Etiket: Müjdat Yetkiner

  • Haydi Bastır Kanarya

    Haydi Bastır Kanarya

    Sezon 1981-1982… Bolu beraberliği ile başladık lige. Tatsızız. Ardından Sakarya’yı deplasmanda, Adanaspor’u da İstanbul’da aynı skorlarla 2-1 yeniyor, düzelir gibi oluyoruz. Bursa deplasmanında 2-0 mağlubiyetten 79 ve 80inci dakikalarda Bahtiyar ve Selçuk ile 2-2 beraberliği güç bela kurtarıyoruz. Ardından Adana Demirspor deplasmanında da 1-1 beraberlikle ayrıldıktan sonra “Yine bize mide kramplarıyla maç seyretme dönemine mi girdik?” diyoruz. Hâlbuki kadromuz çok çok iyi. İşte Galatasaray maçı da geldi çattı. İnönü Stadı’nda Osman Denizci’nin golünde Sarı Tuncay ve rahmetli Küçük Alper ile alt tribüne düşmemize neredeyse ramak kalmıştı. O galibiyetle keyfimiz yerine geldi. Gelmez mi? Haydi Bastır Kanarya!

    Kült Bir Tezahüratın Doğuşu

    Hafta içi yine iş çıkışı Çiçek Pasajı’ndayım. Kimseler gelmemiş yalnızım. Can sıkıntısından tezahürat için söz yazıyorum. O senelerde çok ünlü olan Gönül Akkor’un söylediği “Ağla gözlerim ağla” şarkı müziğine söz yazmaya başladım. Hem mırıldanıyorum, hem de aklıma söz geldikçe yazıyorum. Baktım rahmetli Küçük Alper de geldi, o da bana katıldı. Birlikte hem söylüyor, hem yazıyoruz. Farkında olmadan yılların klasiği olacak bir tezahüratı yazıyormuşuz. Enver abi geldi, Sabahattin baba geldi, Amigo Yaşar geldi. Hem yazıyor, hem öğretiyor, hem söylüyoruz. Maç günü için de kâğıtlara yazıp çoğalttık. Alışmıştık zaten çuvallarla konfeti getirmeye. 10-15 tane kağıda tezahüratları yazmaktan mı üşenecektik?

    Kanaryamın renkleri,
    Sarar bütün kalpleri.
    On birinle bin yaşa,
    Haydi bastır Kanarya!

    Selçuk sağdan kayıyor,
    Ortasını yapıyor,
    Osman golü atıyor.
    Haydi bastır Kanarya!

    Var mı bizden büyüğü?
    Varsa çıksın ortaya!
    Kralını yeneriz,
    Haydi bastır Kanarya!

    Bu bestemizi, başka arkadaşlarımız, ben Mart ayında askere gittikten sonra sözler ekleyerek uzatmışlar. İyi de yapmışlar.

    Kocaeli Maçına Doğru

    Bu yolculuğumuzda, Galatasaray maçı galibiyetinin keyfinden sonra, ertesi hafta Eskişehirspor’u Alpaslan’ın golüyle 1-0 geçerek sürdürdük ama sonra İzmir’de Göztepe’ye 2-1 mağlup olunca yine bize mide krampları, yine bize stresler.

    Peşinden Gaziantep’i 5-1 yenince derin bir oh çekmiştik ki bu sefer de Beşiktaş’a Mehmet Ekşi’nin golüyle mağlup olduk. Ankara’da Ankaragücü’nü 1-3, İstanbul’da Altay’ı da Tavşan Mustafa, Osman Denizci ve Selçuk Yula’nın golleriyle 3-0 yenince, artık o zamanın dişli takımlarından Zonguldak için “Deplasmanda yeneriz” hayalleri kurmaya başlamıştık. Ancak Fenerbahçe dengesiz sonuçlar almaya Zonguldak’ta 0-0 berabere kalarak devam etti. Diyarbakırspor’u İstanbul’da 2-1 yendik amma taraftarımızı dengesiz sonuçlara alıştıran kadromuzla bu sefer bizi Kocaelispor deplasmanı endişesi sardı. İyi takımdı Kocaelispor.

    Mart’ta askere gidince ”Yok yok, şampiyonluk maçına gelmek için izin isterim, vermezlerse firar ederim” diye düşünceler saplanmıştı. Aklımız bir karış havada, askerliği oyun zannediyoruz o aralar. Emirin demiri kestiğini daha sonra öğrenecektik.

    Fenerbahçe’den ayrılma hissi sarınca yolda bir mahzunlaştım. Kocaeli maçına giderken otobüste bunu fark eden Büyük Alper yanıma geldi, “Ne oğlum bu halin? Kız meselesi mi? Gönlü varsa kaçırırız ne dert ediyorsun?” deyince kendime geldim. Yok be kardeşim ne kız meselesi yahu? biz de müthiş takımız, kadromuz süper.  Rize’den gelen Arif, Osman ve Zafer var, Onur var, Güngör var, Alpaslan var, Erdoğan var, genç takımdan A takıma aldığımız Müjdat Yetkiner ve Tavşan Mustafa Arabacıbaşı var, İsa var, Bahtiyar var, Selçuk Yula var.

    Maç Günü ve Gol Düellosu

    Normal şartlarda yenmemiz lazım Kocaeli’yi. Geldik, stada girdik. Başlamasını bekliyoruz. Takımlar sahaya çıktı. Bizim tribün inletiyor stadı: “Fener buraya, Fener buraya.”

    Uzatmayalım, endişeli ve stresliyiz. Maceralı günümüz… Kocaeli maçı başlar başlamaz 10uncu dakika Selçuk ile öne geçtiysek de 17nci dakikada beraberliği sağladılar. 21inci dakikada da Ceyhun diye iyi bir oyuncuları vardı, onunla 2-1 öne geçtiler ve ilk yarıyı mağlup bitirdik. Gol düellosu başlamıştı. Tribünde gerginlik had safhada. En önde oturuyorum, içim içime sığmıyor. Yerimde duramıyorum. Arkadaşlarla türlü totemlere başvuruyoruz; artık her şeyden medet umar olduk.

    İkinci yarı başladı mağlup durumda olmamıza rağmen kontrolü ele alıp baskılı oynamaya başladık ama Kocaeli de boş takım değil. Top bir o kalede bir bu kalede. Her an iki takımdan da gol gelebilir. Kale arkasındaki deplasman tribününün en ön sırasında gerilmiş yay gibiyim. Bir orta geldi, aslan yelesi gibi saçlarıyla rahmetli Selçuk’un topa yükselip kafayı yapıştırdığını gördüm.  Goooll! 2-2 !

    Top filelere yapıştığı anda zaten zembereği boşalmış yay gibiydim. Fırlamışım yerimden. Stadın zeminine atlamış, gol sevinciyle sevgi yumağı oluşturan bizim futbolculara sarılmak için koşuyorum. Artık kendimde değilim. Gooll. O anda kendime geldim. Sahaya atladığım için 3 polis arkamdan koşmaya başladı. Çok çabuk düşünüp bir şekilde durumu kurtarmalıydım. Yakalarlarsa cop yemek var işin ucunda. Onlardan kaçar pozisyonda sahaya doğru koşmayı bırakıp, bu sefer o üç polisin üzerlerine doğru koşmaya başladım. Şaşırdılar. Yaş 19, sporcuyum atletik yapılıyım zıpkın gibiyim. Onlara beş adım kala kollarımı açarak üç polisin üzerlerine balıklama atladım, hepsini altıma aldım. Yerde yuvarlandık şöyle bir. Adamlara sıkıca sarılıp öpüyor, bir yandan da “Goolll !!! Goooolllll!!!” diye sesim elverdiği kadar bağırıyorum.

    Ellerindeki coplar bir yana, biz bir yana savrulduk. “Neden atladın sahaya?” der gibi bakıp kibarca bir şeyler diyorlar ama ben duymuyorum bile. Goooollll. Gooollll aslanım benim, Selçuğum benim be!

    Adamlar baktılar ki bu adam deli :) Tribünün kapısını açtılar, “Çıkın yukarı kardeşim! Bu sefer bir şey yapmadık ama bir daha atlamayın, bu kadar sakin kalmayız” dediler ve beni tekrar içeri aldılar.

    Dört dakika sürmedi, Kocaelispor’da oynayan arkadaşım Zeki ile bir gol bulup 3-2 öne geçtiler. Mağlup duruma geçince tribünce tırnaklarımızı kemirmeye yine başladık. Dört dakika sonra bu defa Bahtiyar ile 3-3 yaptık. Kimin galip geleceği belli değil yine. Top bir onların kalesinde bir bizim kalemizde. Tavşan Mustafa Arabacıbaşı’nın süratiyle daha etkili ataklar yapıyoruz kaçan her gol pozisyonundan sonra ahlar vahlar eşliğinde saç baş yoluyoruz. Nihayet 89uncu dakikada Tavşan Mustafa’nın vuruşuyla bu defa topun, bize uzak olan kaleye girdiğini görünce rahatladık. “Tamam” dedik, “İnşallah bu sene şampiyon oluruz.”

    Ama olamadık. Ben askere gitmeden önce 5 puan farkla lider olduğumuz 1981-82 sezonun sonunda, 44 puanlı Beşiktaş’ın ardından 41 puanla 3.cü olarak bitirip, dengesiz başladığımız sezonu yine üzgün bitirdik. Kanaryamın renkleri bestemiz de, en nihayet 1982-83 sezonu şampiyonluğu göğüslemiş ve dalgalandırmıştı tribünlerimizi.

