Etiket: Milliyet Gazetesi

  • Asude Bir Bahar Ülkesi

    Asude Bir Bahar Ülkesi

    Fenerbahçe’nin ve Türk basketbolunun Muhtar Baba’sı Muhtar Sencer’in mezarı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Avrupa Yakası Mezarlıklar Şube Müdürlüğü tarafından temizlenmiş. Elbette kurumlarımıza teşekkür ediyoruz fakat teşekkürün büyüğü sayın Muharrem Gürbüz beyefendiye… Kendisini ayakta alkışlıyoruz! Kendisinden müsaade almadık fakat bizi hoş göreceğini umarak, Twitter’da bu konuda yazdığı tweetleri derledik. Muhtar Baba’nın ruhu şâd olmuştur. Bu da orayı asude bir bahar ülkesi yapmaya yeter… Bir de Fenerbahçe arması olsa mezarında… Keşke…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Kabristan

    2001 yılında aramızdan ayrılan spor yazarı İslam Çupi, Fenerbahçe Basketbol Şubesi’nin kurucularından biri olan Muhtar Sencer’in vefatı üzerine 23 Kasım 1982 tarihinde Milliyet’te bir yazı kaleme alır.

    Yazısında Muhtar Sencer ile tanışma hikayesine, Sencer’in Fenerbahçe ile olan ilişkisine ve Türk sporuna katkılarına kadar pek çok konuya değinir.

    Bunun yanında Sencer’in edebiyata ve sanata olan ilgisinden bahsederken “dibine kadar bir Yahya Kemal hayranı” olduğundan da söz eder.

    Yaşamının son yıllarını Almanya’da geçiren Muhtar Sencer’in rahatsızlığı nedeni ile yaşadıklarını ve sonrasında vefatından duyduğu üzüntüyü dile getiren Çupi, Yahya Kemal’in Rindlerin Ölümü başlıklı şiirine atıfta bulunarak ve “Muhtar Baba’yı, ‘Asude bir bahar ülkesi’ne yolcu çıkaracağız.” diyerek yazısına son verir.

    Bugün “Asude bir bahar ülkesi” olarak anılan Muhtar Sencer’in Aşiyan’da yer alan kabri maalesef İslam Çupi’nin tarifinden uzak bir halde oldukça bakımsız ve unutulmuş görünüyor.

    Fenerbahçe camiasına ve Türk sporuna olan katkılarından ötürü Muhtar Sencer’i rahmetle anıyor, kabrinin İslam Çupi’nin ifade ettiği gibi “Asude bir bahar ülkesi” olacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerektiğinin altını çizmek istiyorum.

    Bunun için başta Fenerbahçe camiası olmak üzere konuyu tüm yetkililerin ilgisine sunuyorum.

    Muharrem Gürbüz | 29 Temmuz 2022


    Asude Bir Bahar Ülkesi

    29 Temmuz 2022 tarihinde yaptığım paylaşım ile Fenerbahçe Basketbol Şubesi’nin kurucularından Muhtar Sencer’in Aşiyan’da bulunan kabrinin mevcut durumu hakkında bilgi verip kabrin bakımsız olduğuna dikkat çekerek gerekli düzenlemenin yapılması için ilgililere çağrıda bulundum.

    Bu çağrımın hemen sonrasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile iletişime geçerek ayrıca bir talepte oluşturdum. Talebime gelen cevabı ve yapılan işlemin sonucunu sizlerle de paylaşmak istiyorum.

    Sonuç her ne kadar İslam Çupi’nin ‘Asude bir bahar ülkesi’ tarifine uygun olmasa da gelen cevap ile İBB Avrupa Yakası Mezarlıklar Müdürlüğü’nün yetki ve sorumlulukları dahilinde üzerine düşeni yerine getirdiğini anlıyorum. Bu nedenle kendilerine teşekkür ederim.

    Muharrem Gürbüz | 15 Ağustos 2022

  • Fenerbahçe’nin Cenneti

    Fenerbahçe’nin Cenneti

    1988-1989 sezonu bitiminde İslam Çupi‘nin yazdığı, hemen her paragrafı motto bir yazı ile karşınızdayız. “Fenerbahçe’nin cenneti nedir?” sorusuna verilecek yanıtın şampiyonlukla beraber Fenerbahçe karakteri olduğunu da pek şahane bir biçimde anlatmış üstat. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Mutat Not : Yolunuzu, üstadın yazılarının derlendiği IslamCupi.org adresine düşürmeyi unutmayın.


    Fenerbahçe

    Her şampiyonlukta İstanbul böyle allanır, pullanır, boyaların en boya olanı ile boyanır, insan çığlıkları gökyüzünü rahatsız eder hale gelir ve kent esatiri bir büyü ile sarmalanır.

    Benim İstanbul’daki ellinci futbol yılım galiba…

    Bu süre zarfında Türkiye Ligi idi, Türkiye Kupası idi, eski terimlere düş Milli Küme de Tayyare Kupası, şilt ve özelleri de koy yan yana sanıyorum ki gördüğüm İstanbullu şampiyonlukların sayısı sekseni bulmak üzere…

    Türk futbolunun baştan beri değişmez ve değiştirilemeyecek üçlerinden ikisi olan Galatasaray ve Beşiktaş taraftarı ile böyle şampiyonluk günlerinde bir ülke haline gelirlerse, Fenerbahçe bu takvim yaprağını yakaladığında partizan yığınları ile Türkiye’de koskoca bir dünya olur.

    Sevgiler bir telefon defteri gibi kalın ve değişiktir; Türkiye’de… Anne sevgisi, baba sevgisi, evlat, torun sevgisi, kadın ve zevce sevgisi, tırman statların soğuk taşlarına Beşiktaş ve Galatasaray sevgisi… Başka kulüplerin sevgisi…

    Bunların hepsi inkâr edilmez kutsallığı tartışılmaz birer sevgidir de Fenerbahçe taraftarının Fenerbahçe’ye duyduğu aşk, en sevdadır.

    Galatasaray’ın, Beşiktaş’ın her şampiyonluğu Türkiye’de büyük bir olaydır ama Fenerbahçe bu başarıyı avuçlarında ölümüne sıktığında olay biter, ülkede bir metafiziğin büyülü dünyası gürüldemeye başlar.

    Türkiye’de Beşiktaş ve Galatasaray mazi ve gelecekteki futbol servetleri ile sahaların en büyük ik kulübü olmaya devam edecek, fakat asla Fenerbahçe olmayı beceremeyecektir.

