Etiket: Memduh Eren

  • 1980 Fenerbahçe Kongresi

    1980 Fenerbahçe Kongresi

    Geçende yayınladığımız 1979 yılı faaliyet raporunun okunduğu Fenerbahçe kongresi 10 Şubat 1980 tarihinde yapıldı. İlginç hikayelerle dolu 1980 Fenerbahçe Kongresi haberini Milliyet gazetesinden okuyalım.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe Başkanlığı’na Razi Trak Seçildi

    Başkanlık seçiminde Razi Trak 435, Firuzan Tekil 153 oy alırken, Yönetim Kurulu seçimini büyük bir farkla Kadıköy grubunun listesi kazandı…

    Eski Başkan Ilgaz, üyelere yaptığı veda konuşmasında, “Fenerbahçe’ye hizmetim geçtiyse helal olsun” dedi… Yeni Başkan Trak, işi nedeniyle kongreden erken ayrıldı…

    Kongre Başkanı Erdemir, üyelerin 10’ar bin lira teberru vermesini isleyen önerge için, “Bana Humeyni de deseniz, bu önergeyi oylamaya koymam” dedi…

    Fenerbahçe Kulübü’nün olağan genel kurulu dün yapılmış ve başkanlığa Razi Trak seçilmiştir.

    Avukat Sadun Erdemir’in başkanlığını yaptığı kongreye 679 üye katılırken, eski başkanlardan Emin Cankurtaran ile bir ara başkanlığı söz konusu olan Cevher Özden’in gelmeyişi dikkati çekmiştir.

    Kongrenin başlangıcında konuşmaların 10’ar dakika ile sınırlandırılması için iki önerge verilmiştir.

    Bu önergelerin verilmesinden sonra Avukat Orhan Ergüder bir konuşma yapmış ve “İki yıldır sabırla beklediğimiz kongrede meseleleri 10 dakikaya sığdıramayız. Sorunların üstüne gitmek için bizi 72 gün daha bekletmeye kimsenin hakkı yok” demiştir.

    Ergüder, yerine otururken de, “Bu önergeleri ücretle tutulmuş kişilerin verdiğini biliyorum” demiştir. Ergüder’in bu sözleri ortalığı karıştırmış, kongre başkanı Sadun Erdemir, “Disiplini bozanı zabıta kuvveti ile dışarı attırırım” diyerek üyeleri uyarmıştır.

    Daha sonra Yüksel Günay önergenin lehinde bir konuşma yapmıştır. Ergüder ve Günay’ın konuşmalarından sonra önerge oylamaya konulmuş ve konuşmaların 10’ar dakika ile sınırlandırılması kabul edilmiştir.

    Gündem gereğince kürsüye yönetim kurulu adına Altan Ayanoğlu gelmiş ve iki yıllık çalışmalarını kapsayan çalışma raporunu okumuştur.

    Gündemin dilek ve temenniler bölümünde Altan Dinçer söz almış ve yönetim kurulunu suçlayarak şunları söylemiştir:

    “Ben bakkala kapıcımı gönderirken 7 kelimeden fazla konuşuyorum. Ama faaliyet raporunda voleybol ve basketbola 7 kelime bile yer verilmiyor. Rezil oluyoruz…”

    Dinçer’in konuşmasından sonra Yeni Kadıköy Grubu’nun başkan adayı Firuzan Tekil kürsüye gelmiş ve “Fenerbahçe’nin yönetiminde ipler başkasının elindeyse ve kukla yönetim varsa, bundan daha vahim durum olamaz” demiştir.

    Yeni Kadıköy Grubu’nun liderlerinden Orhan Ergüder de bir konuşma yapmış ve “Fenerbahçe’yi mutluluğa götürme gayreti değil, sömürme gayreti vardır” demiştir.

    Ergüder, yıllar sonra ilk kez haysiyet divanına da çatacağını belirtmiş ve şunları söylemiştir:

    “Sosyal Tesislerde insanlar havuza atılıyor, kafalarında bira şişeleri kırılıyor. Bana ‘Niçin tesislere gelmiyorsun?’ diyorlar… Gelmiyorum, güvencem yok… Gelmiyorum, param yok… En önemlisi de, bunların hesabını soracak haysiyet divanı yok… Fenerbahçe Türkmen çadırlarına benzetilmiştir.”

    Ergüder, konuşma süresinin kısıtlı olması nedeniyle kürsüden ayrılacağını da söylemiş “Allah sizi inandırsın, bu ve mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğim” demiştir.

    Bu konuşmalardan sonra eski yönetimin başkanı Faruk Ilgaz kürsüye gelmiş ve “1956 yılından beri sürekli görev aldım. 12 yıl başkanlık yaptım. Eğer bir hizmetim olduysa bunu helal ediyorum” diyerek üyelere veda etmiştir. Ilgaz yerine otururken uzun süre alkışlanmıştır.

    Fenerbahçe kongresi devam ederken Razi Trak, İzmir’e gideceğini söyleyerek salondan ayrılmıştır. Trak salondan ayrılırken, “Nasıl olsa başkan seçileceksiniz, ne diyorsunuz” seklinde soru soran gazetecilere, “Fenerbahçe’de önce bu gruplaşmaları kaldırmak gerekiyor. Amatör şubelere gereken önemi verecek ve futbol şubemiz için kendi öz kaynaklarımıza döneceğiz” yanıtını vermiştir.

    Daha sonra, artan yaşam koşulları göz önüne alınarak, yeni yönetim kurulunun bütçesinin yüzde elli oranında artışla kabul edilmesine karar verilmiştir.

    Ayrıca Ali Şen’in yeniden üyeliğe alınması kabul edilmiştir. Bazı konuşmacılar da yönetim kurulundaki titiz çalışması nedeniyle Başaran Ulusoy’u teşekkür etmişlerdir.

    Bu sırada Recai Aslan ve Hanefi Ulutekin, kongre başkanlığına bir önerge vererek, salonda bulunan üyelerin kulübe 10’nr bin lira teberruda bulunmalarını istemişlerdir. Kongre başkanı Sadun Erdemir, “Önergeyi veren arkadaşlarımı biliyorum. Onlar milyon da verse dokunmaz. Bu önergeyi oylamaya koyamam” diyerek reddetmiştir.

    Aidatların yıllık 1200 liraya çıkarılması da tüzüğe uygun olmadığı için kabul edilmemiştir.

    Konuşmaların tamamlanmasından sonra oylama işlemine geçilmiştir. Sadun Erdemir’in oylamanın harf sırasına göre yapılacağını söylemesinden sonra bir üye ayağa kalkmış ve “Yıllardır hep (A) harfinden başlanıyor ve biz saatlerce bekliyoruz. Bir de (Z) harfinden başlansın” demiştir. Bunun üzerine salon karışmış ve eline zarfı alan sandığın başına gelmiştir.

    Kongre başkanı Erdemir’in üstün gayreti ile düzen yeniden sağlanmış ve oylama yapılmıştır.

    Oylama sonunda yönetim kuruluna şu üyeler girmiştir.

    Talha Altınbaşak (428), Yüksel Günay (426), Muhittin Bulgurlu (429), Semih Bayülken (423), Melih Ilgaz (434), Güven Sazak (429), Kazım Bayülken (410), İlkin Okan (130), Osman Karatop (429), Aziz Yılmaz (428)

    Başkanlık seçiminde ise Razi Trak 435 oy alırken, Firuzan Tekil 153 oy toplamıştır.


    Fenerbahçe kongresine sadece bir çiçek ve bir telgraf geldi… Telgrafı çeken ve kongreye başarılar dileyen, kulübün üyesi, eski Deniz Kuvvetleri komutanı Hilmi Fırat’tı… Tek çiçeği yollayan da Türkiye Spor Yazarları Derneği… Ne gariptir ki, yönetim kurulu raporu okunurken “Basının maksatlı tutumu bizi yıpratmıştır” görüşüne yer verildi… Belli ki, yönetim kurulu bazı şeylere kılıf arıyordu…

    * Kongre başlamış, her şey istenildiği biçimde gidiyordu… Bu sırada Kadıköy grubunun lideri Semih Bayülken’in kongrenin yapıldığı sinemanın balkonundan çalışmaları tek başına kuşbakışı izlediği görüldü… Bayülken, bu sırada kaleyi fethetmeye hazırlanan birliklerin komutanına benziyordu…

    * Fenerbahçe kongresinde gerçekten ilginç konuşmalar oldu. Kulübün eski üyelerinden Dr. Memduh Eren, “Artık bilimsel çalışmaya girmeliyiz” dedi, “Sonra Fenerbahçe ikinci kümeye düşer, biz de sosyal tesislerde bol bol pişti oynarız…”

    * Kongrede eski başkan Cankurtaran ile kongre öncesi başkanlığından söz edilen Cevher Özden yoktu… Ancak kongrenin yapıldığı sinemanın kapısında ilginç bir pankart vardı:

    “Büyük Başkan Cankurtaran, yuvaya…”

    * Fenerbahçe kongresinde en çok eleştirilen konulardan biri de sosyal tesisler oldu… “Pahalı” denildi, “Üyelerin rahat giremediği” söylendi… Bu konuşmalar yapılırken bir üye şöyle bağırdı: “Adını değiştirelim… Hanefi’nin yeri olsun…”

    * Kongrenin başlangıcında konuşmaların 10 dakikayla sınırlandırılması ile ilgili önerge büyük tartışmalara neden oldu… Bu sırada Fenerbahçe’nin ve Milli Takım’ın eski oyuncusu Ogün Altıparmak’ın, kongre başkanı Sadun Erdemir’e “Taraflı yönetiyorsun” diye bağırdığı duyuldu…

    * Kongre Başkanı Sadun Erdemir’i en çok, salonda bulunan üyelerin 10’ar bin lira teberruda bulunmasını isteyen önerge kızdırdı… Erdemir hiddetle ayağa kalktı ve “İsterseniz bana Humeyni deyin arkadaş, bu önergeyi oylamaya koymam” dedi…

    * Razi Trak, hafta içinde yapılan Kadıköy grubunun toplantısından işi olduğunu ileri sürerek çabuk ayrılmıştı… Dün yapılan kongrede de İzmir’e gideceğini ileri sürerek salondan erken çıktı… Bunu gören bir üye “Eyvah” dedi, “Bizim başkan daha başlangıçta su koyverdi…”

    * Başkanlık oylaması yapılırken Razi Trak ve Firuzan Tekil’in dışında Ajda Pekkan’a 2, Aysel Tanju’ya 1 ve Cevher Özden’e de 1 oy çıktı…

    Şansal Büyüka – 11 Şubat 1980 – Milliyet

  • Galip Ağabey

    Galip Ağabey

    Galip Kulaksızoğlu’nu; Nasuhi Baydar’dan, Bedri Gürsoy’dan, Ragıp Ziya Mağden’den, Cem Atabeyoğlu’ndan ve Memduh Eren’den dinlemiştik. Bir de Şevket Soley’den okuyalım… Galip Kulaksızoğlu’nun heykelinin kulüp girişine dikilmediği bir Fenerbahçe, eksik bir Fenerbahçe’dir. Çok eksik… Nur içinde yat, Galip ağabey.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçeli Merhum Galip Ağabey

    Bir zamanlar Fenerbahçe’nin her şeyi olan bizim bir Galip ağabeyimiz vardı.