    Kocaeli maçında, ben 2nci golde sahaya atladım da 3üncü ve 4üncü gollerimizde atlayan olmadı mı? Ben bir daha atlamadım ama elbette atlayanlar oldu, ancak maalesef onlar benim kadar ucuz kurtulamamışlardı. Ne diyelim? Hey gidi gençlik işte…

    Selamlar, sevgiler Sarı-Lacivert günler…

    İzzet İsrael Benyakar / Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Haydi Bastır Kanarya

    Kocaelispor 3 – 4 Fenerbahçe:

    27 Aralık 1981 – Türkiye Ligi – İzmit İsmet Paşa Stadı

    Hakem: Talat Tokat

    Kocaelispor: Erhan Arslan, Zeki Kaya, Mahir Danabay, Yusuf Altıntaş, Bülent Gürbey (Murat Vatansever), Turgay Aksu, Senad İbriç, Mustafa Çapanoğlu, Orhan Görsen, Ceyhun Güray, Yaşar Altıntaş.

    Fenerbahçe: Nurettin Yıldız, Onur Kayador, Güngör Tekin, Alpaslan Eradlı, Erdoğan Arıca, Müjdat Yetkiner, Osman Denizci (Mustafa Arabacıbaşı), Zafer Dinçer, İsa Ertürk, Bahtiyar Yorulmaz, Selçuk Yula.

    Sarı Kartlar: Zeki (Kocaelispor), Erdoğan, Güngör, Alpaslan (Fenerbahçe)

    Kırmızı Kart: Yusuf (42) (Kocaelispor)

    Goller:  Dak.10 Selçuk (0-1), Dak.17 Orhan (1-1), Dak.21 Ceyhun (2-1), Dak.64 Selçuk (2-2), Dak.68 Zeki (3-2), Dak.72 Bahtiyar (3-3), Dak.89 Mustafa (3-4)

  • Kaptanın Seyir Defteri V

    Kaptanın Seyir Defteri V

    Başından beri Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu ekibinde desteğini esirgemeyen kıymetli büyüğümüz Alp Eralp “el emeği göz nuru” bir arşivi, sezon sezon tuttuğu defterleri paylaşmamız için bize teslim etmişti… “Kaptanın Seyir Defteri I” 1980’li yıllarında sonunda tutulan müthiş bir imza defteriydi. Serinin beşinci defteri Fenerbahçe’nin 1989-1990 sezonuna ait. Huzurlarınızda: Kaptanın Seyir Defteri V

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Kaptanın Seyir Defteri I

    Kaptanın Seyir Defteri II

    Kaptanın Seyir Defteri III

    Kaptanın Seyir Defteri IV


    Fenerbahçe’nin Kadrosu: Aykut Kocaman, Batur Altıparmak, Bilal Şar, Cafer Orbay, Can Barhan, Cevdet Çapar, Durmuş Çolak, Erdi Demir, Ergin Parlar, Hakan Tecimer, Hasan Kemal Özdemir, Henrik Nielsen, İmdat Korkmaz, Ivan Vishnevski, İsmail Kartal, Mustafa Kurt, Müjdat Yetkiner, Necat Barut, Neşet Muharremoğlu, Nezihi Tosuncuk, Nurettin Yıldız, Oğuz Çetin, Rıdvan Dilmen, Sedat Karaoğlu, Serdar Şenkaya, Şenol Çorlu, Şenol Ulusavaş, Şenol Ustaömer, Taygun Erdem, Toni Schumacher, Turhan Sofuoğlu, Vedat Uysal

    Lige Katılan Takımlar: Beşiktaş, Fenerbahçe, Trabzonspor, Galatasaray, Sarıyer, Bursaspor, Konyaspor, Karşıyaka, Ankaragücü, Zeytinburnu, Gençlerbirliği, Adanaspor, Boluspor, Malatyaspor, Altay, Samsunspor, Adana Demirspor, Sakaryaspor

    Köşe Yazarları ve Fotoğrafçılar: Ahmet Ravalı, Ahmet Yüksel, Alaettin Metin, Altan Altun, Arif Işıldayan, Atılay Kayaoğlu, Atilla Türker, Attila Gökçe, Bahadır Doğan, Birol Pekel, Can Bartu, Can Tanrıyar, Cem Şengül, Cemal Ersen, Cihangir Şahin, Coşkun Özarı, Cüneyt Şengül, Deniz Gökçe, Doğan Babacan, Doğan Ersavaş, Engin Biçer, Ercan Aktuna, Ercan Alituna, Ercan Güven, Ercüment Ateş, Erdoğan Şenay, Erol Yaşar, Ertuğrul Dilek, Faik Çetiner, Güngör Sayarı, Gürcan Bilgiç, Halit Kıvanç, Hıncal Uluç, Hüseyin Kırcalı, Hüseyin Sarıuçak, Hüsnü Çil, İhsan Topaloğlu, İlhan Söyler, İlyas Namoğlu, İslam Çupi, İsmet Solak, Kemal Belgin, Lefter Küçükandonyadis, Mehmet Kırcalı, Metin Oktay, Murat Deveci, Mustafa Çakır, Mümin Özkasap, Mümtaz Soysal, Münir Bağrıaçık, Necati Özçağlayan, Necmi Tanyolaç, Nevruz Şerif, Nezih Alkış, Nihat Geven, Onur Kayador, Orhan Aldinç, Orhan Tokatlı, Osman Denizci, Osman Korkmazel, Ömer Üründül, Recep Şeker, Saim Altunterim, Selahattin Gökhan, Sinan Erbil, Süleyman Gültekin, Şafak Kayarlar, Şansal Büyüka, Şükrü Kaya, Taki Doğan, Talat Tokat, Talay Erker, Tamer Güney, Tayfun Bayındır, Tayfun Gündoğar, Tayyar Özdemir, Togay Bayatlı, Turgay Esmer, Turgay Örme, Turgay Şeren, Uluğ Örs, Ünal Tümin, Ünver Ergun, Vedat Bayraktar, Vedat Okyar, Yalçın Türk, Yılmaz Canel, Yusuf Dursun, Yusuf Tunaoğlu, Yusuf Yalkın, Zeki Çol, Ziya Şengül


    Kaptanın Seyir Defteri V

  • Müjdat Yetkiner Röportajı

    Müjdat Yetkiner Röportajı

    Kıymetli büyüğümüz Sibel Kurt, yıllar boyunca Fenerbahçe resmî dergisinde yaptığı röportajları kendi web sitesinde (SibelKurt.org) topladı. Yüksek müsaadesiyle, geçmiş yıllarda Fenerbahçe Resmî Dergisi için yaptığı röportajları sitemizde yayınladığımız Sibel Kurt, yine müthiş bir Müjdat Yetkiner röportajı ile karşınızda…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    17 Yıl

    Biz aramızda her zaman “Fenerbahçeli olunmaz Fenerbahçeli doğulur,” deriz. Siz nasıl Fenerbahçeli oldunuz Müjdat Bey?

    Ben de doğuştan Fenerbahçeliyim. Futbola düşkünlüğüm de çocukluktan başladı. İşin ilginç yanı Beşiktaş’ta oturan bir Fenerbahçeli olmamdı.

    Spor hayatınız profesyonel olarak nasıl başladı?

    1978 senesinde Kabataş’ın Altınmızrak takımından teklif geldi. Fındıklı Lisesi’nde okuyordum. Babam oyuncu olmamı istemiyordu ama ben de toptan başka bir şey düşünemiyordum.

    Yaşım nedeniyle lisansım daha çıkmamıştı. Altı ay sonra lisansım çıktı. Fenerbahçe teklif yaptı. İlk Beşiktaş bana transfer teklifinde bulundu.

    Orhan Saka, Fenerbahçeli rahmetli Hüsnü Çil’e “Altınmızrak’ta çok iyi bir savunma oyuncusu var, sakın kaçırma” dedi. Onlar da hemen beni alarak Fenerbahçe’ye kazandırdılar.

    Fenerbahçe genç takıma transfer oldum. 1979 Eylül ya da Ekim ayında profesyonel oldum. O sırada takımda işler kötü gidiyordu. Başkanımız Faruk Ilgaz ve yardımcısı Eşref Aydın Ağabey vardı. Her zaman çok sevdiğim takdir ettiğim kişilerdi. Bizim eski kulüp binasının orada kamp yapıyorduk. Babam devamlı beni kontrol halinde tutuyordu, zorla kalıyordum.

    İyi ki Fenerbahçeli olmuşum. 17 sene dolu dolu geçti. Hala aranıyorum, bu da beni fazlasıyla mutlu ediyor. Fenerbahçe tarihinde en çok Fenerbahçe formasını ben giydim; 767 defa. Bunun mutluluğunu yaşıyorum.

    O zamanlar Şampiyonlar Ligi yoktu. Avrupa ve UEFA ligleri vardı.

    Fenerbahçe’de 46 golüm var. Ben öyle golcü değilimdir. Çünkü sağ bek olarak başladım. Orta saha oynadım. Sonra liberoya çevirdiler. 10 sene bilfiil takım kaptanlığı yaptım. Sonra kendi isteğimle 1995 yılında bıraktım. 

    Bir maçta kalecinin kırmızı kart görmesi nedeniyle kalecilik yapmak zorunda kalıp, üstün bir performans göstermiştiniz, anlatır mısınız?

    Bir Sakaryaspor maçında, takım o zamanki kurala göre; iki oyuncu değiştirme hakkını kullanmıştı, kaleci Yaşar Duran da penaltı yaptırmış ve kırmızı kart görmüştü. Eldivenleri giydim ve kaleye geçtim.

    Rahmetli Aykut diye bir arkadaşımız vardı. Forvetten gelmişti. Fenerbahçe’ye attığı ilk penaltıyı kurtardım, hakem tekrarlattı, ikinciyi de kurtarırdım ama top koltuğumun altından kaçtı benim kalecilik maceram da böyle bitti.

