Etiket: Mehmet Hulusi Bey

  • 3 Mayıs

    3 Mayıs

    Fenerbahçe’nin kuruluşunun Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarından Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar geçen dönem içerisinde özel bir anlamı vardır. Bu anlam, bir avuç gencin, yaşadıkları topraklarda yabancıların hakimiyetinde oynanan futbol oyununa, adeta isyan ederek, dahil olmalarında gizlidir.

    Nurizade Ziya, Ayetullah, Bahriyeli Necip, Asaf adlı gençler, semtleri Kadıköy’ün en büyük okulu Saint Joseph Lisesi’nin Türkçe öğretmeni Enver Bey ile bir araya gelerek bu isyanı başlatanlardır.

    Çoğunlukla yabancıların yaşadığı Kadıköy’de, yine yabancı çocukların çoğunlukta olduğu bir okulda görev yapan bir Türk öğretmenin sözleriyle filizlenen “bağımsızlık” ve “eşitlik” gibi duygular; Fenerbahçe burnundaki çayırlarda yaptığı antrenmanlarla kendini göstermiş ve Fener’e ışık olmuştur.

    1907 yılının bahar aylarında Fenerbahçe Spor Kulübü’nü meydana getiren gençlerin taşıdığı duygular, kuruluş yıllarında çekilen zorluklara rağmen zayıflamamış; ülkemizin (Mustafa Kemal Paşa tarafından yakılan) bağımsızlık ateşinin etrafında pervane olmuştur.

    Fenerbahçe Spor Kulübü, “kendisine ebedi muvaffakiyetler” dileyen Mustafa Kemal Paşa’nın kulübü ziyaret günü olan 3 Mayıs’ı,  “Kuruluş Günü” olarak kutlamaktadır. İşte bugün 114 yaşına gelen Fenerbahçemizin içinde tarih yatan mazisinden satır başları….

    23 Temmuz 1908’de tekrar ilan edilen Meşrutiyet sonrasında Türkiye toprakları adeta cemiyetler ve kulüplerle dolup taşmıştı.

    Fenerbahçe’nin ismi 1908 yılı başlarından itibaren günlük gazetelerde maç haberleri görülmeye başlanmış, bugüne kadar tespit edilen ilk fotoğrafı ise, 1908’in Aralık ayında Musavver Muhit adlı dergide yayınlanmıştı.

    Bu sırada Padişaha ait olan Papazın Çayırı’nın bir bölümü Fenerbahçe’nin Kurucu Başkanı Nurizade Ziya Songülen’in de aralarında bulunduğu girişimciler tarafından kiralanarak “Union Club” kurulmuş, günümüzün Fenerbahçe Stadyumu’nun bir anlamda temeli atılmıştı.

    Bu tarihten kısa bir süre sonra Ayetullah Bey dışında kalan kurucular türlü nedenlerle kulüpten ayrıldılar. O zaman yüzbaşı olan Mustafa Kemal Bey Fransa’da, Picardie manevralarında iken, Fenerbahçe tarihinin ilk buhranını geçiriyordu.

    Sahaya çıkaracak sporcu bulamadığı için Üsküdar Pazaryolu Kulübü ile birleşen Fenerbahçe’nin, yapılan ilk toplantıda bağımsızlığının tehlikeye düşmesi üzerine ayağa kalkan Ayetullah Bey’in kulübü bu badireden nasıl kurtardığını, o gün o toplantıda bulunan Nasuhi Baydar’dan dinleyelim:

    Fenerbahçe’nin o zamanki reisi Ayetullah Bey’di. …. Hukukçuların tumturaklı nazariyeleri karşısında bunalıp…. ayağa kalktı. Ve Fenerbahçe’nin idare heyeti eskisi gibi kalacak, siz de bizlere tabi olacaksınız hükmünü tebliğ etti (bildirdi). “Bizimle birleştiniz, isim değişikliği bahis mevzuu (söz konusu) olamaz!”
    Pazaryolluların Reisi, bir hukukçu cevap verdi :
    – “Hayır sizinle birleşemedik, iki kulüp birleşti. İsim bahse konulmalıdır”
    Sonra bir teklif ile geldi:
    – “Nizamnamenin diğer maddelerine kat’i şekli (son şekli) verelim, yeni idare heyetini de seçtikten sonra isme avdet ederiz (geliriz)”

    Ayetullah, birdenbire, köpürdü:
    – “Nizamnameyi bitirelim, idare heyetini de ekseriyetinizle kuralım, sonra bu idare heyeti, bu ekseriyet Fenerbahçe’nin kuyusunu kazsın, arkadaşlarımızdan dilediğini alıkoyup üst tarafını kapı dışarı etsin. Nerede bu bolluk! Biz Fenerbahçe’yi yalnız futbol oynamak için değil, bundan çok daha yüksek maksatlarla kurmuş ve bugüne kadar yaşatmış olanlardanız. Yolumuzda yürümek isterseniz elbirliğine hazır olduğumuzu söyler, aksi takdirde sizlere (gazinonun kapısını göstererek) buyurun, deriz”
    Pazaryolluların Reisi, bu sert muamele karşısında, sordu :
    – “Siz kim oluyorsunuz da pişmiş aşa su katıyorsunuz?”
    “Fransız kralı XIV. Louis, La loi, c’est moi! dermiş. Ben de Fenerbahçe benimdir diyorum.”

    Fenerbahçe, bu tehlikeli dönemeçten iki sene sonra, 1912’de ilk şampiyonluğunu yaşadı.

    Mekteb-i Sultani’den ve Galatasaray takımından ayrılan Hasan Kamil Sporel ile birlikte daha da güçlenen Fenerbahçe’de; Elkatipzade Mustafa Bey, İstanbul çayırlarından topladığı futbolcularla Türkiye’nin ilk altyapı takımlarını oluşturarak, futbol tarihine ve Fenerbahçe’nin sonraki 20 yılına adeta tek başına damgasını vurdu.

    Nasuhi Baydar, bu büyük Fenerbahçeliyi şöyle anlatacaktı:

    “Gündüz mağazaya, gece eve gitmeyip Fenerbahçe’nin istikbal ve hali ile meşgul olduğu günler birbirini takip etti. Mustafa artık kulüpte yatıyor, kulüpte yiyor, yalnız kulübün işleriyle alakalanıyordu. Fenerbahçe’ye maddi veya manevi yardımda bulunabilecek kim varsa, Mustafa bunların hepsiyle dost oluyordu Filan yerde bir sandal, falan yerde iki kale filesi, şu gümrük ambarında birkaç çift spor kundurası, burada bir az tahsisat, hepsini Mustafa öğreniyor, Fenerbahçe’ye temin etmenin yolunu buluyordu. Ve böylece, Fenerbahçe varlıklı bir müessese olurken Mustafa da kendi varlığını kaybetti, babasının mirasını bile… Fenerbahçe Mustafa’ya neler borçlu değildir? Bunun muhasebesini değme mütehassıs tutamaz. Fakat, Mustafa bütün alacaklarını bir iki gole, bir şampiyonluğa çoktan helal etmiştir.”

    Ertesi sene 1913 tarihli tüzüğünü yazan Fenerbahçe, Cemiyetler Kanunu’na göre tescil edilen kulüpler arasına katıldı.

    Nafia Nazırı Mehmet Hulusi Bey’in ve Galatasaray’dan Fenerbahçe’ye geçen Doktor Hamit Hüsnü Kayacan’ın, sırayla Başkan oldukları 1913-1915 yılları arasında Fenerbahçe başarıdan başarıya koşarken, kulüp tarihini asıl damga vuran isim ise Galip Kulaksızoğlu oldu.

    Seneler boyunca kulübe yeni gelen bütün genç sporcuları Atatürk’ün Fenerbahçe hatıra defterine yazdığı yazının karşısına götürüp onlara bu yazıyı okuyan, bütün çağdaşlarının deyimiyle “en büyük Türk sporcusu” Galip, Fenerbahçe’nin kuruluşundan itibaren bütün branşlarda spor yaptı. Genel kaptanlık, başkanlık, hatta stadyum müdürlüğü bile yaptı. Ölene kadar kulübüne hizmet etti, kulübü için yaşadı.

    1914 yılı, artık bir spor kulübü olan Fenerbahçe için alabildiğine hareketli geçti.

    O sene ilk Galatasaray galibiyeti alındı.

    1932’deki yangın felaketine kadar evimiz olacak ve birbirinden meşhur konukları ağırlayan Kuşdili Lokali açıldı.

    İkinci İstanbul Ligi şampiyonluğu kazanıldı ve Fenerbahçe ilk yurt dışı seyahatine, Rusya’ya gitti.

    Fakat 1914 yılı bitmeden dünya kelimenin tam anlamıyla birbirine girdi.

    Cumhuriyet döneminde bakanlık görevi de yapacak olan, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Kadıköy sorumlusu Sabri Toprak, savaş yıllarında kulübün başkanlığını yürüttü ve kulüp üyelerinin cepheden cepheye koştuğu seferberlik zamanlarında kulübe muazzam hizmetlerde bulundu. Sabri Toprak, aynı zamanda Fenerbahçe tarihinin en kıymetli misafirini kulübe getiren isim olacaktı.

    Savaş sona ermeden kısa bir süre önce, 3 Mayıs 1918 tarihinde, o dönem adı İttihat Spor Sahası olarak bilinen Kadıköy Fenerbahçe Stadı’nda bir İdman Bayramı yapılacaktı.

    Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal Paşa, bir önceki geceyi, Fenerbahçe Başkanı olan, arkadaşı Sabri Bey’in evinde misafir olarak geçirdi.

    Öğlen saatlerinde de Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Kuşdili’ndeki lokalini ziyarete geldi ve burada saatlerce kaldı.

    Son dönemde yapılan araştırmalarda ortaya çıkan gazete haberleri, Mustafa Kemal Paşa’nın sadece Fenerbahçe kulübü’ne değil, aynı zamanda Fenerbahçe Stadyumu’na da geldiğini böylece kanıtlamış oldu.

    Yalnızca 1 sene sonra millî mücadeleyi başlatmak için Anadolu’ya geçecek olan Atatürk, önce kulüp hatıra defterini imzaladı.

    Günün sonunda Elkatipzade Mustafa Bey’in idaresindeki futaya binip Sabri Bey’in Moda’daki evine geri dönmeden önce iskeleden kendisini uğurlayanlara dönerek “Fenerbahçe’ye ebedi muvaffakiyetler dilerim” dedi.

    O gün orada olanlardan biri de Münir Nurettin Selçuk’tu. Seneler sonra bir röportajında o günü anlattı :

    19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarına İstanbul’da destek verenler içinde Fenerbahçe Spor Kulübü de bulunuyordu.

    Mütareke ve işgal yıllarında esir şehrin moral kaynağı olan takım, Türk halkını Fenerbahçe’ye aşık etmişti.

    Sabri Toprak uzun bir süre, diğer vatanseverlerle birlikte Malta’da sürgündü. Geri döner dönmez, Anadolu’ya geçti.

    1921 senesinde Londra’ya giden Türkiye Büyük Millet Meclisi heyetinde, Fenerbahçe’nin Kurucu Başkanı Nurizade Ziya Bey bulunuyor, kulübün 1 numaralı üyesi Enver Yetiker, İstanbul gümrüğünde Milli Mücadele için çalışıyor, bir diğer kurucumuz Necip Okaner ise deniz subayı olarak çarpışıyordu.

    Fenerbahçeliler sadece sahada değil, Milli Mücadele’nin her cephesinde savaşıyorlardı.

    Teceddüt Fırkası - Malta Sürgünleri > Bilimdili.com

    1922 Türkiye için zaferin yılı oldu.

    Anadolu’da Milli Mücadele’yi kazanan Türk ordusu, aynı yılın Ekim ayında, başlarında Refet Paşa olduğu halde İstanbul’a giriyor, onları karşılayanlar arasında Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı heyeti de bulunuyordu.

    Refet Paşa birkaç gün sonra, önce Fenerbahçe Stadyumu’na, sonra da kulübün Kuşdili’ndeki lokaline ziyarete gelecek, orada 4 sene önce Mustafa Kemal Paşa’nın imzaladığı deftere “En büyük günü beraber geçirdiğim Fenerbahçelilere” yazacaktı.

    1923’de Fenerbahçe, artık onlarca şubesi olan çok büyük bir spor kulübü olarak, üçüncü tüzüğünü kaleme aldı.

    Cumhuriyet’in ilanından sonra, Fenerbahçe Atatürk’ün “Yeni Devlet, Yeni Toplum” idealine sıkı sıkı sarılacak, Atatürk’ün gösterdiği yolda, bütün inkılapları canı gönülden destekleyecekti.

    Gazi Mustafa Kemal Paşa, 1925 yılında Bursa’da bir Fenerbahçe maçını izledi. Dönemin resmi gazetesi sayılan Hakimiyet-i Milliye’de yer alan habere göre Mustafa Kemal Paşa; Fenerbahçe ile Bursa ve Ankara karmasının karşı karşıya geldiği ve 1-1 sonuçlanan maçı, kendisi için özel olarak hazırlanan tribünde izlemişti.

    1926 Şubat ayında, Fenerbahçe Stadı’nda ilk Türkiye Kadınlar Atletizm müsabakaları yapılacak. Fenerbahçeli Mübeccel Argun da şampiyonlar arasında yerini alacaktı.

    1929 yılında, Türkiye’nin ilk kadın inşaat mühendislerinden Sabiha Rıfat Ecebilge Gürayman, Fenerbahçe’nin şampiyon erkek voleybol takımında forma giydi.

    “Daha selametle, daha dürüst olarak yürüyebileceğimiz bir yol vardır: “Büyük Türk kadınını meclisimizde müşterek kılmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek, Türk kadınını ilmi, ahlaki, içtimai, iktisadi hayatta erkeğin arkadaşı, muavin ve destekleyicisi yapmak yoludur” diyen Atatürk’ün aydınlık toplum ideali, Fenerbahçe’nin ışık saçan feneri oldu.

    1927 senesi, hem Fenerbahçe hem de İstanbul’un tarihi için önemli bir senedir.

    Cumhuriyetin ilanından sonra ilk kez İstanbul’a gelen Mustafa Kemal Paşa’yı karşılayanlar arasında Fenerbahçe Spor Kulübü de vardır.

    Fenerbahçeli denizcilerin Moda açıklarına gelen Mustafa Kemal Paşa’ya kayıklarıyla yaptıkları karşılama dönem basınınca “emsalsiz” olarak nitelenmiştir. Bu karşılamadan sonra teknesi kıyıya yanaşan Mustafa Kemal Paşa, yanındakilerden bir dürbün istemiş ve bir süre Fenerbahçe kıyılarını seyrettikten sonra “Şurası ne güzel bir yerdir” demiştir.

    1927’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından günler boyunca okunan “Nutuk” adlı eserin, seneler sonra Fenerbahçe Başkanlığı da yapacak olan, Fenerbahçeli futbolcu Bedii Yazıcı tarafından günümüz Türkçesine uyarlanması, Fenerbahçe ile Atatürk’ü tekrar bir araya getiren önemli bir olaydır.

    1931 ve 1932 yıllarında Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal imzalı iki kararname ile Fenerbahçe Stadyumu önce 10 yıllığına Fenerbahçe’ye kiralandı, sonrasında ise Fenerbahçe’nin mülkü oldu.

    1932’nin 5 Haziran gecesini 6 Haziran sabahına bağlayan saatlerde, Fenerbahçe tarihinin en büyük felaketlerinden biri yaşandı.

