Etiket: Mesut Dizdar

  • Fenerbahçe Basketbolunun Kuruluşu XVI

    Fenerbahçe Basketbolunun Kuruluşu XVI

    Kadim bir metinle karşınızdayız… Cem Atabeyoğlu ve Muhtar Sencer’in, Fenerbahçe’de basketbol takımını meydana getirmesinin hikayesi… Cem Atabeyoğlu anlatıyor: Fenerbahçe Basketbolunun Kuruluşu XVI

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    İdeal Arkadaşım Muhtar Sencer

    Bugün Fenerbahçe kulübünde bir basketbol şubesi varsa ve bu şube Sarı-Lacivert renkleri dorukta dalgalandırıyorsa, bunu Muhtar Sencer’e borçlu olduğumuzu daima hatırlamalıyız. O yalnız Fenerbahçe Kulübü’nde değil, Türk basketbol tarihinde de anıtlaşmış bir isim olarak daima yaşamalıdır ve yaşayacaktır da.

    Bu candan arkadaşımın, bu idealist insanın, bu büyük Fenerbahçelinin aziz hatırasını, bu davada daha ilk günlerden itibaren onunla omuz omuza çalışmış ve çarpışmış bir arkadaşı olmanın hazzı ve gururu içinde saygıyla anıyorum. Ve ona şu satırlarımla seslenmek istiyorum:

    “Büyük eserin Fenerbahçe basketbolu bugün doruklardadır, tertemiz adın Fenerbahçe’nin modern spor salonunda, aziz hatıran gönüllerimizde yaşamaktadır. Rumelihisarı’ndaki kabrinde nur içinde yat, huzur içinde uyu sevgili Muhtar”

    Birkaç yıl peş peşe, Fenerbahçe basketbol takımı sezonu, onun kabrini ziyaret ederek açmıştı. Ne güzel bir olaydı bu. Onun kabri başında, bugünkü Fenerbahçeli basketbolculara Muhtar Sencer’i anlatmak ve tanıtmak şerefi de bana düşmüştü. Ne büyük bir hazla ve heyecanla yerine getirmiştim bu görevi. Onu, bugünün basketbolcularına, ilk takımlarımızla uğraşırken birlikte duyduğumuz heyecan içinde anlatmaya çalışmıştım hep. Ve onu Fenerbahçeli basketbolcularla birlikte kabri başında anarken sevgili Muhtar Sencer’in o tertemiz ruhunun nasıl şad olduğunu izaha gerek var mıdır acaba?

    Biz’den Sonrası

    Kişiler fanidir, kuruluşlar ve eserleri ise ebedi.

    Benden kısa bir süre sonra Muhtar Sencer de koptu, kendi eliyle kurup, yoktan var ettiği basketbol şubesinin başından. Sonsuza doğru giden ve varış ipi bulunmayan bu bayrak yarışında stafet, elden ele geçirilecekti.

    Bizler, bu kutsal stafeti kimseden teslim almamıştık. “İlk adamlar” olarak başlamıştık yarışa. Onu, zamanı gelince başka ellere teslim etmiştik. Sonra yarışı onlar sürdürmüşler ve zamanı geldiğinde onlar da başka ellere aktarmışlardı.

    Muhtar, kırgın ve hatta küskün olarak gitti. Almanya’ya yerleşti, orada senelerce kaldı. Ben, şeklen Fenerbahçe basketbolunun dışındaydım ama her zaman en yakınında hatta ta içindeydim. Fenerbahçe basketbolunun başarılarını mektuplarıma ona yazıyordum. Başarısız yıllarda ise bu konuda ona karşı suskun kalmayı yeğliyordum.

    Bizlerden sonra Enis Sine’ler, Sedat Bayur’lar, Bülent Büyükyüksel’ler, Emin Cankurtaran’lar, Nejat Ekit’ler, Ali Şen’ler, Erol Demiroma’lar, Saffet Aktarı’lar, Güner Yalçıner’ler, Hüseyin Kozluca’lar, Altan Dinçer’ler, Erdal Poyrazoğlu’lar, Engin Berker’ler, Mete Yalçın’lar, Mesut Dizdar’lar, Ferhan Baras’lar bu stafeti taşıdılar, şerefle ve fedakârlıkla.

    Aralarından basketbol yöneticiliği ile başlayıp Fenerbahçe Kulübü Başkanlığı’na kadar yükselenler oldu. Emin Cankurtaran ve Ali Şen kardeşlerim gibi.

    Fenerbahçe basketboluna hizmet eden bu isimleri burada sevgiyle, takdirle ve saygıyla anmak isterim. Himmetleriyle var olsunlar.

    Cem ATABEYOĞLU

    (SON)

  • Şeref Has Röportajı

    Şeref Has Röportajı

    Yüksek müsaadesiyle, geçmiş yıllarda Fenerbahçe Resmî Dergisi için yaptığı röportajları sitemizde yayınladığımız Sibel Kurt, yine müthiş bir Şeref Has röportajı ile karşınızda… Ağabeyi Mehmet Ali Has’tan sonra, Fenerbahçe’de 5 şampiyonluk yaşayan Şeref Has tarihe geçmiş kahraman bir futbolcuydu. Nur içinde yatsınlar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Özlenen Kaptan

    Biz aramızda “Fenerbahçeli olunmaz Fenerbahçeli doğulur.” deriz her zaman. Peki, siz nasıl Fenerbahçeli oldunuz Şeref Bey?

    Annem, ablalarım ve futbolcu büyüğümüz ağabeyim Mehmet Ali Has hepsi Fenerbahçeliydi. Ben de onların bu sevgisini görerek Fenerbahçeli oldum. Zaman içinde de bu sevgim ve ilgim arttı.

    Spora Beyoğluspor’da başladınız…

    Futbola aşırı bir sevgim ve merakım vardı. Beni Beyoğluspor’a Raif Dinçkök aldı. Kendisi İsmet Uluğ zamanında başkan vekiliydi. 5000 TL’ye aldı, 5000 TL de kendisi verdi. 10.000 TL’ye bir daire geliyordu. İyi bir rakamdı. Beyoğluspor’da bir sene oynadım. Altyapıda yetiştim. Fakat hedefim Fenerbahçe Spor Kulübü’nde oynamaktı.

    Ve hedefinize ulaştınız. Fenerbahçe’ye transferiniz nasıl gerçekleşti?