    1.80’den fazla boylu, kırmızı yüzlü, sert bakışlı, dik vücutlu, daima saçı ve sakalı matruştu. Gayet ciddi ve otoriterdi.

    Bizim ondan ödümüz kopardı. Ne zaman yüksek sesle konuşsak veya arkadaşlarla şakalasırken biraz sözlerimizin ayarını kaçırsak, hemen yanımızda peyda olur bizi bir güzel azarladıktan sonra bazan da kovardı. (Fakat biz kapıdan kovulsak bacadan girerdik. Şimdikiler gibi para ile arttıranın üstünde kalmazdık.)

    Onu biraz kızmış görsek, kedi görmüş fare gibi kaçardık. Hepimizi sık sık payladığı halde biz ona yine bayılırdık. Hele bizi bazan adam yerine koyup da bir iki lâkırdı edecek olsa, hemen yılışır, kedi gibi yanına sokulur, etrafında dolaşırdık.

    Yanan kulübün salonunda Galip ağabey, Sait Salâhaddin bey, Yavuz İsmet, Dr. Hamit bey, Zeki Rıza Sporel ve diğer kodamanlar oturuyorlarsa biz salona giremez kapıdan bakardık. İçlerinden küçüklere karşı en çok alâka ve Güleryüz gösteren Sait Salâhaddin bey, bizi ekseriya içeriye dâvet ederdi. Hepimiz önümüzü ilikleyip ayaklarımızın ucuna basarak içeriye girer, onların konuştuklarını duyabilecek bir yere büzülür hic lâfa karışmazdık, Konuştuklarını safi kulak kesilip dinler, zevkten kendimizden geçerdik.

    Galip ağabey, kulüpten on para almadan kendini Sarı-Lâciverde vakfetmişti, Onun anası, babası, evlâdı, karısı velhasıl her şeyi Fenerbahçe idi.

    Çok titizdi. Kulübün bahçıvanı Barba’nın yaptıklarını beğenmezdi. Onu yanında yamak olarak kullanırdı. Yanan kulüpte ve şimdiki staddaki ağacların ekserisini kendi eliyle dikmişti. Topları, raketleri, fileleri o tamir ederdi. Kulübün badanasını bile o yapar sobayı da o kurardı. Lambo ile sahanın çizgilerini cizer, kale direklerini boyar, ağları örer, çimenleri biçerdi.

    Fitaları, kürekleri hep o yağJar, temizler onlara evlât gibi bakardı.

    Birinci takımda gözünü, kolunu, bacağını esirgemeden, canını dişine takarak, hem de takımın on bir yerinde aynı muvaffakiyetle oynardı. En kızdığı şey, korkak ve şişen futbolcu idi. Çok sert ve asabi olduğu halde hiç kimse onun kasdi bir faul yaptığını, maçta kavga ettiğini veya hakeme itiraz ettiğini görmemiştir.

    Fevkalâde tenisçi, kürekçi, hokeyci, balıkçı ve avcı idi. En iyi arkadaşları Sait Salâhaddin, Tevfik Haccar, Yahya bey, Şakir bey, Dr. İsmet, Zeki Rıza idi.

    Galip ağabey genç denecek yaşta birdenbire olüverdi. Ben bunu duyunca inanmadım. O aslan gibi adam nasıl ölürdü? Beni bir sıksa suyumu çıkarırdı. Benim gibi bir sıska yaşarken o dev gibi adam ölür müydü hiç? Fakat öldüğünün hakikat olduğunu anlayınca, bizi sık sık hırpalayan bu adam için, babam ve ağabeyim öldüğü zaman da o kadar ağlamıştım. Daha hâlâ babam ve ağabeyimi hatırlayınca içim nasıl yanarsa, Galip ağabeyi de hatırlayınca içim aynı derecede yanar ve kanar.

    Galatasaraylılar Ali Sami’lerini, Beşiktaşlılar Şeref ve Hüsnülerini, Vefalılar Saim’lerini unutmadılar. Her sene toplu olarak gidip kabirlerinl ziyaret ediyorlar. Kulüplerini kuran, yaşatan ve yükselten insanlara karşı, Galatasaraylıların, Beşiktaşlıların ve Vefalıların vefakârlığını gıpta ile seyrediyorum ve diyorum ki:

    Her kongrede ismini hürmetle, minnetle andığımız halde, neden bugüne kadar biz de toplu bir halde gidip, Galip ağabeyimizin kabrini ziyaret ederek, mezarının üstünü bürüyen otları ellerimizle temizleyerek, yeni çiçeklerle süslemiyoruz. Buna önayak olmak idarecilerin vazifesidir. Bugüne kadar bunu ihmal eden idarecilere teessüf etmemek imkânsızdır. Fakat yeni idare heyetinin reisi sayın Zeki Rıza, Galip ağabeyin en yakın arkadaşlarındandır. Sevgili Galip ağabeyimizin sonbaharda ölümünün yıldönümüdür. Zeki Rızadan o gün bütün Fenerbahçelileri toplayarak bizi Galib ağabeyimizin mezarına götürmesini ve bunun her sene tekrarlanmasını kendisinden rica ediyorum.

    Şevket Soley – 27 Haziran 1955 – Akşam Gazetesi

  • 40 Yıllık Kavga

    40 Yıllık Kavga

    “Kulis, grupçuluk ve bölümleşme 1952’den bu yana Sarı-Lacivertli kulübün kaderini etkiliyor”Halit Deringör, bundan tam 30 sene önce, 26 Ocak 1992’de Cumhuriyet gazetesine yazdığı yazıya böyle başlamış. Efsanevi futbolcumuzun kimseden çekinmeyen ve kan damlatan kalemiyle o zamanlar 40 yıllık dediği kavga, şimdilerde 70 yaşında! Kulüpçüler için hüzünlü ama gerekli bir okuma…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe’de 40 Yıllık Kavga

    Fenerbahçe’de ilk bölünme bundan 40 yıl önce Kadıköy Grubu adlı bir grubun hareketi ile başladı. Merhum Lebib Elmas, merhum Orhan Menemencioğlu, merhum Suphi Ergun, Kemalettin Ererdağ ve Muhittin Bulgurlu tarafından kuruldu. Felsefeleri, “Madem ki Fenerbahçe Kulübü İstanbul’un Kadıköy yakasında kurulmuştur, o halde egemenliği Kadıköylülerde olmalıdır” ilkesine dayanıyordu.

    Bayülken Dönemi

    Bu gruba kısa bir süre sonra Semih Bayülken isminde pratisyen genç bir doktor katıldı. Bayülken, sempatik, hoş sohbet, güleç yüzlü, hiçbir şeye sinirlenmeyen, kapıdan kovulsa bacadan giren, en akıllı insanı bile bir kez değil, on kez ikna edebilecek güçte bir karakter yapısına sahip tam bir zamane adamı idi.

    Ölülere Oy Kullandırttılar

    Önceleri CHP kademelerinde çalışmış, partiye “yanlışlıkla” ölüleri kaydettiği için ihraç edilmişti. Bayülken Fenerbahçe’ye geldikten sonra Muhittin Bulgurlu ile karakterleri birbirine uygun bir ikili oluşturdular. Beraber kader birliği yaptılar. Öyle ki giderek her ikisi de kongreciliği bir meslek haline getirdiler. Bu ikili işe Kadıköy toplumunun alt kademelerinden 250-300 kişiyi Fenerbahçe’ye üye yazdırmakla başladılar. Onları giderek mide yolu ile kendilerine bağladılar. Yönetime girmek isteyenler için Semih ve Muhittin ikilisini memnun etmeden yönetime girebilme olasılığı adeta yoktu. Sonraları bu ikili Fenerbahçe’de daha da etkinlik kazanabilmek için siyasi partilerle de temasa geçtiler.

    Nitekim 1950-60 yıllarında Demokrat Parti iktidarının Meclis Başkanı olan Agâh Erozan, İmar ve İskân Bakanı Medeni Berk, Demokrat Parti Haysiyet Divanı Başkanı Osman Kavrakoğlu gibi isimleri Fenerbahçe yönetimine getirdiler. Fenerbahçe başkanlığını da bu heyet içinden Agâh Erozan’a verdiler. O yıllarda Kadıköy Grubu’nun yandaşlarının isimleri, Vatan Cephesi listelerinde Türkiye radyolarından açıklanıyordu.

    Sonuçta gün geldi, Demokrat Parti göçtü ve bu partililer de Fenerbahçe’den ayrıldılar. Ancak bu insanların Fenerbahçe Kulubü’ndeyken yaptıkları büyük siyasal sömürüye karşın Fenerbahçe’ye bir karış toprak bile kazandıramadan gittiler.