    18 sene boyunca Fenerbahçe’nin bütün hatıralarına ev sahipliği yapan Kuşdili Lokali feci bir yangın neticesinde yok oldu. Türkiye’nin dört bir yanından taraftarların, gazetelerin bağış kampanyaları aracılığıyla yardıma koştuğu Fenerbahçe’ye en büyük bağış Mustafa Kemal Atatürk’ten geldi.

    1933 yılında Fenerbahçe, yurtta büyük yankı uyandıran, ilk Türkiye Şampiyonluğu’nu kazandı.

    Fenerbahçe Atatürk’ün sağlığında biri 1935, diğeri 1937 yıllarında olmak üzere iki ulusal şampiyonluk daha kazanacak, 28 şampiyonlukla bugüne kadar en çok Türkiye şampiyonu olan takım unvanını koruyacaktı.

    1934 senesinde, büyük bir törenle Fenerbahçe Stadyumu’na Atatürk’ün bir büstü konuldu.

    Fenerbahçeli sporcular, Atatürk’ün Fenerbahçeli çocukları, yüzleri Gazi büstüne dönük olarak şu şekilde ant içtiler:

    “Büyük Atatürk, Senin açtığın yolda, senin göstereceğin hedefe yürüyeceğimize, bizlere emanet ettiğin Cumhuriyeti koruyacağımıza, Türk ruhu, Türk asaleti, Türk sporculuğu ve mertliği ile senin peşinden geleceğimize, gözlerimizi senden ayırmayacağımıza ant içeriz.…

    Bundan sonra, uzun seneler boyunca ve 1938’de sonra gitgide artan bir özlemle, bütün kuruluş yıl dönümleri o büstün önünde kutlanacaktı.

    1935’de kurucuları arasında Celal Bayar’ın ve Fenerbahçe tarihinin en büyük golcüsü Zeki Rıza Sporel’in de bulunduğu Moda Deniz Kulübü kuruldu.

    Atatürk, çok sevdiği Kadıköy’e ve Fenerbahçe’ye her sene bir kez geliyordu. Fakat 17 Mayıs 1936’da Mustafa Kemal Atatürk Kadıköy ve Fenerbahçe semtlerine adeta bir güneş gibi doğdu.

    Bu ziyaretin bir fotoğrafı bugün Fenerbahçe Stadı’nı süslüyor. O mutlu günün diğer resimleri ise Suna ve İnan Kıraç Vakfı – İstanbul Araştırmaları Enstitüsü arşivinde ortaya çıktı.

    Saint-Joseph Lisesi’nde Türkçe öğretmeni iken Fenerbahçe Spor Kulübü’nün temellerini atan Enver Yetiker, 1937 yılında İstiklal Madalyası aldı. Fenerbahçe’yi beraber kurduğu Nurizade Ziya Songülen, bir sene önce, 1936’da hayata veda etmişti… 1938’in Şubat ayında ise Sabri Toprak vefat etti…

    Birkaç ay sonra, Türkiye en büyük kaybını yaşayacaktı…

    10 Kasım 1938’de, sabah 09:05’de Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, hayata gözlerini yumdu. Hatırası sonsuza dek Türk halkının ve “takdirlerine ve tebriklerine mazhar olan” Fenerbahçe camiasının kalbinde yaşayacak.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

  • Tüzük ve Tescil

    Tüzük ve Tescil

    Fenerbahçe tüzüğünün yazılışı ile kulübün tescil edilmesi, kuruluş yıllarına ait birbiriyle bağlantılı iki meseledir. Bu meseleler kuruluş yılları içerisinde önce 1908’de sonra da 1913’te ortaya çıkmışlardır. Fenerbahçe tarih yazımında tescil olayı “1908’de ilk tescil edilen spor kulübü” nitelemesi ile yer almıştır. Bu yazımda, sözü edilen niteleme hakkındaki değerlendirmelerime yer vereceğim.


    Meşrutiyet’in Yeniden İlanına Dair Kartpostallardan Biri (İ.B.B. Atatürk Kitaplığı arşivinden)

    Endişe – Özgürlük

    1908 yılı bilindiği üzere Meşrutiyetin yeniden ilan edildiği yıldır. Ülke genelinde belirsizlik ve karmaşa havasının hakim olduğu bu dönemde, yeni kurulmuş Fenerbahçe özelinde durum bundan farklı değildi. Bu yıl, Fenerbahçe Kulübü’nde neler yaşandığını Nasuhi Esat Baydar’ın 1931 yılında Olimpiyat Dergisi’nde yayınlanan “Fenerbahçe Nasıl Kuruldu?” adlı yazı dizisindeki ifadelerinden öğreniyoruz.

    “Necip Bey gayet gizli bazı beyanatta bulunacağını ifade eden bir tavırla cümlemizi bir köşeye çekerek siyasi vaziyette bazı gerginlikler olduğundan bahsedip, cemiyet teşkil ettiğimizi ortaya çıkaracak her türlü belgeyi ve makbuzları yok etmemiz için uyarıda bulundu. Bundan iki gün sonra da Meşrutiyet ilan olundu. Meşrutiyet idaresinin ilk işi cemiyetler nizamnamesini (yönetmeliğini) tanzim (düzenlemek) ve bir gecede mantar gibi biten cemiyetleri tescil etmek olmuştu. Fenerbahçe Kulübü bu zamanda resmen kurulmuş oldu.”

    Nasuhi Esat’ın satırlarından Fenerbahçe’nin, kurucular nezdinde, Meşrutiyetin ayak seslerinin duyulduğu günlerde endişeli olduğu ve bu endişenin de genç bir deniz subayı olan Necip Bey’in edindiği izlenimlerden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu endişenin sonucunda ise kulübün kuruluş evrakı imha edilmiştir. Kurucu kadronun endişelerinin yersiz olduğunun anlaşılması ise uzun sürmemiş, Meşrutiyet idaresinin yeniden kurulması Osmanlı Başkentinde özgürlük rüzgarlarının esmesine neden olmuştur. Nasuhi Esat, bu özgürlük ortamından yararlanan birçok cemiyet gibi Fenerbahçe’nin de resmen tescil olduğunu söyler. Öyle görülüyor ki Fenerbahçe tarih yazımı tescil olunma tarihi olan 1908’i Nasuhi Esat’ın aktardıklarından almıştır.

    Kanun-i Esasi’nin İlk Sayfaları (İ.B.B. Atatürk Kitaplığı arşivinden)

    “Tescil” Ne Demek?

    Öncelikle “tescil” kelimesinin anlamı üzerinde duralım. Tescil kelimesi Arapça “resmi evrakların kaydedildiği kütük, dosya anlamına gelen, sicill” isminden (tef’il masdarıyla) türemiş bir fiildir. Sicile geçirme, kütüğe geçirme anlamını taşımakta, günümüz Türkçesinde ise “kayıt altına almak” olarak kullanılmaktadır.

    Nasuhi Esat’a göre Meşrutiyet ilan edilir edilmez Fenerbahçe tescil edilmiştir. Şimdi Fenerbahçe’nin bir cemiyet olarak varlığını kayda geçirttiği dönemde resmi statünün nasıl olduğuna bakalım.

    1876’da Yürürlüğe giren ilk anayasa, Kanun-ı Esasi’de, cemiyetler için bir düzenleme yer almıyordu. Meşrutiyet’in yeniden ilan edilmesine kadar bir cemiyetin kurulması ve devlet tarafından tanınması örfi hukuk kurallarına tabiydi. Kısacası devlet idaresi zararlı gördüğü cemiyetlerin faaliyetlerine hemen son verebiliyordu. Abdülhamid döneminin özelliklerini de düşünecek olursak Türklerin kurduğu cemiyetler fazla uzun ömürlü olamıyordu. Bu durum onların gizli cemiyet olarak faaliyetlerini sürdürmesine neden oldu. Devlet bir anlamda cemiyet kültürünü yok etmek isterken, istemeden yayılmasına sebep oldu. Meşrutiyetin yeniden ilanından sonra ise özgürlük havası ile cemiyetlerin kuruluşunda ya da gizlenen cemiyetlerin ortaya çıkışında önemli ölçüde bir çoğalma oldu.

    Buraya kadar verdiğimiz bilgiler Nasuhi Esat’ın aktardıklarıyla örtüşüyor. Bir nokta dışında. O da cemiyetler hakkındaki yönetmelikler üzerinde yapılan düzenlemelerden sonra tescil olayının gerçekleştiği… Bu dönemde cemiyetler hakkında bir yönetmeliğe kaynaklarda rastlamadık. Yukarıda da devletin, cemiyetleri, örfi hukuk kurallarına göre yani keyfi idare ile yönettiğini söylemiştik. Bu yargılara örnek olarak; Meşrutiyetten hemen sonra kurulan cemiyetlerden olan Askeri Veterinerleri Terakki Cemiyeti’nin tüzüğünün son maddesini gösterebiliriz. Bu maddede Nasuhi Esat’ın bahsettiği düzenlemelerin var olmadığı ortaya konulmaktadır. Madde şöyledir: “Cemiyetimiz, mercimiz olan Harbiye Nezaret-i celilesince de (Savaş Bakanlığınca da) tasdik edilecektir” Görüldüğü üzere cemiyet tasdik, tescil gibi işlemlerin daha sonra yapılacağını tüzüğüne ekleyerek, bir anlamda kendini devlet idaresine karşı garantiye almak istemektedir. Gerçekte de 24 Temmuz’da ülkeyi yönetmeye başlayan Meşrutiyet iradesinin, hükümet kurmak ve devlet idaresine hakim olmak için uğraştığı 1908 yılının son 5 ayında cemiyetlere ilişkin bir düzenlemeye zaman ayıramamasından doğal bir şey yoktur.

    Talat Paşa Uzunçayır At Yarışlarında. Sağdan Beşinci Fenerbahçe Başkanı Doktor Hamit Hüsnü Kayacan (Salt Araştırma Arşivinden)

    Cemiyetler Kanunu

    Peki cemiyetlere ilişkin düzenlemeler ne zaman yapılmıştır?

    Sorunun cevabını şu cümleyle verebiliriz: “Haziran 1909’da Meclis-i Mebusan’da görüşülmeye başlanan ve 16 Ağustos 1909’da çıkan Cemiyetler Kanununun çıkmasıyla düzenlemeler yürürlüğe girmiştir.”

    Cemiyetler Kanunu’nun çıkması yüzeysel olarak toplumun özgürleşmesi olarak değerlendirilebilirse de, gerçek bundan farklıdır. İttihat ve Terakki yönetimi, sayıları artan ve ileride kendisine karşı hareketlerde bulunabilme ihtimaline karşı cemiyetlerin kurulmalarını belirli şartlara bağlayarak, kısıtlamak istemiştir. Nitekim aynı dönemde çıkan, Kamu Toplantıları, Basın ve Yayın kanunu gibi kanunlar bu amaca yönelik diğer kanunlardır.

    1876 Anayasasına eklenen 120. maddeye göre cemiyet kurmak için izin almaya gerek görülmüyor, fakat kurulduktan sonra hükümete bildirilmesi emrediliyordu. Edirne Mebusu Talat Bey (ileride Talat Paşa) tarafından hazırlanan cemiyetler kanununa göre:

    – Devletin bütünlüğü, genel ahlakın korunması, millet ve ırk ayrımı yapan cemiyetlerin kurulması yasaklanıyor,

    – 20 yaşını doldurmayanların cemiyetlere üye olması yasaklanıyor,

    – Cemiyete üye olacak kişilerin cinayetle mahkum ve medeni haklarından mahrum olmaması kanunlaşıyor,

    – Bir cemiyetin umumi menfaate hizmet etmiş sayılması, devlet tarafından tasdik edilmesine bağlanıyordu.

    Cemiyetler kanununda yer alan bu maddelerin Fenerbahçe ile olan ilgisine ilerleyen sayfalarda değineceğiz. Cemiyetler kanununun bazı ayrıntılarından yukarıda bahsettikten sonra tescil meselesinin 1908-1909 dönemine ait ara değerlendirmemizi şu şekilde yapabiliriz:Fenerbahçe 1908 yılında tescil edilmemiştir. Fenerbahçe kurucu kadrosu Ağustos 1908 tarihinden sonra en yakın mülki idare birimine giderek bildirimde bulunmuşlardır. Resmi makamlara yapılan bildirim, resmen kayıt altına alınma anlamına gelmemektedir. Çünkü cemiyetlerin tabi olduğu kanun Ağustos 1909 tarihinde çıkartılmıştır.” 

    Tüzük ve Tescil
    Fenerbahçe’nin Kurucusu, Kaptanı, Başkanı, Kısaca Her Şeyi… Galip Kulaksızoğlu.

    Fenerbahçe’nin İlk Tüzükleri

    Fenerbahçe’nin en eski tüzüğü olarak 1913’te yazılanı kabul etmiş durumdayız. Günümüzde Fenerbahçe Müzesi’nde sergilenen bu tüzük, yazılış hikayesi ile döneme ayna tutan bir belge durumundadır. Bugüne kadar üzerinde konuşulmamış yönleriyle Fenerbahçe’nin ilk tüzüğünü incelemeye başlıyoruz. Bu inceleme öncelikle 1913 tüzüğünün “ilk” olup olmadığı sorusuna cevaplamış; sonrasında da tüzüğün kim tarafından yazıldığını, meşhur ikinci maddenin tüzüğe nasıl konulduğunu ortaya çıkarmış olacak. Bölümün başında aktardığı bilgilere yer verdiğimiz Nasuhi Esat Baydar’ın, 1913 tüzüğü ile ilgili yazdıkları şunlar:

    Nizamname Hazırlanırken (Nasuhi Esat Baydar Anlatıyor)

    “Hamit Hüsnü Bey bir anlaşmazlık sonucunda Galatasaray’dan istifa etmişti. Bir gün bizim kulübü ziyaret etti. Yaşlı bir sporcu olarak kendisine layık olduğu saygıyı gösterdik. Hamit Bey ziyaretlerini sıklaştırdı. Kulübün işleri ile ilgilenmeye başladı. Kendisine Başkanlık teklif ettik. Kabul etmedi ve Erenköy’den komşusu Nafia Nazırı (Bayındırlık Bakanı) Hulusi Bey’in bu göreve layık olduğunu söyledi. Hulusi Bey ilk önce tüzüğümüzü inceleme ve gerekirse düzeltmek istediği için kendisine bir kopyası verildi. Bu tüzük Meşrutiyet’ten sonra kulübün resmen kuruluşunu belgelendirmek için alelacele kaleme alınmış olan birkaç maddeden oluşan ilk tüzük idi.

    Haftalarca süren inceleme ve araştırmadan sonra Hulusi Bey’in meydana getirdiği değiştirilmiş tüzüğün müsveddeleri idare heyetine verildi. Bilmem ki bu tüzüğün yazılış tarzını nasıl tarif etmeli? (Tacü’t Tevarih veya Mecelle-i Ahkam-ı Adliye’deki)  Ağdalı lisan; futbol, su top,  kriket gibi spor tekniğine ait kelimelerle birleşerek, neden yapıldığı meçhul bir marmelat gibi yenilmez yutulmaz imkansız bir halde tüzüğe girmişti. Sonra bir spor kulübüne mahsus olan tüzük müsveddesine, idarecilikle ilgili ne düşünülebilirse hepsi vardı. Fakat asıl spora dair “Fenerbahçe Spor Kulübü” cümlesinden başka hiçbir şey bulmak mümkün değildi.

