta yurt dışında Kahire ve Londra’da şekerci dükkanları açan Hacı Bekir hem iş dünyasında titizliği ile tanınıyor, hem halk arasında “Hacı Bekir” denildiğinde akla nefis lokumlar, tatlılar, çifte kavrulmuşlar geliyordu. Dolayısıyla bir yandan “halkın içinden biri”, öte yandan zengin bir Fenerbahçe tutkunu ve dönemin ince siyasetinden anlayan bir “partili” idi. Hacı Bekir aslında Fenerbahçe için kolay bulunmaz bir kişiliğe sahipti. Fenerbahçe ne zaman maddi sıkıntıya düşse, elini ilk uzatan Hacı Bekir’di. Futbolcular ne zaman para sıkıntısı çekse, Hacı Bekir onları hiç üzmez, hemen yardımı esirgemezdi.

    Fenerbahçe maçlarından sonra, eğer galibiyet gelmişse, Fenerbahçeli futbolcular bilirdi ki, biraz sonra kapı açılacak ve Hacı Bekir soyunma odasında görünecekti. Sadece galibiyetler değil, Fenerbahçe’nin antrenmanları da Hacı Bekir’le renklenirdi futbolcular için. Futbolcular antrenmana çıkınca, Hacı Bekir soyunma odasına girer, hepsinin cebine teker teker zarf içinde on beşer lira bırakırdı. Aydın Bakanoğlu ile Lebip Elmas’ın zarflarından bir gün 17.5 lira çıktığında, her ikisi de anlamıştı ki, eskiyen bornozlarını bu ek iki buçuk lira ile yenileyecekler. Zamanla zarf içindeki on beş liralar, yirmi, otuz liraya yükseldi. Ama, zarflar hiçbir zaman eksilmedi.

    Rekor

    Hacı Bekir futbolculara ödediği para rekorunu 1941 yılında kırdı. Fenerbahçe 1941’de Başbakanlık Kupası’nı kazanınca, futbolcular şampiyon takımın fotoğrafını çektirerek, büyüttüler fotoğrafı. Fotoğrafın üst köşesine de Hacı Bekir’in resmini monte ettiler. Kaptan Cihat’ın öncülüğünde ellerinde fotoğraf doğru Hacı Bekir’in evine gittiler. On sekiz futbolcu adına kaptan Cihat söz alarak “Efendim, şampiyon biz değiliz, sizsiniz. Siz olmasaydınız, biz şampiyon olamazdık” deyince, Hacı Bekir’in cebinden on sekiz tane yüz liralık çıktı. Futbolcu başına yüz lira!.. Yıl 1941… Yani, o tarihte bir evin yaklaşık bir yıllık kirası…

    Hacı Bekir sanki “Noel Baba” idi Fenerbahçeli futbolcular için. Evlerine odun, kömür gönderir, elini öpeni para vermeden yanından ayırmazdı. Fenerbahçe maç için ne zaman Ankara’ya gitse, futbolcuların başına geçer, mutlaka Başbakan Saracoğlu’nu ziyaret ederdi.

    Başbakan Saracoğlu, Bakanlar Kurulu’nu bir saat erteledi. Çünkü, maç için Ankara’ya gelmiş olan Fenerbahçe takımını kabul edecekti. Kabul yerinin Meclis binası olduğu duyuruldu Fenerbahçelilere. Otelden yürüyerek meclise doğru giden Fenerbahçeli futbolculardan birisi gömleğinin yakasını ceketinin üstüne çıkarmıştı. Yani, kravatı yoktu. Durumu gören Hacı Bekir hiçbir şey söylemedi. Bir gömlekçi, kravatçı dükkanının önünden geçerken futbolculara dönerek “Haydi size birer kravat alalım” deyip hepsini dükkana soktu. Hepsine birer kravat armağan etti.

    Dükkandan çıkarken kravatını takmayan futbolcu yoktu.

    Hacı Bekir’in bu bonkörlüğü kendisi aleyhinde Fenerbahçe camiasında söz çıkıncaya dek sürdü. “Kendisini parayla sevdiriyor” dediklerini duyduğunda, bir daha Fenerbahçe’ye adımını atmadı.

    Hür Fenerbahçeliler

    Rüştü Dağlaroğlu cebinden Yenice sigarasını çıkardı ve sigara paketinin arkasına eski yazıyla o gün sahaya çıkacak on bir Fenerbahçeli futbolcunun adını yazdı. “Yağcı Ali” bir, iki futbolcuya itiraz etti, ama takımın iskeleti yine de bozulmadı. “Kuşçu Ali” de katıldı bu on bire ve takım sahaya öyle çıktı.

    1940’larda yine her zaman yaşanan olağan olaylardan biriydi bu. Yağ satan Ali’nin dükkanı Bahçekapı’daydı. Kuşçulukla uğraşan Ali’nin dükkanı da onun biraz ilerisinde. Zaten Hacı Bekir’in de Bahçekapı’da dükkanı vardı. Hacı Bekir Ali Muhiddin’in yanı sıra “Kuşçu Ali” ile “Yağcı Ali” de dışarıdan kulübe uzun süre destek verdi. Dönem bir anlamda “Üç Ali” dönemiydi. Başta üstlendiği göreve göre, ya Adliye Vekili, ya Başvekil ya da Meclis Başkanı olarak Şükrü Saracoğlu, İstanbul’da da “Üç Ali”.

    Özellikle Yağcı Ali’nin dükkanı tüm Fenerbahçelilerin uğrak yeriydi. Maçlar bu dükkanda tartışılır, takım bu dükkanda sıralanır, asıl önemlisi Fenerbahçe Kongreleri hazırlığı bu dükkanda yürütülürdü. Hem “Kuşçu Ali”, hem de “Yağcı Ali” kulübü destekler, maddi yardımda bulunur, ama kongrelerde de kendi sözlerinin geçmesini beklerdi.

    İşte, bugüne dek sürüp gelen ve hala ister kongre zamanı, ister kongre sonrası Fenerbahçe’yi her zaman çalkalayan “grupçuluk” ilk tohumlarını “Yağcı Ali”nin dükkanında attı. Fenerbahçe’de grupların doğuşu, birbirleriyle kıyasıya mücadele, kavgalar, küfürler, mahkemeler, Bahçekapı’da bu gösterişsiz dükkana kadar iner.