    Benim futbol hayatım Fenerbahçe genç takımında Sabri Kiraz hocamızla başladı. Can Bartu, rahmetli Avni Kalkavan ve ben genç takımda beraber yetiştik. Kabataş Lisesi’nde okuyordum. 18 yaşında iken Büyük Fikret bizi A takımına aldı. 1956-1957 sezonu. Bizi Moskova’ya götürdüler. O zaman değerli sporcularımızla on beşer dakika oynamıştık. Çok büyük oyuncular vardı, ağabeyim Mehmet Ali Has, Burhan Sargın, Lefter, Küçük Fikret, Donanma Kamiller. O zaman böyle kaliteli bir takımda oynama şansını yakaladık. Çok gençtik. Etap etap Can Bartu ile maç bitimine doğru oyuna girerdik. Fikret Arıcan bizi alıştırıyordu. 14 yıl Fenerbahçe’de oynadım, 7 kez kaptanlık yaptım, 169 gol attım. Ama maalesef sakatlığım nedeniyle Manchester’da oynayamadım. Ogünler, Çevrimler, Ziyalar, Puşkaşlar, Canlar, Şükrüler bu takımla 6 şampiyonluk yakaladık. Fenerbahçe’de bu gördüğümüz üç yıldızdan birini bizim ekibimiz aldı. Müthiş bir duygu öyle bir yaşıyorsunuz ki rüya gibi…

    Şeref Has Röportajı

    Araya vatan hizmetiniz girdi. Ordu milli takımında oynadınız…

    1958’de askere gitmiştim. Askere gittiğimizde hemen ordu milli takımına aldılar. B milli takımına seçildim, oynadım üç maçtan sonra A milli takımına çıktım.

    Milli takımda da hem oynadınız hem kaptanlık yaptınız…

    48 defa milli oldum. 7 defa kaptanlık yaptım. Milli takımın 17. kaptanıydım. En büyük düşüm milli formayı 50 kez giymekti. Sakatlığım nedeniyle 48 kez giyebildim. Kısmet bu kadarmış.

    Kırılamamış gol rekorunuz var… 

    Evet. En büyük gol kralı Zeki Rıza Sporel. O’nun rekorunu Lefter kıramamış. Lefter’in rekorunu da Cemil ile ben kıramadım ama bizim altımızdan gelenler de bizim rekorumuzu hala kıramamış. 

    Kafa golleriniz de çok ünlü…

    Diyebilirim ki 50-60 tane kafa golüm var, diğerleri sağ sol ayak goller…

    Yıl 1966 Fotospor’un açtığı yarışmada yılın sporcusu seçildiniz. Ve yine Güneş gazetesinin yaptığı Fenerbahçe tarihinin altın karmasında yer aldınız. Bu efsane isimleri bir kez daha hatırlayalım: Selahattin – Şeref – Cihat – Basri – Küçük Fikret – Alpaslan – Can – Lefter – Cemil – Büyük Fikret – Zeki Rıza…Bu isimlerin hepsi çok değerli. Bizimle paylaşacağınız anılarınız var mı?

    1963-1964 sezonunda lig şampiyonu olmuştuk. Galatasaray da Türkiye Kupası’nın şampiyonu. Şampiyon olduktan sonra federasyon bir karar aldı. Galatasaray ile Atatürk Kupası oynanacak. Maç başladı. İlk golü yedik. Bazı idareciler eleştirmişti: “Neden bu maçı kabul ettiler” diye. Sonra 2. yarıya çıktığımızda içerde yemin ettik ve hep beraber “Biz Fenerbahçe oyuncusuyuz, her şeyimizi bu maça vereceğiz” dedik. O maçı 3-1 kazandık, ilk ve son golü Ogün Altıparmak, 2. golü de ben atmıştım. Atatürk Kupası’nı aldık. Yine Ankara’da Beşiktaş ile özel bir maç yapıyorduk, gece maçıydı. Ben de böyle 30 metreden falandı kale tarafından gelen topa köşeye doğru müthiş bir şekilde vurdum top takıldı, öyle yere düştü, ben de golü attım. Ankara’da bir gece maçında Ankaragücü ile oynuyoruz. Lefter, Can orta sahada ben forvette bir frikik oldu, hakem düdük çalmadan Lefter golü attı hakem vermedi, tekrarladı bir daha vurdu aynı köşeden gene gol oldu müthiş bir şeydi. Lefter ağabeyimin bu golünü hiç unutamam.

    Şeref Has Röportajı

    Derbi maçlarında neler yaşardınız?

    Biz derbi ve tüm maçlara “Maçı kazanacağız, bu maçı alacağız; taraftarımızı, kendimizi, yöneticilerimizi, teknik heyetimizi mutlu edeceğiz” diyerek çıkardık. Kazanma azmiyle… Futbol bu kazanırsın da kaybedersin de bu her zaman öyle ama hep kazanmak için çıkılır. Birinci yarıda gol yiyip soyunma odasına döndüğümüzde “Çocuklar maç henüz bitmedi, bu maçı kazanacağız, yediğimiz golleri unutun sanki maç yeni başlıyor 0-0’mış gibi tekrardan başlayacağız” diyerek konuşmalar yapardık. Hakikatten kazanırdık. Kaybettiğimiz zaman ise soyunma odasına döndüğümüzde kimse bir diğerini suçlayacak hiçbir laf etmezdi. “Sen hata yaptın da bunu kaçırmasaydın da” diyerek maç hakkında asla konuşmaz, duşumuzu alır eve giderdik.

    En mutlu olduğunuz an?

    Fenerbahçe’de şampiyon olduğumuzda kupayı kaptığımız zaman. Derbi maçlarını kazanmamız da her zaman ayrı bir coşku olurdu.

    Çok teknik direktörle çalıştınız.

    Tabii 13 senede çok teknik direktör geçti. Fikret Arıcan, Abdullah Gegiç, Molnar, Oscar Hold, Kokotoviç, Szekely… Hepsi ayrı bir öğretici, ayrı bir teknikti. Onlarla Balkan Kupaları’na gittik, UEFA maçlarına gittik. UEFA’da 2 maç direnip 3. maçta eleniyorduk. Artık bundan sonrasında yeni oyuncularımızdan beklentimiz bizim alamadığımız UEFA Kupası’nı getirmeleri. Hep birlikte onlara tam desteğimizi vereceğiz.

    Uğurlarınız var mıydı?

    Uğurlarım yoktu. Mesela “13” numara uğursuz derlerdi dolabım “13” numaraydı. “Lütfen değiştirin” demedim. Yalnız sahaya çıkarken hepimiz sağ ayakla çıkardık. Tüm futbolcuların alışkanlığıydı.

    Şeref Has Röportajı

    Örnek aldığınız oyuncular?

    Büyüklerimiz ağabeyim Mehmet Ali Has, Lefter, Küçük Fikret, Burhan Sargın, Suphi Bey, Halit Deringör, Basri Dirimli, Naci Erdem gelmiş geçmiş en iyi futbolcular. Hangisini örnek almazsınız ki.

    1950’li yıllarla bugünü karşılaştırırsak hangi futbol daha kaliteli?

    Formalar yağmur geçiriyordu, karda, buzda, kumda her şartta oynanırdı. Bizim oynadığımız zeminde at koşmazdı. Top sekmezdi. Dolmabahçe Stadı’nda ayağını uzatıyordun, top sekiyor kafana çarpıyordu. Bizim zamanımızda oyuncularımız bu kötü koşullarda bile 20-25 metreden kendi oyuncularının ayağına top atıyordu. Bugünkü oyuncular ise 4-5 metrede büyük top kaybı yapıyorlar, O zamanlar bu kadar top kaybı yoktu, alınmasın şimdiki oyuncular ama bizim zamanımızdaki futbol daha kaliteliydi.

