Etiket: Müzeyyen Senar

  • Muvakkar Recaizade

    Muvakkar Recaizade

    Muvakkar Ekrem Talu (veya kartvizitinde yazdığı gibi söyleyecek olursak Muvakkar Recaizade) Türk spor tarihinin en ilginç isimlerinden biri… Galatasaraylı olduğu halde Fenerbahçe’ye büyük saygısı olan bu güzel insanı kendi satırlarından okuyun istedik. Keyifle…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    İşte Size Anlatıyor

    Mikrofonda Size Futbol Maçlarını Anlatan… Ben!

    Bana ne sorulabilir? Bunu kendim de düşündüm.

    Henüz “iki” yaşındayım!

    Evet! Öyle…

    Çokbilmişlerden biri, hayatın kırkında başladığını demesine göre, demeli ki iki senedir hayattayım.

    Duyduğum, bu müellif, kadınlar için çıkardığı bir başka eserinde de hayatın ellisinde başladığını buyuruyormuş. Hani nerede ise “Hayat mezarda başlar” diyesi gelecek.

    Müzeyyen Senar değilim ki modadan, Hamiyet değilim ki gazelden, Ahmet Üstün değilim ki sevgili mektuplarından bahse salâhiyetli olayım.

    Bana ne sorulabilir?..

    Bunu kendim de düşündüm.

    Sevdiğim yemeğin, giydiğim yeleğin, kirlettiğim gömleğin okuyucuyu pek ziyade alâkalandıracağını ummadığım için bunları giyiyorum.

    “Hiç âşık oldunuz mu?..”

    Aman ne güzel bir sual..

    Evet, bir defa oluyordum üstümüze adam geldi!

    Ben hakikî aşkı böyle anlarım. Fröyd’ü çok okuduğumdan değil, işin aslı astarı budur da ondan…

    Şişmanım, kısayım, topalım…

    Tam görücüye çıkacak tip…

    Buna rağmen dünyanın em güzel ve en iyi iki evlâdına sahibim.

    “Servet” olarak bunlardan başka bir de Ankara’da rahmetli Beden Terbiyesi Teşkilâtında bir arkadaşım var.

    Son derecede milliyetperver, epey dindarım. Bayrağımdan mukaddes bir şey tanımıyorum. Çok sonra da çocuklarım gelir.

    “İhtiras” halinde iki şeye bağlandım. İkisinin de idbarına uğradım. Bunlardan biri “futbol”dur. Öbürünün ismi lâzım değil…

    Futbolü oynamıya doyamayınca yazdım. Yazmaktan da bıkınca konuşmağa başladım.

    Benim mikrofona gelişim meselâ penisilinin keşfine benzer. “Tesadüfen” olmuştur. Kendimi amma da kıymetlendirdim! Fakat soba borusunun icadı da tesadüfendir. (Estağfurullah!)

    “Başıma gelen en komik veya en acı hadise?”

    Öyleleri olmuştur ki gülmek mi ağlamak mı gerektiğini kestirememişimdir.

    Bir Galatasaray-Fener maçını anlatışımın ertesi sabahında rastladığım bir Beşiktaşlı: “Bizim takımı amma da kötülemişsin… Filanca söyledi” diye tarizde bulunmuş, “Filan kale golden kurtuldu” demekliğim üzerine de bana bir çikolata firmasını reklam ettiğim resmen ihtar edilmiştir.

    “Kırkıncı defa şerefyab olduğum mikrofon önünde heyecan duyar mıyım?”

    Elbette duyarım. Fakat bu “ilk gün”ün heyecanı nispetinde değildir. Esasen her mevzu ve hadise önünde hararetli ve heyecanlıyımdır. Bu karakterimi hiçbir zaman frenleyemedim. Şikayetçi de değilim.

    Her güzel şeyi sever, her canlı mahluka karşı sevgi beslerim.

    Müzik, okumak, yazmak, konuşmak, dans, sinema, sevilmek, güneş, fırın makarnası, kabak tatlısı, Ava Gardner en hoşlandığım şeylerdir.

    Hoşlanmadıklarım: Siyaset, bizde seyrüsefer, rüzgar, sarkıntılık, münakaşalarda şahsiyat, arapça filmler, rakı, koro halinde tarihi müzik, faullü oyun…

    En sevdiğim sanatkar: Nazım Hikmet.

    En sevmediğim vatandaş: Nazım Hikmet.

