Etiket: Lütfü Kırdar

  • Wacker’e Karşı

    Wacker’e Karşı

    1949 yılında Fenerbahçe’nin kuruluş yıldönümü / bayramı, Şubat ayında gerçekleştirildi. Wacker’e karşı yaptığı maçı 4-2 kazanan Fenerbahçe, 1965’e kadar maçlarını yeniden açılan Fenerbahçe Stadyumu’nda yapacaktı… Maçın detaylarını Eşref Şefik Bey’in kaleminden okuyalım.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe Vaker’i Dün 4-2 Mağlup Etti

    Her tarafı tamamlanmamış olduğu halde, Avrupa’daki kulüp statlarının çoğundan daha derli toplu bir tesir bırakan Fenerbahçe’nin yeni ve eski tribünleri dün hıncahınç dolmuştu. Açılma merasiminin spor sahalarına uyacak bir tarzda kısa ve samimi tertip edilmiş olmasını, Fener idarecilerinin bundan sonra da ağırbaşlı ve mütevazı çalışmak istediklerinin hayırlı bir alâmeti olarak kabul etmeliyiz.

    Saracoğlu’ndan, Milli Eğitim Bakanı’ndan, Celâl Bayar’dan, Nizameddin Kırşan’dan gelen tebrik telgraflarının okunmasını ve kulüp namına halka söylenen teşekkür nutkunun devre arasına bırakılmasını da takdirle karşıladık. Bir spor sahasında halkın en fazla ehemmiyet verdiği şeyin müsabaka olduğunu kavramış olan Fenerliler, merasimi lâfzenlikle, sıkıcı nutuklarla uzatmamak dirayetini göstermek suretiyle, yeni statlarıyla beraber yeni bir idare çığırı açmak istediklerini hissettirmiş oldular.

    Maçın ilk top vuruşunu, İstanbul Vali ve Belediye Reisi Doktor Lütfi Kırdar yaptı.

    Yunanistan maçlarında çok hırpalandıkları ve yıprandıkları, oyuncularının topallamalarından ve mecalsiz hareketlerinden hemen belli olan Vaker’e karşı Fenerliler oyuna şu tertipte başladılar:

    Cihad,  Erdoğan, Ahmed, Salâhaddin, Samim, Müjdad, Fikret, Erol, Suphi, Lefter, Halid.

    Hakem Feridun Kılıç’ın idare ettiği maçın ilk dakikalarında Fenerbahçeliler sıkı hücumlara giriştikleri için üstünlüğü temin etmekte gecikmediler.

    Bazılarının futbol oyununu iyice kavradıkları hareketlerinden, yer tutuşlarından belli olan Vakerliler sakatlıkları ve mecalsizlikleri yüzünden bir türlü kalkınamıyorlardı.

    Dünkü Vaker oyuncularının pek yıpranmış oldukları halde, tereddütsüzce çıkışlarını ve canlarını dişlerine takarak çalıştıklarını gördük de profesyonel futbolculuğun zannedildiğinden ne kadar ağır ve acı bir meslek olduğunu bir daha düşündük. Kendi lig maçları devamınca, «hafta sekiz, gün on dokuz» çalışan profesyonellerin kulübün masraflarını, dolayısile kendi ücretlerini çıkarabilmek için turnelerde icabında sakatlığa filân bakmadan da oyun oynamağa mecbur kaldıklarına dün bir daha şahit olduk. Topallayarak koşan, bacaklarına kramp girdiği halde sahadan çıkmamağa çabalayan Vaker oyuncularının profesyonellik gayretiyle de olsa, kulüplerine gösterdikleri bağlılığın, çıtkırıldım, keyifleri kekâh ve amatör sınıfından sayılan nice futbolcudan daha kuvvetli olduğunu acı acı seyrettik.

    On dördüncü dakikaya kadar Fener baskısı altında kalan Vaker’in sağ içi bacağına giren krampın ıstırabına dayanamayarak oyundan çıktı. Oyundan çıkanı sedye ile içeri getirirlerken, yerine ondan üç gömlek eksik bir ihtiyat oyuncuyu soktular.