    Vatan Gazetesi Yazı İşleri Müdürü eski futbolcu Con Kemal, gümrük komisyoncusu Müslim Bağcılar, Yavuz İzmir Nakliyat’ın sahibi David Nevon, Şark Nakliyat sahibi Ethem Şahinoğlu, “Yağcı Ali”nin dükkanının sürekli müşterileriydi. Onlar da Fenerbahçe yöneticileri arasında yer alır ve Fenerbahçe’yi yönetmek, takım kurmak ateşiyle yanardı. Ama, onların üstünde, yıllar yılı Fenerbahçe kongrelerine egemen üç kişi vardı : Rüştü Dağlaroğlu, Yağcı Ali ve Hayrullah Güvenir. Anılan üçlü 1942’lerden 1950’lerin sonlarına dek, Süreyya Sineması’ndaki kavgalı kongreye dek, Fenerbahçe’ye perde gerisinden dediğini hep yaptırmayı bildi.

    Kendilerine bir isim de buldu bu üçlü : “Hür Fenerbahçeliler”

    Devir Değişiyor

    Rüştü Dağlaroğlu Fenerbahçe’de su sporlarıyla ilgilenen bir sporcuydu. Kürek çekti, su topu takımında yer aldı, yüzme dalıyla ilgilendi. 1944-1974 arasında zaman zaman Fenerbahçe yönetiminde yer aldı. Sonra da Fenerbahçe tarihi ile ilgili derli, toplu ilk kitabı yazdı.

    Hayrullah Güvenir, Sümerbank’ta müfettişlik yaptı. Sümerbank 1940’lı yıllarda hep Fenerbahçelilerle doluydu. Örneğin, Büyük Fikret bir ara Sümerbank’ın Eyüp’teki fabrikasında ambar müdürlüğünde bulundu.

    Laleli’de makasdarlık yaparken Sümerbank’tan iplik satın alıp piyasaya iplik satan Raif Dinçkök de koyu bir Fenerbahçeliydi. Daha sonra oğlu Ali Dinçkök de birkaç kez Fenerbahçe yönetiminde görev alacaktı. Eyüp’teki fabrika müdürü Ömer Sugan ile o fabrikadan iplik satın alan Raif Dinçkök daha sonraları bugün de kumaş üretimiyle tanınan “Aksu” fabrikasını kuracak, Ömer Sugan, Raif Dinçkök’e ortak olacaktı. Hayrullah Güvenir işte bu sıralarda fabrikayı teftiş etti. Yazdığı temiz rapora rağmen bir süre sonra Ömer Sugan müdürlükten ayrıldı ve Dinçköklerin ortağı oldu.

    1940’lara gelindiğinde Fenerbahçe’de gerçi “Noel Baba”lar vardı. Ama, artık yavaş yavaş iş dünyasına da kapılarını açmaya aday görünüyordu. Yavaş yavaş iş dünyasıyla bağlantılarını arttıran Fenerbahçe, kendi içinde de yeni yeni gruplaşmalara yöneliyordu.

    Cihat mı, yoksa Esat mı kaptan olacaktı?.. İşte, bu tartışma takımı ikiye böldü. Kongre gruplarının da fiilen doğuşu bu olayla başladı. Zaten var olan gruplaşma takım kaptanlığı tartışmasıyla iyice su yüzüne çıktı.

    Sıradan Bir Vatandaş

    Elindeki bastonuyla ayağını neredeyse sürüyerek Fenerbahçe Stadı’nın giriş turnikelerine yaklaşan ihtiyar, eli titreyerek biletini uzattı. Başındaki fötr şapkasını hafifçe düzeltti, turnikeyi itmeye gücü ancak yetti, yetmedi. Hem yaşlı, hem de belli ki hastaydı. Arkada biriken birkaç kişi, “Haydi baba, yürüsene ya… Biz de geçelim” diye ihtiyarı şöyle bir omuzladı.

    Fenerbahçe Başkanı Faruk Ilgaz önce gözlerine inanamadı. Turnikeyi zorla evirmeye çalışan, ama arkadan birkaç gencin itmesine maruz kalan ihtiyarı tanıyacak gibiydi… Evet, evet, o idi, ta kendisi… Yerinden fırladığı gibi doğru ihtiyarın yanına koşarken, bir yandan da ceketini iliklemeye çabalıyordu.

    Elinde biletiyle Fenerbahçe maçını izlemeye gelen ihtiyar, Fenerbahçe’ye stadı kazandıran, ülkenin bakanlık ve başbakanlık koltuklarında oturmuş, Fenerbahçe’ye tam on yedi yıl başkanlık yapmış Şükrü Saracoğlu’ydu. Şimdi “sıradan bir vatandaş” olarak maça geliyordu.

    Faruk Ilgaz kolundan tutup, ona merdivenleri çıkması için yardım etti. On yedi yıllık başkanını Şeref Tribünü’ne oturttuğunda, ihtiyarın gözlerinden akan iki damla yaşı görmemek için, başını çevirdi.

    Demirkırat Dönemi

    Artık, dönem değişmiş, CHP iktidarı kaybetmiş, 14 Mayıs 1950 seçimleriyle birlikte iktidara Demokrat Parti gelmişti. Saracoğlu’nu artık kim tanıyabilir ki, birkaç vefa duygusuna sahip Fenerbahçelinin dışında?..

    Gerçi, aradan yıllar geçtikten sonra, Saracoğlu’nun Fenerbahçe’ye hizmetleri hep “şükranla” yad edilecek, Fenerbahçeliler kendisinden söz ederken, asla saygıda kusur etmeyeceklerdi. Ancak, Demokrat Parti’nin iktidara geldiği bir sırada, ülkedeki moda spora da yansıyacaktı. Bu moda Fenerbahçe’ye iki türlü yansıyordu.

    Cihat’ın uzun degajını yakalayan Küçük Fikret aradan Lefter’e bir pas çıkardı. Önündeki iki Göztepeliyi çalımlayan Lefter kaleciyi de geçerek topu Göztepe ağlarına bıraktı. Yirmi altıncı dakikada atılan bu gole Göztepe ikinci yarının ortalarında karşılık verince, maç uzatıldı. Uzatmanın ikinci devresinde bu kez Halit (Deringör) ortasını iyi izleyen Erol kafayla Fenerbahçe’yi 2-1 öne geçirdi.

    Ankara’da oynanan Başbakanlık Kupası final maçından sonra Başbakan Adnan Menderes sahaya inerek, büyük tezahürat altında Başbakanlık Kupası’nı Fenerbahçe’ye verdi.

    Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinin bir ayı daha yeni dolmuştu. Göztepe ile oynayacağı final maçı için Ankara’ya gelen Fenerbahçe, doğrı Anıtkabir’e giderek çelenk koydu. Ardından da Çankaya’nın yolunu tuttu. Çiçeği burnunda Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı makamında kutlamak için Fenerbahçeli yöneticiler ve futbolcular Çankaya Köşkü’nde sıraya girdiler. Cumhurbaşkanını kutlayan Fenerbahçe, Göztepe maçına çıkmadan önce Hava Kuvvetleri Kurmay Başkanı ve Fenerbahçeliliği ile tanınan Korgenerel Fevzi Uçaner’e de bir nezaket ziyaretinde bulundu.

    Fiilen Başkan

    Bu arada Fenerbahçeli yöneticilerden Rüştü Dağlaroğlu’nun aklına, o sırada fiilen Fenerbahçe Kulübü Başkanlığı’nı yürüten Şükrü Saracoğlu geldi. İktidarın adresi artık değişmişti, ama ortada da bir kulüp başkanı vardı. Dağlaroğlu telefonda “Sizi ziyarete gelmek istiyoruz” deyince, Saracoğlu “Artık ben sizleri ziyaret etmeliyim” demekle yetindi. Göztepe maçına gelmeyen Saracoğlu, aynı akşam Fenerbahçe’nin kaldığı Belvü Palas’a gelerek Başbakanlık Kupası’nı yeni Başbakan Adnan Menderes’in elinden alan Fenerbahçelileri kutladı.

    14 Mayıs 1950 seçimlerine Fenerbahçe Yönetim Kurulu üç üye ile katılmıştı. Yedi kişilik yönetim kurulundan Zeki Rıza Sporel ile Osman Kavrakoğlu Rize, Firüzan Tekil de İstanbul Milletvekili olarak Meclis’e girmişti. Tabii ki, üçü de Demokrat Parti listesinden!..

    Kavrakoğlu seçimlere giderken Fenerbahçe’deki arkadaşlarını uyarmaya çalışıyor, “Haydi siz de gelin Demokrat Parti’ye girin. Nasıl olsa mebus olacağız, kulübü de böylece daha iyi yönetiriz” diyordu. Yeni siyasal dönem, yeni iktidarını yaratıyor, spor kulüplerinde de buna ayak uyduran olaylar yaşanıyordu.

    Demokrat Partili olduğu bilinen Kavrakoğlu 1943 yılından sonra Fenerbahçe’nin yönetimine seçilmiş, yönetimde çeşitli görevler üstlenmişti. Çeşitli il ve ilçelerde yargıçlık ve savcılık, savcı yardımcılıklarında bulunan Kavrakoğlu Rizeliydi. Fenerbahçe’nin popüler adı, bir zamanların gol kıralı Zeki Rıza’yı da Demokrat Parti’den milletvekili seçtirmek istiyordu. Adnan Menderes bu isteği yerinde görmüş ve Zeki Rıza için “Madem o Rizeli, sizin ikinizi Rize’den aday yapalım” demişti. Menderes seçim için Rize’ye geldiğinde, Kavrakoğlu halka dönmüş, “İşte, size ahir zaman peygamberini tanıtıyorum” demişti. Kendi deyimiyle “hayatta Demokrat Parti ile Fenerbahçe’yi sevmiş” olan Kavrakoğlu yeni, dönemde en güçlü başkan adaylarından biriydi Fenerbahçe’ye.

    Beni Hatırlamanız Yeter

    1950 seçimlerinden sonra “bir Fenerbahçeli olarak” Saracoğlu’nu ziyaret ettiğinde ve kulüp başkanlığı için onun düşüncesini almak istediğinde, Saracoğlu nezaketi elden bırakmamış, “Beni hatırlamanız yeter, artık siz başkan olun Osman Bey” diyerek, yeni iktidar dönemini Fenerbahçe dına da tescil etmişti.

    Yalçın Doğan / Fenerbahçe Cumhuriyeti

  • Baba Hindi Seha

    Baba Hindi Seha

    Sarı Kanaryalar Gazetesi‘nde “Amigoluğun Türkiye’deki Yaratıcısı ve Kaynana Zırıltısının Mucidi” Baba Hindi Seha Erge ile kısa bir röportaj yapılmış. Özellikle görseller çok keyifli…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Seha Erge

    1939 yılının bir Fenerbahçe-Galatasaray maçı öncesi. Tribündeki adam bütün gücü ile bağırıyor:

    “Bir baba hindi, hey Allah…
    Olsaydı şimdi, hey Allah…
    Pilavda zerde, hey Allah…
    Gidiyoruz billah, hey Allah…
    Galatasaray’a billah, hey Allah…”

    Tüm Sarı-Lacivertli taraftar, koroya iştirak ediyor. Gözlüklü ve iri yarı adamın her ayağa kalkışı ve bu tereneyi tekrarlaması ile stad inim, inim inliyor. Ve günler gelip geçiyor. Sahada değişen futbolcular, tribünde yaşlanan seyirciler, bu dörtlüğü değiştirmiyor. Yine aynı sözler, yine aynı heyecan.

    İşte bu meşhur dörtlüğü yaratan taraftar, Amigo Seha Erge, namı diğer Baba Hindi Seha. Koyu hasta bir Fenerbahçeli taraftar olan Baba Hindi Seha’nın diğer bir buluşu da “Kaynana Zırıltısı” denilen çıngırağın mucidi oluşu. Tabii tüm bu korolar ve tribünlerdeki çırpınmalar Seha Erge’nin ifadesiyle, “Her şey Sarı Kanaryalar için.”

    Modern amigoluğun yaratıcısı olan Baba Hindi Seha Erge’den Sarı-Lacivertli futbolculara bir mesaj var:

    “Yıllarca yaz demeden, kış demeden sizlerin başarısı için çırpınan cefakar taraftarları düşünerek futbol oynamanızı istiyorum. Bu sezon çifte şampiyonlukla zaferlerinize yenilerini ekleyeceğinizden şüphem yoktur. Yıllar önce sizler gibi Fenerbahçe forması altında 87 dakika kırık kolu ile futbol oynayan Lebip ağabeyiniz ve çatlak ayağı ile takımı sahada 10 kişi bırakmayan Niyazi ağabeyinizin varlığını, yarık kafa ile defansta, gol imkanı vermemek için çırpınan Basri’nin oyunlarını gözleriniz önüne getirerek mücadele etmenizi tüm Fenerbahçeliler adına sizlerden istiyoruz…”

    Sarı Kanaryalar Gazetesi


    Not : En üstteki fotoğrafta “Baba Hindi Seha” bir maçtan önce kızları ile birlikte takım kaptanı Naci’ye çiçek verirlerken…

