Benim çocukluğumda İstanbul’un, insanı Fenerbahçeli yapmak için bir sürü gerekçesi ve cazibesi vardı. İstanbul 1940 yıllarında 600 bin nüfuslu göğü ve denizi masmavi, futbol oynanacak arsası pek çok, havası tertemiz, ulaşımın tamamı tramvay ve vapurlarla yapılan, insanları medeni, kutu gibi bir şehirdi.
Fenerbahçe benim çocukluğumda futbolda tekniği öncelikli mahalle bızdıklarının gözdesi idi. Cihat Arman, Esat Kaner, Fikret Kırcan, Naci Bastoncu süper teknikleri ile gece rüyalarımızı bile süsler, atletizmde Balkan Şampiyonu olan Melih Kotanca futbolda ilk saydıklarım kadar flaş olmasa bile top oynadığı ve leblebi gibi goller attığı için bizlerce Fenerbahçe’nin ikinci kahramanı olarak yorumlanırdı.
Fenerbahçe o zamanlar şampiyonluk rekorunu en fazla elinde bulundurduğu için sevilirdi. Fenerbahçe milli takıma en çok futbolcu verdiği, milli takımda en çok gol atan futbolcular Fenerbahçeli olduğu için sevilirdi. Topkapı’da oturmama rağmen denizi, Kadıköy’ü ve Fenerbahçe stadı ile kulübünün bağlık bahçelik köşklü bir yerde olmasını ben kendimce çok aristokrat ve ayrıcalıklı bulduğum için ayrı bir sevgi sebebi diye o semtler bozuluncaya kadar aklımda ve gönlümde tutmuşumdur. Fenerbahçe’nin bir de işgal yıllarında İstanbul halkına futbolla verdiği bir mutluluk vardı. Bütün müstevli takımlarını sahada yenmiş ve bu moral bakımından kırık halkın dinamiği olmuştur.
Delikanlılığımızın en görkemli günlerinde Fenerbahçe idmanlarına Cihat Arman, Selahattin Torkal, Halil Özyazıcı, Erol Keskin ve Mehmet Ali Has ile ayni vapurda gitmenin heyecanı şu gün bile yüreğimin en zengin vuruşudur. Kadıköy vapur iskelesinden indikten sonra o tüm zamanların en büyük futbolcusu Lefter’in adadan gelişini beklemek ve onunla birlikte Kadıköy toprağında birkaç adım atma hangi futbol hazzı ile değişilebilirdi. O Can Bartu ile Birol Pekel’in çocuk halleriyle Bahariye’deki arsa top şeytanlıklarını seyretmek, hangi stat filmi ile değiştirilebilirdi?
Şu ihtiyar yaşımda şimdi düşünüyorum. 1990 yılından sonra İstanbul mahallelerinde çocuklar niye Fenerbahçe’yi tutsunlar, niye Fenerbahçeli olsunlar diye… Fenerbahçe’nin ne Türkiye’de saha tarihi olan, o yerden ayağa paslı dantel örer gibi oyun şekli kalmış, ne de en teknik adamların o çatı altında toplanacak niyetleri. Fenerbahçe artık ne milli takıma en fazla oyuncu veren takımdır, ne o takıma gol kralını veren ekiptir. Türkiye’deki bütün şampiyonluk rekorları Fenerbahçe’nin elinden uçmuştur. Ne kalmıştır isminden başka bu vatanda…
Başka takımlar UEFA Kupası’nı, Süper Kupa’yı müzelerine götürmüş iken, yerli tenekelerle çocuğu nasıl Fenerbahçeli yaparsınız artık…
Beraberlik bile şampiyon olmamıza mâni idi. Sahaya çıkarken kaptan Büyük Fikret “Hadi bakalım asıl maç şimdi” demişti…
Sedat Bayur, 1934 senesinde Fenerbahçe kulübünde futbola başlayarak 4üncü, genç ve B takımlarında oynamış ve nihayet 1936 senesinde A takımına girerek üç sezon muvaffakiyetle sağbek olarak sarı-lacivertli kadroda yer almış, tahsil için Ankara’ya gitmek zorunda kalınca da futbolu bırakmıştır.
Fakat idarecilik sahasında Fenerbahçe’ye yardım etmekten geri kalmamış ve futbol takımında umumi kaptanlık yaptığı gibi, basketbol şubesi kaptanlığına da getirilmiştir. Bu sene sıhhi sebepler yüzünden bu vazifesinden feragat eden Bayur, halen 38 yaşındadır ve Genel Sigorta’da muhasebe ve tahsilât şubeleri müdürü bulunmaktadır.
Kısa futbol hayatımda birçok mühim maçlar oldu. Bunlar arasında hâlâ unutamadığım karşılaşma ilk defa birinci takımda oynadığım bir şampiyonluk maçıdır. Zira 1936 – 37 senesinde ilk defa tertip edilen milli küme şampiyonası çok kritik bir durum arz ediyor, takımın sona kalan üç mühim maçı; Galatasaray, Beşiktaş ve Güneş karşılaşmalarını kazanması gerekiyordu.
Beşiktaş ve Galatasaray’ı yenmiş, bir tek Güneş maçımız kalmıştı. Perşembe günkü antrenmandan sonra salonda çay içiyorduk. Antrenör Elliot Pazar günkü maçtan konuşuyor ve takımı açıklıyordu. Birden omuzuma vurarak, “Pazar günü Güneş’e karşı oynayacaksın” dedi.
O kadar sevindim ve şaşırdım ki, taa maç saatine kadar nasıl oynayacağımı düşünüp, hayaller kurdum. Hatta her gece rüyamda maç yaptım. Hem ilk defa birinci takımda oynayacağım, hem de çok kritik bir karşılaşma olduğu için heyecanlıydım. Zira beraberlik halinde dahi (galiba Galatasaray olacaktı) şampiyonluğu kaybediyorduk.
O zamana kadar A ve B takımları arasında yaptığımız maçlar çok iddialı olur ve B. Fikret’le çekişirdik. Bu sebepten soyunurken kaptan yanıma gelmiş; “Hadi bakalım asıl maç şimdi, göster kendini” demişti. Bende büsbütün renk atmıştı. Neyse ki sağ haf oynayan Cevat ağabey beni teselli ederek; “Hiç heyecanlanma, antrenmanlardaki gibi oyna, göreceksin muvaffak olursun” dedi.
O gün; (30 Mayıs 1937) Hüsamettin, Sedat, Lebib, Cevat, Angelidis, M. Reşat, Niyazi, Naci, Namık, Esat, B. Fikret tertibindeki kadromuz güzel bir maç çıkardı. Oyun karşılıklı gollerle 1-0, 1-1, 2-1, 2-2, cereyan etti ve 4-2 lehimize neticelendi. Gollerimizi (aklımda yanlış kalmadıysa) Namık, B. Fikret ve Naci paylaşmıştı.
Fenerbahçe stadının pistlerine kadar dolup taştığı bu şampiyonluk maçının bir de enteresan hatırası vardır. Fenerbahçelilik aşk ve sevgisinin ne derece kuvvetli olduğunu göstermesi bakımından üzerinde duracağım.
Sol bek Lebip (Elmas), bir topa çıkışı sırasında düşerek kolu omuzundan çıktı. İlk devrenin 15inci dakikası olmasına rağmen Lebip bu haliyle bütün maçı oynayarak galibiyette maddiyattan çok maneviyat üzerine tesir edip takımı kamçılayarak rol oynamıştı.
Maçtan sonra bizler Deniz Kulübü’ndeki ziyafete giderken zavallı Lebipçik otomobille hastaneye götürülüyordu.
O zamanki Fenerbahçelilik işte böyleydi…
Sedat Bayur – 5 Aralık 1955 – Fenerbahçe Spor Gazetesi
9 Eylül 2023 tarihinde yapılan Fenerbahçe Olağanüstü Tüzük Tadili Genel Kurulu‘nda Yönetim Kurulu Üyemiz Sayın Simla Türker Bayazıt‘ın fikri, emeği ve uygulamasıyla hayata geçen 28 Şampiyonluk Yolu, büyük ilgi topladı.