    1960-70 yıllarında bu defa devlet yönetimine askerler egemendi. Böyle bir durumda Kadıköy Grubu’nun bu iki lideri bu defa da askerlere yaranmak politikasını izlediler. Onlar için o atmosfer içinde kulüpteki karşıtlarını yiyebilmek için tam bir fırsat doğmuştu. Nitekim bazı Fenerbahçelileri milli emniyete jurnal ettikleri de o yıllarda ağızdan ağıza dolaşıp durdu.

    1960-70 yılları arasında Fenerbahçe başkanlığını genellikle Fenerbahçe’nin içinden yetişenler yapıyorlardı. Merhum Doktor İsmet Uluğ gibi Faruk Ilgaz gibi… Bunlar aynı zamanda Kadıköy Grubu’nun yandaşları idiler. Hele Faruk Ilgaz bu grubun gözdesiydi. Bu yüzden Fenerbahçe’de en çok başkanlık yapan bir isimdi. Ne var ki her ikisi de paralı başkanlara karşı birer alternatif idiler. Yine bu yıllar arası Kadıköy Grubu Faruk Ilgaz’ın başkanlığında 35 kişinin vermiş olduğu bir kararla tarihsel Fenerbahçe Kulübü’nü Beden Terbiyesi’ne 2,5 milyon liraya satmak suretiyle tarihi bir cinayet işleniyordu. Fenerbahçe’yi topraksız bırakıyorlardı. Aldıkları 2,5 milyon lirayla da Fenerbahçe burnunda belediye arsalarında gecekondu misali sözde bir “sosyal lokal!” yapıyorlardı. Sosyal lokal dedikleri yapıt aslında bir sosyal lokal değil tam bir oyun salonuydu. İşin en ilginç tarafı da günümüzde bununla öğünülmektedir.

    1970-80 arası yıllarda Fenerbahçe’de sanki yeni bir devrim yapılıyor ve Kadıköy Grubu’nun liderleri olan Semih Bayülken ve Muhittin Bulgurlu ikilisi bu defa Fenerbahçe’yi sermaye gruplarının kucağına oturtuyorlar. Arkalarındaki kurşun askerlerin maddi çıkarlarını sağlayabilmeleri için gerekli olan parayı nasıl bulacaklardı ki! Bundan başka seçenekleri yoktu.

    Cankurtaran Dönemi

    Söz konusu bu devir Emin Cankurtaran ile başladı. Toplumun hemen hemen bütün kesimleri ile yakın ilişkisi olan Emin Cankurtaran kısa bir zaman içerisinde bu ikilinin bütün isteklerini yerine getirdi. Hatırlanacağı üzere o yıllar transfer işlerine yeraltı dünyasının adamları bile karışmışlardı. Bu yılların da sonunda devletin başında bu defa MC hükümeti bulunur. Yine Kadıköy Grubu özellikle bu hükümetin vurucu kanadı ile işbirliği içine girer ve de militanlarını kulübün içine sokarak onlara değişik görevler verirler.

    1980-90 arası yıllarda sermayenin Fenerbahçe’nin içinde koltuk kavgalarına başladığı görülür. Bir yandan da Fenerbahçe Kulübü hızla borçlanmaya girer, 1981 ‘de Fenerbahçe Kulübü’ne Ali Şen takımı ile beraber getirilir. “Oysa daha önce Ali Şen, Federasyon Genel Sekreteri iken olaylı bir Fenerbahçe-Altay maçı sonrası Fenerbahçe’ye verilen 2 maç saha kapatma cezasının altında imzası bulunduğu gerekçesi ile kulüpten ihraç edilmişti.”

    Görüldüğü gibi Şen’in başkanlığa getirilmesi ortaya böyle bir çelişkiyi de beraber getiriyordu. Ali Şen ve kabinesi kulübe büyük hava vermişlerdi. Ancak o yıllarda görülen lüzum üzerine Semih Bayülken ile Muhittin Bulgurlu’nun kulübe sokulmamaya kalkışıldığı zaman büyük bir gürültü kopmuştu. Sonunda Semih ve Muhittin ikilisi İkinci Başkan Ali Dinçkök’le flört edip onunla Ali Şen’e sokulmak suretiyle yönetimi dağıtmıştı.

    1987’de Semih Bayülken-Muhittin Bulgurlu ikilisi İstanbul Milletvekili Orhan Ergüder’in “Onu ben buldum, pamuklar içinde sakladım, büyüttüm” dediği Tahsin Kaya’yı başkanlığa getirirler. Kaya, Sahil Gazinosu’nda verilen bir yemekte Fenerbahçe’nin borçlarını ödemeyi kabullenince omuzlar üzerine alınarak otomobiline kadar götürülür. Ne var ki alışılmış olduğu gibi bu ikili giderek dışarıdan Tahsin

    Kaya’ya da birtakım baskılar yapmaya başlarlar. Bu baskılara kulak asmayan Kaya’yı “Diktatör oldu” gerekçesiyle başkanlıktan düşürmek için tezgâhlar kurulmaya başlanır.

    1987-88’de Semih Bayülken artık yaşlanmış ölümcül bir hastalığa yakalanmıştır. Ancak yine de 35 yıl devam eden monarşisinin yıkılmaması için çaba gösterir. Ne var ki artık etrafında dostlar kalmamış, herkes kendisini yavaş yavaş terk etmeye başlamıştı. Taraftarlar da ondan bıkmıştı. Bu defa gücünü yine devam ettirmek için parti kuvvetine sığınmaya çalışır. Bu amaçla da Özal’ın önerisi üzerine Kadıköy Belediye Başkanı Osman Hızlan’ı başkan olarak lanse eder. Bu günlerde Kadıköy Grubu’nun dışındaki insanlardan Cihat Arman, Halit Deringör, Aziz Yılmaz, Semih Gölpınar aralarında anlaşarak bir demokratik cephe kurdular. İşin en ilginç yönü de 35 yıldan beri Semih Bayülken’in kanatları altında yaşayan Muhittin Bulgurlu da Kadıköy Grubu’nu terk eder ve demokratik cepheye girer. Görüldüğü üzere bu tam bir vefasızlık örneğidir. Sonuçta kongre kaybedilir. Hem ANAP listesi hem de Semih Bayülken tarihe karışırlar.

    Tahsin Kaya Dönemi

    Birleşik Grup da ikinci kez Tahsin Kaya’yı ekibi ile birlikte başkanlığa getirir. “Ancak kulübü ekonomik özgürlüğe kavuşturmak ve gerekli reformlan yapmak koşulu” ile… Nitekim bu ekip işe başlamadan Fenerbahçe’ye 1 milyar 750 milyon Türk Lirası hibe eder. Ne var ki bu vaatle yönetime gelen Tahsin Kaya ekibi giderek reform yerine kulübü yine aşiret biçimiyle yönetmeye koyulurlar. Onlar böyle iken dışarıdan onları yönetime getiren Birleşik Cephe’yi kuranlar arasında demokrasi açısından anlaşmazlık baş gösterir. Muhittin Bulgurlu’nun Fenerbahçe’nin topluma açılmasını istememesi karşısında demokrasi yanlısı Memduh Eren grubu Birleşik Cephe’den ayrılır.

    Birleşik Grup

    Dağılma üzerine Aziz Yılmaz ve Bulgurlu’nun başkanlık yaptıkları “Birleşik Grup” kurulur. Bu grup da dışarıdan Tahsin Kaya’ya devamlı baskılar yapmaya başlar. Bu baskılara dayanamayan Tahsin Kaya görevinin bitmesine 6 ay kala başkanlıktan istifa eder. Gerekçe olarak “Aziz ve Muhittin ikilisinin baskılarına dayanamadım. Beni yönetime getirirken Fenerbahçe’yi topluma açmama yardımcı olacaklarına söz vermelerine karşı sonradan tamamen ters bir davranış içine girdiler” der.

    1990’da Aziz Yılmaz ve Bulgurlu bu defa da Tahsin Kaya’nın ikinci başkanı Metin Aşık’ı yönetime getirir. Bu ikiliden Aziz Yılmaz da yönetime girer, Bulgurlu ise dışarıda kalır. Muhittin Bulgurlu huylu huyunca yine dışarıdan Metin Aşık’a birtakım baskılar yapmaya çalışır. Oysa Metin Aşık kulübe kendi cebinden 10 milyar liraya yakın para hibe ettiği gibi kulüp için mükemmel modern tesisler de yaptırmıştı. Aziz Yılmaz, Metin Aşık’tan çok memnun görünüyor ve onunla kader birliği yapıyordu. Metin Aşık’ı yemeye kararlı olan Muhittin Bulgurlu’nun bu defa Aziz Yılmaz’la arası bozuldu ve Birleşik Grup da 1. Birleşik Grup, 2. Birleşik Grup diye ikiye ayrıldı.

    Bugün de görüleceği gibi yönetimin bir kesimi Muhittin Bulgurlu’yu bir kesimi de Aziz Yılmaz’ı tutuyor. Özetle Fenerbahçe’nin başına gelen birtakım Humeyni tipi grup liderleri, kulübü, sosyal, siyasal ve koltuk kavgalarının odak noktası haline getirmiştir. Bu yüzden tapulu toprağını satıp çağın gerisine düşüp, üstelik de 30 milyar liralık borç sarmalına girmiştir. Buna karşın kulüp sayesinde ise ülkemizde güçlenmiş, isimleri sınırlarımızı aşmış birtakım kahramanlar oluşmuştur.

    Halit Deringör | 26 Ocak 1992 – Cumhuriyet Gazetesi

  • Galip Bey’in Tokadı

    Galip Bey’in Tokadı

    Büyük Fenerbahçeli Dr. Memduh Eren, Neriman Tekil’in Fenerbahçe dergisinde “Çimen Yapraklarından B.Dereye” başlıklı bir tefrika yazıyordu. Biz de bunu aktarmaya başlamıştık. Aşağıdaki bölümü ayrıca almak istedik. İki gün sonra vefatının 82. yılını idrak edeceğimiz Galip Kulaksızoğlu’nun bir hatırası… Galip Bey’in tokadı, sizi çok duygulandıracak.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Hakkı Ödenmez Fenerbahçeli Galip

    Bu güzel geziden sonra kulüpten ayrılırken Galip Bey, antrenmana gelirken birer top ayakkabıcı edinmemizi, iki resim getirmemizi, diğer gereksinmelerimizin ise kulüpten karşılanacağını söyledi.

