“Büyük” Fikret Arıcan… Halit Çapın’ın “Fenerbahçeliler Başkanınızla Gururlanabilirsiniz” dediği “Büyük” Fikret Arıcan albümü ile karşınızdayız… Kahraman futbolcumuzun ailesine ulaşma ümidimizi gerçekleştiremezsek bu müthiş yayınla Fenerbahçe tarihine muazzam bir armağan daha veren kıymetli büyüğümüzün hatıralarını sizlerle buluşturmanın gururunu yaşayacağız.
Not: “Büyük “Fikret Arıcan, Fenerbahçe’nin en çok Türkiye şampiyonluğu yaşayan isimlerinden biri… Yedi şampiyonlukla başı geçen “Naci Bastoncu” ve “Esat Kaner”den sonra Cihat Arman ve Fikret Kırcan ile birlikte kendisinin 6 şampiyonluğu var. Bu zaferlerde 87 maçta 35 golü var… Hepsi nur içinde yatsın…
“Büyük” Fikret Arıcan Albümü
1911 yılında Kızıltoprak’la Feneryolu arasında bir evde doğmuşum. Anne tarafım Kadıköylü, baba tarafım Rumelihisarlı. Benden üç yıl sonra da kardeşim Semih aynı evde dünyaya gelmiş. Her ikimiz de küçüklüğümüzü bu yerde geçirdik. Ancak Çanakkale Savaşları’nın kritik bir döneminde bir yıl için Ankara’ya giderek orada oturduk. Böylece Kadıköy’deki evimizi bırakmıştık. Dönüşte büyükbabamın Rumelihisarı’ndaki evinde 10 yaşına kadar kaldım. Ancak yazları dedemin Kadıköy’ünde ve Kızıltoprak’taki evine gelir, kışları Rumelihisarı’na dönerdim. Çocukluğumun bu devresinde top nedir bilmezdim. Hatta hiç görmemiştim bile… Beşiktaş’ın başarılı yöneticisi Sadri Usuoğlu, Rumelihisarı’nda evimizin az aşağısında oturuyordu. Yıllar sonra karşılaştık. Birbirimizi ancak o zaman tanıdık. İstiklal Savaşı’nın sonlarında, artık ailemiz büyüklerinin ayrıldıkları bir sırada Kadıköy Bahariye’de Cevizlik denen yerde bir ev alarak oraya yerleştik.Sene 1929… İsmail Hakkı Tekçe’nin davetlisi olarak Ankara’ya gittik. O gün Muhafızgücü ile yaptığımız maçı 3-1 kazanmıştık. Ve bir golü de ben attım. Fotoğrafta, takım arkadaşlarım ve Muhafızgüçlü futbolcular bir arada…1929-1930 sezonunda şampiyon on biri soldan sağa ayaktakiler: Mehmet Reşat Nayır, Zeki Rıza Sporel, Kadri Göktulga, Alaaddin Baydar, Niyazi Sel, Muzaffer Çizer, Fikret Arıcan… Oturanlar: Şevket Soley, Hüsnü Teoman, Ziya Atamer…Fenerbahçe’deki ilk maçlarım… Sene 1927… Bekirli takım İzmir yolunda… Soldan sağa ayaktakiler: Kadri Göktulga, Bedri Gürsoy, Zeki Rıza Sporel, Bekir Refet Teker, Hüsnü Teoman, Cafer Çağatay, Füruzan Şansal, Nevzat Alpagut, Rıza. Oturanlar: Cevat Sayit, Fikret Arıcan, Nihat, Nedim Kaleci…Fenerbahçe, hep Ankara – İzmir arasında mekik dokurdu… İşte bu seyahatlerden birinde Lütfü Boyer, ben ve Mehmet Reşat Nayır görülüyor…Üstte… 1928 Olimpiyatlarına katılan futbol millı takımımız elemanları Peşte garında… Soldan sağa ayaktakiler: Vahap Özaltay, Burhan, Beykoz’lu Şekip, Sadi, Sabih Arca, Arap Hüsnü, İsmet Uluğ, merhum Şeref, Dr. Fodor (Macaristan Futbol Federasyonu Başkanı), Zıt Kemal, ben, Cevat, Burhan, Baron Fevzi, Refik Osman Top, Zeki Rıza Sporel, Hüsnü. Oturanlar: Şükrü, Selahattin, Suphi, Nevzat, Talat, Alaaddin…Arkadaşlarımdan bir grup beni olimpiyatlara uğurlamak için Sirkeci Garı’na gelmişti… Soldan sağa: Hikmet Mocuk, Saip, İzzet, ben, Selman Yörük, Cemal, amigo Behiç’in babası Selahattin… Oturanlar: Mehmet, Reşat, Suat, Cezmi ve Nevzat…Fikret ArıcanRahmetli Zeki Rıza’nın kendi oynadığı devirde takım kaptanlığını bana vermişti… Fotoğrafta, Fenerbahçe takımı Macar Boçkay ile yaptığı maça benim kaptanlığımda çıkarken görülüyor…Bir İstanbulspor maçı öncesi… İstanbulspor kaptanı Samih Duransoy ve ben…Bir zamanların ünlü Futbol Federasyonu Başkanı Orhan Şeref Apak ile Muhtar Uygur’un kafile başkanlığında İzmir muhteliti ile yaptığımız maç öncesi… Ayaktakiler soldan sağa: Orhan Şeref Apak, Sadi, Muhtar Uygur, Halil, Hasan Ekin, Muzaffer, Hüsnü, Rebii Erkal, Saim, Ben, Burhan. Oturanlar: Mehmet Leblebi, Avni, Hüsamettin Böke, Fahri, Celal Şefik, Reşat…Fenenbahçe, yabancı takımlardan biri ile yaptığı maç öncesinde toplu halde… Soldan sağayaktakiler: Ziya, Hüsnü, Muzaffer, Zeki, Cevat, Şaban, Halis, Alaaddin, Nedim, Ben, Niyazi, Reşat ve masör Fikret… Oturan: Natık…Sene 1930… Fenerbahçe’nin Olimpiyakos ile yaptığı ve 1-0 yendiği maçta iki takım futbolcuları objektife böyle poz verdiler… Bu maçta Yunan takımında Andreyapulos kardreşler de yer almıştı…1930’da Balkan Oyunları’na katılan Millî Takımımız… Ayaktakiler soldan sağa: Sadun ve Hasnun Galip kardeşler, Fethi Tahsin, Hüsnü, Burhan, Mithat, Sami, Eşref, Niyazi, Selahattin, Hüsamettin, Ben, Nihat, antrenör Pegnam… Oturanlar: Rebii, Abdullah (yan hakem) Miltiadi… Bu maçta Rebii, Eşref, Ben, Selahattin, Niyazi beş açık forvet oynadığı ve Yugoslava’yı Rebii ve benim gollerimle 2-0 yendik…Yunanistan’a yaptığımız seyahatte, Reşat, ben ve Niyazi…Bükreş’te bir gezinti esnasında topluca çektirdiğimiz bir resim…1937-1940 Türkiye şampiyonlukları kupasını alırken…Bükreş’te Hamdullah Suphi Tanrıöver ile birlikte sahada çektirdiğimiz hatıra resmi…Yabancılarla yaptığımız maçlarda büyük