    Fenerbahçe – Galatasaray derbi maçları hala heyecanlı ve Dünya’nın sayılı derbilerinden… 1988-1989 sezonu Federasyon Kupası Çeyrek Final 2. maçı… Yer; Ali Sami Yen Stadı… Durum 3-0. Galatasaray öndeyken 3-4 biten efsane maçta siz de yer aldınız. O maçı anlatabilir misiniz?

    Durum 3-0; ilk yarı bitmişti. Maçta devre arasından Veselinoviç beni Ali Sami Yen Stadı’nın arkasındaki tuvaletlerin bulunduğu yerdeki soyunma odalarına çağırdı.

    Korkak adımlarla girdim.

    “Eyvah fatura bana çıktı galiba!” dedim.

    Veselinoviç, Erman Çaycı’ya “Sor bakalım, Miço beni seviyor mu?” dedi.

    Bana hep Miço derdi. Ben de “Seni nasıl sevmem, sen benim babamsın, canımsın” dedim.

    Bunun üzerine yine bana “O zaman bana 10 dakika baskı yapan, top kazanan Miço’yu oynar mısın?” diye sordu.

    “Oynarım hocam.” dedim.

    “Sen bir 10 dakika bunu yap kazanacağız.” dedi.

    Sonra içeri çocukların olduğu salona geldi.

    “Miço’ya bunu söyledim, çocuk bu işi yapacak 10 dakikada bir gol atarsak biz bu maçı alacağız, taktik maktik yok.”dedi.

    Maçı aldık: 4-3…

    17 yıl boyunca milli takımlar da dâhil 30’a yakın teknik direktörle çalıştım fakat hocalar içinde Veselinoviç’in yeri ayrı. Tam bir insan sarrafıydı.

    Kaç kez milli takım formasını giydiniz?

    6 kere genç, 11 ümit, 26 kere A milli oldum.

    Oynadığınız yıllardan bir anınızı anlatır mısınız?

    Benim kavgacı bir kişiliğim var. En unutulmaz anım şu; kaleci Schumacher ile yaşadığım tartışmayı aktarayım sizlere…

    5-0 galipken 90. dakikada hiç suçum yokken İsmail penaltı yaptı. Gol oldu. Sol elimle kol işareti yaptım.

    Toni Schumacher buna çok kızdı. Saha içinde bana vurmak istedi, çaba gösterdi, fırsat bulamadı.

    Sesimi çıkarmadım, soyunma odasında özür dileyip, barışırız dedim fakat daha ben bir şey diyemeden gırtlağımdan tutup beni havaya kaldırdı. Ben de ağzını-burnunu bir düz ettim. Sarışın olduğu için moraran yerler lacivert gibi oldu.

    Olay sonrası özür dilemek için çiçek yaptırıp evine yolladım, evine gittim. Olgunluk gösterip, özrümü kabul etti. Fakat şunu söyledi: “Ben Fenerbahçe’de 4 yıldır forma giyiyorum. Sen daha eskisin ama sana teşekkür ederim, bana Fenerbahçe’nin rengini öğrettin.”

    Bu da benim büyük bir anım oldu. 

    En beğendiğiniz ve kendinizi yakın hissettiğiniz takım arkadaşlarınız kimler?

    Önder ve Zafer’le çok iyi arkadaştık. O zamanki samimi arkadaşlarımdı.

    Rıdvanlar geldikten sonra arkadaşlık kurmamaya başladım. Fenerbahçe Kulübü’nde tek kalmaya başladım. Çünkü “Grup yapılmaya başlanıyor” denildi.

    En eski ben olduğum için arada kalacak, suçlu ben olacakmışım gibi. Odada bile tek kalıyordum, hatta odama telefon bile bağlatmıyordum. Buna neden de içimdeki Fenerbahçe sevgisi, Fenerbahçe aşkıydı.

    Şimdi hepsiyle görüşüyorum. Herkesin yolu ayrıldı, herkes kendine göre işler yapıyor. Kimi yazarlık, kimi antrenörlük, kimi de benim gibi Federasyon’da görev yapıyor ama arkadaşlığım devam ediyor.

    Sahaya çıkarken uğurlarınız var mıydı?

    Benim uğurum maç başlayana kadar bildiğim bütün duaları okumaktı.

    Jübileniz bayağı ilginçti…

    Fenerbahçe tarihinde en güzel jübileyi bana yaptılar. Bunun için kulübüme teşekkür ediyorum. Jübilemde helikopterle sahaya indim. Sahanın ortasına oğlumla beraber indik.

    O zaman başkan Ali Şen’di. O organize etti.

    Başkan Ali Şen bir jest daha yaparak beni İngiltere’ye 8 ay hem teknik direktörlük hem de dil eğitimi almak için gönderdi. 50 gün Chelsea’nın antrenmanlarını takip ettim. İdmanlara çıktım. Chelsea’yi seçmemin nedeni renkleriydi.

    Teknik direktörlük diplomamı Beylerbeyi TFF’den aldım. Türkiye’nin en yüksek diploması hala bende. Şimdi diplomanın güncellenmesini yapmak için zamanımı bekliyorum.

    Biraz futbol oynadığınız yıllara dönersek, bir kıyaslama yapabilir misiniz?

    Şimdiki Fenerbahçe ile bizim oynadığımız yıllardaki Fenerbahçe ile arada büyük uçurum var.

    Bizler toprak sahada idman yapardık, duşlarımız akmıyordu, odayı ısıtmak için kayıkhanenin direklerini çalıp yakıyorduk. Biz öyle bir zamanda top oynuyorduk.

    Yağmur yağdığında Cemil Ağabeyler, Büyük Mehmetler ağır sahadan zarar görmesinler diye, ellerimize keskiyi alıp sahadaki suyu boşaltmaya çalışırdık, ayağımız buz olurdu.

    Kışın tesislere onlardan önce gelerek üşümesinler diye odun sobasını yakardık. Maç topu onlara verilirdi, biz gülle gibi şişmiş toplarla oynardık.

    Şimdiki sahalara bakın. Mükemmel tesislere, stada kavuştu. Biz oynarken stat inanılmaz rüzgâr alırdı. İçimize gazeteler koyardık o rüzgârı yemeyelim diye. Bugün kulüp bütün spor dallarına yatırım yapıyor. Mevcut imkânlara insan imreniyor tabii. Ama şimdi çocuklarımız çok şanslı, yeni nesil çok farklı. Kamp yerleri, tesisler mükemmel, bindikleri otobüsler harika. Her türlü konfora sahipler.

    Biz onlara kızmıyoruz, Kulübümüzle övünüyoruz. Onlar kendi devrinin hizmetini veriyor. Biz de kendi devrimizin hizmetini verdik. Şimdi Dereağzı Tesisleri çok güzel oldu, Avrupai oldu.

    Zannediyorum; Dereağzı Tesisleri’ne Lefter’in, Samandıra Tesisleri’ne de Can Bartu’nun adının verilmesi bizler gibi sizleri de onurlandırmıştır.

    Lefter, Can Bartu onlar kulüpte efsane olmuş, büyük hizmetler vermiş, adlarına şarkılar bestelenmiş büyüklerimiz. Kulübümüzün formasını terletmişler, yüceltmişler, alın teri dökmüşler, büyük emek vermişler. Bence çok doğru bir karar. Daha önceden yapılması lazımdı. Arkasından da gelmesi gerekir. Çoğaltılması, üretilmesi lazım.

    Ama hak edenler o formayı hakikaten hak eden simge olmuş, sembol olmuş ağabeylerimizi özellikle yaşarken hatırlamak beni çok mutlu ediyor, duygulandırıyor. Güzel bir düşünce bunun için teşekkür ediyorum.

    Bizler her şey için çok aceleciyiz her şeyin bir an önce çabukça olmasını istiyoruz. Aziz Yıldırım bu kulübü aldığında çok kötü bir haldeydi. Şu an yaptıklarıyla kulüpteki vizyonun değişikliğini hepimiz görüyor ve gururlanıyoruz. Kimse de bunu inkâr edemez. Bazı işlerin olması için de biraz zaman gerekli. Bu işler kolay değil! Plan istiyor, sabır istiyor. Önümüzdeki senelerde daha büyük başarılar olacağına inanıyorum, özellikle futbol branşında. Bu başarılar olurken bizlerden de fikir alınması, bizleri mutlu eder. 

    Peki ya sizin aileniz… Biraz aileniz hakkında bilgi alabilir miyiz?

    Evliyim. İki evladım var. Oğlum Kılıç ve kızım Müge.

    Oğlum da Fenerbahçe Spor Kulübü üyesidir. O da bir süre oyunculuk yaptı, genç milli takım oyuncusuydu, sakatlandıktan sonra profesyonel futbol hayatını bıraktı. Akademinin antrenörlük bölümünü bitirdi. Yüksek lisans yaptı, şu an doktorasını yapıyor. Oğlum da bu formayı giyme şansını yakaladı, bu bir onurdur.

    Fenerbahçe’nin sizi çok seven taraftarına neler söyleyeceksiniz?

    Eskiden mağlubiyeti kabul etmeyen taraftar vardı. Sopa yediğimiz oldu. Şimdi taraftar da daha bilinçli. Stada artık erkek taraftarların yanında bayanlarımız da geliyor. Bir karnaval havası oluşuyor. Taraftarlarımıza sözüm şu: Müjdat Yetkiner çok sağlıklı, o canı gibi sevdiği Fenerbahçe’si ile yaşıyor ve sizleri de her zaman çok özlüyor ve seviyor.