  • Şampiyonluk Yüzüğü

    Şampiyonluk Yüzüğü

    1959 öncesi şampiyonluklar konusu, resmi makamlar nezdinde adeta rafa kalktı. Türkiye Futbol Federasyonu, arada sırada “Yakında açıklayacağız” diyor, fakat o yakın nasıl bir yakınsa, bir türlü vakti gelmiyor. Başvuran ve karşı çıkan kulüplerden de ses yok. Bununla beraber, biz konu hakkında araştırmalar yapmaya devam ediyoruz… Bu yazıda 28 şampiyonluğu kazanan 347 futbolcumuzun adı ilk kez bir arada listeleniyor. Yazımızın başlığı “Şampiyonluk Yüzüğü” oldu, çünkü bu zaferleri kazanan insanlara veya ailelerine birer zafer hatırası armağan etmenin, yaşayanlara sonsuz mutluluk vereceğini, vefat edenlerin ise ruhunu şâd edeceğini düşünüyoruz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    28 Şampiyonluk

    Fenerbahçe’nin 28 Türkiye Şampiyonluğu’nu sitemizde tek tek incelemiştik. Aşağıdaki listede okuyacağınız isimleri, kazanılan şampiyonluklara göre ayırdık.

    7 kere şampiyonluk kazanan 2,
    6 kere şampiyonluk kazanan 3,
    5 kere şampiyonluk kazanan 11,
    4 kere şampiyonluk kazanan 17,
    3 kere şampiyonluk kazanan 41,
    2 kere şampiyonluk kazanan 77,
    1 kere şampiyonluk kazanan 196 futbolcumuz var. Lafı fazla uzatmadan listemize geçelim…