Unutulduğunu düşünen sporcu aileleri de büyüklerini bu yolda görünce çok mutlu oldular…
Görselleri seçme ve metinleri yazma onurunu bize layık gördüğü için Simla Hanım’a sonsuz teşekkür ediyor, kronolojik sırayı herkesin görebilmesi için sitemizde de paylaşıyoruz…
Futbolun Türkiye topraklarına geldiği senelerde Saint Joseph Lisesi’nin çatısından çekilen bir fotoğrafta Papazın Çayırı. (1904) (Seyhun Binzet Koleksiyonu)Fenerbahçe’nin kazandığı ilk resmî şampiyonluk: 1911-1912 İstanbul Ligi!Prof. Dr. Erhan Afyoncu ve Prof. Dr. Vahdettin Engin tarafından arşivde bulunan, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün resmen tescil edildiğini gösteren belge. (1913)Fenerbahçeliler, ilk kez yabancı bir rakip karşısında. (23 Mart 1913)Aralarında Alaaddin Baydar ve Şekip Kulaksızoğlu gibi isimlerle beraber, Fikret Mualla’nın da bulunduğu Fenerbahçe üçüncü ve dördüncü takımları, bundan 110 yıl önce. (1913)Fenerbahçe’nin 18 yıl boyunca ikamet ettiği ve Atatürk’ün de şereflendirdiği Kuşdili Lokali’nin açılışı. (20 Mart 1914)Fenerbahçe’nin Kuşdili Lokali’nde salonu süsleyen spor malzemeleri. Doğduğundan beri, Dünyanın En Büyük Spor Kulübü.Fenerbahçe’nin kazandığı ikinci resmî şampiyonluk: 1913-1914 İstanbul Ligi!Fenerbahçe’nin ilk yurtdışı seyahati. 1914 Rusya!Mustafa Kemal Paşa’nın Fenerbahçe Kulübü’nü ziyaret ettiği sene çekilen bir fotoğrafı. (1918)Fenerbahçe, Mustafa Kemal Paşa’nın gazetesinde! 51 gün yayınlanan gazetedeki ilk ve tek spor haberi Fenerbahçe’ye dairdi! (30 Kasım 1918)Milli Mücadele yıllarında Malta’ya sürülen ve aralarında (Atatürk’ü Fenerbahçe Spor Kulübü Lokali’ne getiren) Fenerbahçe Başkanı Sabri Toprak’ın da bulunduğu Türk devlet adamları. (1920)İşgal senelerinde esir şehrin moral kaynağı olan Fenerbahçe, Kadıköy’de bir maçtan önce. (1921)Fenerbahçeli sporcular, millî mücadelede görev yapan arkadaşları arasında. (1922)3 Kasım 1922 tarihinde İstanbul’u işgalcilerden kurtaran Türk ordusunun temsilcisi Refet Paşa, Fenerbahçe Stadı’nın balkonundan halka hitap ederken. Fonda iki Fenerbahçe Başkanı birden var. Nurizade Ziya Songülen ve Hamit Hüsnü Kayacan.Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, 1 Ekim 1925 tarihinde Bursa’da (hayatında izlediği ilk ve tek kulüpler arası futbol müsabakasında) Fenerbahçe-Bursa/Ankara karması maçında!Atatürk, 1919’dan tam 8 sene sonra 1927 yılında İstanbul’a geri döndüğünde, O’nu denizde ilk karşılayanlar, Fenerbahçeli denizciler olmuştu. (Seyhun Binzet Koleksiyonu)1 Temmuz 1927’de Ertuğrul Yatı ile İstanbul’a dönen Gazi, Fenerbahçe açıklarından geçerken dürbün istemiş ve Fenerbahçe’ye bakarak “Şurası ne güzel bir yerdir” demişti.Tarih boyunca Papazın Çayırı, Union Club ve İttihat Spor Meydanı olarak anılan stadyum alanı, 1932 yılında Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün imzasıyla Fenerbahçe’ye verildi.Fenerbahçe tarihinin en büyük felaketi olan 1932 Kuşdili Yangınından sonra Fenerbahçe’nin yardımına koşanların başında Atatürk geliyordu.1934 yılında Atatürk, Fenerbahçe Stadyumu’na bir büstünün konmasına özel bir telgrafla müsaade etti. Bundan sonra Fenerbahçe’nin kuruluş yıldönümleri o büste çelenk konarak kutlanacaktı.17 Mayıs 1936 tarihinde Atatürk, yanındakilerle birlikte Fenerbahçe semtine son ziyaretini gerçekleştirdi.1921 yılında Fenerbahçe ve Altınordu futbolcularıyla takviye edilen Galatasaray, bir Avrupa turnesine çıktı. Bunlar ilk millî takım denemeleri sayılabilir.Türk milli futbol takımı, ilk maçını cumhuriyetin ilanından 3 gün önce, 26 Ekim 1923 tarihinde yaptı. Takvimler 1959’u gösterdiğinde milliler 70’in üzerinde maç yapmıştı.Türkiye Cumhuriyeti’nin sportif dış temasları yalnızca futboldan ibaret değildi. Fotoğraftaki atletizm millî takımı gibi, diğer spor branşları da yurtdışına gidiyor; Galatasaray kurucularından Büyükelçi Ruşen Eşref Ünaydın gibi devlet büyükleri tarafından ağırlanıyorlardı.Millî formayı ilk kez 1948 yılında giyen Lefter Küçükandonyadis (Selahattin Torkal ile birlikte) Fenerbahçe formasıyla hem 1959 öncesinde hem de 1959 sonrasında şampiyon olan iki futbolcudan birisiydi.Fenerbahçe’de 1959 yılından önce forma giyen ve “Sarı Kanarya” lakabıyla sembol olan Cihat Arman, millî futbolcularla bir arada.Türk futbol millî takımı bir maçtan önce seremonide… Arkadaki pankarta dikkat! Birkaç kez bu göreve gelen Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Orhan Şeref Apak, ilk kez 1959 öncesinde Başkanlık yapmıştı.Türk millî futbol takımı… 1959 öncesinde neyse, 1959 sonrasında da o…1930’larda Fenerbahçe!1930’larda Fenerbahçe!1940’larda Fenerbahçe!1940’larda Fenerbahçe!1950’lerde Fenerbahçe… Bu geçiş döneminde 1959 öncesi ve sonrasında forma giyen Fenerbahçeliler bir arada…Sene 1959! Agah Erozan başkanlığındaki Fenerbahçe, 10. Türkiye şampiyonluğunu kazanıyor. O zamanlar hiç kimse “1959 öncesi başka, bugünden sonra başka!” demiyordu.Fenerbahçe’nin 11. Türkiye şampiyonluğunu kazandığı sezon! (1961)Fenerbahçe’nin Macar teknik direktörü Ignace Molnar, Türkiye’ye ilk kez 1947 yılında geldi. Daha sonra 1957 ve 1967 senelerinde iki kez daha Fenerbahçe’de görev yapan başarılı ismin de 1959 öncesi ve sonrası ayrımından hiç haberi olmadı. Çünkü böyle bir ayrım yoktu.Fenerbahçe’nin tam 5 kupa kazandığı 1967-1968 yılı şampiyonluk kutlamalarından…1973-1975 yılları arasında Fenerbahçe’de şampiyonluklara imza atan Didi ve Fenerbahçeliler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Kemal Kayacan ile bir arada…Türk futbolu, doğumundan itibaren devletin resmî makamlarının kontrolünde/muhafazasında oldu. Başbakanlık ve (görseldeki gibi) Cumhurbaşkanlığı gibi makamların adına düzenlenen kupalar da bu durumun bir göstergesiydi. 1924’den itibaren ulusal çapta oynanan futbol, bugüne kadar resmî mahiyetinden hiçbir şey kaybetmedi.
1907’den bugüne Fenerbahçe ve Türk futbol tarihini izlediniz.
Ülkemizde 1923’den sonra başlayan ve günümüzde halen devam eden “ulusal” futbol organizasyonları hem tarihi hem de hukuki olarak devamlılık gösteriyor.
Türkiye Futbol Birinciliği ve Milli Küme, 1959 yılı itibariyle “Milli Lig” adını aldıktan sonra, günümüzde ise “Süper Lig” ismiyle devam ediyor.
Türk futbolu, kurumsal kimliğini kazandığı 1923 yılından beri Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmî tüzük ve kanun maddeleri ile yönetiliyor.
Tüm bu gerçeklerden hareketle;
Fenerbahçe’nin 28 şampiyonluğunu ve 1959 öncesini inkar etmek
Ağırlığı Selahattin Giz fotoğraflarından oluşan YKB arşivinde Fenerbahçe fotoğrafları birbirinden müthiş sahneleri gün yüzüne çıkarıyor. Bu arşiv araştırması esnasında bizden yardımını esirgemeyen Ayhan Uçar ağabeyimize sonsuz teşekkür ediyor, kendisiyle beraber çalışan ve aynı derecede bize yardımı dokunan büyük Fenerbahçeli merhum Abdullah Gül ağabeyimizi de saygıyla anıyoruz.
Zeki Rıza Sporel, idarecilik yıllarında Kadıköy’de saha kenarında.“Sarı Kanarya” Cihat Arman kaptanlığında Kadıköy’de.Fenerbahçe sahaya çıkıyor.Zeki Rıza Sporel, Hakem Şazi Tezcan ve Nihat Bekdik.Fenerbahçe ve Galatasaray takımları Kadıköy’de bir arada.Taksim Stadı’nda bir maç. Fenerbahçe kaptanı Zeki Rıza Sporel.Fenerbahçe-Hilal maçında!
Soldan sağa Elkatipzade Mustafa Bey, Şekip Kulaksızoğlu, Ragıp Ziya Mağden, Cafer Çağatay, Zeki Rıza Sporel, Sabih Arca, Alaaddin Baydar, Kadri Göktulga, Hasan Kamil Sporel, Bedri Gürsoy, Ömer Tanyeri ve Fahir Yeniçay.Rakibi seçemedik ama bizimkiler orada… Ömer Tanyeri, İsmet Uluğ, Bedri Gürsoy, Sabih Arca ve Alaaddin Baydar kadraja girenler.Muhtemelen bir Tıbbiye müsabakası… İsmet Uluğ Fenerbahçe formasıyla oralarda imiş. Sabih Arca birkaç sıra solda oturuyor.1934 yılı yıldönümü törenlerinde Zeki Rıza Sporel son kez takımının başında kaptan olarak sahaya çıkıyor…Meşhur Fenerbahçe-Slavya maçlarından birinde Taksim Stadyumu’nda…Taksim Stadı’nda kim bilir hangi rakibe karşı, flama değişimi…Yine bir flama değişimi… Bizimkilerden fazla futbolcu girememiş kadraja ama Muvaffak Menemencioğlu orada!Halit Deringör, yine bir sol çıkarmış, topu kaleye gönderiyor!Alışılmadık bir hediye :) Cihat Arman kahkahalara boğulmuş. Yüzler gülüyor! Esat Kaner, Lebip Elmas ve Fikret Arıcan diğer göze çarpanlar…İngiliz takımı Hurra çekerken bizimkiler “Ne oluyor?” dercesine :)Rakip gözükmüyor ama Slavya olduğunu tahmin ediyoruz. Zira Zeki Rıza Sporel beyaz “muhtelit takım” forması ile Taksim Stadı’nda…Taksim Stadı’nda bir derbi hatırası… Fenerbahçeli Zeki Rıza Sporel ve Galatasaraylı Nihat Bekdik, maç öncesinde…Fenerbahçe-Galatasaray ikinci takımları Kadıköy’de karşı karşıya… En solda Fenerbahçeli “Ceylan” Bedri Gürsoy.Yine Taksim Stadı, yine bir derbi hatırası… Yine Fenerbahçeli Zeki Rıza Sporel ve Galatasaraylı Nihat Bekdik.Fenerbahçe’nin ilk Türkiye şampiyonluğunu kazanan 1933 yılı kadrosu, en solda Teknik Direktör Jozsef Schweng ile.Taksim Stadı’nda bir Fenerbahçe-Galatasaray maçı hatırası!Papazın Çayırı, Union Club, İttihat Spor Sahası ve Fenerbahçe Stadyumu… En müthiş resimlerinden biri.Fenerbahçe Stadı… Sene 1932… Birbirinden müthiş detaylar var fotoğrafta…“Bombacı” Bekir Refet Teker, seneler sonra Fenerbahçe formasıyla ve arkadaşlarıyla birlikte…Fenerbahçe ve Admira kaptanları… Bizim kaptan “Sarı Kanarya” Cihat Arman.Fenerbahçeliler, 1927 yılında Slavya Prag’ı yendikten sonra kulübün bahçesinde zafer pozu veriyorlar.Taksim Stadı’nda devre arasında limon yiyerek dinlenen iki müthiş Fenerbahçeli… Zeki Rıza Sporel ve Şekip Kulaksızoğlu.1933 yılı Türkiye güzeli Nazire Hanım, Fenerbahçe Stadı’nda başlama vuruşunu yapıyor. Alaaddin Baydar, Zeki Rıza Sporel ve Muzaffer Çizer santra noktasında…Fenerbahçe Taksim Stadı’nda sahaya çıkıyor! “Biz bu maçı alırız” özgüveni bir fotoğrafa bu kadar yansıyabilir.Havadan Kadıköy – 1 / 6Havadan Kadıköy – 2 / 6Havadan Kadıköy – 3 / 6Havadan Kadıköy – 4 / 6Havadan Kadıköy – 5 / 6Havadan Kadıköy – 6 / 6#TaraftarınFenerbahçeTarihi… Acaba kim bu fotoğraftaki ağabeyimiz.Fenerbahçe Stadı’nda istenmeyen olaylar. #TaraftarınFenerbahçeTarihi
“Büyük” Fikret Arıcan… Halit Çapın’ın “Fenerbahçeliler Başkanınızla Gururlanabilirsiniz” dediği “Büyük” Fikret Arıcan albümü ile karşınızdayız… Kahraman futbolcumuzun ailesine ulaşma ümidimizi gerçekleştiremezsek bu müthiş yayınla Fenerbahçe tarihine muazzam bir armağan daha veren kıymetli büyüğümüzün hatıralarını sizlerle buluşturmanın gururunu yaşayacağız.