    Sibel Kurt – Fenerbahçe Resmî Dergisi Röportajı

  • Erdal Kocaçimen Röportajı

    Erdal Kocaçimen Röportajı

    Kıymetli büyüğümüz Sibel Kurt, yıllar boyunca Fenerbahçe resmî dergisinde yaptığı röportajları kendi web sitesinde (SibelKurt.org) topladı. Yüksek müsaadesiyle, geçmiş yıllarda Fenerbahçe Resmî Dergisi için yaptığı röportajları sitemizde yayınladığımız Sibel Kurt, yine müthiş bir Erdal Kocaçimen röportajı ile karşınızda…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Bir Büyük Kaleci

    “Fenerbahçeli olunmaz, Fenerbahçeli doğulur” deriz her zaman. Siz nasıl Fenerbahçeli oldunuz Erdal Bey?

    1926’da Fındıklı, İstanbul’da doğdum. İlkokul tahsili Nişantaşı 15. İlkokulu’nda yaptım. Tabii ki Fenerbahçeliydim. Çocuklarla mahalle arasında, mektepte hep futbol oynardık. Ayazpaşa’nın dili olsa da söylese.

    Ortaokul yıllarım da hep futbol oynamakla geçti. O zamanlar Taksim Lisesi’nin ortaokul kısmına devam ediyordum.

    1941 İstanbul harp seneleri her yer bomboştu. Merkezi hükümet o zaman Ankara’daydı. Maden Tetkik Arama Enstitüsü başmüfettişi olan babam rahmetli Vedat Kocaçimen’in tayini Ankara’ya çıktı. Hep birlikte Ankara’ya gittik.

    Sonra Ankara’daki yaşamınız başladı…

    Ankara’da Gazi Lisesi’ne kaydoldum. Lacivert-Mavi formayla Gazi Lisesi’nin futbol takımında santrhaf (libero) mevkisinde oynamaya başladım.

    Bir süre sonra takımın merkez mücahim (santrafor) mevkiine geçtim. 1941 yılında Gençlerbirliği takımında oynamaya başladım. 1942 yılından itibaren de kaleci oldum.

    Kaleci olmanız garip bir tesadüfle başladı, anlatır mısınız?

    Bendeki kalecilik cevherini, Orhan Şeref Apak fark etmişti.

    Bir antrenmanda kaleci gecikince beni kaleye geçirmiş ve performansımı izleyerek, kendisinin talimatıyla bu mevkide kalıcı olmuştum.

    1946 yılına kadar Gençlerbirliği takımında oynadım. Gençlerbirliği o zamanlar büyük takımlardan biriydi. 1946 Türk Milli Ligi Şampiyonu oldu.

    II. Dünya Savaşı’nın sonunda askeri takımların da önemi azalmaya başlamıştı. Savaştan sonra dönemin ilk şampiyon takımı Gençlerbirliği oldu. 7’şer takımlı iki grup halinde oynanmaya başlanan 1945/46 sezonunda Gençlerbirliği, beyaz grupta Muhafızgücü’nü averajla geçerek 1. olmasının ardından, iki grupta ilk iki sırada yer alan takımların oynadığı turnuvayı da kazanarak şampiyonluğa ulaşmıştı.

    İstanbul’a dönüş ve Fenerbahçe’ye transferinizi anlatır mısınız?

    1946 yılında üniversite okumak için tekrar İstanbul’a döndüm.

    O zamanlar öyle büyük paralar, transferler yoktu. O sene Galatasaray şampiyon olunca kulüplerden Galatasaray ve Beşiktaş peşimdeydi. Ben hep Fenerbahçe’yi istemiştim. Kısmetimde Fenerbahçe varmış. 60 sene oldu hâlâ içindeyim.

    Ben geldiğimde yedek kaleci olarak gelmiştim. Kalede Cihat Arman vardı. Efsane kalecimiz. “Sarı kanarya” lâkabı onunla başlamıştı. Gelmiş, geçmiş en büyük kaleciydi. Ondan çok şey öğrendim. Efsane kalecimiz Cihat Arman. Onun arkasında durmak kolay değildi.

    O zamanlar, şimdilerde olduğu gibi bir lüks yaşantımız yoktu. Öğle, akşam yemeklerini Kadıköy Altıyol’da lokantada yer, akşamları da kulüpte yatar, kalkardık.

    Ben kaleciyken teknik direktörümüz Molnar’dı, üç sene antrenörlük yapmıştı.

    Hiç unutmam biz tribünlerin üzerinde yatıp kalktığımız bu dönemde Ruhi Sarıalp Londra’daki olimpiyatlarda Dünya üçüncüsü oldu.

    En çok birlikte olduğunuz arkadaşınız kimlerdi?

    Arkadaşlarımız arasında ayırım yoktu. Maçlardan sonra hatta Galatasaraylı, Beşiktaşlı arkadaşlarla beraber Taksim, Beyoğlu’na gider hep birlikte yemek yer, eğlenirdik.

    Fakat benim zamanım en çok Ahmet Erol ile birlikte geçerdi. Ahmet’le daha sonraki yıllarda yöneticilik kadrosunda da yer aldık. Arkadaşlığımız çok uzun senelere dayanır.

     Süleyman Seba ile de hâlâ çok iyi arkadaşız.

    1937 yılında başlayıp en son 1950’de yapılan Milli Küme şampiyonluk maçlarında en son kupayı da sizin de içinde bulunduğu takımımız müzeye götürecekti…

    11 yılda 11 kez düzenlenen bu şampiyonluk maçlarında Fenerbahçe 6, Beşiktaş 3, Güneş ve Galatasaray takımları da birer kez şampiyon olmuşlardı.

    Kadromuzdaysa; Cihat Arman, Süleyman Köprülü, Murat Alyüz, Ahmet Erol, Selahattin Torkal, Kamil Ekin, Müjdat Yetkiner, Hilmi Ardağ, Samim Var, Mehmet Ali Has, Turhan Akra, Niko Knezeviç, Erol Keskin, Rafet Atamer, Nusret Mengü, Cemal Uzkes, Cemal Şikak, Cemal Uludağ, Fikret Kırcan, Halit Deringör, Lefter Küçükandonyadis ve ben vardım.

    Bayağı çekişmeli ve olaylı geçen bu maçta alınan galibiyetten sonra aynı sene Başbakanlık Kupası da Fenerbahçe’nindi.

    Cihat Arman askere gidecek ve siz tamamıyla kaleye geçecektiniz fakat futbolu maalesef bırakmak zorunda kaldınız…

    Yılbaşında kulüpler bir ay tatil olurdu bu arada özel maçlar yapılırdı.

    1950 yılında yılbaşına bir hafta kala üçlü kulüp karması Altay, Beşiktaş, Fenerbahçe, Avusturya takımı Vienna ile oynadık. Bu karşılaşmada burnuma bir tekme yedim. Burnum parçalandı. Yerime Turgay kardeşim kaleye geçti. Benim beyin kanaması nedeniyle Amerikan hastanesinde başucumda beklediler. Olmadık bir şeydi.

    1946–1950 yılları arasında oynadım. Futbol hayatım, tekme olayıyla ve Londra’da estetik ameliyat sonrasında bitti. Londra’ya gidişim çok acıklıydı. Şimdiye kadar yaptığım seyahatler hep takım seyahatleri olduğu için daima kalabalık tarafından ve neşeyle uğurlanmaya alışık olduğumdan İstanbul’dan ayrılışım benim için gerçekten üzüntülü oldu.

    Estetik ameliyat için Londra’ya geldiğimde ameliyat başarıyla sonuçlandı. Ankara Vapuru ile İstanbul’a döndüm. Rıhtımda ailem, efradım ve gazeteciler tarafından Cihat Arman ile Halit Kıvanç tarafından karşılandım. Yüzüm eski haline kavuşmuştu. Londra’da İngiliz sporculardan ve tıp adamlarından çok iyi muamele gördüm. Sarı lacivert formaları tekrar giymek en büyük özlemimdi.

    Gençlik yıllarınızdan itibaren diğer spor branşlarında da başarılarınız vardı… Hatta “Lodosu bıçak gibi kesen” diyorlardı…

    “Komple sporcu” da derlerdi.

    Voleybol, basketbol, hentbol oynadım. Atletizm de kısa ve orta mesafe koşuda Ankara ikinciliklerim oldu.

    12 yaşımda yüzme şampiyonu oldum.

    1941 yılında 58 kişiden 8. oldum. 15 yaşımda boğazı geçtim Bebek’te, resmi müsabakaydı.

    Halit Kıvanç, Cem Atabeyoğlu hep “Büyük Erdal” derlerdi. Her sporu yapardım. Sırık bile atladım.

    Milli takımda da oynadınız…

    1948 yılında savaş nedeniyle milli maç yoktu. Milli takım formasını ancak bir defa giydim. Suriye’ye karşı o da 7–0 bitmişti. Ankara’da oynandı.

    Biraz da Fenerbahçe’deki yöneticilik dönemizden söz edebilir misiniz?

    1950’den sonra 3 defa yöneticilik yaptım. Hepsinde de şampiyon olduk.

    1965 yılında Faruk Ilgaz’la çalıştım. Uzun süre başkanlık yaptı.

    İsmet Uluğ ile de çalıştım. Kulüpte yetişmiş, ciddi, askerde de boksörlük yapmış biriydi.

    O zamanlar idareciler Karaköy’de Merkez Yağcılar Hali’nde Yağcı Ali’nin yerinde toplantı yapar, takım kurardı.

    Kadıköy Grubu’nu kurduk. Muhittin Bulgurlu, Semih Bayülgen, Turgut Hayrullah vardı.

    Hacı Bekir de yöneticilik yapmıştı.