    Ya tribünler…

    Tribünler muhteşemdi, kravatlı gelirler, küfür yok, oyuncuları alkışlarlardı. Takım farkı yoktu, çıkışta Beyoğlu’na yürürlerdi. Sporcular da öyle… Oradan evlerin yolu tutulurdu.

    Tabii Avrupa şartları o yıllarda Türkiye ile kıyaslanamazdı…

    Avrupa çok öndeydi, antrenman sahaları, statları daha bir düzgündü. Biz lig maçlarını Dolmabahçe’de oynuyorduk ama bugün stadımıza ve koşullarımıza baktığımda bunlarla gurur duyuyorum. Avrupa’daki birçok kulüpten bile önde.

    Şeref Has Röportajı

    “Sahada menisküs olsam gam yemeyeceğim. Beni en çok üzen sokakta yürürken menisküs olmam” dediniz. Ve futbolu bırakmaya karar verdiniz. Bu Türk futbolu ve sizin için büyük bir şansızlıktı. O yıllarda tüm spor camiası derin üzüntü içindeydi. Hatta o sıralarda dargın olduğunuz söylenilen Fenerbahçe takımının teknik direktörü Molnar’ın “Şeref, futbolu bırakıyoo. Yazık ediyöö, adam gibi bir futbolcu” demekten kendini alamadığı basında yer aldı. Futbolu daha 4 yıl oynayabileceğinizi düşünüyordunuz fakat sakatlığınızın yakanızı bırakmayacağı inancıyla o yıl (1969) jübilenizi yaptınız. Çok parlak, şovlu ve ihtişamlı geçti… Başlama vuruşunu Sayın Hülya Koçyiğit yapmıştı. Maalesef erken bir “Allahaısmarladık” dediniz… O geceyi anlatır mısınız?

    Dün gibi hatırlıyorum. 29 Haziran 1969. Mithatpaşa Stadı’ndaydı. Şovla başladı. Artistlerle jokeyler arası bir müsabaka gerçekleşti. 1-0 jokeylerin galibiyetiyle başlayan bu maçta artistlerin kalesini koruyan Fikret Hakan ve rahmetli Öztürk Serengil sakatlanarak oyundan çıkmışlardı. Ondan sonra oynanan Galatasaray- Fenerbahçe maçı. Fenerbahçe’nin galibiyetiyle sona erdi. Sonrasında benim veda törenim başladı. Yine takım kaptanı olarak sahaya çıktım. Almanların “Harika çocuğu” gol kralı Uwe Seeler’i ve o sıralarda Almanya’nın Hamburger SV Takımı’nda oynayan eski Fenerbahçeli kalecimiz Özcan Arkoç’u davet etmiştim. 30.000 kişi gelmişti. Stat doluydu. Kupalar, madalyalar, çiçekler ama en önemlisi bizim takımın ve diğer takımın taraftarlarının, arkadaşlarımın ve yöneticilerimin kucak dolu sevgisi… Unutulmaz bir gece unutulmaz bir jübileydi benim için.

    Fenerbahçe Spor Kulübü’nde yöneticilik döneminiz başladı.

    1981-1983 döneminde Ali Şen Bey’in başkanlığındaki yönetimde bulundum. Yönetimde Abdullah Acar, Ali Dinçkök, Mesut Dizdar gibi arkadaşlarımız vardı. Bu dönemde beş kupa aldık. Türkiye Kupası, TSYD Kupası, Donanma Kupası, Westfalya Kupası, Vatan Kupası. Takımdan Ali Dinçkök sorumluydu, transferleri kendi yaptı, iki tane Yugoslav yıldız getirdi, teknik direktör ise Branko Stankoviç’di. Almanya’dan İlyas Tüfekçi’yi, Trabzonspor’dan Hasan Yıldızeli’ni aldı. O sezon ne kadar kupa varsa aldık. Fenerbahçe tarihine geçtik. Oyuncularla oturup, oyuncularla kalkıyorduk.

    Sonra Türk Futbol Fedarasyonu’nda (TFF) görev aldınız…

    Bir süre de TFF’de milli takım sorumluluğu yaptım. 2000-2001 sezonunda Fenerbahçe şampiyon olmuştu, federasyon olarak kupayı ben verdim. Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanımız Sayın Aziz Yıldırım’ın başkanlığındaydı. Kupayı verirken yaşadığım duygular anlatılmaz. O ne haz o ne sevinç ne büyük bir mutluluk olmuştu benim için.

    Federasyon idareciliği ile kulüp idareciliği arasındaki fark nedir sizce?

    Federasyonda çalışmak güzel tabii. Kulüp idareciliği de güzel. Fakat federasyon idareciliği biraz daha farklı çünkü kulüp idareciliğinde sadece kulübünle ilgileniyorsun fakat federasyonda tüm kulüplerle ilgileniyorsun. Amatör ligden tutun da tüm liglerle… Daha zor tabii.

    Sizce yabancı oyuncu sınırlandırılması tamamen kalkmalı mı?

    Aslında bir kriter getirilmesi lazım. Bence serbest bırakmalı. Yabancı oyuncularda da kulüpler daha titiz ve seçici davranmalı. Kalitesiz oyuncular gelince oynayamıyorlar. Oynayamayınca da paralarını alamıyorlar. FIFA’da çok dosya var. Bu da kulüplere kötü oluyor…

    Şeref Has Röportajı

    Ve bugün Fenerbahçe Spor Kulübü artık bir dünya kulübü olarak görülüyor ve örnek alınıyor. Siz neler söyleyeceksiniz? 

    Benim için gelmiş geçmiş en büyük Başkan Aziz Yıldırım. Alt yapı, stat, bütün amatör branşlar hepsi muhteşem. Tarihe geçecek bir başkan ve yönetim. Kim bir tuğla koyduysa hepsini tebrik ediyorum, sağ olsunlar, var olsunlar. Bunlar çok büyük hizmetler.

    Sizlerin deneyimlerinden yeteri kadar faydalanılıyor mu? Eski bir oyuncu olarak beklentileriniz nelerdir?

    Benim dönemimdeki futbolcuların deneyimlerinden, bizlerden epey yararlanıldı. Bugünlere baktığımda eski futbolcular bildiğim kadarıyla çoğunlukla maçları izlemeye gidiyorlar yani altyapıda görev almıyorlar. Altyapıda çoğunlukla yabancı hocalar var. Biraz daha faydalansınlar, gözlemci olarak Anadolu’da genç çocukları gözlemleyebilirler, oradan oyuncu getirebilirler. Kulüp bu arkadaşlara görev verirse bu arkadaşlarımız da kulübün altyapısına yardımcı olurlar. Bir isteğim de huzurevi projesinin gerçekleşmesi.

    Maçları sık sık takip edebiliyor musunuz?