    Nasıl Fenerbahçe, bir Galatasaray, bir Beşiktaş olamayacaksa…

    Fenerbahçe ve Fenerbahçelilik Türkiye’de bir futbol kulübü ve o kulübün taraftarı değil, bir özelliktir, bir prensiptir, tekkeleri sökülemez bir dindir… Bir felsefe akımı, bir ideal, sandıkları ve oyları milyonların gönlünde saklanmış bir gitmez iktidar ve devlettir Türkiye’de Fenerbahçe ve Fenerbahçelilik…


    İlk çağın en büyük futbol imparatoru Zeki Rıza, kulübe başkan olduğu zaman idmanlarda çok beğendiği adı Naci Bastoncu olan süklüm püklüm bir Trabzonlu çocuğu önüne dikerler…

    Zeki Rıza, çocuğa başından ayağının ucuna kadar bakar, sonra yanında hazırolda duran kulüp müdürüne dönüp kükrer:

    “Alın bu çocuğu Moda’daki İstepan’ın dükkanına götürün ve Fenerbahçeli gibi saç traşı ettirin…”

    Büyük bir Fenerbahçe üslupçusu ve estetikçisi idi Zeki Rıza…

    Şampiyonluklar kazanmış takımda, şayet Fenerbahçe tualine layık yaratıcı blyaları sürememiş futbolcu varsa, şayet Fenerbahçe orkestrasında elindeki aletle virtüözleşmeyen oyuncu varsa, onların eline futbol malzemelerini verir, yüzlerine açık açık mecburi istikametlerini söylerdi:

    “Senin Kadıköylülüğün bitti, Kadıköy’de yaşama sen… Bir vapura bin, karşıya geç ve kendine yeni bir kulüp ara…”

    Her taraftarın Fenerbahçeli doğuşu gibi, her Fenerbahçe’de futbol oynayacak çocuğun da Tanrı’ca peşin sokulan ayrı bir tornası vardı; anlaşılan…

    Sonraları silinmez bir insan anayasası gibi takımın bünyesine değişmez bir prensip olarak oturan temel motif yavaş yavaş şekillenmişti; artık…

    “Her futbolcu Galatasaray ve Beşiktaş’ta oynar. Ama her futbolcu Fenerbahçe’de oynayamaz”

    Fenerbahçe tarihinde bu estetiği yaratanlarla bu estetiği bozan futbolcular arasında müthiş savaşlar olmuştur.

    İkinci kuşağın en büyük yan haflarından biri olan Şeref Has, gençliğinde henüz dengelenmemiş tekniği yüzünden, futbolumuz ve Fenerbahçe’nin gelmiş geçmiş en büyük baleti ağabeyi Mehmet Ali Has tarafından hiç tutulmuyordu.

    Şayet Şeref’in arkasında onu koruyucu kanatları altına almış Lefter gibi bir idol olmasa, belki de Has’ın küçüğü Fenerbahçe’deki futbolcu albümündeki doruk isimlerinden biri olmaz, bir basit takımda sessiz, sedasız mazisi ses vermeyen bir futbolcu tipi çizerdi…

    Fenerbahçe’nin bir sezonda 5 kupa kazandığı 1968 döneminde ise takımın teknik yapısını ve estetik birikimini büyük bir özveri ile koruyan Ziya, Ercan, Fuat ve Selim’den kurulu cuntayı da unutmamak gerek.

    Takımın kamp disiplininin şekillenmesinden tutun da ekibin teşkiline ve oyun vidalarının sıkılmasına kadar bu dörtlü, başroldeki gizli fakat o nispette yararlı bir denetleyici timdi, güçtü.


    Fenerbahçe tarihi, Fenerbahçe tipini, Fenerbahçe oyun modelini en çok bozmuş, onu en çok dejenere etmiş adam olarak, Yılmaz Yücetürk’ü ve onu tayin edenleri hatırlayacaktır hep…

    Bu dönemde girilen Fenerbahçe dışı bir ölü saha gezintisi, bu dönemde girilen bir ayak katılığı ve tekniksizlik, bu dönemde parlayan dörtlü, beşli taşra yenilgileri ve “arkasını Fenerleyin” diye nerede ise “best-seller” bir plak haline gelen alaylar, Fenerbahçe’nin tarihinde zift sürülmüş tek kara kitabıdır.

    Bu Fenersizlikten dördüncü yıl içinde bir eski Fenerbahçe, bir şampiyon Fenerbahçe çıkardıkları için, öpülecek alınlar aranıyorsa Veselinoviç’e ve bu pırlanta futbolculara koşunuz…

    Fenerbahçe’nin cenneti oradadır; çünkü…

    İslam Çupi | 13 Haziran 1989 – Milliyet (Fenerbahçe’nin Cenneti)

  • Leyla Asım Turgut

    Leyla Asım Turgut

    20 Temmuz 1933 tarihli Milliyet gazetesinde Fenerbahçe’nin ve Türk deniz sporları tarihinin önemli ismi Leyla Asım Turgut hakkında bir yazı yayınlanmış. Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Leyla Asım Bu Sene Yüzme Yarışlarına Girecek

    Bu sene su sporunun yüzme şubesi meraklıları, bize yeni ve kadınlar arasında çok güzel rekorlar tesis edecek bir Türk kızını göreceklerdir: Leyla Asım.

    Karilerimize bir parça bu yeni yüzgecimizden bahsetmeyi faydalı buluyoruz. Leyla, yelken komitesi reisi doktor Demir Turgut‘un kardeşi ve Asım Bey’in kızıdır.

    Tahsilini Avrupa’da yaparken spora karşı duyduğu büyük aşk dolayısıyla bununla da uğraşmaya başlamıştır.

    Esasen bu spor merakının Leyla’ya arız olması bir veraset işidir. Çünkü Leyla’nın babası ve anası gayet iyi birer avcu olduğu gibi, su sporlarına da çok ehemmiyet veren şahsiyetlerdir. Zaten bundan dolayıdır ki oğulları Demir’i su sporcusu olarak yetiştirmişlerdir. Geçen sene doktor Demir Avrupa’dan geldiği zaman bu gencin orada da kazanmış oılduğu büyük muvaffakıyetlerden tarih sırasıyla ve kendimizden hiçbir şey ilave etmeyerek spor sayfamızda bahsetmiştik.

    İşte Leyla Asım böyle bir ailenin yaş itibariyle en küçük uzvudur. Bu Türk kızı spordaki kabiliyetini Avrupa’da ve bilhassa Viyana’da tanıtmaya muvaffak olmuş ve Viyana buz üzerinde patenli hokey kadın takımı kaptanı olmuştur. Yalnız bu spor ile iktifa etmeyen Leyla atletizm ve yüzme sporları ile de meşgul olmuş ve irtifa atlamada 1.43 atlayarak Viyana rekortmenine korkulu rüyalar geçirtmiştir. Yüzmede ihtisasını kurbağalama yüzmede iktisap etmiş ve çok iyi derece almıştır. Müteaddit şehir müsabakalarına iştirak ettiği gibi, patenli hokeyde de birçok defalar Viyana şehrini takımıyla beraber temsil ederek şampiyonalara iştirak etmiştir.

    Ağabeysi kadar olmamakla beraber Leyla, mükemmel bir yelkencidir. Bizde hiç taammüm etmemiş olan buz üzerinde yelken yarışlarından kazanılmış birçok mükafatları vardır. Hemen şurasını da ilave edeyim ki buz üzerinde yapılan herhangi bir spor, spor şubelerinin en güç olanıdır. Çünkü vücut ile kafa arasında çok sıkı bir irtibatın mevcut bulunmasını icap ettiren bu spor ayrıca da bir muvazene meselesidir.

    İlkbaharda buraya gelmiş olan atlet komple Türk kızı, bu sene Fenerbahçe kulübüne dahil olmu ve yüzme yarışlarında sarı-lacivert formayı müdafaa etmeye karar vermiştir. Yüzme antrenörü Her Teketof ile konuştuğumuz zaman Leyla’nın stili hakkında sorduğumuz suale antrenör kısaca şu cevabı vermiştir:

    – Yüzmek budur. Yüzücülerimizin hepsi böyle olmalıdır. Bu cümle Leyla’nın su sporunda fennî kıymetini meydana koyuyor. Bakalım bu Türk kızı diğer hanımlarımız için bir misal olabilecek mi?