    Ziya Şengül ve Şükrü Birand’ın, Yaşar’ın, Nedim Doğan’ın, Cemil Turan’ın transferlerinde rolüm olmuştu. Şükrü Birand ve Ziya Şengül’ü PTT’den takımımıza transfer ettik. Tabii bu pek kolay olmadı. O zamanlar transferlerde futbolcular onların onayıyla kaçırılır ve bir yerde saklanırdı. Şükrü ile Ziya’yı Pendik’te bir otele saklamıştık. Bunu yönetimden bile sadece birkaç kişi biliyordu. Saklama nedeni transfer gerçekleşene kadar gazetelerin duymamasını sağlamak istememizdi. İki gün sonra bir baktık ki Hürriyet Gazetesi’nde manşet haberde; Şükrü ile Ziya’nın kaçırılıp Pendik’te bir otelde saklandığı yazılmıştı. Toplantıya geldiğimizde herkes ters ters birbirine bakıyor, “İhanet bu!” diye birbirini suçluyordu…

    Bir dönemde basketbol takımı sorumlusu oldum. Fransa’nın Lyon takımıyla oynadık. Burada yendik. Orada yenildik ama o sene şampiyon olduk. 1965–1968 üç dönem şampiyon olduk. O sene Faruk Ilgaz başkandı. 5 kupa aldık.

    Kamplarınız nasıl geçerdi?

    Oynadığımız dönemde kamplar iyiydi ama arada bir kaçanlar olurdu tabii. Hocamızın haberi olmazdı, idare ederdik.

    Yöneticilik dönemindeyse; akşamları evleri gezer, futbolcuların evde olup, olmadığını kontrol ederdik. Eşref Aydın’la da aynı dönemde yöneticilik yaptık.

    Sizin döneminizde Erdal ismi bayağı yaygınlaşmıştı…

    Ankara Gazi Lisesi’ndeyken Atatürk Lisesi ile maç oynuyoruz. Her iki takımda da Erdal ismi vardı. Bir takımda İsmet Paşa’nın oğlu Erdal İnönü diğeriyse Erdal Kocaçimen. Ondan sonra her doğan çocuğa Erdal ismi takılırdı… Tabii Fenerbahçeli olduğumuzdan dolayı… Sonradan çoğaldı bu isim…

    Bugüne geldiğimizde nasıl bir Fenerbahçe görüyorsunuz?

    O yıllarda Fenerbahçe’de gece bekçisi yoktu, tesisin hortumundan su içiyorlardı. Şimdi çok büyük bir çağ atladı. O zamanlar çivi bile çakan olmadı. Şimdi yüzlerce insan çalışıyor. Yalnız şimdilerde seyircilerden bazıları, grup liderleri çok yanlışlar yapıyorlar. Bunlar düzelmeli, Fenerbahçe formasını taşımak da kolay değil, taraftarı olmak da…

    Halit Deringör Anlatıyor

    Erdal Bey’e “En çapkın futbolculardan biriydiniz…” dediğimde, yakınımızda oturan efsane sporcumuz Sayın Halit Deringör de birkaç cümle söylemek gereği duruyor…

    “Erdal takımın en yakışıklılarındandı. Tabii çok da çapkındı. O şansız sakatlığı gerçekleşmeseydi, Cihat Arman’dan sonra kaleyi aldığında ne kadar yetenekli bir kaleci olacağını daha fazla seyredecektiniz…

    Vücut kabiliyeti çok üstündü. Ayaklarıyla, zekâsını birleştirebilen bir futbolcuydu. Ancak şanssızdı önünde Cihat diye bir kaleci vardı, efsane hatta dünya modeli bir kaleciydi. Cihat, onun arkası olmak kolay değil.

    Çamurlu bir saha Avusturya takımıyla bir maçımız vardı. Props’la karşı karşıya kaldı, onu kurtarmak için Hilmi diye bir futbolcu vardı araya girdi, fizik tarafı güçlü ama futbolu zayıf olan bir oyuncuydu. Sanırım burnuna yanlışlıkla o vurdu.

    Eşref Aydın anlatıyor…

    “İsmet Uluğ’un başkanlık dönemiydi, benim de amatör şube direktörü olduğum yıl. O sene basketbolda hem lig hem de Türkiye Kupası’nı kazandık ve atletizmde Türkiye şampiyonu olduk.

    Amatör sporun başarılı olmasının yanı sıra futbolda da başarılı olduk ve Avrupa Şampiyon Kulüplere girme hakkı elde ettik.

    O dönemlerde Fenerbahçe’ye fazla üyelik isteği olmazdı. Toplantılarda arada bir 5 veya 6 üyelik talebi gelirdi. Üyelik aidatı da alınmaz, üyelerin de büyük bir çoğunluğu sporculardan oluşurdu.

    Başkanımız İsmet Uluğ, yine bir yönetim kurulu toplantısı sonunda sırayla üyelik müracaatlarına bakıyor, “Bu olur, bu olmaz!” diyerek ayırt ediyordu.

    “Olmaz!” dediği üyelerden birisi fabrikatördü. Reddettiği kişiyi tanımıyordu. O gün bitti. Bir sonraki toplantıdan evvel bazı arkadaşlarım, benim yanıma gelerek “İsmet Ağabey, geçen toplantıda bir üyeyi reddetmişti. Hâlbuki bu kişiden Romanya’ya gidecek basketbol takımımız için yardım alacağız. Sen devreye gir, İsmet Ağabey seni reddetmez, bu arkadaşı da üye yapalım.” dediler.

    Sonradan öğrendim ki benimle temasa geçen arkadaşlar İstanbul Sanayi Odası’nda çalışan Fenerbahçeli üye arkadaşlardan Müzdat Yetkiner, Eyüp Karadayı ve Erdal Kocaçimen’in de desteğini almış. Ben de sevdiğim bu arkadaşlarımın isteğini kıramadım ve “Peki” dedim.

    Ertesi toplantıda, sıra yine üye müracaatlarına geldiğinde, müracaatları tek tek kontrol eden başkanımız İsmet Uluğ ters bir ifadeyle “Burada bir tanesi gözüme takıldı.” dedi. Bu kişinin daha evvel getirildiğini ve kendisinin iade ettiğini söyledi.

    İsmet Uluğ tekrar “Ben Fenerbahçe’ye paralı, zengin kişi istemiyorum.” dedi. İsmet Uluğ milli mücadeleci. Fenerbahçe’yi idare edecek kişilerin sporcu unvanlarının da bulunmasını isterdi. Fakat işin açıkçası sporcularda da para bulunmazdı.

    Ben devreye girdim. Aslında o kişiyi tanımıyor, bilmiyordum da. Ama arkadaşlarım rica ettiler diye, “Bu kişi futbola karışmayacak, basketbola yardım edecek, destek verecek.” dedim. Ve üyelik girişinin kabulüne İsmet Uluğ’u razı ettim. O üye fabrikatör Emin Cankurtaran’dı. Ve ileride 1974–1976 yılları arasında Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığını yapacaktı…”

    Sibel Kurt – Fenerbahçe Resmî Dergisi Röportajı

  • Tarihî Maç Broşürleri VI

    Tarihî Maç Broşürleri VI

    Yine bir uzun aradan sonra… Başlangıç kolaya gelsin diye değil; her yazıya aynı girişi yazmak istiyoruz. Zira gerçekten çok büyük iş… Kıymetli büyüğümüz Mustafa Oduncu, Fenerbahçe tarihi için çok önemli bir iş yapıyor ve yurt dışı müzayede sitelerinden Fenerbahçe ile ilgili malzemeleri topluyor. Bu mesaiyi büyüten ve daha anlamlı bir hale getiren şey ise aldıklarını paylaşmaktan bir an bile imtina etmemesi. “Bunda ne var?” demeyin; kimlerin, neler sakladığını bilseniz, inanamazsınız. Halbuki Fenerbahçe tarihini bilmek herkesin hakkı. Daha doğrusu “Dünyanın en büyük sivil toplum kuruluşu” lafının hakkını vermek istiyorsak, tutulması gereken yol bu… Mustafa ağabey, Fenerbahçe Müzesi’ne bağışladığı maç broşürlerini halka açmak ve kolay ulaşılabilir hale getirmek adına bizlerle paylaştı. Huzurlarınızda “Tarihi Maç Broşürleri VI : 13 Eylül 1989 | Sparta Prag – Fenerbahçe” maçı broşürü…Bir yandan, bu gibi belgelere bakıp da adamların yetmiş sene önce geldiği bazı noktalara bizim hâlâ gelemediğimizi görmek de çok üzücü. Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    13 Eylül 1989 | Sparta Prag – Fenerbahçe

    Broşürün PDF haline “buradan” ulaşabilirsiniz. | Tarihi Maç Broşürleri VI : 13 Eylül 1989 | Sparta Prag – Fenerbahçe


    Hakemler: Keith Cooper, Collin Jones, Roy Thomas

    Sparta Prag: Stejskal, Novotny, Mjelnek, Nemeçek, Vrabec, Bilek, Hasek, Cabala, Skuhravy, Novak (Saidi), Kukleta

    Yedekler: Michalek, Margolius, Chovanec, Kostely

    Teknik Direktör: Jarabinski

    Fenerbahçe: Schumacher, İsmail, Müjdat, Hasan, Nezihi, Sedat (K. Şenol), Hakan, B. Şenol, Oğuz, Aykut, Nielsen (Taygun)

    Yedekler: Neşet, Ergin, Erdi

    Teknik Direktör: Veselinoviç


    Defans Her Zaman Kahraman Olmaz

    İslam Çupi – 14 Eylül 1989 – Milliyet Gazetesi

    Fenerbahçe, fiziğinin dışında hiçbir teknik zenginliği olmayan varyasyon yoksulu bir Demirperde takımına yenildi…

    Fenerbahçe şampiyon olduğu dönemde de bu yılın mevsim başlangıcında da en çok defansıyla eleştirilen bir takımdı. Defans sağlamlığı ve defans yapısı olmayan Fenerbahçe dün Hakan’ın bulduğu süper bir golden sonra kendi üzerlerine kuvveti ile gelecek rakibini durdurmak için bir sürü silaha sahipken, yedi kişi ile oyunu karşılayan bir garip kılığa girdi…

    Teknik ustalar oyunu bol pasa boğup, ikili mücadelelerden kolaylıkla çıkacağı yerde, tekniği yok edecek ve fizik gücü sahada egemen kılacak ne kadar saçmasapanlık varsa hepsini birer birer gündeme getirdiler. Hakan’ın dışında topla yumuşak hareketler yapan, ikili mücadeleleri kazanan, futbol topuna teknik birikimler yollayan başka oyuncu yoktu.

