Etiket: Müzdat Dağlaroğlu

  • Canlı Yapraklar – XII

    Canlı Yapraklar – XII

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XII” : 1921 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XII

    Galatasaray’ın Macaristan ve Fenerbahçe’nin de Rusya seyahatlerinden sonra yabancı memleketlere vaki üçüncü futbol turnemizin takviyeli Galatasaray takımı tarafından orta Avrupa’ya yapıldığı malumdur.

    1921 senesi Ağustos nihayetlerinde başlayıp ekim sonunda biten bu 2 aylık büyük turneyi o zamanlar Galatasaray umumi kaptanı Yusuf Ziya (Öniş) Bey’in teşebbüsüyle bir seyahat komitesi hazırlamış ve kafile başkanlığını da reis Ali Sami (Yen) Bey merhum yapmıştır. Kurulan komite İsviçre, Almanya, Çekoslovakya ve Macaristan’da yapılacak 17 maçın münhasıran Galatasaray kulübüne mensup kadro tarafından oynanmasını karar altına almıştı. Fakat Ali Sami Bey merhum, Avrupa’da maç yapılırken (Galatasaray) değil, fakat doğrudan doğruya, (Türk) isminin mevzuubahis olacağın hatırlatıp karara muhalefet etmiş ve kadronun memleketin en iyi futbolcularından kurulmasına çalışılması lüzum ve prensibini müdafaa etmişti. Komite, nihayet, bu yerinde görüş ve kanaate boyun eğdi ve Ali Sami Bey’e bu yolda tam salâhiyet verdi. Bu hususu, merhumun bir mektubundan aynen iktibas ediyoruz:

    (… Galatasaraylı arkadaşları bu hususta ikna ettikten ve tam salâhiyet aldıktan sonra birinci sınıf kulüplerimize müracaat ettim. Akdedilen bir içtimada -ki Süleymaniye ve Anadolu murahhas göndermemişlerdir – kulübümün hiç bir teferrüt gayesi takip etmediğini, renk ve isim meseleleri hususunda dahi hiçbir ısrarda bulunmayacağımı söyledim… Fenerbahçe kulübü, bilâkaydü şart, muavenet vadetti fakat Altınordu ile İttihatspor kulüpleri bazı mazeretler dermeyen ettiklerinden müspet bir netice elde edilemedi. Ve ondan sonradır ki seyahat komitesi bizzat oyunculara müracaata mecbur kaldı. İş şekli makulünü kaybetmişti, bittabi nakıs oldu…)

    Galatasaray takımı o tarihlerde hiç de kuvvetli ve mütesanit bir manzara arz etmiyordu. Bu bakımdan, seyahat komitesinin fazlaca taassup yüzünden, düşmek üzere olduğu büyük hatadan Ali Sami Yen beyin yüksek dirayetiyle kurtulduğu muhakkaktır. Filhakika, o devrin 7 çok kıymetli futbolcusu tarafından takviye edilmiş kadronun aldığı dereceler göz önünde tutulursa yalnız Galatasaray kadrosuyla yapılacak 17 maç neticesinin nispetsiz derecede daha kötü tecelli edeceği aşikârdı. Nitekim yenilen 71 gole karşı yapılan 19 golün 16’sını hariçten alınanlar atmışlardır.

    İki grup halinde ve ağustos sonlarında yola çıkan takviyeli Galatasaray kafilesine, bu suretle, Fenerbahçe’den Zeki, İsmet ve Galip, Altınordu’dan Nedim ve Cafer, İttihatspor’dan da Refik Osman ve Bekir dâhil oldular.

    İki ay süren bu seyahatin başarısızlığı Galatasaray muhitinde şiddetli bir ihtilât doğurmuş, kulüp sarsıntılar geçirmiştir. Ayrıca, uğurunda 4 yıl kan döktüğümüz dünkü müttefikimiz Almanya matbuatının bu turne vesilesiyle yaptığı çirkin ve müstehziyane neşriyat da çok garip ve asap bozucu idi.

    Alınan neticeleri kafile başkanı ve kulüp reisi Ali Sami Bey merhum aşağıdaki sebeplere atfetmiş ve şöyle ifade eylemiştir:

    “Takımımız uğradığı mağlubiyetlere müstahak değildi. Eğer iyi sevk ve idare edilmiş olsaydı, İsviçre’den çıktıktan sonra yaptığı 15 müsabakadan, Hamburg, Nürenberg ve Prag hariç, 12’sini galibiyetle bitirebilirdi. Fakat takım tertibindeki hatalar, otorite zafiyeti, teknik bilgisizlik, maçların çokluğu, çayıra intibak edemeyiş, sakatlıklar, bir kısım futbol kaidelerinin Almanya’da yanlış tatbiki ve nihayet yerli hakemler bu imkânı takımımızdan aldılar.”

    Kanaatimizce, sahada alınan neticelerin tatminkâr olmamasına ve o zamanki bir kısım Alman gazetelerinin hezeyanlarına rağmen, Galatasaray’ın dâhilen büyük gürültülere sebep olan 33 yıl önceki seyahati, her dış seyahat gibi, futbolumuzun ilerlemesi ve Türklüğün tanıtılması bakımlarından yine de…

    Filhakika, gelecek yazımızda görüleceği üzere, Alman halkı, gazetelerinin neşriyatlarının tersine olarak, fesli Türkleri beğendikleri gibi medeni insanlar olarak görünce şaşalamışlar, sahada yalnız acayip acayip sıçrayacak sandıkları futbolcularımızın yine kendileri gibi koşup oynadıklarını da hayretle görmüşlerdir.

    Kabul etmek gerekir ki, biz bir zamanlar Avrupa ve Amerika’da olduğumuzdan başka ve acayip şekillerde tanınmış idiysek bunda gizim de kabahatimiz büyük olmuştur. Çünkü biz kendimizi tanıtmaktan daima kaçınmışızdır. Bugün dahi, Türkü henüz iyi tanımayan muhitlerde kendimizi tanıtmamız için en müessir ve mükemmel vasıtanın futbol temasları olduğu muhakkaktır. Zira yüz bin, iki yüz bin gibi en büyük insan topluluklarına bugün sık sık ancak futbol maçlarında rastlanılmaktadır.

    Yukarıdaki resim, takviyeli Galatasaray takımının 33 yıl önceki Orta Avrupa turnesinde üçüncü maça çıkışı sırasında Almanya’da alınmıştır. İlk iki maçını İsviçre’de (Lausanne Spor) a karşı 7-0 ve İsmet’in kolunun çıktığı maçta da (Servette) önünde 10-0 kaybeden takımımız Almanya’ya geçmiş ve Karlsruhe’ye gelip 4 Eylül 1921 günü Fenix takımı ile karşılaşmıştır.

    Sahaya: Nedim, Cafer, Hüseyin, Refik, Galip, Nihat, Necip, Bekir, Ballaşa, Zeki ve Müçteba tertibinde çıkan takımımız oyunun başlarında Ustrumcalı Hüseyin’in bir ıskasını müteakip yediği golle, umumiyetle hâkim oynadığı bu üçüncü maçı da maalesef 1-0 kaybetmiştir.

    İşte, yukarıdaki resimle, o günün cidden çok kıymetli, fakat talihsiz (11) ini tanıtalım.

    Sağ baştan: Müçteba merhum (Galatasaray) Refik Osman (İttihadspor), Galip merhum (Fenerbahçe), Zeki Sporel (Fenerbahçe), Bekir (İttihadspor), Ustrumcalı Hüseyin merhum (Galatasaray), Cafer Çağatay (Altınordu), Yusuf Ziya Öniş, Nihat Bekdik (Galatasaray), Macar Ballaşa (Galatasaray), Nacip Şahin merhum (Galatasaray) ve maçın Alman hakemi, Diz çökmüş olan da Nedim Kaleci (Altınordu)dir.

    (Gelecek resim ve yazı; takviyeli Galatasaray takımı 33 sene evvel Karlsruhe stadında rakipleriyle beraber ve o zamanki Alman ve Çek gazetelerinin Türkler ve futbolumuz hakkındaki cahilâne telâkki ve hezeyanlarından örneklerdir.)

    Rüştü Dağlaroğlu – 12 Haziran 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – XI

    Canlı Yapraklar – XI

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XI” : 1923 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XI

    Evvelce de bilmünasebe bahsettiğimiz gibi, Fenerbahçe 1922/23 senesi İstanbul şampiyonluğunu yalnız hiç yenilmeden değil, aynı zamanda, 14 maçta attığı 67 gole karşı kalesine tek bir sayı yaptırmadan kazanmıştı. Bu fevkalade hâdise, 1904’den beri, tam 50 senedir devam eden İstanbul futbol şampiyonasında eşi olmayan bir başarıdır. Yukarıda sunduğumuz resim, işte, o yılın maçlarından ikinci devredeki Fenerbahçe – Galatasaray karşılaşmasından bir kaç dakika önce alınmış bulunuyor.