    “Hangi kulübü tutarım?”

    Kupkuru… Bitarafım.

    Beğendiğim kadın tipi: Karıma benzetilir…

    Muvakkar Ekrem Talu | Taha Toros Arşivi

    Muvakkar Recaizade
    Muvakkar Recaizade
  • Fenerbahçe’nin Konseri

    Fenerbahçe’nin Konseri

    Öz Fenerbahçe dergisinden muhteşem bir yazı daha… 24 Ağustos 1950 tarihinde, Türkiye Şampiyonu Fenerbahçe için düzenlenen konserde birbirinden ünlü isimler sahne almış ve Fenerbahçeli sanatçılar, sayıca Galatasaraylı ile Beşiktaşlı sanatçıların toplamından daha fazla çıkmış. Huzurlarınızda Fenerbahçe’nin konseri ve muhteşem hatıralar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe’nin Konserinde Birkaç Saat

    24 Ağustos Perşembe akşamı Açıkhava tiyatrosunda verilen Türk musikisi konseri misafirlere zarif ve zevkli bir gece geçirtti.

    Perşembe gecesi Açıkhava Tiyatrosu’nda Fenerbahçe kulübü yararına tertip edilen konser münasebetiyle 20’ye yakın saz ve ses sanatkarını – tabir caizse- birbirlerinden habersiz yakaladım. Bir taraftan gecenin hatırası olarak saklayabileceğiniz resimlerini çekerken diğer taraftan da, sevdikleri kulüpleri ve oyuncuları sordum.

    Öyle ya, Hamiyet Yüceses’in kilosunu ve boyunu merak eden okuyucular olur da sevdiği futbolcuyu ve tuttuğu kulübü öğrenmek isteyen kimse bulunur mu?

    Doğrusu bunu ben de çok merak ediyordum. Daha pek erken saatte kuliste mecmuamız sahibi Cihat Arman‘la buluştuğumuz zaman ilk önce üstad Münir Nurettin’i gördük. Yüksek sanatkarın hangi kulübü tuttuğu malûm… Tabii Fenerbahçe, üstelik üstad Fenerbahçeli oluşunu teyit eder mahiyette kravatını bile sarı-lacivert intihap etmişti.

    Nasıl da belli oluyor aşırı kulüpçüler diyeceksiniz. İşte Ahmet Üstün baştan aşağı siyah beyaz giyinmişti.

    Sevimli sanatkar sualimiz karşısında şöyle bir etrafa baktı:

    • Vallahi ben bütün kulüpleri severim. Yalnız diğerlerinden farklı olarak biraz Beşiktaş’ı…

    Bu sırada Ahmet Üstün, Münir Nurettin’e “Vay hocam! Nasılsınız?” sualiyle yanımızdan ayrıldı. Elimi öptüğünü gördük. Münir Nurettin de Ahmet Üstün’ün sırtını okşayarak şöyle dedi : “Sen artık görmeyeli büyümüşsün”

    İşte şimdi de kahramanlık türküleri okuyucu Mustafa Çağlar’la karşı karşıyayız. Sualimizi gayet sakin olarak dinledi ve coştu. (Hani o gazellerinde olduğu gibi)

    • Ne diyorsunuz Allah aşkına? Bu ne biçim sual? Benim Fenerbahçeli olduğumu bilmeyen var mı? İsterseniz hüviyetimi göstereyim. Hey gidi günler hey.. Biz Fenerbahçe kulübünde az mı sabahladık?
    • Peki ya sevdiğiniz futbolcular?
    • Hepsi evet tereddütsüz bütün Fenerbahçeliler.

    Daha Mustafa Çağlar’la konuşmamızı bitirmeden bayan Rikkat Uyanık’la karşılaştık. Değerli okuyucumuz diyor ki :

    • Çocuklarım Fenerbahçe hastasıdır, ben de onların hastasıyım! Binaenaleyh Fenerbahçeliyim. Başta Cihat olmak üzere bütün Fenerbahçelileri severim.

    Bakınız sayın okuyucular, biricik fasıl okuyucumuz Can Akşit göğsünü kabartarak “Fenerbahçeliyim” dedikten sonra neler söylüyor:

    • Fenerbahçelileri asaletlerine, temiz karakterli oluşlarına binaen çok sever ve iftihar ederim.