    Müsvedde basılmak üzere bize verilince şaşkın şaşkın birbirimize baktık. Hamit Hüsnü bey ile henüz samimiyetimiz olmadığı için nizamname ile ilgili görüşlerimizi ona söyleyemedik.  Nihayet “Brest-Litovsk” anlaşması yapılırken müdahaleleriyle şöhret kazanan Alman Generali gibi imdadımıza Galip yetişti. Tüzüğü okuyup lazımsa değiştireceğimizi sertçe bir dille Hamit Hüsnü Bey’e bildirdi. Dediği gibi yaptık ve tüzüğü okuyup çok lazım olduğu için de baştan başa değiştirdik. Bu suretle Fenerbahçe’yi örnek gösterilecek kadar kuvvetli ve sağlam bir kuruluş halinde senelerce yaşatan ikinci esas tüzüğümüz meydana gelmiş oldu. Hulusi Bey iyi bir mühendis ve devlet adamı idi. Yalnız bir Nafia Nazırı bir spor kulübüne yardım etmiş olmak için onun genel başkanlığını kabul edebilir, ancak bilmediği sporun idaresine yönelik tüzükler oluşturamaz.”

    Tüzük ve Tescil
    Müdafaa-i Milliye Cemiyeti Harp Hatırası (İ.B.B. Atatürk Kitaplığı arşivinden)

    Değişim

    Bu paragrafa dayanarak giriş paragrafında sorduğumuz soruları yanıtlamaya başlayalım.

    Nasuhi Esat, Fenerbahçe’nin ilk tüzüğü olarak muhtemelen 1908 yılında “alelacele” yazılan birkaç maddeden oluşan tüzüğü esas almaktadır. Fenerbahçe’nin ilk tüzüğüne ilişkin nitelemeler, tescil konusunda yaptığımız ara değerlendirmeyi haklı çıkarmaktadır. Bu değerlendirmemize göre, Meşrutiyetin yeniden ilan edilmesinden hemen sonra, alelacele yazılan birkaç maddeden oluşan bir tüzük ile resmi makamlara gidilmiş ve beyanda bulunulmuştur.

    1909-1912 döneminin Fenerbahçe için kolay geçtiğini söyleyemeyiz. Kurucu kadronun teker teker kulüpten ayrılması, sahada alınan başarısız sonuçlarla başlayan bu dönemde, kulüp dağılma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştı. Sonrasında gelen ilk şampiyonluk ile beraber Fenerbahçe için artık kabuk değiştirme zamanı gelmişti.

    Aslında ülkede yaşanan değişime göre Fenerbahçe de değişiyordu. Meşrutiyetin yeniden ilanından sonra iktidarı doğrudan ele almayıp bir baskı unsuru olmayı seçen İttihat ve Terakki de 1913 yılına kadar geçen dönemde tıpkı Fenerbahçe gibi yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştı. 31 Mart ayaklanması sonucunda güçlenen askeri sınıfı kontrol etmekte zorlanmış, ortaya çıkan muhalefetin saldırıları sonucunda da gittikçe zayıflamıştı. Balkan savaşlarının sonucunda iktidarı ancak bir hükümet darbesi yaparak kazanabilmişti. İktidarı bir baskı unsuru olarak elde tutma politikasının benimsendiği ilk yıllar, İttihat ve Terakki’ye bu stratejisinin hatalı olduğunu göstermişti. Ülkedeki muhalif unsurlar görüldüğü gibi kendisi için yıkıcı olabiliyordu. Bu doğrultuda kazandığı iktidarı kaybetmemek, yerini sağlamlaştırmak için teşkilatlanmaya önem vermeye başladı. Bu önemi o dönemde kurulan cemiyetler üzerinde görmek mümkündür. Bu dönemde yarı askeri, düzensiz, gönüllülüğe dayanan ve devletin doğrudan desteğini alan, “paramiliter” olarak nitelendirilebilecek, gençlik dernekleri kurulmaya ve devlet desteği ile örgütlenmeye başladı. İzci örgütleri de bu faaliyetin bir sonucu olarak kurulup, geliştiler.

    Bir Fenerbahçe Başkanından Açık Mektup
    İdman Dergisinin Kapağında Fenerbahçe Başkanı Mehmet Hulusi Bey

    Mehmet Hulusi Bey

    Bu derneklerin kurulup örgütlenmesinde bir isim öne çıkıyordu: Mehmet Hulusi Bey. Dağınık izci derneklerini “Türk Gücü Cemiyeti” çatısı altında 1913 yılında bir araya getirenlerin başındaki bu isim aynı zamanda Fenerbahçe Başkanlığı görevini de yürüten Bayındırlık Bakanıydı. Mehmet Hulusi Bey’in kuruluşunda yer aldığı bir diğer cemiyet de “Müdafaa-i Milliye Cemiyeti” idi.  Profesör Zafer Toprak’a göre Hulusi Bey’in cemiyetlerinin ortak özelliği,  “Osmanlılar arasında beden eğitiminin, spor faaliyetlerinin ve askeri eğitimin yaygınlaştırılmasını amaçlamasıydı.” Hulusi Bey, cemiyetlerin tüzüklerinin yazılmasında aktif olarak yer almış, birçok maddeyi de kendisi yazmıştır. İdman Dergisi’nin 1 Haziran 1329 (14 Haziran 1914) tarihli 2.sayısında yer alan mektuba göre; neredeyse bütün devlet ricalinin üyesi olduğu Müdafaa-i Milliye Cemiyeti tüzüğünde yapılan değişikliklerin fikir babası, mektubun sahibi olan Hulusi Bey’dir. Hulusi Bey, bir memlekette spor eğitimine neden önem verilmesi gerektiğini bu mektupta uzun uzun anlattıktan sonra cemiyet tüzüğü üzerinde yapılan tartışmaları şöyle ifade etmiştir:

    “Müdafaa-i Milliye cemiyetinin ülkenin ihtiyaçlarına ve milletin geleceğine uygun bir şekilde çalışabilmesini sağlayacak yeni bir tüzük hazırlamayı teklif edeceğim zaman bir çok itirazlar, zamansız olduğuna dair türlü eleştiriler baş gösterdi. Esas mesele hakkında haftalarca görüşmeler oldu. Sürekli olarak yapılan açıklamalar, gerektiği durumlarda yapılan şiddetli savunmalar nihayet amacın iyi niyete, ülkenin kurtuluşuna, yaklaştığına dair kanaat oluşturdu. Ve onun neticesi olarak da bahsettiğimiz tüzük meydana geldi”

    Görüldüğü üzere Hulusi Bey, İttihat ve Terakki idaresinin sosyal alan yapılanmasında önemli bir işlev üstlenmiş, gençlik derneklerinin teşkilatlanması için çalışmıştır. İdman Dergisi’ne yazdığı mektupta da belirttiği gibi spor eğitimi vatanın savunmasında önemli bir yer tutmaktadır. Fenerbahçe ile yollarının kesişmesi de bu iki nedenin bir araya gelmesiyle gerçekleşmiştir.

    Hulusi Bey’in nasıl başkan olduğunu Nasuhi Esat’ın yazdıklarından öğrenmiştik. İttihatçı arkadaşı Hamit Hüsnü Bey’in önerisiyle başkan olduğu kulüpte ilk, belki de tek, icraatı ise kulübün birkaç maddeden oluşan 1908 tüzüğünü genişleterek 1913 tüzüğünü yazmak olmuştur. Nasuhi Esat’ın ağır eleştirileri de bu icraat üzerinedir. Cemiyetlerin teşkilatlanması üzerine çalışmalar yapan Hulusi Bey, Fenerbahçe tüzüğünü yazarken spor yönetimi ile ilgili maddeler koymayarak kulüpte tartışmalara neden olmuştur. Hulusi Bey’in yazdığı tüzüğe yapılan eleştiriler, Galip’in (Kulaksızoğlu) müdahalesi ile sonuçlanmış ve aşağıda günümüz Türkçesi ile sadeleştirilmiş halde okuyacağınız 1913 tüzüğü son halini almıştır.

    Nasuhi Esat’ın anlattıklarına dayanarak Hulusi Bey’in yazdığı tüzüğün tamamının değiştirildiği sonucunu çıkaramayız. 6 Bölümden oluşan tüzüğün ilk bölümü dışındakiler, spor yönetimini doğrudan ilgilendiren maddelerden oluşmaktadır. Nasuhi Esat, Galip ve arkadaşlarının müdahalesi de muhtemelen bu bölümler üzerinde olmuştur.

    Tüzük ve Tescil
    Fenerbahçe’nin kuruluşunu anlatan en detaylı hatıratı yazan Nasuhi Esat Baydar (en sağda), hemen yanında Doktor Hamit Hüsnü Kayacan, en soldan ikinci ise Mehmet Hulusi Bey. (İdman Dergisinden)

    Fenerbahçe Spor Kulübü Tüzüğü (1913)

    Kuruluş Amaçları

    Madde 1 – 1907 yılında kurulmuş olan Fenerbahçe Spor Kulübü, 1913 yılında, Cemiyetler Kanunu hükümlerine göre, hükümetin resmi iznini elde etmiştir.

    Madde 2 –  Kulübün amaç ve ülküsü, ülkede beden eğitimi düşüncesinin yaygınlaştırılması için çalışmak ve ülke gençlerini hayat mücadelesi ile askeri seferler ve zorluklara alıştırmaktır.

    Madde 3 –  Kulüp, özellikle askeri antrenmanların gerçekleştirilmesi ve milli oyunların yaygınlaştırılması ve iyileştirilmesi işine girişecek ve atış deneyimlerinin gerçekleştirilmesine uygun tesisler kurup geliştirmeye çalışacaktır.

    Madde – 4 Kulüp, beden eğitiminin maddi ve manevi faydalarının kamuoyuna benimsetmeye ve spor merakının Osmanlı Memleketlerinde yaygınlaştırılması için çalışmaya ve bunu gerçekleştirmek için gerektiğinde şehirlere ve Osmanlı gençleri ile Avrupa gençleri arasında ilişkiler kurmak amacıyla fırsat bulduğunda yabancı ülkelere seyahatler yapmaya ve gereğince karşılaşmalar, oyunlar düzenlemeye çalışacaktır.

    Madde 5 – Kulüp hiçbir şekilde ve nedenle politika ile ilgilenmeyecek ve uygulamalarıyla hiçbir siyasi partinin amaç ve uygulamalarını benimsemeyecektir.

    Kulübün Yapısı

    Madde 6- Kulüp çeşitli spor şubelerine ayrılmıştır. Bir de “Fanfar” takımı (yalnız üflemeli bakır çalgılardan meydana gelen orkestra) kuracaktır.

    Madde 7-  Kulüp asil ve öğrenmeye hevesli üyeler adıyla iki tip üyeden oluşmaktadır. Asil Üyeler: Spor şubelerinden birinde beceri ve hüner kazanan ya da  kulübe madden veya fikren yardımda bulunmak isteyen ve yaşları yirmiden büyük olanlardır. Öğrenmeye Hevesli Üyeler: Spor şubelerinden birine katılan ve spor öğrenmek arzusu gösteren kişilerdir.

    Madde 8- Kulübün bütün işleri bir genel başkan ile yönetim kurulu tarafından yürütülür. Yönetim kurulu bir başkan ile genel sekreter ve muhasebeciden oluşur. Yönetim kurulu hükümete karşı sorumludur. Genel kurul tarafından atanan genel Kaptan ve müfettiş, yönetim kurulu ile beraber çalışır. Oyunların idaresi için çeşitli spor şubeleri kaptanlarından oluşan bir Kaptanlar Heyeti vardır. Bu heyete Genel Kaptan başkanlık eder.

    Madde 9- Bu heyetlerde tüm üye sayısının yarısından bir fazlasının alacakları kararlar uygulamaya konulur. Eşitlik durumunda başkanın oy verdiği karar tercih edilir. Genel kurul kaptanlar heyetinin yönlendirdiği kararları kabul veya reddetmekte serbesttir.

    Madde 10- Her yılın Mart ayı içerisinde yönetim kurulu, genel kurulu toplantıya davet eder. Genel kurulun toplanma yeri İstanbul’daki kulüp merkezidir. Gerektiğinde yönetim kurulu, genel kurulu olağanüstü toplantıya davet edebilir. Genel kurulda sadece asil üyeler bulunabilir ve fikir beyan edebilirler. Gerek olağan, gerekse olağanüstü toplantılar için yönetim kurulu tarafından 15 gün önceden toplantı günü basın yoluyla ilan olunur. 

    Kulüp Üyeliğinin Şartları

    Madde 11- Fenerbahçe Spor Kulübüˈne üye olabilmek için:
    1) Öğrenim ve terbiye görmüş olmak.
    2) Medeni haklarına sahip olmak.
    3) Namuslu ve şerefli olmak
    4) Hiçbir suç ve cinayetten hüküm giymemiş olmak
    5) Sporu kendisine gelir elde edecek bir iş olarak benimsememiş olmak şarttır.
    Asil Üyeler 20 kuruş giriş ve 10 kuruş aylık,  Öğrenmeye Hevesli Üyeler 10 kuruş giriş ve 5 kuruş aylık aidat vermek zorundadırlar.
    Orkestraya katılacaklar yukarıdaki aylık aidatlara  dahil olacaklar ek olarak orkestrada oldukları sürece aylık 5 kuruş daha vermek ve kulüp doktorunun iznini almak zorundadırlar.

    Madde 12- Üyeler aralarında birbirine sevgi ve yakınlık oluşturmaya son derece gayret ve birbirlerinin kişisel haklarına saygı ve kulübün, tüzüğündeki hususlar için oluşturacağı talimatname hükümlerine uymakla ve sosyal hayat ve düşüncelerin gelişmesini bir birlik oluşturmak ve vazgeçilmez medeni şartlar olarak kabul etmekle yükümlüdürler.

    Madde 13- Kulübe katılmak isteyenler asil üyelerden iki kişi tarafından tavsiye edilirler. Tavsiye edilen kişinin isim ve kimliği ve hangi üyeler tarafından tavsiye edildiği yönetim kurulu tarafından bir kağıda yazılır ve bu kağıt 15 gün boyunca kulüp salonunda asılı olarak sergilenir. Bu süre boyunca asil üyelerden her biri kendi düşüncelerine göre “kabule uygundur” ya da “kabulü sakıncalıdır” ibaresini içeren kapalı ve imzalı mektubu yönetim kuruluna sunarlar. On beş günün sonunda yönetim kurulu bu mektupları açıp tasnif eder ve çoğunluğun kararı hangi tarafta ise ona göre kabul veya ret kararı verir.Kabul kararı verildiği taktirde başvuru yapan kişiye basılı bir taahhüt kağıdı gönderilir. Ve sözü edilen kağıt usul gereğince o kişiye ve tavsiye eden kişilere imzalatılır.

    Madde 14- Öğrenmeye hevesli üyeler, yukarıdaki maddelerin şartlarına tabi olmakla beraber taahhüt kağıdını ebeveynlerine imzalatmak ve kulüp doktoru tarafından muayene olmak zorundadırlar.

    Madde 15- Öğrenmeye hevesli üyeler 11.maddede açıklanan şartlarla orkestraya katılabilirler ise de yönetim kurulu üyesi olamazlar ve genel kurulda bulunamazlar. 

    Görevler

    Madde 16- Genel Başkan aşağıdaki görevleri yerine getirmekle sorumludur.
    1. Kulübün genel işlerini kontrol ve gerektiğinde yönetim kurulu toplantılarına katılmak ve başkanlık etmek.
    2. Her 3 ayda bir kulüpte yapılan işleri inceleme ve bu işlerin olduğu gibi ya da sakıncaları durumları belirterek onaylamak ya da reddetmek.
    3.  Gerektiğinde yönetim kurulu aracılığı ile genel kurulu olağanüstü toplantıya çağırmak.
    4. Yönetim kurulunca ihracına gerek görülen üye hakkında verilen kararı onaylamak ya da reddetmek. Genel başkanın görev süresi 3 yıldır. Bu sürenin sonunda 24.madde gereğince yeniden bir genel başkan seçilir. Mevcut ve daha önceki genel başkanlar yeniden seçilebilirler.