    Tutunabilmiş ilk Türk kulübü olan Galatasaray, ilk seneler üst üste 3 yıl yeni doğmuş genç Fenerbahçe’yi yenmişti. Zinde ve sabırlı Fenerbahçe kendisinden 2 yıl kıdemli rakibine nihayet 22 Aralık 1913’teki lig maçında mağlûbiyet acısını 4-2 netice ile tattırdı. Böylece, iki en eski Türk kulübü arasında teessüs eden muvazene şedit, fakat samimi ve hayırlı bir rekabetin de doğmasına imkân verdi. Bir ara, Altınordu’nun sahneye çıkmasıyla, birkaç yıl hararetini kaybeden bu rekabetin 1921’den sonra yeniden canlandığını görürüz… Fakat bu şiddetli rekabet, o zamanki gençliğin spor telâkkilerindeki şuur ve olgunluk dolayısıyla yalnız sahada kalır, maç bitince, tebrik ve tesellileri müteakip, galibiyet – mağlubiyet artık unutulurdu.

    İşte; yukarıdaki fotoğraf, eski Fenerbahçe ve Galatasaray sporcularındaki bu büyük meziyetin en canlı misali ve hâtırasını da taşımaktadır. Gün 9 Mart 1923 Cuma’dır.

    Fenerbahçe’nin Şekip, Hasan Kamil, Cafer, Kadri, İsmet, Fahir, Sabih, Âlâ, Zeki, Ömer ve Bedri’den müteşekkil o meşhur mütareke seneleri kadrosu; Nüzhet, Necip, Edip, Salâhaddin, Nihat, Hayri, Arif, Mehmet Nazif, Kemal Nejat, Muslih ve Ulvi’den müteşekkil Galatasaray’ı hakem Kratki’nin İdaresinde Taksim’de 4-0 yenmiştir.

    Dedikodu ve münakaşası haftalarca önce gazete sütunları ve dillerde başlayıp ve uzayıp giden bu maç, takımlar sahadan çekildikten sonra artık tarihe karışmış ve esas kardeşlik devam eder olmuştur.

    Nitekim maçtan sonra Galatasaray futbolcu ve idarecileri Fenerbahçelilerin davetlisi olarak Beyoğlu’nda Chat Noir pastahanesinde büyük bir çay masası etrafında toplandılar.

    Galatasaray’ın o zamanki cidden çok kıymetli ve fevkalade sportmen idarecilerinden meşhur “Kin” şairi Emin Bülent merhum ayağa kalktı. Beliğ hitabetiyle uzun bir nutuk söyledi: Sporun gayesini hatırlattı. İki kulüp arasındaki samimi rekabetin Türk sporuna ettiği faydaları teşrih etti ve nihayet günün galiplerinin cidden güzel oyun ve haklı galebelerini övüp onları tebrik etti.

    Fenerbahçeliler de aynı şekilde konuştular ve arkadaşlarına teşekkür ettiler. İki grup yekdiğerlerini (Şa… Şa… Şa…)larla selamladılar ve birbirlerine kardeşçe sarılıp ayrıldılar.

    Esefle itiraf olunmalıdır; bugün bu yakınlık ve samimiyet sahnelerinin artık sadece tatlı hâtıraları kalmıştır. İki en eski Türk kulübüne düşen vazife bir zamandan beri hasreti çekilen mazinin kardeşlik havasını ihya etmek olmalıdır. Yurdumuzun bu medarı iftihar spor ocakları arasında yeniden yaşanacak böyle mutlu bir havanın manevi büyük huzuru karşısında sevinmeyecek, iftihar etmeyecek tek bir insan tasavvur olunabilir mi?

    İşte, o mutlu devirden 9 Mart 1923 ün kıymetli hâtırasını canlandıran yukarıdaki resimde futbolumuzun ne kıymetli ve ne şöhretli simaları bir araya gelmemişler ki!

    Bakın; sağ baştaki gözlüklü sivil Galatasaray’ın eski meşhur sağaçığı Fazıl’dır. Ağır ve mülâhham vücuduna rağmen merhumdaki sürat ve çeviklik harikulâde idi. Sağındaki Fenerbahçe’nin çetin müdafii meşhur Kadri (Göktulga)dır. Sonra, Fenerbahçe kalecisi Şekip (Kulaksızoğlu), Fenerbahçe sol hafı ve halen İstanbul Üniversitesi Rektörü Fahir (Yeniçay), Galatasaraylı Necip Şahin merhum, Sokoni Vokum Türkiye Müdürü ve Amerikalarda (Çanakkale fırtınası) lakabıyla anılmış, Milli Takımımızın ilk kaptanı Hasan Kâmil (Sporel), futbolumuzda (A) ve (Ye) Mehmet lakaplarıyla maruf ve meşhur Galatasaraylı Mehmet Nazif, Galatasaraylı aslan Nihat (Bekdik), Galatasaraylı Arif, Milli Takımımızın (15) golle 32 yıldan beri ve hâlâ gol kıralı ve İstanbul mebusu Fenerbahçeli üstat ve kaptan Zeki (Sporel), hâlen büyükelçi Galatasaraylı Kemal Nejat (Kavur), futbolumuzun meşhur (Beleş) i Fenerli Ömer (Tanyeri), Türk Ticaret Bankası Umum Müdürü Galatasaraylı Hayri (Gönen), Galatasaraylı Salâhaddin (Uzer), Galatasaraylı meşhur Muslih Hoca (Peykoğlu), Fransa’da talebe müfettişi Galatasaraylı Uzun Ali ve Galatasaraylı Edip.

    Yerdekiler; yine sağdan: Fenerli Sabih (Arca); Galatasaray’ın Adil Giray’ı istihlâf eden kalecisi Nüzhet; futbolumuzun bir zamanlar rakipsiz solaçığı Fenerbahçeli meşhur Dr. Bedri (Gürsoy); Fenerbahçeli Alâeddin (Baydar); Türk futbolu ve Fenerbahçe’nin celâdet örneği ve namdar (Yavuz) u Dr. İsmet (Uluğ) ve nihayet devrinin şöhretli ve çetin sol müdafii Fenerbahçeli Eczacı Cafer (Çağatay).

    Ya sol baştaki 4 sivil kimlerdir, dersiniz? Birçoğunuz pek seçemeyeceksiniz… İşte, her biri büyük şöhret olan bu zevat da sağdan itibaren:

    Romanya ile milli temasımızın hakemi ve Avusturya milli takımının eski oyuncularından, hâlen İstanbul’da ticaretle meşgul, Çekoslovakyalı maruf Kratki; (Spor âlemi)nin o müteşebbis ve fedakâr sahip ve kurucusu, girgin organizatör, Taksim Stadı’nın pek talihsiz banisi ve ilk Türk spikeri Fenerbahçeli Çelebizade Sait (Çelebi) merhum ve nihayet kalpaklı Galatasaraylı Sermet Kevkep’tir.

    İki, üç dakika sonra başlayacak bu lig maçının hakeminin uzun pantolon ve iskarpinli kıyafeti garibinize mi gitti? Hiç de gitmesin… Zira o devirde hakemler bugünkü gibi kısa pantolon ve kramponlu futbol ayakkabısı giymezlerdi! Umumiyetle şehir kıyafetiyle, hatta kravatlarıyla; en fazla ceketlerini çıkararak, maç idare ederlerdi!

    (Gelecek resim ve yazı: Takviyeli Galatasaray takımı 33 yıl önce Almanya’da Karlsruhe sahasında…)

    Rüştü Dağlaroğlu – 5 Haziran 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – X

    Canlı Yapraklar – X

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – X” : 1923 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – X

    Bugün İstanbul’un 4 kümeye bölünmüş 92 kulübü içinde öyleleri vardır ki, bunlar hangi kümede olurlarsa olsunlar, taşıdıkları adları ile birer (tarih)tirler. İkinci kümedeki Anadolu, Süleymaniye, Anadoluhisarı İdman Yurdu ve dördüncü kümedeki Altınordu kulüpleri gibi.

    Siyah-Beyaz formasıyla, uzun seneler İstanbul semtinin en kudretli kulübü olarak temayüz eden (Süleymaniye)nin bugün adını sık sık işitmemek onun yüce tarihinin silinmiş veya unutulmuş olması manasına gelmemelidir.

    Şöyle, 35 yıl öncelere gidelim. Ve futbolda İstanbul’un birinci kümesine göz atalım… Göreceğiz ki orada 6 kulüp vardır… Bunlar: Fenerbahçe, Galatasaray ve yukarıda adları geçen 4 kulüptür.

    40 yıl önceye gidelim… 1915 te de küme yine aynı 6 kulüpten müteşekkil olarak bütün bir hüviyet ve kudretiyle karşımıza çıkar. Hem de öyle bir küme ki şartlar, aşağı yukarı bugünkü gibi, müsavi olduğundan karşılaşmalarda hiç bir kulüp için önceden kati bir üstünlük iddiası varit olamaz. Her maç çetin, her karşılaşma şedit bir mücadeledir.