    Ben de 12 numara taraftarımızla birlikte 12. oyuncu olarak stada geliyorum (Gülüyor). Ali Dinçkök Bey ile beraber seyrediyoruz. Kupa maçlarına dışarı gidiyorum. Fenerbahçe’yi Avrupa’da da takip ediyorum. En büyük dileğim Fenerbahçe’nin maçlarını bu sene her zamankinden fazla yurt dışında seyretmek. Fenerbahçe’nin hedeflerinin artık çok büyüdüğünü görebiliyorum. Sanırım bu hedeflerimiz de gerçekleşecek.

    Bugüne baktığımızda sizi etkileyen oyuncular…

    Tuncay ve Rüştü’yü beğenirdim. Şu an takımda değiller. Fenerbahçe ile özdeşleşmiş olduklarını düşünüyordum. Ayrılmaları beni biraz hayal kırıklığına uğrattı ama şimdilerde her şeye daha profesyonel gözle bakılıyor. Bu açıdan fikir üretemiyorum. Gönlüm futbolu Fenerbahçe’de bırakmalarıydı. Ama kim bilir? Alex’i beğeniyorum. Tabii ki dünya starı Roberto Carlos. Hep beraber izleyip göreceğiz.

    Taraftarlarımız için mesajınızı alabilir miyiz?

    Maç başlıyor ve taraftar müthiş. “Non-stop” susmak yok. 12 numara olmayı fazlasıyla hak ediyorlar. Her zaman temennim Fenerbahçe’nin ayrıcalığını hissettirsinler, centilmenlik örneği teşkil etsinler. Tüm branşlarda verdikleri destek için hepsine teşekkür ediyorum.

    Sibel Kurt – Fenerbahçe Resmî Dergisi Röportajı

  • 1979 Faaliyet Raporu

    1979 Faaliyet Raporu

    Büyüklerimiz sayesinde muhteşem bir seriye daha başlıyoruz. Kulübümüzün tarihî faaliyet raporları yayında. İlk sırada 1979 Faaliyet Raporu var.

    Dönemin yönetim kurulu üyelerini, futbol altyapısı kadrolarını, o yıl vefat eden üyeleri ve yine aynı sene 40 yıllık üye sıfatını kazananları göstermesi açısından çok kıymetli bir belge.

    İleride bir gün Fenerbahçe Spor Kulübü’nün mâlî tarihini yazacaklar için de değerli bir kaynak olacak.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Not: Sayfa görünümlerini aşağıda takdim ettiğimiz raporun PDF versiyonuna “BURADAN” ulaşabilirsiniz.


    1979 Faaliyet Raporu


    Yönetim Kurulu Üyeleri:

    Faruk Ilgaz (Başkan)
    Eşref Aydın (2. Başkan)
    Muzaffer Selvi (Genel Sekreter)
    Engin Berker (Muhasip Üye)
    Korel Durgun (Spor Direktörü)
    Şevket Ustaoğlu (Sosyal Üye)
    Altan Ayanoğlu (Üye)
    Başaran Ulusoy (Üye)
    Metin Özgül (Üye)
    Cemal Şener (Üye)
    İmadettin Tezcaner (Üye)
    Mehmet Ali Trak (Üye)
    Mesut Dizdar (Üye)

    Amatör Futbol Şubesi – Genç Takım (A)

    Hakan Çakır
    Mustafa Arabacıbaşı
    Müjdat Yetkiner
    Sönmez Yılmaz
    Nuri Ergen
    İlkay Günaydın
    Önder Çakır
    Ergün Duman
    Recai Yılmaz
    Şevki Kantaroğlu
    Hasan Pakkoç
    Tevfik Sarper
    Hasan Kayıran
    Cemil Kenar
    İhsan Maya
    Suat Gül
    Mustafa Öner
    Sadettin Akayküçük
    Mustafa Sütlü
    Taci Yat

    Amatör Futbol Şubesi – Genç Takım (B)

    Ahmet Tosun
    Sait Sarıgül
    Ercan Başer
    Mehmet Ali Büyük
    Mehmet Özyayanlar
    Şerafettin Temizer
    Mustafa Sipahi
    Fahrettin Mengü
    Harun Türk
    Şerafettin Bektaş
    Melih Mergen
    Mümtaz Yılmaz
    Ziya Türk
    Mehmet Akaydın
    Serdar Aydemir
    Semih Oğuz
    Serdar Demirgenç

    Amatör Futbol Şubesi – Yıldız Kadro

    Turgay Bulfurcu
    Hüseyin Balaman
    Zeki Ören
    Süleyman Topcu
    Ediz Aydoğdu
    Halit Topraksu
    Cebrail Öz
    Bekir Nasır
    Zeki Başmanav
    Mehmet Özer
    Kenan Aktunç
    Mehmet Yalmazalp
    Erkan Gönenç

    Masa Tenisi

    Can Taşçıoğlu
    Filiz Selau
    Gülçin Erkman
    Gürcan KaradedeGürhan Yaldız
    Heysam Demirci
    Kemal Erkman
    Nihat Kırbaş
    Tuğrul Akas

    Vefat Eden Üyeler

    Ali Erşan
    Arif Aşkın
    Cemal Kamil Gönenç
    Cihat Abaoğlu
    Ercüment Edgü
    Faruk Altunbay
    Fehmi Şengül
    Ferruh Nurkan
    Faruk Çeçen
    Günay Özverim
    Hasan Kazma
    Hamdi Akşen
    İhsan Dinçman
    İvi Özerel
    Moiz Bitran
    Mustafa Keklikoğlu
    Muammer Arpacıoğlu
    Mustafa Şuhubi
    Mehmet Göçen
    Necdet Borak
    Nevzat Usberk
    Nihat Sayar
    Niyazi Türkay
    Ömer Lütfi Lülü
    Sabih Fani Arca
    Şeref Karaoğlu
    Süleyman Berkel
    Sait Canpolat
    Talat Yücebaş
    Tevfik Taşçı
    Vahit Ege
    Vedat Biricik
    Vural Erol

    1979 Yılında 40 Yıllık Sıfatını Kazanan Üyeler

    113 – Ethem Şahinoğlu
    117 – Abdi Or
    167 – Ömer Boncuk
    263 – Nesim Şener
    343 – Nuri Pekesen
    372 – Naim Şukal
    376 – Mesut Elmacı
    602 – Mücap Ofluoğlu
    798 – Cihat Arman
    909 – Murat Alyüz
    992 – Zeynel Ünver
    1530 – Ahmet Rasim Tandoğan

    Raporu Hazırlayanlar

    Hikmet Pulcu
    Necati Köksal
    Necdet Dalay
    Mehmet Egeli

  • 40 Yıllık Kavga

    40 Yıllık Kavga

    “Kulis, grupçuluk ve bölümleşme 1952’den bu yana Sarı-Lacivertli kulübün kaderini etkiliyor”Halit Deringör, bundan tam 30 sene önce, 26 Ocak 1992’de Cumhuriyet gazetesine yazdığı yazıya böyle başlamış. Efsanevi futbolcumuzun kimseden çekinmeyen ve kan damlatan kalemiyle o zamanlar 40 yıllık dediği kavga, şimdilerde 70 yaşında! Kulüpçüler için hüzünlü ama gerekli bir okuma…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe’de 40 Yıllık Kavga

    Fenerbahçe’de ilk bölünme bundan 40 yıl önce Kadıköy Grubu adlı bir grubun hareketi ile başladı. Merhum Lebib Elmas, merhum Orhan Menemencioğlu, merhum Suphi Ergun, Kemalettin Ererdağ ve Muhittin Bulgurlu tarafından kuruldu. Felsefeleri, “Madem ki Fenerbahçe Kulübü İstanbul’un Kadıköy yakasında kurulmuştur, o halde egemenliği Kadıköylülerde olmalıdır” ilkesine dayanıyordu.