    Madde 17- Yönetim kurulunun görevleri aşağıdadır:
    1. Yönetim kurulu, genel başkanın bulunmadığı zamanlarda yönetim kurulu başkanının başkanlığında haftada bir toplanır.
    2. Kulübün tüm faaliyetleri ile ilgili kararlar alır.
    3. İşlerin ve kayıtların ve hesapların düzenli işlemesi ve kulübün ilerlemesi için tedbirler ve meseleler görüşülür ve gereğince uygulanması için çalışılır. 
    4. Kulübe katılacak üyeler hakkında asil üyelerin oyları tasnif edilir ve kulüp tüzüğüne aykırı harekette bulunan üyeler hakkında alınacak kararları belirler.
    5. Kulüp gelirlerinin doğru yerlere harcanması için çalışır.
    6. Aldığı kararları tutanak defterine kaydeder ve giriş, aylık aidat makbuzlarını imzalar ve mühürler.
    7. Genel kurulda okunacak raporları ve kulübün bilançosunu düzenler ve genel kurulu davet eder. Yönetim kurulunun görev süresi bir yıldır. Bu süre içerisinde seçim yapılabilir ve eski yönetim kurulu üyeleri arasından tekrar yönetim kuruluna seçim gerçekleşebilir. 

    Madde 18- Genel Kaptan, kaptanlar kuruluna başkanlık eder. Çeşitli spor şubelerine katılacak üyelerinin durumunu kesinleştirmek için kaptanlar heyetine gönderir.

    Madde 19- Kaptanlar kurulu, çeşitli spor şubelerinin ilerlemesine ilişkin maddelerle ilgilenir ve bu doğrultuda kararlar alır. Bu kararlar arasında yönetim kurulunu ilgilendiren maddeler sözlü olarak adı geçen kurula iletilir. Her kaptan takımını kendi uygun gördüğü şekilde oluşturmaya yetkilidir. Ancak şubelerinin yapısı hakkında genel kaptana bilgi vermekle yükümlüdür. Kaptanlardan her biri kendi takımlarına ait aylık aidatı tahsil etmeye ve muhasebeci ve yönetim kurulundan onaylı makbuzları ödeme yapan üyelere vermek zorundadırlar. Kaptanların görev itibariyle üstleri genel kaptandır.

    Madde 20- Sekreter, haberleşme ve mektuplaşmaları düzen içerisinde yerine getirmek ve kaydetmek ve yönetim kurulu kararlarını tutanak defterine geçirmek ve evrakları sırasıyla dosyalamakla yükümlüdür.

    Madde 21- Muhasebeci, yönetim kurulu kararıyla yapılacak harcamaları gerçekleştirmek ve aylık aidat ve çeşitli ödemeleri tahsil ve talep etmekle, hesap işlemlerini görev gereği yerine getirmekle ve gelirlerin harcanmasına ilişkin günlük belgeleri gerektiğinde beyan etmek üzere saklamakla yükümlüdürler. Muhasebeci yönetim kurulu kararına uymayan hiçbir gelir ve gideri talep ve harcamaya ve kasasında 5 liradan fazla para bulundurmağa yetkili değildir. Beş liradan fazla meblağ yönetim kurulunca belirlenecek bir bankaya yatırılacaktır.

    Madde 22- Müfettiş, kulübün günlük işlerini inceleme ve kontrol etmekle ve gördüğü kusurları sözlü olarak yönetim kuruluna iletmekle yükümlüdür.  Müfettiş kulübün bir yıllık faaliyetleri hakkındaki incelemelerini içeren kapsamlı bir raporu, özet ile beraber genel kurulda okunmak üzere yönetim kuruluna iletir.

    Madde 23- Genel Kurul kulübün bir senelik faaliyet ve hesapları hakkında gerek yönetim kurulu gerekse müfettiş tarafından düzenlenen ve okunacak raporları, asli üyeler tarafından verilecek önergeleri dinler. Bunları anlam ve içerik olarak olduğu gibi kabul ve onay veya yeniden düzenlenmek üzere onaylar. Kulübün ilerlemesine ait günlük maddeleri görüşerek karara bağlar. Genel başkan ve yönetim kurulu üyelerini seçer ve atamasını gerçekleştirir. Genel kurul toplantısında çoğunluğun oyu ile bir divan başkanı seçilir ve toplantıyı yönetir. Genel kurul tutanakları, kurul içerisinden seçilecek iki kişi tarafından tutulur ve toplantının sona ermesinden sonra divan başkanı tarafından imzalanır. Alınan kararlar üye tam sayısının yarısından bir fazlasının oyu ile geçerlilik kazanırlar. Kulüp üyeleri bu kararlara uymak zorundadırlar .

    Seçilme

    Madde 24- Genel Başkan asil üyeler arasından seçilir. Bu görevi yerine getirmeye yetkin üyeler arasından kendi izinleri de olmak şartıyla 3 aday seçilerek genel kurula sunulur. Genel kurulun gizli oylaması sonucunda adaylardan en çok oyu alan kişi Genel Başkan olarak atanır. 

    Madde 25- Yönetim kurulu seçimi için genel kurul toplantısından önce yönetim kurulu üyeliğinden ayrılanlar yeni kurula aday olabilecek kişiler için nabız yoklandıktan sonra aday gösterilebileceği gibi asli üyeler de kendi adaylıklarını açıklayabilirler. Bu şekilde ortaya çıkan adaylar gizli oy ile ayrı ayrı seçilirler.

    Madde 26- Her takıma yönetim kurulu tarafından bir kaptan ve bir de kaptan yardımcısı atanır.

    Çeşitli Maddeler

    Madde 27- Üyelerin tüzük hükümlerine uyması zorunludur. Aksi takdirde durumun gereği ve hükümlere uymamanın derecesine göre o üye hakkında yönetim kurulu tarafından alınan ve genel başkan tarafından onaylanan karar çerçevesinde gerekli işlem yapılır.

    Madde 28- Yönetim kurulu üyelerinden biri bir süre toplantılarda bulunmadığı takdirde, görevi ve kurul üyeliği yönetim kurulunun oyuyla başka bir üyeye geçer. Kaptanların görevlerinin başında bulunmadığı durumlarda kaptan yardımcıları şubenin yönetimini yürütürler.

    Madde 29- Yönetim kurulu üyeliğinden istifa eden ve genel başkan tarafından istifası kabul edilenlerin yerine kendilerinden sonra o görev için en çok oyu alan kişiler atanırlar. Genel başkanın istifası durumunda yönetim kurulu genel kurulu hemen toplantıya çağırır. Yirmi dördüncü maddeye göre genel başkan seçimi yapılır.

    Madde 30- Hırsızlık, namusa zarar verme ve şeref meseleleri dolayısıyla yönetim kurulu kararı ve genel başkanın onayı ile kulüpten ihraç olunan üye, sonrasında hiçbir sebep ve şekilde kulübe tekrar kabul olunamaz. Bu gibilerin durumları ve hareketleri hakkındaki incelemeler ve bu doğrultuda alınan kararlar bir yazışma ile tüm kulüp üyelerine gönderilir. Ve o üye ile hiçbir şekilde ilişkide olunmaması üyelerden rica edilir ve tavsiye olunur. 

    Madde 31- Her nasılsa yalan söylemek, sözlü hakaret etmek, şaka yollu da olsa arkadaşlarından biriyle alay etmek, bir başkasının kişiliğine saldırmak, verdiği sözü geçerli bir sebep olmadığı halde tutmamak, dinini ve milliyetini küçük düşürecek hareketlerde bulunmak gibi adetleri tekrar edenlere uyarılar ve uygun uyarılarla dikkatleri çekilir ve gerektiğinde  azarlanırlar. Bu uyarılar ve azarlamalarla  iyi bir hale dönmeyeceği anlaşılanlar kulüpten ihraç işlemi ile karşılaşırlar.
    Madde 32- Yukarıdaki maddeler gereğince kulüpten ihraç olunanlar hakkında gerek İstanbul’da gerekse taşrada bulunan diğer spor kulüplerine de bilgilendirme yapılacak ve onların da bu kişilere karşı dikkatleri çekilecektir.

    Madde 33- Her üye spora uygun elbise ve malzemeyi kulüp tarafından verilen numuneye göre kendi adına edinmeye mecburdur.

    Madde 34- Kulübün kırtasiye, kahve, su gibi çeşitli harcamaları aylık aidatın yüzde onunu geçmeyecektir. 

    Madde 35- İşbu tüzük hükümlerinin bazılarının iptali ve değiştirilmesi veya bazı maddelerin eklenmesi hakkında verilecek teklif genel kurul tarafından uygun görüldüğü takdirde değerlendirilecektir.

    Tüzük ve Tescil
    Fenerbahçe’nin Kuşdili Lokali’nin Açılışı. Fenerbahçe Tarihinin Birbirinden Ünlü Simaları Bir Arada (İdman Dergisinden)

    Tüzüğün Detayları

    Meşhur 2.maddenin de yer aldığı tüzüğün giriş bölümünün Hulusi Bey tarafından yazıldığını; aynı dönemde kurduğu ve teşkilatlandırdığı derneklerin kuruluş amaçlarına, yayınlanan mektubundaki ifadelere bakarak rahatlıkla söyleyebiliriz. İttihat ve Terakki ile Fenerbahçe’nin ilişkisinin fikri olarak Jön Türklere dayandığını “Kurucular”ı anlatırken defalarca ortaya koymuştuk.Tüzüğün yazılış öyküsü bize, Hulusi Bey’in bu ilişkiyi bir adım ileriye taşıma amacında olduğunu göstermektedir. Bu amaç doğrultusunda yazılan maddelerden bazıları kurucu kadronun müdahalesi ile engellenmiştir.

    Fenerbahçe’nin 1913 tüzüğünde, giriş bölümdekilerin haricinde dikkat çekici bazı maddeler de yer almaktadır. Bunlardan bazılarında Cemiyetler Kanunu’nda yer alan bazı hükümler aynen yer bulmuşlardır. Tüzüğün 7.maddesine göre 20 yaşını doldurmayanlar kulübe üye olamazken, gençleri de kulüp bünyesinde tutmak için bir çeşit “öğrenci üyeliği” sistemi geliştirilmiştir. 11.Maddede yer alan üye olacakların “cinayetle mahkum ve medeni haklarından mahrum olmaması” gibi nitelikleri Cemiyetler Kanunu’ndan alınarak sıralanmıştır.

    Fanfar

    Tüzüğün 6.maddesinde yer alan “Fanfar” ise en ilginç konulardan biri olarak Fenerbahçe Tarihi’nde yer almaya adaydır. Fransızca “Fanfare” kelimesinden gelen “Fanfar” sadece üflemeli çalgılardan oluşan küçük çaplı bir orkestra anlamını karşılamaktadır. Tüzükte yer alan bu bilgi bize, kulübün o dönemde bir orkestrasının varlığını söylemektedir. Nitekim Refet Paşa’nın 3 Kasım 1922 tarihinde kulübe yaptığı ziyaretin yer aldığı gazete haberlerinde kulübün orkestrasının varlığına ilişkin maddi kanıtlara da rastlanmıştır. Bu da bize, en azından, 1913 – 1922 yılları arasında kulübün bir orkestrası olduğunu göstermektedir.

    Tüzük ve Tescil
    Fenerbahçe’nin 1913 Tarihli Tescil Evrakı

    Tescil Yılı : 1913

    Fenerbahçe’nin devlet tarafından tescil tarihinin 1908 ya da 1909 yılı olmadığını yazımızın ara değerlendirmesinde belirtmiştik. Bununla ilgili ilk dayanak noktamız Cemiyetler Kanununun çıkış tarihi ve bu tarihe kadar cemiyetler için herhangi bir düzenleme olmadığıydı.

    Peki Fenerbahçe Spor Kulübü hangi yıl tescil edildi? Sorunun cevabı 1913’tür.

    Bu cevabı 3 belgeye dayanarak veriyoruz.

    İlki Profesör Erhan Afyoncu ve Profesör Vahdettin Engin’in Devlet Arşivlerinde buldukları “Spor Kulüplerinin Kuruluş Tarihleri ve Amaçları” başlıklı bu defterin sayfalarından birinde yer alan Fenerbahçe’ye ait satırlar. Transkripsiyonunu aşağıda görebileceğiniz bu belgede dikkat edilirse 1913 Tüzüğünün 2.maddesi aynen yer almıştır. Belgede tescil tarihi doğrudan yer almasa da Hulusi Bey’den sonra başkan olan Hamit Hüsnü Bey’in idare heyetinde başkan sıfatıyla yazılması, tarihleme yapmamız için yeterlidir.

    Spor Kulüplerinin Kuruluş Tarihleri ve Amaçları

    Cemiyetin Ünvanı : Fenerbahçe Spor Kulübü

    Maksad-ı Tesisi : Memlekette terbiye-i bedeniye ve fikriyenin teminine çalışmak ve şebban-ı vatanı mübareze-i hayata ve meşak ve esfar-ı askeriyeye alıştırmak üzere.
    (Ülkede beden eğitimi düşüncesinin yaygınlaştırılması için çalışmak ve ülke gençlerini hayat mücadelesi ile askeri seferler ve zorluklara alıştırmak üzere)

    Merkez İdaresi : Kadıköy’ünde Kuşdili Çayırında

    Tarih-i Tesis : 1323 (1907)

    Heyet-i İdaresi
    Reis-i Umumi : Hamid Hüsnü Bey
    Reis: Fuad
    Kaptan-ı Umumi: Galip
    Kasadar: Hakkı
    Katib-i Umumi: Hüseyin Hüsnü beylerden mürekkeptir.

    Tüzük ve Tescil
    Fenerbahçe’nin 1913 Tarihli Tüzüğü

    1913 Tüzüğünün ilk maddesinde “1907 yılında kurulmuş olan Fenerbahçe Spor Kulübü, 1913 yılında, Cemiyetler Kanunu hükümlerine göre, hükümetin resmi iznini elde etmiştir” demektedir. Kulübün tescil tarihi ile ilgili dayandığımız ikinci belge de tüzüktür. Nitekim hem defterde hem de tüzükte yer alan tarihler birbirleriyle eşleşmektedir.

    Tüzük ve Tescil
    12 Mart 1941 Tarihli Resmi Gazete

    Öne sürdüğümüz tescil tarihini kanıtlayan son belge ise 1941 tarihlidir. Bu belgede kulüplerin yapısına ilişkin düzenlemeler yapılırken tescil tarihlerine de yer verilmiş, Fenerbahçe’nin tescil tarihi 14 Mart 1913 olarak yazılmıştır. Aynı belgede Galatasaray’ın tescil tarihi ise 15 Ağustos 1913 olarak yazılmıştır. Bu belge, devlet kayıtlarında Nasuhi Esat’ın sözünü ettiği ve Fenerbahçe Tarihini yazanların istisnasız kabul ettiği 1908 tarihli tescil bildiriminin yer almadığını göstermekte; sözü edilen tarihte sadece bir bildirim yapıldığı ihtimalini ise kuvvetlendirmektedir.

    “İlk”

    Fenerbahçe’nin kuruluş yıllarındaki “tüzük ve tescil” öyküsünü iki açıdan değerlendirmek gerekir.

    İlki, 1908-1913 dönemi siyasi olaylarının bu öykünün yazılmasına olan etkisidir.