    7 Şampiyonluk Kazananlar

    Esat Kaner

    Naci Bastoncu


    6 Şampiyonluk Kazananlar

    Cihat Arman

    Fikret Arıcan

    Fikret Kırcan


    5 Şampiyonluk Kazananlar

    Halit Deringör

    Lebip Elmas

    Melih Kotanca

    Murat Alyüz

    Müzdat Yetkiner

    Ömer Boncuk

    Selçuk Şahin

    Semih Şentürk

    Şeref Has

    Volkan Demirel

    Ziya Şengül


    4 Şampiyonluk Kazananlar

    Ali Rıza Tansı

    Alpaslan Eratlı

    Can Bartu

    Fazıl Arzık

    Hüseyin Yazıcı

    İbrahim İskeçe

    Lefter Küçükandonyadis

    Mehmet Reşat Nayır

    Ogün Altıparmak

    Osman Göktan

    Rüştü Reçber

    Selahattin Torkal

    Serkan Acar

    Şükrü Birand

    Yavuz Şimşek

    Yılmaz Şen

    Yüksel Gündüz


    3 Şampiyonluk Kazananlar

    Alex de Souza

    Ali Filibeli

    Atilla Altaş

    Birol Pekel

    Cem Pamiroğlu

    Cemil Turan

    Cevat Sayit

    Ercan Aktuna

    Ergun Öztuna

    Erol Keskin

    Fuat Saner

    Halil Köksalan

    Hazım Canıtez

    Hüsamettin Böke

    İsmail Kurt

    Kemal Aslan

    Marco Aurelio

    Mehmet Yozgatlı

    Mustafa Güven

    Muzaffer Çizer

    Müjdat Yetkiner

    Nedim Doğan

    Niyazi Gülseven

    Niyazi Sel

    Nuri Pekesen

    Onur Kayador

    Orhan Canpolat

    Önder Çakar

    Özcan Köksoy

    Özer Kanra

    Rebii Erkal

    Samim Var

    Sedat Karaoğlu

    Selim Soydan

    Serhat Akın

    Şaban Topkanlı

    Şevket Demirtepe

    Tuncay Şanlı

    Ümit Özat

    Yaşar Alpaslan

    Yorgo Angelidis


    2 Şampiyonluk Kazananlar

    Abdullah Çevrim

    Adil Eriç

    Adnan Tuncay

    Ahmet Erol

    Akgün Kaçmaz

    Ali Güneş

    Ali İhsan Okçuoğlu

    Arif Kocabıyık

    Avni Kalkavan

    Aydın Bakanoğlu

    Aydın Çelik

    Aydın Yelken

    Aykut Kocaman

    Basri Dirimlili

    Bekir İrtegün

    Bülent Büyükyüksel

    Caner Erkin

    Cristian Baroni

    Deniz Barış

    Diego Lugano

    Emin İlhan

    Emre Belözoğlu

    Ender Konca

    Engin Verel

    Erdoğan Arıca

    Ersoy Sandalcı

    Fabio Luciano

    Fatih Akyel

    Gökhan Gönül

    Halil Özyazıcı

    Hasan Özdemir

    Hayati Öney

    Ilie Datcu

    İsmail Alemdaroğlu

    İsmail Kartal

    Joseph Yobo

    Kemal Atakul

    Levent Engineri

    Mahmut Hanefi Erdoğdu

    Marcio Nobre

    Mehmet Topuz

    Mert Günok

    Murat Hacıoğlu

    Mustafa Kaplakaslan

    Muzaffer Ateşçi

    Naci Erdem

    Namık Erbay

    Necdet Çoruh

    Necdet Dalay

    Nedim Günar

    Numan Okumuş

    Numan Uzun

    Nurettin Yıldız

    Oğuz Çetin

    Olcan Adın

    Orhan Menemencioğlu

    Osman Arpacıoğlu

    Önder Mustafaoğlu

    Önder Turacı

    Özcan Arkoç

    Pierre Van Hooijdonk

    Rıfkı Pekşen

    Sabri Kiraz

    Selahattin Karasu

    Selçuk Yula

    Serkan Balcı

    Servet Çetin

    Süleyman Tekil

    Şenol Birol

    Şenol Çorlu

    Şeref Benibol

    Şükrü Ersoy

    Uche Okechukwu

    Yaşar Duran

    Yaşar Mumcuoğlu

    Yusuf Şimşek

    Zafer Göncüler


    1 Şampiyonluk Kazananlar

    Abdullah Ercan

    Abdullah Sakallı

    Abdülkerim Durmaz

    Ahmet Habiboğlu

    Ali Elgin

    Ali Nail Durmuş

    Alper Akıcı

    Alper Potuk

    Andre Santos

    Argun Nemli

    Aygün Taşkıran

    Bahri Kaya

    Bahtiyar Yorulmaz

    Basri Taşkavak

    Bedii Yazıcı

    Bilal Şar

    Birol Altın

    Bruno Alves

    Burhan Sargın

    Bülent Tanyeri

    Bülent Uygun

    Cahit Zeren

    Can Arat

    Celil Sağır

    Cemal Şıkak

    Cemal Uludağ

    Cemal Uzkes

    Colin Kazım Richards

    Coşkun Demirbakan

    Çetin Aktulgalı

    Dalian Atkinson

    Daniel Guiza

    Deivid de Souza

    Dirk Kuyt

    Durmuş Çolak

    Dusan Pesic

    Edu Dracena

    Egemen Korkmaz

    Elvir Baljic

    Elvir Boliç

    Emmanuel Emenike

    Emre Aşık

    Engin İpekoğlu

    Erdal Kocaçimen

    Erdi Demir

    Erdinç Sandalcı

    Ergin Parlar

    Erhan Albayrak

    Erhan Uyaroğlu

    Erol Bulut

    Eyüp Odabaşı

    Fabiano Lima

    Fabio Bilica

    Fahruddin Zeynelovic

    Faruk Hızer

    Feyyaz Uçar

    Fuat Güngör

    Füruzan Şansal

    Gökay İravul

    Gökhan Ünal

    Günaydın Özyurt

    Güngör Tekin

    Güray Erdener

    Hadi Tarlan

    Haim Revivo

    Hakan Bayraktar

    Hakan Tecimer

    Hakkı Pavli

    Halil İbrahim Kara

    Halil İbrahim Poçar

    Hasan Ali Kaldırım

    Hasan Vezir

    Hasan Yıldızeli

    Hilmi Ardağ

    Hilmi Atakul

    Hilmi Kiremitçi

    Hüseyin Çakıroğlu

    Ion Nunweiller

    Issiar Dia

    Ivailo Petkov

    İbrahim Aydın

    İbrahim Ejder

    İhsan Kavak

    İlhan Eker

    İlker Yağcıoğlu

    İlyas Tüfekçi

    İrfan Denever

    İsmail Güldüren

    İsmail Kurşun

    İsmet Saral

    Jes Högh

    John Moshoeu

    Kadri Aytaç

    Kamil Ekin

    Kamil Güvenal

    Kemalettin Şentürk

    Kennet Andersson

    Kerim Zengin

    Konur Alp Mutlu

    Lütfi Boyer

    Mahmut Aydın

    Mamadou Niang

    Mateja Kezman

    Mehmet Ali Has

    Mehmet Hacıoğlu

    Mehmet Topal

    Mert Meriç

    Michal Kadlec

    Milan Rapajic

    Miroslav Stoch

    Moussa Sow

    Muammer Oraman

    Muhammed Akarslan

    Muhammed İbrahimbegoviç

    Mustafa Arabacıbaşı

    Mustafa Doğan

    Mustafa Özer

    Naci Sarıtaş

    Naim Şukal

    Naki Kinezoğlu

    Nazım Kayar

    Necdet Erdem

    Nezihi Tosuncuk

    Nikola Lazetic

    Nikolas Anelka

    Niyazi Tamakan

    Nusret Özmengü

    Nüzhet

    Ogün Temizkanoğlu

    Oğuz Dağlaroğlu

    Okan Alkan

    Orhan Kapucu

    Osman Denizci

    Ömer Karabacak

    Özcan Kızıltan

    Özer Hurmacı

    Pierre Webo

    Radmilo Ivancevic

    Radomir Antic

    Rafet Atamer

    Rasih Minkari

    Raşit Karasu

    Raul Meireles

    Recep Biler

    Recep Nurcan

    Recep Ölmez

    Rıdvan Dilmen

    Robert Enke

    Sadi Çoban

    Safa Özyurt

    Saffet Akbaş

    Salih Uçan

    Samuel Holmen

    Samuel Johnson

    Sedat Bayur

    Selçuk Hergül

    Semih Arıcan

    Seracettin Kırklar

    Serdar Kesimal

    Serdar Kulbilge

    Serdar Şenkaya

    Sergiy Rebrov

    Serkan Özsoy

    Serkan Reçber

    Sertaç Olcayto

    Srebrenko Repçiç

    Stephen Appiah

    Stjepan Tomas

    Süleyman Köprülü

    Şenol Ustaömer

    Şevki Şenlen

    Tacettin Ergürsel

    Taci Ece

    Tarık Daşgün

    Tayfun Korkut

    Taygun Erdem

    Timuçin Çuğ

    Toni Schumacher

    Tuğrul Duru

    Tuna Güneysu

    Tuncay Becedek

    Turan Akra

    Turan Sofuoğlu

    Turgay Aksu

    Tümer Metin

    Uğur Boral

    Yakup Kordal

    Yaşar Yalçınpınar

    Yenal Kaçıra

    Yıldırım İper

    Zafer Dinçer

    Zeki Rıza Sporel

    Zeki Temizler

    Zihni Kanmaz

    Ziya Atamer

    Zoran Mirkoviç

  • 1959 Öncesi Şampiyonluklar Kimin Eseri?

    1959 Öncesi Şampiyonluklar Kimin Eseri?

    Fenerbahçe’nin 1959 öncesinde kazandığı 9 Türkiye şampiyonluğu var… 1933, 1935, 1937, 1940, 1943, 1944, 1945, 1946 ve 1950 yıllarında kazanılan bu zaferlerde forma giyen futbolcuları tanıyor muyuz? 1959 öncesi şampiyonluklar kimin eseri? Biliyor muyuz? Pek sayılmaz.

    İşte bu yazıda, o 9 kupanın kahramanlarını listeledik.

    Önce şampiyonluk sayısı, sonra da alfabetik olarak dizilen listede, Esat Kaner ile Naci Bastoncu, Fenerbahçe’nin en çok Türkiye şampiyonluğu kazanan isimleri olarak, tarihe geçtiler.

    En çok sahaya çıkan oyuncular yine bu iki isim olurken, onları Cihat Arman, Halit Deringör, Ömer Boncuk ve Murat Alyüz izledi.

    En golcü futbolcumuz ise, uzak ara, Melih Kotanca… Naci Bastoncu, Müzdat Yetkiner, Halit Deringör ve Fikret Arıcan ise bu alanda ilk beş sırayı alan diğer sporcular oldu.

