Etiket: Naci Erdem

  • Kaptandan Taraftara

    Kaptandan Taraftara

    1960 yılı sona ermek üzere iken gazetelerde “Kaptandan Taraftara” bir mektup yayınlanmış. Futbol takımı kaptanı Naci Erdem’in mektubu sezon sonunda gerçek olacak, Fenerbahçe şampiyonluğu kazanacaktı.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe Şampiyon Olacaktır

    Çok sevgili Fenerbahçeliler,

    Son mağlubiyetlerimiz dolayısıyla ne kadar üzüldüğünüzü biliyorum. Sizlere kendimizi nasıl affettireceğimizi de biliyorum. Üzülmeyin her şey, ama her şey düzelecek, Fenerbahçe yine sahalarda kasırgalar yaratacaktır.

    Ne idareciler, ne antrenör, ne şu, ne de bu kabahatlidir. Yalnız bir kabahatliyiz. Ferdi hatalarımız yüzünden yenildik. Fakat herhangi bir takıma değil, şöhreti bütün Türkiye’ye yayılmış diğer iki güzide ekibe yenildik. Zaman geldi biz de onları yendik.

    Bazen güldük, bazen da ağladık. Fakat hiçbir vakit ümidimiz kırılmadı. Şimdi de kırılmış değil. Çalışacak, daha çok çalışacak, sizleri memnun etmek için formamızda ıslanmamış yer bırakmayacağız.

    Fenerbahçe’de her şey tamdır. Eksik olan tek şey var: Moral…

    Onu da sizlerin teşvikleriniz, alkışlarınızla kazanacağımıza ve bünyemize toplayacağımıza inanıyorum. Ve inanıyorum ki, bunlar sayesinde kendimizi affettirebilecek ve bize tezahürat yapanları, bizi sevenleri memnun edeceğiz.

    Önümüzde koskoca bir ikinci devre var. Tam 19 maç daha yapacağız. Bizler için hayli zor olan ve her sahaya çıktığımızda «Acaba kazanabilecek miyiz?» diye düşündüğümüz İzmir deplasmanımız da yok. Diğer takımların puan durumları da meydanda.

    Daha kimler yenecek, kimler yenilecek bir bilseniz. Bizim birinci devrede bu puanları kaybetmiş olmamız memnuniyet vericidir Zira ikinci devrede aynı şekilde bir akıbete düşer, şampiyonluktan da, ikincilikten de olurduk

    Hem artık “zayıf takım, kuvvetli takım” diye bir şey kaldı mı ki? Her maç, her takım için zor ve çetindir. Biz, evet, iki acı mağlubiyet aldık. Fakat hiçbir zaman rakiplerimizle aramızdaki puan farkı 4 veya 5’e yükselmedi O zaman kim bilir neler yapılacak, neler söylenecekti Şimdi ortada hiçbir şey yok.

    Birincilik için iddia ediyorum ki:

    Artık her şeyi unutarak, yeni yıla eski acı buhranları temizlemiş, ak – pak olarak girmek istiyoruz. Sizlerin yardım ve teşvikleri bizi muzaffer kılacak ve: FENERBAHÇE ŞAMPİYON OLACAKTIR.

    1961 yılının Fenerbahçe’ye ve diğer bütün takımlara hayırlı ve uğurlu olmasını temenni eder, neşeli bir yılbaşı dilerim.

    Naci Erdem – Fenerbahçe Takım Kaptanı – 31 Aralık 1960

  • Nazmiye Kor

    Nazmiye Kor

    Fenerbahçe basketbol/voleybol tarihinin en önemli sporcularından biri olan Nazmiye Kor ile 1956 yılında yapılan röportajı bulunca, yayınlayalım istedik. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Şampiyon Kızlarımızı Tanıyalım

    Nazmiye Kor

    “Erkeklerin milli futbol ve voleybol maçlarında şampiyon veya şampiyon namzedi olan Galatasaray esas olarak ele alındığı halde İstanbul kızlar voleybol muhteliti için takımımız niçin tercih edilmiyor da ancak 2 oyuncu alınıyor?”

    Renklerimize bu sene iltihak eden ve bilhassa İstanbul birinciliklerindeki Moda maçı galibiyetinde büyük payı bulunan bu genç arkadaş hâlen Çamlıca Kız Lisesinin voleybol kaptanlığını yapmaktadır.

    Hem okulda hem de antrenmanda bulamayınca telefona sarıldık. (Telefon numarasını vermeye lüzum görmüyorum. Çünkü her zaman dersleriyle o kadar meşgulmüş ki telefona daima annesi bakarmış!)

    İlk olarak gaybubet sebeplerini öğrenmek istedik. Derslerden veya antrenmandan kaçıyor zannederek günahına girmişiz. Meğer 3 günden beri hasta imiş. Geç oldu ama geçmiş olsun…

    Şimdi telefon muhaveremizin nakline geliyorum. Lâf aramızda Nazmiye’nin sesi hiç de fena değil hani!