başarılar elde eden ve de Avrupa’da ismini sık sık duyuran Fenerbahçe takımı soldan sağa: Cihat, Yaşar, A. Rıza, Melih, Aytan, Rebii, Lebib, Reşat, Şaban, Esat, Naci, Basri… Öndekiler: Ben, hakemler Adnan Akın, Kemal Halim, Şadi Tezcan…1937’de Maarif Kupası da bizim oldu… Fotoğrafta, Niyazi, Ben, Esat birlikte görülüyoruz…1934’te Ukrayna muhteliti ile Fenerbahçe’nin yaptığı maçta Famin ve Ben maç öncesinde birbirimize başarılar diliyoruz…1934’te Leningrad’da Sovyet millî Takımı ile yaptığımız maçta iki takım kaptanları Ben ve Botosov seremoni sırasında hakemlerle birlikte görülüyoruz…Sovyet takımı kaptanı Botosov o zaman Rusya’nın en iyi futbolcusu idi… Yıllar sonra 1946’da Botosov’la teknik direktör olarak karşı karşıya geldik… Ve uzun süre eski hatıraları yad ettik…Bir Galatasaray maçında çıkan kavgada her iki takımdan da 9’ar kişi cezalandırılınca gençlerden yeni bir ekip teşkil edildi… Ve kaleci Bedii ilk kez o maçtan sonra adını duyurmuştu. Soldan sağa: Antrenör Şvenk, Ziya, Semih, Necdet, Niyazi, Zeki, Şaban, Şevki, Fazıl, Ekrem, Ziya, Bedii…Bir maç öncesi Taksim Stadı harabelerinde Reşat’la birlikte bu fotoğrafı çektirmiştik. O zaman ikimiz de 17 yaşındaydık. İnsan o yaşa dönmek için şimdi neler vermez.Devrin sayılı hakemlerinden biri de Refik Osman Top’du… Fotoğrafta, Refik Osman bir maçımızı başlatmadan önce bizlerle konuşurken…Fenerbahçe 1937’de Maarif Kupası’nı ilk kez Fenerbahçe 1937’de ilk Maarif Kupası’nı kazanınca takım, Marmara’da İpar kotrası ile gezintiye götürüldü… Fotoğrafta, tüm Sarı-Lacivertli futbolcular kotrada görülüyor…Büyük yakınlık gördüğümüz Sovyetler Birliği’nde okuyan bir Türk talebesi ile çektirilen resim…Fenerbahçe’nin, Galatasaray’ı 1-0 yendiği ve şampiyon olduğu maçın devre arası… Soldan sağa: Nihat, Lütfü, Celal, Cevat, Zeki, Rasih, Ben, hakem Nuri Bosut, Şaban ve Tevfik…Yabancı takımlardan biri ile yapığımız maç öncesinde Hüsnü’lü Fenerbahçe takımı…Zeki’nin veda maçında Avusturya takımının kaptanı Sesta ve ben maç öncesinde…İstanbul muhtelitinin Eintracht Frankfurt ile yaptığı ve 3-1 kazandığı maçta ben takımıma bir gol kazandırırken…1936’deki Yugoslav Milli Takımı ile 3-3 berabere kaldığımız maç öncesinde iki açık, ben ve Niyazi… Bu karşılaşmada üçüncü golü ben atmıştım…1932’de Bulgaristan ile yaptığımız ve 3-2 yenildiğimiz maçta millî on birimiz karşılaşmadan evvel…1936 Berlin Olimpiyat kampında ayaktakiler soldan: Şeref Yaşar, Ben, hakem Şazi Tezcan, Hüsnü ve oturan masörümüz…Yine Berlin Olimpiyat kampı… Ayaktakiler: Bir bisikletçimiz, Fuat, Niyazi, Ben, Cihat… Oturanlar: Şeref ve Gündüz…Fenerbahçe – Beşiktaş maçı öncesi… Hakem merhum Kemal Halim… Ben ve Hakkı birbirimize başarılar diliyoruz…Bir devirde Türk Milli Takımı hakikaten iyi futbol oynadı… Güzel sonuçlar elde etti… Fotoğrafta, Yugoslavya ile 3-3 berabere kaldığımız maçta Yugoslav kaleci benim bir atağımı önlüyor…Fenerbahçe’de teknik direktörlük görevinde bulunduğum sırada kulübümüzün maçından önce, rakip takımın teknik direktörü ile birbirimize çiçek verirken…Fenerbahçe ile Sovyetler Birliği’ne gittiğimiz sırada Moskova Havaalanı’nda rakip takımın yöneticileri bizleri karşıladılar… Fotoğrafta, rakip kulübün yöneticisi yakama rozet takarken…Yıllar ne çabuk akıp gidiyor… İşte, 52 yıl öncesinin Fenerbahçe on biri… Kimi sağ kaldı, kimi göçüp gitti… Ama her zaman anılıyorlar…Eskiden kulüpler gençlere pek önem verirlerdi… Fenerbahçe’de tüm as futbolcular genç takımdan çıkmıştır… Yöneticiler adeta gençlerin üstüne titrerlerdi… Sağ baştan ikinci ben, genç takım arkadaşlarımla…Taksim Stadı’nda yaptığımız bir maçta rakip kalede gol ararken…Galatasaray’la oynadığımız bir maçtan önce… Solda hakem Sami… Yanında Galatasaray kaptanı Nihat ve ben…Rahmetli Kemal Halim devrin en iyi hakemlerinden biriydi… Çok maçımızı yönetti… Fotoğrafta, Kemal Halim, Avusturya ekiplerinden biri ile yaptığımız maç öncesinde ben ve rakip takımın kaptanı ile birlikte…Ankara’da oynadığımız bir maç öncesinde Başkanımız Şükrü Saraçoğlu ile birlikte böyle bir hatıra fotoğrafı çektirdik…İzmir’de oynanan bir maç sonrasında yapılan ben ve diğer Fenerbahçeliler toplu halde…Bir Galatasaray maçı öncesinde ben, Fenerbahçe takım kaptanı, Galatasaray kaptanı kaleci Avni ile el sıkışıyoruz… Ortada hakem Şazi Tezcan…Güneş – Fenerbahçe karşılaşmasından bir görünüm… Ortalanan bir topa koştum, fakat Güneş kalecisi Cihat atak davranarak topu kaptı…Fenerbahçe’nin sezon açılışları eskiden pek görkemli olurdu… İşte, bu sezon açılışlarından biri… Ön sırada, Zeki, Esat, Alaaddin ve ben… Tribündeki seyircilerin alkışları arasında yürüyoruz…Yönetim Kurulu soldan sağa, Naci Barlas, Emin Cankurtaran, Turgut Soydaner, Oramiral Hilmi Fırat, Orhan Ergüder, Güven Sazak, Yavuz Bayraktar ve Osman Karatop…Yönetim kurulu üyeleri bir Ankara seyahatinde zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı Eşref Akıncı’yı da ziyaret