Not: “Büyük “Fikret Arıcan, Fenerbahçe’nin en çok Türkiye şampiyonluğu yaşayan isimlerinden biri… Yedi şampiyonlukla başı geçen “Naci Bastoncu” ve “Esat Kaner”den sonra Cihat Arman ve Fikret Kırcan ile birlikte kendisinin 6 şampiyonluğu var. Bu zaferlerde 87 maçta 35 golü var… Hepsi nur içinde yatsın…
“Büyük” Fikret Arıcan Albümü
1911 yılında Kızıltoprak’la Feneryolu arasında bir evde doğmuşum. Anne tarafım Kadıköylü, baba tarafım Rumelihisarlı. Benden üç yıl sonra da kardeşim Semih aynı evde dünyaya gelmiş. Her ikimiz de küçüklüğümüzü bu yerde geçirdik. Ancak Çanakkale Savaşları’nın kritik bir döneminde bir yıl için Ankara’ya giderek orada oturduk. Böylece Kadıköy’deki evimizi bırakmıştık. Dönüşte büyükbabamın Rumelihisarı’ndaki evinde 10 yaşına kadar kaldım. Ancak yazları dedemin Kadıköy’ünde ve Kızıltoprak’taki evine gelir, kışları Rumelihisarı’na dönerdim. Çocukluğumun bu devresinde top nedir bilmezdim. Hatta hiç görmemiştim bile… Beşiktaş’ın başarılı yöneticisi Sadri Usuoğlu, Rumelihisarı’nda evimizin az aşağısında oturuyordu. Yıllar sonra karşılaştık. Birbirimizi ancak o zaman tanıdık. İstiklal Savaşı’nın sonlarında, artık ailemiz büyüklerinin ayrıldıkları bir sırada Kadıköy Bahariye’de Cevizlik denen yerde bir ev alarak oraya yerleştik.Sene 1929… İsmail Hakkı Tekçe’nin davetlisi olarak Ankara’ya gittik. O gün Muhafızgücü ile yaptığımız maçı 3-1 kazanmıştık. Ve bir golü de ben attım. Fotoğrafta, takım arkadaşlarım ve Muhafızgüçlü futbolcular bir arada…1929-1930 sezonunda şampiyon on biri soldan sağa ayaktakiler: Mehmet Reşat Nayır, Zeki Rıza Sporel, Kadri Göktulga, Alaaddin Baydar, Niyazi Sel, Muzaffer Çizer, Fikret Arıcan… Oturanlar: Şevket Soley, Hüsnü Teoman, Ziya Atamer…Fenerbahçe’deki ilk maçlarım… Sene 1927… Bekirli takım İzmir yolunda… Soldan sağa ayaktakiler: Kadri Göktulga, Bedri Gürsoy, Zeki Rıza Sporel, Bekir Refet Teker, Hüsnü Teoman, Cafer Çağatay, Füruzan Şansal, Nevzat Alpagut, Rıza. Oturanlar: Cevat Sayit, Fikret Arıcan, Nihat, Nedim Kaleci…Fenerbahçe, hep Ankara – İzmir arasında mekik dokurdu… İşte bu seyahatlerden birinde Lütfü Boyer, ben ve Mehmet Reşat Nayır görülüyor…Üstte… 1928 Olimpiyatlarına katılan futbol millı takımımız elemanları Peşte garında… Soldan sağa ayaktakiler: Vahap Özaltay, Burhan, Beykoz’lu Şekip, Sadi, Sabih Arca, Arap Hüsnü, İsmet Uluğ, merhum Şeref, Dr. Fodor (Macaristan Futbol Federasyonu Başkanı), Zıt Kemal, ben, Cevat, Burhan, Baron Fevzi, Refik Osman Top, Zeki Rıza Sporel, Hüsnü. Oturanlar: Şükrü, Selahattin, Suphi, Nevzat, Talat, Alaaddin…Arkadaşlarımdan bir grup beni olimpiyatlara uğurlamak için Sirkeci Garı’na gelmişti… Soldan sağa: Hikmet Mocuk, Saip, İzzet, ben, Selman Yörük, Cemal, amigo Behiç’in babası Selahattin… Oturanlar: Mehmet, Reşat, Suat, Cezmi ve Nevzat…Fikret ArıcanRahmetli Zeki Rıza’nın kendi oynadığı devirde takım kaptanlığını bana vermişti… Fotoğrafta, Fenerbahçe takımı Macar Boçkay ile yaptığı maça benim kaptanlığımda çıkarken görülüyor…Bir İstanbulspor maçı öncesi… İstanbulspor kaptanı Samih Duransoy ve ben…Bir zamanların ünlü Futbol Federasyonu Başkanı Orhan Şeref Apak ile Muhtar Uygur’un kafile başkanlığında İzmir muhteliti ile yaptığımız maç öncesi… Ayaktakiler soldan sağa: Orhan Şeref Apak, Sadi, Muhtar Uygur, Halil, Hasan Ekin, Muzaffer, Hüsnü, Rebii Erkal, Saim, Ben, Burhan. Oturanlar: Mehmet Leblebi, Avni, Hüsamettin Böke, Fahri, Celal Şefik, Reşat…Fenenbahçe, yabancı takımlardan biri ile yaptığı maç öncesinde toplu halde… Soldan sağayaktakiler: Ziya, Hüsnü, Muzaffer, Zeki, Cevat, Şaban, Halis, Alaaddin, Nedim, Ben, Niyazi, Reşat ve masör Fikret… Oturan: Natık…Sene 1930… Fenerbahçe’nin Olimpiyakos ile yaptığı ve 1-0 yendiği maçta iki takım futbolcuları objektife böyle poz verdiler… Bu maçta Yunan takımında Andreyapulos kardreşler de yer almıştı…1930’da Balkan Oyunları’na katılan Millî Takımımız… Ayaktakiler soldan sağa: Sadun ve Hasnun Galip kardeşler, Fethi Tahsin, Hüsnü, Burhan, Mithat, Sami, Eşref, Niyazi, Selahattin, Hüsamettin, Ben, Nihat, antrenör Pegnam… Oturanlar: Rebii, Abdullah (yan hakem) Miltiadi… Bu maçta Rebii, Eşref, Ben, Selahattin, Niyazi beş açık forvet oynadığı ve Yugoslava’yı Rebii ve benim gollerimle 2-0 yendik…Yunanistan’a yaptığımız seyahatte, Reşat, ben ve Niyazi…Bükreş’te bir gezinti esnasında topluca çektirdiğimiz bir resim…1937-1940 Türkiye şampiyonlukları kupasını alırken…Bükreş’te Hamdullah Suphi Tanrıöver ile birlikte sahada çektirdiğimiz hatıra resmi…Yabancılarla yaptığımız maçlarda büyük başarılar elde eden ve de Avrupa’da ismini sık sık duyuran Fenerbahçe takımı soldan sağa: Cihat, Yaşar, A. Rıza, Melih, Aytan, Rebii, Lebib, Reşat, Şaban, Esat, Naci, Basri… Öndekiler: Ben, hakemler Adnan Akın, Kemal Halim, Şadi Tezcan…1937’de Maarif Kupası da bizim oldu… Fotoğrafta, Niyazi, Ben, Esat birlikte görülüyoruz…1934’te Ukrayna muhteliti ile Fenerbahçe’nin yaptığı maçta Famin ve Ben maç öncesinde birbirimize başarılar diliyoruz…1934’te Leningrad’da Sovyet millî Takımı ile yaptığımız maçta iki takım kaptanları Ben ve Botosov seremoni sırasında hakemlerle birlikte görülüyoruz…Sovyet takımı kaptanı Botosov o zaman Rusya’nın en iyi futbolcusu idi… Yıllar sonra 1946’da Botosov’la teknik direktör olarak karşı karşıya geldik… Ve uzun süre eski hatıraları yad ettik…Bir Galatasaray maçında çıkan kavgada her iki takımdan da 9’ar kişi cezalandırılınca gençlerden yeni bir ekip teşkil edildi… Ve kaleci Bedii ilk kez o maçtan sonra adını duyurmuştu. Soldan sağa: Antrenör Şvenk, Ziya, Semih, Necdet, Niyazi, Zeki, Şaban, Şevki, Fazıl, Ekrem, Ziya, Bedii…Bir maç öncesi Taksim Stadı harabelerinde Reşat’la birlikte bu fotoğrafı çektirmiştik. O zaman ikimiz de 17 yaşındaydık. İnsan o yaşa dönmek için şimdi neler vermez.Devrin sayılı hakemlerinden biri de Refik Osman Top’du… Fotoğrafta, Refik Osman bir maçımızı başlatmadan önce bizlerle konuşurken…Fenerbahçe 1937’de Maarif Kupası’nı ilk kez Fenerbahçe 1937’de ilk Maarif Kupası’nı kazanınca takım, Marmara’da İpar kotrası ile gezintiye götürüldü… Fotoğrafta, tüm Sarı-Lacivertli futbolcular kotrada görülüyor…Büyük yakınlık gördüğümüz Sovyetler Birliği’nde okuyan bir Türk talebesi ile çektirilen resim…Fenerbahçe’nin, Galatasaray’ı 1-0 yendiği ve şampiyon olduğu maçın devre arası… Soldan sağa: Nihat, Lütfü, Celal, Cevat, Zeki, Rasih, Ben, hakem Nuri Bosut, Şaban ve Tevfik…Yabancı takımlardan biri ile yapığımız maç öncesinde Hüsnü’lü Fenerbahçe takımı…Zeki’nin veda maçında Avusturya takımının kaptanı Sesta ve ben maç öncesinde…İstanbul muhtelitinin Eintracht Frankfurt ile yaptığı ve 3-1 kazandığı maçta ben takımıma bir gol kazandırırken…1936’deki Yugoslav Milli Takımı ile 3-3 berabere kaldığımız maç öncesinde iki açık, ben ve Niyazi… Bu karşılaşmada üçüncü golü ben atmıştım…1932’de Bulgaristan ile yaptığımız ve 3-2 yenildiğimiz maçta millî on birimiz karşılaşmadan evvel…1936 Berlin Olimpiyat kampında ayaktakiler soldan: Şeref Yaşar, Ben, hakem Şazi Tezcan, Hüsnü ve oturan masörümüz…Yine Berlin Olimpiyat kampı… Ayaktakiler: Bir bisikletçimiz, Fuat, Niyazi, Ben, Cihat… Oturanlar: Şeref ve Gündüz…Fenerbahçe – Beşiktaş maçı öncesi… Hakem merhum Kemal Halim… Ben ve Hakkı birbirimize başarılar diliyoruz…Bir devirde Türk Milli Takımı hakikaten iyi futbol oynadı… Güzel sonuçlar elde etti… Fotoğrafta, Yugoslavya ile 3-3 berabere kaldığımız maçta Yugoslav kaleci benim bir atağımı önlüyor…Fenerbahçe’de teknik direktörlük görevinde bulunduğum sırada kulübümüzün maçından önce, rakip takımın teknik direktörü ile birbirimize çiçek verirken…Fenerbahçe ile Sovyetler Birliği’ne gittiğimiz sırada Moskova Havaalanı’nda rakip takımın yöneticileri bizleri karşıladılar… Fotoğrafta, rakip kulübün yöneticisi yakama rozet takarken…Yıllar ne çabuk akıp gidiyor… İşte, 52 yıl öncesinin Fenerbahçe on biri… Kimi sağ kaldı, kimi göçüp gitti… Ama her zaman anılıyorlar…Eskiden kulüpler gençlere pek önem verirlerdi… Fenerbahçe’de tüm as futbolcular genç takımdan çıkmıştır… Yöneticiler adeta gençlerin üstüne titrerlerdi… Sağ baştan ikinci ben, genç