    O dönemde futbol ayakkabılarının fiyatları 85 kuruş ile 125 kuruş arasındaydı. 55 lira aylıklı Devlet Demir Yolları’nda Muhasebeci olan babam en iyisinden bana bir çift ayakkabı aldı.

    Artık Çarşamba ve Cuma günleri yıllarca sürecek maraton bizler için başlamıştı. Haydarpaşa Lisesi’nden saat 15:10’da son dersten çıkıyor, elimizde okul çantası ve ayakkabı torbası ile tramvay geçen caddeden aşağı iniyor, ara yollardan geçerek ve sürekli koşarak saat 15:30’da Fenerbahçe Stadı’na kavuşuyorduk.

    “Arka Saha” ile dostluğumuz kurulmuştu. Sarı-Lacivert formalarla çimen yaprakları ve Her Şıvenk’le yıllar sürecek kıvançlı günlerle kucaklaşmıştık.

    Üstesine istenen iki resimden birisi ile bizlere birer Fenerbahçe Hüviyet Kartı (acaba şu anda Fenerbahçe’de böyle bir hüviyet kartı var mı bilmiyorum) ikinci resim ile de küçük boyumuza rağmen tüm maçlara serbestçe girmek hakkı verilmişti.

    O yıl tam dört tane küçükler takımı vardı. Ertesi yıl yaşları daha büyük olanlar dördüncü takımı oluşturdular. Bizler küçükler takımı olarak kaldık. Galip Bey takımlardan birinin kaptanlığını bana vermiş, öbür takımın kaptanı da arkadaşım ve hala dostum bir güzel adam Kamalı Nazif olmuştu. Kendisine Kamalı denmesinin nedeni yüksek topuk küt burunlu pabuçlarının üstündeki bol paçalı pantolonunun yanında bulunan bir parmak kalınlığındaki kamadandı. Güzel bakan mavi gözlerinden biri hafif şehla idi. Onunla aramızda bembeyaz bir dostluk kurulmuştu. Maç bittikten sonra duşlarımızı alır, Hamdi Bey’in salonunda her defasında Galip Bey ile yeniden buluşur, ikram edilen pastalı çayımızı yudumladıktan sonra kol kola Altıyol’a tırmanır, o zamanların en ünlü pastanesi “Nefis”e oturur, aşurelerimizi yerdik.

    Günlerimizi böylece sevgi ve arkadaşlık duyguları ile dopdolu geçirerek büyüyorduk. Aradan bir yıl geçmişti ki bir “Hasılat Maçı” gelmiş çatmıştı, bu nedenle karma takımların yöneticileri sadece birinci takımların stada parasız girebilecekleri kararını almıştı. Bizim bundan haberimiz yoktu. Stada geldiğimizde turnikede dahi başka adamlar görev almıştı. Hiçbirimizi ellerimizdeki karta rağmen stada almıyorlardı. Gelen dönüp gidiyordu. Bizse kenara çekildik, hem stadın önündeki cümbüşü seyrediyor ve hem de bir sürpriz bekliyorduk.

    Birden tiz bir sesin beni çağırdığını duydum, kuşkusuz bu ses Galip Bey’indi, koşarak yanına gittim, Kamalı da yanaştı.

    Galip Bey bize baktı, adeta azarlarcasına : “Neden maça girmiyorsunuz?” dedi. İkimiz de şaşırmıştık. Ve hemen ilave etti: “Derhal listelerinizi yapın, ben kapıdayım.”

    Alelacele listelerimizi yaptık, yürüdük. Galip Bey turnikenin arkasında heykel gibi dimdik duruyor, bizi bekliyordu. Elini uzattı, verdiğimiz listeyi turnikenin üzerine koydu. Bir anda ben, Kamalı ve birkaç arkadaş daha kendimizi içeride bulduk Bu arada bir direnme oldu. İri kıyım adam turnikeyi durdurdu, alınan yöneticilerin kararını, bu nedenle kimseyi içeriye alamayacaklarını anlatıyordu.

    Galip Bey sükunetle söylenenleri dinledi. Sonra bir hışımla adama döndü. Mavi gözlerinden adeta ateş püskürüyordu:

    “Efendi, efendi! Yöneticiler yarın çıkar giderler, hatta ölebilirler. Ama bu topraklar ve hatta bütün Türkiye bu gençlerindir. Her şey onlara emanet edilmiştir. Akşam gidince seni evine almasalar ne yaparsın? Bu topraklar üzerinde onlar yaşayacak, Türkiye’yi ve Fenerbahçe’yi onlar yaşatacak, onlar onurlandıracak ve onlar yüceltecektir. Yöneticiler ve sen kim oluyorsunuz da gençleri kendi malikhanelerine sokmuyorsunuz.”

    Bu sözlere değin turnikedeki adam hala direnince Galip Bey’in elindeki baston yere düştü, labut gibi sağ kolunun ters tarafı ile adamın boynunun üzerinden savurdu. Bir anda o koca adam kenardaki çamın dibine seriliverdi. Galip Bey’in köpeği olup bitenlere devam kararında idi. Uzunca bir süre bu iri adamı yakın mesafeden okşayarak kendi dili ile bir şeyler anlatmaya çalıştı. Bizler Galip Bey’in ardından güvenle gidiyorduk. Çimen yaprakları yeniden bizim olmuştu.

    Dr. Memduh Eren / Galip Bey’in Tokadı

  • Bir Memduh Eren Tefrikası

    Bir Memduh Eren Tefrikası

    Yazar İnönü Alpat‘ın bir tweeti, bize uzun zamandır yapmayı planladığımız bir şeyi hatırlattı. Fenerbahçe tarihinin en entelektüel simalarından birisi olan Dr. Memduh Eren, kulübün içinde bulunduğu kötü durumdan sıyrılması için elinden geleni ardına koymayan muazzam bir Fenerbahçeli idi. 1986 yılının Kasım ayında Fenerbahçe dergisinde başlayan bir Memduh Eren tefrikası ile sizleri buluşturmaktan dolayı çok mutluyuz. Resimde Dr. Memduh Eren’i (sağda) dava arkadaşı, bir diğer müthiş Fenerbahçeli Halit Deringör ile birlikte görüyorsunuz. İkisi de nur içinde yatsın.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Çimen Yapraklarından B.dereye

    Sevgili Fenerbahçeliler,

    Sizlerle yaklaşık yarım asırı kapsayan bir yolculuğa başlayacağız. Geçmişten bugüne. Oradan da öteye ve geleceğe.

    Bu anılar, dilerim spor tarih yazarlarına kaynak olur, ışık tutar.

    Dizelerde, 1906’larda ulusal kurtuluş savaşının kahramanlarının kurduğu görkemli, halktan yana büyük Fenerbahçe’nin büyüme, engin kitlelere mal olma sürecini tırmanacak, daha sonra giderek inişini, bugünkü çürümüşlüğe nasıl vardığını ve tüm bunların nedenlerini ile bu nedenleri yaratan adamları ağır ağır seyredeceğiz.

    Tabii oldukça zor yıllardan geçeceğiz, zira insanlar konuşurken bazı doğruları saptırabilir, bazılarını saklayabilirler. Ama bir kez kalemi ellerine aldıklarında artık saklamak ve susmak özgürlüğü yoktur onların. Toplumla aralarında onurlu, dürüst bir bağlantı kurulmuştur.

    Artık yazarın bir tek görevi vardır. O da okurların çağdaş bir dünyanın doğruya en yakın doğru olan mesajlarını iletmek, geleceğe ışık tutmaktır.

    Her Şivenk

    Şimdi artık 1935’lere dönelim. Kadıköy’ün rıhtıma açılan sokaklarından birinde, “Akaret”lerde denilebilen tipteki üç katlı bir evin balkonunda sarışın, atletik yapılı dünyaya çok güzel bakan genç bir adam; her sabah idmanlarını yapıyor. Hemen yanındaki evin balkonunda da 12 yaşlarında bir öğrenci biraz merakla, sevgi ve ilgiyle bu genç adamı izliyor. Günler geçedursun giderek bu iki insan arasında tanımı güç bir dostluk başlayacaktır. Kendine özgü bir şive, yarım Türkçe’si ile konuşan genç adam, Fenerbahçe’nin unutulmaz insancıl antrenörü Macar asıllı Her Şivenk’tir.

    Sonbahar ve okulların açılışı, bu giderek birbirini seven iki dostu ayıracaktır. Fakat bu süre çok uzun sürmez. Bir akşam üstü öğrencinin kapısı çalınır, gelen misafir atletik yapılı antrenör Her Şivenk’tir. Yüzünde sanki bir mutluluk ifadesi vardır. İçeri alınır, antrenör öğrenciyi omuzlarından tutar.

    • Hadi bakalım küçük adam, istediğimiz oldu. Yarından itibaren sen de Fenerbahçelisin. Okuldan çıktıktan sonra doğru kulübe geleceksin. Fenerbahçe’nin minik takımlarını kuracağız. Galip Bey öyle istiyor.

    Ailemin vereceği cevabı beklemeden çıktı gitti. Belki de olumsuz bir cevap almaktan çekindi.

    Ben ailenin tek çocuğuydum. 7 yıl kadar önce Erzurum’dan çıkıp gelmiştik. Son derece uyumlu bir aile ortamı içindeydik. Hem ailem Macar’ların Türk asıllı olduğunu kabul ederdi. Babamın en büyük isteklerinden birisi Budapeşte’ye gidip, Çigan müziği dinlemekti. Üstesine Her Şivenk’le benim dostluğumu onaylıyorlar, ve kendisini de çok seviyorlardır. Yemeğe oturduğumuzda Babam bana “Hadi bakalım, hem Fenerbahçeli oldun, hem de Her Şivenk’i sık sık göreceksin” dedi.