etmişti… Fotoğrafta. Akıncı ve Sarı-Lacivertli yöneticiler toplu halde Kara Kuvvetleri binası önünde…Kulüp müdürlüğü kolay iş değildir… Tüm personelden başka futbolcuların dertleri, lisans muameleleri, ihtilafların halli… Organizasyonların düzenlenmesi… Günlük işler… Muhasebenin denetimi… Kısacası akla hayale gelmeyecek şeyler kulüp müdüründen sorulur… Hele hele müdür futboldan da gelmiş olursa vay geldi başına… “Ağabey sen de vaktiyle bizim gibiydin” diyen yanına yaklaşır… Ama ne yalan söyleyelim zevkli iştir…Ben, Osman Kavrakoğlu ve bir devrin maliye bakanı Hasan Polatkan… Fenerbahçe’nin bir maçından sonra verilen kokteylde…Futbol Federasyonu azası iken Hakkı Yeten ve Hasan Polat ile beraber…Szekelly’nin Türkiye’ye gelişinde takımı ona teslim etmiştim… Dr. Reşat ve Szekelly…Futbol Federasyonu azası iken de futbolculukta olduğu gibi dış ülkelere gittik… Fotoğrafta, Yugoslavya’daki toplantıdan bir görünüm…Yugoslavlar bize çok büyük ilgi gösterdiler. Toplantılardan sonraki boş saatlerde bizleri şehrin tarihi ve turistik yerlerine götürdüler.Futbol Federasyonu toplantısından bir görünüm… Hasan Polat, Hakkı Yeten… En sağda da merhum Hasan Ekin… Mihailoviç’i millî takımın başına getirmiştik o günkü görüşmede…Şimdi Milliyet’in Spor Servisi Sorumlu Müdürü olan Namık Sevik sağımda, solumda ise gene aynı gazetenin yazarı, spiker Halit Kıvanç’la bir futbol söyleşisinde görülüyoruz…Sovyetler Birliği’ne yaptığımız seyahatte, Hürriyet’in o zamanki spor muhabiri Demir Feyzioğlu ve ben Moskova’da gezerken görülüyoruz…Devrin Devlet Başkanı masasında…Bulgarlarla yaptığımız maçtan önce soldan sağa bizim takım… Antrenör Schvenk, Hasan Ekin, Aslan Nihat, Ben, Leblebi Mehmet, Hüsamettin, İhsan, Eşref, Selahattin, Vahap, Kemal, Hüsnü, Sait ve Necdet…İstanbul’da oynadığımız bir Milli maçta Zeki, Ben ve Selahattin devre arasında istirahat ederken… Arkamızda Fikret Yüzatlı (Masör), Hamdi, Emin Çap (Federasyon Başkanı), Antrenör Pegnam ve Foto Ali…Fenerbahçe’nin bir maçında Mehmet Reşat, Şaban, Şükrü Saraçoğlu, Naci, Lebib, Melih, Ben, Rebii, A. Rıza, Cihat, Nedim Kaleci…Hakkı Yeten (solda), Fikret Arıcan (sağda), futbol oynadıkları yıllarda bir maçtan önce…Fenerbahçe Yönetim Kurulu olarak zamanın İstanbul Belediye Reisi olan Fahri Atabey’i ziyaret ettiğimiz gün…K. Fikret ile Fenerbahçe Stadı’nda bir maçı izlerken…Fenerbahçe Stadı’nda Esat’la beraber…Bir milli maç öncesi çektirdiğimiz bir resim Niyazi (Güneşli), Niyazi Sel, Ben, Mehmet Reşat, Rebii, Sait, Selim, Rıza, Faruk, Rasih, Hasan Polat, Hüsnü, Hüsamettin Cihat…Çınar Otel’in Kulüp Başkanı Agâh Erozan’la bir sohbet toplantısı…Mevsim başlarında mutlaka bir yabancı takımla maç yapardık… Soldan, itibaren Alaaddin, Firuzan, Şekip, Muzaffer, Sadi, Zeki, Niyazi, Kadri, ben, Saban. Oturanlar: Ziya, Mehmet, Reşat, Rıza…Şimdiki futbolcular gibi otomobille değil, tramvayla antrenmana ve maça giderdik… İşte Kadıköy durağı… Halil ve Suat isimli arkadaşlarımla birlikte görülüyorum…İzmir’den Bir Hatıra – Soldan sağa: Reşat, Muzaffer, Ben ve Hikmet Üstündağ, İzmir seyahatinde bir gezinti sırasında bu hatıra fotoğrafını çektirmiştik…Esat ve Niyazi ile – Bir maç öncesinde Esat ve Niyazi ile birlikte Fenerbahçe forması ile görülüyoruz… Esat da Niyazi de kusursuz futbolculardı…İstanbul Muhteliti – İstanbul muhteliti ile İzmir’e yaptığımız seyahatte vapurda… Ayaktakiler, soldan sağa: Selahattin (Kolera), Avni, Hasan Ekin, Ben, Rebii, Fahri, Orhan Şeref, Saim… Oturanlar: Kemal, Eşref, Mutlu, Yavuz, Celal, Şefik…At Gezintisi – Hayatımda bir tek kez ata bindim… Fotoğrafta, Hereke fabrikasının o zamanki müdürü Kemal Sıdal ve Ben at üstünde görülüyoruz… Hiç unutmama o gün bir, iki saat atla gezmiştik… Ondan sonra da atı sadece sokakta gördüm…1941-45 Ankara – 1941 ve 1945 yıllarında Ankara’da yaptığım çalışmalarda arkadaşlarla birlikte toplu halde görülüyoruz… Başkentte o zaman futbola karşı herkes büyük ilgi duyuyordu… 19 Mayıs Stadı her büyük maçta tıklım tıklım dolardı… Ankara, Türk futbolunda çok büyük isimler yetiştirmiştir…Balıkesir’de Havacılarla – İzmir seyahati dönüşünde Balıkesir Hava Üssü’nde havacıların da konuğu olduk. Bize çok büyük ilgi gösterdiler. Üssü gezdirdiler. Fotoğrafta, havacılardan bir grup, takımın bazı elemanları ile birlikte…Vapurun Güvertesinde – İzmir’de bir maç sonrası vapurun güvertesinde. Bu maçların çoğunu biz kazanırdık…K. Orhan’ı yerime hazırlamak istedim olmadı – Soldan sağa: Lebib, Con Kemal, Ben, Nevzat, K. Orhan… K. Orhan’ı kendi yerime yetiştirmek için çok çaba sarf ettim. Ancak, tam olgun hale geldiği zaman futboldan koptu. Eğer oynasaydı, hakikaten çok daha büyük futbolcu olurdu…1941-1945’de Ankara’da bulunduğum sırada Demirspor’u çalıştırdım. Fotoğrafta, bir maç öncesinde çekilmiştir.Demirspor-Ankaragücü dostluk maçı – Ankaragücü ile çalıştırdığım Demirspor’un maçını Güreş Federasyonu Başkanlarından Sadullah