    Yetmez mi, diyeceksiniz? Fakat Can Akşit Fenerbahçelilerin daha bir çok meziyetlerini sayıp döktü, onları burda bu satırlara sığdırmaya imkan yok.

    Zehra Bilir (Ha bu diyar) şarkısını okuyarak aramıza girdi, konuşma arasında mütemadiyen:

    Tiridine bandım
    Bedava mı sandın?
    Para verip aldım
    şarkısını mırıldandı.

    Kıymetli sanatkar:

    • Ah siz gazeteciler insanı hiç boş bırakmazsınız, diye lafa girizgah yaptıktan sonra : Evvelden koyu Fenerbahçeli idim, fakat oğlumu Galatasaray’a yazdırınca, zoraki Galatasaraylı oldum. Kar, fırtına, tipi dinlemem, hiçbir maçı kaçırmam. Futbolculardan Galatasaraylı olmama rağmen, biraz evvel, Osman Nihad’ın takdim ettiği Fenerbahçeli santrfor! Cihat’ı çok beğenirim. Bunu bilhassa böyle yazın.

    Suzan Güven ismini unutabiliriz veya yanlış yazabiliriz telaşına kapılmış:

    • Allah aşkına yazın. Suzan Güven küçükten beri Fenerbahçeli imiş yazın, diyor.

    Bu gece de Hamiyet’i bekleye bekleye bir hal olduk… Bermutad daha soluk almadan ilk önce objektifimizi sonra sualimizi tevcih ettik.

    • Ben futboldan ne anlarım, ne seyrederim. Mamafih bütün kulüpleri severim. Size isim söylesem, söylemediklerimin hatırı kalır…

    Bu sırada konuşmalarımızı dinleyen Cihat Arman’ı Hamiyet’e tanıtmaya kalktılar. Fakat Cihat daha evvel davranarak “Evet, Fenerbahçeli Cihat. 52 kiloda güreşiyorum” dedi.

    Biz gülüşürken Hamiyet:

    • Gerçi ben maçlara gitmem dedim amma, ara sıra tebdili kıyafet eder de giderim ve müsaadenizle kimin ne olduğunu bilirim…

    Biraz sonra da, şirin sanatkar, Mefharet Yıldırım Fenerbahçeli olduğunu söylerken içimden “Garanti biz rekoru kırdık” diyordum. Mefharet Yıldırım ayrıca B.J.K.’dan Faruk’u beğeniyormuş. Çünkü Faruk amcazadesi imiş.

    Müzeyyen Senar geldiği zaman vakit gece yarısını geçiyordu.

    • Durun ayol… Çakır’dan geliyoruz, diyerek arzı endam etti.

    Şahane bir gece elbisesi giymişti.

    • Siz sormadan ben söyleyeyim. Bal gibi Galatasaraylıyım dedi. Maçlara pek seyrek giderim.

    Bu esnada resim çekilirken, Cihat Müzeyyen’e takılıyordu :

    • Com bien plastre

    Müzeyyen de o şakrak sesiyle ve verdiği pozunu bozmamaya uğraşarak :

    • Dur ayol Cihat. Kendini Roma’da mı sandın?

    İşte sayın okuyucular ses ve saz sanatkarlarının bir resmigeçidi diyebileceğimiz bu konser Müzeyyen Senar’ın şarkılarıyla biterken 6 okuyucunun Fenerbahçeli, 3’ünün Galatasaraylı ve birinin Beşiktaşlı olduğunu öğrendik.

    Fenerbahçe 6’ya karşı 4 sayıyla Beşiktaş-Galatasaray muhtelitini ekarte etmiş oldu.

    İsmet Gümüşdere / Öz Fenerbahçe – 28 Ağustos 1950 (Fenerbahçe’nin Konserinde Birkaç Saat)


    Perşembe gecesi Açıkhava tiyatrosundaki Fenerbahçe’nin büyük konserinden muhtelif resimler:

    Can Akşit, Necdet Gezen’e Fenerbahçe’nin asaletinden bahsederken Mualla Yakar da kulak misafiri oluyor. Gecenin en yüksek sanatkarı Zehra Bilir’in hoş bir pozu, Üstad Münir Nurettin arkadaşımız Osman Nihad’la konuşurken Sadi Işılay da istirahat halinde. Müzeyyen Senar Işıl ise saçlarına tuvalet yaptırıyor, öğrendik ki bu resmi model olarak Paris’e gönderecekmiş. Kadınlar tuvaletle meşgul olurken Şerif İçli de ekmek peynire yatarak açlığını gideriyor. Hamiyet Yüceses “Çeşmi siyah”ı mı okuyayım diye düşünürken Osman Nihad’la Suzan Güven ne karar vereceğini bekliyorlar. Kulüp değiştiren Rikkat Uyanık bunun izahını yapmakta. Gecenin en güzel numarası Cihat Arman kulis arasında tambur çalıyor. Ahmet Üstün ve Mefharet Yıldırım’la Suzan Güven’in samimi bir pozları.