takım arkadaşlarımla…Taksim Stadı’nda yaptığımız bir maçta rakip kalede gol ararken…Galatasaray’la oynadığımız bir maçtan önce… Solda hakem Sami… Yanında Galatasaray kaptanı Nihat ve ben…Rahmetli Kemal Halim devrin en iyi hakemlerinden biriydi… Çok maçımızı yönetti… Fotoğrafta, Kemal Halim, Avusturya ekiplerinden biri ile yaptığımız maç öncesinde ben ve rakip takımın kaptanı ile birlikte…Ankara’da oynadığımız bir maç öncesinde Başkanımız Şükrü Saraçoğlu ile birlikte böyle bir hatıra fotoğrafı çektirdik…İzmir’de oynanan bir maç sonrasında yapılan ben ve diğer Fenerbahçeliler toplu halde…Bir Galatasaray maçı öncesinde ben, Fenerbahçe takım kaptanı, Galatasaray kaptanı kaleci Avni ile el sıkışıyoruz… Ortada hakem Şazi Tezcan…Güneş – Fenerbahçe karşılaşmasından bir görünüm… Ortalanan bir topa koştum, fakat Güneş kalecisi Cihat atak davranarak topu kaptı…Fenerbahçe’nin sezon açılışları eskiden pek görkemli olurdu… İşte, bu sezon açılışlarından biri… Ön sırada, Zeki, Esat, Alaaddin ve ben… Tribündeki seyircilerin alkışları arasında yürüyoruz…Yönetim Kurulu soldan sağa, Naci Barlas, Emin Cankurtaran, Turgut Soydaner, Oramiral Hilmi Fırat, Orhan Ergüder, Güven Sazak, Yavuz Bayraktar ve Osman Karatop…Yönetim kurulu üyeleri bir Ankara seyahatinde zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı Eşref Akıncı’yı da ziyaret etmişti… Fotoğrafta. Akıncı ve Sarı-Lacivertli yöneticiler toplu halde Kara Kuvvetleri binası önünde…Kulüp müdürlüğü kolay iş değildir… Tüm personelden başka futbolcuların dertleri, lisans muameleleri, ihtilafların halli… Organizasyonların düzenlenmesi… Günlük işler… Muhasebenin denetimi… Kısacası akla hayale gelmeyecek şeyler kulüp müdüründen sorulur… Hele hele müdür futboldan da gelmiş olursa vay geldi başına… “Ağabey sen de vaktiyle bizim gibiydin” diyen yanına yaklaşır… Ama ne yalan söyleyelim zevkli iştir…Ben, Osman Kavrakoğlu ve bir devrin maliye bakanı Hasan Polatkan… Fenerbahçe’nin bir maçından sonra verilen kokteylde…Futbol Federasyonu azası iken Hakkı Yeten ve Hasan Polat ile beraber…Szekelly’nin Türkiye’ye gelişinde takımı ona teslim etmiştim… Dr. Reşat ve Szekelly…Futbol Federasyonu azası iken de futbolculukta olduğu gibi dış ülkelere gittik… Fotoğrafta, Yugoslavya’daki toplantıdan bir görünüm…Yugoslavlar bize çok büyük ilgi gösterdiler. Toplantılardan sonraki boş saatlerde bizleri şehrin tarihi ve turistik yerlerine götürdüler.Futbol Federasyonu toplantısından bir görünüm… Hasan Polat, Hakkı Yeten… En sağda da merhum Hasan Ekin… Mihailoviç’i millî takımın başına getirmiştik o günkü görüşmede…Şimdi Milliyet’in Spor Servisi Sorumlu Müdürü olan Namık Sevik sağımda, solumda ise gene aynı gazetenin yazarı, spiker Halit Kıvanç’la bir futbol söyleşisinde görülüyoruz…Sovyetler Birliği’ne yaptığımız seyahatte, Hürriyet’in o zamanki spor muhabiri Demir Feyzioğlu ve ben Moskova’da gezerken görülüyoruz…Devrin Devlet Başkanı masasında…Bulgarlarla yaptığımız maçtan önce soldan sağa bizim takım… Antrenör Schvenk, Hasan Ekin, Aslan Nihat, Ben, Leblebi Mehmet, Hüsamettin, İhsan, Eşref, Selahattin, Vahap, Kemal, Hüsnü, Sait ve Necdet…İstanbul’da oynadığımız bir Milli maçta Zeki, Ben ve Selahattin devre arasında istirahat ederken… Arkamızda Fikret Yüzatlı (Masör), Hamdi, Emin Çap (Federasyon Başkanı), Antrenör Pegnam ve Foto Ali…Fenerbahçe’nin bir maçında Mehmet Reşat, Şaban, Şükrü Saraçoğlu, Naci, Lebib, Melih, Ben, Rebii, A. Rıza, Cihat, Nedim Kaleci…Hakkı Yeten (solda), Fikret Arıcan (sağda), futbol oynadıkları yıllarda bir maçtan önce…Fenerbahçe Yönetim Kurulu olarak zamanın İstanbul Belediye Reisi olan Fahri Atabey’i ziyaret ettiğimiz gün…K. Fikret ile Fenerbahçe Stadı’nda bir maçı izlerken…Fenerbahçe Stadı’nda Esat’la beraber…Bir milli maç öncesi çektirdiğimiz bir resim Niyazi (Güneşli), Niyazi Sel, Ben, Mehmet Reşat, Rebii, Sait, Selim, Rıza, Faruk, Rasih, Hasan Polat, Hüsnü, Hüsamettin Cihat…Çınar Otel’in Kulüp Başkanı Agâh Erozan’la bir sohbet toplantısı…Mevsim başlarında mutlaka bir yabancı takımla maç yapardık… Soldan, itibaren Alaaddin, Firuzan, Şekip, Muzaffer, Sadi, Zeki, Niyazi, Kadri, ben, Saban. Oturanlar: Ziya, Mehmet, Reşat, Rıza…Şimdiki futbolcular gibi otomobille değil, tramvayla antrenmana ve maça giderdik… İşte Kadıköy durağı… Halil ve Suat isimli arkadaşlarımla birlikte görülüyorum…İzmir’den Bir Hatıra – Soldan sağa: Reşat, Muzaffer, Ben ve Hikmet Üstündağ, İzmir seyahatinde bir gezinti sırasında bu hatıra fotoğrafını çektirmiştik…Esat ve Niyazi ile – Bir maç öncesinde Esat ve Niyazi ile birlikte Fenerbahçe forması ile görülüyoruz… Esat da Niyazi de kusursuz futbolculardı…İstanbul Muhteliti – İstanbul muhteliti ile İzmir’e yaptığımız seyahatte vapurda… Ayaktakiler, soldan sağa: Selahattin (Kolera), Avni, Hasan Ekin, Ben, Rebii, Fahri, Orhan Şeref, Saim… Oturanlar: Kemal, Eşref, Mutlu, Yavuz, Celal, Şefik…At Gezintisi – Hayatımda bir tek kez ata bindim… Fotoğrafta, Hereke fabrikasının o zamanki müdürü Kemal Sıdal ve Ben at üstünde görülüyoruz… Hiç unutmama o gün bir, iki saat atla gezmiştik… Ondan sonra da atı sadece sokakta gördüm…1941-45 Ankara – 1941 ve 1945 yıllarında Ankara’da yaptığım çalışmalarda arkadaşlarla birlikte toplu halde görülüyoruz… Başkentte o zaman futbola karşı herkes büyük ilgi duyuyordu… 19 Mayıs Stadı her büyük maçta tıklım tıklım dolardı… Ankara, Türk futbolunda çok büyük isimler yetiştirmiştir…Balıkesir’de Havacılarla – İzmir seyahati dönüşünde Balıkesir Hava Üssü’nde havacıların da konuğu olduk. Bize çok büyük ilgi gösterdiler. Üssü gezdirdiler. Fotoğrafta, havacılardan bir grup, takımın bazı elemanları ile birlikte…Vapurun Güvertesinde – İzmir’de bir maç sonrası vapurun güvertesinde. Bu maçların çoğunu biz kazanırdık…K. Orhan’ı yerime hazırlamak istedim olmadı – Soldan sağa: Lebib, Con Kemal, Ben, Nevzat, K. Orhan… K. Orhan’ı kendi yerime yetiştirmek için çok çaba sarf ettim. Ancak, tam olgun hale geldiği zaman futboldan koptu. Eğer oynasaydı, hakikaten çok daha büyük futbolcu olurdu…1941-1945’de Ankara’da bulunduğum sırada Demirspor’u çalıştırdım. Fotoğrafta, bir maç öncesinde çekilmiştir.Demirspor-Ankaragücü dostluk maçı – Ankaragücü ile çalıştırdığım Demirspor’un maçını Güreş Federasyonu Başkanlarından Sadullah Çifçi ile beraber…Vefa ile Fenerbahçe’nin yaptığı bir lig maçından sonra iki takımın futbolcuları birlikte… Soldan sağa ayaktakiler: Hayri, Ragıp, Mehmet Reşat, Zeki, Şevket, Kadri, Alaaddin, Niyazi, Muzaffer, Ben, Ziya, Hüsnü… Oturanlardan tanıyabildiklerim: Muhteşem, İskender, Osman, Avni, Saim… Yeşil-Beyazlılar ile hayli iddialı maçlarımız olmuştur. Ancak hepsi de dostane geçmiştir. Bizlerde sahada olan sahada kalırdı, dışarda herkes çok iyi arkadaştı…Beşiktaş’ın büyük futbolcusu Şeref’in vefatından bir gün sonra Beşiktaş ve Fenerbahçe karşı karşıya geldiler… Acımız büyüktü. Çünkü Türk futbolu büyük bir evladını kaybetmişti… O gün hepimiz göğüslerimizde siyah bantlarla sahaya çıktık… İşte Fenerbahçe takımı soldan sağa: Niyazi, Muzaffer, Zeki, Ben, Esat, Cevat, Şaban, Mehmet, Reşat, Yaşar, Fazıl, Hüsamettin…Takım arkadaşım Mehmet Reşat Nayır ile çok iyi anlaşırdık. Saha dışında da daima beraber olurdu. Fenerbahçe’nin gelmiş geçmiş en büyük futbolcularından biri olan Mehmet Reşat, futbolcu bıraktıktan sonra bir süre de umumi kaptanlık görevini de üstlenmişti…Mahmut Göknel ile – Sümerbank’ta çalıştığım sürede çok arkadaşım oldu… Hepsi de iyi insanlardı… İşte, yakın arkadaşlarımdan Mahmut Göknel… Göknel maalesef bugün hayatta değil…Fenerbahçe’de tüm arkadaşlar kıyafetimize dikkat ederdik… Kravat, gömlek, takım elbise, sırtımızdan hiç çıkmazdı… Her gün de muntazam tıraş olmaya dikkat ederdik. Programlı bir yaşamımız vardı…Fenerbahçe’de bulunduğu süre içinde sayılamayacak kadar çok yabancı antrenör tanıdım, arkadaş oldum… İşte Yugoslav Mihailoviç… Fenerbahçe’ye geldiği gün havalimanında kendisini ben karşıladım…Yıl 1927… Fenerbahçe’nin Slavia ile maçı vardı. O gün beni de kadroya aldılar… Ancak, yedek olarak kenarda bekledim… Yaşım daha ufaktı… Yedek olarak sahaya çıkmak bile çok