    Bayülken Dönemi

    Bu gruba kısa bir süre sonra Semih Bayülken isminde pratisyen genç bir doktor katıldı. Bayülken, sempatik, hoş sohbet, güleç yüzlü, hiçbir şeye sinirlenmeyen, kapıdan kovulsa bacadan giren, en akıllı insanı bile bir kez değil, on kez ikna edebilecek güçte bir karakter yapısına sahip tam bir zamane adamı idi.

    Ölülere Oy Kullandırttılar

    Önceleri CHP kademelerinde çalışmış, partiye “yanlışlıkla” ölüleri kaydettiği için ihraç edilmişti. Bayülken Fenerbahçe’ye geldikten sonra Muhittin Bulgurlu ile karakterleri birbirine uygun bir ikili oluşturdular. Beraber kader birliği yaptılar. Öyle ki giderek her ikisi de kongreciliği bir meslek haline getirdiler. Bu ikili işe Kadıköy toplumunun alt kademelerinden 250-300 kişiyi Fenerbahçe’ye üye yazdırmakla başladılar. Onları giderek mide yolu ile kendilerine bağladılar. Yönetime girmek isteyenler için Semih ve Muhittin ikilisini memnun etmeden yönetime girebilme olasılığı adeta yoktu. Sonraları bu ikili Fenerbahçe’de daha da etkinlik kazanabilmek için siyasi partilerle de temasa geçtiler.

    Nitekim 1950-60 yıllarında Demokrat Parti iktidarının Meclis Başkanı olan Agâh Erozan, İmar ve İskân Bakanı Medeni Berk, Demokrat Parti Haysiyet Divanı Başkanı Osman Kavrakoğlu gibi isimleri Fenerbahçe yönetimine getirdiler. Fenerbahçe başkanlığını da bu heyet içinden Agâh Erozan’a verdiler. O yıllarda Kadıköy Grubu’nun yandaşlarının isimleri, Vatan Cephesi listelerinde Türkiye radyolarından açıklanıyordu.

    Sonuçta gün geldi, Demokrat Parti göçtü ve bu partililer de Fenerbahçe’den ayrıldılar. Ancak bu insanların Fenerbahçe Kulubü’ndeyken yaptıkları büyük siyasal sömürüye karşın Fenerbahçe’ye bir karış toprak bile kazandıramadan gittiler.

    1960-70 yıllarında bu defa devlet yönetimine askerler egemendi. Böyle bir durumda Kadıköy Grubu’nun bu iki lideri bu defa da askerlere yaranmak politikasını izlediler. Onlar için o atmosfer içinde kulüpteki karşıtlarını yiyebilmek için tam bir fırsat doğmuştu. Nitekim bazı Fenerbahçelileri milli emniyete jurnal ettikleri de o yıllarda ağızdan ağıza dolaşıp durdu.

    1960-70 yılları arasında Fenerbahçe başkanlığını genellikle Fenerbahçe’nin içinden yetişenler yapıyorlardı. Merhum Doktor İsmet Uluğ gibi Faruk Ilgaz gibi… Bunlar aynı zamanda Kadıköy Grubu’nun yandaşları idiler. Hele Faruk Ilgaz bu grubun gözdesiydi. Bu yüzden Fenerbahçe’de en çok başkanlık yapan bir isimdi. Ne var ki her ikisi de paralı başkanlara karşı birer alternatif idiler. Yine bu yıllar arası Kadıköy Grubu Faruk Ilgaz’ın başkanlığında 35 kişinin vermiş olduğu bir kararla tarihsel Fenerbahçe Kulübü’nü Beden Terbiyesi’ne 2,5 milyon liraya satmak suretiyle tarihi bir cinayet işleniyordu. Fenerbahçe’yi topraksız bırakıyorlardı. Aldıkları 2,5 milyon lirayla da Fenerbahçe burnunda belediye arsalarında gecekondu misali sözde bir “sosyal lokal!” yapıyorlardı. Sosyal lokal dedikleri yapıt aslında bir sosyal lokal değil tam bir oyun salonuydu. İşin en ilginç tarafı da günümüzde bununla öğünülmektedir.

    1970-80 arası yıllarda Fenerbahçe’de sanki yeni bir devrim yapılıyor ve Kadıköy Grubu’nun liderleri olan Semih Bayülken ve Muhittin Bulgurlu ikilisi bu defa Fenerbahçe’yi sermaye gruplarının kucağına oturtuyorlar. Arkalarındaki kurşun askerlerin maddi çıkarlarını sağlayabilmeleri için gerekli olan parayı nasıl bulacaklardı ki! Bundan başka seçenekleri yoktu.

    Cankurtaran Dönemi

    Söz konusu bu devir Emin Cankurtaran ile başladı. Toplumun hemen hemen bütün kesimleri ile yakın ilişkisi olan Emin Cankurtaran kısa bir zaman içerisinde bu ikilinin bütün isteklerini yerine getirdi. Hatırlanacağı üzere o yıllar transfer işlerine yeraltı dünyasının adamları bile karışmışlardı. Bu yılların da sonunda devletin başında bu defa MC hükümeti bulunur. Yine Kadıköy Grubu özellikle bu hükümetin vurucu kanadı ile işbirliği içine girer ve de militanlarını kulübün içine sokarak onlara değişik görevler verirler.

    1980-90 arası yıllarda sermayenin Fenerbahçe’nin içinde koltuk kavgalarına başladığı görülür. Bir yandan da Fenerbahçe Kulübü hızla borçlanmaya girer, 1981 ‘de Fenerbahçe Kulübü’ne Ali Şen takımı ile beraber getirilir. “Oysa daha önce Ali Şen, Federasyon Genel Sekreteri iken olaylı bir Fenerbahçe-Altay maçı sonrası Fenerbahçe’ye verilen 2 maç saha kapatma cezasının altında imzası bulunduğu gerekçesi ile kulüpten ihraç edilmişti.”

    Görüldüğü gibi Şen’in başkanlığa getirilmesi ortaya böyle bir çelişkiyi de beraber getiriyordu. Ali Şen ve kabinesi kulübe büyük hava vermişlerdi. Ancak o yıllarda görülen lüzum üzerine Semih Bayülken ile Muhittin Bulgurlu’nun kulübe sokulmamaya kalkışıldığı zaman büyük bir gürültü kopmuştu. Sonunda Semih ve Muhittin ikilisi İkinci Başkan Ali Dinçkök’le flört edip onunla Ali Şen’e sokulmak suretiyle yönetimi dağıtmıştı.