    Oyunda hiç konuşmayan ve umumiyetle gayet soğukkanlı gözüken Nazmiye’ye ilk olarak heyecanlanıp heyecanlanmadığını sordum.

    Kandilli ve Moda maçlarinda, bilhassa servis atarken çok heyecanlanırım.

    Maça girerken, oynarken ve çıkarken ne düşünürsün?

    Girerken yeneceğimizi düşünür, bazen de korkarım. Maç esnasında gözüm bir şey görmez!

    (Aman Nazmiyeciğim. Ben korktum senden. Ya gözün bir kere görmeye başlarsa karşı takımın hali nice olur!)

    Maçtan sonra, galip gelmişsek çok sevinirim. Aksi halde ağzımı bıçak açmaz.

    (Bu ne büyük lâflar yavrucuğum. Anlaşıldı her zaman kapalı olan ağzını telefon iyi açtı galiba…)

    Uğura inanır mısın?

    Hayır. Ve bilhassa 13’ü uğursuz saymam.

    İstanbul Üniversitesine yenil…

    (Bitirmeme müsaade etmeden) Yenilmemiz pek feci, keşki aklıma getirmeseydiniz. Sebepleri oldukça çok. Karşımızdaki takımı küçümsemek (Hâlbuki ben de büyültmekten şikâyetçiyim) işi ciddiye alarak iyi çalışmamak, kafasız oynamak!

    (Hepsine evet ama vallahi kafalarımız yerindeydi!)

    Boş vakitlerini nasıl geçirirsin?

    Kedi ve köpeklerle oynamakla…

    Beğendiğin yemek ve tatlılar?

    Kuzu pirzolası, pilâv ve tulumba tatlısı.

    (Nasıl da belli öğle yemeklerini mektepte yediği…)

    Sinemaya sık sık giden ve “Caniler Avcısı” filmini pek beğenen Nazmiye artistlerden de şunları sayıyor:

    Rossana Brazzi, Victorio Gassman, Stewart Granger, Marlon Brando, Ingrid Bergman, Prenses Kelly!

    Beğendiğin sporcular?

    Basketbolculardan Altan, Yalçın, Can, Turan ve Partener’i; futbolculardan da: Şükrü, Turgay, Lefter, Naci ve Mustafa’yı beğenirim. Fakat derslerim dolayısıyla maçlara her zaman gidemiyorum.

    Modayı takip eder misin?

    İhtiyaç hissetmiyorum. Çünkü umumiyetle spor giyinirim.

    Tekrar spor bahislerine döndük:

    Spora ne kadar zaman devam etmek niyetindesin?

    Yapabildiğim müddetçe.

    Tabii sen de arkadaşlar gibi milli maçların yapılmasını vs. yi isteyeceksin…

    Bu şekilde yapılacaksa yapılmaması daha iyidir. İşittiğime göre Galatasaray’dan 4, Moda’dan 2-4, İstanbul Üniversitesi’nden 3 namzet seçiliyor da İstanbul ve Türkiye’nin şampiyonu olan takımdan İstanbul muhtelitine ancak 2 kişi çağrılıyor. Milli futbol ve voleybol takımları seçilirken en formda olan Galatasaray takımı esas olarak alınıyor da kızlarda niçin Fenerbahçe tercih edilmiyor anlamıyorum.

    Bu hususu ben de anlayamadım. İnşallah ilgililer pek yakında hepimizi aydınlatırlar…

    16 Nisan 1956 – Fenerbahçe Spor Gazetesi | Röportaj: Ayten Salih

  • Mehmetçik Basri’nin Jübilesi

    Mehmetçik Basri’nin Jübilesi

    Milliyet gazetesinin 5 Temmuz 1965 tarihli nüshasında Mehmetçik Basri’nin Jübilesi haberi okuması pek keyifli enstantaneler ile süslü… Sizi baş başa bırakalım.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe – Şöhretler maçından notlar

    Can, Lefter’e “Penaltıyı sana bıraksaydım ‘Turgay’a bu halimle gol attım’ diye öğünürdün” dedi.

    Mehmetçik geldi… Krallar gibi gitti…

    Mithatpaşa seyircisi Türk futbolunun cesur, atak ve teknik futbolcusunu alkışlar içerisinde uğurladı…

    Bu gösteri Türk futbolcusuna ve efendice spor yapan herkese gösterilebilecek kadirşinaslığın en güzel örneği idi…

    Basri Dirimlili’nin jübile maçı, yıllardır özlediğimiz bir müsabaka idi… Bu maç, birkaç yıl öncesinin Turgay, Ahmet, Basri, Şeref, Naci, Kadri, Hilmi, Suat, Metin, Can, Lefter on birini gözlerimizin önüne getiriverdi. 11’i de o günkü Milli Takımın enerjisini, kuvvetini ve tekniğini taşıyor gibiydiler. O günkü kadar hırslı o günkü kadar gol arayan bir arzuları vardı…

    Şöhretler Takımının seçicisi antrenör ve meneceri Necati Karakaya idi.

