Etiket: Milli Küme

  • İşlerine Gelince Öyle Gelmeyince Böyle

    İşlerine Gelince Öyle Gelmeyince Böyle

    Okuduktan sonra sizleri “Her zaman olduğu gibi, işlerine gelince öyle gelmeyince böyle” diye düşündürüp, acı acı gülümsetecek yazımıza geçmeden önce, geride kalan bir ay zarfında King Santillana‘nın “1959 Öncesi Şampiyonluklar” hakkında yazdıklarını hatırlayalım.

    Milli Küme’yse Sayılmaz, Süper Lig’se Sayılır
    Tarih Disiplinini Keyfine Göre Çalıştırmak
    Tarihi Görmezden Gelebilirsiniz. Ama Değiştiremezsiniz

    Anlamak isteyene çok şey anlatan bu metinlerde, tarihi kafasına göre eğip bükenleri okumuştunuz. Galatasaray’ın kurucusu Ali Sami Yen’in bile “Evet, biz bir kere Türkiye Şampiyonu olduk, Fenerbahçe ise beş kez!” diyerek kabul ettiği organizasyonlar için “Çok az şehir katılıyordu bir kere! Türkiye çapında değildi!” diyenlerin yalanını nasıl ortaya çıkardığımızı da “1959 Öncesini İnkâr, Cumhuriyeti İnkârdır” yazısında görmüştünüz.

    Ulu Önder Atatürk’ün Samsun’a çıkışını kutladığımız bu mutlu günün geçmiş yıldönümlerinden biri, aynı zamanda Fenerbahçe’nin de 5. Türkiye şampiyonluğunun tarihi… 19 Mayıs 1943’de Fenerbahçe, Beşiktaş’ı 4-1 yendi ve Maarif Kupası’nı yani Millî Küme şampiyonluğunu kazandı. Yeni yazımızın konusu, işte tam da burada devreye giriyor… Bazı kimselerin “Maarif Kupası nedir ya? Milli Eğitim Kupası ne Allah aşkına? Öyle Türkiye Şampiyonluğu mu olur?” diyerek akıllarınca alaya aldıkları bu organizasyonun aslında ne olduğunu aşağıda göreceksiniz. En sonda da bugün bunu söyleyenlerden çok daha kıdemli bir kulüpçünün yazdıklarını bulacaksınız. Tekrarlıyoruz:

    1959 ÖNCESİNİ İNKAR, CUMHURİYETİ İNKARDIR

    İşlerine Gelince Öyle Gelmeyince Böyle

    19 Mayıs 1942 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde bir haber yayınlandı.

    Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü Haziran’dan İtibaren Maarif Vekilliğine Bağlanıyor
    Haber aldığımıza göre, şimdiye kadar Başvekilliğe merbut bulunan Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü, Haziran’dan itibaren Maarif Vekilliğine bağlanacaktır. Bu değişiklik, Vekilliklerin masraf bütçeleri hazırlanırken kararlaştırılmış olduğundan umum müdürlüğün tahsisatı da ona göre konuşmuştur.

    4235 sayılı “Beden Terbiyesi Kanununa Ek Kanun”, 29 Mayıs 1942’de T.B.M.M.’de kabul edildi ve 3 Haziran 1942 tarihli Resmî Gazete’de yayınlandı. Kanunun maddeleri şu şekildeydi.

    1. 3530 sayılı kanunun birinci maddesi hükmüne göre Başvekâlete bağlı bulunan Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü, kanununda Başvekâlete ait olan vazife ve salâhiyetlerle birlikte Maarif Vekilliği’ne bağlanmıştır.

    2. Bu Kanun 1 Haziran 1942 tarihinden itibaren mer’idir.

    3. Bu Kanunun hükümlerini icraya Maarif Vekili memurdur.

    İşlerine Gelince Öyle Gelmeyince Böyle
    31 Mayıs 1942 tarihli Cumhuriyet gazetesinden…

    Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ise teşkilatı denetlemeye başlamıştı bile… Başta Genel Müdür olmak üzere, bütün memurlarla görüşmüş, işler hakkında ilgililerden bilgi almış, çalışma programlarını gözden geçirmişti. O güne kadar beden terbiyesi ve gençlik teşkilatı için yapılmış incelemelere ait bütün raporların yayınlanması da Bakanlık tarafından kararlaştırılmıştı. 1943 yılı, spor müsabakalarında Maarif Kupası olacaktı.

    Ulusal Türkiye Ligi’nin Adı Maarif Kupası Oluyor

    İşlerine Gelince Öyle Gelmeyince Böyle
    15 Mart 1943 tarihli Cumhuriyet gazetesinden…

    1943 Millî Küme Şampiyonluğu maçları, 14 Mart 1943’de başladı. O gün Beşiktaş, üst üste beşinci kez kazandığı İstanbul Şampiyonluğu Kupası’nı alırken Vefa’yı 5-1 yendi. Turnuva sonunda “yalnızca bir puan farkla” birinci ve ikinci olarak sıralanacak olan, Fenerbahçe ve Galatasaray ise 0-0 berabere kaldılar. Beşiktaş 18’de 18 yaparak şampiyon bitirdiği İstanbul Ligi’nden sonra Millî Küme’de hayal kırıklığı yaşayacak ve 14 maçın 9’unu kazanıp, Fenerbahçe ve Galatasaray’a iki, Altınordu’ya da bir kez yenilerek üçüncü olacaktı.