    Yıllarca birbirleriyle kaynaşmış ve sporumuzun bugünkü ileri durumunun, hemen her şube için ve uzun yıllar kahrını çekmiş bu emektar 6 kardeşin bugün, 40 sene sonra, çil yavrusu gibi dağılmış olmaları hakikaten hazindir. Fakat bu, onların şaşaalı tarihlerine bir nakisa teşkil etmeyeceği gibi bir gün yine bir arada ve en üst kümede toplanmalarının imkânsız olduğu manasını da taşımaz.

    1910’da kurulmuş olan (Süleymaniye Kulübü) nün gerçekten şaşaalı bir tarihi vardır. Kaleci Büyük Nedim’ler, solaçık Zeki’ler, Fikret’ler, Büyük Orhan’lar, Arif’ler, Hikmet’ler, Badi Şükrü’ler, Ahmet’ler, Arap Hüseyin’ler, Kemal Halim’ler, daha sonra Hamdi’ler ve Lütfi’ler… Ve daha nice kıymetler bu eski ve köklü yuvada yetiştiler.

    Futbolda Milli Takıma müteaddit elemanlar veren ve İstanbul ikinciliklerini alan Süleymaniye, atletizm ve bilhassa bisiklette de birçok Türkiye şampiyonluklarına erişmiştir.

    Bu eski ve kıymetli spor ocağımızın 15 yıl önceleri güttüğü Yenibahçe stadı dâvasını müspet bir neticeye bağlayamaması cidden talihsizlik olmuş ve onu lâyık olduğu büyük gelişmeden mahrum bırakmıştır.

    İstanbul semtinin, en az çeyrek asır için, en kuvvetli kulübü olan Süleymaniye’nin Fenerbahçe ile olan münasebetleri 40 sene, fasılasız olarak, büyük bir kardeşlik havası içinde devam etmiştir.

    1913’de bir ihtilaf yüzünden cuma ligine giremeyen Süleymaniye’nin Büyük Orhan ve Zeki gibi en kıymetli futbolcularını, o sene pazar liginden mâda cuma ligine de ayrı bir takımla katılan Fenerbahçe’ye ödünç olarak vermesiyle başlayan bu samimiyet 1939’da Yenibahçe sahasında ilk ve son defa olarak tertiplediği 29uncu yıldönümü bayramını Fenerbahçe ile beraber kutlamasıyla en yüksek dereceye varmıştı.

    Süleymaniye’nin Fenerbahçe ile 40 yıl sürmüş kardeşçe münasebatı içinde dikkate şayan bir nokta vardır ki, o da, bu kulübümüzün talihinin Sarı-Lacivertliler önünde hiç de yâr olmayışıdır.

    Filhakika; İstanbul’da gelmiş, geçmiş ne kadar kulüp varsa bunların, istisnasız olarak hepsi Süleymaniye’den zaman zaman birçok silleler yemişlerken, yalnız Fenerbahçe bu iste muaf kalmıştır.

    Süleymaniye’nin Fenerbahçe ile karşılaşmalarının listesi önümde… 70 kadar maç yarmış. Fakat hiçbir galibiyeti yok. Yalnız, 30.11.917’de 2-2, 9.2.1947’de de 1-1’lik iki beraberliği var. Halbuki aynı Süleymaniye meşhur Altınordu’ya 6, Galatasaray’a 4’er golle bir kaç defa galip geldiği gibi, birincisi tarihlerinin ilk karşılaşmasında olmak üzere Beşiktaş’ı da birkaç defa yenmiştir.

    Süleymaniye’nin Fenerbahçe önündeki talihsizliği daha ilk karşılaşmalarında, hem de büyük bir belâgatle kendini göstermiştir. Biraz da Fenerliler fazla insafsız davranmışlardır.

    Ama kabahat da yine Süleymaniye’dedir. Şöyle ki; 40 yıl kadar maziye rücu edelim:

    11 Aralık 1915 cuma günü (Union Club) sahasındayız. Hava yağmurlu ve saha çamurlu.

    Maçı tehir edelim mi, etmeyelim mi? Düşünüyorlar. Fakat, Süleymaniyeli talihsizce bir celâdet gösteriyor: «- Buraya kadar geldik, oynayalım artık!» diyor.

    Fenerbahçe umumi kaptanı Galip merhum için verilecek cevap malumdur artık: «- Pekâlâ oynayalım!» mukabelesinde bulunuyor. Bulunuyor ama o da rakibinin celâdet ve bilhassa geçen haftalardaki oyunlarından ürkmemiş de değildir.

    Çünkü; Süleymaniye daha evvel yaptığı 3 lig maçında, sırasıyla Anadolu’ya 3-2, Anadoluhisarı İdman Yurdu’na 1-0 ve Altınordu’ya da 6-2 galip gelmiştir ve dördüncü kabak bu gidişle Fenerbahçe’nin başında patlayacaktır!

    Bu haleti ruhiye altında başlayan maç, bütün tahminleri altüst eden bir netice ile bitti: Birinci devrede 8, ikincide de 4 gol yapan Fenerbahçe, yılın namağlup rakibini tarihteki bu ilk karşılaşmada 12-0 gibi, yıllarda görülmemiş bir netice ile hayal kırıklığına uğrattı.

    İşte, Fenerbahçe ile Süleymaniye arasında 11 Aralık 1915 teki 12-0’lık maçla başlayan futbol karşılaşmaları 19 Şubat 1949’daki 5-2’lik maçla, şimdilik sona ermiş bulunuyor. İnşallah, profesyonel kümede yakinen yeniden başlayıp devam eder.

    Yukarıdaki resim, senede vasati olarak iki karşılaşma halinde 35 yıl devam etmiş olan Fenerbahçe-Süleymaniye maçlarından birini canlandırmaktadır. Bundan 32 sene evvel, 12 Ocak 1923 te Kadıköy’de yapılan bir lig maçından önce alınmıştır.

    Fenerbahçe ligde ilk devrenin 7nci ve sonuncu maçını oynamağa çıkmış bulunuyordu. Daha evvelki 6 maçta, sırasıyla Hilâli 4-0 yenmiş, Altınordu ile 0-0 berabere kalmış, Galatasaray’ı 3-0, Anadolu’yu 2-0, Darüşşafaka’yı 5-0 ve Vefa’yı da 5-0 yenmişti, 14 maçta (1) beraberlik ve (13) galibiyet ve sıfıra karşı (67) golle kazandığı emsalsiz 1922/23 İstanbul şampiyonluğuna doğru dolu dizgin gidiyordu.

    Yusuf Ziya Öniş’in hakemliğinde oynanan bu maç cidden çok heyecanlı olmuştur. Bilhassa Hikmet ile Cevat’ın cansiperane müdafaalarıyla Süleymaniye, gol atmakta çok mahir, o ele avuca sığmaz meşhur rakiplerine ilk 45 dakikayı haram etmiş ve gol yememiştir.

    Ancak 2nci haftaymın 25inci dakikasında sol müdafi Cafer’in uzaktan savurduğu şiddetli bir şut ağlara takıldıktan sonradır ki Sarı-Lacivertli muhacimler sinirden kurtulmuşlar ve neticeyi 5-0 lehlerine sona erdirmişlerdir.

    Resimde 11 Fenerli ve 9 Süleymaniyeli görüyorsunuz. O zamanın âdeti veçhile, o gün de iki Süleymaniyeli gecikmiştir. İçlerinde tanımadığınız var mı?

    Ben 2 Süleymaniyeliyi tanıyamadım. Diğerlerini beraber sayalım:

    Ayaktakiler, iki meşhur Süleymaniyeli hariç, Fenerlilerdir;

    Sağ baştan: Fahir (Yeniçay), Kadri (Göktulga), Sabih (Arca), Hasan Kâmil (Sporel), Cafer (Çağatay), Ömer (Tanyeri), Süleymaniyeli müdafi Cevat, Doktor İsmet (Uluğ), Diş tabibi Bedri (Gürsoy) Süleymaniye santrhafı meşhur Hikmet (Barlan), Şekip (Kulaksızoğlu), Alâeddin (Baydar), Zeki (Sporel).

    Yerdeki Süleymaniyeliler, yine sağdan: Abbas, Salâhaddin, Arab Hüsnü, kaleci, Safa ve sol baştaki de müdafi Saimdir.

    (Gelecek resim ve yazı, Taksim stadında 32 sene evvelki bir Fenerbahçe – Galatasaray maçına ait enteresan hâtıralardır.)

    Rüştü Dağlaroğlu – 29 Mayıs 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – IX

    Canlı Yapraklar – IX

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – IX” : 1924 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – IX

    1921 deki müracaatımız üzerine FIFA bizi 1923 Mayısında Cenevre’deki ilk toplantıda ittifakla üyeliğe kabul etmişti. Artık beynelmilel teşkilâta giren Türkiye için Olimpiyatlara katılmak imkânı sağlanmış oluyordu. Fakat bu iş için gereken para nereden temin olunacak ve bunu kim verecekti?