  • Müzeyyen Senar’la Roma’da Bir Saat

    Müzeyyen Senar’la Roma’da Bir Saat

    Belki sadece çok uzakta olduğu için, belki de gerçekten her şey daha kaliteli olduğundan… Her nedense çok özlenen zamanların birinde, 1950 yılında Fenerbahçe’nin Sarı Kanarya’sı Cihat Arman, Roma’da Müzeyyen Senar’a rastlamış. Öz Fenerbahçe dergisinde “Müzeyyen Senar’la Roma’da Bir Saat” başlığıyla yayınlanan yazıda Fenerbahçe’nin aynı zamanda kuvvetli bir kaleme sahip olan efsanesi, bu büyük tesadüfü yazıyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Rengarenk Şortlar

    Roma’dan İstanbul’a hareketimden bir gün evveldi. Son defa olarak caddelerde sağa sola ve vitrinlere bakınarak dolaşırken gözüm, bir dükkanın içinde Galatasaraylı Bülent’le Beşiktaşlı Faruk, önlerine serilmiş olan bir sürü rengarenk şortlardan hangisini alacaklarını şaşırmış vaziyette idiler. Kendilerine daha merhaba dememiştim ki arkamdan “Ayol ben bundan bir şey anlamadım. Daha büyük ve irisi yok mu?” diye bir kadın sesi geldi. Merakla arkama dönüp baktığım zaman bir de ne göreyim. Telaşlı telaşlı konuşarak elinde mavi bir şortla bize doğru gelen kadın, sevimli ve kıymetli ses sanatkarımız Müzeyyen Senar Işıl değil mi?

    Kendisinin Roma’da olduğunu bilmediğimiz ve böyle bir karşılaşmanın da olacağını hiç tahmin etmediğimiz için doğrusu hayret ettim. Meğer masanın üzerine yayılan şortlar Müzeyyen Senar’a beğendirilmek için çıkarılan şortlarmış ve her seferinde giydiği şort vücuduna uymadığı için bir yenisini prova ediyormuş ki işte bu son provadan dönerken de ben gelmişim.

    Merhaba ve hoşbeşi müteakip kocasına, çocuklarına ve kendine birer şort aldıktan sonra dışarı çıktığımız zaman kıymetli sanatkarın haline gülmekten kendimi alamadım.

    Kuş Dili

    Başındakı eşarpı, belindeki kuşağı ve ayağındaki cicili bicili şosetler ve sandal ayakkabılarından başka, kucağındaki paketlerle Müzeyyen Senar bambaşka bir tip olmuştu. Bu haline bizim kadar kendisi de gülerken bir taraftan “Elimde bir maşa eksik değil mi?” diyor, diğer taraftan da, Roma’daki alışverişlerinde güçlük çektiği için bize rastlamaktan mütevellit yüzünde bir memnuniyet okunuyordu.

    Dükkanların kapanma saati yaklaştığından ve ertesi sabah da Napoli’ye gideceğinden ne varsa hepsini almak için elini çabuk tutuyordu. Bu arada girdiğimiz dükkanlarda sanatkarımızın elinin çabukluğuna, dükkan müstahdemleriyle “kuş dili” anlaşmasına ve tatlı dili sayesinde, fiyatı maktu olan malları pazarlık suretiyle daha ucuza almasına hayret ettim. Her aldığı malın fiyatını düşürmesi, kendisine niye daha evvel rastlayıp da biz de aldıklarımızı ucuza temin edemedik diye bizi bayağı üzdü.