    10 Mayıs 1943 tarihli Cumhuriyet gazetesinden…

    Takvimler 9 Mayıs 1943’ü gösterdiğinde Maarif Kupası’nın final niteliğindeki maçı oynandı. Maça gidenlerin tramvayları tıka basa doldurup, neredeyse bunların tepesinde yolculuk ettiği karşılaşma, tıklım tıklım tribünler önünde oynandı. Fenerbahçe, Cihat Arman, Lebip Elmas, Murat Alyüz, Ömer Boncuk, Halil Köksalan, Esat Kaner, “Küçük” Fikret Kırcan, Naci Bastoncu, Melih Kotanca, Müzdat Yetkiner, Halit Deringör on biriyle çıktı ve Naci Bastoncu’nun attığı golle Galatasaray’ı 1-0 yendi.

    20 Mayıs 1943 tarihli Cumhuriyet gazetesinden…

    10 gün sonra, 19 Mayıs 1943’de Fenerbahçe Stadı’nda bayram gösterileri yapılıyordu. Günün ilerleyen saatlerindeyse, Fenerbahçe ve Beşiktaş Maarif Kupası’nın son maçı için sahaya çıktılar. Eğer Fenerbahçe yenilseydi, kupa Galatasaray’ın olacaktı. Tarık Özerengin’in yönettiği maça Fenerbahçe, Galatasaray maçının kadrosuyla çıktı ve Baba Hakkı’nın tek golüne Müzdat Yetkiner, Naci Bastoncu, “Küçük” Fikret Kırcan ve Melih Kotanca ile cevap vererek 4-1 kazandı ve Maarif Kupası’nın sahibi oldu.

    İşlerine Gelince Öyle Gelmeyince Böyle
    19 Temmuz 1943 tarihli Cumhuriyet gazetesinden…

    Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Spor Organizasyonu

    Aslında “Maarif Kupası” yalnızca futbol şampiyonluğunun adı değildi. Spor idaresi A’dan Z’ye Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı olduğu için diğer branşlarda da aynı adla şampiyonalar düzenleniyordu. Örneğin 18 Temmuz 1943 tarihli Atletizm müsabakasını Başbakan başta, neredeyse bütün bakanlar izlemeye gitmişlerdi.

    İşin bizim için “asıl eğlenceli” kısmı ise bundan sonra başlıyor…

    Galatasaray Spor Kulübü’nün 13 numaralı kurucusu, meşhur gazeteci Abidin Daver 10 Ekim 1943 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki “Hem Nalına, Hem Mıhına” isimli köşesinde “Galatasaraylılar İşbaşına!” başlıklı bir yazı yayınlıyor ve şöyle diyor :

    Yıllar süren çetin gayretlerden sonra, Türkiye’nin en eski spor kulübü olan Galatasaray’ın, nihayet, Mecidiye köyünde bir stadyum yaptırmaya başladığını, bu sahanın ilkbaharda yapılan temel atma töreni münasebetiyle yazmıştım.

    Bu stadyumu, Beden Terbiyesi Umumi Müdürlüğü’nün yardımıyla Galatasaraylılar vücuda getirecekler ve 20 yıl sonra, Beden Terbiyesi Umumi Müdürlüğü’ne, yani devlete terk edeceklerdir.

    Yapılan keşiflere ve hazırlanan planlara göre, stadyuma 250 bin lira gidecektir. Türk sporuna yeni bir can vermek azmiyle Maarif Vekâleti’ne bağlanmış olan Beden Terbiyesi Umumi Müdürlüğü kıymetli Maarif vekilimizin direktifine uyarak Galatasaray stadyumunun inşası için, bu sene 50.000 Lira tahsis etmiş ve bu paranın 25.000 Lirasını vermiştir.

    Maarif vekaleti, Galatasaray’a, Mecidiye köyündeki saha için yardımda bulunurken şöyle güzel bir şart koşmuştur. Galatasaraylılar, stadyumlarına, ne kadar para toplarlarsa, Beden Terbiyesi Umumi Müdürlüğü de o miktar yardımda bulunacaktır ki bu hakikaten çok yerinde bir teşviktir.

    Fenerbahçe’nin ve diğer takımların 1959 öncesi şampiyonluklar konusundaki mücadelesine kadim Galatasaraylıların destek vermesi, gerçekten çok anlamlı. Böylelikle safsata dolu bahanelerden birisi daha çürümüş oldu. Gerçi rahmetli Abidin Daver, gayet basit anlatmış ama olur da anlamak istemeyen olursa, özetleyelim:

    Maarif Kupası, bizzat devletin verdiği, “resmî” bir kupadır. Çünkü düzenleyen kurum yani Beden Terbiyesi, Milli Eğitim Bakanlığı’na, yani devlete bağlıdır. Senelerce oynadıkları stadyumu (kurucularının açık ve net yazdığı gibi) adı geçen devlet kurumuna borçlu olanlar, bu kurumun düzenlediği kupayı saymamazlık edemezler. Uzun lafın kısası, 1959 ÖNCESİNİ İNKAR, CUMHURİYETİ İNKARDIR

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu / İşlerine Gelince Öyle Gelmeyince Böyle

  • Tarihi Görmezden Gelebilirsiniz ama Değiştiremezsiniz

    Tarihi Görmezden Gelebilirsiniz ama Değiştiremezsiniz

    Türk futbolunun 1959 öncesine dair belgeli dersler devam ediyor. King Santillana‘nın kaleminden yine yalın bir gerçeğin anlatımı… Tarihi görmezden gelebilirsiniz ama değiştiremezsiniz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Türk Futbol Tarihi

    Bilenleriniz vardır. Türkiye Futbol Federasyonu’nun bizzat kendisinin yayını olan “Türk Futbol Tarihi” isimli, bir kaç ciltten oluşan bir kitap var. Bu kitaba şöyle bir göz gezdirelim istedik. Bazen fazla lâf kalabalığına, uzun analizlere gerek kalmaz. Hem “Türk Futbol Tarihi”ni yazıp, hem de o tarihin uzunca bir bölümünü görmezden gelenlere bizzat kendi yayınlarından örnekler sunmak, herhalde ârif olanın ziyadesiyle anlayabileceği hususlardır. Bakalım Türkiye Futbol Federasyonu’muz, Türk Futbol Tarihi’nin bazı kesitlerini nasıl sunmuş..