    İstiklal savaşından elde harap ve perişan bir yurt, çok fakir ve yorgun bir millet olarak çıkmıştık, Henüz kurulmuş Cumhuriyet hükümeti o müşkül duruma ve çok dar bütçesine rağmen gençliğin imdadına koştu ve Paris Olimpiyatlarına iştirak edebilmemiz için 50 bin lira verdi.

    Olimpiyatlarda katılacağımız 4 branştan biri futbol idi.

    Futbol memleketimizin en revaçta sporu olmak mevkiine yükselmişti. Türk gençlerinin ve bilhassa Fenerbahçe’nin karanlık mütareke senelerindeki fasılasız ecnebi zaferleri halkımız üzerinde futbola karşı büyük alâka ve sevgi yaratmıştı. İşte; bugün futbolun memleketimizde en çok sevilen ve alâka çeken spor olmasının ilk sebebini o karanlık işgal senelerinde milletimizin yegâne teselliyi o devrin ruhlu, azimkâr ve yenilmez takımı Fenerbahçe’nin düşman takımlarına karşı kazandığı zaferlerde aramak hakikatin ifadesi olur. Hatta Maarif Vekili merhum Necati Bey Olimpiyatlar tahsisatının ayrılması münasebetiyle Aralık 1923 te Türkiye Milli Olimpiyat Cemiyeti’ne yolladığı bir telgrafta (Gençlerimizin yabancı takımlar karşısında kazandıkları muvaffakiyetlerin Anadolu’da uyandırdığı memnuniyet) ten bahsetmekle devirdeki Fenerbahçe zaferlerinin tesir ve şümul derecesi hakkında mükemmel bir fikir vermişti.

    Türk gençlerinde futbola karşı görülen fevkalâde fıtri istidadın neticesi olan başarılar hakikaten iftihar olunacak derecede idi. Ecnebi takımlar Türk futbolcularının ferdi kudret ve kabiliyetleri önünde takdirlerini gizlemiyorlar, hele bu pür amatör gençlerin henüz bir antrenör yüzü görmediklerini öğrendikleri zaman hayretler içinde kalıyorlardı. Filhakika, o zamanlar fedakâr mensuplarının feragatli gayretleriyle bin bir yokluk içinde varlık yaratan kulüplerimiz için ecnebi mütehassıslara sahip olmak bir hayal idi.

    Futbolumuz yeni yeni, o da küçük bir yüzdelik olarak, bazı kulüplerimize para getiriyor, bununla da forma, pantolon, ayakkabı, top gibi bir takımın ilk ihtiyaçları ancak karşılanabiliyordu. Birinci lige dâhil ekseri kulüplerimiz için bile (antrenman) diye bir mevzu yoktu.

    Sahalara, on beş günde veya üç haftada bir maçtan maça çıkılırdı. Bir iki kulüp eğer haftada bir gün, o da bazı azalarıyla, antrenman yapmak mazhariyetine erişebiliyor idiyse onların da antrenörleri ya takım kaptanları veya daha yaşlı idealist bir ağabeyleri idi.

    Hulasa, amatörlük bütün ruh ve candan ihtişamıyla Türk futbolunda hâkimdi.

    Fakat fıtri istidat ve şahsi kabiliyetlerin ilk defa katılacağımız Olimpiyatlarda başarı için kâfi gelemeyeceği takdir olunuyordu. Türk futbolunu mütehassis bir ecnebi antrenör elinde ve metodik bir çalışma sonunda ferdilikten kurtarıp cemi bir spor hüviyetine sokmak artık bir vecibe olmuştu. Türk olsun, yabancı olsun her sporsever bunda gecikmenin günah olduğunda müttefiktiler.

    Futbol Federasyonu, 50 bin liralık tahsisatın da sağladığı imkânla, 1924 Paris Olimpiyatlarına gidecek kadromuzu seçmek ve ona ahenk ve beraberlik sağlamak için tecrübeli bir antrenör temini işine girişti ve Billy Hunter adlı 45 yaşlarında İskoçyalı bir zat 6 ay için angaje edildi.

    Hanter, milli takımdaki, 6 aylık müddetini ikmal ettikten sonra 4 yıl da Galatasaray’ı çalıştırmış ve bu kulübümüzü 4 yıl İstanbul şampiyonu yapmıştır. Bir ecnebi antrenörünün teknik kabiliyeti kısmen ve nispeten zayıf bir takımımızı çalıştırdığı müddet içinde mütemadiyen şampiyon çıkarması, Türk kulüplerinin ecnebi hocalara ne kadar muhtaç oldukları ve buna kavuştukları gün ne büyük muvaffakiyetler gösterebilecekleri hakkında mükemmel bir fikir vermiş ve bu tecrübeye bütün Türk kulüplerince 4 yıl gıpta ile şahit olunmuştu. 200 lira maaşına kesesinden ödemek suretiyle Hunter’ı 4 yıl Galatasaray’a kazandırmış olan prens Ali Haydar bey merhumun bu suretle Türk futboluna da ettiği hizmetin pek büyük olduğunu kabul etmek gerekir.

    Hunter İstanbul’a geldikten sonra bir müddet kulüplerimizin maçlarını seyretti. Müteakiben de yapılan seçme müsabakalarında hazır bulunup 30 kişilik bir kadro ayırdı. İşte, bu kadro 5 Nisan 1924 ten itibaren şimdiki Fenerbahçe stadında kampa alınmıştır.

    Antrenör Hunter ferdi kıymet ve kabiliyetlerini beğendiği fakat takım halinde zayıf bulduğu futbolcularımıza bu tarihten itibaren kampta bir ay ameli ve nazari dersler vermiş, ferdi ve cemi bütün antrenman şekillerini talim ve tatbik ettirdikten sonra kafile 8 Mayısta Paris’e hareket etmiştir.

    İşte, yukarıdaki resim futbol tarihimizin ilk milli takım kampında ilk ecnebi antrenör nezaretindeki çalışmaların bir sahnesini canlandırıyor. Hunter ortadaki beyaz pantolon ve beyaz gömlekli zattır. Top kontrolünü arttırmak için baytar Kâmil’e Fenerbahçe stadında şimdiki büyük beton tribünün arkasında direk talimleri yaptırmaktadır.

    Baytar Kâmil futbolümüzde (cambaz) lakabıyla maruf olup Fenerbahçe’nin Birinci Dünya Savaşından sonraki kadrosunda haf oynardı. Bilâhare, İstiklâl Harbine katılmak üzere, Anadolu’ya gitmiş, futbola Muhafızgücü’nde devam etmiştir. Seçme müsabakalarında antrenör tarafından beğenildiğinden kampa alınmıştı. Olimpiyatlara götürülen baytar Kâmil Milli Takımımızın 1924 şimal turnesinde Finlandiya ve Estonya’ya karşı soliç merkiinde ikl defa milli olmuş kıymetli futbolcülerimizdendir.

    Resmin sol tarafındaki sırtı dönük zat bilâhare Futbol Federasyonu Başkanlığı vazifesini yapan Altınordulu Hamdi Emin (ÇAP) tır. O sıralarda Federasyon ikinci reisi idi.

    Sağda baytar Kâmil’in idmanlarını dikkatle takip eden kendi talim sıralarını bekleyen iki genç futbolcu ise Fenerbahçe ve Milli Takımımızın meşhur sağaçıkları Bedri (GÜRSOY) ve Sabih (ARCA) dırlar. Bu iki fevkalâde açıktan Bedri (12), Sabih de (9) defa enternasyonal olmuşlardır.

    (Gelecek resim ve yazı: 32 yıl önceye ait bir Fenerbahçe – Süleymaniye lig maçıdır.)

    Rüştü Dağlaroğlu – 22 Mayıs 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – VIII

    Canlı Yapraklar – VIII

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – VIII” : 1916 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – VIII

    Spor rekabet elbette ki hayırlı ve ilerlemenin de birinci şartıdır. Kulüplerimiz arasında doğan ve yaşanan rekabetler yüzünden, her yerde olduğu gibi, Türk sporunun da sağladığı faydaların büyüklüğünde herkes ittifak eder. Bir Fenerbahçe – Galatasaray rekabetinin memleketimiz sporunun inkişafında oynadığı birinci derecede rol için münakaşaya hiç lüzum var mıdır?

    Bununla beraber, futbolumuzda bir müddet için yaşanmış bir Fenerbahçe – Altınordu rekabeti de vardır ki bunu faydalı saymağa hiçbir izan sahibi yanaşamaz. 40 yıl önceleri yaşanmış bu rekabetin yapıcı olmaktan ziyade yıkıcı mahiyet taşıdığını iddia etmek hakikati söylemek olur.