    Ön Po İskonto

    Emprime ve bin bir çeşit mal satan mağazalara girip çıktıktan sonra en enteresan alışveriş ayakkabı mağazasında oldu. Müzeyyen Senar’ın, vitrinde beğendiği bir ayakkabıyı çıkaran dükkan sahibi tam ayağına giydirmek üzere idi ki sanatkarımızın, seyrüsefer memuru gibi elini havaya kaldırarak “durrrr” demesi üzerine adamcağız şaşırdı kaldı. Müzeyyen Senar ayağındaki şosetlerle ayakkabının büyüklüğünü küçüklüğünü anlayamayacağı için çantasına bir de ipekli çorap koymuştu. Dur işaretinden sonra şoset çıkarak ipek çorap ayağa giyilince dükkan sahibi işin farkına vardı ve ayakkabıyı giydirdi. Bu enteresan alışverişe İtalyan kadar ben de şaşmış ve hemen makinemi hazırlayarak bu çorap değiştirme faslının resmini çekmiştim. Etrafın aydınlanmasıyla beraber şaşıran Müzeyyen Senar, beni İstanbul’da rezil edeceksin, derken bir taraftan da pakete sarılan ayakkabının pazarlığını yapıyordu. Adamın bütün ısrarlarına rağmen Müzeyyen Senar’ın, elinin şahadet parmağının yardımı ile de “Ne olur, birazcık, ön po iskonto yapın” demesi bizleri gülmekten kırıp geçiriyordu. Netice malum. Adam iskontoyu yapmıştı. Son alışverişten çıkarken hava kararmış ve kepenkler yavaş yavaş inmeye başlamıştı. Kendisine iyi yolculuklar dileyerek ayrılırken bir yandan da “aman bunları yazma” der gibi bakıp gülüyor ve o da bizlere iyi yolculuklar temenni ediyordu.

    Cihat Arman / Öz Fenerbahçe – 26 Haziran 1950 (Müzeyyen Senar’la Roma’da Bir Saat)

  • Sabite Tur

    Sabite Tur

    Türkiye’nin sanat hayatına damga vuran Fenerbahçeliler de Fenerbahçe tarihinin önemli birer parçası… 1950’li yıllarda “Sarı Kanarya” Cihat Arman‘ın yönetiminde çıkan Öz Fenerbahçe dergisinde, Çeşm-i Yeşil imzasıyla yayınlanan bir seri vardı. “Şayet Sporcu Olsalardı” isimli bu serinin konuklarından biri de Sabite Tur (Gülerman) olmuştu. “Hakem olmak işime gelmez. Çünkü istemeyerek de olsa Fenerbahçe’yi tutardım” diyen unutulmaz musiki üstadını aşağıdaki röportajlarıyla analım istedik.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Sabite Tur

    Daha seansına epey var. Çünkü sahnede Müzeyyen Senar okuyor. Ondan sonra Perihan Altındağ Sözeri, daha sonra da Sabite Tur. Elimdeki kağıda eğilmiş, sualleri gözden geçiriyor. Eski Türkçe notlar olduğu için doğrularak yüzüme bakıyor.

    Ne güzelmiş şu yazı. Okurken ve yazarken gayet kolay oluyormuş. Bilenlerin ağzından işittiğimiz bu.

    • Bilmem, belki ben alıştığım için olacak, hakikaten gerek okunuşunda, gerekse yazılışında hem bir çabukluk var, hem de rahatlık. Nihayet bu yazının müdafaasını yapacak değilim. Şimdiki yazı yazanlarda alışkanlık sebebiyle olacak, aynı surette yazıp okuyanlar çok. Dönelim esas mevzuumuza : Sporla alakadar olur musunuz?
    • Ziyadesiyle…
    • Hangi sporu daha çok seversiniz ve neden?
    • Yüzmeyi… Çünkü layıkıyla meşgul olduğum spor bu. Onun için daima yazı iple çekerim.
    • Peki hangi kulübe karşı sempatiniz vardır? Nerelisiniz? dedikleri zaman ne cevap verirsiniz?
    • Hiç tereddütsüz “Fenerbahçeliyim” derim.
    • Yeniden dünyaya gelseniz ne olmak isterdiniz?
    • Bunu bana bir başka sefer de sormuşlardı. Sincap olmak isterdim. Nedense o mahlukata karşı yakın bir alakam vardır. Walt Disney’in çizgilerinde onu o kadar sempatik bulurum ki isterim ki bütün film devamında yalnız o oynasın.
    • Belki mübasebetli değil ama merak bu. Kadınlar arasında bir futbol takımı yapılsa, hangi mevkide oynamak isterdiniz?
    • Santrfor… Şöyle, sahaya takımın dizilişini gözümün önüne getiriyorum da gol atma avantajını daha ziyade o mevkideki oyuncuya yakıştırıyorum.
    • Mesela güreşçi olmanız icap etse, hangi siklete çıkardınız?
    • Kendi kilom (70) olduğu için zayıflama zahmetine katlanmadan (73)e çıkardım.
    • Bakıyorum, Celal’in kilosuna rakip çoğalıyor.
    • Doğrusunu söylemek lazım gelirse, güreşçi olacak herhangi bir kimsenin de en az Celal kadar güreş bilmesi icap etmektedir. Bizde bir iki siklet var ki onlar daha mindere çıkarken bile bir gönül rahatlığı hissederiz.