    Tarihi Görmezden Gelebilirsiniz ama Değiştiremezsiniz

    Türkiye Futbol Federasyonu kendi kuruluşunu ve kronolojik olarak yönetiliş biçimlerini yukarıdaki şekilde aktarmış. Çok doğru ve doğal olarak 31 Temmuz 1922’de kurulduğunu aktarıyor. Yani 1959’dan önceki TFF’ler TFF, hatta taa 1922’den bu yana TFF. Ama onların düzenledikleri “Ulusal Futbol Şampiyonlukları”, bugün Ulusal değil! Peki, devam edelim..

    Tarihi Görmezden Gelebilirsiniz ama Değiştiremezsiniz

    1923 Nasıl 1959 Oldu?

    Türkiye Futbol Federasyonu, Fifa’ya üye oluşunu yukarıdaki şekilde aktarıyor. 1922’de kurulan, 1 yıl bile dolmadan 1923’te Fifa Üyesi olan bir kurum, 1959’dan (veya 1957’den) önceki futbola ve o dönemdeki ulusal şampiyonluklara bugün “Ulusal” payesi vermekten, bunları şampiyonluk sayısı hesabına dahil etmekten imtina ediyor!

    Tarihi Görmezden Gelebilirsiniz ama Değiştiremezsiniz

    Türkiye Futbol Federasyonu, yukarıda da görüldüğü üzere Türk Milli Futbol Takımı’nın maçları hakkında, çok doğru ve doğal olarak 1923 yılından bu yana istatistik tutuyor, 1923’ten bu yana oynanan tüm Milli Maçları sayıyor. Ama Türkiye Ulusal Futbol Şampiyonlukları’nı ise 1959’dan (veya 1957’den) bu yana!

    Tarihi Görmezden Gelebilirsiniz ama Değiştiremezsiniz

    Türkiye Futbol Federasyonu, Türk Milli Futbol Takımı Antrenörleri hakkında, olması gerektiği gibi 1923 yılından bu yana istatistik tutuyor, 1923 yılından bu yana sayıyor. Fakat Türkiye Ulusal Futbol Şampiyonlukları’nı ne hikmetse 1959’dan (veya 1957’den) bu yana!

    Tarihi Görmezden Gelebilirsiniz ama Değiştiremezsiniz

    Herkes Var Ligler Yok

    Türkiye Futbol Federasyonu, bırakınız Federasyon Başkanları’mızı, Federasyon Kurullarında Görev Alan Üyeleri bile 1923 yılından bu yana sayıyor, istatistiğini tutuyor. Ama gelin görün ki, Federasyon Kurullarındaki Yöneticilere verdiği ehemmiyeti, 1959 öncesinde sahalarda ter döken, emek veren futbolculardan esirgiyor olmalı ki, Türkiye Ulusal Futbol Şampiyonlukları’nı 1959’dan (veya 1957’den) bu yana dikkate alıyor!

    Tarihi Görmezden Gelebilirsiniz ama Değiştiremezsiniz

    Türkiye Futbol Federasyonu, 1959’dan (veya 1957’den) önceki Milli Maçları ve zaferleri çok doğru ve doğal olarak övüyor, yere göğe koyamıyor. Ama aynı futbolcuların, aynı dönemde kazandıkları Türkiye Ulusal Futbol Şampiyonlukları’nı ise bugün bir türlü görmüyor!

    Türkiye Futbol Federasyonu, Türk Futboluna büyük hizmetler vermiş 30’lu, 40’lı yılların futbol adamlarını, isimlerinin yanına çoğul takısı ekleyerek, çok doğru ve doğal olarak efsaneleştiriyor. Şeref Bey’ler, Muvaffak Menemencioğlu’lar, Hayri Celâl Bey’ler diyor. Ancak aynı insanların dönemindeki Ulusal Futbol Şampiyonlukları’na aynı muameleyi çok görüyor!

    Peki, Türkiye Futbol Federasyonu’muz, kendi yayınladığı bu kitapta Türkiye Futbol Birinciliği ve Milli Küme Organizasyonlarına yer veriyor mu? Veriyor tabi, vermez olur mu. Bakalım nasıl anlatıyor;

    Ulusal Lig Nedir? Budur!

    Görüldüğü üzere Milli Küme için; “TÜRKİYE LİGİ tesisi konusunda atılan ilk adım” diyor. “Deplasmanlı oynanacak olan bir LİG” ifadesini kullanıyor.

    Ayrıca Türkiye Futbol Birincilikleri’ne de şöyle atıfta bulunuyor; “O güne kadar TÜRKİYE ÇAPINDA BİR ORGANİZASYON OLARAK YALNIZ TÜRKİYE BİRİNCİLİKLERİ vardı” yazıyor.

    Pardon da, daha ne demesi gerekiyor?