    Ayni muhitin iki kulübü Fenerbahçe ve Progre 1911 den itibaren pazar liginde karşı karşıya gelmeğe başlamışlardır. Fenerbahçe, istibdadın müthiş tazyik ve sürgün tehditlerine göğüslerini siper eden bir kaç fedakâr Türk gencinin 4-5 yıl önce kurdukları bir teşekküldür. Progre ise, tatlı su frenkleriyle birkaç gayrimüslim ve Müslüman Türkün bir araya gelmelerinden meydana gelmiş melez fakat kuvvetli bir kulüptür.

    1911/12 senesi liginde iki defa Fenerbahçe’nin karşısına çıkan ve efendice yenilen bu kulüp, Balkan harbi dolayısıyla vaki bir senelik tevakkuftan sonra 1913/14 şampiyonasının ilk maçında da 20 ekim 1913 te 3-1 netice ile yani akıbete uğradı ve bunu da sportmence kabul etti.

    Fakat Progre gün geçtikçe daha da palazlanıyordu. O devrin meşhur Hasan ve Hüseyinli kadrosuyla Galatasaray’la berabere kalıyor, hatta meşhur Ramblez’i de 3-0 yeniyordu.

    İlk devreyi Fenerbahçe’den sonra Galatasaray’la puan puana bitiren Progre, 1914 yılı başında bir kongre yapıp adını (Altınordu) ya çevirdi ve kadrosundaki tatlı su frenklerini de tasfiye edip yeni bir ruh haletiyle ikinci devreye girdi.

    Galatasaray’ı bu ikinci devrede 1-0 yenip onu geride bırakan eski Progre, yeni adı ile Altınordu 2 Şubat 1914 günü komşusu lig lideri Fenerbahçe’nin karşısında bu defa bambaşka bir hüviyet ve maneviyatla yer almıştı.

    İşte; aynı muhitte, Kurbağalıdere’nin kıyılarında ve birbirlerine 200 metre mesafedeki Fenerbahçe ve Altınordu’nun tarihteki bu ilk karşılaşmaları müessif bir soğukluk ve zıddiyetin doğmasını intaç etmiştir. Şöyle ki:

    Maçın ilk devresinde Altınordu kalesine ilk golü atan Fenerbahçe sağaçığı meşhur Miço’ya, golü müteakip, karşısındaki sol müdafi Sedat Rıza bir şamar indirmiştir.

    Bilâhare Galatasaray’a geçen ve hatta Futbol Federasyonu başkanlığında da bulunan merhum Sedat Rıza’nın müteveffa Miço’ya vâkı bu hareketine Fenerbahçeli takım arkadaşları müdahale etmişler ve ortalık karışmıştı.

    Bu gürültülü maç Fenerbahçe’nin 2-0 galibiyetiyle bittikten sonra hâdise gazetelerde münakaşa mevzuu edildi. Gayrimüslim Miço’yu himaye etmeleri bazı kulüpçü gazetecilerin gayretkeşlikleriyle milliyet meselesi mevzuu yapılmış ve Fenerbahçe kulübüyle futbolcuları çok şiddetli tenkitlere hedef tutulmuşlardı.

    Fenerbahçe o sene ikinci çıkan Altınordu’nun 12 puanına karşı 10 maçın 8 inde galip ve ikisinde de berabere kalarak 18 puanla İstanbul şampiyonu oldu, fakat komşusu Altınordu’yu da artık kendisini çekemez, çok tehlikeli bir rakip olarak karşısında buldu.

    Ayni yıl içinde Birinci Cihan harbinin başlaması, o devrin Sadrazamı Talât Paşanın Altınordu’nun başına geçişi, böylece o ana baba günlerinde sağlanan avantaj Fenerbahçe’nin tehlikeli rakibini büsbütün korkunç bir hüviyete sokmuş oldu. Eli silâh tutabilenler üç kıtanın 7 cephesinde kanlı savaşlar verirlerken Altınordu’ya mensubiyet vazifeye İstanbul’da devamı kolaylaştırıyor ve sağdan soldan avantajdan faydalanmaya koşanlar bulunuyordu.

    Altınordu şaşaalı bir devreye girmişti. Yeni yeni doğmuş yapıcı Fenerbahçe – Galatasaray rekabeti kısa zaman içinde yerini tahripkâr bir Fenerbahçe – Altınordu rekabetine bırakmağa mecbur kalmıştı. Karşılaşmalar gün geçtikçe şiddetini arttırırken bambaşka bir hâdise doğdu:

    Gençliğinde müsamaha ve refah içinde büyümüş ve bugün maalesef çoktan ebediyete göçmüş pek kıymetli ve meşhur bir Fenerli futbolcunun bir Altınordulu ile fazlaca dostluğu hoş karşılanmadığından Fenerbahçeli idareciler kendisine ihtarda bulundular:

    “Ya o kimse ile münasebatını kes, yahut bu kulübü terk et; sana 24 saat müsaade!” Dediler.

    Futbolcu 24 saat sonra geldi ve kulübü terk edip Altınordu’ya geçeceği cevabını verdi ve hatta takım arkadaşlarından 6’sını beraber götüreceği rivayet ve havası da birdenbire şimşek gibi şayi oldu.

    Yıllardır şampiyon birinci takımın çöküvermesi gibi çok vahim bir durum Fenerbahçe kulübünü prensibinden asla rücu ettirmemiş ve amansız hasım Altınordu, eleman sıkıntısı çekilen öyle bir devrin 7 meşhur Fenerlisinin iltihakıyla birdenbire kuvvetlenmiştir.

    İşte, yukarıdaki resim, 38 yıl önce, Fenerbahçe’den ayrılanlardan 6sını aralarına almış olarak, yepyeni bir kadro ile 1916 sonbaharında ilk defa sahaya çıkan Altınordu’yu kulüp ileri gelenleriyle bir arada gösteriyor.

    Sağdan itibaren ayaktakiler: Bekir, merhum Agâh, Balıkçı Tevfik, merhum Dalaklı Hüseyin, Fitil Nuri, Haydar, merhum Otomobil Nuri, merhum Mahmut Duransoy.

    Oturanlar, yine sağdan: Doktor Salâhattin, doktor Cevdet, eczacı Cafer ve Kara Cemil’dir.

    Kalpaklılardan sağ baştaki mühendis Mesut, Haydar’ın arkasındaki merhum Aydınoğlu Raşit, Mahmut Duransoy’un solundaki da Ziya Ateş’tir.

    Feslilere gelince; sol baştakiler hariciye eski şifre müdürü merhum Suat ve o devrin en şık gençlerinden forvet oyuncusu Feridun, Fitil Nuri’nin arkasındaki futbolculardan ve hâlen Ses operetinde sanatkâr Celâl Sururi, sağ baştaki de doktor Cevdet’in kardeşi futbolcu Kemal’dir. Beyaz fanilalı küçüğe gelince; bu da merhum Otomobil Nuri’nin kardeşi Lebib’dir.

    Artık yıkılmağa mahkûm sanılan ve sayılan Fenerbahçe, vefasız 7 evladının yerlerini 14-15 yaşlarındaki 3 üncü takım kadrosundan doldurdu.

    Gerçi, zorluklar içinde çırpındı ve 4 yıl şampiyonluğa veda etti. Fakat prensibe sadakatin ve her ne pahasına olursa olsun ondan şaşmazlığın beliğ bir örneğini de vermiş oldu.

    Bu iltihaklardan sonra resmen 2 sene üst üste şampiyon olan Altınordu, tarihine altın bir fasıl yazdıysa da devşirmeciliğin ve ah almanın cezasını da çekti. Harbin sona ermesiyle beraber içerden çöküntüye uğrayıp ikinci kümeye de düştü ve nihayet kader onu bir zamanlar sevgi, şöhret ve hatta mevcudiyetini kıskanıp yerine kaim olmak istediği Fenerbahçe’ye iltihaka mecbur etti ve böylece ismi de silindi.

    Altınordu, Fenerbahçe içinde hamur olduktan 8 sene sonra, bir kaç yıl var ki Kadıköy’de yeniden doğmuştur. Fakat maalesef 4üncü kümede, ismi var, cismi yoktur.

    (Gelecek resim ve yazı; Türk futbolunda ilk ecnebi antrenör 30 yıl önce milli takımımızı Paris olimpiyadlarina hazırlarken…)

    Rüştü Dağlaroğlu – 15 Mayıs 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – VII

    Canlı Yapraklar – VII

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – VII” : 1923 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – VII

    İşgal ve mütareke seneleri öyle bir devirdir ki Fenerbahçe kulübünün şanlı mevcudiyetini başlı başına ebedileştirmeğe değer…

    35 – 36 yıl öncelere ininiz…

    Üç kıtanın o muhteşem Osmanlı İmparatorluğu artık çökmüştür. Yarım milyon şehit, bir o kadar sakat ve bir milyon da yaralı diyarı memleketimiz sefalet ve ıstıraplar içinde kıvranırken yurt da yer yer işgal edilmiştir. Böylece Türk milleti son ümitle ölüm kalım mücadelesi içindedir.