    Meşrutiyetten sonra kulübün birkaç maddeden oluşan tüzüğü ile devlete yaptığı beyan, İttihat ve Terakki’nin cemiyetler üzerine çalışan üyesi aynı zamanda kulüp başkanı Hulusi Bey’in Fenerbahçe’yi “spor kulübü” kimliğinden ayrı tutarak yazdığı tüzüğe yapılan müdahale ve o meşhur ikinci madde… Bu etkiyi bize gösteren unsurlardır.

    İkinci açı ise spor tarihi yazımında “ilk” olma tutkusunun tescil hikayesinde kendini göstermesidir.

    Fenerbahçe’nin tartışmasız kuruluş yılı “1907” olarak tarihe geçmişken, bu tarihin kağıda geçirildiği iddia edilen “1908” yılı, “ilk tescil edilen spor kulübü” nitelemesi ile birlikte tarih yazımımızda yer almaktadır. Kanımızca Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün 1909 yılında kurulduktan yıllar sonra, kuruluş tarihini 1903 olarak değiştirerek “ilk” olma iddiasında bulunması Fenerbahçe tarih yazımına etki etmiştir. Tıpkı 1901 yılında kurulup, kapatılan “Black Stocking” kulübünün kuruluş tarihinin bugün hala Fenerbahçe resmi sitesinde “gerçek kuruluş yılı” başlığı altında 1899 tarihi ile yer alması gibi.

    Buna benzer bir örneğe Galatasaray tarih yazımında da rastlanmaktadır. Fenerbahçe ile beraber 1913 yılında tescil olan Galatasaray, bugün resmi internet sitesinde tescil öyküsünü şöyle anlatmaktadır: “1905’te Osmanlı İmparatorluğu’nda bir dernekler yasası bulunmadığından, Galatasaray Spor Kulübü yasal olarak tescil edilme olanağını bulamamıştır. 1912 yılında Cemiyetler Kanunu çıkarıldıktan sonra, kulüp yasal bir kimlik kazandı. Yetkili makamlara kulüplerin tüzükleriyle birlikte, kurucu üyelerin ad ve adreslerinin de bildirilmesi zorunlu tutulduğundan, istifa eden ya da eğitimlerini tamamlayarak ülkelerine dönen üyeler ilk listeden çıkarılmış ve 1 Eylül 1913’te kurucu liste yeniden düzenlenmiştir.”

    Bildiğimiz kadarıyla 1912 yılında çıkarılan bir cemiyetler kanunu olmadığına göre, Galatasaray tarihçileri geç tescil edilmelerinin nedenini 1909 çıkan kanunu 1912 yılında çıkmış şekilde yazarak kamufle etmek istemişlerdir.

    Belirttiğimiz ve Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün 1910 yılındaki tescil evrağı incelendiğinde de görüleceği gibi, kulüplerin tescil evrakları beyanları üzerine verilen birer “ilmühaber”den ibarettir. Köklü kurumların tarihini yazarken birçok konuda ısrarla yer verilmek istenen “ilk” olma nitelemesinin tarihin devinimi içerisinde atfedildiği kadar önemi yoktur.

    Barış Kenaroğlu

  • Bir Fenerbahçe Başkanından Açık Mektup

    Bir Fenerbahçe Başkanından Açık Mektup

    Türk spor tarihinin en önemli dergilerinden biri olan İdman’ın ilk sayısının kapağında Fenerbahçe Başkanı Mehmet Hulusi Bey vardı. Aynı zamanda Müdafaa-i Milliye Cemiyeti Başkanı da olan Hulusi Bey, okurlara “Yeni Nizamnamesiyle Memleketimizde “İdmancılığın” Hami ve Müzahiri Sıfatını İktisap Etmiş Olan…” şeklinde tanıtılmıştı. Aşağıda bu değerli devlet adamının (aynı derginin ikinci sayısında yayınlanan) bir mektubunu okuyacaksınız. Bu uzunca yazı, tarihte hakkında birkaç satır bilgiden başka bir şey bulunmayan bir Fenerbahçe Başkanından açık mektup olarak arşive geçiyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Müdafaa-i Milliye Cemiyeti Reis-i muhteremi (değerli başkanı) Hulusi Beyefendinin, lütfen göndermiş olduğu mektubu – idmancılık (sporculuk) hakkında muhtevi bulunduğu mütalaat-ı âliye ve tebşirat-ı mühimme (önemli değerlendirmeler ve müjdeler içeren) itibariyle umum idmancıların istifadesi için bervech-i âtî neşrediyoruz (aşağıda yayınlıyoruz):

    “İdman” Gazetesi Sahib-i İmtiyazı Cemi Bey’e :

    Cemî Bey

    Bundan tahminen on, on iki gün evvel Babıali caddesinden inerken Celal Nuri Beyefendinin “İttihad-ı İslam” nam eserlerini almak üzere kitaphanenize (yayınevi) girmiş ve orada vaktiyle tanımak şerefine mazhar olduğum Şükrü Bey’e tesadüf etmiştim. Kitaphane sahibi siz olduğunuzu etvarınızdan (tavırlarınızdan) anladığım cihetle bir taraftan Şükrü Bey ile selamlaşmış, diğer taraftan da size : “Bir İttihad-ı İslam kitabı veriniz” ricasında bulunmuş idim. Gerek bu ricaya gösterilen ihtiramkarane mukabeleniz (saygılı karşılığınız), gerek Şükrü Bey’le aramızda cereyan eden muvahereye (karşılıklı konuşmaya) müdaheleniz, ben sizin kim olduğunuzu bilmediğim halde, sizin beni tanıdığınıza delalet ediyor (ortaya koyuyor) idi. Münasebet düşürerek neşredeceğiniz “İdman” gazetesine geçirmek üzere benim fotoğrafımı istediniz. Ben de fotoğraf meraklısı olmadığımdan belki bulup veremeyeceğimi söyledim.

    Evet, her nedense ben fotoğraf çıkartmakta pek ihmalciyim. Mecburiyet görmesem belki şimdiye kadar hiçbir resim aldırmazdım. Fakat arkadaşlarımdan bazılarının yadigar olarak verdikleri resimlere mukabeleten (karşılık olarak) ben de iki üç kere fotoğrafımı çıkarttım, kendilerine verdim. Bunlardan alıkoyduğum bir iki fotoğrafım da İstanbul yangınında yandı. Kurtulabilen bazı kağıtlarım arasında bundan bir tanesi bulunup bulunamayacağına emin olamadığım için “bulur isem” kaydıyla getireceğimi vaat ettim. Ancak resmin “İdman” gazetesine ne münasebetle geçeceğini anlayamıyor idim. Vapur vaktinin yaklaşmasından dolayı da sözü kısa kesmek lazım geliyordu. Bu anlamamazlık içinde kitabı alarak kitaphaneden çıktım. Fakat muttasıl (devamlı olarak) fotoğraf istenmesinin sebebini, münasebetini düşünüyor ve bir hüküm veremiyordum.

    Fotoğrafı nasıl ve nereden tedarik ettiğinizi bilemem. Şu kadar ki birkaç gün sonra Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’ne geldiğiniz ve kabının üzerine fotoğrafım geçirilen “İdman” gazetesinin ilk numrosunu (sayısını) verdiğiniz zaman “İdman” gazetesiyle benim fotoğrafım arasındaki münasebeti anlayabildim. “Yeni Nizamnamesiyle (tüzüğü ile) Memleketimizde “İdmancılığın” (“sporculuğun”) Hami ve Müzahiri (koruyan ve destek olan) Sıfatını İktisap Etmiş (kazanmış) Olan…..” ibaresi yazılmış idi.

    Beyefendi! Benim vaktiyle bulunduğum mekteplerde jimnastik ve idman talimleri, dersleri yok idi. Zaten benim de ne vücudum, ne halim ve ne de vaktim buna merak etmeye müsait değil idi. Ancak bende öteden beri her şeyi tetebbû etmek (inceleyip araştırmak) istidadı (yeteneği) vardır. Mesela İstanbul’a gerek seyahat, gerek ticaret maksadıyla dünyanın her tarafından bir sürü ecnebi (yabancı) gelir. Bunların küçüğünü, büyüğünü, erkeğini, kadınını, hemen hepsini gürbüz, kuvvetli, endamlı, çevik…… görür ve bizimkilerin ne için böyle olamadığını düşünür durur idim. Bir aralık küçük iken iyi bakılamamak ve yürümeye başladıktan sonra da arazimiz arızalı, sokaklarımız yaz, kış yürünemeyecek derecede bozuk ve çamurlu olduğundan daima eğile, büküle yürümek ve bazen taştan taşa atlamak gibi hallerden ekserimizin (çoğumuz) kanbur kanbur, eğri büğrü biçimler, şekiller aldığımıza hükmedeceğim gelir idi.

    Sonra günün birinde Almanya’dan hepimizin tanıdığı Von Goltz Paşa getirildi. Harbiye Mektebini tensik (düzenlemeye) ve talime (öğretime) başladı. Aradan bir iki sene geçer geçmez Harbiye mektebi talebesinin biçimi, duruşu, yürüyüşü büsbütün değişti. Başıbozuk urbası (kıyafeti) giyen bir Harbiye mektebi talebesi hiç söylenmediği, bilinmediği halde duruşundan, yürüyüşünden “Bu Harbiye mektebi talebesidir” diye hükmedecek kadar bir fark gösterdi. Hele Goltz Paşa’nın tavsiyesi üzerine Almanya’ya ikmal-i tahsile (eğitimini tamamlamaya) gönderilip gelen zabitler (subaylar) büsbütün başka bir şekil ve kıyafet aldı.

    Bundan ve bahusus (özellikle) bir müddetcik (süreliğine) Berlin’e giderek talebe cemiyetlerini (öğrenci derneklerini), etfal taburlarını (çocuk taburlarını) gördükten sonra bir millet efradının (fertlerinin) ancak terbiye-i bedeniye (beden eğitimi) sayesinde endamını, biçimini, kuvvetini, sıhhatini muhafaza (sağlığını koruma) edebileceğine ve bunları öğrenir iken dini, milli, ahlaki, içtimai (toplumsal) hislerin daha derin, daha metin bir surette uyanacağına iman ettim. Efradı (fertleri) bu yolda yetişecek bir milletin ise her zaman vatanının şan ve şerefini, memleketinin refah ve saadetini koruyabileceğine kanaat getirdim (düşündüm).

    Ne hacet. Eğer İstanbul’daki Okmeydanı’nı, taşralarda bir çok vilayetimizdeki yarış, cirit, talim mahallerini göz önüne getirirsek dedelerimizin idmana, talime ne kadar büyük ehemmiyet verdiklerini derhal anlarız. Tarihin kahramanlıklarımıza, muzafferiyetlerimize (zaferlerimize) ait sahifelerine (sayfalara) göz gezdirir isek geçmişlerimizin bu hususa ehemmiyet (önem) verdiklerinde ne kadar haklı olduklarını hemen tasdik ederiz (onaylarız).

    İşte Cemi Beyefendi ben de bu fikir ve kanaat (düşünce) çoktan hasıl olmuş idi. Fakat Meşrutiyet ilanından evvelki halimiz (önceki durumumuz), usûl-i idaremiz (yönetim tarzımız) bu fikri kuvveden fiile çevirmeye (düşünülen şeyi gerçekleştirmek) müsait değil (uygun değil) idi. Meşrutiyetin ilanından sonra da yedi yaşından yetmiş yaşına kadar hemen hepimizin siyasete dalmasından zuhur eden (ortaya çıkan) dahili ve harici (iç ve dış) karışıklıklar bittabii (kesinlikle) maksadın (amacın) esaslı bir surette ortaya konmasına imkan bırakmıyordu. Mateessüf (Ne yazık ki) giriftar olduğumuz (tutkunu olduğumuz) siyasilik derdinin şu son felakete, musibete (sıkıntıya) düçar oluncaya (yakalanıncaya) kadar devası (çaresi) bulunamadı.

    Hatta bu dert o derece iliklerimize işlemiş olacak ki, şu son hezimetten, mağlubiyetten mütenebbih olmuşuzdur (aklımızı başımıza almışızdır) itikadiyle (inancıyla) Müdafaa-i Milliye cemiyetinin ihtiyacat-ı memlekete (ülkenin ihtiyaçlarına) ve istikbal-i millete (milletin geleceğine) muvafık bir surette (uygun bir şekilde) çalışabilmesini temin edecek (sağlayacak) yeni bir nizamname yapmayı (tüzük hazırlamayı) teklif edeceğim zaman birçok itirazlar, na-be mevsim olduğuna (zamansız olduğuna) dair türlü intikatlar (eleştiriler) baş gösterdi. Esas mesele hakkında haftalarca müzakereler cereyan etti (görüşmeler oldu). Mükerreren (sürekli olarak) verilen izahat (açıklamalar) ve lede’l icabat (gerektiği durumlarda) edilen şiddetli müdafaat (savunmalar) nihayet maksadın (amacın) hüsnüniyete (iyi niyete), selamet-i memlekete (ülkenin kurtuluşuna) makrun olduğuna (yaklaştığına) kanaat getirdi. Ve anın neticesi olarak da bahsettiğiniz nizamname (tüzük) meydana geldi.

    Şimdi efrad-ı milletten ve alelhusus (özellikle) sizin gibi terbiye-i bedeniyenin ehemmiyetini takdir eden zevattan beklenilen bir şey varsa o da her ne nam ile olur ise olsun bugüne kadar tesis eden ve bundan böyle edecek olan terbiye-i bedeniye müesseselerinin -yeni nizamname mucibince Müdafaa-i Milliye cemiyeti yerine kaim olmak üzere teşkil edilecek olan- Müzaheret-i Milliye cemiyetinin teşebbüsat ve icra-i atîni teshil ve maksadının, kuvveden fiile çıkabilmesini temin edebilmeye çalışmasıdır.

    Müzaheret-i Milliye Cemiyeti maksadına, talimatına muvafık bir surette terbiye-i bedeniyeyi talim ve tamimine çalışmasını deruhte eden bilcümle müessesata imkanın müsaidesi derecesinde- mânen, madden her gün himaye ve muavenette bulunmayı bir vazife-i vataniye bilir

    Cemiyet ve müessesat hüsniniyet ve kemal-i metanetle teşrik-i mesaiye ve ifa-i vazifeye devam edecek olur ise inayetullah ta’ala az zaman zarfında sâ’înin semeresini görmeye muvaffak olabilir ki, işte benim; “İdman” gazetesine fotoğrafımı geçirmek suretiyle hakkımda gösterilmek istenilen teveccühe kesb-i istihkak edeceğim  zaman asıl o zamandır. Mahaza nizamnamesinin hin-i tanziminde bile bu teveccühe layık görülüşüm, memleketimizde terbiye-i bedeniyenin lazım ve la-büdd olduğuna ve tatbiki zamanı geldiğine dair olan fikir kanaatimi teyit ettiği ve bundan böyle terbiye-i bedeniyenin şebban-ı vatan beyninde mazhar-ı rağbet olacağına delalet edildiği cihetle mucib-i şükran-ı firâvandır. Cenab-ı Hak yardımcınız olsun. Çalışmak milletten, inayet Allah’tan.