    O akşamki sevincimi anlatmak olanaksız. Her şey hallolmuştu. Tabii o gece nasıl uyuyabileceğimin dışında…

    Dr. Memduh Eren / Psikiyatr

    Bir Memduh Eren Tefrikası – (Devam edecek)

  • Başkan Metin Aşık

    Başkan Metin Aşık

    10 Eylül 1989 ile 23 Mayıs 1993 tarihleri arasında Fenerbahçe’de görev alan Başkan Metin Aşık, belki şampiyonluk yaşayamadı ama kulübün zor günlerde ayakta kalmasını sağladı.

    Aşağıdaki yazı ve resimler Ekim 1989 tarihli Fenerbahçe dergisinden kongre detayları… Bazen keyif, bazen de hüzünle okuyacaksınız.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Başkan Metin Aşık

    Fenerbahçe’de Genel Kurul, Birleşik Grup’un Zaferiyle Sonuçlandı

    Altı ay için Başkanlığa seçilen Metin Aşık 438, Osman Kavrakoğlu 385 oy aldı.

    Metin Aşık, Fenerbahçe tarihine en genç başkan unvanı ile geçti. Şubat ayına kadar bu görevi yürütecek olan Aşık, kongre sonrasında yaptığı konuşmada “Kulübümüzün birçok sorunları var. Bunları bilerek görev aldım. Beni destekleyenlere teşekkür ederim” dedi.

    Fenerbahçe yönetimi seçim sonuçlarını sevinçle karşıladı. Yönetici Hasan Özaydın, “Eğer Kavrakoğlu kazansaydı kader arkadaşımız Metin Aşık ile birlikte toptan istifa ederdik. Allah’a şükür kulübümüz kaosa sürüklenmedi” şeklinde konuştu.

    İrfan Eralp’in toplantının başladığını anons etmesinden sonra mikrofona gelen Mesut Dizdar, Divan Başkanlığı için Firüzan Tekil ve Talat Ataman’ın önerildiğini açıkladı. Kadıköy grubunun desteklediği Firüzan Tekil ile Birleşik grubun desteklediği Talat Ataman’ın listeleri açıklandıktan sonra oylamaya geçildi. Ancak hınca hınç dolu salonda sağlıklı bir sayım yapılamayınca tartışmalar başladı.

    Kürsüye kadar yürüyen her iki grup üyeleri burada bağrışmaya başladılar. Kürsü başındaki pazarlıklar sonuç vermeyince ortalık iyice karıştı. Bunun üzerine Mesut Dizdar, “Bu durumda devam ederse güvenlik kuvvetlerini salona çağırmak zorunda kalacağım” diyerek üyeleri uyardı. Karmaşanın sürmesi üzerine bir uzlaşmaya varmak için toplantıya bir süre ara verildi.

    Verilen arada her iki grup üyeleri bir araya gelerek ortak liste çıkarmak için kolları sıvadılar. Yaklaşık yarım saat süren bu aradan sonra Divan Başkanlığı’na Firüzan Tekil, ikinci başkanlığa Adnan Alptekin ve Tuncer Erdoğan, katipliklere ise İlkin Oktan, Erciyes Sipahi, Yılmaz Yıldız ve İsmet Aybek getirildi.

    Tartışmalar sebebiyle 1 saat 20 dakika geç başlayan genel kurulda sıra başkan adaylarının konuşmalarına geldi.

    İlk olarak kürsüye gelen Osman Kavrakoğlu, yönetim kurulunu devirmek için bu göreve soyunmadığını birlik ve beraberliği sağlamak için aday olduğunu belirterek şöyle konuştu :

    “Bugüne kadar bazı kişiler yanlış dilde konuşarak kulübe iç savaş tohumlarını attılar. Bunun sonucunda da kulüp bugünkü duruma geldi. Ben ihtiraslı bir insan değilim. Hepimizin amacı ölünceye kadar Fenerbahçe’yi güzel bir ortamda götürmektir. Bu yaştan sonra benim tek isteğim öldükten sonra tabutumu Fenerbahçe bayrağının süslemesi olacaktır. Biz yönetimi alaşağı etmek içi bu işe soyunmadık. Sadece bu kötü günleri atlatmasına yardımcı olmak için buradayız.”

    Daha sonra kürsüye gelen Metin Aşık da tıpkı Kavrakoğlu gibi birlik ve beraberlik temennisinde bulunarak “Beni yönetici arkadaşlarım aday gösterdiler. Bu seçimin gruplar arası savaşı olmaması en büyük dileğim. Tekel kurmak amacında değilim. Çalıştığım iki yıl süresince yararlı olduğum kanaatindeyim. Fenerbahçe’ye zor günlerinde yardımcı olduk” dedi.

    Osman Kavrakoğlu ve Metin Aşık’ın birlik ve beraberliğe çağıran konuşmalarından sonra diğer başkan adayı Muhsin Divan’a söz gelmesiyle ortalık yeniden karıştı. Tüzük kongresinde çıkardığı olayla kendini gösteren Muhsin Divan’ın konuşması yine havayı gerginleştirdi. Üyelerin “kukla başkan” sataşmalarıyla kürsüye gelen Muhsin Divan “Benim için uyduruk başkan deniliyor. Bu sözler beni çok üzdü. Ne yani, Fenerbahçe’de birinci sınıf insanlar başkan olur da 2. sınıf insanlar başkan olamaz mı?” dedi.

    Bu sözleri sonrasında Divan Başkanı Firüzan Tekil araya girerek, “Sizi uyarıyorum. Fenerbahçe’de sınıf ayrımı yoktur. Herkes birinci sınıf insandır” dedi. Muhsin Divan konuşmasını, “Ben Osman ağabeyi çok severim Ama onu destekleyeceğim. Tek oyum var o da Metin Aşık’a. Başkanlıktan feragat ediyorum” şeklinde sürdürünce tartışmalar daha da arttı. Bazı üyeler kürsüye kadar yürüyerek Muhsin Divan’ın konuşmasını engellemek istediler. Bu arada Altan Dinçer kürsü önündeki mikrofon tesisatını kaldırdı. Tartışmalar hakaretlere, itişmelere yol açtı. Bunun üzerine güvenlik kuvvetleri salona girerek olaya müdahale etmek zorunda kaldılar. Muhsin Divan salonu terk ederken Melih Ilgaz’ın “Sen başkan olsan ne olur, olmasan ne olur” lafı üzerine bu defa kapı önünde tartışmalar başladı. Böylece bir kısım üye salon ortasında laf yarışına girerken, diğerleri de kapı önünde tartışıyordu.

    Son olarak söz alan başkan adayı Suat Müftüoğlu da üyeleri uyaran ılımlı bir konuşma yaptıktan sonra adaylıktan feragat ettiğini açıkladı ve toplantı kapanırken, tartışmalar da sona erdi.

    Ara Başkan Metin Aşık

    Fenerbahçe’de Birleşik Grup’un desteklediği Metin Aşık rakibi Kadıköy Grubu’nun desteklediği Osman Kavrakoğlu’na 53 oy fark yaparak başkan seçildi.

    Fenerbahçe’de Metin Aşık’ın 6 aylık başkanlık dönemi dün başlarken gruplar son ana kadar kesin konuşmaktan kaçındılar.

    Sabah saat 10:00’da başlayan oy verme işleminde 1768 üyeden 827 üye oy kullandı. Oy verme işlemi oldukça düzenli ve sakin geçerken, Birleşik Grup minibüs ve otomobillerde kurduğu seçim bürosuyla faaliyet gösterdi. Evlerden telefonla taraftar getiren gruplar bu kongreye hazırlıksız girdiklerini, güçlerinin % 60’ını ortaya koyabildiklerini belirttiler. Oy verme işlemini adaylardan Metin Aşık, Serkan Acar’ın odasında, Kavrakoğlu ise bahçede takip etti.

    Oy Adedi : 823 / Kavrakoğlu : 385 – Aşık : 438

    Kongrede günün tek olayı sonuçların belli olması üzerine çıktı. Bir gün önce olaylara sebebiyet veren Muhsin Divan’ın “kazandık” şeklindeki bağırışları Kadıköy Grubu tarafından tepkiyle karşılandı. Büyüyen tartışma kulüp dışına kadar taşarken yumruklaşmalara varan olay güvenlik kuvvetleri tarafından önlendi.

    Sayım sonunda Metin Aşık 438, Osman Kavrakoğlu ise 385 oy aldı. Rakibine 53 oy fark atan Metin Aşık geçici dönem için Fenerbahçe başkanlığına seçildi.

    Sonuçların açıklanması üzerine bir konuşma yapan Osman Kavrakoğlu, rakibine başarılar dileyerek kendisine yardımcı olacağını açıkladı.

    Osman Kavrakoğlu’nun Konuşması

    “Bugünkü başkanlık seçimi büyük bir olgunluk içinde geçti ve tecelli eden oylarla başkanlığa Metin Aşık’ı layık gördünüz. Vazifemiz seçim sonuna kadar bu anlayışı, bu kardeşliği, bu beraberliği devam ettirmek ve yönetimin önünde bulunan ağır yükleri rahatlıkla kaldırması ve bizi rahat bir kongreye götürmesi temennisinden ibarettir. Zahmetleriniz için hepinize teşekkürler ederim.”

    Metin Aşık’ın Konuşması

    “Benim başkanlığım için hepinize teşekkür ediyorum. Fenerbahçelilik ve Fenerbahçe hepimizindir. Fenerbahçe’yi bu zor günlerde burada grup düşünmeden hep bir arada el ele Mart ayına kadar hep beraber yürüteceğiz. Ben büyüklerimin önümüzdeki Çarşamba günü oynayacağı Avrupa kupası maçı öncesinde sessiz, sakin, sağduyulu bir kongreden sonra genel kurul uygun gördüğü için kendilerine teşekkür ediyorum.

    Bundan sonra hep beraber olacağız. İnşallah bizleri yalnız bırakmazsınız. Fenerbahçe’nin çok zor günleri var. Ama bunu hep beraber çözeceğimize inanıyorum.

    Burada lütfen grup düşünmeden karşıt grup düşünmeden Mart ayına kadar desteklerseniz, hepinize minnettar kalırım.

    Fenerbahçe’ye hayırlı, uğurlu olsun diyor, hepinize saygılar sunuyorum.