    Yurdun ıstırap içinde kıvranan köşelerinden İstanbul’da, tarihin en büyük savaşından muzaffer çıkmış mağrur düşmanların her renk, din ve ırktan çeşit çeşit orduları toplanmış bulunuyorlar! Orada Türk’ü kıvrandıran her türlü hareket içinde spor ve bilhassa (futbol) da vardır. Türk’e haram kılınan hak ve hürriyet (spor) u da içine almıştır. Bir sahada iki Türk kulübü maç yaparken müsabakanın yarım kaldığını ve gençlerimizin sahayı tahliyeye mecbur olduklarını görürsünüz. Çünkü; düşman takımları gelmişler, antrenman veya maç yapacaklardır!

    Eğer bu kahredici (tahliye), daha açık tabirle (kovulma)lardan Fenerbahçe takımı istisna edildi ise bunu ona karşı bir (lütuf) değil, fakat bir (hürmet) nişanesi olarak kabul etmek gerekir… Filhakika, o işgal senelerinin Fenerbahçe takımı kazanma azmi, teknik kudret ve golcülük kabiliyeti ve namağlup unvanıyla mağrur düşmanları kendisine karşı hürmetkâr davranmağa mecbur bırakmıştı.

    Fenerbahçe, ananevi tevazu ve ağır başlılığını o devirlerde de gösteriyordu. Meydan okumuyor, fakat hasımdan davet bekliyordu… Bu davet, önce, 25 Kasım 1918 Pazar günü için Fransızlardan geldi.

    Fenerbahçe, onlara gereken dersi vermekten geri kalmadı! Semasından güneş eksik olmayan muhteşem İmparatorluğun takımları da boylarını ölçmek istediler. Bu teşebbüsler fasılasız devam etti ve silsile halinde tepelendiler.

    O kadar ki; millet coşuyor, 11 Fenerbahçeli, işgalin kahredici senelerinde, 11 kahraman olarak milletin yaralı sinesinde ebedi sevgi ve matemli vatan ufuklarında da ümit haleleri yaratıyorlardı.

    İstanbul işgalinin ilk ayıdan son günlerine kadar muhtelif mahiyetler altında tam 5 senelik bir seyir takip etmiş Fenerbahçe – Düşman maçları türlü tesir ve hüviyetler arz etmiştir.

    Evvelâ (tanışma) ve (spor) gayesiyle başlanmış karşılaşmaların yavaş yavaş büründükleri (milli) hüviyet, heyecan ve asabiyet içinde yaşanan (iddia) lar o devri yaşayanlarca unutulamaz. Fenerbahçe’yi millete sevdiren sebeplerin başında işgal ve mütareke senelerinin bu iddialı karşılaşmaları gelir kanaati ileri sürülürken bu heyecanlı maçların iktisap ettikleri milli hüviyet kendiliğinden tezahür etmiş olmaktadır.

    Tanışma ve spor yapma mahiyetinde başlamış karşılaşmalardan İstanbul işgalinin ilk haftalarına rastlayan birini müteakip, Aralık 1918’de, düşman sansürü altındaki gündelik gazetelerimizden birinde neşrolunmuş şu yazı enteresandır:

    (… Oyundan sonra Fenerbahçeliler İngilizlere bir çay ziyafeti keşide etmişler ve bu ziyafette İngilizlere karşı samimi ve dostane nutuklar irad eylemişlerdir. Bilmukabele İngilizler de, iki hafta evvel Fransızların yaptıkları gibi, kemali samimiyet ve teessürle cevap vermişler, Türklüğü ve Türkleri tamamıyla yanlış anlamış olduklarını itiraf ederek ötede beride Türklere karşı vuku bulan kusurlarının affını rica etmişlerdir… Bu cümleden olarak, 2 hafta evvel Fransızlara çekilen çay ziyafetinde Fransızlardan biri Pierre Loti’nin gazetemizde münderiç makalesini okumuş ve alkışlanmıştı. Fenerbahçe kulübü, bu müsabakalarla Türk gençliğini, Türk milletinin nezahet ve kibarlığını spor sahalarında İngiliz ve Fransızlara göstermek ve arada münasebet ve temaslar hasıl eylemek gibi meşkûr bir gaye takip eylemektedir ki bu, hakikaten şayanı takdirdir.)

    Seneler ilerlemiş, Anadolu’da doğan milli istiklâl hareketi büyümüştür… Fenerbahçe zaferleri millete nihai istiklâl zaferi için ümitler saçmakta, maçlar artık (milli) hüviyetine bürünmüş bulunmaktadır… Yaşanan muazzam (iddia) düşmanı her taraftan; Mısır’dan, Irak’tan, Malta’dan, Cebelüttarık’tan seçme futbolcular getirmeğe mecbur bırakmakta, bütün bunlar da tesirsiz kalmaktadır.

    Hatta muntazam ve sistemli çalışmalar, haftalarca süren kamp rejimleri, müstesna bir disiplin duygusu Fenerbahçelinin azmi önünde daima beyhude olmakta, o mağrur generallerin mevud muhteşem kupaları da milletin sevinç gözyaşları arasında kazanılıp Sarı – Lacivertin şanlı müzesini boylamaktadır.

    2-0 ‘lık meşhur Grenadiers Guards maçından sonra işte bir yazı:

    (… Temaşagiran arasında fesler uçurtan bu sayı gözler yaşartıncaya kadar Fenerbahçelileri alkışlattı. Bu İngiliz şampiyonu da kendilerine nazaran pek küçük oyuncular karşısında mağlup oldular. Müsabakanın nihayetinde Fenerbahçe ‘soyunma odasında hasımlarının vücutlarında yaptığı yaralar tedavi ile meşgul olunurken memnuniyetle sahayı terk eden binlerce Türk’ün etrafa çökmeğe başlamış karanlıkta beliremeyen simalarını yükseklere kaldırarak çıkardığı sadalar ve (Yaşşa Fener!) âvazeleri ufuklara Türk’ün yeni büyük bir zaferini aksettiriyordu.)

    İşte, yukarıda gördüğünüz fotoğraf işgal yıllarındaki fasılasız Fenerbahçe zaferlerinden birinin çok kıymetli hâtırasıdır. 4 Şubat 1923 te oynanan Fenerbahçe – Eseks, Engineers muhteliti maçı başlamadan önce alınmıştır.

    Bu tarihî maçı 3 – 0 Fenerbahçe kazandı. Solaçık Bedri’nin 2 inci dakikadaki ilk golüne santrfor Zeki 40ncı dakikada ikinciyi eklemiş, gene Bedri 88inci dakikada üçüncü bir şahane golle takımının büyük zaferini perçinlemişti.

    Ananevi dilimli formalarıyla o devrin göz bebeği kahraman Fenerbahçelileri tanıyor ve seçebiliyor musunuz?…

    Size yardım edelim: Sağdan itibaren oturanlar: Sağaçık Sabih (Arca), Solbek Cafer (Çağatay), sağhaf Kadri (Atamer), kaleci Feyzi ve sağiç Alâaddin (Baydar).

    Ayaktakiler, gene sağdan: Solhaf Fahir (Yeniçay), soliç Nevzat (Usberg), santrfor Zeki (Sporel), solaçık Bedri (Gürsoy), sağbek Hasan Kâmil (Sporel) ve santrhaf İsmet (Uluğ).

    İngiliz muhtelitinden iki oyuncu resimde yokturlar. Hasan Kâmil’in sağındaki gülümseyen Cardiff City’nin o zamanki meşhur beynelmilel soliçi Ceyms Meys’tir.

    (Gelecek resim ve yazı, Fenerbahçeden iltihaklardan sonra 1916 da çok kuvvetlenen ve şampiyon olan Altınordu’nun meşhur kadrosu ve futbol tarihimizde Fenerbahçe-Altınordu rekabeti…)

    Rüştü Dağlaroğlu – 8 Mayıs 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – IV

    Canlı Yapraklar – IV

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – IV” : 1913 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – IV

    Fenerbahçe, kurulduktan bir müddet sonra bir buhran devresi geçirmiş ve zayıf iradeliler kulüpten ayrılmışlardı. 11 futbolcu bulmak ve takım kurmakta uğranılan zorluk kulübü yabancı sefaret gemilerinden ödünç oyuncular almağa mecbur bırakıyordu.

    Bir kulübün bu şekilde yaşayamayacağını ve böyle devşirme kadrolarla liglerde netice alınamayacağını kavrayan büyük idareci (Elkâtipzade Mustafa) futbol tarihimizde kendisine (Türkiye’de genç takım kuran ilk idareci) unvanını kazandıran yolu tuttu ve mahalle mahalle dolaşıp Fenerbahçe kulübünde memleketimizin ilk genç futbol takımını kurdu. Galatasaray, Fenerbahçe’nin yolunu takip eden ikinci Türk kulübüdür. O da, çatısı altında kurulduğu Mektebi Sultani’den bir genç takım teşkil etti.