    Şahsen bu maçın teknik ustaları olacağın tahmin ettiğim Oğuz ve Aykut bu kuvvete dayalı oyun kabalığını güzelleştirerek bambaşka düşüncelere götürecek iki oyuncuydu. Bu iki oyuncu kuvveti ortadan kaldıracak her türlü teknik hünerlere sahip olmasına rağmen zaman zaman yumruk kavgasına, sokak arbedesine benzeyen bu oyunun içinde akıllı birer kafa ve işleyen iki ayak olamadılar.

    Hakem iki penaltı kararını birbirini telafi edecek bir ikileme sokarken, FIFA düzeyine nasıl ulaştığı konusunda şüpheler yağdırdı… Bana göre vermediği ilk penaltı penaltıydı da, verdiği penaltıda Müjdat’ın olayı uzak durarak rakibe değil topaydı…

    Schumacher’in ilk goldeki dalgınlığı ve müdahale zamansızlığı büyük bir kusur olarak Fenerbahçe’nin yenilgi defterine geçti.

    Ama aynı Schumacher’in oyun 3-1 olduktan sonra ve Fenerbahçe defansının müdahale şuurunu kaybettiği anlarda çok kritik iki golü kurtarması bir hezimeti önleyen Hızır ellerdi.

    Fenerbahçe’nin markaj birikimi birinci devre oyun ibresinde Fenerbahçe’ye bir avantaj temin etti ama bu sahada sadece fiziğe dayalı oyun ikinci yarıda defansın dikkatini moral kapasitesini ve fizikler arası farkı gittikçe rakibin lehine bir ibreye oturtmuş ve aslında belki berabere, belki tek farklı bir yenilgiyle dönülecek İstanbul seyahati sadece bu savunma merakı yüzünden biraz şüpheli bakılan bir skora Fenerbahçe’yi kendi kendine itmiş olacaktı…

    İyi bir başlangıç senaryosu ve sonu kötü biten bir Veselinoviç romanı…

  • 1979 Faaliyet Raporu

    1979 Faaliyet Raporu

    Büyüklerimiz sayesinde muhteşem bir seriye daha başlıyoruz. Kulübümüzün tarihî faaliyet raporları yayında. İlk sırada 1979 Faaliyet Raporu var.

    Dönemin yönetim kurulu üyelerini, futbol altyapısı kadrolarını, o yıl vefat eden üyeleri ve yine aynı sene 40 yıllık üye sıfatını kazananları göstermesi açısından çok kıymetli bir belge.

    İleride bir gün Fenerbahçe Spor Kulübü’nün mâlî tarihini yazacaklar için de değerli bir kaynak olacak.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Not: Sayfa görünümlerini aşağıda takdim ettiğimiz raporun PDF versiyonuna “BURADAN” ulaşabilirsiniz.


    1979 Faaliyet Raporu


    Yönetim Kurulu Üyeleri:

    Faruk Ilgaz (Başkan)
    Eşref Aydın (2. Başkan)
    Muzaffer Selvi (Genel Sekreter)
    Engin Berker (Muhasip Üye)
    Korel Durgun (Spor Direktörü)
    Şevket Ustaoğlu (Sosyal Üye)
    Altan Ayanoğlu (Üye)
    Başaran Ulusoy (Üye)
    Metin Özgül (Üye)
    Cemal Şener (Üye)
    İmadettin Tezcaner (Üye)
    Mehmet Ali Trak (Üye)
    Mesut Dizdar (Üye)

    Amatör Futbol Şubesi – Genç Takım (A)

    Hakan Çakır
    Mustafa Arabacıbaşı
    Müjdat Yetkiner
    Sönmez Yılmaz
    Nuri Ergen
    İlkay Günaydın
    Önder Çakır
    Ergün Duman
    Recai Yılmaz
    Şevki Kantaroğlu
    Hasan Pakkoç
    Tevfik Sarper
    Hasan Kayıran
    Cemil Kenar
    İhsan Maya
    Suat Gül
    Mustafa Öner
    Sadettin Akayküçük
    Mustafa Sütlü
    Taci Yat

    Amatör Futbol Şubesi – Genç Takım (B)

    Ahmet Tosun
    Sait Sarıgül
    Ercan Başer
    Mehmet Ali Büyük
    Mehmet Özyayanlar
    Şerafettin Temizer
    Mustafa Sipahi
    Fahrettin Mengü
    Harun Türk
    Şerafettin Bektaş
    Melih Mergen
    Mümtaz Yılmaz
    Ziya Türk
    Mehmet Akaydın
    Serdar Aydemir
    Semih Oğuz
    Serdar Demirgenç

    Amatör Futbol Şubesi – Yıldız Kadro

    Turgay Bulfurcu
    Hüseyin Balaman
    Zeki Ören
    Süleyman Topcu
    Ediz Aydoğdu
    Halit Topraksu
    Cebrail Öz
    Bekir Nasır
    Zeki Başmanav
    Mehmet Özer
    Kenan Aktunç
    Mehmet Yalmazalp
    Erkan Gönenç

    Masa Tenisi

    Can Taşçıoğlu
    Filiz Selau
    Gülçin Erkman
    Gürcan KaradedeGürhan Yaldız
    Heysam Demirci
    Kemal Erkman
    Nihat Kırbaş
    Tuğrul Akas

    Vefat Eden Üyeler

    Ali Erşan
    Arif Aşkın
    Cemal Kamil Gönenç
    Cihat Abaoğlu
    Ercüment Edgü
    Faruk Altunbay
    Fehmi Şengül
    Ferruh Nurkan
    Faruk Çeçen
    Günay Özverim
    Hasan Kazma
    Hamdi Akşen
    İhsan Dinçman
    İvi Özerel
    Moiz Bitran
    Mustafa Keklikoğlu
    Muammer Arpacıoğlu
    Mustafa Şuhubi
    Mehmet Göçen
    Necdet Borak
    Nevzat Usberk
    Nihat Sayar
    Niyazi Türkay
    Ömer Lütfi Lülü
    Sabih Fani Arca
    Şeref Karaoğlu
    Süleyman Berkel
    Sait Canpolat
    Talat Yücebaş
    Tevfik Taşçı
    Vahit Ege
    Vedat Biricik
    Vural Erol

    1979 Yılında 40 Yıllık Sıfatını Kazanan Üyeler

    113 – Ethem Şahinoğlu
    117 – Abdi Or
    167 – Ömer Boncuk
    263 – Nesim Şener
    343 – Nuri Pekesen
    372 – Naim Şukal
    376 – Mesut Elmacı
    602 – Mücap Ofluoğlu
    798 – Cihat Arman
    909 – Murat Alyüz
    992 – Zeynel Ünver
    1530 – Ahmet Rasim Tandoğan

    Raporu Hazırlayanlar

    Hikmet Pulcu
    Necati Köksal
    Necdet Dalay
    Mehmet Egeli

  • İlk ve Tek Kayıp

    İlk ve Tek Kayıp

    Fenerbahçe’nin efsanevi 1988-1989 sezonunda yaşadığı ilk ve tek kayıp, 16 Ekim 1988 tarihinde oynanan Beşiktaş maçındaydı. Basın karamsardı ama Fenerbahçe sonraki 27 maçta hiç yenilmeyip sadece 3 beraberlik aldı ve şampiyon oldu. İşte Milliyet gazetesi sütunlarında o günden kalanlar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe’nin Perde Arkası

    Beşiktaş karşısında çok kötü bir oyun sergileyen Fenerbahçe 2-0’lik skorla ligdeki ilk yenilgisini aldı.

    Maç öncesi Sarı-Lacivertli futbolcuların hepsi kazanacakları inancındaydı. Galatasaray’ın Sarıyer önündeki yenilgisi de derbi maç öncesi moral dopingi olmuştu.

    Sakatlıkları nedeniyle takımlarında yer almayan Fenerbahçe’nin iki kozu Rıdvan ve Müjdat soyunma odasında arkadaşlarına sürekli moral yağdırırken “Bizim için oynayın ve mutlaka kazanın” şeklinde telkinlerde bulundular. Futbol şubesi sorumlusu Metin Aşık da tüm oyuncularla tek tek konuşarak rahat olmalarını ve kazanacaklarını söylüyordu.

    Karşılaşmadan mutlak üç puan bekleyen Veselinoviç ise 90 dakikanın bitiminde oldukça düşünceliydi. Maçı yorumlarken, “Rıdvan oynasaydı kesin kazanırdık” dedi. Yugoslav hoca şöyle konuştu: “Her iki takım için de zor maç oldu, Bana göre daha fazla sansı olan taraf kazandı. Beşiktaş ilk 20 dakika içinde baskılı futboluyla neticeye gitti. İkinci yarıda üstünlüğü almamıza rağmen gol atamadık. Ancak Rıdvan olsaydı maçın skoru çok değişik olurdu, Derbi maçta üzülen biz, sevinen Beşiktaş oldu. Bu futbolun cilvesi. Fenerbahçe bir maç kaybetti. Henüz önümüzde 27 hafta var. En kısa sürede liderliği yine alacağız.”