büyük bir şerefti benim için…Takım arkadaşım Muzaffer Çizer ile birlikte bir maç öncesinde görülüyoruz. Çizer ile yıllarca birlikte top peşinde koştuk. Üstün yetenekleri olan iyi bir futbolcu idi…Eşekle ada turu… O gün tüm arkadaşlar pek eğlenmiştik… Besteci Osman Nihat Akın da bu gezimizde vardı… Ve ilk kez orada bize yeni bestelediği “Körfezdeki dalgın suya bak” şarkısını söyledi… Bizlere de tekrarlattı…Nice’de yenildikten sonra Başkan Agâh Erozan, Müslim Bağcılar, kaptan Naci, Ben ve Avni yemek masasında… O gün hep futbolda konuşuldu… Niye yenildiğimizin tahlilini yaptık… Herkes çok üzgündü… Hele farklı yenilgiyi kimse hazmedemiyordu… Çünkü Fenerbahçe’de o devirde Türkiye’nin en kuvvetli ekibine sahipti…Yıllarca top peşinde koştum… Hayatımın en güzel günlerini futbolcu iken yaşadım… Öyle zamanlar oldu ki geceleri rüyamda bile futbola beraberdim… Futbolu bıraktıktan sonra da, antrenörlük yaptım… Çalışmalarda bazen eski günlerimi anımsar, çift kalelere katılırdım… Fenerbahçe’de futbolu bıraktıktan sonra şöyle bir madde vardı kontratımda… Antrenörsüz kalındığı anda takımı Fikret çalıştıracak… Bu nedenle de ben sık sık görev başı yapmak zorunda kaldım…İstanbul’da doğup büyümeme rağmen, Ankara’yı da görevli bulunduğum süre içinde hiç de yadırgamadım… Orada da İstanbul’daki kadar büyük ilgi ve sevgi gördüm… İşte yeğenim ve ben… Bir gezinti sırasında görülüyoruz…Futbol Federasyonu’nda görevli olduğum sırada, İzmir Bölge Müdürlüğü’nde bir toplantı öncesi… Bu toplantıya kulüp temsilcileri ve devrin ünlü hakemleri de katılmışlardı…Fenerbahçe’de dostlarımla birlikte… Sağdan, Ahmet Erol, Nimet Arpacı, Talat Ataman, İbrahim Yener, Muhittin Bulgurlu ve Milliyet Gazetesi Spor Sorumlu Müdürü Namık Sevik ile…Sümerbank mensupları ile toplu halde… Sümerbank’taki günlerim pek renkli geçti… Karşılıklı saygı ve sevgi üzerine bir arkadaşlığımız vardı…Sümerbank’ta müdürlerim beni pek sevelerdi… Her derdimle meşgul olurlardı… Sık sık eski futbol anılarımı bana anlattırırlardı… Fotoğrafta, müdürlerimizle birlikte görülüyorum…Gezintiye bayılırım… Sık sık yürüyüşler yaparım… Bu beni dinlendirir… Hala da fırsat buldukça yürürüm…Kulüp müdürlüğüm zamanında görev başında… İnanın bana, kulüp işleri ile uğraşmak futboldan çok çok zordu… Saatlerce masa başında oturmak herhalde hoş bir iş olmasa gerek. Tabii bizim gibi daima hareket halinde olan insanlar için…Rahmetli Gündüz Kılıç’ı görünce ikimiz de basardık kahkahayı… Neden mi? Anlatayım: Gündüz Kılıç, Milli Takıma yeni girmişti… Bir gece O’nu dolaşırken gördüm… Hiç sesimi çıkarmadım… Ertesi sabah karşılıklı konuşuyorduk… “Gündüz” dedim, “Seni gece dolaşırken gördüm. Uykun yoktu galiba.” “Uyurgezerim bazen” demez mi… Evde ne yapardın diye sordum… Yanıtı şöyle oldu: Annemle, babam benimle ilgilenirdi… O zaman ben de kendisine aynen şunları söyledim: “Aslanım o zaman anneni de babanı da kampa getirseydin ya…” Bu olayı hatırladıkça, herkese anlatırdı… İşte gene o olaydan bahsediyoruz… Fethi Dinçer de bizi gülerek dinliyor…Galatasaray’ın futboldaki simgesi Gündüz Kılıç hakikaten büyü futbolcu idi… Teknik direktörlüğü sırasında da kendisi ile sık sık beraber olduk… Fotoğrafta, bir maç öncesinde karşılıklı konuşurken…Fenerbahçe Stadı’nın temel atma merasimi – Fenerbahçe Stadı’nın temel atma merasiminden bir görünüş: Arkada Muzaffer, Niyazi… Önde Zeki, Esat, Alaaddin ve Ben…İlk Maarif Kupası’nı kazanan ekip – 1937’de ilk Maarif Kupası’nı kazanan ekip… Soldan sağa: Esat, Reşat, antrenör Ellyot, Ben… Cevat, Naci… Oturanlar: Ali, Rıza…İstanbul Muhteliti Orhan Şeref Apak’ın başkanlığındaki İstanbul muhteliti vapurun kurtarma sanlında birlikte görülüyor… O zamanlar, İstanbul’da takımlardan seçilen futbolcular, sık sık Anadolu’ya İstanbul muhteliti adında gider ve maçlar yaparlardı…Kulübümüzün azası Sadun Erdemir, yıllarca yöneticilik, divan heyeti başkanlığı yaptı… Kongrelerin renkli simasıdır Erdemir… Avukatlığı yanı sıra, futbol ve futbolcularından da iyi anlar…Naci benim yöneticilik zamanımda bir vakitler yaptığım görevi üstlenenlerden biri… Karagümrük’te yıldızı parlayan Naci Erdem, Fenerbahçe’de de parlak bir futbol dönemi yaşadı ve futbolcu Galatasaray’da son buldu…Hacı Bekir’in başkanlığında – Ankara’da Milli lig şampiyonu olan futbol takımımız Hacı Bekir’in başkanlığı döneminde, Ankara’ya kupa maçı için gitmişti… Fotoğrafta, futbolcular, yöneticiler ve Başkan Hacı Bekir toplu halde…Kürek çekerken – Deniz sporlarını pek severim… Sık sık yüzerim… Bu arada futbol oynadığım devrelerde bizim kürekçilere özenip üç çiftede kürek bile çektim… Soldan ikinci kürek çekerken görülüyorum…Fenerbahçe Stadı’nın yapılmasından önce – Fenerbahçe Stadı’nın yapılmasından önce çok sevdiğim arkadaşlarımla tribün basamaklarında bir arada… Üst sıra, soldan: Samih Duransoy, Ben… Oturanlar: Saip Aydoslu, Hadi, Suat Belgin ve Semih…Yeşilköy Bize Uğurlu Gelirdi – Ne zaman Çınar Oteli’nde kamp yapılsa, Fenerbahçe hep sahadan galip ayrılırdı… Soldan itibaren Kulüp Başkanımız Agah Erozan, Müslim Bağcılar, Çınar Oteli sahibi, Faruk Ilgaz, Fikret Arıcan, Niyazi Sel ve Ben…İsmet Uluğ ve Müslim Bağcılar şu anda hayatta değiller… İkisini de bu kulübe çok büyük hizmeti geçmiştir… Uluğ sertliği, prensipleri ve futbolculuğu yanı sıra kendi devrinin iyi boksörlerinden biri de idi… Bağçılar ise, özellikle transfer ayında, aldığı futbolcularla büyük ün kazanmıştı…Çınar Oteli’nde Yapılan Kamptan Bir Köşe – Soldan itibaren: Firuzan Tekil, Faruk Ilgaz, Müslim Bağcılar, K. Fikret ve Ben…50. Yıl Töreni – Fenerbahçe’nin 50. yıl törenlerinden bir an… Sahanın içinde yöneticiler, tribünde seyirciler bu büyük günü kutlamaya hazırlanıyorlar…Hazırlık Maçı Devre Arası – Tahta tribünlerin olduğu devirlerde Fenerbahçe hazırlık maçlarını hep kendi sahasında yapardı. İşte o maçlardan birinde devre arasında görülüyorum…Yeten’le Futbolcuları Konuşuyoruz – Milli takım aday kadrosunun Fenerbahçe Stadı’nda yaptığı hazırlık maçında devre arasında Hakkı Yeten’le, futbolcuların durumunu konuşuyoruz. Milli takım seçimi büyük bir titizlikle yapılırdı… İsim bizim için önemli değildi. Kim iyiyse, o takıma girerdi. Bu yüzden pek çok şöhretin kadro dışı kaldığı da görülürdü…Bir Kongre Sonrası – Bir kongre sonrasında Fenerbahçe’de yeni göreve gelen heyet… Soldan itibaren: Rüştü Dağlaroğlu, Müslim Bağcılar, Dr. Reşat Dermanver, Osman Kavrakoğlu, Hüsamettin Böke, Zeki Rıza Sporel, Muhter Sencer, Raif Dinçkök, Ertuğrul Akça, Muhittin Bulgurlu, Talat Ataman, Rıza Işıldar ve Ben…Futbol Federasyonu’nda görevli olduğum sırada, bir maç arası şampiyon olan Altay, gene takım Kaptanı’nı tebrik ederken…Uzun yıllar Sümerbank’da çalıştım… Buradaki arkadaşlarımı hiç unutamam… Zaman zaman toplanır eski hatıraları tazeleriz… Fotoğrafta, arkadaşlarımdan bir grupla, yemekli bir toplantı öncesinde görülüyoruz…Sağdan sola, Şazi Tezcan, ben ve Hakkı Yeten… Milli Takım aday kadrosunun yaptığı bir karşılaşmayı izliyoruz…İzmir Bölgesi Mensupları ile – Futbol Federasyonu üyeliği sırasında hayli problemli olayların içinde yaşadım… Zaman zaman toplantılara İzmir’e, Ankara’ya uçtum… İşte İzmir’deki toplantıdan bir görünüm… Kulüp yöneticileri ve bölge mensupları konuşma öncesinde…Ece – Erimtan ve Usuoğlu Üçlüsü – Bir zamanların ünlü üç yöneticisi soldan sağa, Turgan Ece, Nejat Erimtan ve Sadri Usuoğlu… Bu üçlü Ece ve Erimtan yıllarca Galatasaray’da yöneticilik yaptılar… “Arap Sadri” diye tanınan Sadri Usuoğlu, Beşiktaş’ın her şeyi idi… Ben de o zaman, federasyon üyeliği görevini sürdürüyordum… İşte o meşhur üçlü ve ben, bir konuyu tartışırken görülüyoruz…İlk Antrenörlük Günlerim – Fenerbahçe’deki futbolculuk dönemimden sonra antrenörlük günlerim de hayli hareketli geçti… Sağdan sola, ben, Yüksel, Selim, Ogün, Ali ve Güray çalışma öncesinde görülüyoruz…Sık Sık Yabancılarla Birlikte Olurduk – Yabancı spor adamları sık sık yurdumuza gelirlerdi… Ayrıca, futbolculuk devrimizde Avrupa’nın ünlü ekipleri ile sayılmayacak kadar çok maç yaptık… Bir zamanlar karşı karşıya oynadığımız şimdi adını hatırlayamadığım bir Macar yurdumuza geldiğinde kendisi ile konuşurken…Kazanamadığımız maçlar beni feci şekilde sinirlendirirdi… Bu nedenle de yanıma hemen hemen kimse yanaşmazdı… Resim bile çektirmezdim ama nasılsa bir foto muhabiri arkadaş beni bu halde yakalamış…