    Erenköy / 18 Mayıs 329 (1913) Hulusi

  • Bir Kadıköy Hazinesinin Aralanan Sır Perdesi

    Bir Kadıköy Hazinesinin Aralanan Sır Perdesi

    Fenerbahçe tarihinde çok önemli bir yere sahip olan Kayacan kardeşlerin büyüğü (ilk Türk futbolcusu Fuat Hüsnü Kayacan‘ın ağabeyi) Doktor Hamit Hüsnü Kayacan, vefatından bir süre önce Öz Fenerbahçe dergisine verdiği röportajda, Fenerbahçe’ye gelişini ve kulübün Kuşdili Lokali‘ne geçişini hikaye etmiş. Muhtemelen aklınıza “Bunun neresi bir Kadıköy hazinesinin aralanan sır perdesi oluyor?” suali gelmiştir. Haksız sayılmazsınız. Fakat Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri‘nde, Fenerbahçe Kulübü’nün Hazine-i Hassa’dan kiraladığı ve yangın felaketine kadar 18 sene boyunca ikamet ettiği bu muhteşem binaya dair, yeni bir belge ortaya çıktı. Aşağıda önce Hamit Hüsnü Bey’in hatıratını, sonra da kıymetli tarihçimiz Barış Kenaroğlu’nun transkripsiyonu ile Padişah V. Mehmed’in iradesini göreceksiniz. Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Sevgisi

    1308 (miladi 1892) yılında Mekteb-i Tıbbiye’den neş’et ettikten sonra, ertesi sene rahmetli arkadaşım Hakkı Şinâsi Paşa ile birlikte irade-i seniye ile Almanya’ya gönderildik. Almanya’da uzun süren bir tahsil ve ihtisastan sonra memlekete avdette Bâbıâlide İbrahim Nazif’in eczahanesinin üzerinde bir muayenehane açarak tabipliğe başladım.

    Spora karşı öteden beri içimde engin bir sevgi vardı. Bu arada biraderim Fuat ile birlikte Galatasaray Kulübü’ne intisap ettik. Fuat futbol oynuyordu. Ben de idareci oldum. Hatta Galatasaray’ın yurt dışına yaptığı ilk Macaristan seyahatinde kafile reisliğini ben deruhte ediyordum.

    Memleket dışına ilk defa çıkan Galatasaray’ın bu seyahatinden dönüşte, hâlen zahire borsasında bulunan sevgili ahbabım Yahya Berkî bir gün muayenehaneme geldi. Dereden tepeden konuşurken, bana : “Bugün gel seni bir yere götüreyim” dedi ve beraberce çıkarak Kadıköyü’ne geçtik. Yahya beni Altıyolağzı’nda, iki sokağı birleştiren, müselles şeklindeki bir evin tavan arasına çıkardı. İşte burası Fenerbahçe kulübü idi.

    Genç Fenerbahçeliler beni büyük bir samimiyet ve hürmetle karşıladılar. O gün geç vakite kadar oturduk, çay içip sohbet ettik. Bu yuvanın sıcak havası üzerimde silinmez bir intiba bırakmıştı. Evim Erenköy’de olduğu için, her akşam muayenehaneden eve dönerken bu tavanarasına uğruyor ve Fenerbahçelilerin arasında tatlı saatler geçiriyordum.

    Yeni Lokale Geçiyoruz

    Bir gün Fenerbahçeliler bana bu samimi yuvanın reisliğini teklif ettiler. Bu vazifenin daha imtiyazlı bir şahsa verilmesi icabettiğini söyleyerek bu samimi teklifi reddettim ve Fenerbahçe Kulübü’nün riyasetine gelmesi için Erenköyü’ndeki evimin komşusu Nafıa Nazırı Hulusi Bey’den ricada bulundum. Hulusi Bey bu ricamı kabul ederek Fenerbahçe’nin fahrî reisliğini üzerine aldı. Ben de Galatasaray’dan istifa ederek Fenerbahçelilerin arasına katıldım.

    Zaman geçip gidiyor, Fenerbahçemiz daima olarak inkişaflar kaydediyordu. Âza adedi de günden güne artmakta olduğundan, Altıyolağzı’ndaki müselles evin tavanarası bize dar gelmeye başlamıştı. Yeni bir lokale ciddi olarak ihtiyacımız vardı. Bu arada Kurbağalıdere üzerinde bir binada bulunan Uhuvvet Kulübü’nün iki odasının boş olduğunu haber aldık. Biri altta, diğeri üstte olan bu iki oda muvakkat bir zaman için bizim ihtiyacımızı karşılayabilecekti. Oraya taşındık.

    Lâkin, taşındıktan birkaç gün sonra bütün âzada bir adem-i memnuniyet başgösterdi. Zira bu Uhuvvet Kulübü denilen yer bir kumarhane gibi bir şeydi. Fenerbahçemizin bir kumarhane ile aynı çatı altında bulunması hiç de hoş bir şey değildi. El altından sondajlara başladım. Ve öğrendim ki Hazine-i Hassa’nın maçı bulunan bu binanın müsteciri bulunan Uhuvvet Kulübü kontrat müddetini hayli geçirdiği halde taksitlerini ödememişlerdir.

    Bir Hal Çaresi Kendini Gösteriyor

    Bu hal, Uhuvvet Kulübü’nü buradan çıkarmamıza yarayacaktı. Zihnim hep bu mesele ile kurcalanmaya başladı. Bir gün muayenehaneme bir hasta geldi. Kendisini muayene ettikten sonra, hasta defterine ismini kaydettirmek için sordum :

    • İsminiz?..
    • Ahmet.
    • Ne işle iştigal ediyorsunuz?..
    • Hazine-i Hassa hukuk müşaviriyin..

    Birdenbire sevincimden çıldıracaktım. Ahmet Bey de bir şey anlamamış tuhaf tuhaf yüzüme bakıyordu. Hemen kendisini iskemleye oturtarak ben de karşısına geçtim ve Uhuvvet Kulübü’nün hikayesini uzun uzadıya bütün teferruatı ile kendisine anlattım. Çarşamba günü kendisine gelmemi söyleyerek gitti. Çarşamba’yı iple çektim ve randevu saatinde gittim.

    Ahmet Bey’den Allah razı olsun, çok kolaylık gösterdi ve alâkadar oldu. Usulen müzayede yapılması icabettiği halde bu işi müzayedesiz hallediverdi. Lâkin kontratın bir şahsın üzerine yapılması icabediyormuş. Bilâtereddüt senede 80 altın lira üzerinden kendi üzerime kulübü kiraladım. O zamanki kazancım çok şükür yerinde idi. Avrupa’da ihtisas yapmış olmam dolayısıyla muayenehanem dolup taşıyordu. Bu parayı kendim seve seve verdim.

    Kontratı cebime yerleştirdikten sonra muayenehaneye bile uğramadan soluğu doğruca kulüpte aldım. Erken gelişim çocukları hayrete düşürmüştü. Hepsi hayretlerini izhar ettiler. Cebimden kontratı çıkarıp gösterdiğim zaman hepsi yerlerinden zıpladılar ve boynuma sarıldılar. İşte bu manzara benim için milyonlarca altından daha kıymetli idi.

    Bu bayram sevinci yatıştıktan sonra Uhuvvet Kulübü idarecilerine gittim ve kontratımı göstererek artık binayı tahliye etmeleri lazım geldiğini ileri sürdüm. Şiddetle reddettiler ve çıkmayacaklarını söylediler. Bu vaziyet karşısında Kuşdili karakoluna şikayette bulundum ve üç gün içinde polis marifetiyle tahliye olundular. Yalnız o kadar kızmışlardı ki çıkarken binada ne cam bıraktılar, ne çerçeve. Hatta bahçedeki demir parmaklıkları bile söküp götürdüler. Artık koskoca bina tamamen bizim, yani Fenerbahçe’nin malı olmuştu.

    Bütçe Meselesi

    Kulübün altındaki gazinoyu da 25 Lira kira ile yine koyu bir Fenerbahçeli olan Hamdi’ye kiraladık. Bütçemiz çok zayıftı. Bu yüzden paraya ihtiyacımız vardı. Bu müşkül içinde çırpınırken bir gün Hazine-i Hassa’dan bir protestoname aldık. Ahkâmı kontrata binaen kulübün tahliyesi isteniyordu. Bu vaziyet karşısında derhal soluğu Ahmet Bey’in yazıhanesinde aldım. Meğerse gazinoyu Hamdi’ye kiralamamız buna sebep olmuş.

    Ahmet Bey’le birlikte tekrar komisyonlara, heyetlere girdik çıktık ve neticede yine kontratı üzerimizde bıraktık fakat bu sefer senelik 80 altından 100 altına çıkmıştı. Bizi bir düşüncedir almıştı. Bu bir servetti, bunu nasıl verebilecektik?.. Çocuklar bol keseden : “Ben 3 Lira veririm, “Ben 5 Lira veririm” diye atıyorlardı. İçlerinde en ateşlileri, Allah gani gani rahmet eylesin Galip’ciğimdi. Kendilerine:

    • Çocuklar“, dedim; çok vaadedip hiç vermemektense az vaadedip vermeyi tercih edin…

    Bir gün Sultan Reşad’a yapılacak bir konsültasyon için Yıldız Sarayı’na gitmiştim. Orada aziz dostum başmabeyinci Tevfik Bey’e rastladım. Kendisine vaziyeti anlattım. Huzura girdi ve yarım saat sonra dışarı çıktığı zaman yüzü gülüyordu :

    • İrade-i seniye ile mezkûr bina senede 40 altından 10 sene müddetle Fenerbahçe Kulübü’ne kiralanmıştır. Keyfiyet Hazine-i Hassa’ya bildirilecektir. Haydi sen kalk git de çocuklara müjdeyi ver..” diyordu.

    Hamit Hüsnü Kayacan


    Ve işte Barış Kenaroğlu’nun transkripsiyonunu yaptığı o evrak; yani Padişah’ın iradesi… Fenerbahçe tarihini çok seviyoruz.

    Bir Kadıköy Hazinesinin Aralanan Sır Perdesi
    Bir Kadıköy Hazinesinin Aralanan Sır Perdesi… Kuşdili’nde Hazine-i Hassa’dan kiralanan ebniyede teşkil edilen Fenerbahçe Spor Kulübü’nün mevcudiyetini sürdürebilmesi ve beklenen hizmeti verebilmesi için kira bedelinin yarıya indirilmesi ve mukavele müddetinin uzatılmasına dair kulüp heyet-i idaresine ait talebin uygun bulunduğu.

    Hazine-i Hassa-i Şahane – Tahrirat Kalemi – Aded 88

    Ümid-i istikbal olan gençlerin fikren olduğu mertebeye bedenen de kavi yetişebilmelerini temin için 1 mart 1331 tarihinden itibaren üç sene müddet ve senevi seksen lira ücret ile kuşdilinde hazine-i hassadan isticar edilen ebniyede teşkil olmuş olan Fenerbahçe Spor Kulübünden intifa edilen hıdemat-ı müfide ve mühimmenin istihkakı muhtelif şubeler küşadına ve levazım-i esasisinden madud olan alet ve edevatın atide tedarikine mütevakıf olup halbuki mezkur kulübün idame-i mevcudiyeti için erbab-ı hamiyet tarafından verilmekte olan ianat-ı cüziyyeden mütehassıl varidatın bir kısm-ı mühimi bedel-i icara ita edilmekte olunması kısmının temin-i maksad mümkün olamamakta olduğundan sebeb ile saye-i füyuzat-vaye-i hazret-i padişahiden kulübçe bu hususa arz ve ifa edilmekte olan mesere-i sa’i ve ikdamın pek müfid neticelere mazhar buyurulması içün  bedel-i icarın kırk liraya tenziline ve kulübçe ihtiyac ile münasib tadilat ve tevsiatın  vücuda getirilmek üzere müddet-i mukavelenamenin dahi sekiz sene daha temdidine delalet edilmesi kulüb-i canibden hazineye verilen arzuhalde istida olunmuş ve hakikaten mezkur idman kulübü tarafından memleketimizde terbiye-i bedeniyyenin inkişaf ve intişarı zımmında ibraz edilen hıdemat paye-i mühim olup işbu hizmetin daire-i istifadesi bir kat daha tevsi ve hamiyet-i idarenin bu babdaki hem gayretlerini de teşvik için müsteda-i vakıanın tervici muvafık görülmekte bulunmuş ise de emr ü ferman-ı hümayun cenab-ı tacidar-ı her ne ü ca ile şeref müteallik buyuruluyor ise de mantuk-ı feyze tevfik-i hareket-i muhat-ı alem-i abd bu babda emr ü ferman hazret-i men’ül lehmindir.

    25 Receb 1333 / 26 Mayıs 1331 Hazine-i Hassa Müdür-i Umumisi

  • Fenerbahçe’yi Kimler Kurdu? Kimler İhya Etti?

    Fenerbahçe’yi Kimler Kurdu? Kimler İhya Etti?

    Fenerbahçe Spor Kulübü Müzesi’nde 1923 tarihli bir kulüp nizamnamesi var. Bu nizamnamede “Kulüp Müessislerinin Kıdem Sırasıyla İsim ve Hüviyetleri” başlıklı bir de liste bulunuyor.

    Kıymetli tarihçimiz Rüştü Dağlaroğlu da “1907-1987 / Fenerbahçe Spor Kulübü Tarihi” kitabında, aşağıdaki girişi yaparak, bir başka liste yayınlamış :
    “Kulüp, bir taraftan göz boyamak amacıyla, yönetim kurulunu devirmek diğer taraftan düşman başkomutanı General Charles Harington’un ünlü sporculuk hüviyetinden yararlanmak suretiyle, İngiliz işgalinden kurtulunca, 1922 yılında yeni bir tüzük hazırladı. Bu tüzüğün 2. maddesinde, (Kulübü Tesis ve İhya Edenler) başlığı altında otuz ad yazılıdır. Bu maddedeki (Tesis) sözü ile kulübü kuranlar, (İhya) sözüyle de düşman tarafından kapatıldıktan sonra, gizli toplantılarla, yaşatanlar kast edilmiştir. İşte, kısaca, Müessesan Heyeti (kurucular Kurulu), adıyla anılan ve adları yazılı 30 kurucu, 1925’lerdeki meslek ve görevleriyle şunlardır.

    Merhum Rüştü Dağlaroğlu’nun sözünü ettiği tüzük ile müzede sergilenen nizamname aynı mı, bilmiyoruz ama (ikisini de sırayla aşağıda göreceğiniz) listeler birbirinden değişik… Biz önce ortak isimleri ve aradaki farkları görelim istedik.