Çifçi ile beraber…Vefa ile Fenerbahçe’nin yaptığı bir lig maçından sonra iki takımın futbolcuları birlikte… Soldan sağa ayaktakiler: Hayri, Ragıp, Mehmet Reşat, Zeki, Şevket, Kadri, Alaaddin, Niyazi, Muzaffer, Ben, Ziya, Hüsnü… Oturanlardan tanıyabildiklerim: Muhteşem, İskender, Osman, Avni, Saim… Yeşil-Beyazlılar ile hayli iddialı maçlarımız olmuştur. Ancak hepsi de dostane geçmiştir. Bizlerde sahada olan sahada kalırdı, dışarda herkes çok iyi arkadaştı…Beşiktaş’ın büyük futbolcusu Şeref’in vefatından bir gün sonra Beşiktaş ve Fenerbahçe karşı karşıya geldiler… Acımız büyüktü. Çünkü Türk futbolu büyük bir evladını kaybetmişti… O gün hepimiz göğüslerimizde siyah bantlarla sahaya çıktık… İşte Fenerbahçe takımı soldan sağa: Niyazi, Muzaffer, Zeki, Ben, Esat, Cevat, Şaban, Mehmet, Reşat, Yaşar, Fazıl, Hüsamettin…Takım arkadaşım Mehmet Reşat Nayır ile çok iyi anlaşırdık. Saha dışında da daima beraber olurdu. Fenerbahçe’nin gelmiş geçmiş en büyük futbolcularından biri olan Mehmet Reşat, futbolcu bıraktıktan sonra bir süre de umumi kaptanlık görevini de üstlenmişti…Mahmut Göknel ile – Sümerbank’ta çalıştığım sürede çok arkadaşım oldu… Hepsi de iyi insanlardı… İşte, yakın arkadaşlarımdan Mahmut Göknel… Göknel maalesef bugün hayatta değil…Fenerbahçe’de tüm arkadaşlar kıyafetimize dikkat ederdik… Kravat, gömlek, takım elbise, sırtımızdan hiç çıkmazdı… Her gün de muntazam tıraş olmaya dikkat ederdik. Programlı bir yaşamımız vardı…Fenerbahçe’de bulunduğu süre içinde sayılamayacak kadar çok yabancı antrenör tanıdım, arkadaş oldum… İşte Yugoslav Mihailoviç… Fenerbahçe’ye geldiği gün havalimanında kendisini ben karşıladım…Yıl 1927… Fenerbahçe’nin Slavia ile maçı vardı. O gün beni de kadroya aldılar… Ancak, yedek olarak kenarda bekledim… Yaşım daha ufaktı… Yedek olarak sahaya çıkmak bile çok büyük bir şerefti benim için…Takım arkadaşım Muzaffer Çizer ile birlikte bir maç öncesinde görülüyoruz. Çizer ile yıllarca birlikte top peşinde koştuk. Üstün yetenekleri olan iyi bir futbolcu idi…Eşekle ada turu… O gün tüm arkadaşlar pek eğlenmiştik… Besteci Osman Nihat Akın da bu gezimizde vardı… Ve ilk kez orada bize yeni bestelediği “Körfezdeki dalgın suya bak” şarkısını söyledi… Bizlere de tekrarlattı…Nice’de yenildikten sonra Başkan Agâh Erozan, Müslim Bağcılar, kaptan Naci, Ben ve Avni yemek masasında… O gün hep futbolda konuşuldu… Niye yenildiğimizin tahlilini yaptık… Herkes çok üzgündü… Hele farklı yenilgiyi kimse hazmedemiyordu… Çünkü Fenerbahçe’de o devirde Türkiye’nin en kuvvetli ekibine sahipti…Yıllarca top peşinde koştum… Hayatımın en güzel günlerini futbolcu iken yaşadım… Öyle zamanlar oldu ki geceleri rüyamda bile futbola beraberdim… Futbolu bıraktıktan sonra da, antrenörlük yaptım… Çalışmalarda bazen eski günlerimi anımsar, çift kalelere katılırdım… Fenerbahçe’de futbolu bıraktıktan sonra şöyle bir madde vardı kontratımda… Antrenörsüz kalındığı anda takımı Fikret çalıştıracak… Bu nedenle de ben sık sık görev başı yapmak zorunda kaldım…İstanbul’da doğup büyümeme rağmen, Ankara’yı da görevli bulunduğum süre içinde hiç de yadırgamadım… Orada da İstanbul’daki kadar büyük ilgi ve sevgi gördüm… İşte yeğenim ve ben… Bir gezinti sırasında görülüyoruz…Futbol Federasyonu’nda görevli olduğum sırada, İzmir Bölge Müdürlüğü’nde bir toplantı öncesi… Bu toplantıya kulüp temsilcileri ve devrin ünlü hakemleri de katılmışlardı…Fenerbahçe’de dostlarımla birlikte… Sağdan, Ahmet Erol, Nimet Arpacı, Talat Ataman, İbrahim Yener, Muhittin Bulgurlu ve Milliyet Gazetesi Spor Sorumlu Müdürü Namık Sevik ile…Sümerbank mensupları ile toplu halde… Sümerbank’taki günlerim pek renkli geçti… Karşılıklı saygı ve sevgi üzerine bir arkadaşlığımız vardı…Sümerbank’ta müdürlerim beni pek sevelerdi… Her derdimle meşgul olurlardı… Sık sık eski futbol anılarımı bana anlattırırlardı… Fotoğrafta, müdürlerimizle birlikte görülüyorum…Gezintiye bayılırım… Sık sık yürüyüşler yaparım… Bu beni dinlendirir… Hala da fırsat buldukça yürürüm…Kulüp müdürlüğüm zamanında görev başında… İnanın bana, kulüp işleri ile uğraşmak futboldan çok çok zordu… Saatlerce masa başında oturmak herhalde hoş bir iş olmasa gerek. Tabii bizim gibi daima hareket halinde olan insanlar için…Rahmetli Gündüz Kılıç’ı görünce ikimiz de basardık kahkahayı… Neden mi? Anlatayım: Gündüz Kılıç, Milli Takıma yeni girmişti… Bir gece O’nu dolaşırken gördüm… Hiç sesimi çıkarmadım… Ertesi sabah karşılıklı konuşuyorduk… “Gündüz” dedim, “Seni gece dolaşırken gördüm. Uykun yoktu galiba.” “Uyurgezerim bazen” demez mi… Evde ne yapardın diye sordum… Yanıtı şöyle oldu: Annemle, babam benimle ilgilenirdi… O zaman ben de kendisine aynen şunları söyledim: “Aslanım o zaman anneni de babanı da kampa getirseydin ya…” Bu olayı hatırladıkça, herkese anlatırdı… İşte gene o olaydan bahsediyoruz… Fethi Dinçer de bizi gülerek dinliyor…Galatasaray’ın futboldaki simgesi Gündüz