Fenerbahçe’de Yemekli Bir Toplantı – Bugün olduğu gibi Fenerbahçe’de sık sık yemekli toplantılar tertiplenir, eski arkadaşlar bir araya gelip sağdan soldan konuşurduk. Konu tabii ki, futbol olurdu… İşte, bu yemekli toplantılardaN biri…
Kızılcahamam Kampı – Fenerbahçe’nin Kızılcahamam kampı… Teknik Direktörümüz Didi de Kızılcahamam’ı pek severdi… Çoğu zaman yeni sezona hep Kızılcahamam’da hazırlanırdık… İşte, yemekten bir köşe, sol başta oturan yöneticilerden Bülent Yüksel… Yanında gazeteci Yavuz Bayraktar… Didi ve kızı… Tam karşılarında da ben…Futbol şürası veriyorlar… – Ankara’da yapılan futbol şurasından bir görünüm… Sağdan ben, Sabahattin Erman ve Doğan Andaç… İkisi de Türk futboluna büyük hizmetler verdiler…Gegiç’in Fenerbahçe’ye Geldiği İlk Gün – Gegiç Fenerbahçe’ye ilk geldiği gün maçımız vardı… Futbolcuları İnönü Stadı’nda yanımda izledi ve o gün kararını verdi… “Bu takım çok iş yapar” diye… Fotoğrafta Gegiç’le birlikte görülüyoruz…Soldan ikinci Ogün… Yanında Cemil ve önde Ogün’ün çocukları… Yıllarca kulüpte yöneticilik yapan Osman Karatop… Gazeteci Yavuz Bayraktar ve Ben…Abdullah Gegiç – Abdullah Gegiç, Fenerbahçe’de uzun sürelerle antrenörlük yaptı… Otoriterdi, disiplini severdi… Fenerbahçeli futbolculara çok da emeği geçmiştir… Soldan itibaren, Abdullah Gegiç, ben, tercüman Erman ve masör Hayri İnönü Stadı’nda galip geldiğimiz bir maçı izlerken görülüyoruz…42 Yıllıklar – Türk futbol tarihinde çok büyük renkli isimler vardır… Hepsi de dillerden düşmeyen anılara sahiptir bu şöhretlerin… İnsan zaman zaman maçları izlerken doğrusu bu ya eskileri arıyor… Onların stillerinde bugün pek az futbolcu var… Belki bana öyle geliyor ama topa vuruşlar bile o zamanlar bir başka idi… İşte 42 yılın sporcuları bir arada… Ayaktakiler soldan sağa: Leblebi Mehmet, Hakkı Yeten, Zeki Rıza Sporel, Lefter Küçükandonyadis ve ben… Ortadakiler: Selahattin Torkal, Ali İhsan Karayiğit, Çengel Hüseyin… Oturanlar: Galatasaraylı Faruk, Cihat Arman ve Basri Dirimlili…Federasyon-kulüp ihtilafı – Kulüplerle, federasyon arasında bir zamanlar ihtilaf hiç eksilmezdi… Ama çabuk tatlıya bağlanırdı… Önce sohbet eder, sonra toplantıya başlardık… Soldan itibaren Rahmi Magat, Ben, Hayri Yorgancıoğlu ve avukat Tekin görülüyor…Kaptan Cemil – Cemil’in yıldızı İstanbulspor’da parladı… Fenerbahçe’de doruk noktasına ulaştı… O da Fenerbahçe’ye renk verdi, Fenerbahçe de O’na… Kaptan Cemil’in bir büyük özelliği de zaman zaman tek başına bir takım gibi kuvvetli olması idi… Formda olduğu zaman kalecilerin korkulu rüyası oldu… Klas bir futbolcu idi…Kızılcahamam Kampı – Fenerbahçe’de yıllarca futbolcu olarak hizmet verdim… Daha sonra umumi kaptanlık, teknik direktörlük, çalıştırıcılık yaptım… Her zaman disiplini ön planda tuttum… Allah’ı var futbolculardan ve yöneticilerden her zaman saygı ve sevgi gördüm… İşte Kızılcahamam kampı… Ben ve arkadaşım birlikte…Didi’li Şampiyon Fenerbahçe – Didi, Türkiye’ye geldiği zaman Fenerbahçe de renklendi… Dünyanın sayılı şöhretleri arasında gösterilen Brezilya’nın unutulmaz eski futbolcusu Didi, Fenerbahçe’ye hayat verdi… Onun zamanında taraftarlarımızın yüzü güldü… Didi’nin çalıştırdığı Fenerbahçe, Avrupa’da dünyada da tanınır hale geldi… Didi, iyi çalıştırıcılığı yanı sıra, sempatik ve de iyi kalpli idi… Taraftarlarımız da kendisini pek sevmişti… Fotoğrafta, Didi ve şampiyon Fenerbahçe takımı benimle birlikte görülüyor…Faruk Ilgaz ve Ben – Faruk Bey (Ilgaz) kulüpte çeşitli kademelerde yıllarca görev yaptıktan sonra defalarca da başkan oldu… Kendisi ile çalışma imkânı da buldum… Hakiki bir Fenerbahçelidir Faruk Ilgaz… Kulübü için çok çalışmıştır. Bunun yanı sıra sosyal tesislerimizin yapımında çok büyük rolü olmuş ve Fenerbahçe’ye iyi bir lokal kazandırmıştır…Mehmet Reşat Nayır ile Beraber – Mehmet Reşat Nayır ile yıllarca birlikte top koşturduk… Ne yalan söylemeli… Klas bir futbolcu idi… Birlikte çok tatlı anılarımız oldu… Fenerbahçe kazandığı zaman sevindik… Kaybettiği zaman üzüldük… Reşat Nayır futbolu bıraktıktan sonra gene Fenerbahçe’de görev aldı ve başarı ile yürüttü…Eralp’ın Gençlere Hizmeti Unutulamaz – Fenerbahçe genç takımından yetişen her futbolcuda İrfan Eralp’in katkısı büyüktür… İşten iyi anlar… Kimin nasıl futbolcu olacağını iyi kestirir… Bu işin üstadıdır… Gençler de İrfan ağabeylerini pek severler… Herkesin derdi ile meşgul olur, elinden gelen yardımı esirgemez… Kendisi ile birlikte çok seyahatlerimiz olmuştur… İşte Afyon… Büyük Atatürk’ün heykeli önünde ikimiz birden objektif karşısındayız…Oğlum ve torunumla görülüyorum.
Fenerbahçe’nin otuzuncu yıl dönümü töreni 85 yıl önce bugün, 19 Haziran 1938 tarihinde yapıldı. Bu tören Ulu Önder Atatürk’ün sağlığında yapılan son kuruluş kutlamasıydı. Fenerbahçeliler onun duyabileceği şekilde son kez ant içtiler:
“Türkün Ulu Atası… Senin açtığın yolda, senin gösterdiğin yolda yürüyeceğimize, bizlere emanet ettiğin cumhuriyeti kanımızla, canımızla koruyacağımıza, Türk ruhu, Türk asaleti, Türk sporculuğu mertliği ile senin arkandan yürüyeceğimize, gözlerimizi senden ayırmayacağımıza ant içeriz.”
Fenerbahçe: Hüsameddin Böke, Fazıl Arzık, Yaşar Alpaslan, Esad Kaner, Yorgo Angelidis, Mehmet Reşad Nayır, Fikret Arıcan, Şaban Topkanlı, Yaşar Yalçınpınar, Ali Rıza Tansı, Naci Bastoncu.
Hakem: Şazi Tezcan
Goller: Şaban Topkanlı (5′), Fikret Arıcan (25′)
Merasim
Fenerbahçeliler, otuzuncu yıldönümlerini dün Kadıköyü’ndeki statlarında büyük bir merasimle kutlulamışlardır.
Saat 16’ya kadar devam eden mahşerî akın Fener stadını doldurmuştu. Merasimin başlamasına daha yarım saat varken stadda ufak bir yer kalmamıştı. Fenerbahçe stadındaki dünkü seyirci miktarı on iki bin olarak tahmin edilebilir.
Saat 16’da geçit resmi yapacak olan 120 genç, önde askeri bando olduğu halde sıra ile denizciler, atletler, birinci futbol takımı ve diğer futbol takımları stadın sol taraftaki kapısından stadı dolduran halkın sürekli alkışları arasında sahaya girdiler Bandonun arkasında iki gencin taşıdığı muazzam bir çelenk göze çarpıyordu. Kafile muntazam bir yürüyüşle ve on binlerce kişinin devamlı alkışları arasında stadda bir tur yaptıktan sonra sahanın ortasında dizildiler. Buraya konmuş olan kürsünün önünde kulübün müessis azaları toplanmışlardı.
Bandonun çaldığı İstiklâl marşını ayakta dinlerken direğe bayrak çekilmiş, Atatürk’ün büstüne çelenk konmuş ve merasime iştirak eden 120 genç ant içmiştir.
Bundan sonra Fenerbahçe müessis azalarından Galatasaray Lisesi jimnastik muallimi İbrahim Hakkı kürsüye çıkarak, Fenerbahçe’nin zaferle dolu otuz senelik mazisinden ve bu otuz sene zarfındaki muvaffakiyetli başarılarından bahsetmiş ve verimli başarının her sene daha vâsi bir mikyasta olacağını ilâve ettikten sonra Fenerlilerin bu büyük gününde bulunmalarından dolayı kulüp namına halka teşekkür etmiştir.
İki dakika sonra sahaya çıkan genç Fenerliler Sarı ve lacivert takım olarak iki takım halinde günün ilk müsabakasını yapmışlardır. Halkın büyük bir alâka ile takip ettiği bu maç 3 – 2 lacivert takımın galibiyetiyle sona ermiştir.
Saat 17.30’da evvela Yunanlılar sahaya çıktılar. Enosis – Panatitakos muhteliti olan bu takım yeşil fanilâ ve siyah pantolon giymişlerdi. Sahanın ortasına gelerek halkı selâmladılar ve şiddetle alkışlandılar. İki dakika sonra da Fenerbahçeliler halkın sürekli alkışları arasında gözüktüler ve onlar da halkı selâmladılar. Her iki takım arasında yapılan mutat merasim esnasında Güneş kulübü de otuzuncu yıldönümü münasebetiyle Fenerbahçelilere güzel bir çelenk verdi.7
Cumhuriyet Gazetesi
Fenerin Otuzuncu Yıl Dönümü
Fenerbahçe spor kulübü dün otuzuncu yaşını idrak etti. Otuz senelik spor hayatının hülâsasını ortaya koyan dünkü toplantı bu eski ve şerefli kulübün parlak mazisine yaraşan bir şekilde başladı ve öylece bitti… Müsabakalardan evvel yapılan merasime güzel bir geçit resmiyle başlandı.