    “Ulusal değildi, bölgeseldi” falan diye saçmalayanlar için sadece bu bile yeter de artar ama konumuz onlar değil. Konumuz Türkiye Futbol Federasyonu’muz. Hem kendi yayınında yukarıdakileri yazıp, hem de Ulusal Şampiyonlukları halen 1959’dan (veya 1957’den) bu yana dikkate almak nasıl bir tutarsızlık? Dünyanın hiç bir yerinde örneği olmayan, kendi futbol tarihinin 36 yılını kulüpsel bazda görmezden gelen böyle bir garabeti daha ne kadar içlerine sindirecek acaba Federasyonumuz..

    Yukarıda yazılanlar Türk Futbol Tarihi’nin kesitleridir. Yazan da bizzat Türkiye Futbol Federasyonu’dur. 1959 (veya 1957) öncesi için belli konularda methiyeler düzen, pâyeler veren ve o günleri öven, seven, tanıyan bakış açısı, Türkiye Futbol Birinciliği ve Milli Küme Şampiyonlukları söz konusu olunca yerini inanılmaz bir körlüğe ve inkârcılığa artık bırakmamalıdır.

    Türkiye Futbol Federasyonu, futbol tarihimizin uzunca bir dönemini belli açılardan sahiplenip, belli açılardan inkâr etmeye veya yokmuş gibi davranmaya artık bir son vermelidir.

    1959 (veya 1957) öncesinde Türkiye Futbol Birinciliği ve Milli Küme organizasyonlarında kazanılmış “Ulusal Şampiyonluklara” hak ettikleri pâye ivedilikle verilmeli ve bu şampiyonlukları kazanan, babalarımızı, dedelerimizi taraftar yapan o efsane futbolculara yapılan ayıbın, vefasızlığın, hâkir görmelerin artık bir son bulması gerekmektedir. Bu şampiyonlukların, şampiyonluk hesabında dikkate alınması ve bu garabetin Türk Futbolundan kaldırılması elzemdir ve doğrusudur.

    Hepsinden öte bir hak’tır ve tarihe saygıdır..

    King Santillana / Tarihi Görmezden Gelebilirsiniz ama Değiştiremezsiniz

  • 7 Mayıs 1950… Fenerbahçe’nin 9. Türkiye Şampiyonluğu

    Yukarıda dönemin görselleri eşliğinde dinleyeceğiniz ses kaydı, bundan tam 70 sene önce, biri tribünde, diğeri sahada Fenerbahçe’nin şampiyonluğu için çarpışan iki kişinin, geçtiğimiz yıllarda kayıt altına alınan bir telefon konuşması.

    Kadim ve eşine gerçekten az rastlanacak kadar tutkulu bir Fenerbahçe taraftarı olan Talat Sarıtaş, Fenerbahçe tarihinin en entelektüel sporcularından biri, hatta büyük ihtimalle birincisi olmakla birlikte, ömrü boyunca haksızlık karşısında bir milim büküldüğü görülmeyen rahmetli Halit Deringör ile Fenerbahçe’nin 9. Türkiye Şampiyonluğu’nu konuşuyor.

    Ne olur, ne olmaz, YouTube linkini de “şöylebırakalım.


    Fenerbahçe , 1950’nin Mayıs ayında, o sezonki Milli Eğitim Kupası’nın (yani Milli Küme’nin) final niteliğindeki iki maçını oynamak üzere İzmir’e gitti.

    6 Mayıs 1950 tarihinde oynanan Göztepe maçını Ahmet Erol’un (3) ve Lefter Küçükandonyadis’in golleriyle kazanan Fenerbahçe, ertesi gün Altay’ın karşısına çıktı. Belirlenmiş averaj sistemine göre Fenerbahçe’nin şampiyon olmak için maçı 4-0 kazanması gerekiyordu. Bir gol yemesi halindeyse şampiyonluk için gereken skor 8-1 olacaktı.

    Son dakikada gelen golle şampiyonluğu kazandığımız maçın detaylarını (son satırlardan anlaşıldığı kadarıyla yazısını otelin telefonundan yazdıran muhabirin kalemiyle) Milliyet gazetesinden okuyalım.

    Milli Eğitim Müsabakalarına bugün Alsancak stadında devam olundu. Birinci maçta Vefa, Göztepe’yi 4-0 yendi.

    İkinci maça Fener şu kadro ile çıktı :
    Cihat, Müzdat, Hilmi, Samim, Kamil, Nusret, Erol, Lefter, Ahmet, Cemal, Halit

    Oyuna Fenerbahçe rüzgara karşı başladı.

    Sinirli bir hava içinde devam eden oyunda Fenerbahçe nisbî bir hakimiyet tesis etti ise de 40. dakikaya kadar gol olmadı.

    Bu arada Cihat iki tane çok mühim kurtarış yaptı.

    40. dakikada derinliğine bir pas alan Ahmet sol bir şutla ilk golü yaptı, devre de böylece 1-0 Fenerbahçe’nin galibiyetiyle sona erdi.

    İkinci devrede rüzgarı arkasına alan Fenerbahçe gol adedini 4’e çıkartmak gayesiyle oyuna hızlı başladı.

    4. dakikada Samim, Altay kalesinin karışmasından istifadeederek, köşeden ikinci golü yaptı.

    8. dakikada da Ahmet üçüncü golü kaydetti.

    Bundan sonra da oyun çığrından çıktı

    Altay kalecisi yaralandı, yerine santrfor Bayram geçti.