    Tek şampiyonlukta, hatta tek maçta forma giyenler dahi bizim için çok kıymetli. Siz de göreceksiniz, ne muazzam isimler olduğunu! Bugün hiçbiri hayatta değil, fakat biz onların hatıralarını unutturmayacağız. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    FutbolcuŞampiyonlukMaçGol
    Esat Kaner713133
    Naci Bastoncu714784
    Cihat Arman61300
    Fikret Arıcan68735
    Fikret Kırcan68931
    Halit Deringör511438
    Lebip Elmas5750
    Melih Kotanca585128
    Murat Alyüz51063
    Müzdat Yetkiner58256
    Ömer Boncuk511211
    Ali Rıza Tansı47127
    Fazıl Arzık4380
    İbrahim İskeçe46230
    Mehmet Reşat Nayır4646
    Cevat Sayit3440
    Erol Keskin3569
    Halil Köksalan3566
    Hüsamettin Böke3480
    Muzaffer Çizer33123
    Niyazi Sel35221
    Nuri Pekesen390
    Orhan Canpolat384
    Rebii Erkal34112
    Samim Var34011
    Selahattin Torkal3574
    Şaban Topkanlı34017
    Şevket Demirtepe34611
    Yaşar Alpaslan3481
    Yorgo Angelidis3302
    Adnan Tuncay2155
    Ahmet Erol2519
    Aydın Bakanoğlu2331
    Bülent Büyükyüksel2118
    Halil Özyazıcı2305
    Hayati Öney2150
    Kemal Atakul290
    Muzaffer Ateşçi240
    Namık Erbay21518
    Necdet Dalay230
    Numan Uzun280
    Orhan Menemencioğlu2170
    Rıfkı Pekşen230
    Sabri Kiraz2210
    Süleyman Tekil221
    Şeref Benibol240
    Abdullah Sakallı110
    Ali Elgin110
    Argun Nemli151
    Basri Taşkavak12514
    Bedii Yazıcı160
    Cemal Şıkak110
    Cemal Uludağ110
    Cemal Uzkes1157
    Erdal Kocaçimen180
    Faruk Hızer1141
    Füruzan Şansal150
    Günaydın Özyurt110
    Hadi Tarlan140
    Hakkı Pavli110
    Hilmi Ardağ1250
    Hilmi Atakul121
    İrfan Denever120
    Kamil Ekin1286
    Konur Alp Mutlu110
    Lefter Küçükandonyadis12824
    Lütfi Boyer110
    Mehmet Ali Has1196
    Muammer Oraman170
    Naim Şukal110
    Naki Kinezoğlu121
    Nazım Kayar111
    Necdet Erdem140
    Nusret Özmengü190
    Nüzhet ???110
    Rafet Atamer120
    Rasih Minkari112
    Recep Nurcan110
    Sadi Çoban110
    Safa Özyurt110
    Sedat Bayur110
    Semih Arıcan120
    Süleyman Köprülü150
    Taci Ece110
    Turan Akra120
    Yaşar Yalçınpınar12211
    Zeki Rıza Sporel11717
    Zihni Kanmaz110
    Ziya Atamer130
    1959 Öncesi Şampiyonluklar Kimin Eseri?
  • Naci Barlas’ın Fenerbahçe Hatıraları VII

    Naci Barlas’ın Fenerbahçe Hatıraları VII

    “Naci Barlas’ın Fenerbahçe Hatıraları VII” ile karşınızdayız… Fenerbahçe, yeni Türkiye şampiyonluklarına damga vuracak olan kadroyu kuruyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Birinci Bölüm
    İkinci Bölüm
    Üçüncü Bölüm
    Dördüncü Bölüm
    Beşinci Bölüm
    Altıncı Bölüm


    Süt Kardeşler

    Her neyse Fenerbahçe 1943 yılında Güneş Kulübü’nden gelenlerin dışında iki genç futbolcu daha yaratmıştı. Biri müdafaada biri de forvette harikalar yaratıyordu. Hele sol açık Halit Deringör öyle bir yerde oynuyordu ki senelerce Büyük Fikret’i seyretmiş olan Fenerlileri kendisine hayran bırakıyordu. Dünyanın en mütevazi ve hoşgörülü adamı olan ve hayranlıkla seyrettiğim Müzdat Yetkiner (Allah rahmet eylesin) takımın en genç futbolcusu idi. Fenerbahçe’ye çok hizmet etti.

    İşte bu Rebii, Boncuk Ömer, Lebip, Melih’le beraber bu geçen Halit, Müjdat ve Küçük Fikretli takım 1943-1945, 1946 Milli Küme şampiyonluğunu kazanmış ve Fenerbahçe Milli Küme’nin en son senesi 1950 sezonunda da şampiyon olarak kapatarak şanlı tarihine bir şampiyonluk daha eklemiştir.

    Bizim için işin en enteresan tarafı da takımın sol beki Ahmet Erol santrafor oynamıştır. Ve hatta son maçta atlaya iki gol atmıştır. Sonraları bu bizim bek Ahmet Milli Takımda bile santrafor oynadı.

    Ahmet’le çok yakın arkadaşlığımız olmuştur. Senelerce Altıyol Leylak sokakta bizim evin yanındaki madamın evinde pansiyon olarak oturdu. Eve gelirken ve giderken daima başı önde yürür. Bir defa olsun başını kaldırıp bir cama bakmaz. Karşımızda oturan emekli binbaşı Hilmi bey bir gün bana “Bütün Fenerbahçeliler böyle midir?“ diye sormuştu.

    Allahın lütfuna bakın ki bu Hilmi bey ve hanımı Mükerrem hanım Müzdat Yetkiner ve Halit Deringör’ü çok yakınları olarak haftada bir veya iki defa ziyarete gelirlerdi. Ben bu vesile ile gene bir Fenerbahçeli olarak senelerce Halit’le ve Müjdat’la iftihar ettim.

    Fenerbahçe’nin B Takımı

    Bu arada bizim lise yıllarına rastlayan senlerde Fenerbahçe’nin B takımından bahsetmemek mümkün mü? Her önüne geleni yenen 1936-1937 İstanbul şampiyonu olan takım her maçta 5 ila 15 gol atarak şampiyon oluyordu. Hele Galatasaray’ın 6 adet A takım oyuncusu ile oynadığı son maçta küçük Fikret’in son dakikada attığı şahane gol ile şampiyon olmuştuk.

    Tam bu sıralarda talebe ve asker sporcuların kulüplerde oynamaları yasaklanınca kulüpler B takımı çıkaramayacak duruma düştüler. Aynı zamanda b takım ligi de devam ediyordu. Bu sefer kulüpler b takımı maçlarını A takımdan aldıkları takviyelerle oynuyorlardı. Ve Beden Terbiyesi, Federasyon vs. her ne teşkilat ise alınan bu kararın ne kadar saçma sapan olduğunun idraki ile bu kargaşalığa hiç karışmıyordu. Hatta 1939 yılı B takımlar şampiyonası son maçı Fenerbahçe ve Galatasaray arasından tam kadro A takımlarınca oynanmış ve bizim Taka Naci’nin golleri ile 3-0’lık galibiyetimiz neticesinde Fenerbahçe B takımlar ligi şampiyonu olmuştur.