    Bu arada Veselinoviç “İlk golde elle oynama var mıydı?” sorusunu ise “Görmedim” şeklinde yanıtladı.

    Nezihi: “Ferdinand golü elle attı!”

    Sarı-Lacivertli futbolcuların tümü yedikleri ilk golde Ferdinand’ın elle oynadığını vurgularken pozisyona çok yakın olduğunu belirten Nezihi, “Ferdinand resmen elle golü attı. Hakemin görmemesine çok şaştım” dedi.

    Kaya: “Bir şey oynamadık”

    Fenerbahçe Kulübü Başkanı Tahsin Kaya, Fenerbahçe’nin kötü oynadığı ve 2-0 yenildiği karşılaşmayı 83 dakika seyredebildi. Maç sonrası görüşlerini aldığımız Kaya, “Fenerbahçe hiçbir varlık gösteremedi. Bu futbolla galibiyet beklemek hayal olurdu. Futbolculara ceza vermeyi düşünmüyoruz ama yine de yönetim kurulunda konuyu görüşeceğiz” şeklinde konuştu.

    Rıdvan İddiayı Kaybetti

    Sakatlığı nedeniyle takımda yer almayan Fenerbahçe’nin “Şeytan” Rıdvan’ı, Milne’nin ilk 16’da şans vermediği “Atom Karınca” Rıza ile girdiği iddiayı kaybetti. Maç öncesi koridorda her iki oyuncu da kazanacaklarını söylerken yemeğine iddiaya girdiler, Karşılaşmayı Beşiktaş 2-0 kazanınca Rıdvan yemeği kaybetti.

    Bu arada Fenerbahçeli futbolcular Beşiktaş mağlubiyeti nedeniyle 2’ser milyon liralık primden oldular.

    Oal: “Harika maç oldu”

    Karşılaşmanın hakemi Özcan Oal harika bir maç olduğunu belirtirken, “Golde Ferdinand kesinlikle elle oynamadı” dedi.

    Aykut üç milyonu aldı ama dün sustu

    Fenerbahçe’nin ligdeki gol kralı Aykut, Altay maçında attığı golle Derimod’un yarışmasında birinciliği kazanınca kupasını ve üç milyon liralık çekini Beşiktaş maçı öncesi aldı. Taraftarların ve yöneticilerin mutlaka gol beklediği bu oyuncu üç milyonu cebine koyduktan sonra dün sahada susunca hayal kırıklığı yarattı.


    Şeytansız Fenerbahçe Çarpıldı

    Ercan Aktuna

    Fenerbahçe’de, Rıdvan’ın olmayışı pek tabii ki çok büyük kayıp… Ama bir Rıdvan sakatlığı Fenerbahçe’yi, Beşiktaş karşısında bu kadar silik, futbolsuz bırakıyorsa, o zaman aklımıza, “Hani büyük transferler yapılmıştı?” sorusu gelmez mi?

    Dün de görüldü ki koskoca Fenerbahçe takımı bir tek atak yapamadan ve 20 dakika gibi çok kısa bir zamanda iki gol yiyerek devreyi güç bela tamamlayabildi… İkinci yarıda eğer Beşiktaş takımı 2-0’ı yeterli görmeseydi fark en azından iki katı olabilirdi…

    Fenerbahçe bana göre, bu maça iyi hazırlanmamış… Teknik Direktör Veselinoviç, ne taktik ne psikolojik açıdan futbolcuları konsantre edemediği gibi sahaya sürdüğü on bir ile de doğrusu beni şaşırttı… Zira bir tek Rıdvan’ın yer almadığı kadroda, Erdi ile Hakan’a aynı anda yer vermesi büyük hataydı… Daha önceki maçlarda yer almayan bu iki futbolcu, böylesine önemli bir derbide nasıl sahaya sürülüyor? Daha son maçta Ankaragücü’nü 5-1 yenen Fenerbahçe’de niye bir Serdar yok? Ki dünkü maçta görüldü, orta sahada Erdi ve Hakan, gereksiz driplingleri ile kaygan sahada birçok topu ezdiler…

    Maç öncesi Fenerbahçe’nin özellikle orta sahasını dörtlemesi gerektiğini yazmıştım… İşte Erdi ve Hakan’ın böylesine kötü futbolları da eklenince, Oğuz tek başına kaldı ve bu yükün altında ezildi…

    Orta sahayı tamamen ele geçiren Beşiktaş, oyunu istediği gibi yönlendirdi… Özellikle Metin’in sağ kulvarı bir otoban gibi kullanması, Feyyaz’ın sol kanatta çok akıllı oyun tutturması, Beşiktaş’ın farkı bulmasında etken oldu ve bu da Fenerbahçe’ye yetti…

    Bu arada kaptan Rıza’nın kadroda yer almamasına rağmen, Siyah-Beyazlıların oyun sisteminde ofansa dönük futbolcuların çoğunlukta olması, bir anlamda galibiyeti getirdi… Eğer Ali ve Ferdinand, elverişli pozisyonları değerlendirselerdi, Beşiktaş geçen sezon bulduğu farka yine rahatlıkla ulaşacaktı…

    Kısacası “Şeytansız” Fenerbahçe, Beşiktaş’a çarpıldı…


    Beşiktaş’ın Güzellikleri

    Metin Oktay

    Kaygan bir zeminde yapılan Beşiktaş-Fenerbahçe maçında zaman zaman futbolun güzelliklerini gördük. Bu güzellikler de, Beşiktaş’ın tarafında idi… Düz top oynayan, çalışan, koşan taraf Beşiktaş’tı… Bunun semeresini Beşiktaş iki golle gördü…

    Ferdinand, futbolcunun güzelliklerini sundu seyircilere. 90 dakika koşan, sağ kanatta, sol kanatta top arayan, orta sahaya, müdafaaya yardımcı olan Ferdinand, bir İsviçre saati düzenliliğinde sessiz çalıştı.

    Beşiktaş müdafaasında bir Recep vardı… Düştü, kalktı. Çabuktu. Çalıştı durdu…

    Feyyaz’ın attığı gol çok çok güzeldi…

    Metin’e değinmek istiyorum. Seyircilere eski günlere dönüşünü müjdeledi. Çalışma temposunu arttırırsa, oyunda devamlılığı sağlarsa, hem seyirciyi yanında bulacak, hem de moralman güçlenecek. Dünkü noksanlığı, oyun içinde devamlılığının olmayışı idi.

    Bu saydığım futbolcular dünkü Beşiktaş’ın en büyükleri olarak göze çarptılar…

    Fenerbahçe, çok kısa paslarla neticeye gitmek istedi. Saha kaygan olduğu için, top teknikleri oyunda kayboldu. Orta sahada top tutmaları Fenerbahçe’nin aleyhine oldu. Fenerbahçe orta sahası, ileri uç adamlarına topu çok geç çıkartıyor. Topun 30 saniyede orta alandan ileriye gönderilmesi lazımdır ki, rakip defans kapanma olanağını bulamasın. Dünkü oyunda Fenerbahçe orta sahası bir buçuk dakikada topu ileri uç adamlarına getirdi, bu zaman içinde de Beşiktaş defansı kolaylıkla kapandı ve Fenerbahçe’nin forvetlerine gol yollarını kapattı…

    Bir de kondisyon eksikliği görüldü Fenerbahçe’de. Maçin ilk devresinde tek bir gol pozisyonuna giremeyen Fenerbahçe, ikinci yarıda birkaç cılız atakla yetindi…


    Tek Adam

    Orhan Aldinç

    Geçen hafta Fener’i alkışladık, bu hafta seyircisini… Takım 2-0 yenik, tribünler “Aslan Fener” diye kıyameti kopardı. Asgari 10 bin kişi, Fener’i yürütemedi, oysa bir Rıdvan olsaydı, koştururdu…

    Ridvan, arkadaşlarına moral de, pas da, coşku da veriyor… Aykut ile Hakan, Rıdvan’sız yalnızlığı oynadılar, birbirlerine “İmdat” dercesine baktılar… Oğuz, koşturan paslarına adam bulamadı. İkinci yarıda Hakan’ın yerine alınan Orhan, “Ölsem, Rize’ye gitmem” demesini biliyor da, burnunun dibindeki kaleye gidemiyor… Fenerbahçe dün, bir adama mecbur olmanın felaketini gösterdi…

    Alalım Beşiktaş’ı, onlar da bir adam (Rıza) takımda olmadığı için mi yakışıklı oynadılar? Bu bir sorudur, isteyen istediğince yanıt verebilir. Rakiplerinin kötü orta alanlarından Metin’in, Ferdinand’ın, Feyyaz’ın üzerine çabuk toplar çıkardılar. Siz dikkat ettiniz mi, Ali azalırken, Metin çoğalmaya başladı…

    Ferdinand, bizim futbolcuların bilmediği, bilemedikleri için de yakalayamadıkları yerlerde oynadı. Umulmadık açılardan fırlayarak çıkardığı kafalar enfesti doğrusu… Kara İngiliz, Ali’ye koşacağı, vuracağı yerler bırakmadı. Böyle olunca da geçen yılın golcüsü, doksan dakika sinikti…

    İlk yarıda düştükleri yerlerde sağlık görevlisi bekleyen ne kadar da çok adam gördük… Bir ara iki takımın antrenörleri, futbolcularına “Topu yere indirin” talimatını verdi. Bunlar kalktılar, birbirlerini indirdiler yere…

  • Çabuk Adamlar

    Çabuk Adamlar

    16 Mart 1980 tarihinde Fenerbahçe, Gaziantepspor’u B.Mehmet’in golüyle zar zor 1-0 yenince Kahraman Bapçum oldukça sert bir yazı kaleme almış. Sert ama vizyoner bir yazı… Gerçekten de çok geçmeden çabuk adamlar geldiler ve hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Çabuk Adamlar Yoksa Büyük Mehmetler Kraldır

    Futbolu yürüyerek oynamak sevdasında olanlar bilmelidir ki aralarında bir Büyük Mehmet varsa krallığı ondan alamazlar.