    20 Temmuz 1933 – Milliyet (Leyla Asım Turgut)

  • Unutulmaz Olmak

    Unutulmaz Olmak

    4 Ağustos 1956 tarihli Milliyet gazetesinde Namık Sevik, Fenerbahçe’den başka hiçbir takımın formasını terletmeyen Fikret Kırcan hakkında yazmış. Büyük Fenerbahçelinin son cümlesi her şeyi özetliyor: “Bir sporcu için unutulmaz olmak ne büyük saadet…”

    Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fikret Kırcan

    Sene 1935. Günlerden 10 Kasım Pazar.

    Uzun boylu, kumral bir genç sahaya, Fenerbahçe takımının en gerisinden ürkek ve çekingen adımlarla çıktı. Halinden, heyecanlı olduğu belli oluyordu. Hiç beklemediği, hatta hatırından bile geçirmediği bir hadise ile karşılaşmıştı.

    İdareciler, kendisine “Haydi soyun Fikret, Niyazi (Sel) ağabeyin yok, Topkapı’ya karşı sağ açık oynayacaksın” dedikleri zaman evvela sevinmişti. Fakat sonradan bu sevinç, yerini korku ve endişeye bıraktı. Fikret’in gerçekten hakkı yok değildi.

    Eeee… O zaman Fenerbahçe takımında yer almak kolay bir iş değildi. Fikret, ilk imtihanında iyi not almıştı. Tribünleri dolduran meraklılar, maçı müteakip stadı terkederlerken “Bu çocuk istikbal vadediyor” demekten kendilerini alamamışlardı. Takdire rağmen Fikret, 1937 senesine kadar bazı maçlarda oynayabildi. Niyazi Sel’in futbolu bırakmasından sonra tam 19 sene devamlı olarak sağ açık mevkiini doldurdu. Büyük şöhret, spor dünyamıza böylece hiç beklemediği bir anda katılmıştı. Müteakip senelerde ise, Fikret’i Fenerbahçe ve millî takımın kaptanı olarak görüyoruz.

    Bu müddet içerisinde on bir defa millî olan Fikret’in biyografisi kısaca bu şekilde sınırlanır. Önümüzdeki haftalardan birinde, bu büyük şöhret (muhtemelen Adalet maçında) merasimle futbola veda edecektir.

    Kendisi hakkında söylenen ve yazılanların cazibesine kapılmadan daima mütevazı ve efendi kalan Fikret’e, kulübünün yazdığı teşekkür mektubundaki şu cümleler, zamanımızda hiçbir futbolcuyla yazılmamıştır. İdarecilerin nezaketinden ziyade bu sözleri Fikret’in hakettiğinde hiç kimsenin şüphesi yoktur:

    “Fenerbahçe ailesi sizi son bir defa bağrına basmaktan iftihar duymaktadır. Spor hayatınızda olduğu gibi iş hayatınızda da aynı muvaffakiyetin devamını dileriz”

    Evet, Fikret’i Sarı-Lacivertli forma altında, bu renklere gönül veren binlerce meraklı, son defa bağrına basacaktır. Bu veda umulduğu kadar basit olmayacak… Bu biliniyor. İnsanlar sevdiklerinden kolay ayrılamazlar. Dudaklar gayri ihtiyari “Fikret, Fikret çok yaşa!” diye bağıracak… Yaşlı gözler senelerin yıpratamadığı bu kıvrak ve ince futbolcuyu (Türkiye’nin Stanley Matthews’ünü) son defa, hayranlıkla takip edecek, alkış tufanı ortalığı inletecektir.

    Sonra, sonra ne olacak? Fikret, devrini tamamlayan diğerleri gibi unutulacak mı? Tahmin edilmez. Çünkü onun spor telakkisi ve anlayışı hafızalara uzun seneler demir bir çubuk gibi çakılmıştır. Bir sporcu için unutulmaz olmak ne büyük saadet…

    Namık Sevik | 4 Ağustos 1956 – Milliyet Gazetesi (Fikret Kırcan)

  • 1953 Yılında Millî Takım

    1953 Yılında Millî Takım

    5 Haziran 1953 tarihinde Yugoslavya ile 2-2 berabere kaldığımız millî maçtan önce Nejat Altay futbolcuları anlatan bir yazı yazmış. 1953 yılında millî takım kadrosunda Fenerbahçelilerin çokluğu göz çarpıyor. Bu Türk futbolunda kadim bir gelenektir… Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    1953 Yılında Millî Takım

    Bugün Yugoslavlar karşısında çetin bir imtihan geçirecek olan millî futbol takımımız oyuncularının kısa biyografileri:

    Şükrü Ersoy (Kaleci)

    1929 İstanbul doğumlu. Küçük yaşta futbola başlamış. 16 yaşında Fenerbahçe’ye intisap ederek genç takımda oynamıştır. Bilahare Vefa’ya geçen Şükrü halen vatani vazifesini yapmakta ve Karagücü’nde oynamaktadır. Bir defa (A), bir defa (B) millî takımında yer almıştır.

    Form düşüklüğü gösterdiğinden kampa çağrılmayan Turgay’dan sonra son senelerin yetiştirdiği en iyi kalecidir. Blokajları emniyetlidir. Topu iyi takip eder. Fedakarca plonjonlariyle takımını mutlak gollerden kurtarmaktadır.

    Erdoğan Akın

    1930 İzmir doğumlu. Futbola forvet olarak başlamış, esas mevkini bilahare 1949’da Göztepe kulübünde iken bulmuştur.

    952’de Adalet’e geçmiştir. İki defa (A), iki defa (B) millî takımlarında oynamıştır.

    Gayet çevik ve iyi top takip eder. Kaleci Şükrü’nün yedeği idi. Ancak son dakikada ayağındaki arızası nüksettiğinden yerine Selahattin çağrılmış bulunmaktadır.

    Müzdat Yetkiner (Bek)

    1924’te İstanbul’da doğmuştur. Meşin topa forvet olarak başlamıştır. Fenerbahçe takımının hemen her tarafında oynamıştır. 12 defa millî.

    Futbolu tam olarak hazmetmiştir. Her iki ayağına hakimdir. Mükemmel bir (WM) oyuncusu. Ayağındaki arızası bizim için büyük talihsizliktir. Yerine Ankaralı Rıdvan çağırılmıştır.

    Basri Dirimlili (Sol Bek)

    1930’da Silistre’de doğmuştur. Futbola Eskişehir Demirspor’da başlamıştır. Vatanî vazifesi dolayısıyla Ankara’ya gitmiştir. Halen Havagücü’nde tescillidir. 3 defa millî olmuştur.

    Havadan hakimiyeti ve rakip takımın oyununu bozuşu başlıca meziyetidir. Sol ayağı daha kuvvetlidir. Takımında orta haf oynamaktadır.

    Gökçen Dinçer (Yedek Bek)

    1935 İstanbul doğumlu. Futbola Çengelköyü’nde başlamıştır. Bir sezon Beylerbeyi’nde oynadıktan sonra 952’de Adalet’e geçmiştir. 4 defa genç, 1 defa B millîdir.