    Hakem Olsam Fenerbahçe’yi Tutardım

    • Hakem olmak ister miydiniz?
    • Katiyen. Bir kere kendi kulübümü iltizam ederdim. Ve bu bir nevi tesir altında kalmak olduğuna göre, bugünkülerden hiç farkım olmazdı. Bugünkülerin durumuna düşmektense, yaşımı bile sormalarına razıyım. Düşünün fedakarlığımı.
    • Boksu sever misiniz?
    • Tahammülüm yoktur. Ağzı burnu, bir tarafa çarpılmış bir adamın arz edeceği manzarayı hoş karşılayacak babayiğite rastgelmek pek enderdir zannederim. Bak, yalancı olduğunu bildiğim için filmlerdeki dövüşlere bayılırım. Hele Mickey Rooney’in “Şöhret ve Para”daki boksör rolü öyle hoşuma gitti ki deyme gitsin.
    • At yarışlarına gider misiniz?
    • Aman, aman! Kumarbaz olmadığım için at yarışlarına da gitmem…
    • Peki horoz dövüşü seyrettiniz mi? Yahut da böyle bir şeyi merak eder misiniz?
    • Meraka değer bir şey bulacağımı zannetmediğimden, alaka da göstermem. Esasen hayvanların birbirlerini yemelerine tahammül edemem doğrusu.
    • Ya kış sporlarını?
    • Kış sporlarından, iyice giyindikten sonra, karda yürümeye bayılırım. Yerlerde buz olmamak şartıyla ama… Allah muhafaza, yerler don tuttu mu, yürürken benim de dizlerimin bağı çözülür. Onun için pamuk gibi yumuşak karda gezmeyi severim.

    Heyecan Tutkusu

    • İki meslek arasında bir tercih yapmak icap etseydi, pilot mu, yoksa denizaltıcı mı olmak isterdiniz?
    • Pilot olmayı tercih ederdim. Tayyareyi çok seviyorum. İnsan bir tayyareyi uçarken, kendisi yerden seyretti mi hiçbir fevkaladelik görmüyor ama bizzat kendisi uçtu mu bambaşka bir alemde yaşıyormuş gibi bir hal oluyor. Hele bulutlar arasına girdiniz mi, insana biraz da korku ve heyecan veriyor, onun için de ayrı bir zevk duyuyorsunuz…
    • Otomobil kullanmayı…
    • Öğrendiğim zaman seveceğimi de tahmin ediyorum.
    • Peki, madem ki heyecanlanmak size ayrı bir zevk veriyor, radyoda bir milli maç dinlerken ne hissediyorsunuz?
    • Aman, müthiş heyecanlanırım. Ve o zaman katiyen etrafımda konuşulmasını istemem… Ben tabii bilmiyorum, daha doğrusu farkında değilim, heyecanımdan yumruklarımı falan sıkarmışım…
    • Tamam… Bir gün bu kapıdan girip de, sizinle mecmua hakkında bir röportaj yapacağımı söyleyecektim. Odada kimse olmadığı halde ayakta, kapıya doğru yüzünüz dönük ve yumruklarınızı sıkmış, yüzünüzdeki ifadeden birine kızmış gibi durduğumuzu görünce bir şeye sinirlendiğinizi zannederek, o gün bu niyeti açığa vurmamıştım.
    • Evet hatırlıyorum. Gazino sahibinden ricada bulunmuş ve odamıza bir hoparlör koydurarak maçları takip edeceğimizi söylemiştik. İhtimal bizden birisinin yenilmek üzere olduğu bir andı o.

    Çeşm-i Yeşil / Öz Fenerbahçe – Sabite Tur


    Sadun Aksüt’ün Sabite Tur Gülerman ile Yaptığı Söyleşi