    Fenerbahçe kulübü B takımı o zamanlar bizim yaş akranlarımız olduğu için ve maçlara para vermeden girmek imkanı daha kolay olduğumdan ve daha doğrusu her maçı kazandığımız için daha çok ilgi toplamaya başlamıştır. Hatta 1944 yılında hiç mağlup olmadan şampiyon olduk. Belki kimse hatırlamaz 1947 senesinde Fenerbahçe’nin 40. kuruluş yıldönümü bayramında (Fenerbahçe kulübünde 3 Mayıs, Atatürk’ün kulübü ziyaret tarihini kulübün kuruluş yıldönümlerini bayramı olarak kutlanmaktadır) Fenerbahçe B takımı Galatasaray B takımını 6-1 yenmiştir.

    Naci Barlas’ın Fenerbahçe Hatıraları VII / Devam Edecek

  • Naci Barlas’ın Fenerbahçe Hatıraları-VI

    Naci Barlas’ın Fenerbahçe Hatıraları-VI

    “Naci Barlas’ın Fenerbahçe Hatıraları” serisinde altıncı bölüme geldik. Türk futbolu profesyonelliğe doğru ilerlerken, bazı önemli portreler ile karşılaşıyoruz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Birinci Bölüm
    İkinci Bölüm
    Üçüncü Bölüm
    Dördüncü Bölüm
    Beşinci Bölüm


    Takımdan Uzaklaşmak Zorunda Kalanlar

    1940-1941 sezonu Fenerbahçe için stadı bakımından büyük bir şans ve imkan yılı olmuştur. Çünkü Taksim’deki Taksim Stadı yıktırılmış ve yerine Taksim Gezisi ve parkı yapılmış olduğundan bütün maçlar Beşiktaş’taki Şeref Stadı ile Kadıköy’deki Fenerbahçe Stadı’nda oynanmıştır. Bu suretle de bizim maç seyretme şansımız artmıştır. Yalnız o sene başı şanssızlıklar da olmuştur. Mesela Melih Kotanca uzun bir müddet Atletizm Milli Kampına alınmıştır. Yok Balkan Atletizm şampiyonası yarışmaları idi derken Melih sadece 2 maçta oynayabildi. Fenerbahçe en mühim santrforundan mahrum kaldı.

    Ayrıca senelerce emek vererek formunun zirvesine getirdiğimiz Bek Yaşar mühendis mektebini bitirdi ve işi icabı Ankara’ya gitmeye mecbur kaldı ve bu suretle esasen Fazıl abi de sporu bıraktı ve zaten biraz da yaşlanmıştı. Dolayısıyla Lebib Elmas’ın yanına yeni transfer Taci geldiyse de müdafaa biraz zayıflamıştı. Buna rağmen ligin sonunda finale Başiktaş’la başa baş girdik. Ancak 1940 senesi Türkiye şampiyonluğu maçlarına ligin sekizinci haftasında 9 ay boykot alan Melih iştirak edememiştir.

    İkincilikler

    Ayrıca Türkiye şampiyonluğu final maçının Ankara’da oynanacağı tarihle İstanbul’da Beşiktaş’la oynayacağımız tarihle aynı güne rastladığından Fenerbahçe aynı günde iki maç için A ve B takımlarını ikiye bölerek Ankara’da Türkiye şampiyonluğu final maçını İstanbul’da da Beşiktaş’la lig maçını oynamış ve her iki karşılaşmayı da kaybetmiştir. İşte bu yıl Fenerbahçe 1 puan farkla şampiyonluğu da kaybetmiştir. Fakat gene de ikinci olması ve takımın çok iyi futbol oynaması taraftardaki Fenerbahçe sevgisine zerre kadar tesir etmedi. Hele lig maçlarının bitiminden sonra Milli Küme başladı ve Milli Küme İzmir, Anka şehirlerinin de iştirakiyle yapıldığı işçin daha da heyecanlı ve daha büyük bit organizasyon sayıldığından ilgi ve heyecan daha fazla idi.

    Aslen Fenerbahçe 1940 senesi milli küme’de bir yenildi ile Türkiye şampiyonu oldu. Güneş kulübünden gelen Cihat, Melih, Ömer, Rebii’nin katılımından başka sahaların yıldız futbolcusu Küçük Fikret Haydarpaşa Lisesini bitirmiş ve Fenerbahçe takımındaki sağ açık yerini almıştır.

    Fikret Kırcan

    Küçük Fikret’in nasıl futbol oynadığını izah etmek mümkün değildir.

    Uzun boyu o kadar zarifti ki topu sürdüğünün farkına varamazlardı. Orta yapacağını zannettiğimiz an bu namüsait durumda topa vurur ve gol olurdu. Herkesin tek ayak dediği Fikret’in sol ayakla attığı gollerin en meşhuru Atina’da Yunan Milli maçında attığı goldür. Herr Schveng Fikret’i çalıştırırken antrenmanlarda sağ ayağına ayakkabı giydirmez yün çorapla çalıştırırdı. Küçük Fikret de Büyük Fikret de bu unvanları aralarındaki yaş farkından dolayı almışlardır. Yoksa futbol tekniği olarak ikisi de eşit derecede büyük yetenek sahibi birer şaheserdi.

    Küçük Fikret’in gollerini anlatmaya benim değil hiçbir otoritenin gücü yetmez. Hele Dolmabahçe stadında Avusturya takımına aynı yerden attığı iki frikik golünü tarife imkan var mıdır?

    Amatörlük Giderken

    1941 ve 1942 yıllarında Milli Eğitim Kupası şampiyonu olamadık. Fakat takım fevkalade top oynuyor. Kulüp her gün biraz daha gelişiyordu. 1941’de İngilizlerin Ortadoğu karması ile yapılan ve 2-2 berabere biten maçta Fenerbahçe harika bir futbol oynamıştır. Bilhassa kaleci Cihat Arman sahayı İngilizlerin tebrikleri ve takdirleri ile terk etmiştir.

    1941 yılının en enteresan hadisesi Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünün hazırladığı “Amatörlük Talimatnamesi”dir. Amatörlük talimatnamesi, sporcunun alacağı maaşı, yolluğu vesaireyi belirliyor. Amatörlükte para kazanmak diye bir mefhum olur mu? Bu talimatnameye göre sporcu kulüpten ayda 30 liradan fazla maaş alamaz ve değeri 30 liradan fazla prim, ödül, hediye alamaz maddesi ile konan bu yasağa hiçbir kulüp uymadı. Beden terbiyesi de hiçbir şeye karışamadı. Fakat bu talimatnamenin en acı tarafı gizli profesyonelliği getirdi.