    Genç yaşına rağmen futbolda gösterdiği yüksek kabiliyeti dolayısıyle millî kadroya alınmıştır. Kulübünde orta haf oynamakta, millî takımda bek yedeği.

    Mustafa Ertan (Sağ Haf)

    1928’de Bursa’da doğmuş ve futbola orada başlamıştır. Bilahare Adana Millî Mensucat takımında yer almış, askerliğe Ankara’ya gelmiştir. Halen Karagücü’nün kaptanlığını ifa etmektedir. 8 defa millî formayı giymiştir.

    Millî takımın en teknik oyuncularıdan. Müstakar oyunu ile Ay-Yıldızlı formada hakkı olan yerini almıştır ve uzun zaman da muhafaza edeceği umulmaktadır.

    Ali İhsan Karayiğit (Sol Haf)

    1927’de Manisa’da doğmuştur. Futbola olan yüksek kabiliyetini hemen belli etmiş ve Beşiktaş’a geçtiği günden beri orta haf mevkiinin rakipsiz adamı olmuştur. 13 defa (A), 1 defa (B) millî takımda oynamıştır.

    Ayağına hakimiyeti, akın kesme ve hücum hattını beslemesiyle Beşiktaş’ın ve millî takımın en esaslı unsuru. Havadan üstünlüğünü ve bilgili oyununu da zikretmek icap eder.

    Rober Eryol (Sol Haf)

    1930’da Mersin’de doğmuştur. Futbola İstanbul’da Talimhane’de başlamıştır. 1947’de Galatasaray’a girmiş, genç, (B) ve (A) takımlarında oynamış ve üç sezondur devamlı olarak birinci kadroda yer almaktadır. Bir defa (A), iki defa (B) millî takım formasını giymiştir.

    İleri geri çalışması, forvet hattını layıkiyle desteklemesi, maç esnasında aklını ve dikkatini sadece topa ve oyuna hasretmesi başlıca meziyetleridir.

    Akgün Kaçmaz (Yedek Haf)

    1935 Ankara doğumlu. Futbola Doğanspor’da başlamış, bir mevsim sonra Hacettepe’ye, oradan da Fenerbahçe’ye geçmiştir. Dört defa genç, bir defa (B) millîsi.

    Müthiş enerjik, topu ayağından bırakmak istemez. İlerde daha “teknikleşeceği” muhakkak. Millî takımın haf yedeği.

    Fikret Kırcan (Sağ Açık)

    1920’de İstanbul’da doğmuştur. Feneryolu’nda futbola başlamış, 1933’de Fenerbahçe’ye  girmiş ve günden beri Sar-Lacivert takımda oynamaktadır. 7 defa millî formayı giymiştir.

    Türk futbolunun yetiştirdiği nadir kıymetlerden biridir. Millî takım ve Fenerbahçe kaptanı. Ayağını aklıyla idare etmesi en büyük hususiyetlerinden. Top sürüşleri, ortaları ve isabetli frikikleriyle karşı taraf için en tehlikeli oyuncudur.

    Mehmet Ali Has (Sağ İç)

    1927’de İstanbul’da doğmuş ve meşin topa Beykoz çayırında başlamıştır. Beş sene Beykoz birinci takımında oynadıktan sonra 1948’de Fenerbahçe’ye geçmiştir. 13 defa millî. 11 defa (A), iki defa  genç millî takımda yer almıştır.

    Top olan hakimiyeti… Fizik yapısı futbola elverişlidir. Fazla dripling yaptığı ve ayağında top tuttuğu zamanlar takımına zararlı olmaktadır. Sağ iç oynayacaktır.

    Garbis İstanbulluoğlu (Santrfor)

    1927’de İstanbul’da Kumkapı’da doğmuştur. Futbola Kadırga’da başlamış, gayri federe kulüplerde yer aldıktan sonra Taksim’e geçmiş, vatanî vazifesini müteakip 1949’da Taksim’den Vefa’ya girmiştir. 3 defa millî olmuştur.

    Fevkalade cevval, son senelerin en iyi santrforlarından. Her iki ayağına ve kafasına hakim. 90 dakika rakip müdafaayı karıştırabilecek enerjiye sahip. Topla fazla oynamadığı zamanlar daha randımanı olduğu muhakkak.

    Burhan Sargın (Sol İç)

    1929 Ankara doğumlu. İlk kulübü Hacettepe. 947den 951’e kadar Hacettepe’de oynamış, bilahare Fenerbahçe’ye intisap etmiştir. 3 defa millî olmuştur.

    Top sürüşleri fevkalade. Son derece fırsatçı. Gayet girgin ve kıvrak oyun tarzı var. Bir ismi de “Ankara Canavarı” geçen yılın Ankara gol kralı ve bu senenin İstanbul ikincisi.

    İsmet Yamanoğlu (Sol Açık)

    1925’de İzmir’de doğmuş ve futbola orada başlamıştır. 944’de Beşiktaş’a, 947’de Elektriğe geçmiş, bir sezon sonra da Vefa’ya intisap etmiştir. 8 defa (A), bir defa da (B) millî takımında yer almıştır.

    Gayet sıkı sol şutlara malik. Top söküş ve pas tevziatı ile for hattını işletmektedir. Futbolda ciddi çalışması hakkı olduğu yeri kendine verdirmiştir.

    Ali Erener (Yedek Sağ Açık)

    1930’da İzmir’de doğmuştur. 945’de Karşıyaka birinci takımında yer almış, 950’de Vefa’ya girmiştir. Millî takımın sağ açık yedeği.

    Feridun Bugeker (Yedek Santrfor)

    1933 İstanbul doğumlu. Küçük yaşta meşin topun peşinde koşmaya başlamış, mahallî kulüplerde oynadıktan sonra 949’da Beyoğluspor’a girmiş ve derhal birinci takımda yer almıştır. 952’de Fenerbahçe’ye geçmiştir. Aynı zamanda atletizmle de meşgul olur. 100 metreyi 11.3 ve 200 metreyi de 24 saniyede katetmektedir. Bir defa (A), bir defa (B) millî takımında oynamıştır. Bu maçta santrfor yedeği.

    Garbis Baklaoğlu (Sol Açık Yedeği)

    1930 İstanbul doğumlu. Futbola Şişli’de başlamıştır. İlk tescilli kulübü Taksim’dir. Fenerbahçe ve Galatasaray’da oynadıktan sonra 952’de Vefa’ya geçmiştir. Bir defa (B) millîsi. Bu maçın sol açık yedeği.

    Nejat Altay | 5 Haziran 1953 – Milliyet Gazetesi (1953 Yılında Millî Takım)

  • Şampiyonluğa Tapanlar

    Şampiyonluğa Tapanlar

    11 Temmuz 1988 tarihli Milliyet gazetesinde Fenerbahçe taraftarı (3 yıl uzak kaldıkları için gözlerinden ateş saçtıkları için olacak) “Şampiyonluğa Tapanlar” tabiriyle nitelendirilmiş. Huzurlarınızda 1988-1989 sezonu açılışı!