Büyük bir Türk bayrağını taşıyan sporcuyu Fenerbahçe armasından yapılmış güzel bir çelenk ve onu sıra ile denizciler, atletler, birinci, ikinci, üçüncü futbol takımları takip etti.
Geçit resmine muntazam kıyafetleriyle 110 sporcu iştirak etti. Sahanın etrafında yapılan resmigeçidi, hep bir ağızdan söylenen İstiklâl Marşı ile bitirdiler.
Fenerbahçe idare hey’eti namına ortaya gelen Hikmet Üstündağ kısa fakat güzel yazılmış aşağıdaki nutku okudu:
“Büyük Önder: Senin açtığın yolda, senin göstereceğin yolda bizlere emanet ettiğin Cumhuriyeti canımızla, kanımızla koruyacağımızı Türk ruhu, Türk asaleti, Türk sporculuğu ile senin arkandan yürüyeceğimize, gözlerimizi senden ayırmayacağımıza and içeriz” dedi.
Bu sözler pek çok alkışlandı.
İdare hey’etinden İbrahim Hakkı da kulübün otuz seneye varan spor hayatından ve parlak mazisinden uzun uzadıya bahsederek bu büyük bayrama iştirak eden halka ve Fenerbahçelilere kulübü namına teşekkür etti.
Bir gün evvel de yazdığımız gibi spor sahasında otuz sene dile kolaydır.
O günden bugüne kadar şerefli galibiyetler kazanan, zaferden zafere koşan memleketin en kıymetli bir kulübü olan Fenerbahçe’yi bu vesile ile bir kere daha tebrik etmeği bir vazife bildiğimizi burada kaydetmekten zevk duyarız!
Ömer Besim | Son Posta Gazetesi
Fotoğraflar
20 Haziran 1938 tarihli Tan gazetesinden20 Haziran 1938 tarihli Akşam gazetesinden20 Haziran 1938 tarihli Cumhuriyet gazetesinden20 Haziran 1938 tarihli Yeni Sabah gazetesinden20 Haziran 1938 tarihli Haber: Akşam Postası gazetesinden20 Haziran 1938 tarihli Cumhuriyet gazetesinden20 Haziran 1938 tarihli Son Posta gazetesinden20 Haziran 1938 tarihli Tan gazetesinden
Lebip ağabeyin sevgili oğlu, kıymetli büyüğümüz Suavi Elmas’ın büyük teveccühüyle toplam 230 fotoğraftan oluşan muazzam bir koleksiyonu yayınlamanın mutluluğunu yaşıyoruz: Lebip Elmas Arşivi
Dr. Rüştü Dağlaroğlu’nun 1987 tarihli “Fenerbahçe Spor Kulübü Tarihçesi” kitabında, 1933-1944 yılları arasında 218 maçta forma giyip 10 gol attığı tarihe kaydedilen Lebip ağabey, Fenerbahçe’nin 28 şampiyonluğunun 5 tanesinde pay sahibiydi:
1933 yılında düzenlenen ve Fenerbahçe’nin ilk Türkiye şampiyonluğunu kazandığı sezonda ise forma giymemesine rağmen final maçı için İzmir’e giden kafiledeydi.
Portreleri, ailesi ve dostları ile fotoğrafları, takım arkadaşlarıyla saha içi ve saha dışı resimleri derken eşsiz bir koleksiyona daha kavuşmanın heyecanını sizinle paylaşıyoruz.
Fenerbahçe’nin şampiyonluklara en fazla iki sene uzak kaldığı yıllara ve başta Lebip Elmas olmak üzere bütün Fenerbahçe kahramanlarına saygıyla…
Nazım Hikmet, 1930’lu yıllarda Akşam gazetesinde Orhan Selim müstear ismiyle yazılar kaleme alıyordu. Aşağıdaki 23 Nisan 1936 tarihli yazısı, “Nazım Hikmet ve Futbol” denince akla ilk gelen metin. 19 Nisan 1936 Pazar günü, Fenerbahçe’nin Galatasaray’ı, Ali Rıza Tansı’nın golüyle 1-0 yendiği maçtan sonra yazılmış… Keyifli okumalar…
Geçen gün bir dostum dayattı, «ille de gidip Fener – Galatasaray maçını seyredelim» dedi. Ben de kıramadım dostumu, gittim maçı seyrettim.
Futbol maçı denilen şey dört bir yanında binlerce insanın toplandığı bir meydanda yapılıyor. Meydana, teker teker saydım, yirmi iki delikanlı çıkarılıyor. On birinin üstünde sarı kırmızı yollu yollu gömlekler, öteki on birindeyse lâcivert sarı fanilâlar. Ama yirmi ikisi de kısa pantalonlu ve kocaman ayakkabılı.
Meydanın iki başında iki kale var. Mesele, topu bu kale denilen direklerin arasından geçirmekmiş.
Her ne hal ise, okuyucularımın çoğu bu hususta benden çok bilgili oldukları için fazla tafsilât vermiyelim.
Birdenbire bir düdük öttü ve oyun başladı.
Yirmi iki delikanlı kanter içinde hababam ha koşuyorlar.
Toptan ziyade basıyorlar tekmeyi, atıyorlar çelmeyi, vuruyorlar kakmayı biribirine. Bir taraf topu ille de ben sokacağım sizin kaleye diyor, öte taraf «hayır bu marifeti ben göstereceğim!» iddiasında…
Ne yalan söyliyeyim bu hengamede ben de heyecanlanmadım değil.
Fakat benim heyecanlanmam, etraftaki binlerce seyircinin coşkunluğu yanında devede kulak kabilinden.
Oyunu seyredenler ikiye bölünmüşler. Her biri kendi partisinin çocuklarını teşvik eder, düşman tarafa küfrü basar bir durumda.
Herkes istediğini söylüyor. Herkes dilediği gibi bağırıp çağırıyor. Ortalıkta bir söz, bir düşünce hürriyeti, alabildiğine…
Bu işin birçok tarafları hoşuma gitmedi, dersem yalan söylemiş olurum.
Muayyen bir mânâda, demokrasiyi anlamak istiyenler Taksim stadyomuna gitsinler. Ben kendi payıma güzel ve berrak ve heyecanlı bir iki saat geçirdim. orada.
Orhan Selim (Nazım Hikmet) – 23 Nisan 1936 – Akşam Gazetesi
Fenerbahçe 1 – 0 Galatasaray
19 Nisan 1936 – Taksim Stadyumu
Hakem: Ahmet Adem
Fenerbahçe: Necdet Erdem, Fazıl Arzık, Yaşar Alpaslan, Mehmet Reşat Nayır, Esat Kaner, Cevat Sayit, Fikret Arıcan, Naci Bastoncu, Ali Rıza Tansı, Şaban Topkanlı, Niyazi Sel
Bir zamanlar Harbiye/Harp Okulu, Türkiye’nin en müthiş takımlarından birisi idi. Türkiye’nin ilk ulusal şampiyonu olan Harbiye, ilerleyen yıllarda da Türk futboluna büyük maçlar hediye etmiş, bir şampiyonluk daha kazanmıştı. Aşağıdaki maç 19 Mart 1944 tarihinde, Fenerbahçe’nin Ankara’da Harp Okulu’na karşı oynadığı müsabaka… Detaylarını keyifle okuyacaksınız.
Günün ikinci oyunu İstanbul birincisi Fenerbahçe ile Ankara birincisi Harp Okulu arasında oynandı. Takımları alkışlar arasında sahaya çıktılar.
Fenerbahçe: Cihat Arman, Murat Alyüz, Şevket Demirtepe, Aydın Bakanoğlu, Halil Köksalan, Esat Kaner, İbrahim İskeçe, Naci Bastoncu, Müzdat Yetkiner, Ömer Boncuk, Halit Deringör
Harp Okulu: Yalım, Mehmet, Şeref, Taci, Muhiddin, Selami, Kemal, Adem, Sebahattin, Muzaffer, Kemal
Hakem: Muzaffer Ertuğ.
Harp Okulu takımında dün sakatlanan Celâl oynamıyordu.
Oyuna başlayan Fenerliler Harbiye kalesine indiler… Muhiddin’in ters vuruşuyla oyunun ilk kornerini Fenerliler kazandılar. Kornerden gelen topa, Esat köşeyi bulan bir vuruş yaptı. Yalım bunu yakaladı.
Bu tehlikeden sonra Harbiyeliler sağdan Fener kalesine inmeği tecrübe ettiler. Harbiye karşısında dikkatli oynayan Fener müdafaası fırsat vermemek için çalışıyorlardı.
Oyun hızlı oluyor. Fener soldan uzun ve yerden paslarla Harbiye kalesine iniyordu. On dakika süren bu oyundan sonra Harbiyeliler sol açık Kemal ve Muzaffer ile Fener kalesine hücum ettiler. Muzaffer Murat’ı sıyırarak geçtiği halde topu kaleye atamadı.
Oyuna Harbiyeliler hâkim olmak istiyorlar… Sebahattin’in boş bırakılmaması hücumlarını neticesiz bırakıyordu. Uzun sürmeyen bu oyundan sonra Fenerliler üstünlüğü aldılar. Esat’ın çektiği firikiki Yalım yumrukla uzaklaştırdı.
Oyun yirminci dakikadan sonra havadan oynandığından başlangıçtaki süratini kaybetti. Her iki taraf müdafaası topu kendi taraflarına geçirmemek için çalışıyor. Üstün oynamalarına rağmen Fenerliler Harbiye müdafaası karşısında sayı yapamıyorlardı.
Yarı sahada da Fenerliler gol pozisyonuna giremiyorlardı. Otuzuncu dakikadan sonra Harbiyeliler Fener kalesine indiler. İç oyuncularının yardımıyla Fenerliler topu kolayca kapıyorlardı. İbrahim’in sağdan sürerek ortaladığı topu Ömer yakaladı. Çektiği şutu Harbiye kalecisi ayakla karşıladı. Fener’in hücumları sıklaşmağa başladı. Otuz beşinci dakikada Yalım tuttuğu topu elinden kaçırdı.
Müzdat ufak bir dokunuşla Fenerbahçe’nin birinci golünü yaptı: 1-0.
Gelişi güzel topa vurmağa başlayan Harbiye müdafaası Fener hücumlarını kesemiyordu. Son dakikalarda Harbiyeliler hücuma geçtilerse de muavin hatlarının geri oyunu yüzün den ileri gidemiyorlardı. Harbiye akınında Muzaffer’in şutunu Cihat kornere attıktan sonra devre nihayetlendi.
(İkinci devrede) Oyuna başlayan Harbiyeliler Fener kalesi önünde oynuyorlar. Sabahattin’in çektiği şutu Cihat yakaladı. Oyunu ortalara götüren Fenerliler hücumdan geri kalmıyorlardı.
Bir ara İbrahim’in avut çizgisi üzerinden gayretle çevirdiği topa Halit ile Ömer’in birden kafaya çıkması muhakkak bir sayı yapmalarına mani oldu. Harbiyeliler bu devrede anlaşarak oynuyor.
Müjdat ve Naci’nin tehlikeli iki inişini kestikten sonra Harbiyeliler ortadan Fener kalesine indiler. Sabahattin’i faulle durdurdular. Çekilen ceza dışarıya gitti. Fenerliler bir duraklama devresi geçirdiler. Hücum hattında yalnız Naci çalışıyor.