    Altay gol yememeye uğraşıyor, Fenerbahçeliler ise bir gol daha atarak şampiyonluğu kazanmak için uğraşıyor. Her iki takım aynı durumda çalışıyor, Fenerbahçe mütemadiyen bastırıyor fakat netice alamıyor.. Bu arada Fener iki gol yaptıysa da ofsayttan durduruldu. Oyun sonlarına doğru Bayram da sakatlandığından yerine Mehmet geçti. Bu arada bir korner oldu. Halit’in çok güzel attığı kornere bütün oyuncular birden çıktı. Kamil’le Samim kaleye yüklendiler ve top Samim’in kafasıyla içeri girdi.

    Altaylılar bu gole itiraz ettilerse de hakem kararında ısrar etti ve Altaylılar da sahayı terk ettiler. Oyun da zaten bitmişti.

    Tribünlerde ve sahada bir hercümerçtir gidiyordu. Fenerbahçeliler yarım saat kadar soyunma odasında kaldılar. Oyuncular polis ve jandarma kordonu altında otobüse gidildiği sırada, bazı taşkın seyircilerin taarruzuna uğradılar; güçlükle otobüse binildi. Otobüs mütemadiyen taşlanıyordu. Otobüste bütün oyuncular yere yatmış bir haldeydi. Otobüsün kırılmadık camı kalmadı. Futbolcularla biz bu şekilde otele geldik. Otelin etrafını da halk sarmıştı. Polis ve jandarmanın müdahelesiyle zorla içeri girildi.

    Bu arbedede Halit kulağına isabet eden bir taşla yaralandı ve tedavi altına alındı. Otel sabaha kadar inzibat kuvvetlerinin muhafazası altında kalacak.

    Sporcular odalarında kapıları kilitli olarak oturmaktadırlar.

    8 Mayıs 1950 tarihli Milliyet gazetesinden
  • 7 Mayıs 1950

    7 Mayıs 1950

    Yukarıda dönemin görselleri eşliğinde dinleyeceğiniz ses kaydı, bundan tam 70 sene önce, biri tribünde, diğeri sahada Fenerbahçe’nin şampiyonluğu için çarpışan iki kişinin, geçtiğimiz yıllarda kayıt altına alınan bir telefon konuşması. Konu 7 Mayıs 1950.

    Kadim ve eşine gerçekten az rastlanacak kadar tutkulu bir Fenerbahçe taraftarı olan Talat Sarıtaş, Fenerbahçe tarihinin en entelektüel sporcularından biri, hatta büyük ihtimalle birincisi olmakla birlikte, ömrü boyunca haksızlık karşısında bir milim büküldüğü görülmeyen rahmetli Halit Deringör ile Fenerbahçe’nin 9. Türkiye Şampiyonluğu’nu konuşuyor.

    Ne olur, ne olmaz, YouTube linkini de “şöylebırakalım.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    7 Mayıs 1950

    Fenerbahçe , 1950’nin Mayıs ayında, o sezonki Milli Eğitim Kupası’nın (yani Milli Küme’nin) final niteliğindeki iki maçını oynamak üzere İzmir’e gitti.

    6 Mayıs 1950 tarihinde oynanan Göztepe maçını Ahmet Erol’un (3) ve Lefter Küçükandonyadis’in golleriyle kazanan Fenerbahçe, ertesi gün Altay’ın karşısına çıktı. Belirlenmiş averaj sistemine göre Fenerbahçe’nin şampiyon olmak için maçı 4-0 kazanması gerekiyordu. Bir gol yemesi halindeyse şampiyonluk için gereken skor 8-1 olacaktı.

    Son dakikada gelen golle şampiyonluğu kazandığımız maçın detaylarını (son satırlardan anlaşıldığı kadarıyla yazısını otelin telefonundan yazdıran muhabirin kalemiyle) Milliyet gazetesinden okuyalım.

    Fenerbahçe Şampiyon

    Milli Eğitim Müsabakalarına bugün Alsancak stadında devam olundu. Birinci maçta Vefa, Göztepe’yi 4-0 yendi.

    İkinci maça Fener şu kadro ile çıktı :
    Cihat, Müzdat, Hilmi, Samim, Kamil, Nusret, Erol, Lefter, Ahmet, Cemal, Halit

    Oyuna Fenerbahçe rüzgara karşı başladı.

    Sinirli bir hava içinde devam eden oyunda Fenerbahçe nisbî bir hakimiyet tesis etti ise de 40. dakikaya kadar gol olmadı.

    Bu arada Cihat iki tane çok mühim kurtarış yaptı.

    40. dakikada derinliğine bir pas alan Ahmet sol bir şutla ilk golü yaptı, devre de böylece 1-0 Fenerbahçe’nin galibiyetiyle sona erdi.

    İkinci devrede rüzgarı arkasına alan Fenerbahçe gol adedini 4’e çıkartmak gayesiyle oyuna hızlı başladı.

    4. dakikada Samim, Altay kalesinin karışmasından istifadeederek, köşeden ikinci golü yaptı.

    8. dakikada da Ahmet üçüncü golü kaydetti.

    Bundan sonra da oyun çığrından çıktı

    Altay kalecisi yaralandı, yerine santrfor Bayram geçti.

    Altay gol yememeye uğraşıyor, Fenerbahçeliler ise bir gol daha atarak şampiyonluğu kazanmak için uğraşıyor. Her iki takım aynı durumda çalışıyor, Fenerbahçe mütemadiyen bastırıyor fakat netice alamıyor.. Bu arada Fener iki gol yaptıysa da ofsayttan durduruldu. Oyun sonlarına doğru Bayram da sakatlandığından yerine Mehmet geçti. Bu arada bir korner oldu. Halit’in çok güzel attığı kornere bütün oyuncular birden çıktı. Kamil’le Samim kaleye yüklendiler ve top Samim’in kafasıyla içeri girdi.