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Muhteşem Fenerbahçe

    Fenerbahçe, sevgi ve coşku seli içinde sezonu açtı…

    35 bine yakın taraftarın çılgınca tezahüratı altında yeni sezonu açan Sarı-Lacivertli takım sanki şampiyonmuşçasına alkış yağmuruna tutuldu…

    Fenerbahçe Stadı’nın tribünleri muhteşemdi. Sarı ve laciverte boyanmışçasına rengarenk, denizin dalgaları gibi hareketliydi. Dün sanki Fenerbahçe mabedinde 35 bin mürid vardı. 3 yıldır yakından bile geçmeyen şampiyonluğa tapıyorlardı…

    Geçmişe Ziyaret

    Fenerbahçeli futbolcu ve yöneticiler sabah saat 09.30’da toplanıp, kulübün kurucularından Galip Kulaksızoğlu ve Sait Selahattin Cihanoğlu’nun kabirlerini ziyaret ettiler. Daha sonra 2 yıl önce vefat eden futbolcu arkadaşları Hüseyin Çakıroğlu’nun da mezarını ziyaret eden Fenerbahçeli futbolcular, buradan Fikirtepe Tesisleri’nin devir-teslim törenine katıldılar.

    Fikirtepe, Fenerbahçe’nin

    Kadıköy Belediye Başkanı Osman Hızlan tarafından yaptırılan Fikirtepe Tesisleri dün bir törenle 30 yıllığına Fenerbahçe’ye verildi. Tahsin Kaya’nın rahatsızlığını bahane ederek katılmadığı törende kulüp ikinci başkanı Kemal Baytaş ve Osman Hızlan, ortak protokole imza koydular.

    Kadıköy Aden Oteli’nde öğle yemeği yiyen Fenerbahçeli futbolcular, daha sonra taraftarlarıyla tanıştılar.

    Muhteşem bir tezahürat altında sahaya çıkan Sarı-Lacivertli takımın oyuncuları omuzlardan inmedi. Tüm amatör şubelerin sporcularının da katıldığı sezon açılışında ilginin odak noktasını toplayan oyuncu Schumacher’di…

    Tahsin Kaya ise “Büyük başkan” tezahüratı altında 35 bin seyircinin övgüsünü topladı. Bir ara gözlerindeki yaşları tutamayan Kaya, daha sonra fenalaştı ve bir süre sahadaki yedek kulübesinde dinlendi.

    Fenerbahçe yönetim kurulu, divan kurulu üyeleri ve eski başkanlar takım sahaya çıkmadan önce sahanın çevresinde bir tur atarak seyirciyle selamlaştılar. Tahsin Kaya, eski başkanlardan Osman Kavrakoğlu ve Ali Şen’in arasında bu turu tamamladı.

    Futbolcu Ordusu

    Fenerbahçe, açılışı 32 futbolcuyla yaptı. Oğuz ve Turan Ordu Milli Takımı ile Kıbrıs’ta olduğundan, Hakan ise birliğinden izin alınamadığı için açılışa katılamadı.

    Sahaya çıkan futbolcuların isimleri şöyle:

    Kaleciler: Schumacher, Can, Murat, Hikmet, Bülent

    Defans: İsmail, Taygun, Sedat, K.Şenol, Birol, Abdülkerim, Nezihi, Oğuz, Necdet, Bilal, Ergin, İskender, Ayhan, Kemal, Şener

    Orta Saha: Serdar, Şenol, Müjdat, Önder, Bilal, Durmuş

    Forvet: Rıdvan, Erdi, Aykut, Orhan, Hüseyin, Zafer

    Mustafa Yücedağ ile Mustafa Kurt forma giymediler. Yücedağ’ın transferi için ise yöneticiler “Tamam” dedi. Macar libero Arpat ile Yugoslav libero Zavko da açılışı kenardan izlediler. İki futbolcu için karar bugünkü antrenmandan sonra verilecek.

    En Yaşlılardan Topbaşı

    Fenerbahçe’nin gösteri maçı için başlama vuruşunu en eski iki futbolcusu Alaaddin Baydar (78) ve Cafer Çağatay (77) yaptı.

    40 dakika süren karşılaşmayı Schumacher’in takımı Şenol ve Birol’un golleriuyle 2-0 kazandı.

    Günde Çift İdman

    Fenerbahçe 15 Temmuz’a kadar günde iki antrenman ile hazırlıklarını sürdürecek 15 Temmuz’da Almanya’ya gidecek olan Sarı-Lacivertli takım, 28 Temmuz’da İstanbul’a dönecek.

    Milliyet Gazetesi | 11 Temmuz 1988

  • 1933 Moda Yüzme Yarışları

    1933 Moda Yüzme Yarışları

    11 Ağustos tarihinde Vakit gazetesi tarafından düzenlenen 1933 Moda Yüzme Yarışları, sporculardan ve halktan çok büyük bir ilgi gördü. Bir gün önce, 10 Ağustos’ta gazetede katılımcıların listesi yayınlandı. Bu kıymetli isimlerin bulunduğu liste arşivde saklı kalmasın istedik… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Yüzme Müsabakalarımız Yarın

    Tahminimizden çok fazla rağbet ve alaka uyandıran yüzme müsabakalarımız yarın Moda yüzme havuzunda yapılacaktır.

    Kayıt müddeti dün akşam bitmiş ve yazılanların sayısı iki yüzü geçmiştir.

    Müsabakalara saat on üçten itibaren başlanacaktır. (1500) için yazılanlar sayı itibarile fazla olduğu için bunlardan bir kısmını saat ondan itibaren yüzdürmek zarureti baş  göstermiştir. Bu müsabakaya katılan Salim, Cemil, Toma, Lili, Talat, Sedat ve Mihalaki Beylerden maadasının saat onda havuzda bulunmaları lazımdır. Hakem heyeti isimleri yukarıda işaret edilenlerin öğleden sonra, diğerlerinin öğleden evvel müsabaka yapmalarına karar vermiştir.

    Bu itibarla herhangi bir haksızlığa meydan vermemek üzere yüzücülerin zamanında gelmeleri rica olunur.

    Bunlardan başka diğer müsabakalara girecek yüzücülerin de kontrol edilebilmeleri için 12’de gelmeleri lazımdır.

    Hakemler ve İdareciler

    Müsabakamızda baş hakemliği yüzme komitesi reisi Ekrem Rüştü Bey kabul etmiştir. Hakem heyeti güreş federasyonu reisi Ahmet Fetgeri, denizcilik federasyonundan Rıza, kıdemli yüzbaşı Abdurrahman, kaptan Ziya, Fuat Rüştü Beyler ile Her Riedt, Her Eichstadt, Her Prak ve kulüp denizcilik şubeleri kaptanları Fahri, Şekip, Rüştü Beylerden terekküp etmektedir.

    Tertip ve idare heyetimiz de şunlardır:

    Gazetemiz namına spor muharriri Sırrı, muharrir Sadri Etem, 800cü Ziya Beyler ile gazeteci ve sporcularımızdan Ömer Besim, İzzet Muhittin, Ahmet İhsan, Mehmet Salim ve Moda yüzme havuzu müdürü İhsan Kaptan Beylerdir.

    Halk için Yer

    Bu büyük müsabakaları görmek isteyen vatandaşlar için, müsabaka yerini tamamile gören küçük Moda gazinosunda yerler temin ettik.