    Hem 1923 Nizamnamesi, Hem de 1987 Tarihli Kitap Listesinde İsmi Olanlar

    Enver BeySabık Rüsumat Müfettişlerinden
    Fuat Hüsnü BeyBahriye Binbaşılarından
    Galip BeyDüyunu Umumiye Memurlarından
    Hamit Hüsnü BeyDoktor
    Hikmet BeyDüyunu Umumiye Memurlarından
    Hüseyin Sami BeyDüyunu Umumiye Müfettişlerinden
    İbnürrefik Ahmet Nuri BeyHududu Sıhhiye Muhasebecisi
    Kemal Aşki BeyMühendis
    Mehmet Reşat BeyAnadolu Demiryolları Memurlarından
    Mustafa Bey (Elkatipzade)Tacir
    Nasuhi Bey (Nazikizade)Türkiye İdman Cemiyetleri Müfettişi
    Ömer Nazıma BeyKomisyoncu
    Sabri BeyPosta ve Telgraf Müdür-i Umumisi
    Sait Selahattin BeyBahriye Jimnastik Muallimi
    Sait Tevfik BeySpor Âlemi Gazetesi Sahibi
    Selahattin Manço BeyBanka Memurlarından
    Şakir BeyAshab-ı Emlaktan
    Tevfik Bey (Haccarzade)Tacir
    Yahya BeyZiraatçi
    Ziya Bey (Nurizade)Düyunu Umumiye Müfettişlerinden

    1923 Nizamnamesi’ndeki Listede İsmi Yazılı Olup 1987 Tarihli Kitapta Bulunmayanlar

    Alaaddin Bey (Nazikizade)Sanâyi-i Nefîse Mekteb-i Âlisinden
    Emin BeySeyrisefain Mübayaa Memuru
    Hasan Kamil BeyMakine Mühendisi
    Hüseyin BeyDava Vekili
    İsmet BeyTıp Fakültesi Müdavimlerinden
    Muhsin Yeğen BeyAshab-ı Emlaktan
    Müfit BeyDuhan Şirketi Memurlarından
    Sabih BeyTıp Fakültesi Müdavimlerinden
    Saip Şevket BeyT.İ.C.İ ve Millî Mahsulât Şirketi Müdür-i Sabıkı
    Zeki BeyBaytar

    1987 Tarihli Kitaptaki Listede İsmi Yazılı Olup 1923 Nizamnamesi’nde Bulunmayanlar

    Ali Muhittin (Hacıbekir) BeyŞeker Tüccarı
    Asaf (Beşpınar) BeyDeniz İnşaat Mühendisi
    Ayetullah BeySu Şirketinde Memurdu
    Doktor Nazım Bey 
    Enver (Yeğin) BeySarıyer Belediye Muhasebecisi
    Hakkı Saffet (Tarı) BeyBankacı
    Hulki (Malkoç) BeyZiraatçı
    Hulusi BeyEski Nafia Nazırı
    İhsan Ziya BeyUrla Hakimi idi
    Necip (Okaner) BeyAkdeniz Denizüssü Komutanı

    Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Suret-i Teşkili ile Maksadı / Matbaa-ı İkdam – 1339 (1923)
    Kulüp Müessislerinin Kıdem Sırasıyla İsim ve Hüviyetleri

    Nurizade Ziya BeyDüyunu Umumiye Müfettişlerinden
    Enver BeySabık Rüsumat Müfettişlerinden
    Galip BeyDüyunu Umumiye Memurlarından
    Nazikizade Nasuhi BeyTürkiye İdman Cemiyetleri Müfettişi
    Haccarzade Tevfik BeyTacir
    Yahya BeyZiraatçi
    Elkatipzade Mustafa BeyTacir
    Kemal Aşki BeyMühendis
    Sait Selahattin BeyBahriye Jimnastik Muallimi
    Hasan Kamil BeyMakine Mühendisi
    Hikmet BeyDüyunu Umumiye Memurlarından
    Selahattin Manço BeyBanka Memurlarından
    Ömer Nazıma BeyKomisyoncu
    Şakir BeyAshab-ı Emlaktan
    Emin BeySeyrisefain Mübayaa Memuru
    Mehmet Reşat BeyAnadolu Demiryolları Memurlarından
    Nazikizade Alaaddin BeySanâyi-i Nefîse Mekteb-i Âlisinden
    Hamit Hüsnü BeyDoktor
    Zeki BeyBaytar
    İbnürrefik Ahmet Nuri BeyHududu Sıhhiye Muhasebecisi
    Saip Şevket BeyT.İ.C.İ. Muhasebecisi ve Millî Mahsulât Şirketi Müdür-i Sabıkı
    Fuat Hüsnü BeyBahriye Binbaşılarından
    Müfit BeyDuhan Şirketi Memurlarından
    Sabri BeyPosta ve Telgraf Müdür-i Umumisi
    Hüseyin BeyDava Vekili
    Sait Tevfik BeySpor Âlemi Gazetesi Sahibi
    Hüseyin Sami BeyDüyunu Umumiye Müfettişlerinden
    İsmet BeyTıp Fakültesi Müdavimlerinden
    Sabih BeyTıp Fakültesi Müdavimlerinden
    Muhsin Yeğen BeyAshab-ı Emlaktan

    Rüştü Dağlaroğlu : 1907-1987 / Fenerbahçe Spor Kulübü Tarihi
    Kulübü Tesis ve İhya Edenler

    Nuri zade Ziya (Songülen) BeyNATTA Seyahat Bürosu Sahip ve Müdürü
    Ayetullah BeySu Şirketinde Memurdu
    Necip (Okaner) BeyAkdeniz Denizüssü Komutanı
    Enver (Yetiker) BeyGümrük Müfettişi
    Kulaksızzade Galip BeySerbest
    Hintli Asaf (Beşpınar) BeyDeniz İnşaat Mühendisi
    Hulusi BeyEski Nafia Nazırı
    Hulki (Malkoç) BeyZiraatçı
    Fuat Hüsnü (Kayacan) BeySokoni-Vakum Şirketi Beykoz Müdürü
    Hamit Hüsnü (Kayacan) BeyDoktor
    Hakkı Saffet (Tarı) BeyBankacı
    Mehmet Reşat (Pekelman) BeyDevlet Demir Yolları Hareket Müfettişi
    İhsan Ziya BeyUrla Hakimi idi
    Nazikizade Nasuhi Esat (Baydar) BeyMilletvekili
    Şakir (Beşe) Bey 
    Selahattin Manço BeyZonguldak Kömür Şirketi Memuru
    Elkatipzade Mustafa BeyFes Tüccarı
    Enver (Yeğin) BeySarıyer Belediye Muhasebecisi
    İbnürrefik Ahmet Nuri BeyPiyes Yazarı
    Sabri (Toprak) BeyZiraat Bakanı
    Doktor Nazım Bey 
    Ağabeyzade Ömer Nazıma (Elbi) BeyKomisyoncu
    Çelebizade Sait Tevfik BeyChevrole Oto Acentası Memuru
    Hüseyin Sami (Coşar) Beyİş Bankası Umum Müfettişi
    Haccarzade Tevfik (Taşçı) BeyKibrit Şirketi Satış Memuru
    Yahya Berki (Karagözoğlu) BeyZahire Borsası Tevzi Memuru
    Hikmet (Topuz) BeyRıhtım Şirketi Veznedarı
    Sait Selahattin (Cihanoğlu) BeyYüksek Deniz Ticaret Okulu Öğretmeni
    Ali Muhittin (Hacıbekir) BeyŞeker Tüccarı
    Kemal (Aşkın) BeyYüksek Mühendis
  • Fenerbahçe’nin Kuruluşuna Dair Başka Bir Bakış

    Sedat Taylan’ın 1944 tarihli “Fenerbahçe’den Hatıralar” kitabında kuruluşa dair başka bir bakış açısı ve ismini duyduğumuz ancak karakter detaylarını bilmediğimiz isimlere dair kıymetli hatıralar var. İyi okumalar…

    * * * * *

    Fenerbahçe’nin nasıl kurulduğu ve aşağı yukarı otuz yedi senelik şerefli mazisi spor mecmualarında birkaç defa intişar etti. Böyle olmakla beraber, bugün bütün yurtta geniş mikyasta bir sevgi toplamış olan Fenerbahçe’nin hatıralarından bir kısmını yazarken kuruluşu üzerinde de biraz durmayı ve kısa bir tarihçesini yapmayı münasip gördüm.

    Fenerbahçe Kulübü 1906 senesi ilkbaharında, birkaç sporsever gencin himmetiyle gayri resmi olarak kurulmuştur. Bu gençler Natta şirketi İstanbul acentesi Ziya, Saint Joseph Türkçe hocası merhum Enver, gemi inşaatçısı Asaf ve deniz subaylarından Necip Beylerdi. Bu gençlere bilahare eski Ziraat Vekili merhum Sabri Bey, o devrin en parlak futbolcusu Hasan merhum, Dalaklı namıyla maruf merhum Hüseyin, Avukat Sabri, Nasuhi ve Şefkati Beyler de iltihak etmişlerdir.

    O zaman cemiyet teşkili yasak olduğundan kendi aralarında anlaşan bu gençler, gayri resmi kulüplerinin, adını, idmanlarının ekserisini yaptıkları semtin adına izafeten “Fenerbahçe” koymuşlar ve formalarının renklerini de Fenerbahçe’de mebzul bulunan papatyadan ilham alarak sarı-beyaz olarak kabul etmişlerdir.

    Bu gayri resmi teşekkül, Kadıköy’ün gençlik muhitinde geniş bir alaka uyandırmış ve kısa bir zamanda kulübün aza miktarı fazlalaşmıştır. Bu vaziyet karşısında kulüpte bir idare heyetine lüzum görülmüş ve ilk idare heyeti : Reis Ziya, umumi kaptan merhum Hasan, umumi katip Ayetullah merhum, muhasebeci Hakkı Saffet ve veznedar da Necip olarak teşekkül etmiştir.

    Futbol idmanları için, muayyen bir yer olmadığından antrenmanlar, Kuşdili, Kurbağalıdere, Kördere, Baklatarlası ve Gazhane çayırlarında yapılmaya başlanmış ve her antrenmana seyyar kaleler de beraber götürülmüştür. Bilahare, Fenerbahçelilerin bugünkü güzel stadının bulunduğu saha o zaman “Papazın Çayırı” namıyla maruftu. Hazine-i Hassa’dan bir müddet için kiralanmıştır. Bu suretle Fenerbahçeliler, daha o zaman ilk defa memlekete bir saha kazandırmış olmakla iftihar edebilirler.

    İki sene sonra yani 1908’de yeni cemiyetler kanunu mucibince Fenerbahçe Kulübü de resmen tescil edilmiştir. Fakat bu sırada Fenerbahçe’nin iki maruf futbolcusu Hasan ve Hüseyin Fenerbahçe Kulübü’nden ayrıldıklarından, Fenerliler o sene girdikleri ligde altı kulüp arasında sonuncu olmuşlardır. Bu neticeden müteessir olan bazı azalar daha kulüpten ayrılmışlarsa da Fenerbahçe kısa bir zaman sonra Hasan Kamil, Kemal, Sait Selahattin, Galip merhum, Otomobil Nuri merhum, Tevfik ve Mustafa gibi elemanlar kazanmış ve forması da bugünkü Sarı-Lacivert rengi almıştır. Aynı zamanda yanan binanın yanındaki köprünün öte tarafında bulunan azadan mühendis Kemal’in bahçesindeki boş bir oda da Fenerbahçe’nin ilk lokali olmuş ve Fenerlilerin her biri evlerinden bir parça eşya getirerek burayı döşemişlerdir. (1909)

    Sarı lacivertliler dahili bir hayli değişmeler yapmakla beraber lig maçlarındaki sonuncu vaziyeti henüz değiştirememişlerdi. Bu sıralarda o zaman ön safta bulunan Rum ve İngiliz takımlarını yenen Galatasaray ecnebilere karşı kuvvetli bir teşekkül olduğunu kabul ettirmeye başlamıştı. Fakat 1911-1912 yılında bir ihtilaf neticesi Galatasaraylılar lig maçlarından çekilince, meydan yine İngiliz ve Rum takımlarına kalmıştı. Fakat netice bütün tahminlere aykırı bir şekilde tecelli etti. Fenerbahçeliler, büyük bir azim ve imanla oynayarak o sene lig şampiyonluğunu kazanmaya muvaffak oldular ve bunun bir tesadüf eseri olmadığını müteakip senelerde de aynı mevkiyi muhafaza suretiyle ispat ettiler.

    Fenerbahçeliler, 1912 senesinde aza miktarının artması dolayısıyla, daha geniş bir lokale ihtiyaç hissederek, Altıyol ağzının Kuşdili Çayırı’na giden cadde ile ona muvazi sokağın birleştiği noktada kiraladıkları yeni binaya taşındılar. Bu sıralarda Doktor Hamit Hüsnü de Galatasaray’dan ayrılarak Fenerbahçe’ye intisap etmiş ve onun tavassutu ile kulübün başına Nafia Nazırı Hulusi Bey gelmişti.

    Bir müddet sonra bu binanın da kâfi gelmediği görülmüş ve nihayet 1913 senesi sonlarına doğru Kuşdili Çayırı’ndaki yanan kulüp binası kiralanarak oraya taşınılmıştır.

    O zamanki yemyeşil Kuşdili Çayırı’nda bir papatya gibi görünen bu şirin binaya yerleştikten sonra Fenerbahçeliler çalışmalarına daha hız vererek muvaffakiyetten muvaffakiyete koşmuşlardır. Birinci cihan harbini müteakip işgal senelerinde İstanbul’da bulunan İngiliz ve Fransız takımlarına karşı bir seri halinde üst üste galibiyetler kazanan Fenerbahçe’yi efkar-ı umumiye tam manasıyla tutmuş ve sevgi, seneler geçtikte daha kökleşmiştir.

    Sedat TAYLAN – Fenerbahçe’den Hatıralar

  • Başka Bir Açıdan Kuruluş

    Başka Bir Açıdan Kuruluş

    Sedat Taylan‘ın 1944 tarihli “Fenerbahçe’den Hatıralar” kitabında, başka bir açıdan kuruluş hikayemiz var. İsmini duyduğumuz ancak karakter detaylarını bilmediğimiz isimlere dair kıymetli hatıralarla beraber… İyi okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Otuz Yedi Senelik Şerefli Mazi

    Fenerbahçe’nin nasıl kurulduğu ve aşağı yukarı otuz yedi senelik şerefli mazisi spor mecmualarında birkaç defa intişar etti. Böyle olmakla beraber, bugün bütün yurtta geniş mikyasta bir sevgi toplamış olan Fenerbahçe’nin hatıralarından bir kısmını yazarken kuruluşu üzerinde de biraz durmayı ve kısa bir tarihçesini yapmayı münasip gördüm.

    Fenerbahçe Kulübü 1906 senesi ilkbaharında, birkaç sporsever gencin himmetiyle gayri resmi olarak kurulmuştur. Bu gençler Natta şirketi İstanbul acentesi Ziya, Saint Joseph Türkçe hocası merhum Enver, gemi inşaatçısı Asaf ve deniz subaylarından Necip Beylerdi. Bu gençlere bilahare eski Ziraat Vekili merhum Sabri Bey, o devrin en parlak futbolcusu Hasan merhum, Dalaklı namıyla maruf merhum Hüseyin, Avukat Sabri, Nasuhi ve Şefkati Beyler de iltihak etmişlerdir.

    O zaman cemiyet teşkili yasak olduğundan kendi aralarında anlaşan bu gençler, gayri resmi kulüplerinin, adını, idmanlarının ekserisini yaptıkları semtin adına izafeten “Fenerbahçe” koymuşlar ve formalarının renklerini de Fenerbahçe’de mebzul bulunan papatyadan ilham alarak sarı-beyaz olarak kabul etmişlerdir.

    Bu gayri resmi teşekkül, Kadıköy’ün gençlik muhitinde geniş bir alaka uyandırmış ve kısa bir zamanda kulübün aza miktarı fazlalaşmıştır. Bu vaziyet karşısında kulüpte bir idare heyetine lüzum görülmüş ve ilk idare heyeti : Reis Ziya, umumi kaptan merhum Hasan, umumi katip Ayetullah merhum, muhasebeci Hakkı Saffet ve veznedar da Necip olarak teşekkül etmiştir.

    Antrenmanlar

    Futbol idmanları için, muayyen bir yer olmadığından antrenmanlar, Kuşdili, Kurbağalıdere, Kördere, Baklatarlası ve Gazhane çayırlarında yapılmaya başlanmış; ve her antrenmana seyyar kaleler de beraber götürülmüştür. Bilahare, Fenerbahçelilerin bugünkü güzel stadının bulunduğu saha o zaman “Papazın Çayırı” namıyla maruftu. Hazine-i Hassa’dan bir müddet için kiralanmıştır. Bu suretle Fenerbahçeliler, daha o zaman ilk defa memlekete bir saha kazandırmış olmakla iftihar edebilirler.