    Altaylılar bu gole itiraz ettilerse de hakem kararında ısrar etti ve Altaylılar da sahayı terk ettiler. Oyun da zaten bitmişti.

    Tribünlerde ve sahada bir hercümerçtir gidiyordu. Fenerbahçeliler yarım saat kadar soyunma odasında kaldılar. Oyuncular polis ve jandarma kordonu altında otobüse gidildiği sırada, bazı taşkın seyircilerin taarruzuna uğradılar; güçlükle otobüse binildi. Otobüs mütemadiyen taşlanıyordu. Otobüste bütün oyuncular yere yatmış bir haldeydi. Otobüsün kırılmadık camı kalmadı. Futbolcularla biz bu şekilde otele geldik. Otelin etrafını da halk sarmıştı. Polis ve jandarmanın müdahelesiyle zorla içeri girildi.

    Bu arbedede Halit kulağına isabet eden bir taşla yaralandı ve tedavi altına alındı. Otel sabaha kadar inzibat kuvvetlerinin muhafazası altında kalacak.

    Sporcular odalarında kapıları kilitli olarak oturmaktadırlar.

    8 Mayıs 1950 tarihli Milliyet gazetesinden
  • 1959 Öncesini İnkar, Cumhuriyeti İnkardır

    “1959 Öncesi Şampiyonluklar” ile ilgili sitemizdeki ilk yazıyı King Santillana yazmış ve “Milli Küme’yse Sayılmaz, Süper Lig’se Sayılır!” diyerek, onlarca takımın ve yüzlerce sporcunun emeğini yok sayan zihniyete bir ders vermişti.

    Türkiye Futbol Federasyonu 1923 yılında kurulduğu halde (mızıkçı bir çocuk gibi) bu tarihten sonraki 40 yılı görmezden gelip, Türk futbolunu 1959’dan başlatmak isteyenler var. Bu zevatın en bariz taktiği, aynı şeyi, ayrı insanların milyonlarca kez söylemesi… Birisi bir saçmalığı yazıyor, ona cevap veriyorsunuz, aynı argümanla bir başkası daha geliyor. Biri daha! Biri daha! Bitmiyorlar… Gerçi siz her türlü zırvayı çürütseniz dahi, bu tiplerin “Vahap Beyaz bir tane bile maç yönetmemiş. Öyle lig mi olur?” bahanesiyle gelmeyeceğinin garantisi yok. Ne de olsa tabiat meselesi…

    Biz yalın ve net gerçeklere gelelim. Sıradaki gerçek, yine bir temsil konusu…

    Türkiye Futbol Şampiyonası, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilk devasa spor organizasyonuydu. 1924 yılından, Millî Küme’nin kurulduğu 1937’ye kadar altı kez düzenlenebilen bu “Devlet” organizasyonunda 1924’de Harbiye, 1927’de Muhafızgücü, 1932’de İstanbulspor, 1933’de ve 1935’de Fenerbahçe, 1934 senesinde ise Beşiktaş şampiyon oldu.

    Bir parantez… Neden “Devlet” vurgusunu bu kadar çok yapıyoruz, tahmin etmişsinizdir… Dürüstçe “Koskoca 36 yılda bizim sadece bir tane Türkiye şampiyonluğumuz var, o yüzden bu yılları yok sayıyoruz” diyemeyip, sürüyle bahane uyduran tiplerin en önemli dayanak (!) noktalarından biri de Türkiye Futbol Birinciliği ve Millî Küme organizasyonlarının “özel” olduğu… Hayır efendim, ikisi de buz gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî şampiyonalarıdır. Nokta! Kapa parantez…

    Yukarıdaki haritada Türkiye Futbol Birinciliklerine katılan takımların şehirlerini görüyorsunuz. Tam 29 şehir… Özetleyecek olursak :

    – Ankara, Balıkesir, Bursa, Eskişehir, İstanbul, İzmir, Konya ve Trabzon 6 kez,

    – Adapazarı, Antalya, Giresun, Samsun ve Uşak 5 kez,

    – Kütahya 4 kez,

    – Adana, Çanakkale, Denizli, Diyarbakır, Isparta, Manisa ve Mersin 3 kez,

    – Afyon, Aydın, Edirne ve Muğla 2 kez,

    – Amasya, Bilecik, Kocaeli ve Zonguldak ise 1 kez katılmışlar.

    Bir de aşağıdaki haritaya bakalım… 1959’dan 1967’ye kadar Türkiye Birinci Futbol Ligi’ne katılan şehirleri gösteriyor. Toplam 9 sezon! Şiir gibi olacak ama…
    Yedi tanesinde yalnızca üç şehir;
    Ankara, İstanbul ve İzmir.
    İki tanesinde dört takım var;
    Birinde Adana, birinde Eskişehir.

    Birkaç kısa bilgiyle bitirelim.

    – 1959 sonrası Türkiye 1. Futbol Ligi’nde (günümüzdeki adıyla Süper Lig’de) temsil edilen şehirlerin iki haneli bir rakama ulaşması ancak 1971-1972 sezonunda mümkün oldu.

    – 1924 yılında gerçekleşen ve en az sayıda (13) şehrin katıldığı Türkiye Futbol Birinciliği’nin temsil gücüne Süper Lig ancak 1977-1978 sezonunda erişti.