Kılıç hakikaten büyü futbolcu idi… Teknik direktörlüğü sırasında da kendisi ile sık sık beraber olduk… Fotoğrafta, bir maç öncesinde karşılıklı konuşurken…Fenerbahçe Stadı’nın temel atma merasimi – Fenerbahçe Stadı’nın temel atma merasiminden bir görünüş: Arkada Muzaffer, Niyazi… Önde Zeki, Esat, Alaaddin ve Ben…İlk Maarif Kupası’nı kazanan ekip – 1937’de ilk Maarif Kupası’nı kazanan ekip… Soldan sağa: Esat, Reşat, antrenör Ellyot, Ben… Cevat, Naci… Oturanlar: Ali, Rıza…İstanbul Muhteliti Orhan Şeref Apak’ın başkanlığındaki İstanbul muhteliti vapurun kurtarma sanlında birlikte görülüyor… O zamanlar, İstanbul’da takımlardan seçilen futbolcular, sık sık Anadolu’ya İstanbul muhteliti adında gider ve maçlar yaparlardı…Kulübümüzün azası Sadun Erdemir, yıllarca yöneticilik, divan heyeti başkanlığı yaptı… Kongrelerin renkli simasıdır Erdemir… Avukatlığı yanı sıra, futbol ve futbolcularından da iyi anlar…Naci benim yöneticilik zamanımda bir vakitler yaptığım görevi üstlenenlerden biri… Karagümrük’te yıldızı parlayan Naci Erdem, Fenerbahçe’de de parlak bir futbol dönemi yaşadı ve futbolcu Galatasaray’da son buldu…Hacı Bekir’in başkanlığında – Ankara’da Milli lig şampiyonu olan futbol takımımız Hacı Bekir’in başkanlığı döneminde, Ankara’ya kupa maçı için gitmişti… Fotoğrafta, futbolcular, yöneticiler ve Başkan Hacı Bekir toplu halde…Kürek çekerken – Deniz sporlarını pek severim… Sık sık yüzerim… Bu arada futbol oynadığım devrelerde bizim kürekçilere özenip üç çiftede kürek bile çektim… Soldan ikinci kürek çekerken görülüyorum…Fenerbahçe Stadı’nın yapılmasından önce – Fenerbahçe Stadı’nın yapılmasından önce çok sevdiğim arkadaşlarımla tribün basamaklarında bir arada… Üst sıra, soldan: Samih Duransoy, Ben… Oturanlar: Saip Aydoslu, Hadi, Suat Belgin ve Semih…Yeşilköy Bize Uğurlu Gelirdi – Ne zaman Çınar Oteli’nde kamp yapılsa, Fenerbahçe hep sahadan galip ayrılırdı… Soldan itibaren Kulüp Başkanımız Agah Erozan, Müslim Bağcılar, Çınar Oteli sahibi, Faruk Ilgaz, Fikret Arıcan, Niyazi Sel ve Ben…İsmet Uluğ ve Müslim Bağcılar şu anda hayatta değiller… İkisini de bu kulübe çok büyük hizmeti geçmiştir… Uluğ sertliği, prensipleri ve futbolculuğu yanı sıra kendi devrinin iyi boksörlerinden biri de idi… Bağçılar ise, özellikle transfer ayında, aldığı futbolcularla büyük ün kazanmıştı…Çınar Oteli’nde Yapılan Kamptan Bir Köşe – Soldan itibaren: Firuzan Tekil, Faruk Ilgaz, Müslim Bağcılar, K. Fikret ve Ben…50. Yıl Töreni – Fenerbahçe’nin 50. yıl törenlerinden bir an… Sahanın içinde yöneticiler, tribünde seyirciler bu büyük günü kutlamaya hazırlanıyorlar…Hazırlık Maçı Devre Arası – Tahta tribünlerin olduğu devirlerde Fenerbahçe hazırlık maçlarını hep kendi sahasında yapardı. İşte o maçlardan birinde devre arasında görülüyorum…Yeten’le Futbolcuları Konuşuyoruz – Milli takım aday kadrosunun Fenerbahçe Stadı’nda yaptığı hazırlık maçında devre arasında Hakkı Yeten’le, futbolcuların durumunu konuşuyoruz. Milli takım seçimi büyük bir titizlikle yapılırdı… İsim bizim için önemli değildi. Kim iyiyse, o takıma girerdi. Bu yüzden pek çok şöhretin kadro dışı kaldığı da görülürdü…Bir Kongre Sonrası – Bir kongre sonrasında Fenerbahçe’de yeni göreve gelen heyet… Soldan itibaren: Rüştü Dağlaroğlu, Müslim Bağcılar, Dr. Reşat Dermanver, Osman Kavrakoğlu, Hüsamettin Böke, Zeki Rıza Sporel, Muhter Sencer, Raif Dinçkök, Ertuğrul Akça, Muhittin Bulgurlu, Talat Ataman, Rıza Işıldar ve Ben…Futbol Federasyonu’nda görevli olduğum sırada, bir maç arası şampiyon olan Altay, gene takım Kaptanı’nı tebrik ederken…Uzun yıllar Sümerbank’da çalıştım… Buradaki arkadaşlarımı hiç unutamam… Zaman zaman toplanır eski hatıraları tazeleriz… Fotoğrafta, arkadaşlarımdan bir grupla, yemekli bir toplantı öncesinde görülüyoruz…Sağdan sola, Şazi Tezcan, ben ve Hakkı Yeten… Milli Takım aday kadrosunun yaptığı bir karşılaşmayı izliyoruz…İzmir Bölgesi Mensupları ile – Futbol Federasyonu üyeliği sırasında hayli problemli olayların içinde yaşadım… Zaman zaman toplantılara İzmir’e, Ankara’ya uçtum… İşte İzmir’deki toplantıdan bir görünüm… Kulüp yöneticileri ve bölge mensupları konuşma öncesinde…Ece – Erimtan ve Usuoğlu Üçlüsü – Bir zamanların ünlü üç yöneticisi soldan sağa, Turgan Ece, Nejat Erimtan ve Sadri Usuoğlu… Bu üçlü Ece ve Erimtan yıllarca Galatasaray’da yöneticilik yaptılar… “Arap Sadri” diye tanınan Sadri Usuoğlu, Beşiktaş’ın her şeyi idi… Ben de o zaman, federasyon üyeliği görevini sürdürüyordum… İşte o meşhur üçlü ve ben, bir konuyu tartışırken görülüyoruz…İlk Antrenörlük Günlerim – Fenerbahçe’deki futbolculuk dönemimden sonra antrenörlük günlerim de hayli hareketli geçti… Sağdan sola, ben, Yüksel, Selim, Ogün, Ali ve Güray çalışma öncesinde görülüyoruz…Sık Sık Yabancılarla Birlikte Olurduk – Yabancı spor adamları sık sık yurdumuza gelirlerdi… Ayrıca, futbolculuk devrimizde Avrupa’nın ünlü ekipleri ile sayılmayacak kadar çok maç yaptık… Bir zamanlar karşı karşıya oynadığımız şimdi adını hatırlayamadığım bir Macar yurdumuza geldiğinde kendisi ile konuşurken…Kazanamadığımız maçlar beni feci şekilde sinirlendirirdi… Bu nedenle de yanıma hemen hemen kimse yanaşmazdı… Resim bile çektirmezdim ama nasılsa bir foto muhabiri arkadaş beni bu halde yakalamış…