    Ama futbolu yürüyerek oynamak isteyenler (Büyük Mehmet de dahil) unutmamalıdır ki aralarına bir tek (çabuk adam) katıldığı zaman, o (çabuk adam) hepsini silip geçecektir.

    Avrupalılarla karşı karşıya geldiğimizde boynumuzu büken, moralimizi bozan, bizi üzen en önemli şey işte o çeşit (çabuk adamlar) karşısındaki ezilişimizdir. Yoksa aklımız da yeteneğimiz de bilgimiz de onlardan aşağı değildir.

    Ve Fenerbahçeliler, Gaziantep karşısında yürüyerek, hatta zaman zaman durarak futbol oynamak için inat ediyorlardı. Eğer, Gaziantepsporlular bu yavaşlığa kendilerini kaptırıp, Fenerbahçelilere patronluğu bırakmasalar, Sarı-Lacivertli takım zor alırdı iki puanı…

    Ama koşmayı sevmeyen Fenerbahçe, rakipten zorlanmayınca, Büyük Mehmet’in futbol zekası ve kumaşı alıverdi iki puanı…

    Kıpırdamayan ateş böcekleri, kuyrukluyıldız gibi bir golün gözleri kamaştıran ışıltısından sonra hatırlanmazlar bile…

    Kahraman Bapçum – 17 Mart 1980 – Milliyet Gazetesi


    Seyirci: 31.580

    Hasılat: 3.103.025 Lira

    Hakemler: Talat Tokat, İbrahim Acar, Coşkun Kutay

    Fenerbahçe: Adem İbrahimoğlu, Onur Kayador, Cem Pamiroğlu, Erol Togay, Yaşar Yiğit, Müjdat Yetkiner, Önder Mustafaoğlu, Mustafa Arabacıbaşı, Alpaslan Eradlı, İsmail Göksu, Tuna Güneysu, Raşit Çetiner, B.Mehmet Oğuz

    Teknik Direktör: Ziya Şengül

    Gaziantepspor: Yaşar, Nurettin, Turgut, Fatih, Mehmet, Tuğrul, Ömer (Ali), K.Hüseyin (B.Hüseyin), Sami, Murat, Erdal

    Teknik Direktör: Yılmaz Gökdel

    Goller: B.Mehmet (50′)

  • Süper Futbol

    Süper Futbol

    5 Mart 1989 tarihinde oynanan ve Fenerbahçe’nin Trabzonspor’u 5-1 yendiği maçtan sonra Lefter Küçükandonyadis (büyük bir keyifle kaleme alındığı belli olan) “Süper Futbol” başlıklı bir yazı yazmış. Siz de keyifle okuyacaksınız…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Fotoğraflar: Hüseyin Kırcalı & Turgay Örme


    Süper Futbol

    Bilmem “İstanbul’a gol, Trabzon’a yağmur yağıyor” diyen şakacı taraftar haklı mıydı?

    Yalnız bir gerçek varsa, uzun süreli kuraklıktan ötürü Anadolu’da köylülerin “yağmur duası”na çıktıklarıydı. Fenerbahçe, belki de ilk kez Bordo-Mavilileri böylesine farklı yeniyordu…

    1974’lü yıllardan sonra Türkiye liglerinde egemenliğini ilan eden “Karadeniz futbol ekolü”nün bitişi miydi bu? Kuşkusuz bu sorunun yanıtını Trabzonspor’un bundan sonraki maçları verecek…

    Yalnız bir gerçek varsa; Trabzonspor, o eski güçlü ekip, Fenerbahçe ise geçen yıl taraftarlarını her maçta üzen takım değil…

    Skor tavla oyunuyla karşılaştırılırsa, arabesk bir benzetişle “penç ü yek”…

    Şimdi benden bir soru: “Trabzonspor, bu kadar farklı yenilmesine karşın, kötü mü futbol oynadı?”

    Asla…

    “Fenerbahçe’ye 5-1’lik sonuç yeterli miydi?”

    Buna da hayır…

    Çünkü hakemin aspirin gibi yuttuğu iki penaltı ve kaçırılan golleri de hesaba katarsak, Trabzonspor, belki de tarihinin en ağır hezimetine uğrardı…

    Gelelim oyunun bir başka yönüne… Galatasaray maçından sonra ikinci kez futbolun tüm kurallarını uygulayan ve şahane bir oyun sergileyen Fenerbahçe’yi izledim…

    İşte benim farklı galibiyetlere rağmen Veselinoviç’ten arzuladığım oyun düzeni ve görüntüsü budur.

    Yugoslav hoca, bu maçta bence gerçek kimliği ile futbola dönmüş ve takımı golcülüğünün ötesinde, özlenen futbolu da seyirciye sunmuştur.

    Atılan altı golün hepsi de hazırlanış ve yapılış olarak mükemmeldi. İki takım da futbolun inceliklerini ve güzelliklerini çim sahaya döktü.

    Fakat tüm Sarı-Lacivertli takımın süper futbolu içinde güzelliklere ismini yazan bir Hakan vardı… “Şeytan” Rıdvan, “Bilimsel” Oğuz, “Fırsatçı Aykut” ve “Çok Güçlü” Hasan… Oyunun öyküsünü yazan usta ayaklardı.

    LefterKüçükandonyadis – 6 Mart 1989 – Milliyet


    Hakemler: İhsan Türe, İbrahim Yazıcı, İsmet Dikbaş

    Fenerbahçe: Toni Schumacher, İsmail Kartal, Nezihi Tosuncuk (Şenol Çorlu), Müjdat Yetkiner, Şenol Ustaömer, Hakan Tecimer, Oğuz Çetin, Turan Sofuoğlu, Rıdvan Dilmen, Hasan Vezir (Sedat Karaoğlu), Aykut Kocaman

    Teknik Direktör: Todor Veselinoviç

    Trabzonspor: Şevi, Aykut, Hamdi, Kemal, İsmail, Lukiç, Lemi, Turgut, Hasan (Murat), Hami, İskender

    Teknik Direktör: Şenol Güneş

    Goller: Aykut (2), Rıdvan (2), Turan


    Süper Futbol
    Süper Futbol
  • Kaptanın Seyir Defteri IV

    Kaptanın Seyir Defteri IV

    Başından beri Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu ekibinde desteğini esirgemeyen kıymetli büyüğümüz Alp Eralp “el emeği göz nuru” bir arşivi, sezon sezon tuttuğu defterleri paylaşmamız için bize teslim etmişti… “Kaptanın Seyir Defteri I” 1980’li yıllarında sonunda tutulan müthiş bir imza defteriydi. Serinin dördüncü defteri Fenerbahçe’nin 1990-1991 sezonuna ait. Huzurlarınızda: Kaptanın Seyir Defteri IV

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Kaptanın Seyir Defteri I

    Kaptanın Seyir Defteri II

    Kaptanın Seyir Defteri III


    Fenerbahçe’nin Kadrosu: Ahmet Suphi Evke, Aykut Kocaman, Bilal Şar, Czeslaw Jakolcewicz, Ercan Koloğlu, Erdi Demir, Ergin Parlar, Fadıl Vokri, Gökhan Gedikali, Hakan Tecimer, Hasan Kemal Özdemir, Hayrettin Aksoy, İsmail Kartal, Müjdat Yetkiner, Neşet Muharremoğlu, Oğuz Çetin, Rıdvan Dilmen, Semih Yuvakuran, Sercan Görgülü, Serdar Şenkaya, Şenol Çorlu, Şenol Ulusavaş, Şenol Ustaömer, Toni Schumacher, Turhan Sofuoğlu, Yaşar Duran, Guus Hiddink

    Lige Katılan Takımlar: Adanaspor, Ankaragücü, Aydınspor, Bakırköyspor, Beşiktaş, Boluspor, Bursaspor, Fenerbahçe, Galatasaray, Gaziantepspor, Gençlerbirliği, Karşıyaka, Konyaspor, Sarıyer, Trabzonspor, Zeytinburnu

    Köşe Yazarları ve Fotoğrafçılar: Alaattin Metin, Atalay Gülen, Atılay Kayaoğlu, Attila Gökçe, Bedri Koraman, Bekir Boran, Birol Pekel, Bilal Meşe, Bülent Tuncay, Can Bartu, Cüneyt Şengül, Deniz Gökçe, Doğan Koloğlu, Doğan Yıldız, Engin Biçer, Ercan Aktuna, Erdoğan Şenay, Ergun Hiçyılmaz, Fuat Ercan, Güray Soysal, Gürcan Bilgiç, Haldun Domaç, Hasan Elidemir, Hüseyin Yangır, İlhan Söyler, İslam Çupi, Kahraman Bapçum, Lefter Küçükandonyadis, Mehmet Çakıroğlu, Mehmet Önal, Meriç Müldür, Metin Oktay, Mümin Özkasap, Necati Bilgiç, Orhan Aldinç, Ömer Üründül, Rıdvan Yelekçi, Selahattin Gökhan, Selçuk Mumcu, Serdar Uluer, Togay Bayatlı, Turgay Demir, Turgay Esmer, Turgay Örme, Yalçın Türk, Yılmaz Canel, Yusuf Dursun, Yusuf Yalkın, Zeki Çol, Ziya Şengül


    Kaptanın Seyir Defteri IV