    Memleketin bu ilk iki genç takımı, bilâhare aynı yolu tutacak diğer kulüplerin üçüncü takımlarıyla beraber, ileride bir lig teşkil edecekler ve Türkiye’nin bu ilk üçüncü takımlar şampiyonasını 1913/14 sezonunda Fenerbahçe kazanacak ve Mahmut Muhtar Paşanın koyduğu kıymettar gümüş kupayı o alacaktır.

    Fenerbahçe ve Galatasaray üçüncü takımları tarihte ilk karşılaşmalarını 12 Mayıs 1913 pazar günü Ünyon Kulüp sahasında yapmışlardır. O gün iki ezeli rakip, ilk defa olarak, bir arada muhteşem bir bayram tertiplemişlerdi. İşte, yukarıdaki resim ezeli rakiplerin ilk genç takımlarının ilk karşılaşmalarından birkaç dakika önce Ünyon Kulüp bahçesinde çekilmiştir. 41 sene evvel sırtlarındaki şipşirin Sarı-Lâcivert ve Sarı-Kırmızı formalarla taraftarlarını heyecanlara boğmuş olan 12 mayıs 1913 ün afacanlarını tanıdınız mı?

    Resme iyi bakın… Bu grupta, o günün bu Kaygusuzlar topluluğunda neler, kimler yok! Bir grup ki, spor ile uzaktan, yakından ilgili herkesi derin düşüncelere sevk edecek ve bir anda mazinin o hayal olmuş günlerine götürüverecek! Götürecek ve şöyle düşündürecek:

    Kim derdi ki bu minimini afacanlar grubundan, bir gün gelecek de, generaller, milletvekilleri, meşhur doktorlar ve daha neler ve neler çıkacak!

    Onları seçebiliyor musunuz?

    İsterseniz sağ baştan ve ayaktakilerden başlayarak, adlarını beraber okuyalım:

    Baba Tahir (Galatasaray), Sabit (Galatasaray), Ahmet Ali (Galatasaray), Hayati (Galatasaray), Refik (Galatasaray), kaleci İzzet (Galatasaray), Siret (Galatasaray), Süreyya (Fenerbahçe), Muzaffer (Galatasaray, sırtını ağaca dayamış), Zeki (Fenerbahçe), Necip Şahin (Fenerbahçe), Refik Osman (Fenerbahçe), elbiseli), Bahaeddin (Fenerbahçe), Kara Cemil (Fenerbahçe), Baron Feyzi (Fenerbahçe), Necmi (Fenerbahçe).

    Devam edelim (yerdekiler): Selâmi İzzet (Galatasaray), Burhan Belge (Fenerbahçe), Doktor Namık (Galatasaray), Mahmut (Fenerbahçe), Kurt Sadi (Fenerbahçe), Pertev Amir (Galatasaray), General Nuri (Fenerbahçe), Bekir (Fenerbahçe)

    Galatasaray’ın İzzet, Orhan, Namık, Hayati, Sabit, Ali, Selâmi İzzet, Kurt Sadi, Muzaffer, Refik ve Pertev Âmir tertibindeki takımına karşı çıkan;

    Mahmut, Necmi, Cemil, Bahaeddin, Nuri, Haydar, Necip Şahin, Bekir, Zeki, Baron Feyzi ve Burhan Belge’den kurulu Fenerbahçe takımı 12 Mayıs 1913’deki bu tarihî maçı sıfıra karşı bir golle kazanmağa muvaffak olmuştu.

    Bu 22 gençten Fenerbahçe’nin üç orta muhacimi o günkü maçtan tam 10 sene sonra kurulmuş ilk milli takımlarımızda beynelmilel olacaklardır. Acaba onlar ve onları seyredenler o gün bunu hatırlarından hiç geçirmemişler miydiler derseniz?

    (Gelecek resim ve yazı: 40 sene evvele ait kıymettar bir hâtıradır: Fenerbahçe ve Anadolu kulüpleri heybetli kadrolarıyla tarihte aralarındaki ilk lig maçına çıkıyorlar…)

    Rüştü Dağlaroğlu – 17 Nisan 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – III

    Canlı Yapraklar – III

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – III” : 1915 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – III

    Bir fotoğraf ki, bir zamanlar çok rağbette iken, bugün yalnız ismi kalmış bir sporun unutulmaz hâtıralarından birini canlandırıyor.

    Ne olsa gerek? Diyorsunuz her halde… Dikkatli bakın! Herkesin elinde birer sopa var. Uçları da iğri… Şu halde, bir hokey maçına çıkılmış olduğunu tabiatıyla anladınız… Şimdi de sporculara, güzel hokey oyunun Türkiye’de tam 40 yıl önceki levent yapılı önderlerine bakınız. Hem iyi bakın, sizlere, arada geçen bunca senelere rağmen, hiç de yabancı gelmeyecek ne sevimli, ne kıymetli ve ne meşhur simalarla karşı karşıyasınız!

    Ruhları şad olsun; bir kısmı çoktan ebediyete göçmüş bu aslan yapılı Türk gençleri grubunda Sait Selâhaddin, Zeki ve Bekirleri; Doktor Suphi, Mahmut ağabey ve Fitil Nurileri; Fazıl ve Kasap Rızaları tanıdınız değil mi?

    Şu halde, bu resim Fenerli, Altınordulu ve Galatasaraylı bir gruptur. Yâni, bir zamanların üç meşhur hokey takımının asları bir aradalar…

    Acaba ne varmış; neden bir araya gelmişler?

    Gün, 5 Haziran 1915 cuma… Birinci Dünya Savaşının kanlı günlerinden biri ve Kadıköy Ünyon Kulüpte Hilâliahmer Cemiyeti menfaatine zengin programlı bir spor bayramı organize edilmiş bulunuyor. Programda bir de hokey maçı vardır.

    Hokey memleketimizde bir yıl evvelden, yâni 1914’den beri revaçtadır. Gördüğü büyük alâka dolayısile 1915 ilkbaharında, Türkiye’de ilk defa olarak, Fenerbahçe, Galatasaray, Altınordu, Beşiktaş, Bakırköy Gürbüzler ve Anadoluhisar İdman Yurdu Kulüpleri arasında iki devreli İstanbul şampiyonluğu organize edilmiş ve maçlara da 20 Nisan’dan itibaren başlanmıştır. Temmuz’da bitecek bu ilk hokey lig maçları Fenerbahçe’yi memleketimizin ilk hokey şampiyonu olarak spor tarihimize takdim edecektir.

    Yapılmakta olan maçlar bu neticeyi ilk haftadan itibaren göstermiş olduğundan, kuvvetler arasında muvazene temini için, bu Hilâliahmer spor bayramındaki hokey maçı Fenerbahçe’ye karşı Galatasaray – Altınordu muhteliti olarak tertiplenmiştir.

    Fenerbahçe bu maçı 1-0 kazandı ve mevcut tarihi (Hilâliahmer kupası)nı da almağa muvaffak oldu… Şimdi sizlere, 39 yıl önce oynanmış bu kupa maçının galibi Fenerbahçe hokey takımını takdim edelim:

    Oturanlar (sağ baştan): Lütfi, Zeki, Burhan Belge, Haydar, otomobil Nuri, Rüştü, Nasuhi…

    Çömelenler: Bekir, Bahaeddin, Gagoş Hulki, Ali ve nihayet takım kaptanı Sait Selâhaddin (hâlen İstanbul Bölge Müdürü).

    İki baştaki 4 sivil de 4 meşhur Fenerlidir:

    Topuz Hikmet, Nüzhet Baba (başı açık), Elkâtipzade Mustafa ve avukat Saip Şevket.

    Ayakta duran hokeycilere gelince, onlar da Galatasaray – Altınordu muhtelitidir.

    (Gelecek resim ve yazı, Türk futbol tarihinin belki en kıymetli vesikasıdır: Memleketimizin ilk iki genç kadrosu, Fenerbahçe ve Galatasaray üçüncü takımları 41 sene önce yaptıkları ilk maçtan 5 dakika evvel bir aradalar…)

    Rüştü Dağlaroğlu – 10 Nisan 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – II

    Canlı Yapraklar – II

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – II” : 1923 yılından geliyor

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – II

    Yukarıdaki fotoğraf 31 yıl önce, mütareke ve işgal senelerindeki bir futbol turnuvasının şampiyonluğunu kazanan Fenerbahçe takımına altın madalyalar takılışını gösteriyor.

    “Futbol maçından sonra 11 oyuncuya merasimle madalya? Bu da nasıl iş?” diyorsunuz, değil mi? İşte, pekâlâ oluyormuş… Hem de ne tantanalı merasimle ve ne muazzam bir cuşühuruş için de! Eğer, o karanlık yılları siz de yaşamış, onun acılarını siz de çekmiş olsaydınız millete, o en buhranlı zamanda, ümit ve iman aşılamış futbol takımına yapılan bu merasimi bugün hatta çok az bile bulurdunuz!