    Fenerliler müsait vaziyetlerde üç fırsat kaçırdıktan sonra, yirmi üçüncü dakikada soldan çekilen bir korneri müteakip sağ açık Fikret’in, bazılarınca şüpheli görülen bir dalışile ilk gollerini yaptılar. Bu golde şüpheli görülen vaziyeti oturduğum yere nazaran şöyle tespit edebildim:

    Soldan korner çekildi. Top kalenin köşesine kadar düzgün geldi. Vaker kalecisi sıkışık vaziyette yumruklayarak topu sola aktardı. Avt çizgisi üstünde yarı yolda topu tekrar kapan Lefter içeri doldurduğu sırada, Fikret de sağdan kaleye daldı. Topun kale çizgisini geçerken, hızına hâkim olamayan Fikret’in ellerinden sektiğini fark ettik. Fakat yan hakemleriyle orta hakemi, topun ele dokunuşunun kale çizgisini geçtikten sonra vaki olduğuna hükmettikleri için tabiatile gol saydılar. Kanaatimce, o gol verilebilirdi ve hakem golü tarafgirlik kasdile vermedi.

    Bir dakika sonra Fenerin ofsayd vaziyetinde akışını vaktinde durdurmadığı halde sonradan kesmek suretiyle taraf tutmadığını ispat etmek isteyen hakeme seyircilerden bir kısmı itiraz ettiler. Fakat hakem aldırış etmedi.

    Yorgunlukları ve Yunanistan maçlarından kalan sakatlıkları gittikçe artan misafirlere karşı, Fenerbahçe hâkim oynamakta devam etmekle beraber düzgün kombinezonlu ve güzel akışlı bir oyun çıkaramıyordu.

    Otuzuncu dakikada çabuk inkişaf eden bir Fener akınında, Fikret’in çektiği sıkı şut kale önünde bir oyuncunun başından sekerek seyrini değiştirdiği için Vaker kalecisi yetişemedi. İkinci golü de Fenerliler bu suretle kazanmış oldular.

    Otuz ikinci dakikada soldan ilerlemeğe başlayan Fenerin merkez muhacim ofsayd vaziyetinde akını takip ederken Vakerliler hakemin ofsayd çalacağı zannına kapılarak bir an durakladılar. Hakem ofsayd çalmayınca tekrar yer tutmağa koştular, fakat gecikmişlerdi. Erol yetişip yerden bir şutla üçüncü golü yaptı. İlk devre bu şekilde 3-0 Fenerin lehine nihayetlendi.

    İkinci devrenin başlarında, Fener merkez muhacimi iki kere gol pozisyonuna girdi. Fakat topu müsait zaviyelerde kullanmağa imkân bulamadığından fırsatları neticelendiremedi.

    Vakerliler biraz daha gayretli oynamak azmiyle mukabil hücumlara başladıkları sırada, sol için pek güzel sürüp çektiği şutu Cihad yerinde kurtardı.

    Evvelce sağ açığı sakatlanarak çıkan Vaker takımının boş kalan sağ açık mevkiini ihtiyar Zişek topallayarak doldurmağa çalışıyordu. Sekizinci dakikada Fener kalesi önüne kadar gelen bir hücum esnasında, «ummadık taş bas yarar» kabilinden o ihtiyar ve topallayan oyuncu düzgün bir şutla ilk golü yaptı.

    On üçüncü dakikada, Fener sol açığının iyi sürüp çektiği şut kaleyi aştı.

    On sekizinci dakikada Suphi’nin ofsayd vaziyetinde attığı golü hakem haklı olarak saymadı.

    Yirmi birinci dakikada sağdan uzun ortalanan topa yetişen Suphi Fener’in dördüncü golünü atmağa muvaffak oldu. Bu dördüncü golden sonra Fenerliler gevşediler. Vaker de biraz açıldı.

    Yirmi altıncı dakikada, sahalarımızda az görülen ustaca bir top alış ve vücut çalımları ile Fener kalesine süzülen Vaker merkez muhacimi ikinci golü yaptı.

    Vaker’in bu golünden evvel, midesine top gelip baygınlık geçiren Ahmet çıkmış, yerine Hilmi girmişti. Biraz sonra da Samim hastalandığından yerine Saraceddin girmişti.

    Otuz ikinci dakikada soldan ortalanan topa çıkış yapan Suphi hızını alamayarak topu geçtiği için gol atamadı.

    Bu fırsattan sonra Vakerliler oyunu bitirmeğe başladılar. Fenerbahçe gol farkını muhafaza edebilmek üzere hayli yoruldu. Fakat dünkü çok kalabalık maçı 4-2 kazanmış oldu.