Fenerbahçe’de Yemekli Bir Toplantı – Bugün olduğu gibi Fenerbahçe’de sık sık yemekli toplantılar tertiplenir, eski arkadaşlar bir araya gelip sağdan soldan konuşurduk. Konu tabii ki, futbol olurdu… İşte, bu yemekli toplantılardaN biri…
Kızılcahamam Kampı – Fenerbahçe’nin Kızılcahamam kampı… Teknik Direktörümüz Didi de Kızılcahamam’ı pek severdi… Çoğu zaman yeni sezona hep Kızılcahamam’da hazırlanırdık… İşte, yemekten bir köşe, sol başta oturan yöneticilerden Bülent Yüksel… Yanında gazeteci Yavuz Bayraktar… Didi ve kızı… Tam karşılarında da ben…Futbol şürası veriyorlar… – Ankara’da yapılan futbol şurasından bir görünüm… Sağdan ben, Sabahattin Erman ve Doğan Andaç… İkisi de Türk futboluna büyük hizmetler verdiler…Gegiç’in Fenerbahçe’ye Geldiği İlk Gün – Gegiç Fenerbahçe’ye ilk geldiği gün maçımız vardı… Futbolcuları İnönü Stadı’nda yanımda izledi ve o gün kararını verdi… “Bu takım çok iş yapar” diye… Fotoğrafta Gegiç’le birlikte görülüyoruz…Soldan ikinci Ogün… Yanında Cemil ve önde Ogün’ün çocukları… Yıllarca kulüpte yöneticilik yapan Osman Karatop… Gazeteci Yavuz Bayraktar ve Ben…Abdullah Gegiç – Abdullah Gegiç, Fenerbahçe’de uzun sürelerle antrenörlük yaptı… Otoriterdi, disiplini severdi… Fenerbahçeli futbolculara çok da emeği geçmiştir… Soldan itibaren, Abdullah Gegiç, ben, tercüman Erman ve masör Hayri İnönü Stadı’nda galip geldiğimiz bir maçı izlerken görülüyoruz…42 Yıllıklar – Türk futbol tarihinde çok büyük renkli isimler vardır… Hepsi de dillerden düşmeyen anılara sahiptir bu şöhretlerin… İnsan zaman zaman maçları izlerken doğrusu bu ya eskileri arıyor… Onların stillerinde bugün pek az futbolcu var… Belki bana öyle geliyor ama topa vuruşlar bile o zamanlar bir başka idi… İşte 42 yılın sporcuları bir arada… Ayaktakiler soldan sağa: Leblebi Mehmet, Hakkı Yeten, Zeki Rıza Sporel, Lefter Küçükandonyadis ve ben… Ortadakiler: Selahattin Torkal, Ali İhsan Karayiğit, Çengel Hüseyin… Oturanlar: Galatasaraylı Faruk, Cihat Arman ve Basri Dirimlili…Federasyon-kulüp ihtilafı – Kulüplerle, federasyon arasında bir zamanlar ihtilaf hiç eksilmezdi… Ama çabuk tatlıya bağlanırdı… Önce sohbet eder, sonra toplantıya başlardık… Soldan itibaren Rahmi Magat, Ben, Hayri Yorgancıoğlu ve avukat Tekin görülüyor…Kaptan Cemil – Cemil’in yıldızı İstanbulspor’da parladı… Fenerbahçe’de doruk noktasına ulaştı… O da Fenerbahçe’ye renk verdi, Fenerbahçe de O’na… Kaptan Cemil’in bir büyük özelliği de zaman zaman tek başına bir takım gibi kuvvetli olması idi… Formda olduğu zaman kalecilerin korkulu rüyası oldu… Klas bir futbolcu idi…Kızılcahamam Kampı – Fenerbahçe’de yıllarca futbolcu olarak hizmet verdim… Daha sonra umumi kaptanlık, teknik direktörlük, çalıştırıcılık yaptım… Her zaman disiplini ön planda tuttum… Allah’ı var futbolculardan ve yöneticilerden her zaman saygı ve sevgi gördüm… İşte Kızılcahamam kampı… Ben ve arkadaşım birlikte…Didi’li Şampiyon Fenerbahçe – Didi, Türkiye’ye geldiği zaman Fenerbahçe de renklendi… Dünyanın sayılı şöhretleri arasında gösterilen Brezilya’nın unutulmaz eski futbolcusu Didi, Fenerbahçe’ye hayat verdi… Onun zamanında taraftarlarımızın yüzü güldü… Didi’nin çalıştırdığı Fenerbahçe, Avrupa’da dünyada da tanınır hale geldi… Didi, iyi çalıştırıcılığı yanı sıra, sempatik ve de iyi kalpli idi… Taraftarlarımız da kendisini pek sevmişti… Fotoğrafta, Didi ve şampiyon Fenerbahçe takımı benimle birlikte görülüyor…Faruk Ilgaz ve Ben – Faruk Bey (Ilgaz) kulüpte çeşitli kademelerde yıllarca görev yaptıktan sonra defalarca da başkan oldu… Kendisi ile çalışma imkânı da buldum… Hakiki bir Fenerbahçelidir Faruk Ilgaz… Kulübü için çok çalışmıştır. Bunun yanı sıra sosyal tesislerimizin yapımında çok büyük rolü olmuş ve Fenerbahçe’ye iyi bir lokal kazandırmıştır…Mehmet Reşat Nayır ile Beraber – Mehmet Reşat Nayır ile yıllarca birlikte top koşturduk… Ne yalan söylemeli… Klas bir futbolcu idi… Birlikte çok tatlı anılarımız oldu… Fenerbahçe kazandığı zaman sevindik… Kaybettiği zaman üzüldük… Reşat Nayır futbolu bıraktıktan sonra gene Fenerbahçe’de görev aldı ve başarı ile yürüttü…Eralp’ın Gençlere Hizmeti Unutulamaz – Fenerbahçe genç takımından yetişen her futbolcuda İrfan Eralp’in katkısı büyüktür… İşten iyi anlar… Kimin nasıl futbolcu olacağını iyi kestirir… Bu işin üstadıdır… Gençler de İrfan ağabeylerini pek severler… Herkesin derdi ile meşgul olur, elinden gelen yardımı esirgemez… Kendisi ile birlikte çok seyahatlerimiz olmuştur… İşte Afyon… Büyük Atatürk’ün heykeli önünde ikimiz birden objektif karşısındayız…Oğlum ve torunumla görülüyorum.
Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XXII” : 1932 yılından geliyor.
Ara sıra Süleymaniye kulübünden bahsediyoruz. Bugünkü nesil için “İkinci kümeden bir kulübe niçin bu kadar değer verilir?!” şeklinde bir sual varit olabilir. Fakat geçmiş yılları, Süleymaniye’nin bir nesil önceki durumunu, kudretini ve hatta satvetini bilenler için verdiğimiz bu değerin dahi az olduğunu kabule mecburuz. 1910 senesinde kurulan Süleymaniye pek uzun seneler İstanbul semtinin en kuvvetli teşekkülü olarak şöhretler içinde yoğruldu ve öyle yaşadı. Karşısında yenmedik takım bırakmadı.
35 sene evvel bir Milli Takım teşkili bahis mevzuu olsaydı Süleymaniye’nin böyle bir kadroya 4-5 eleman vereceği muhakkaktı. Kaleci Büyük Nedimler, müdafi Orhanlar, badi Şükrüler, muavin Arif, santrhaf Osman Nuri ve solaçık Zekiler bir zamanlar bu memlekette mevkilerinin en yüksek futbolcuları idiler.
Süleymaniye’nin, senelerce sonra, duraklama devrinde bile, bir genç takımından İstanbulspor’u doğurduğunu misal olarak vermek bu bahtsız kulübümüzün kudretli ve kuvvetli mâzisi hakkında bir kanaat uyandırabilir.
Bahtsız diyoruz. Bu çok eski kulübümüz, maalesef ki, cidden talihi kara bir müessese olarak spor tarihimizde yer aldı. İçinde yetiştirdiği birçok kıymetli idareciler, çok gariptir, ana kulüplerinden ziyade başkalarına müfit oldular. Ve bir gün geldi, 4 sene kadar önce, bu şöhretli ve temiz ocak 40 yıllık parlak bir hayattan sonra ve talihsiz bir terfi maçını müteakip, ikinci kümeye düştü.
Yukarıdaki resim 23 sene önceki Süleymaniye futbol takımını, 16 Aralık 1932 günü Taksim stadında bir lig maçından önce gösteriyor. Galatasaray’a karşı yaptığı bu maçı Süleymaniye 2-1 kazanmıştı. Bu tarihi fotoğraf işte böyle bir zafer gününün canlı hâtırasıdır.
Kuvvetli rakiplerine karşı bu başarıyı sağlayan Süleymaniye’nin mütevazı gençleri içinde en yaşlısı bugün için çok enteresan bir şahsiyet olarak şöhret bulur. Bu zat, takımın sağ başındaki paltolu Muhtar Uygur’dur.
(Orhan Şeref Apak) ile beraber aynı Süleymaniye tezgâhından yetişme bu zat, sabık federasyonda hakikaten gayretli ve müfit çalışmalarıyla de tanınmış ve İspanya ile en son maç dolayısıyla İtalya’ya giden Milli Takım kafilemize başkanlık etmiştir.
Bu resmin çekildiği günden zamanımıza kadar geçen 23 senenin, görünürde, Muhtar Uygur’un bünyesinde 23 ay kadar bile tesir ve yıprantı yaratamamış olması, Allah nazardan saklasın, bu kıymetli idareci hesabına cidden gıpta edilecek diğer bir noktadır.
(Gelecek resim ve yazı: Mısırlılarla ilk futbol temasımıza aittir. Fenerbahçe-Galatasaray muhtelitinin 29 yıl önceki birinci Mısır seyahati…)
Rüştü Dağlaroğlu – 21 Ağustos 1954 – Akşam Gazetesi
Fenerbahçe tarihinin en çok Türkiye şampiyonluğu kazanan beş isminden birisi olan ve Fenerbahçe’ye hem futbolcu, hem teknik direktör, hem de Başkan olarak hizmet eden “Büyük” Fikret Arıcan‘ın kitabından pasajlar ile karşınızdayız. Huzurlarınızda: Büyük Fikret Bölüm IV
Daha önce de sözünü ettiğim Galatasaray’la oynadığımız Gazi Büstü maçının son dakikasında geride oynamayı teklif ettiğim zaman kaptanımız Zeki Bey pek yanaşmamıştı buna… Sonradan oynayacağımız bir Beykoz maçının başlaması sırasında bana seslendi… “Git kaleyi al” dedi…
Ben de oraya gitmeye üşeniyor da gitmiyor diye, “Hangi kaleyi alayım?” diye sordum. Bana ciddi ciddi bakarak, “Kaptansın hangi kaleyi istersen onu al…” dedi.
Vaziyeti anlar gibi olmuştum. Maçtan sonra beni yanına çağırarak, “Ben yanında bulunurken takımı sevk ve idareye alış… Biz artık yaşlandık” diye konuştuk. Fakat iki yıldan fazla süre takımda Umumi Kaptan olarak yerini aldı… Ben de kaptanlık ettim… Bana, “Hemen hemen hiç müdahalede bulunmadı… Ve ilk nasihati şöyle verdi: “Takımda senden yaşlı ağabeylerin var. Onlar hakkındaki düşüncelerini önce bana söyle. Gerekli değişikliği ben onlara söylerim” dedi. Benden yaşlılar bu duruma itiraz edecek olmuşlar, onlara da, “Elbette bu takımın idaresi bir gün bir gencin eline kalacak. Bu çocuk mesuliyet hissine alışık’ demiş…
Üzücü İki Olay
Üzücü ve sevindirici olayların hemen hepsi Galatasaray maçlarında olmuştur.