    1987’de Semih Bayülken-Muhittin Bulgurlu ikilisi İstanbul Milletvekili Orhan Ergüder’in “Onu ben buldum, pamuklar içinde sakladım, büyüttüm” dediği Tahsin Kaya’yı başkanlığa getirirler. Kaya, Sahil Gazinosu’nda verilen bir yemekte Fenerbahçe’nin borçlarını ödemeyi kabullenince omuzlar üzerine alınarak otomobiline kadar götürülür. Ne var ki alışılmış olduğu gibi bu ikili giderek dışarıdan Tahsin

    Kaya’ya da birtakım baskılar yapmaya başlarlar. Bu baskılara kulak asmayan Kaya’yı “Diktatör oldu” gerekçesiyle başkanlıktan düşürmek için tezgâhlar kurulmaya başlanır.

    1987-88’de Semih Bayülken artık yaşlanmış ölümcül bir hastalığa yakalanmıştır. Ancak yine de 35 yıl devam eden monarşisinin yıkılmaması için çaba gösterir. Ne var ki artık etrafında dostlar kalmamış, herkes kendisini yavaş yavaş terk etmeye başlamıştı. Taraftarlar da ondan bıkmıştı. Bu defa gücünü yine devam ettirmek için parti kuvvetine sığınmaya çalışır. Bu amaçla da Özal’ın önerisi üzerine Kadıköy Belediye Başkanı Osman Hızlan’ı başkan olarak lanse eder. Bu günlerde Kadıköy Grubu’nun dışındaki insanlardan Cihat Arman, Halit Deringör, Aziz Yılmaz, Semih Gölpınar aralarında anlaşarak bir demokratik cephe kurdular. İşin en ilginç yönü de 35 yıldan beri Semih Bayülken’in kanatları altında yaşayan Muhittin Bulgurlu da Kadıköy Grubu’nu terk eder ve demokratik cepheye girer. Görüldüğü üzere bu tam bir vefasızlık örneğidir. Sonuçta kongre kaybedilir. Hem ANAP listesi hem de Semih Bayülken tarihe karışırlar.

    Tahsin Kaya Dönemi

    Birleşik Grup da ikinci kez Tahsin Kaya’yı ekibi ile birlikte başkanlığa getirir. “Ancak kulübü ekonomik özgürlüğe kavuşturmak ve gerekli reformlan yapmak koşulu” ile… Nitekim bu ekip işe başlamadan Fenerbahçe’ye 1 milyar 750 milyon Türk Lirası hibe eder. Ne var ki bu vaatle yönetime gelen Tahsin Kaya ekibi giderek reform yerine kulübü yine aşiret biçimiyle yönetmeye koyulurlar. Onlar böyle iken dışarıdan onları yönetime getiren Birleşik Cephe’yi kuranlar arasında demokrasi açısından anlaşmazlık baş gösterir. Muhittin Bulgurlu’nun Fenerbahçe’nin topluma açılmasını istememesi karşısında demokrasi yanlısı Memduh Eren grubu Birleşik Cephe’den ayrılır.

    Birleşik Grup

    Dağılma üzerine Aziz Yılmaz ve Bulgurlu’nun başkanlık yaptıkları “Birleşik Grup” kurulur. Bu grup da dışarıdan Tahsin Kaya’ya devamlı baskılar yapmaya başlar. Bu baskılara dayanamayan Tahsin Kaya görevinin bitmesine 6 ay kala başkanlıktan istifa eder. Gerekçe olarak “Aziz ve Muhittin ikilisinin baskılarına dayanamadım. Beni yönetime getirirken Fenerbahçe’yi topluma açmama yardımcı olacaklarına söz vermelerine karşı sonradan tamamen ters bir davranış içine girdiler” der.

    1990’da Aziz Yılmaz ve Bulgurlu bu defa da Tahsin Kaya’nın ikinci başkanı Metin Aşık’ı yönetime getirir. Bu ikiliden Aziz Yılmaz da yönetime girer, Bulgurlu ise dışarıda kalır. Muhittin Bulgurlu huylu huyunca yine dışarıdan Metin Aşık’a birtakım baskılar yapmaya çalışır. Oysa Metin Aşık kulübe kendi cebinden 10 milyar liraya yakın para hibe ettiği gibi kulüp için mükemmel modern tesisler de yaptırmıştı. Aziz Yılmaz, Metin Aşık’tan çok memnun görünüyor ve onunla kader birliği yapıyordu. Metin Aşık’ı yemeye kararlı olan Muhittin Bulgurlu’nun bu defa Aziz Yılmaz’la arası bozuldu ve Birleşik Grup da 1. Birleşik Grup, 2. Birleşik Grup diye ikiye ayrıldı.

    Bugün de görüleceği gibi yönetimin bir kesimi Muhittin Bulgurlu’yu bir kesimi de Aziz Yılmaz’ı tutuyor. Özetle Fenerbahçe’nin başına gelen birtakım Humeyni tipi grup liderleri, kulübü, sosyal, siyasal ve koltuk kavgalarının odak noktası haline getirmiştir. Bu yüzden tapulu toprağını satıp çağın gerisine düşüp, üstelik de 30 milyar liralık borç sarmalına girmiştir. Buna karşın kulüp sayesinde ise ülkemizde güçlenmiş, isimleri sınırlarımızı aşmış birtakım kahramanlar oluşmuştur.

    Halit Deringör | 26 Ocak 1992 – Cumhuriyet Gazetesi

  • Başkan Metin Aşık

    Başkan Metin Aşık

    10 Eylül 1989 ile 23 Mayıs 1993 tarihleri arasında Fenerbahçe’de görev alan Başkan Metin Aşık, belki şampiyonluk yaşayamadı ama kulübün zor günlerde ayakta kalmasını sağladı.

    Aşağıdaki yazı ve resimler Ekim 1989 tarihli Fenerbahçe dergisinden kongre detayları… Bazen keyif, bazen de hüzünle okuyacaksınız.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Başkan Metin Aşık

    Fenerbahçe’de Genel Kurul, Birleşik Grup’un Zaferiyle Sonuçlandı

    Altı ay için Başkanlığa seçilen Metin Aşık 438, Osman Kavrakoğlu 385 oy aldı.

    Metin Aşık, Fenerbahçe tarihine en genç başkan unvanı ile geçti. Şubat ayına kadar bu görevi yürütecek olan Aşık, kongre sonrasında yaptığı konuşmada “Kulübümüzün birçok sorunları var. Bunları bilerek görev aldım. Beni destekleyenlere teşekkür ederim” dedi.