  • Fenerbahçe Eşya Piyangoları

    Fenerbahçe Eşya Piyangoları

    Uzun yıllar sonra ve ilk kez dijital bir platformda düzenlenen Fenerbahçe Eşya Piyangosu’nun geçmişi 1933 yılına kadar uzanıyor. O tarihten bugüne bazı eşya piyangolarını  konu edindiğim bu yazıda; 1987 yılında kulüpte yaşanan gelişmeler dolayısıyla çekilişi sürekli ertelenen piyangonun ilginç hikayesini de okuyacaksınız


    1933 – Hediye Yekûnu 3.000

    1932 Yılında gerçekleşen Kuşdili yangınının yaralarını sarmak için düzenlenen ilk eşya piyangosundan günümüze gururla anılacak hikayeler kalmıştır. Geçtiğimiz günlerde bu hikayelerden birini sitemizde yayınlamıştık.

    1933 Piyangosu o dönemin şartları göz önüne alındığında kamuoyunda hayli ses getirmiş ve büyük ilgi görmüştü. Bu piyango için 100.000 bilet basılmıştı. Zeki Rıza’nın (Sporel) Milli Spor mağazasında satılan biletlerin fiyatı 50 kuruştu. Seyahatler, otomobil, motosiklet, bisiklet, oda takımları, dikiş, fotoğraf ve daktilo makineleri, elbiseler, yüzükler ile hediyelerin toplamı 3000’e ulaşmaktaydı. Piyango için kayda değer bir reklam kampanyası düzenlenmiş ve gazetelere ardı sıra ilanlar verilmişti. Piyangonun hediyeleri dönemin ünlü piyango gişesi olan Parmakkapı’daki Milyon Gişesi’nin önünde 3 Haziran’dan itibaren sergilenmeye başladı.

    Piyango 14 Temmuz Cuma günü Fenerbahçe Stadında yapılan atletizm yarışlarından önce çekilmeye başlandı. Basılan biletlerin yüzde 70’inin satıldığı açıklanan piyangonun ilk günü 1000 adet numara çekildi. Büyük ödül olan Chevrolet marka otomobili kazanan numara belirlendi. Geriye kalan 2000 adet talihlinin ertesi gün belirlenmesi ile Türk spor tarihini o güne kadar ki en büyük piyango organizasyonu tamamlanmış oldu.

    • Fenerbahçe Eşya Piyangoları
    • Fenerbahçe Eşya Piyangoları
    • Fenerbahçe Eşya Piyangoları

    1948 – 6 Odalı Villa

    1948 yılının eşya piyangosu biletleri Başkan Şükrü Saracoğlu ve Umumi Katip Muvaffak Menemencioğlu imzasıyla 1 liradan satışa çıktı. Biletler Zeki Rıza’nın (Sporel) Milli Spor mağazasından satıldığı gibi, Nimet Abla gişesinde de temin edilebiliyordu. 1933 Piyangosundan farklı olarak bu çekilişte 6 odalı bir villa büyük ikramiye olarak ilan edilmişti. Bunun dışında Dodge marka 2 adet otomobil, Ford marka kamyonet, 1948 Londra Olimpiyatlarına seyahat, motosiklet de verilecek ödüller arasındaydı.

    • Fenerbahçe Eşya Piyangoları
    • Fenerbahçe Eşya Piyangoları

    1970’lerde Dört Piyango

    1970’lerde Fenerbahçe 4 piyango düzenledi.

    1975 yılında 25 liradan satılan biletlerin üzerinde, Başkan Emin Cankurtaran ve Genel Sekreter Semih Bayülken’in isimleri vardı. 14 Haziran’da çekilecek piyangonun hediyeleri arasında 1 apartman dairesi, 20 Otomobil, bisiklet, motosiklet, televizyon, buzdolabı, yurt içi – yurtdışı seyahatler bulunuyordu.

    1976 yılı piyangosu, Fenerbahçe eşya piyangoları tarihinin fiyasko ile sonuçlanan tek piyangosu oldu. Yeteri kadar bilet satılmaması üzerine kulüp içerisinde bir “Eşya Piyangosu Tasfiye Komitesi” bile kuruldu. Bu komite, satılan biletlerin ücretlerini geri ödeme planını yapmakla görevliydi. Komite geri ödeme tarihlerini sürekli güncellemek zorunda kaldı. Tespit edebildiğimiz ilan edilen son geri ödeme tarihi 31 Ocak 1977’dir.

    1976’da yaşanan fiyaskodan sonra 1977 yılında piyango düzenlenmedi. 1978 yılında düzenlenen piyangonun duyurusu ise 3 Kasım 1978’de yapıldı. Bu piyangonun özelliği Fenerbahçeli futbolcuların kampanyada aktif olarak yer alması ve bu kapsamda Pamukbank Şişli Şubesi’nde bilet satmalarıydı. 1979 yılı piyangosu ise 10 Ekim’de çekildi. 0964 numaralı biletin otomobil kazandığı piyangonun en unutulmaz olayı Amigo Birol’un 300 liralık bilet satarak yöneticilerden ödül almasıydı.

    Fenerbahçe Eşya Piyangoları
    1975 Fenerbahçe Piyango Bileti Ön ve Arka Yüzü

    Bilet ile Ödenen Transfer Taksidi

    80’li yılların ilk piyangosu 22 Kasım 1981’de çekildi.  Tofaş marka Murat 131 otomobil, 5’er adet çamaşır makinesi ve buzdolabı piyangonun öne çıkan ödüllerindendi. Dikkati çeken nokta bu piyangonun ödüllerinin geçmiş çekilişlerde verilenlere oranla daha az olmasıydı. Çekiliş sonucunda otomobili kazanan talihli Nahit Kartal, ödülünü Adbullah Acar’dan almıştı. 5 Aralık 1982’de çekilen piyangonun ödülleri bir önceki yılın ödülleri ile aynıydı.

    1985 Piyangosu, Türk spor tarihinin en ilginç olaylarından birinin sebebi olarak tarihe geçmiştir. Başkan Fikret Arıcan imzasıyla satışa çıkan biletler 1000 Tl ile fiyatlandırılmıştı. Kampanya süresinde geçmişte olduğu gibi futbolcular aktif rol alarak, Şekerbank ve Garanti Bankası şubelerinde bilet satmışlardı. Piyangonun en ilginç olayı ise gazetelere “Böylesi Görülmedi” başlığı ile haber olan olaydı. Denizlispor’dan Mehmet ve Mahmut adlı 2 futbolcu transfer eden Fenerbahçe yönetimi, transferin son taksidi olan 1 milyon lirayı 1250 adet eşya piyangosu bileti göndererek ödemek istemişti.


    1987 : Kaos

    Fenerbahçe 1986-1987 sezonunda deyim yerindeyse kaosu yaşadı. Bir yıl ara verilen piyango bu sene yeniden düzenleniyordu. Dolayısıyla kaos, piyango organizasyonunu da etkiledi.

    Piyangonun planlaması yılın ilk günlerinde yapılmıştı. Piyasaya 1.000.000 adet bilet sürülmesi ve karşılığında 2 milyar lira gelir elde edilmesi hesaplanıyordu. Bu planlama çerçevesince şubat ayında piyasaya sürülen biletlerin üzerinde Başkan Tahsin Kaya ve Genel Sekreter Semih Bayülken’in imzaları vardı. 9 Nisan’da çekilecek olan piyango için gazetelere Mart ayında ilanlar verilmeye başlandı. Bu ilanlarda 30 adet Renault 9 otomobil, 5 adet Otoyol minibüs piyangonun ödülleri olarak sıralanıyordu.

    Arbede

    Fenerbahçe için 1987 yılının kaosa dönüşmesine 1 Nisan’da Samsunspor ile oynanan Türkiye Kupası maçı neden olmuştur. 0-0 Berabere biten maç sonunda Fenerbahçe kupadan elenmiş ve futbolcular arasında kavgaya varan arbedeler yaşanmıştı. Bu kavganın sonucunda TFF, 15 Nisan’da kararlarını açıklamış ve Fenerbahçe ilk 11’nin 6 oyuncusu; Abdülkerim, Hasan, Müjdat, İsmail, Sedat ve Zafer’i 3 ile 4 ay futboldan men etmişti. Fenerbahçe yönetiminin “katliam” olarak nitelediği bu cezalar sezonun geri kalanını kulüp için kabusa çevirecekti.

    Samsunspor maçından sonra çekilmesi planlanan piyango ise, o güne kadar satılan bilet sayısının azlığı nedeniyle ileri bir tarihe ertelendi. 6 As futbolcusunun cezalandırılmasının ardından genç futbolcuları ile mücadele vermeye başlayan Fenerbahçe futbol takımı, Mayıs ayının ilk günlerine kadar yaptığı üç maçta da sahadan başarısız sonuçlarla ayrıldı. 19 Nisan’da Boluspor deplasmanından 2-1’lik yenilgi ile dönüldü. 25 Nisan’da Kadıköy’de Zonguldakspor ile 0-0 berabere kalındı. 2 Mayıs’ta Sarıyer karşısında alınan 3-1’lik yenilgi ise adeta kazanın altını ateşledi.

    Stankoviç Gitti, Ercan Aktuna Geldi

    Kulüp içinde karışıklıkların başladığı günlerde Başkan Tahsin Kaya işleri dolayısıyla Ankara’daydı. Yüksel Günay’ın asbaşkan, Aziz Yılmaz’ın da yönetici olarak yer aldığı yönetim kurulu, Tahsin Kaya’yı futbol takımının sorunlarını görüşmek için İstanbul’a çağırdı. 6 Mayıs’ta gerçekleşen yönetim kurulu toplantısından sonra ilk somut karar teknik direktör Stankoviç’in görevine son verilmesi oldu.

    Futbol takımını sezon sonuna kadar Yılmaz Yücetürk ve Ercan Aktuna’nın çalıştırılmasına karar verildi. Toplantının yankıları birkaç gün sürdü. Cumhuriyet Gazetesi’ne verdiği demeçte Aziz Yılmaz: “Takımı bu hale taraftar getirdi. Seyircimiz cezalı futbolcuların yerine sahaya çıkardığımız gençleri beğenmiyor. Aleyhte tezahürat yapıp, takımın moralmen çökmesine neden oluyor.” diyerek, taraftarı suçladı.