    Davetiyemizi hamil olanlara bu gazino tarafından yüzde otuz, diğer vatandaşlarımız için de yüzde on tenzilat yapılmasını kabul ettirdik.

    Hediyeler

    Müsabakamızda kazananlardan birinci ve ikinciye birer madalya, su topunda kazanan takıma bir vazo ve diğer hediyeler verilecek ve hediyeler müsabakalardan sonra verilecek danslı çayda dağıtılacaktır.

    Müsabakamıza Yazılanlar

    Müsabakamıza yazılan yüzücülerin girecekleri müsabaka nevilerine ve kulüplerine göre muntazam listesi şudur:

    50 Metre Çocuklar

    (12-14 yaşında serbest ve kurbağalama)

    Turan, Mahir, Kirkor (Fenerbahçe), Ferit, G.Müller, W.Mamboury, Susi Müller, Gerlinde Zehender, Yeğen Ali, Fikret (İ.S.K.), Necla Hüsnü, Fevzi, Yani Gramandani, İskender, Muvaffak, Lola Lâfteri, Gerhart Müller, Artin, İbrahim, Veciye, Fethi, Muzaffer. (Hariçten)

    100 Metre Gençler

    (14-16 yaşında serbest ve kurbağalama)

    Fuat, Nezihi, Rauf, Kirkor, Talat (Fenerbahçe), K.Krocher, Smoliak, Karl Linke, Hendel, Ortrud Preusser, Rut Müller, Sua Goldenberg, Eva Alter (İ.S.K.), Lili Madencidis (Pera), Burhan, Valantin Strikalkin, Jale, Muvaffak, İzak Holdman, Lola Lafteri (hariçten)

    50 Metre Tekaütler

    Hüseyin, Zeki, Ekrem Rüştü (İ.S.K.), Fahri (Beykoz), Cemil, Mühendis Galip (Fenerbahçe), Şahin (hariçten)

    50 Metre Gazeteciler

    Ali (Vakit), İhsan (Cumhuriyet), Muhteşem (Milliyet), Salim Hamdi (A.A.)

    Çömlekleme

    Ahmet Fetgeri, Ziya Kaptan, Fuat, Muhteşem

    100 Metre Serbest

    Nejat, İstavro, Ömer (Fenerbahçe), Sıtkı, Süleyman, Orhan, Gördes, Hagen (İ.S.K.), Agah, Li, Kamil, Haydar (Beykoz), Orhan, Halil (Galatasaray), Halit Nuri, Hasan Basri (Vefa), Saim, Sadi (İstanbulspor), Mehmet Hakkı, Recai (Birinci İnönü), Ahmet Şefik, Meti, Fikret, Li, Lütfi, Mukadder, Nejat, İbrahim (Hariçten)

    100 Metre Sırt Üstü

    Orhan, Gabris (Fenerbahçe), Sedat (İ.S.K.), Niko, Enver (Beykoz), Orhan, Halil (Galatasaray), Saim (İstanbulspor), Hasan Basri (Vefa), Naci, Jorj Angelidis (Hariçten)

    100 Serbest (Hanımlar)

    Mari, Leyla, Mürüvvet (Fenerbahçe), Susi Müller, Rut Müller, Eva Alter (İ.S.K.)

    200 Serbest

    Salim, Nejat, Cemil (Fenerbahçe), Süleyman, Orhan, Mühendis Gordes, Sıtkı (İ.S.K.), Saffan, Agah, Vangel, İhsan, Haydar (Beykoz), Orhan, Halil, Cihat (Galatasaray), Saim, Sadi (İstanbulspor), Hasan Basri, Kemal (Vefa), Jorj Angelidis, Li, Ragıp (Hariçten)

    200 Kurbağalama

    Orhan, Haraç (Fenerbahçe), İzzet, Adnan, Saffan (Beykoz), Kemal (Vefa), Jozef, Cihat (Galatasaray), Sedat (İ.S.K.), Şadan, Mihaliki (Hariçten)

    200 Serbest (Hanımlar)

    Leyla (Fenerbahçe), Eva Alter (İ.S.K.)

    200 Kor Bağlama

    Leyla (Fenerbahçe), Eva Alter (İ.S.K.), Li (Hariçten)

    400 Serbest

    Nejat, Salim, Cemil, Hazır, Fahri, Jirayer (Fenerbahçe), Lili, Toma, Burhan, İhsan, Haydar (Beykoz), Mehti (Galatasaray), Halit Nuri, Kemal, Saim (Vefa), Hikmet (Karagümrük), Sedat (İ.S.K.), Sadi (İstanbulspor), Mustafa, İsmail, Hüseyin (Birinci İnönü), Nejat, Jorj Angelidis (Hariçten)

    400 Serbest (Hanımlar)

    Leyla (Fenerbahçe), Susi Müller, Rut Müller, Eva Alter (İ.S.K.), Li (Hariçten)

    1500 Serbest

    Salim, Cemil, Ömer, Necdet, Bahaettin (Fenerbahçe), Hakkı, Toma, Burhan, Lili (Beykoz), Talat (Galatasaray), Hasan Basri, Faruk (Vefa), Sedat, Adolf Linke (İ.S.K.), Mustafa Asım, Nazif, Yakup, Dirtad, Bahaettin, Vasfi (Topkapı Gençlerbirliği), Murat (Küçükpazar Gençlerbirliği), Nihat (Birinci İnönü), Hasan Müştak, Yekta, Mihalaki, Jan Vuçadelis (Hariçten)

    Atlamalar

    Talat, Hiristo, Şefik (Fenerbahçe), Behçet, Hayri, Selim, Behzat, Hakkı (Beykoz), Suat, Ahmet (Galatasaray), Halit Nuri (Vefa), Faik Selim, Mille Ortrud Preusser (İ.S.K.), Sadi (İstanbulspor), Neşet (Birinci İnönü), Yorgi Dedeko, Li (Hariçten)

    Su Topu

    Harraç, Cemil, Garbes, Fethi, Hiristo, Tarık, Fernan, Berç, Şefik, Saveci, Turan (Fenerbahçe), Mühendis Gordes, Hagen, Süleyman, Orhan, Karl Linge, Krocher, Sıtkı, W.Mamboury (İ.S.K.)

    Türk Bayrak Yarışı

    Sedat, Sıtkı, Süleyman, Orhan (İ.S.K.), Hakkı, Harbelaus (Hariçten)

    Hanımlar Bayrak Yarışı

    İ.S.K. Takımı

    Yağlı Direk

    Ahmet, Hüseyin, İbrahim, Süleyman (Birinci İnönü), Harbelaus, Hakkı (Hariçten)

    Müsabaka programımız da şudur:

    1933 Moda Yüzme Yarışları
    1933 Moda Yüzme Yarışları Programı
  • Naci Erdem

    Naci Erdem

    Geçenlerde kaybettiğimiz Fenerbahçe tarihinin en büyük futbolcularından Naci Erdem hakkında 1956 yılında Milliyet gazetesinde yayınlanan bir yazı ile karşınızdayız… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Naci Erdem

    Onu Karagümrük semtinde tanımayan yok. Başarılı futbolu yanında sempatik, ağırbaşlı, efendi hali ile “halkın sevgilisi” olmuş… Tramvay yahut otobüs ile Fatih’i üç durak geri bıraktıktan sonra dördüncü durakta, Atikalipaşa’da inin. Sağ kolu takip ederek biraz ilerleyin… Dispanseri geçtikten sonra, bir evin etrafını çevreleyen fırın, lokanta ve berber dükkanından ibaret bir ada göreceksiniz… İşte burada tereddüt etmeden kime sorsanız, size sarı-lacivert renklerin mümessili hakkında “en son rapor”u verecektir. Babası semtin eşrafından olup saydığımız yerlerin sahibidir. Naci sporcu ve sporu seven ailenin 5 evladından biri, en küçüğüdür, en küçüğün en fazla sevilmesi umumi prensibi bu ailede de kuvvetini kaybetmemiş…

    Naci, spordaki muvaffakıyetini ailesine borçlu olduğunu ifade etmektedir. “Maçlardan önce ve sonra yiyeceğimi, içeceğimi, istirahat saatlerimi tayin eden, kısacası hayatımı tanzim eden hap annemdir”

    Nitekim Naci üzerinde büyük emeği bulunan kadıncağızın, onun her maça gidişinde tansiyonu artar, merak içinde kalırmış.