    Fenerbahçe yönetimi seçim sonuçlarını sevinçle karşıladı. Yönetici Hasan Özaydın, “Eğer Kavrakoğlu kazansaydı kader arkadaşımız Metin Aşık ile birlikte toptan istifa ederdik. Allah’a şükür kulübümüz kaosa sürüklenmedi” şeklinde konuştu.

    İrfan Eralp’in toplantının başladığını anons etmesinden sonra mikrofona gelen Mesut Dizdar, Divan Başkanlığı için Firüzan Tekil ve Talat Ataman’ın önerildiğini açıkladı. Kadıköy grubunun desteklediği Firüzan Tekil ile Birleşik grubun desteklediği Talat Ataman’ın listeleri açıklandıktan sonra oylamaya geçildi. Ancak hınca hınç dolu salonda sağlıklı bir sayım yapılamayınca tartışmalar başladı.

    Kürsüye kadar yürüyen her iki grup üyeleri burada bağrışmaya başladılar. Kürsü başındaki pazarlıklar sonuç vermeyince ortalık iyice karıştı. Bunun üzerine Mesut Dizdar, “Bu durumda devam ederse güvenlik kuvvetlerini salona çağırmak zorunda kalacağım” diyerek üyeleri uyardı. Karmaşanın sürmesi üzerine bir uzlaşmaya varmak için toplantıya bir süre ara verildi.

    Verilen arada her iki grup üyeleri bir araya gelerek ortak liste çıkarmak için kolları sıvadılar. Yaklaşık yarım saat süren bu aradan sonra Divan Başkanlığı’na Firüzan Tekil, ikinci başkanlığa Adnan Alptekin ve Tuncer Erdoğan, katipliklere ise İlkin Oktan, Erciyes Sipahi, Yılmaz Yıldız ve İsmet Aybek getirildi.

    Tartışmalar sebebiyle 1 saat 20 dakika geç başlayan genel kurulda sıra başkan adaylarının konuşmalarına geldi.

    İlk olarak kürsüye gelen Osman Kavrakoğlu, yönetim kurulunu devirmek için bu göreve soyunmadığını birlik ve beraberliği sağlamak için aday olduğunu belirterek şöyle konuştu :

    “Bugüne kadar bazı kişiler yanlış dilde konuşarak kulübe iç savaş tohumlarını attılar. Bunun sonucunda da kulüp bugünkü duruma geldi. Ben ihtiraslı bir insan değilim. Hepimizin amacı ölünceye kadar Fenerbahçe’yi güzel bir ortamda götürmektir. Bu yaştan sonra benim tek isteğim öldükten sonra tabutumu Fenerbahçe bayrağının süslemesi olacaktır. Biz yönetimi alaşağı etmek içi bu işe soyunmadık. Sadece bu kötü günleri atlatmasına yardımcı olmak için buradayız.”

    Daha sonra kürsüye gelen Metin Aşık da tıpkı Kavrakoğlu gibi birlik ve beraberlik temennisinde bulunarak “Beni yönetici arkadaşlarım aday gösterdiler. Bu seçimin gruplar arası savaşı olmaması en büyük dileğim. Tekel kurmak amacında değilim. Çalıştığım iki yıl süresince yararlı olduğum kanaatindeyim. Fenerbahçe’ye zor günlerinde yardımcı olduk” dedi.

    Osman Kavrakoğlu ve Metin Aşık’ın birlik ve beraberliğe çağıran konuşmalarından sonra diğer başkan adayı Muhsin Divan’a söz gelmesiyle ortalık yeniden karıştı. Tüzük kongresinde çıkardığı olayla kendini gösteren Muhsin Divan’ın konuşması yine havayı gerginleştirdi. Üyelerin “kukla başkan” sataşmalarıyla kürsüye gelen Muhsin Divan “Benim için uyduruk başkan deniliyor. Bu sözler beni çok üzdü. Ne yani, Fenerbahçe’de birinci sınıf insanlar başkan olur da 2. sınıf insanlar başkan olamaz mı?” dedi.

    Bu sözleri sonrasında Divan Başkanı Firüzan Tekil araya girerek, “Sizi uyarıyorum. Fenerbahçe’de sınıf ayrımı yoktur. Herkes birinci sınıf insandır” dedi. Muhsin Divan konuşmasını, “Ben Osman ağabeyi çok severim Ama onu destekleyeceğim. Tek oyum var o da Metin Aşık’a. Başkanlıktan feragat ediyorum” şeklinde sürdürünce tartışmalar daha da arttı. Bazı üyeler kürsüye kadar yürüyerek Muhsin Divan’ın konuşmasını engellemek istediler. Bu arada Altan Dinçer kürsü önündeki mikrofon tesisatını kaldırdı. Tartışmalar hakaretlere, itişmelere yol açtı. Bunun üzerine güvenlik kuvvetleri salona girerek olaya müdahale etmek zorunda kaldılar. Muhsin Divan salonu terk ederken Melih Ilgaz’ın “Sen başkan olsan ne olur, olmasan ne olur” lafı üzerine bu defa kapı önünde tartışmalar başladı. Böylece bir kısım üye salon ortasında laf yarışına girerken, diğerleri de kapı önünde tartışıyordu.

    Son olarak söz alan başkan adayı Suat Müftüoğlu da üyeleri uyaran ılımlı bir konuşma yaptıktan sonra adaylıktan feragat ettiğini açıkladı ve toplantı kapanırken, tartışmalar da sona erdi.

    Ara Başkan Metin Aşık

    Fenerbahçe’de Birleşik Grup’un desteklediği Metin Aşık rakibi Kadıköy Grubu’nun desteklediği Osman Kavrakoğlu’na 53 oy fark yaparak başkan seçildi.

    Fenerbahçe’de Metin Aşık’ın 6 aylık başkanlık dönemi dün başlarken gruplar son ana kadar kesin konuşmaktan kaçındılar.

    Sabah saat 10:00’da başlayan oy verme işleminde 1768 üyeden 827 üye oy kullandı. Oy verme işlemi oldukça düzenli ve sakin geçerken, Birleşik Grup minibüs ve otomobillerde kurduğu seçim bürosuyla faaliyet gösterdi. Evlerden telefonla taraftar getiren gruplar bu kongreye hazırlıksız girdiklerini, güçlerinin % 60’ını ortaya koyabildiklerini belirttiler. Oy verme işlemini adaylardan Metin Aşık, Serkan Acar’ın odasında, Kavrakoğlu ise bahçede takip etti.

    Oy Adedi : 823 / Kavrakoğlu : 385 – Aşık : 438

    Kongrede günün tek olayı sonuçların belli olması üzerine çıktı. Bir gün önce olaylara sebebiyet veren Muhsin Divan’ın “kazandık” şeklindeki bağırışları Kadıköy Grubu tarafından tepkiyle karşılandı. Büyüyen tartışma kulüp dışına kadar taşarken yumruklaşmalara varan olay güvenlik kuvvetleri tarafından önlendi.

    Sayım sonunda Metin Aşık 438, Osman Kavrakoğlu ise 385 oy aldı. Rakibine 53 oy fark atan Metin Aşık geçici dönem için Fenerbahçe başkanlığına seçildi.