    – Süper Lig hiçbir zaman, Türkiye Futbol Birinciliği’nin 1927, 1932, 1933, 1934 ve 1935 yıllarının katılım rakamlarına ulaşamadı. Sırasıyla 17, 19, 18, 21 ve 22 şehrin temsil edildiği bu organizasyonlara karşılık, Süper Lig 1985-1986, 1986-1987 ve 1987-1988 sezonlarında 15 şehirde düzenlenebildi, o kadar…

    İnkarcılara son söz… Tarih dediğiniz şey, Cem Yılmaz’ın meşhur “Ne vericeksin bana? Ne veriym abime?” diyaloğunda olduğu gibi yazılmaz, yorumlanmaz… Neredeyse yirmi yıl süren aralıksız savaşlardan çıkmış bir Türkiye’nin, Kurtuluş’tan hemen sonra gösterdiği çabaya ve dünyayı sürüm sürüm süründüren iktisadî buhrana rağmen sportif organizasyonlar düzenleme uğraşına saygısızlık edemezsiniz. O şampiyonluklar sayılacak. Emek verenler unutulmayacak. Çeyrek asırlık beceriksizliğinizin faturasını Türk futbol tarihine kesemeyeceksiniz.

  • 1959 Öncesini İnkar Cumhuriyeti İnkardır

    1959 Öncesini İnkar Cumhuriyeti İnkardır

    Bu turnuvalar genç cumhuriyetin önemle üzerinde durduğu organizasyonlardır. Yani evet; 1959 Öncesini İnkar Cumhuriyeti İnkardır!

    1959 Öncesini İnkar Cumhuriyeti İnkardır

    Yerel Değil Ulusal Turnuvalar

    “1959 Öncesi Şampiyonluklar” ile ilgili sitemizdeki ilk yazıyı King Santillana yazmış ve “Milli Küme’yse Sayılmaz, Süper Lig’se Sayılır!” diyerek, onlarca takımın ve yüzlerce sporcunun emeğini yok sayan zihniyete bir ders vermişti.

    Türkiye Futbol Federasyonu 1923 yılında kurulduğu halde (mızıkçı bir çocuk gibi) bu tarihten sonraki 40 yılı görmezden gelip, Türk futbolunu 1959’dan başlatmak isteyenler var. Bu zevatın en bariz taktiği, aynı şeyi, ayrı insanların milyonlarca kez söylemesi… Birisi bir saçmalığı yazıyor, ona cevap veriyorsunuz, aynı argümanla bir başkası daha geliyor. Biri daha! Biri daha! Bitmiyorlar… Gerçi siz her türlü zırvayı çürütseniz dahi, bu tiplerin “Vahap Beyaz bir tane bile maç yönetmemiş. Öyle lig mi olur?” bahanesiyle gelmeyeceğinin garantisi yok. Ne de olsa tabiat meselesi…

    Biz yalın ve net gerçeklere gelelim. Sıradaki gerçek, yine bir temsil konusu…

    Türkiye Futbol Şampiyonası, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilk devasa spor organizasyonuydu. 1924 yılından, Millî Küme’nin kurulduğu 1937’ye kadar altı kez düzenlenebilen bu “Devlet” organizasyonunda 1924’de Harbiye, 1927’de Muhafızgücü, 1932’de İstanbulspor, 1933’de ve 1935’de Fenerbahçe, 1934 senesinde ise Beşiktaş şampiyon oldu.

    Bir parantez… Neden “Devlet” vurgusunu bu kadar çok yapıyoruz, tahmin etmişsinizdir… Dürüstçe “Koskoca 36 yılda bizim sadece bir tane Türkiye şampiyonluğumuz var, o yüzden bu yılları yok sayıyoruz” diyemeyip, sürüyle bahane uyduran tiplerin en önemli dayanak (!) noktalarından biri de Türkiye Futbol Birinciliği ve Millî Küme organizasyonlarının “özel” olduğu… Hayır efendim, ikisi de buz gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî şampiyonalarıdır. Nokta! Kapa parantez…

    Haritalarla Anlatalım

    Yukarıdaki haritada Türkiye Futbol Birinciliklerine katılan takımların şehirlerini görüyorsunuz. Tam 29 şehir… Özetleyecek olursak :

    – Ankara, Balıkesir, Bursa, Eskişehir, İstanbul, İzmir, Konya ve Trabzon 6 kez,

    – Adapazarı, Antalya, Giresun, Samsun ve Uşak 5 kez,

    – Kütahya 4 kez,

    – Adana, Çanakkale, Denizli, Diyarbakır, Isparta, Manisa ve Mersin 3 kez,

    – Afyon, Aydın, Edirne ve Muğla 2 kez,

    – Amasya, Bilecik, Kocaeli ve Zonguldak ise 1 kez katılmışlar.

    Bir de aşağıdaki haritaya bakalım… 1959’dan 1967’ye kadar Türkiye Birinci Futbol Ligi’ne katılan şehirleri gösteriyor. Toplam 9 sezon! Şiir gibi olacak ama…
    Yedi tanesinde yalnızca üç şehir;
    Ankara, İstanbul ve İzmir.
    İki tanesinde dört takım var;
    Birinde Adana, birinde Eskişehir.

    1959 Öncesini İnkar Cumhuriyeti İnkardır

    Gerçekler

    Birkaç kısa bilgiyle bitirelim.

    – 1959 sonrası Türkiye 1. Futbol Ligi’nde (günümüzdeki adıyla Süper Lig’de) temsil edilen şehirlerin iki haneli bir rakama ulaşması ancak 1971-1972 sezonunda mümkün oldu.

    – 1924 yılında gerçekleşen ve en az sayıda (13) şehrin katıldığı Türkiye Futbol Birinciliği’nin temsil gücüne Süper Lig ancak 1977-1978 sezonunda erişti.