    Fenerbahçe antrenörü Mihailoviç’in Türk futboluna kazandırdığı yeni santrahafın, küçük yaştan beri kovaladığı top, onu ilk defa, henüz bir orta mektep talebesi iken Karagümrük formasına götürmüştür. Naci sevdiği semt kulübünde sağ açık olarak futbola başlamıştır. İlerleyen futbolu yanında Zeyrek Ortaokulunu tamamlamış ve bir müddet İstanbul Lisesi’ne devam etmiştir.

    Naci’ye parlak futbol hayatını, askerliği açmıştır. Vatani vazifesini Hava Kuvvetleri’nde ifa eden 24 yaşındaki genç futbolcu, önce Kütahya ve müteakiben Ankara’da sağ iç olarak oynamış, İstanbul’da yapılan Dünya Ordular arası futbol şampiyonasında ise, doğduğu şehir seyircisinin kalbini kazanmıştır.

    Sağlam vücut yapısı, her iki ayağı ile emin vuruşları, mücadeleci ve topa havadan hakimiyeti hepimizce bilinen taraflarıdır. Onun en enteresan bir hususiyeti 7 yaşına kadar emzik taşıması olmalıdır. Anne sütünden pek kısa zamanda ayrılan Naci bu itiyadına ilk mektep sıralarına kadar devam etmiştir.

    Ve yine tahmin ediyorum ki Naci’nin askere gitmeden önce Beşiktaş takımında sol açık oynadığını pek az sporsever hatırlar. Mevkiini siyah-beyazlı kulüpte bulamayan Erdem, askerlik dönüşü ağabeyinin tavassutu ile Fenerabahçe’ye intisap etmiştir.

    Milli formayı bugüne kadar 3 defa taşıyan Naci’nin hayatı bir saat kadar muntazamdır.

    Onu sabahleyin ekseriya uyandıran pek sevdiği yeğeni Zafer’dir. 15-20 dakika kadar devam eden kültür-fizik çalışmasından sonra, sabah tuvaleti (bilhassa saçlarına itina eder) ve meyva ile yapılan sabah kahvaltısı…

    Naci müteakiben, fırına babasının işlerine icabederse yardım eder. Muhitindeki sporcu arkadaşlarla yaptığı spor münakaşaları, günlük hayatının en zevkli dakikalarıdır. Öğleden sonra idmana yahut sinemaya gidiş… Akşam hayatı ise saat 21-22’den ileriye geçmemektedir. Genç futbolcu müzikten, bilhassa dans müziğinden zevk almaktadır.

    Naci’ye gelen mektupların sayısı ise bir hayli kabarıkmış. Ekseriyerini kendisinden resim isteyen genç kızların teşkil ettiğini söylemeye bilmem lüzum var mı?

    Fakat Naci bugün için mektupları cevapsız bırakmaktadır…

    Pek sevilen sporcu “Mektuplara mukabele edememek belki nezaket kaidelerine aykırı oluyor, ama benim için aşk, spor, meşin top aşkıdır” demektedir.

    Röportaj: Nejat Altav – Fotoğraflar: Sami Önemli (1956 – Milliyet Gazetesi | Naci Erdem)


    Naci Erdem
    Naci İş Başında: Fenerbahçe’nin pek sevilen futbolcusu, babasının fırınındaki işlere nezaret ve işçileri kontrol eder. Fotoğrafçımız, Naci’yi teftiş anında yakalamış… Naci yetişmese ekmekler neredeyse yanacakmış.
    Naci Erdem
    Annesi ile Beraber: Hayatta en fazla sevdiği varlık annesidir. Her maça gitmeden evvel annesi ile vedalaşır ve onun hayır duasını alır.
    Naci Erdem
    Sabahın Müjdecisi: Naci’nin çok sevdiği yeğeni Zafer, onun çalar saatidir. Saçlarını çekip, yüzüne tokat atıp uyandıracaktır. Top, kolunun altındadır. “Haydi kalk, oynamaya gidelim”
    Teslim: Naci, teklifi kabul etmezse tüfek hazırdır… Zoraki sabah antrenmanı… Yazıda da belirtmiştik ya, Naci ailece sportmendir.
    Sabah Kahvaltısı: Genç futbolcu, günün erken saatlerinde ekmeğe, peynire, çaya pek iltifat etmez. Sabah kahvaltısı mevsim meyvalarıdır. Hele portakal tatlı olursa keyfine diyecek yoktur.
    Masa Maçında: Antrenman olmadığı günler babasının işlerine nezaret etmek yahut arkadaşları ile spor münakaşaları yapmaktan zevk alır. Resimde, Beşiktaş’ın eski beklerinden Yavuz Üreten’in kardeşi Ayhan’la masa maçında görülüyor.
  • Bahtsız Fakat Mesut

    Bahtsız Fakat Mesut

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Rüştü Dağlaroğlu, 23 Mayıs 1949 tarihli Öz Fenerbahçe dergisi için kaleme aldığı yazıda Fenerbahçe’nin Kuşdili Lokali yangın felaketinden sonra oynanan bir maçı anlatıyor. Fenerbahçe için “Bahtsız Fakat Mesut” derken ne kadar da isabetli bir tabir kullanmış…

    Bu sene 6 Haziran’da büyük acımızın 90. yıl dönümü olacak. Cumhuriyet ve Milliyet gazetelerinde açılan bağış kampanyasında bağışta bulunanların ismini “Küllenmeyen Sevdanın Kahramanları” yazısında paylaşmıştık. Keşke bu liste stadyumda bir yere asılsa… Zira emsalsiz bir sevginin nişanesi…

    Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Yaşayacak Bir Millî Tesabüd Hatırası

    Varşova’da iken Polonia kulübünü ziyaret etmek istemiştim. Fenerbahçe’nin 25 yıl önce İstanbul’da yendiği bu takıma hatıra olarak verdiği sarı lâcivert bayrağı da görmek arzusunu besliyordum.