    Sonuçların açıklanması üzerine bir konuşma yapan Osman Kavrakoğlu, rakibine başarılar dileyerek kendisine yardımcı olacağını açıkladı.

    Osman Kavrakoğlu’nun Konuşması

    “Bugünkü başkanlık seçimi büyük bir olgunluk içinde geçti ve tecelli eden oylarla başkanlığa Metin Aşık’ı layık gördünüz. Vazifemiz seçim sonuna kadar bu anlayışı, bu kardeşliği, bu beraberliği devam ettirmek ve yönetimin önünde bulunan ağır yükleri rahatlıkla kaldırması ve bizi rahat bir kongreye götürmesi temennisinden ibarettir. Zahmetleriniz için hepinize teşekkürler ederim.”

    Metin Aşık’ın Konuşması

    “Benim başkanlığım için hepinize teşekkür ediyorum. Fenerbahçelilik ve Fenerbahçe hepimizindir. Fenerbahçe’yi bu zor günlerde burada grup düşünmeden hep bir arada el ele Mart ayına kadar hep beraber yürüteceğiz. Ben büyüklerimin önümüzdeki Çarşamba günü oynayacağı Avrupa kupası maçı öncesinde sessiz, sakin, sağduyulu bir kongreden sonra genel kurul uygun gördüğü için kendilerine teşekkür ediyorum.

    Bundan sonra hep beraber olacağız. İnşallah bizleri yalnız bırakmazsınız. Fenerbahçe’nin çok zor günleri var. Ama bunu hep beraber çözeceğimize inanıyorum.

    Burada lütfen grup düşünmeden karşıt grup düşünmeden Mart ayına kadar desteklerseniz, hepinize minnettar kalırım.

    Fenerbahçe’ye hayırlı, uğurlu olsun diyor, hepinize saygılar sunuyorum.

  • İki Kupalı Fenerbahçe Futbol Sezonunu Açtı

    İki Kupalı Fenerbahçe Futbol Sezonunu Açtı

    14 Temmuz 1983 tarihinde, iki kupalı Fenerbahçe futbol sezonunu açtı. Ertesi gün İslam Çupi‘nin muhteşem bir yazısı daha Milliyet gazetesini süslüyordu. Keyifle okuyacağınızı umuyoruz…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Dün Herkes Birşeyler Açarken, İki Kupalı Fenerbahçe Futbol Sezonunu Açtı

    Fenerbahçe sezonu açtı…

    İstanbul’da dün hava açıktı… Dükkanlar, manavlar açıktı… İstanbul güzellerinin bikiniden dolayı göbekleri açıktı…

    Fenerbahçe sezonu açarken, Fenerbahçe vapuru da bir dolu bayram ziyareti garibancısı varsa, Kadıköy’den alıp Karaköy’e doğru açılmıştı…

    Fenerbahçe sezonu Kurbağalıdere’deki idman sahası yerine, Fenerbahçe sarayında açtı. Sarayın tribünlerinde yine iki-üç bin futbol sezonu susamışı taraftar, takım sahada koşarken “Şam-pi-yon… Şam-pi-yon” diye bağırıyordu. Maçlar başlamadan şampiyonluk ilânı… Taraf olmak, taraftar olmak güzel şey…

    Siftahta Engin Verel yoktu. Uçak onu Paris’ten kaçırmayınca, o uçağa inat, uçağı kaçırmıştı… İlyas o kötü olayın tesirini üzerinden atamamış, ayakları yeşil çimende, kafası ise Almanya’da idi…

    Yöneticiler, “Yahu sezon dün gibi bitti, bugün gibi başlıyor” dediler. “Yine savaşa başladık. Ama biz yorgunuz, nasıl savaşacağız” diye mendil yerine beyaz bayrak çıkardılar.

    Yönetim tribünden sahaya tam kadro ile çıkmadı. Selimpaşa aristokratları başkan Ali Şen, asbaşkan Abdullah Acar, genel sekreter Mesut Dizdar, yönetici Eyüp Karadayı denizi bırakıp, kravatlı grantuvalet karaya çıkıp, açılışa teşrif etmişlerdi.

    Geçen yılın iki şampiyonluğunda iki ayak olan asbaşkanlardan ikisi Ali Dinçkök, Mete Has ve futbolcu gibi yönetici Şeref Has, Sardunya adasında begonya sefasında imişler…

    İster misin, şimdi yönetimin arasını bu ada tatili bir kez daha açsın…

    Fenerbahçe’de her sezon açılıp, sezon devam ettikçe, kurban aranır, kurbanlar aranır. Fenerbahçe devletini iyi bilen yöneticiler, insandan kurban olmayacağını kurban uzmanlarına anlatmak için, dün açılışta koçtan bir kurban keserek, anlamlı bir ultimatom verdiler.

    Fenerbahçe’de milyarderler yönetimi var ya… Kurbanın celladı kör kasap Çetin, Frankfurt’tan bıçağı ile atlar uçağa, gelir Fenerbahçe Stadı’nda dakikada işi bitirir.

    Fenerbahçe futbolcuları, dünkü açılış idmanında hep koştular… Bir tur, iki tur, ben on tur… Yani cetvel gibi üç gündür kapalı duran dükkan kepengi açtı. Yoğurtçulu Emine çok sıcak olduğu için balkon kapısını açtı. Emekli Fahri bir duble rakı almak için buzdolabının kapısını açtı… Biri birini yanlış sollayan iki Anadol taksinin şoförleri ağızlarını karşılıklı açtı.

    İki kupalı Fenerbahçe sezonu açtı.. Tüm bu açıklardan sonra, ben kaleci Yaşar’a, Yaşar bana bakarak gülüştük… Ben ne düşündüğümü söylemeden, o benim ne düşündüğümü araklayarak yüzüme haykırmaz mı?

    “Kurduğun idman yazısını nasıl yazacağını biliyorum”

    Kim aşık olur düzlesen, futbolcular Bostancı’dan öteye çaktırmadan gidip geldiler. Başlarında 63 yaşında sekiz silindirli Chevrolet gibi Stankoviç “Ha şimdi duru, şimdi şişer” diye harika beklentiler içine girenlere, Yugoslav teknik direktör, “O futbolda ömür biter, koşu bitmez” gibi Türk lugatlerinde görülmeyen bir kelamla cevap verdi…

    Fenerbahçe sezonu açtı. Fenerbahçe taraftarı, “Şam-pi-yon, şam-pi-yon” teraneleri içinde ağızlarını keyifle açtı. Başkan Ali Şen, Eczacıbaşı’na sulfat acılığında bir demeç açtı.

    Manav Sulhi, “Ne olursa olsun, ben bu yıl kapalıyım abi…”

    Fenerbahçe sezonu dün açtı. Ben kalemi böyle bir yazı ile açtım. Haydi çok sezonlara…

    İslam Çupi / 15 Temmuz 1983 – Milliyet – İki Kupalı Fenerbahçe Futbol Sezonunu Açtı