Yirmi birinci dakikada Halit’in ortasını yakalayan Naci vole bir şutla topu Harbiye ağlarına taktı: 2-0.
Bundan sonra Fenerliler durgun oyunlarını bıraktılar. Harbiyeliler ortadan topu sola geçirdiler. Sol açık Kemal’in şutunu Cihat kurtardı. Harbiyeliler gol yapmak için çok çalışıyorlarsa da Murat ve Şevket’in oyunları buna mani oluyor. Esat her zamankinden güzel oyunuyla her tarafa yetişiyor. Otuz beşinci dakikada İbrahim’den pas alan Müjdat sıkı bir süt çektiyse de Yalım bunu kurtardı.
Bundan sonra oyun her iki tarafın karşılıklı hücumları ile geçti. Fener Ankara’da yaptığı ikinci maçı da 2-0 kazanarak sahadan ayrıldı.
İhsan BAYRI – 20 Mart 1944 – Ulus Gazetesi | Harp Okulu’na Karşı
Fenerbahçe tarihinin en çok Türkiye şampiyonluğu kazanan beş isminden birisi olan ve Fenerbahçe’ye hem futbolcu, hem teknik direktör, hem de Başkan olarak hizmet eden “Büyük” Fikret Arıcan‘ın kitabından pasajlar ile karşınızdayız. Huzurlarınızda: Büyük Fikret Bölüm VII
Bulgaristan’ın Sofya kentinde yapılan Balkan Oyunları’ndan sonra Türkiye döndüğümüzde o zamanın İngiliz antrenörü Mister Pegnam beni yanına çağırarak, İngiltere’de top oynayıp oynamayacağımı sordu. Futbol tarzımın İngiltere için geçerli olduğunu söylüyordu. Kabul ettiğim takdirde profesyonel futbol hayatımda çok başarılı olacağımı ve maddi yönden hayli yüksek bir ücret alacağımı ima etti.
Genç yaşta bu teklif cazip olabilirdi. Ancak geçim problemimi asla futbola bağlamak istemiyordum. Hemen reddettim.
Daha sonra bir millî maçımıza hakem olarak gelen sonra da İtalya Federasyonuna Başkan veya üye olan Moro adlı bir futbol adamı da beni İtalya’ya götürmek istedi. Orada rahatlıkla oynayabileceğimi, daha da ileri giderek zamanın meşhur solaçıkları Bastin ve Osri kadar şöhret yapabileceğimi söyledi.
Cevabım yine, “Hayır” oldu. Çünkü vatanımdan ayrılarak dilini bilmediğim bir ülkede garip kalmak istemiyordum. Bu durum futboluma muhakkak etki yapacak ve başarı kazanamayacaktım.
Türkiye’den dış ülkelere dil bilmeden gidip başarı gösteren gencimiz yok gibidir. Ancak Türk olup futbol ve dillerini oralarda geliştirenler müstesna…
Futbol hayatımın en başarılı devresi 1928-1939 yılları arasında. Bu devrede Avrupa Karması’na aday gösterilmem de bunun ispatıdır.
İnançlarım
Futbol hayatımda şimdi tasvip etmediğim batıl inançlarım vardı. Bunları üzerimden atana kadar çok mücadele ettim. Bu ise ancak yaşlandıktan ve aksi sabit olduktan sonra mümkün olabildi.
Örneğin, kaptan olduktan sonra hakem tarafından yapılan kur’a atışlarına katılmak istemezdim. Karşı kaptanın kazandığını söyleyerek tercih yapmasını rica ederdim. Bir gün bunu fark eden bir kaptan arkadaşım, aynı benim yaptığım gibi yaptı, peşinen “Siz kazandınız” dedi. Ben de kendi teklifimin aynına olmaz diyemedim ve rüzgârla beraber olan kaleyi seçtim. Maçı kazandık. Böylece bu derdimden kurtulmuş oldum.
Maça giderken yolda bir papaz veya cenaze görmek bana hiç yaramazdı, sanırdım. Allah’tan, kıyafet kanunu çıktı ve papazlar elbiselerini değiştirdiler, bu görüntüden kurtuldum. Fakat cenaze görmek çok uzun sürdü. İnanın maçlara gözüm kapalı giderdim. Çünkü kış günlerinde cenazeler maç saatlerinde kaldırılıyordu. Yöneticilik hayatımda da bir cenaze olayı vardır.
Galatasaray’la Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı oynamak için Kızılcahamam’daki kamp yerinden Ankara’ya doğru yola çıkmıştık. Yanımda Cemil’in transferine adı karışan Sultan Demircan da vardı. Birden bir araba bizi solladı ve trafik sıkışınca önümüzde durdu. Bir de baktım arabanın bagajında bir tabut vardı. Sesim soluğum kesildi. Sultan ne sorsa, ne söylese cevap vermiyordum. O da bozuldu. Başladı önümüzde oturan çocukların çok sevdiği Bekir’e sataşmaya… Bekir eski güreşçi, Sultan kabadayı. İkisi de silahlı. “Eyvah…” dedim, “Cenaze hükmünü gösteriyor.” Neyse onları yatıştırdık. Maçı da aldık ve bu hoş olmayan itikadımdan kurtulmuş oldum. Ama uzun süre maçlara gözlerim kapalı gittiğimi unutamam.
Unutamadığım Olaylar
Macaristan’ın meşhur Ferençvaroş ekibi İstanbul’a gelecekti. O devrin Avrupa’da ün yapmış birçok futbolcusu ve şöhreti Şaroşi kardeşler takımla beraberdi. Maçlar özel olduğu için seyircileri memnun etmek isteyen yöneticiler bu iki kardeşin gelmesini şart koşmuşlardı. Ferençvaroş ve Şaroşi kardeşler İstanbul’a geldiler ve bu büyük takımı yendik. Yabancılara karşı markajdan kurtulduğum için en başarılı oyunlarımdan birini çıkarmıştım. Onlar da ülkelerine dönerken, “Siz de bize geldiğiniz zaman Fikret’te beraber gelecek…” şartını koşmuşlar. Bunu yazan gazete yazarının bir başka kulübe mensup olduğunu söylersem olayın değeri daha iyi anlaşılır sanırım.
Arzulanması Hoş Olmayan Bir Olay
Romanya’nın CFR futbol takımı İstanbul’a gelmişti. O zaman Galatasaray ve Beşiktaş’ı yendikten sonra son maçını bizimle oynadı.
Güzel bir oyun tutturduk ve maçın son dakikasına kadar 2-1 galip durumda geldik. Son dakikada bizim ceza sahası yakınında bir taç kazanmıştık. Mehmet Reşat ağır davrandı atmak için… Bunu fırsat bilen Romenler topu elinden kaptılar ve taç atışını yaptılar. Çocuklar şaşkın bakarken top çoktan bizim filelere gitmişti. Açıkgöz misafir takım hemen orta noktaya toplandı halkı selamlayarak sahadan çıktı. Biz yine şaşkındık.
Hakeme Müjdat Gezen’in babası Necdet Gezen’le itiraz ettik. Orta hakem Adnan Akın’dı. Durumun ne olduğunu sordum O’na… Akın, “Canım siz 2-1 galipsiniz…” dedi ama sahadaki görüntü öyle değildi.
Hakemlere dönerek “Kabahat sizde değil, sizi hakem yapanlarda…” dedim. (Aman bunu Önder ve bazı isyankâr futbolcular duymasın). Tabii bu sözlerim rapor edildi, ceza aldım ve takımımı eksik bıraktım. Hoşa gitmeyen hareketlerimin göze batmaya başladığını hissediyordum. Bu ceza çok sürmedi. Milli maç nedeniyle affedildim ve bir daha yapmadım.
Babamın Benim için Söyledikleri
Cezadan sonraki milli maçta oynayacaktım. Maçtan önce çıkan Akşam gazetesinin birinci sayfasına, “Fikret oynuyor” diye yazmışlardı ve büyükçe bir fotoğrafımı basmışlardı. Aynı gazetenin aynı sayfasında yeni bir demiryolunun açılışını yapacak olan Başvekil İsmet İnönü’nün de fotoğrafı vardı. Babam gazeteyi görünce, “Bu memleket nereye gidiyor yahu?” diye söylendi. “Sen bir oyunbaz, o da memleketi kurtaranlardan biri… Hem de Başvekil… Rezalete bak…”
Bu sözler o devrin taassubunu gösterir. Sonradan bütün gazeteler spor sayfalarını ayırdılar. Rahmetli babam sağ olup futbolcuların boy boy fotoğrafını görse acaba ne derdi bilmem…
Eski Sporcuların Dürüstlüğü
Takım arkadaşlarım ve kulübüme mensup sporcular kadar sahada bir buçuk saat mücadele ettiğim fakat çok yakın arkadaşlık yaptığım sporcular da vardı.
Hakkı Yeten, Eşref Bilgiç, Şeref Görkey gibi Beşiktaşlılar, Leblebi Mehmet, Suphi Batur, Şadlı, Necdet Cici gibi Galatasaraylılar, Samih Duransoy, Nevzat ve Fahri gibi İstanbulsporluları sayabilirim. Ben, bu kardeşlerimle saha dışında ne kadar dost olmuşsam tabiatım icabı saha içinde o kadar hırçındım.
Milli maç için seyahatte bulunuyordum. Bir takım arkadaşım, “Fikret” dedi, “İyi ki, bu seyahatte seni yakından tanıdım. Sahadaki haline hiç benzemiyorsun. Yani daha önce seni sokakta biriyle kavga ederken görsem onunla bir olup seni döverdim…”
Bunlar bana hep ders olmuştur. Kendimi yaptığım işlerde hep haklı sanırdım. İtirazda bulunurdum. Fakat işler hiç de sandığım gibi değilmiş. Sporcuların dürüstlük ve tahammül göstermeleri gerekiyormuş. Bunun genç sporculara örnek olmasını dilerim.
Dürüstlüğe bir misal vereyim. Bir Beşiktaş maçında Şükrü Erkuş gol atmıştı. Fakat bu gole karşı taraf oyuncuları itiraz ettiler. Ancak hakem gol kararı vermişti. Israrlar karşısında aynı hakem Şükrü Erkuş’un yanına giderek durumu sordu. O da topla eliyle oynadığını söyledi. Hakem de sayıyı iptal etti. Gençlerimizin bunun gibi olayları kendilerine örnek almalıdırlar.
(DEVAM EDECEK)
Fotoğraf-1) 1937’de Maarif Kupası da bizim oldu. Fotoğrafta, Niyazi, ben, Esat birlikte görülüyoruz.
Fotoğraf-2) Yabancılarla yaptığımız maçlarda büyük başarılar elde eden ve de Avrupa’da ismini sık sık duyuran Fenerbahçe takımı soldan sağa: Cihat, Yaşar, Ali Rıza, Melih, Aytan, Rebii, Lebib, Reşat, Şaban, Esat, Naci, Basri. Öndekiler: Ben, hakemler Adnan Akın, Kemal Halim, Şadi Tezcan.
Fotoğraf-3) Fenerbahçe dergisinde çıkan bir karikatür.
Fotoğraf-4) Ankara’da yaptığımız maçlardan birinden önce ben, heykel önünde görülüyorum.