    Mayıs 1923’de zamanın iki spor gazetesi (Türkiye İdman Mecmuası), ile (Spor Âlemi) Taksim stadında muazzam bir futbol turnuvası tertiplemişlerdi. Bu turnuvaya katılanlar:

    Fenerbahçe, Galatasaray, Anadolu, Süleymaniye, Ermeni muhteliti, Makabi, İngiliz kara muhteliti ve yine meşhur İngiliz Yıldırım takımıdır.

    Turnuvanın şampiyonuna 90 santim boyunda gümüşle işlemeli pek muhteşem bir kupa verilecek, ayrıca, takımı teşkil eden 11 futbolcuya da birer altın madalya talik olunacaktı. Tesadüf bu ya, kurada İngiliz takımları Fenerbahçe’nin bulunduğu gruba düştüler.

    İngiliz takımları ve Fenerbahçe… Bu iki mefhum Türk futbol tarihinin unutulmaz, şanlı bir faslını teşkil ederler… İngiliz takımlarının Fenerbahçe’den çektiklerini, yedikleri silleleri Taksim meydanı bugün dile gelse de anlatsa!

    Bu turnuva maçlarına Ramazan Bayramının ikinci gününe rastlayan 18 Mayıs 1923 cuma günü Fenerbahçe – İngiliz kara muhteliti karşılaşmasıyla başlandı. Sarı – Lacivertli takım hasmını, hem de bir İngiliz hakem idaresinde, 5 – 0 mağlûp edip tasfiyeye uğrattı.

    Turnuvanın dömifinal maçlarından biri 25 Mayısta Fenerbahçe ile İngilizlerin meşhur Yıldırım takımı arasında yapıldı. Fenerbahçe bu kuvvetli hasmını da, Çekoslovakyalı Kratki’nin hakemliğinde 4 – 0 hezimete uğratıp finale kaldı. Diğer taraftan, yerli takımlarla çarpışan Galatasaray da finale kaldığından şampiyonluk iki ezeli rakip arasında paylaşılacaktı.

    İşte, bu tarihi final maçı 15 Haziran 1923 cuma günü Taksim stadında muazzam bir kalabalık önünde oynanmıştır.

    Nüzhet, Salâhaddin, Ali, Hayri, Nihat, Edip, Arif, Firuz, Necip, Fehmi ve Muslih’ten mürekkep Galatasaray takımına karşı çıkan:

    Şekip, Hasan Kâmil, Cafer, Kadri, İsmet, Fahir, Sabih, Alâ, Zeki, Ömer ve Bedri’den müteşekkil o tarihi ve namağlúp Fenerbahçe kadrosu çok üstün bir oyun çıkarmış ve 63 üncü dakikada Bedri’nin korner atışından Ömer kafa ile ilk golü yapmıştır.

    İşte, bu gol ihtilâf mevzuu oldu. Galatasaray, faullü atıldı diye itiraz ediyor, hakem Çekoslovakyalı Kratki de golün nizami olduğunda ısrar eyliyordu. Maçta hazır bulunan Selâhaddin Adil paşa işe müdahale edip takım kaptanları Zeki (Sporel) ve Nihat (Bekdik) ile temasa geçti. Fenerbahçe kaptanının:

    “Maça devam edelim, eğer müsabaka bu tek gole ile nihayetlenirse biz kupayı rakibimize veririz. Fakat başka sayı veya sayılar yaparsak kupa bizim olur” suretindeki makul ve aynı zamanda da celadetli teklifi kabul olunmadı ve Galatasaray sahayı terk etti.

    O tarihlerde Fenerbahçe Galatasaray’ı üst üste yeniyor ve 5 maçta tek bir gol yemeden ezeli rakibine tam 15 gol atmış bulunuyordu… Kratki’nin 3 defa çaldığı düdük neticesiz kalınca, muhteşem kupa Selâhaddin Adil Paşa tarafından turnuvanın hiç gol yemeden şampiyonluğu kazanan Fenerbahçe takımı kaptanı Zeki’ye verilmiş ve ayrıca da 11 Fenerli futbolcuya altın madalyaları yine devrin o muhterem paşası tarafından talik olunmuştur.

    Oldukça uzun süren bu merasim esnasında, Taksim stadyumunu dolduran muazzam kalabalık mütareke ve işgal senelerinin o muzaffer çocuklarının bu çok mutlu taltiflerini içleri açıla açıla seyrediyor, alkış ve tezahürattan yer yerinden oynuyordu.

    İşte, yukarıdaki resim bu tarihî merasimde Selâhaddin Adil Paşa’nın, turnuvanın şampiyonu Fenerbahçe takımının kıymettar uzuvlarından devrin meşhur sağaçığı ve sonraları 7 defa enternasyonal Sabih (Arca)nın göğsüne altın madalya takışını göstermektedir.

    (Gelecek fotoğraf ve yazı, 39 yıl önceye ait çok enteresan bir hâtıradır: “Hilâliahmer kupası” için, Galatasaray – Altınordu hokey muhteliti İstanbul hokey şampiyonu Fenerbahçe’ye karşı…)

    Rüştü Dağlaroğlu – 3 Nisan 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – I

    Canlı Yapraklar – I

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – I” : 1913 yılından geliyor

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – I

    Bir fotoğraf ki başlı başına bir tarihe bedel! O günü yaşamış, o levent yapılı futbolcular grubunu görmüş, onları o parlak devirlerinde alkışlamış kaç kişi kaldı acaba?

    Bu fotoğraf Türk spor tarihinin tam 41 yıl önceye ait şerefli bir gününü yaşatıyor. Fenerbahçe tarihinin kıymettar bir sahifesini canlandırıyor! Evet; bilen, hatırlayan aramızda kaç kişi kaldı acaba?

    Bu resim 10 Mart 1913 pazar günü Kadıköy (Union Club), yâni şimdiki Fenerbahçe stadında çekilmiştir. İstanbul şampiyonu Fenerbahçe, İngiltere’nin Akdeniz bölgesi şampiyonu NEOZELAND takımı ile tarihinin ilk ecnebi maçını yapmağa çıkmıştır.

    İstanbul’un namağlup şampiyonları o levent kadroları ile o gün tarihlerinin bir şeref faslını açmak üzere bulunduklarından tabiatıyla bihaberdirler! Ne onlar, ne rakipleri ve ne de seyre gelen kalabalık o gün Fenerbahçe tarihine alın teriyle yazılacak ilk ecnebi galibiyetinin bu kulübümüzün hayatında pek mutlu bir darbımesele başlangıç olacağının farkında bile değildirler…

    Gerçekten, (ecnebi takımlar karşısında daima muzaffer Fenerbahçe!) darbımeseli, bugün, Fenerbahçe’nin milletine abidevi bir armağanı ise, bunun temeli, 41 sene evvel şu resimdeki 11 aslan yapılı Sarı-Lacivertli tarafından ve bu fotoğrafın çekilmesinden bir buçuk saat sonra atıldı…

    Onları tanıdınız mı? Hiç değilse, bir kaçını? Gerçi, çoğu artık ebediyete göçmüş bulunmaktadırlar! Fakat Allah uzun ömürler versin, aramızda olanlarını; bir ikisini de mi tanımadınız? Öyle ise, işte adları:

    Oturanlar (sol baştan): Şehit Arif, merhum Sabri, kaleci Ali Sait, K. Boris ve merhum Kemal Aşki’dir.

    Ayaktakiler (yine soldan): Hasan Kâmil (Sporel), son harbde müteveffa meşhur santrhaf Alman Wilhelm Kohlhammer, Sait Salâhaddin (Cihanoğlu), merhum Galip (Kulaksızoğlu), merhum otomobil Nuri ve Tripo.

    Feslilere gelince; sol başta Yahya Berki, ortada Nasuhi Baydar, sağda Fenerbahçe’nin ismi başlı başına bir tarih olan fedakâr ve öz evlâdı muhterem Elkâtipzade Mustafa (Kâtipoğlu) dur.

    Bu tarihi maçı santrfor Hasan Kâmil ve soliç Sait Selâhaddin’in golleriyle Fenerbahçe 2-1 kazandı. Sait Selâhaddin’in galibiyet golü, bilhassa, kıymetli bir hâtıradır ve İngilizlerin bile takdir ve hayranlıklarını mucip olmuştu… Topla beraber hasım kaleye hücum eden Fenerbahçe’nin o meşhur ve acar soliçi İngiliz sağ müdafinin şiddetli bir şarjı ile yere kapaklanmış, fakat ikinci ve enerjik bir hamle ile hasmından tekrar söktüğü topu ceza çizgisi üzerinden şimşek gibi bir şutla İngiliz ağlarına takıp Fenerbahçe’yi, tarihinin bu ilk ecnebi maçında muzaffer kılmıştı.

    (Gelecek resim ve yazı; 31 yıl önceye ait fevkalâde bir merasim sahnesidir: Mütarekede, bir zafer silsilesinden sonra, 11 Fenerbahçelinin göğüslerine altın madalyalar takılıyor…)

    Rüştü Dağlaroğlu – 28 Mart 1954 – Akşam Gazetesi