    Muhalefetin önde gelen isimlerinden Ali Şen ve Cevher Özden ise yönetime suçlamalarda bulunuyorlar ve Tahsin Kaya’yı “Kulübün en büyük talihsizliği” olarak niteleyerek, istifa çağrısı yapıyorlardı. Tahsin Kaya da bu çağrıya görevi devraldığı zamanki kulübün kötü durumunu hatırlatarak “Fenerbahçe Haliç gibiydi” karşılığını veriyordu.

    Yönetim Dağılıyor

    9 Mayıs’ta Kadıköy’de oynanan Ankaragücü maçında alınan 1-1’lik skor, yeni hocası ile yeni bir sayfa açmak isteyen Fenerbahçe’nin planlarını alt üst etti. Maçtan hemen sonra açıklama yapan Başkan Tahsin Kaya: “Taraftarlarımıza metanet (sabır) diliyorum, seneye şampiyonlukları yakalayacağız” diyerek ortamı sakinleştirmeye çalıştı. Bu açıklamaya rağmen kriz hafiflemiyor, yönetim kurulu üyesi Ali Ergenç “Bu yönetim Fenerbahçe’ye hizmet edemez” açıklamasını yaparak görevinden istifa ediyordu.

    Başlayan yönetim krizi yeni kararların alınmasına yol açtı. Genel Sekreter Semih Bayülgen istifa etti ve görevini Aziz Yılmaz’a bıraktı. Krizin devam ettiği günlerden 12 Mayıs’ta açıklama yapan Asbaşkan ve Basın Sözcüsü Yüksel Günay:  “Fenerbahçe kulübü 80 yıllık yaşamının en kritik ve ağır şartlarını yaşamaktadır. Yönetim kurulumuz bu nedenle bütün imkanlarını en iyi şekilde değerlendirip yeni sezonda Fenerbahçe’ye yakışır şekilde tüm branşlarda şampiyonluk iddiası ile yarışacaktır. Yönetim kurulumuz Başkan Tahsin Kaya’ya güvenerek ve inanarak çalışmalarını sürdürecektir” açıklaması ile adeta sorumluluğu Tahsin Kaya’ya bırakıyordu.

    Aynı gün eşya piyangosunun 19 Mayıs’a ertelendiğine ilişkin ilan gazetelerde yayınlandı. Kulübün ve takımın içinde bulunduğu durum, piyango biletlerinin satışını doğrudan etkiliyordu. Satışların artması için büyük ikramiye olarak lanse edilen Renault 9 marka otomobil Eminönü Meydanı’nda sergilenmeye başlıyordu.

    Gruplar Devrede

    Fenerbahçe futbol takımı, 16 Mayıs’ta İnönü Stadı’nda oynanan Beşiktaş maçında sahadan 4-0’lik yenilgiyle ayrıldı. Bu skorla Beşiktaş şampiyonluğa bir adım daha yaklaşmış oldu. Maçın ardından muhalif gruplardan olan Memduh Eren liderliğindeki “Fenerbahçeliler Grubu” mali kongrede usülsüzlük yapıldığını öne sürerek mahkemeye başvuruyordu. Piyango organizasyonu da bu kaos ortamından nasibini alıyor ve çekiliş 30 Ağustos tarihine erteleniyordu.

    Beşiktaş yenilgisinden sonra yeni teknik direktör Yılmaz Yücetürk’e olan inancını yitiren yönetimin, Galatasaray’dan ayrılması gündeme olan Derwall ile ilgilenmeye başladığı gazetelere yansıyordu.

    Fenerbahçe ligin son haftalarında artık kanıksanmaya başlanan kötü skolarla sahadan ayrılmaya devam etti. 24 Mayıs’ta Kadıköy’de oynanan Altay maçı 2-2’lik beraberlikle sonuçlandı. Maçın ardından yükselen tansiyon yönetim tarafından peşi sıra açıklanan transferler düşürülmeye çalışılıyordu. Fenerbahçe yeni sezona Altay’dan Erdi, Ankaragücü’nden Durmuş, Rizespor’dan Hakan ile güçlendirdiği kadrosu ile başlayacaktı. Bu isimlerden Hakan’ın (Tecimer) transferi planlandığı gibi gelecek yıl gerçekleşmeyecek, Hakan 1988-1989 sezonunda takıma katılacaktır.

    Aynı günlerde Rıdvan’ın (Dilmen) Galatasaray’a transfer olduğu haberleri çıkıyordu. Rıdvan, Galatasaray’a transferi bu kadar yakınken Fenerbahçe’ye katılacak ve sonraki yıllarda Fenerbahçe efsaneleri arasında yer alacaktı. 6 Haziran’da oynanan ligin son maçında Fenerbahçe Kocaelispor’u 2-1 yenerek, rakibini 2.Lig’e gönderiyor, maçın Kocaelispor’a bırakılacağına ilişkin çıkan söylentilere karşılık 2 ay sonra ilk kez galip geliniyordu.

    Minibüs

    Fenerbahçe için kaos olarak nitelenen bu sezon Galatasaray’ın 14 sene sonra şampiyon olduğu sezon olarak tarihe geçti.  Sezonun sonuna yaklaşılırken şampiyonluk ipini göğüslemesine kesin gözüyle bakılan Beşiktaş, ligin bitimine üç hafta kala, Malatyaspor deplasmanında beklenmeyen bir yenilgi aldı ve Galatasaray ile puanlar eşitlendi. Sonraki hafta 31 Mayıs’ta Beşiktaş, kendi sahasında Denizlispor ile yaptığı maç 1-1 sona erdi ve Galatasaray’ın galibiyetiyle son haftaya Galatasaray bir puan önde girdi. Son hafta iki takım da maçlarını kazanınca Beşiktaş’ın, şampiyonluğu kaybediş öyküsü de yazılmış oldu.

    1987 Piyangosu futbol takımının aldığı sonuçlarla kaosa dönüşen sezonun sonunda bir kez daha ertelendi. Son kez ertelenen tarih 1 Ekim’di. Bu tarih aynı zamanda çekilişin yapıldığı tarih oldu. Piyangoya ödül olarak konulan 5 minibüsten sadece biri satılan biletlere isabet etti. Minibüsü kazanan talihlinin ödülünü kulübe bağışlamasıyla birlikte piyangonun ödülü 5 minibüs kulüp tarafından satışa çıkarıldı.


    1989 : Piyango Fenerbahçe’ye Vurdu

    Hikayesini yukarıda anlattığımız 1986-1987 sezonu gibi 1987-1988 sezonu da Fenerbahçe için kötü sonuçlanmıştı. Takım sezonu 8. sırada bitirmiş ve camianın sabır eşiği kırılmıştı.

    Yeni sezon öncesi Fenerbahçe yönetimi önemli transferler gerçekleştirdi. Başkan Tahsin Kaya ve futbol şube sorumlusu, geleceğin başkanı, Metin Aşık, Alman Milli Takımı kalecisi Toni Schumacher’in transferini bitiriyor, bu transferin yankıları ülke sınırlarını aşıyordu.

    Aynı dönemde Sakaryaspor’dan Oğuz ve Aykut da transfer ediliyor, takımın başına da Todor Veselinoviç getiriliyordu. Fenerbahçe’nin fırtına gibi estiği bu sezonda eşya piyangosu biletleri 5.000 liradan satışa çıktı. Çekiliş tarihi olarak 19 Mayıs belirlense de, çekiliş 19 Ağustos’a erteleniyor, ödül olarak konulan 5 adet ev ve 10 adet otomobilin tamamının satılmayan biletlere çıkması, basında “Piyango Fenerbahçe’ye vurdu” başlığı ile haber oluyordu.


    1996

    Ali Şen’in başkan olmasıyla futbol takımının 6 yıl aradan sonra şampiyon olduğu 1995-1996 sezonunda piyango organizasyonunu yönetim kurulunun muhasip üyesi Mehmet Ali Aydınlar üstlenmişti.  Daha önce yaşanan ertelemeler göz önüne alınarak çekiliş tarihinin 30 Ağustos olarak belirlendiği piyangonun biletleri 500.000 liradan satışa sunulmuştu. 150 Milyar lira gelir beklenen piyango için basılan 400.000 biletin 326.000 adedi piyasaya sürüldü ve çekilişin yapıldığı 30 Ağustos tarihinde yetkililer 142.000 biletin satıldığını açıkladılar. Elde edilen 71 Milyarlık gelir, kulübün hedeflediğinin yarısıydı.


    Yüzüncü Yıl Eşya Piyangosu

    2007 yılında 100. yaşını kutlayan Fenerbahçe’nin yaptığı bir çok değerli organizasyondan biri de eşya piyangosu düzenlemek oldu. 28 Nisan’da çekileceği açıklanan piyango biletleri 10 yeni lira fiyatla ve üzerinde  Başkan Aziz Yıldırım ve Muhasip Üye Murat Özaydınlı imzasıyla satışa çıktı. Toplamda 3 daire ve 11 otomobilin ödül olarak yer aldığı piyango, 11 yıl aradan sonra kulübün düzenlediği ilk piyangoydu. Bu piyangoyu diğerlerinden ayıran en büyük özellik, yenilenen stadyumdan 326 adet kombine biletin de ödüller arasında yer almasıydı.


    2021 : İlk Dijital Piyango

    2007’den sonra yapılan ilk piyango organizasyonunu diğerlerinden ayıran özelliği, dijital biletlerin satışının www.nesine.com üzerinden yapılıyor olması. Linke tıklayarak satın alınabilecek piyango biletlerinin bedeli ise 5 tl olarak belirlenmiş durumda. Bugün itibariyle satışa sunulan biletlerin yarısının satıldığını, satışın yapıldığı web sitesinde yer alan sayaçtan anlıyoruz.