    Dostum Polonyalı, mütereddit olduğum noktayı hemen söyledi:

    • Eski güzel lokalleri harpte bütün eşyasile beraber yandı. Şimdi ancak tek bir odada yerleşmiş bulunuyorlar!…

    Artık gitmek istemedim. Polonia kulübünün, bütün Varşova gibi uğradığı bir talihsizlik bana kulübümü hatırlattı. Onun da uğradığı yangın felaketini ve onu müteakip geçen fazla sıkıntılı günleri gözlerimde canlandırdı. Bu arada unutulmaz bir millî tesanüd- hatırası zihnimde tazelendi. Onu, bilmiyen, duymıyan gençlere bildirmeyi bir vazife saydım. Şimdi yerine getiriyorum:

    5 Haziran 1932 Pazar akşamı idi. Fenerbahçe kulübü Herr Schveng isimli bir Macarı antrenör olarak tutmuş ve şerefine bir tanışma çayı tertip etmişti. Meşhur Fenerbahçe futbolunun ilk defa olarak bir ecnebi antrenöre kavuşması mes’ut bir hadise idi. Bütün Fenerliler böyle mutlu bir gecenin sabahında pek elim bir havadisle karşılaştılar:

    Kulüp yanmıştı! Hem de herşeyile beraber! Kalanlar yalnız ismi, şerefli hatıraları ve yarattığı sevgi idiler.

    Aradan iki hafta geçmişti. Selanik muhteliti İstanbul’da idi. Fenerbahçe bu takıma karşı Taksim Stadı’nda maça çıkıyordu. Millet bahtsız Sarı-Lâcivert çocukları gözyaşlarile teselliye koşmuştu. Mutadı aşan coşkun tezahüratla karşılandılar. Herşeyleri yeni idi. Eskileri yanmış, bunlar da borçla yaptırılmıştı.

    Fenerbahçe 4-0 kazandı. Staddan yine coşkunlukla uğurlandılar. Caddelerde de eller üstünde taşındılar. Milletinin bu derin sevgisine ulaşmış bahtsız fakat mes’ut Fenerbahçe kulübü buna liyakatini yüksek bir jestle ispattan geri kalmadı. Ne yaptı biliyor musunuz?

    Pek acı bir şekilde duyduğu ve yaşamakta olduğu yoksulluğun yarattığı bir hisle, o maçın bütün hasılatını, yoksul milletdaşlarına dağıtılmak üzere, Hilal-i Ahmer’e bağışladı. Gerçi biraz daha sıkıldı. Fakat eşsiz şereflerle dolu tarihine bu yolda da eşsiz ve ebedî bir millî tesanüd ve olgunluk hatırası da eklemiş oldu.

    Rüştü Dağlaroğlu | 23 Mayıs 1949 – Öz Fenerbahçe (Bahtsız Fakat Mesut)

  • Defansın Ucundaki Fener

    Defansın Ucundaki Fener

    İslam Çupi, Milliyet gazetesindeki 8 Ocak 1991 tarihli köşesinde öyle bir İsmail Kartal yazısı kaleme almış ki… Anlatılmaz, okunur. Mesut Yavuz’un karikatürü de karikatür hani! En az defansın ucundaki Fener tabiri kadar güzel! Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Not : Yolunuzu, üstadın yazılarının derlendiği IslamCupi.org adresine düşürmeyi unutmayın.


    İsmail

    Denize jilet kesikleri gibi vurmuş bir poyraz gibi ürkütücü ve korkutucudur İsmail…

    Karadeniz, Kefken açıklarından o yosun yeşili rengini petrolleştirip soğuğun en acımasızını, doğanın en haşin sopasını alıp İstanbul Boğazı’nın Rumeli ağzına oturttuğunda, nasıl balık-ekmekçileri bir büyük ve nafakası belirsiz mücadele için küreklerini nasırlamaya başlarlarsa, Fenerbahçeli İsmail için de futbol sahası, kavganın galibi ile mağlubunun çok zor ayrıştığı bir okyanus derinliğidir.

    Hemingway’in “İhtiyar Balıkçı ve Deniz” eserindeki “yakalama-yakalanmama” çekişmesi, nasıl ki insan balık arasındaki akla hayale gelmeyen parat ve anti paratların dünya edebiyatına vurmuş şaheserlerinden birisi ise, İsmail’in de futboldaki rakipleri ile yıllardan beri yaptığı “izini bulma ve yok etme” romanı, böyle uzun ve zahmetli bir takibin macerası tehlikeli mısralarını yazar.

    İsmail futbolda içine çeliğin suyu iyice verilmiş bir vücuttur. Teknik birikimi sağlam, mücadele hevesi istekli, dikkatini iş ve adale ahlakı ile bütünleşmiş bir vücut…

    İsmail’in Fenerbahçe defansının içindeki seyir defteri bazen edebiyatın “günlük” denen türünü kıskandıracak şekilde soluksuz bir kelime disiplini çıkarılarak tutulmuş, bazen de konunun donmuşluğu insana kalemi dışarı çıkılmaz bir bezginliğe iterek rafa kaldırılmıştır.

    Yazar olarak futbolun inleyen nağmelerini yazan ben, daktilosu ile Babıali’ye çıkartma yapmış başka benler, futbol tribünlerine Fenerbahçe taraftarı olarak oturanlar, İsmail’e ham maddesi en tehlikeli ve öldürücü kimyalardan oluşan tahrip bombaları atmışlar, onun adının Fenerbahçe takımından silinmesi için insan deterjanları adına en belalı toz atölyelerinin kapılarını aşındırmışlardır.

    Fenerbahçe yönetimleri ile birlikte Fenerbahçe’yi takım olarak en sağlıklı vücut şeklinde sürmekle yükümlü teknik tabipler uzun kafa yormalarla, pahalı transferlerle İsmail dışında bir “bek hayatı” için kesintisiz değişik, insan ihtilali yapmışlar, ama ne denizi değiştirebilmişlerdir, ne de o genç ve yorulmasız kaşalot balığının peşine düşmüş o ihtiyar balıkçıyı…

    Bu yıl tarihinin en belalı lig denizine düşmüş engin derinlikler yerine hep kayalıklara, hep cürmü görünmez olan mercan adalarına rota tutup her sadmede omurgasında derin yaralar açılmış Fenerbahçe yük şilebinde İsmail, defansın ucundaki FENER’dir.

    Deniz fenerleri yalnızdır hep…

    O büyük ve şaşmaz yol göstericiliği yaparken kapısını hiçbir gemi ve gemici çalmaz. Belki sancağa dönmüş bir burundan deniz fenerinin hafif gri yeniş beyaz silüetine sesi lodosa harman edildiği için pek boğuntulu fışkıran bir-iki düdük böğürmesi gelir. Bu sahibi görülmeyen gizli bir teşekkürdür sadece…

    Sonra deniz feneri azgın lodos dalgalarının belini ıslatan, belini döven acımasızlığı ile baş başa kalır. Delicesine esen rüzgar, çakılmış bir hayatın beton iliklerine girer çıkar.

    Birkaç martı aç çığlıklarla konulması mümkün olmayan damının üstünde dönenir durur. Deniz analarını köklerini azgın denizin kopardığı dev yosun hevengleri, belki o Fener’in küçücük yeşil bahçesidir.

    Dünya kapkaranlıktır, deniz daha da karanlık… Görebildiği tek aydınlık tepesindeki Fener’dir.

    Sakın bu Fener, İsmail olmasın.

    İslam ÇUPİ | 8 Ocak 1991 – Milliyet Gazetesi (Defansın Ucundaki Fener)