    Eşref Şefik – 14 Şubat 1949 – Cumhuriyet Gazetesi

  • Bayram Haftası

    Bayram Haftası

    Pek az kişi bilir ama Halit Kıvanç‘ın Fenerbahçe yazarlığı muhteşemdir. Üstat her hafta kaleme aldığı “Fener Alayı” köşesinin “Bayram Haftası” başlıklı yazısında, Fenerbahçe Stadı’nın 1949 yılındaki açılışını yazmış. Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Bayram Haftası

    Allah’ın inayetiyle stadımızı açtık. Lâkin geçen Pazar Kadıköyü’nü bir görmeliydiniz! Doğrusu yarım Üniversite inşaatını, yıllanmış Radyo Sarayı’nı düşününce bu mütevazı stad karşısında iftihar duymamak elde değildi.

    Malûmunuz, bu seneki kış gariplik ve şiddette meşhur Ceza Hey’etimizi bile gölgede bıraktı. Bir bakıyorsunuz kar, fırtına, tipi, soğuk, don… Bir de bakıyorsunuz güneş, parlak sema, ılık rüzgâr, bahar güneş! Amma isterseniz bir sokağa çıkın! Mektep çocuklarına bir haftalık kartopu tatili kazandıran modern nezle hazır: Hapşuuu!

    Eeee böyle havada da cahil yan hakemi gibi şaşkına dönmemek mümkün değil… (Lafa bakın yani! Sanki hakemin bilgilisi olurmuş da…)

    Neyse ki Ulu Tanrı bizleri çok seviyormuş da hemen imdadımıza yetişti. Aman efendim, neydi o hava, neydi o hava? Hani hilafsız söylüyorum, bu kışta o güzel havayı görüp de sandığa koşup mayoyu çıkarmamak elde değildi. (Ne attım ama? Maç tahmini yazıyorum sanki!)

    Kısacası yirmi beş kuruşluk roman tabiriyle tam “yazdan kalma” bir gündü.

    Stadın önündeki mahşeri kalabalığı yararak ve insana serbest seçimi hatırlatan jandarmaların yanından geçerek içeri girince hepimiz bir “Aaaaa!” çektik. Ne ayıplıyorsunuz canım? İnönü Stadı’nın 21 kademeli tribünlerine: “Amma da yüksek ha?” dedikten sonra Fener Stadı’nın 35 kademeli tribünü karşısında “Aaaa!” değil, alfabenin bütün harflerini sıralasak yine az…

    Çok geçmeden Şehir Bandosu marşlara başladı. Ankara radyosunu dinleye dinleye Şopen’le Bethoven’e alışmış olan halk, zeybek havalarını dudak bükerek karşıladı. Nihayet kordela da kesildikten sonra Vali Lütfü Kırdar’ı sahanın ortasında gördük. Topa ilk vuruşu o yapacaktı. Fakat epey durakladıktan sonra yanında bulunan Vildan Aşir’in kulağına eğildi ve : “W mi vurayım?” diye sordu. “Bu hususta hükümetin nokta-i nazarı ne?”

    Derken ilk vuruş yapıldı. Böylece sayın valimiz bir sene evvel temel atma ve bir sene sonra da kordela kesme törenlerinde hayli yorulmak suretiyle stadın bu hale gelmesine büyük mikyasta yardım etmiş oldu.

    Nihayet oyun başladı. Fenerbahçelilerin bugünün şerefine tertiplemiş oldukları gol müsabakası zevkle seyredildiği sırada hakemin bir kararı tribünü az kalsın Kravçenko davasına çeviriyordu. Neyse ki haftaym imdada yetişti.

    Nihayet oyun bittiği zaman İnönü Stadı’nın frigofrik tribünlerinde titremiş tecrübeli seyircilerin verdikleri parayı helal ederek staddan çıktıkları görüldü.

    Bu sırada büyüklerden birine sokulup “Efendim” diyecek oldu, “Şu İnönü Stadı’nın duşlarının ısıtılmasını rica…”

    Büyüğümüz tebessümle: “Haydi haydi” dedi, “Soğuk duş insanı daha dinçleştirir”

    Kendisine artık: “Öyle amma, hasta oluyor çocuklar…” diyemedim.

    Muhakkak ki ona da: “Aldırma” cevabını verecekti, “Sporcudur onlar. İki günde iyileşiverirler.”

    Halit Kıvanç | 21 Şubat 1949 – Öz Fenerbahçe (Bayram Haftası)