Bir Galatasaray maçı oynuyorduk. Zeki kaptan bana soyunma odasında, “Sen santrhaf oynayacaksın’ demişti… O kadar hazırlıklı değildim… Oda başıma yıkıldı sandım. O devirde Merkez Muavini denilen santrhaf hem defansa yardım eder hem de forvetin peşinden giderek hücum oynardı.
Çok sert bir maç oldu. Oyunun başında Kadri ağabeyin bir düşüşte köprücük kemiği kırıldı. Bir süre sonra da Galatasaray beki Mehmet Nazif’in ayağı kırıldı. İki futbolcu da sahayı sedyede terk ettiler… Böyle iki kırıklı bir maç daha görmedim ve oynamadım…
Yine bir Galatasaray maçıydı ve yine santrhaf oynuyordum. Bu oyunda galip geldiğimiz takdirde şampiyon olacaktık. Beraberlik Galatasaray’ı birinci yapıyordu… Maçın son dakikasına gelmiştik ve durum 1-1 berabere sürüyordu ki, Galatasaray aleyhine bir penaltı oldu. O gün çok yorulmuştum. İlk defa olarak Zeki kaptana, “Ben atmayayım” dedim… Sert sert yüzüme baktı, “Git at…” dedi… Galatasaray kalecisi sanırım Rasim’di. Atışı yaptım. Kaleci topun geleceği yeri anlamıştı yattı ve tuttu. Beynimden vurulmuşa döndüm… Dahası var… Derhal uzun bir degaj yaptı ve soliç Latif de bizim kaleye golü attı… Bu olay cereyan ederken ben daha yerime bile gitmemiştim. Maç bitti. Ben de bitmiştim. Zeki kaptan yanıma geldi, “Aldırma” dedi, “Futboldur bu… Olur böyle şeyler…” O kadarını hatırlıyorum. Gözümü açtığımda yatak odamda iki arkadaşımla, annem vardı. Ne kadar üzüldüğümü tarife imkân olmasa gerektir…
Karacan’ın Bana İltifatı ve Hediyesi
İlk oynadığım maçtan sonralarıydı… O zaman İdare Heyetinde bulunan Ali Naci Karacan beni yanına çağırarak parmağındaki çok değerli Fenerbahçe yüzüğünü, “Bu yüzük başarın için sana yakışır…” diye iltifat ederek verdi. Bu anın sevincini hiç unutamam…
Yunanistan Seyahati
O devirlerde Galatasaray’la birlikte muhtelit kurar, çok maçlar yapardık, seyahatlere çıkardık. Bunlardan biri de bir Türk futbol takımının ilk defa Yunanistan’a gidişi halinde olmuştur…
Seyahatimiz deniz yoluyla idi… Çok fırtınalı bir havada Kaplora denilen yerde öyle sallandık ki hepimizi deniz tuttu ve arkadaşlarımızın çoğu “Kendimizi denize atıp kurtulalım…” dediler. Neyse ki salimen kıyıya vardık ve oradan Atina’ya gittik.
Yunanlı idareciler bize çok yakınlık gösteriyorlardı ancak otobüsümüze Türk bayrağını astırmadılar. İlk maçımızı oranın Olimpiakos-Aris karması ile oynadık… Maçı bir Bulgar hakem idare edecekti. Fakat kendisinin bütün ailesi Yunanlı imiş… Sanki Atina muhtelitinin 12’inci oyuncusu olarak oynadı bize karşı… Maçı açık farkla kaybettik. Ancak maçın ortalarına doğru kalecimiz Avni bir çıkış yaptı ve kafasına yediği bir darbe ile baygınlık geçirdi. Hakem bu olayı görmemezlikten geldi. Rakip oyuncu topu kaleye yolladı. Tam gol olurken yedekte bekleyen kaleci Ulvi Yenal çıkarak topu kaptı ve oyuna soktu. Hakem bunu da görmedi. Top kaleye girmediği için gol olmadı.
Oyunun ikinci devresinde kaptan bana, “Sen solhafa geç…” dedi. Karşımdaki Mihakis diye Yunanistan’da yılın sporcusu seçilen çok süratli biri oynuyordu. Benim de canım sıkılmış ve çok yorulmuştum. Adamı durdurmak güçtü. Sahanın etrafında uzun bir tel örgü ile bir su kanalı vardı… Adamla boğuşurken bıraktım topu ve bir çarptım ona… Balıklama suyun içine uçtu… Az daha boğulacaktı… Bütün halk üstüme geldi…
İkinci maçımızda hakeme itiraz ettik. Başka bir hakem bulundu. Yunan kalesinde İstanbul’dan gitme şımarık Yamalis adlı bir kaleci vardı. Sahada formasını değiştiriyor, oyunu durdurup acayip şeyler yapıyordu. Derken Zeki Bey kaleye arkası dönük müthiş bir gol yaptı. Bu golü kendisi gibi 20.000 kişi de görmedi. Böylece itibarımız ve hakiki değerimiz yerine geldi ve maç 2-2 berabere sonuçlandı.
(DEVAM EDECEK)
Fotoğraf-1) Bir İstanbulspor maçı öncesi… İstanbulspor kaptanı Samih Duransoy ve ben…
Fotoğraf-2) Bir zamanların ünlü Futbol Federasyonu Başkanı Orhan Şeref Apak ile Muhtar Uygur’un kafile başkanlığında İzmir muhteliti ile yaptığımız maç öncesi… Ayaktakiler soldan sağa: Orhan Şeref Apak, Sadi, Muhtar Uygur, Halil, Hasan Ekin, Muzaffer, Hüsnü, Rebii, Saim, ben, Burhan. Oturanlar: Mehmet Leblebi, Avni, Hüsamettin, Fahri, Celal Şefik, Reşat.
Fotoğraf-3) Fenerbahçe, yabancı takımlardan biri ile yaptığı maç öncesinde toplu halde… Soldan sağa ayaktakiler: Ziya, Hüsnü, Muzaffer, Zeki, Cevat, Şaban, Halis, Alaaddin, Nedim, ben, Niyazi, Reşat ve masör Fikret. Oturan: Natık.
Fotoğraf-4) Sene 1930… Fenerbahçe’nin Olimpiakos ile yaptığı ve 1-0 yendiği maçta iki takım futbolcuları objektife böyle poz verdiler. Bu maçta Yunan takımında Andreyapulos kardeşler de yer almıştı.