    – Süper Lig hiçbir zaman, Türkiye Futbol Birinciliği’nin 1927, 1932, 1933, 1934 ve 1935 yıllarının katılım rakamlarına ulaşamadı. Sırasıyla 17, 19, 18, 21 ve 22 şehrin temsil edildiği bu organizasyonlara karşılık, Süper Lig 1985-1986, 1986-1987 ve 1987-1988 sezonlarında 15 şehirde düzenlenebildi, o kadar…

    İnkarcılara son söz… Tarih dediğiniz şey, Cem Yılmaz’ın meşhur “Ne vericeksin bana? Ne veriym abime?” diyaloğunda olduğu gibi yazılmaz, yorumlanmaz… Neredeyse yirmi yıl süren aralıksız savaşlardan çıkmış bir Türkiye’nin, Kurtuluş’tan hemen sonra gösterdiği çabaya ve dünyayı sürüm sürüm süründüren iktisadî buhrana rağmen sportif organizasyonlar düzenleme uğraşına saygısızlık edemezsiniz. O şampiyonluklar sayılacak. Emek verenler unutulmayacak. Çeyrek asırlık beceriksizliğinizin faturasını Türk futbol tarihine kesemeyeceksiniz.

    1959 Öncesini İnkar Cumhuriyeti İnkardır.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

  • Milli Küme’yse Sayılmaz, Süper Lig’se Sayılır !

    Fenerbahçe’nin 1959 öncesindeki Ulusal Şampiyonlukları konusunda, güya (!) mantıklı analiz yapmaya çalışan karşıt görüşlülerden bazıları, 1937-1950 arasında oynanan Milli Küme Organizasyonu’nun, sadece İstanbul, Ankara, İzmir takımlarının katılımıyla oynandığını, dolayısıyla katılımın kısıtlı olduğunu, bu nedenle de bu organizasyonda kazanılan şampiyonlukların, şampiyonluk sayısı hesabına dahil edilemeyeceklerini söylüyorlar.

    Hımm.. Peki, 1959’dan sonra oynanmaya başlanan günümüz liginin ilk 8 sezonu hangi takımlarla oynanmış ? Hadi birlikte bakalım. Yukarıda; 1959’daki ilk sezondan 1965-66 sezonuna kadar olan ilk 8 sezonun puan cetvelleri var. 

    Çok açık ve net olarak görüldüğü üzere; günümüzdeki ligin de ilk 8 sezonu İstanbul, Ankara, İzmir takımlarının katılımlarıyla oynanmış. Sadece 1960-61 sezonunda 1 kez Adana Demirspor katılmış istisna olarak. (1963-1964 sezonu puan cetvelinde “Demirspor” olarak yazılan takım Ankara Demirspor’dur.)

    Sonuç; İstanbul, Ankara, İzmir takımlarıyla oynandığı için Milli Küme sayılmaz, ama günümüzdeki ligin ilk 8 sezonu sayılır öyle mi?  :))

    Bayılıyorum böyle bilimsel (!) bakış açılarına !..

  • Milli Küme Sayılmaz Süper Lig Sayılır

    Milli Küme Sayılmaz Süper Lig Sayılır

    Senelerdir 1959 öncesi şampiyonluklar konusunda yıllar içinde çok ciddi emek sarf eden isimlerden birisi de King Santillana namıyla maruf ağabeyimizdi. Karşı cephedekilerin en çok tutunduğu saçmalıklardan birisi olan bakış açısı şuydu : “Milli Küme Sayılmaz Süper Lig Sayılır”

    Kendisi bu iddiaya (!) puan cetvelleri eşliğinde ders gibi bir yazı ile karşılık verdi

    Kıymetli büyüğümüzün “Tarih Disiplinini Keyfine Göre Çalıştırmak” ve “Tarihi Görmezden Gelebilirsiniz ama Değiştiremezsiniz” yazılarını da ayrıca öneririz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Milli Küme Sayılmaz Süper Lig Sayılır

    Fenerbahçe’nin 1959 öncesindeki Ulusal Şampiyonlukları konusunda, güya (!) mantıklı analiz yapmaya çalışan karşıt görüşlülerden bazıları, 1937-1950 arasında oynanan Milli Küme Organizasyonu’nun, sadece İstanbul, Ankara, İzmir takımlarının katılımıyla oynandığını, dolayısıyla katılımın kısıtlı olduğunu, bu nedenle de bu organizasyonda kazanılan şampiyonlukların, şampiyonluk sayısı hesabına dahil edilemeyeceklerini söylüyorlar.

    Hımm.. Peki, 1959’dan sonra oynanmaya başlanan günümüz liginin ilk 8 sezonu hangi takımlarla oynanmış ? Hadi birlikte bakalım. Yukarıda; 1959’daki ilk sezondan 1965-66 sezonuna kadar olan ilk 8 sezonun puan cetvelleri var. 

    Çok açık ve net olarak görüldüğü üzere; günümüzdeki ligin de ilk 8 sezonu İstanbul, Ankara, İzmir takımlarının katılımlarıyla oynanmış. Sadece 1960-61 sezonunda 1 kez Adana Demirspor katılmış istisna olarak. (1963-1964 sezonu puan cetvelinde “Demirspor” olarak yazılan takım Ankara Demirspor’dur.)

    Sonuç; İstanbul, Ankara, İzmir takımlarıyla oynandığı için Milli Küme sayılmaz, ama günümüzdeki ligin ilk 8 sezonu sayılır öyle mi?  :))

    Bayılıyorum böyle bilimsel (!) bakış açılarına !..

    King Santillana