    İkinci Cihan Harbinden sonra nasıl milli koruma ticarette karaborsacılığı getirdi ise amatör yönetmelik de sporda gizli profesyonelliği getirdi. Hatta o senelerde (Cihat benden 4 yaş büyük olduğu halde arkadaşımdı) Cihatla Hacı Bekir’in Beyoğlu’ndaki mağazasına uğrar, bazen 10 bazen 20 lira alarak Abdülhak Hamit Caddesindeki dairesinde hayatını idame ettirmeye çalışırdı. Hacı Bekir o zamanlar kulüpte başkan alfan değildi fakat Cihat’ı çok severdi. Onun için Beyoğlu’ndaki mağazasına özel emir vermişti.

    Artık Görülmeyen İncelikler

    Hacı Bekir zade Ali Muhittin çok bonkördü fakat bu yardımları hiç kimseyi kırmadan hiç kimsenin onurunu zedelemeden tam bir beyefendice yapan bir kişiliği vardı.

    Bir gün Hacı Bekir tahta binanın stadı gören penceresinden maç seyrediyordu. Maç 0-0 bitmek üzere iken son dakikada Taka Naci bir gol attı. Futbolcular sevinç içinde soyunma odalarına koşarken Hacı Bekir de merdivenlerden inmişti. Taka Naci’yi görünce yanına çağırdı ve kendisini tebrik etti ve hiç çaktırmadan cebinden cüzdanı çıkardı ve olduğu gibi verdi. Orada cüzdandan para çıkarıp verse hiç yakışık almayacak bir manzara olacaktı. İşte Hacı Bekir hiçbir zaman böyle yakışıksız bir şey yapmadı.

    Velhasıl tam 10 sene Türkiye spor kulüpleri bu Amatörlük Talimatnamesi ile idare edildi ve hiçbir gün ne denetlendi ne karışan görüşen oldu. Hatta o devirde Beden Terbiyesi’nden görevli olan bazı kulüp mensupları taraftarı olduğu kulübü sporcularını devlet dairelerinde işe aldılar. Fakat onların işe gitmemelerine göz yumarak profesyonelliğe resmen devleti dahi alet ettiler.

    Naci Barlas’ın Fenerbahçe Hatıraları / Devam Edecek

  • Fenerbahçe’nin Altıncı Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe’nin Altıncı Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe, 19 Eylül 1943 tarihinde başlayıp 20 Şubat 1944’de biten İstanbul Ligi’ni 18 maçta (bir tanesi Galatasaray’a karşı hükmen) 16 galibiyet, 1 beraberlik ve sadece 1 yenilgiyle şampiyon tamamladı. Böylelikle Ankara’da düzenlenecek olan Türkiye Futbol Birinciliği maçlarına katılmaya hak kazanan Fenerbahçe, burada da 3 maçta 3 galibiyet alarak altıncı Türkiye Şampiyonluğu’nu kazanmış oldu… Sezonun gol kralı, 18 maçta attığı 31 golle Müzdat Yetkiner oldu. Huzurlarınızda Fenerbahçe’nin altıncı Türkiye Şampiyonluğu ve emeği geçenler…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    İstanbul Ligi Maçları

    19.09.1943 / Fenerbahçe 6 – 0 Süleymaniye

    26.09.1943 / Fenerbahçe 5 – 0 Beykoz

    03.10.1943 / Fenerbahçe 1 – 0 Kasımpaşa

    10.10.1943 / Fenerbahçe 5 – 0 Anadolu Hisarı

    17.10.1943 / Fenerbahçe 4 – 0 Davutpaşa

    24.10.1943 / Fenerbahçe 0 – 1 Beşiktaş

    31.10.1943 / Fenerbahçe 7 – 2 İstanbulspor

    07.11.1943 / Fenerbahçe 4 – 0 Vefa

    14.11.1943 / Fenerbahçe 2- 0 Galatasaray

    05.12.1943 / Fenerbahçe 9 – 1 Süleymaniye

    12.12.1943 / Fenerbahçe 2 – 0 Beykoz

    26.12.1943 / Fenerbahçe 7 – 0 Anadolu Hisarı

    02.01.1944 / Fenerbahçe 7 – 0 Davutpaşa

    23.01.1944 / Fenerbahçe 3 – 0 İstanbulspor

    30.01.1944 / Fenerbahçe 2 – 0 Vefa

    06.02.1944 / Fenerbahçe – Galatasaray (Hükmen)

    13.02.1944 / Fenerbahçe 10 – 1 Kasımpaşa

    20.02.1944 / Fenerbahçe 0 – 0 Beşiktaş


    Türkiye Futbol Birinciliği Maçları

    27.05.1944 / Fenerbahçe 2- 1 Harbiye

    28.05.1944 / Fenerbahçe 5 – 1 Göztepe

    30.05.1944 / Fenerbahçe 4 – 2 Mersin İdman Yurdu


    En Çok Forma Giyenler

    20 Maç : Cihat Arman, Halit Deringör, Naci Bastoncu

    19 Maç : Esat Kaner, “Küçük” Fikret Kırcan, Şevket Demirtepe

    18 Maç : Müzdat Yetkiner

    17 Maç : Murat Alyüz

    16 Maç : İbrahim İskeçe

    15 Maç : Ömer Boncuk

    14 Maç : Lebip Elmas

    8 Maç : Aydın Bakanoğlu

    7 Maç : Melih Kotanca

    3 Maç : Rebii Erkal, Şeref Benibol

    1 Maç : Necdet Dalay, Rasih Minkari


    En Çok Gol Atanlar

    31 Gol : Müzdat Yetkiner

    17 Gol : Naci Bastoncu

    14 Gol : İbrahim İskeçe

    6 Gol : “Küçük” Fikret Kırcan, Melih Kotanca

    4 Gol : Şevket Demirtepe

    3 Gol : Halit Deringör

    2 Gol : Ömer Boncuk, Rasih Minkari

    Fenerbahçe'nin Altıncı Türkiye Şampiyonluğu
    Fenerbahçe’nin Altıncı Türkiye Şampiyonluğu final maçı ve sonrası

    Fenerbahçe’nin 1. Türkiye Şampiyonluğu (1933)

    Fenerbahçe’nin 2. Türkiye Şampiyonluğu (1935)

    Fenerbahçe’nin 3. Türkiye Şampiyonluğu (1937)

    Fenerbahçe’nin 4. Türkiye Şampiyonluğu (1940)

    Fenerbahçe’nin 5. Türkiye Şampiyonluğu (1943)