    Barış KENAROĞLU


  • Namık Sevik

    Namık Sevik

    Pazar gününü buram buram hüzün kokan bir yazıyla geçirmek istemeyebilirsiniz ama o yazıyı İslam Çupi yazdıysa başka olur… Namık Sevik 21 Ağustos 1986 tarihinde bu dünyadan ayrıldı. Arkasında muhteşem bir gazetecilik kariyeri ve bir o kadar muazzam bir özlem bıraktı. İşte İslam Çupi, onun ölümünden 8 sene sonra bu özlemi anlatıyor. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Sazlar Çalınır Çamlıca’nın Bahçelerinde

    Üsküdar Kısıklı’dan Çamlıca tepesine doğru kıvrıla kıvrıla çıkan eski İstanbul yeşillikleri, yine aynı güzargahta, bu kentin efendilik, çelebilik imbiğinden geçmiş bir yığın renkli hayatlarına, sofa ve oda kapılarını gıcırtılarla açan, bahçeli, ahşap binalar ve köşkler, dükalığa kurulmuş bir cinayet şantiyesinin dev palet bıçaklarına, adı her gün “Doğa” olan çocuğunu, bu dişlilerin iştahına doğru fırlatıyor.

    Kısıklı’da bir nihaventin tanbur sesi olan, eski İstanbul akşamları, İcadiye’de flurya, saka, ispinoz ve de bülbül olan Türk sanat müziği seansları, en tepelerde “sazlar çalınır Çamlıca’nın bahçelerinde” diye anlık enstrümanların sesleri, grayder ve loderlerin mekanik naraları altında, gittikçe etkisini kaybetmekte ve duyulmaz bir çığlık olmaktadır, sonunda…

    Kısıklı, İcadiye ve Çamlıca, yeşile düşman olmuş, para karşısında, tüm güzel eski yapraklarını dökerken, devlet köstebeği karayolları da, TEM’in asfalt damarlarını bu emsalsiz tabiatın en ücra köşelerine sokmamak için, yüzeyi çelik ve betondan bir viyadük ve tünel bombardımanına tutmaktadır.

    Çamlıca tepelerinin az düşmüş metreli eteklerinde eski İstanbul’u, o tabiat harikası İstanbul’un en güzel günlerini yaşamış insanlarına, uzunluğu hiç kesilmeyecek bir uyku için, topraktan yatak olan Çakaldağı mezarlığı, ölüler rahmetine kurulmuş bu yörenin son yeşilliğidir belki de, artık…

    Namık Abi’nin Evi

    Boğazdan kopup gelen her tür isim ve hızdaki rüzgarlara karşı, seksen yıllık yeşil bağrını olanca korumasızlığı içinde açan Çakaldağı mezarlığı, etrafını çepeçevre dolanmaya hazırlanan TEM’in tali yollarının karşısına, iri çamların, iğne yapraklarını teker teker sivrilterek, çoktan kaybedilmiş bir İstanbul savaşının son cephesini oluşturmaktadır, güya…

    Çakaldağı mezarlığının alçak taşlı girişine varıp, adeta betonlaşan toprak yokuşun sağına kaykılıp, 50 metre yürürseniz, yine yönü sağa rastlayan, damı selvili, çevresi yabani otlu, betonarmesi beyaz mermerli, küçük ve şirin, adresi dünyevi değil, uhrevi bir eve rastlarsınız.

    Bu evde 8 yıldan beri, Türk basınının saygın isimlerinden ne kadar insan olunabilecekse o denli insan, ahlakta, beyefendilikte, çelebilikte, güzellikte bir doruk oturmaktadır ; Namık Sevik.

    Bu kentin ve eski Bab-ı Ali’nin son İstanbullularından biri olan Namık Abi, tüm mekan ve insan kavramları, yeni terzi ve mimarlarca ters yüz edilip tanınmaz hale getirildikten sonra, bu dükalığın adam prototipi ile birlikte, bir mezbele konumundaki yerlerini de terk ederek Çakaldağı’ndaki küçük evine sığınmıştır, ebediyyen…

    Yeldeğirmeni’nden Kaçanlar

    Yeldeğirmeni, ne Namık Abi’nin doğumundaki çocuklukta olduğu kadar yeşil ve gürültüsüzdür şimdi, ne de oyun alanları ve çeşitli ağaç tepeleri ile o dönemlerde bulunduğu kadar yaramaz…

    Ağaç doruklarından oksijen oksijen bakılan o alçak evli semt, katları göğe doğru yapılmış yüksek apartmanları, asfaltlanmış caddeleri, otomobil sirenlerince bir İsrafil borusuna çevrilmiş gürültüsü ile, Sevik’in çocukluğundaki asudeliğin çok uzağındadır şimdi…

    Semih Bayülken de kaçmıştır Yeldeğirmeni’nden, Memduh Eren de, hatta hatta, semtin sembollerinden hırsız Semai de terki diyar edip başka bir adrese sığınmıştır, Kadıköy’de…

    Yeldeğirmeni’ndeki bütün Ermeni ve Rum meyhanelerinin kadehleri kırılmıştır.

    Sırtındaki omuzluğu ile Silivri’nin en kaymaklı yoğurdunu bağırarak mahalle arasında satan Mestan Ağa, yaptığı sakız gibi dondurmayı, bakır bakracını, dut ağacından olma tahta korunağına sardığı kar beyazı havlularla örtüp satan esnaf, eski İstanbul kartpostallarında kalmış anı insanlardır, artık…

    O yaz bayramlarında, semtin güneşi çabuk inen yerlerinde kurulan açık hava cambazhanesi, palyaçosu, çığırtkanı, telde ürkek ürkek hava adımı atan cambazı, etrafında çeşitten birbirine vuran kalabalığı ile, eski takvim yapraklarına sarılmış bir yalancı dolmadır, artık Namık Abi…

    Süreyya Sineması ötesi bir yeşiller ülkesi olan Moda ve burnu, o İtalyan ve Rum azınlıkların oturduğu aşı boyalı, geniş bahçeli, tahta köşkler, sahipleri ile birlikte tepeden Marmara’ya “denize inen sokak” çaresizliği içinde yuvarlanıp kaybolmuşlardır, İstanbul ve senin için…

    Moda’dan Fenerbahçe’ye… Gidenler…

    Basının fıkra devi Falih Rıfkı Atay, Türk hikayeciliğini köyden alıp içine İstanbul sokan Haldun Taner, futbolumuzun ilk esatiri kahramanı Zeki Rıza artık ne Moda’nın aristokrasisini selamlayabilmekte ne de mağrur adımları ile yaşadıkları semte bir kundura şerefi verebilmektedir.

    Fenerbahçe burnunun orta kuzeyinde en güzel kumunu yığan aynı isimli plaj, kendisine bir 50 yıl yelpaze zerafetinde vuran dalgaların efendiliğinden pek sıkılmış olacak ki, tahta kabinleri, trampleni, küçük şarpileri, kum şemsiyeleri ve gişesi ile birlikte o kıyıdan koparak, başka bir dünyaya göçmüşlerdir.

    Senin, bana, İstanbul’a ve sevdiklerine yaptığın gibi, Namık Abi…

    Todori meyhanesinin bir masasında Selahattin Pınar’ın mızrabında bir İstanbul nihavendi olup, etrafı helezon helezon esir alan deruni musiki bugünlerde susmuş, rakı hayalhanesinde tiyatro oyunculuğunu bir mizah mitralyözü yapan Vahdi Ersin ve Salih Tozan gibi komedi sanatçıları, repliklerini bitirip bir dönülmez yolculuğa çıkmışlardır, belki de…

    Bab-ı Âli de Bitti

    O eski Kadıköy vapur iskelesi de, o kadar sıcak insan ve terbiye kokmaz artık, Namık Abi…

    Vapurlar ne gelin duvağı beyazlığında ne de Marmara İstanbul’un en mavisi değildir. O lüks mevki, o güzel insanlarla birlikte Kadıköy’ün hayatının içinden çıkmışlardır, şimdi.

    O Karaköy meydanının sağından, insanları Cağaloğlu’na bırakan, ne tarihi Amerikan arabaları kalmıştır yollarda, ne de şöförlerin adam başına istedikleri 25 kuruşluk ücret…

    Bab-ı Ali de bitmiştir şimdilerde. Ne üçüncü hamur kağıtlı bir bobin ne yuvarlanır dar sokaklarında, ne de bodrumda dev bir rotatif bütün Türkiye’yi merdanesine alıp çevirir.

    Çıkacaksan eğer Cağaloğlu’na Namık Abi, bundan sonra zahmet etme…

    Yalnızlığı seyredersin sadece…

    Çakaldağı Mezarlığı’ndaki Ev

    21 Ağustos’ta birlikte geleceğiz Çakaldağı mezarlığındaki sizin eve Namık Abi…

    Bizi nasıl karşılayacaksın, bilmiyoruz…

    Belki öfkeli, belki biraz kırık ya sevecen ya da okyanus suları kadar çok hoşgörüyü üstümüze dökerek, kirlenmiş vücutlarımızı bir güzel yıkayarak…

    Şikayet edeceksin bizi… Belki tanrıya, belki ondan öte bir makama…

    Ne yaptınız İstanbul’a” diyeceksin. Oradan atlayacaksın basına.

    Bu kadar yalan dolan, bu kadar mübalağa ve tevzirat, hocanız kim oldu ki, evladım.” Cevap veremeyeceğiz, yüzümüze mahcubiyet denen kırmızının en belirgin tonu oturacak, sana değil, toprağa bakacağız, birlikte…

    Bu bir kucaklama, algılama, bu dünyayı sıfır meridyenden ufuk ucuna kadar kavrama becerisidir.

    Kimse senin kadar büyük olamadı Namık Abi… Ne İstanbul için, ne Bab-ı Ali için…

    İkisi de üzerimize yıkıldı. Esas toprağın altına giren siz değil, bizleriz…

    Hem de hala canlı imişcesine roller yaparak…

    İslam Çupi – 31 Temmuz 1994 / Milliyet Fiesta


    Not : IslamCupi.org adresini ziyaret etmeyi unutmayın. Üstadın birbirinden leziz yazılarını toplu halde orada bulabilirsiniz.