    İki sene sonra yani 1908’de yeni cemiyetler kanunu mucibince Fenerbahçe Kulübü de resmen tescil edilmiştir. Fakat bu sırada Fenerbahçe’nin iki maruf futbolcusu Hasan ve Hüseyin Fenerbahçe Kulübü’nden ayrıldıklarından, Fenerliler o sene girdikleri ligde altı kulüp arasında sonuncu olmuşlardır. Bu neticeden müteessir olan bazı azalar daha kulüpten ayrılmışlarsa da; Fenerbahçe kısa bir zaman sonra Hasan Kamil, Kemal, Sait Selahattin, Galip merhum, Otomobil Nuri merhum, Tevfik ve Mustafa gibi elemanlar kazanmış ve forması da bugünkü Sarı-Lacivert rengi almıştır. Aynı zamanda yanan binanın yanındaki köprünün öte tarafında bulunan azadan mühendis Kemal’in bahçesindeki boş bir oda da Fenerbahçe’nin ilk lokali olmuş; ve Fenerlilerin her biri evlerinden bir parça eşya getirerek burayı döşemişlerdir. (1909)

    Şampiyonluk Geliyor

    Sarı lacivertliler dahili bir hayli değişmeler yapmakla beraber lig maçlarındaki sonuncu vaziyeti henüz değiştirememişlerdi. Bu sıralarda o zaman ön safta bulunan Rum ve İngiliz takımlarını yenen Galatasaray ecnebilere karşı kuvvetli bir teşekkül olduğunu kabul ettirmeye başlamıştı. Fakat 1911-1912 yılında bir ihtilaf neticesi Galatasaraylılar lig maçlarından çekilince, meydan yine İngiliz ve Rum takımlarına kalmıştı. Fakat netice bütün tahminlere aykırı bir şekilde tecelli etti. Fenerbahçeliler, büyük bir azim ve imanla oynayarak o sene lig şampiyonluğunu kazanmaya muvaffak oldular. Ve bunun bir tesadüf eseri olmadığını müteakip senelerde de aynı mevkiyi muhafaza suretiyle ispat ettiler.

    Fenerbahçeliler, 1912 senesinde aza miktarının artması dolayısıyla, daha geniş bir lokale ihtiyaç hissederek; Altıyol ağzının Kuşdili Çayırı’na giden cadde ile ona muvazi sokağın birleştiği noktada kiraladıkları yeni binaya taşındılar. Bu sıralarda Doktor Hamit Hüsnü de Galatasaray’dan ayrılarak Fenerbahçe’ye intisap etmiş; ve onun tavassutu ile kulübün başına Nafia Nazırı Hulusi Bey gelmişti.

    Bir müddet sonra bu binanın da kâfi gelmediği görülmüş; ve nihayet 1913 senesi sonlarına doğru Kuşdili Çayırı’ndaki yanan kulüp binası kiralanarak oraya taşınılmıştır.

    O zamanki yemyeşil Kuşdili Çayırı’nda bir papatya gibi görünen bu şirin binaya yerleştikten sonra Fenerbahçeliler çalışmalarına daha hız vererek muvaffakiyetten muvaffakiyete koşmuşlardır. Birinci cihan harbini müteakip işgal senelerinde İstanbul’da bulunan İngiliz ve Fransız takımlarına karşı bir seri halinde üst üste galibiyetler kazanan Fenerbahçe’yi efkar-ı umumiye tam manasıyla tutmuş ve sevgi, seneler geçtikte daha kökleşmiştir.

    Sedat TAYLAN – Fenerbahçe’den Hatıralar / Başka Bir Açıdan Kuruluş

  • Galatasaray’dan Fenerbahçe’ye Geçen Başkan : Hamit Hüsnü Kayacan

    Fenerbahçe Spor Kulübü’nün ilk şampiyonluklarında çok büyük katkısı olan, ilk Türk futbolcusu Fuat Hüsnü Kayacan’ın ağabeyi, büyük Fenerbahçeli Dr. Hamit Hüsnü Kayacan’ın Galatasaray’dan istifa edip Fenerbahçe Kulübü’ne girişinin hikayesi… Nur içinde yatsın.

    * * * * * *

    O zamanki âdet gereğince Union Kulüp sahası, her sene bir gün o yılın şampiyonuna parasız olarak verilirdi. Fenerbahçeliler bu fırsattan istifade ederek; sandalye parası olarak toplanılan 4-5 Lira ile 1911 senesi yazında büyük bir çiçek bayramı tertip ettiler. Yüksek zevat arasında ve bilhassa muhitte çok büyük alaka uyandırdı. Bayram neticesinde Fenerbahçe Kulübü 61 Lira kâr elde etti. İşte bu para da lokal ihtiyacını karşılamaya kâfi geldi.

    Kadıköy’de, Altıyol ağzından Kuşdili’ne giden iki yolun birleştiği noktadaki müselles şeklindeki bina kiralandı. Ayda üç lira üzerinden 6 aylık kontrat imza edilip; masalar, koltuklar, iskemleler de içeriye yerleştirildikten sonra bütün işler olup bitmişti. Fenerbahçe, artık bir lokale de sahipti. Burası tatlı günlerin samimi havası içinden yıkanıyordu.

    Bir gün bu mütevazi yuvaya kıymetli bir misafir geldi. Galatasaray Kulübü’nün reisi Dr. Hamit Hüsnü Bey (İlk Türk futbolcusu Fuat Hüsnü’nün ağabeyi). Şimdi sözü muhterem Hamit Hüsnü Bey’e bırakalım, biraz da o anlatsın :

    “Galatasaray’ın yurt dışına yaptığı ilk Macaristan seyahatinin kafile reisi idim. Macaristan’dan döndükten sonra bir gün halen zahire borsasında bulunan sevgili ahbabım Yahya Berki muayenehaneme geldi. Dereden tepeden konuşurken bana :

    – Bugün gel seni bir yere götüreyim, dedi.

    Ve beraberce çıkarak Kadıköy’e geçtik. Yahya beni Altıyol ağzında iki sokağı birleştiren müselles şeklindeki bir evin tavan arasına çıkardı. Burası Fenerbahçe Kulübü idi.

    Genç Fenerbahçeliler beni büyük bir samimiyet ve hürmetle karşıladılar. O gün geç vakte kadar beraberce oturduk, çay içip sohbet ettik. Bu yuvanın sıcak havası üzerimde silinmez bir intiba bırakmıştı.

    Evim Erenköy’de olduğu için her akşam muayenehaneden eve dönerken bu tavan arasına uğruyor ve Fenerbahçelilerin arasında tatlı saatler geçiriyordum.

    Bir gün Fenerbahçeliler bana, bu samimi yuvanın reisliğini teklif ettiler. Bu vazifenin daha imtiyazlı bir şahsa verilmesi icap ettiğini söyleyerek bu samimi teklifi reddettim ve Fenerbahçe Kulübü’nün riyasetine gelmesi için Erenköy’deki evimin komşusu Nafia Nazırı Hulusi Bey’den ricada bulundum. Hulusi Bey bu ricamı kabul ederek, Fenerbahçe’nin fahri reisliğini üzerine aldı. Bu arada ben de Galatasaray’dan istifa ederek Fenerbahçelilerin arasına katıldım.”

  • Galatasaray’dan Fenerbahçe’ye Geçen Başkan

    Galatasaray’dan Fenerbahçe’ye Geçen Başkan

    Nasıl mümkün olur? Galatasaray’dan Fenerbahçe’ye geçen Başkan öyle mi?

    Evet… Türkiye’de futbolun ilk yıllarında böyle şeyler oldu. Fenerbahçe Spor Kulübü’nün ilk şampiyonluklarında çok büyük katkısı olan, ilk Türk futbolcusu Fuat Hüsnü Kayacan’ın ağabeyi, büyük Fenerbahçeli Dr. Hamit Hüsnü Kayacan’ın Galatasaray’dan istifa edip Fenerbahçe Kulübü’ne girişinin hikayesini eski dergilerden birinde bulduk. Keyifli okumalar..

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Çiçek Bayramı

    O zamanki âdet gereğince Union Kulüp sahası, her sene bir gün o yılın şampiyonuna parasız olarak verilirdi. Fenerbahçeliler bu fırsattan istifade ederek; sandalye parası olarak toplanılan 4-5 Lira ile 1911 senesi yazında büyük bir çiçek bayramı tertip ettiler. Yüksek zevat arasında ve bilhassa muhitte çok büyük alaka uyandırdı. Bayram neticesinde Fenerbahçe Kulübü 61 Lira kâr elde etti. İşte bu para da lokal ihtiyacını karşılamaya kâfi geldi.

    Kadıköy’de, Altıyol ağzından Kuşdili’ne giden iki yolun birleştiği noktadaki müselles şeklindeki bina kiralandı. Ayda üç lira üzerinden 6 aylık kontrat imza edilip; masalar, koltuklar, iskemleler de içeriye yerleştirildikten sonra bütün işler olup bitmişti. Fenerbahçe, artık bir lokale de sahipti. Burası tatlı günlerin samimi havası içinden yıkanıyordu.

    Bir gün bu mütevazi yuvaya kıymetli bir misafir geldi. Galatasaray Kulübü’nün reisi Dr. Hamit Hüsnü Bey (İlk Türk futbolcusu Fuat Hüsnü’nün ağabeyi). Şimdi sözü muhterem Hamit Hüsnü Bey’e bırakalım, biraz da o anlatsın :

    Fenerbahçe’ye Nasıl Girdim?

    “Galatasaray’ın yurt dışına yaptığı ilk Macaristan seyahatinin kafile reisi idim. Macaristan’dan döndükten sonra bir gün halen zahire borsasında bulunan sevgili ahbabım Yahya Berki muayenehaneme geldi. Dereden tepeden konuşurken bana :

    – Bugün gel seni bir yere götüreyim, dedi.

    Ve beraberce çıkarak Kadıköy’e geçtik. Yahya beni Altıyol ağzında iki sokağı birleştiren müselles şeklindeki bir evin tavan arasına çıkardı. Burası Fenerbahçe Kulübü idi.

    Genç Fenerbahçeliler beni büyük bir samimiyet ve hürmetle karşıladılar. O gün geç vakte kadar beraberce oturduk, çay içip sohbet ettik. Bu yuvanın sıcak havası üzerimde silinmez bir intiba bırakmıştı.

    Evim Erenköy’de olduğu için her akşam muayenehaneden eve dönerken bu tavan arasına uğruyor ve Fenerbahçelilerin arasında tatlı saatler geçiriyordum.

    Bir gün Fenerbahçeliler bana, bu samimi yuvanın reisliğini teklif ettiler. Bu vazifenin daha imtiyazlı bir şahsa verilmesi icap ettiğini söyleyerek bu samimi teklifi reddettim ve Fenerbahçe Kulübü’nün riyasetine gelmesi için Erenköy’deki evimin komşusu Nafia Nazırı Hulusi Bey’den ricada bulundum. Hulusi Bey bu ricamı kabul ederek, Fenerbahçe’nin fahri reisliğini üzerine aldı. Bu arada ben de Galatasaray’dan istifa ederek Fenerbahçelilerin arasına katıldım.”

    Hamit Hüsnü Kayacan / Galatasaray’dan Fenerbahçe’ye Geçen Başkan

  • 1913 Fenerbahçe Mucizesi

    1913 Fenerbahçe Mucizesi

    Aşağıdaki üç fotoğrafta da ortak olarak yer alan tek bir kişi var: 1913 Fenerbahçe mucizesi yaratıcısı, Elkatipzade Mustafa Bey.

    1913 yılı İdman dergisinde yayınlanan bu üç resimde Fenerbahçe’nin birinci, ikinci ve üçüncü-dördüncü futbol takımlarını göreceksiniz. Özellikle 3. ve 4. takımlar, Fenerbahçe’nin 1920’li yıllarda başarıdan başarıya koşan kadrolarını oluşturdu.

    İsim listelerini (okuyamadığımız birkaç eksikle beraber) göreceksiniz ama resimlerin de tek tek üzerinden geçelim kısaca.

    Birinci fotoğraf bir yıldızlar geçidi… İlerleyen yıllarda Türk sporunun önemli isimlerinden biri olarak teşkilatta mühim görevler alacak olan Nasuhi Esat Baydar, sıkı İttihatçı Doktor Hamit Hüsnü Kayacan, Fenerbahçe ambleminin çizeri Topuz Hikmet, ilk Galatasaray galibiyetinin hat-trickçisi Hasan Kamil Sporel, Otomobil Nuri, Türkiye’nin ilk komple sporcularından (ve uzun süreli hakemlerinden) Sait Selahattin Cihanoğlu, Bakan ve Devlet adamı Hulusi Bey, Askeri Mühendis Şehit Arif, efsane ötesi sporcumuz, kaptanımız ve başkanımız Galip Kulaksızoğlu, Yahya Berki Karagözoğlu, Zeki Mazlum ve Elkatipzade Mustafa…

    İkinci takım belki çok fazla sayıda “Aa bu o mu?” denecek kişiyi barındırmıyor belki ama üçüncü ve dördüncü takım olarak geçen fotoğrafta gelecekte başarıları nesilden nesile anlatılacak olan iki kişi var. Müthiş golcü Alaaddin Baydar ve kaleci Şekip Kulaksızoğlu… Ve tabii onların Fenerbahçeli olmasını sağlayan kişi. Elkatipzade Mustafa.

    İnşallah günün birinde bu fotoğraflara dair daha derinlikli hikayelere kavuşuruz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe Birinci Futbol Takımı

    Sağdan ve Önden Birinci:
    Nasuhi Bey (Katib-i Umumi ve Murahhas)
    Doktor Hamit Bey
    Hikmet Bey
    Nüzhet Bey
    Kamil Bey (Kaptan)
    Nuri Bey
    Sait Bey
    Reis Hulusi Beyefendi
    Hulki Bey

    İkinci Sıra:
    Mateosyan Efendi
    Sabri Bey
    Arif Bey
    Mösyö Wilhelm
    Galip Bey (Heyet-i İdare Reisi)
    Kemal Bey
    Sait Bey

    Üçüncü Sıra:
    Yahya Bey (Kasadar)
    Zeki Bey
    Elkatip Mustafa Bey (İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Takım Kaptanı)

    Fenerbahçe İkinci Futbol Takımı

    Sağdan ve Önden:
    Adil Bey (İkinci Takım Katibi ve Hokey Kaptanı)
    Vecdi Bey 
    Ethem Bey
    Şinork Efendi
    Süreyya Bey

    İkinci Sıra:
    Nuri Bey
    Hasan Bey
    Reşat Bey
    Arslanyan Efendi
    Mustafa  Bey(Kaptan)
    Kenan Bey
    Ömer Bey
    Selahattin Bey
    Nurettin Bey

    Üçüncü Sıra:
    Servet Bey
    Kamil Bey
    Orhan Bey
    Şakir Bey
    Devletyan Efendi
    Abdülselam Bey
    Müfit Bey
    Ekrem Bey

    Fenerbahçe Üçüncü ve Dördüncü Futbol Takımı

    Sağdan ve Önden:
    Mualla Bey
    Ahmet Cemal Bey
    Mehmet Cemal Bey
    Alaaddin Bey
    Müfit Bey
    Şekip Bey
    Haydar Bey
    Cafer Bey

    İkinci Sıra:
    Elkatip Mustafa Bey (Kaptan)
    Celal Bey
    Vedat Bey
    Hayrettin Bey
    Hakim Bey
    Fahri Bey
    Senai Bey
    Burhanettin Bey
    Orhan Bey
    Suat Bey

    Üçüncü Sıra:
    Rıfat Bey
    Nizamettin Bey
    Süleyman Bey
    Kamil Bey
    Enver Bey
    Lütfi Bey
    Arslanyan Efendi
    Rıza Bey
    Fındıkyan Efendi
    Nihat Bey

    Dördüncü Sıra:
    Necip Bey


    İşte 1913 Fenerbahçe Mucizesi… Nur içinde yat, büyük Fenerbahçeli..