    22 yıldız futbolcu, Galatasaray’ın malzemecisi Cin Ali ve ondan başka kimse yoktu soyunma odasında. Fenerbahçe’ye karşı oynayacakları sistemi şöyle izah etti:

    “Fenerbahçe bizi toplama bir takım olarak görecek… Sizler de kendinizi göstermek için tribünlere oynayacaksınız. Sizden takım oyunu istiyorum. Bizim klasik 4-2-4 oynayacağımızı zannedecekler. İlk anda altı forvet ile saldıralım. Fakat bunu yapmamıza imkân yok. Zira kalede Turgay var. Karambollere giremez. Onun demirli kolunu düşünerek, defans, adam adama markaj yapacak. WM oynayacağız. İçler kademeli olarak ileri geri fırlayacak. Zaten bunları size anlatmağa lüzum yok. Çünkü hepiniz artık, Türkiye’nin her takımında antrenör olabilecek seviyeye geldiniz. Topu ayağınızda tutmayınız kâfi…”

    Yıldızlar takımının seçici -menecer – antrenörü Necati Karakaya odadan çıktı, bitişik odanın kapısından içeri girdi. Sarı- Lacivertliler de şöhretlere karşı tatbik edecekleri taktiği tartışıyorlardı. Bir kenarda Basri, Lefter, Can, Şeref kafa kafaya vermişlerdi. Karakaya, onlara sokuldu ve şöyle konuştu:

    “Çocuklar, Turgay bu maça kolundaki demiri ile çıkıyor. Ona şarj yapmayınız.”

    Kaptan Şeref şu cevabı verdi:

    “Hiç merak etme ağabeycim. Turgay oynadığı müddetçe top havadan gider. Ama Necdet kaleye girerse kendilerini kollasınlar.”

    Maçın dördüncü dakikasında ceza sahasına Naci ve Kadri’yi çalımlayarak dalan Lefter, altı pas çizgisinde şutunu atarken Feriköylü haf Turgay tarafından düşürüldü. Hakem Hakkı Çaktırma tereddütsüz penaltıyı verdi. Turgay sararmış, solmuştu. Metin ve Naci ise hırsla itiraz ediyorlardı. Lefter topa koşarken, Can topu aldı ve dikti. Turgay’a baktı. Gerildi. Topa fişek gibi yanaştı, ayağını uzattı ve raket gibi havalandırdı. Top direğin üzerinden giderken, rahat bir nefes alan Turgay’a bakarak gülüyordu.

    Devre arası Lefter, Can’ın yanına yanaştı. “Penaltıyı, neden bana bırakmadın” dedi. Can onun şivesini taklit ederek şöyle konuştu: “Vre Leftercim. Sana bıraksaydım golü atardın. Sonra senelerce, tekaüt olmuşum. Bastonla Turgay’a gene gol atmışım diye öğünürdün.”

    Fenerbahçe’nin soyunma odasında bir baston vardı.

    İkinci yarıya çıkarken, bunu oraya getirmiş olan muzip Osman: “Lefter ağabey bastonunu unuttun” dedi.

    Maçın ilk devresi çok süratli geçmiş mide sinirinden kıvranan iki futbolcu soyunma odasında öğürüyordu. Biri şöhretlerden Metin Oktay, diğeri Fenerbahçe kaptanı Şeref Has…

    Şeref, Lefter’e takılıyordu:

    «Daha hâlâ, gelip de kaptanlığı elimden alırsın diye korkuyorum.»

    Spor Yazarları – Artistler maçının ilk devresinde, Artistlerin soyunma odasında hava çok elektrikli idi.

    Takım kaptanı Memduh Ün: “Çocuklar doğru dürüst oynayın” derken, son derecede sinirli görünen Fikret Hakan bir nutuk çekti: “Buraya artist arkadaşlarımızı temsilen geldik. Bu oyunla bizi rezil edeceksiniz. Biz kan – ter içinde didinirken, bir iki kişi atraksiyon yapıyor. Burada film çevirmiyoruz. Türk futbolunu temsil ediyoruz.”

    Artistler – Spor Yazarları maçı için gerekli izin stadyuma gelmemişti. Stat Müdürü Hayrullah Güvenir şöyle konuşuyordu: “Artistlerin de, Spor Yazarlarının da futbol oynamak için doktor raporları yok. Sonra biri sahada kalır. Al başına belâyı…”

    2 Temmuz 1965 – Milliyet Gazetesi

  • 28 Şampiyonluk Yolu

    28 Şampiyonluk Yolu

    9 Eylül 2023 tarihinde yapılan Fenerbahçe Olağanüstü Tüzük Tadili Genel Kurulu‘nda Yönetim Kurulu Üyemiz Sayın Simla Türker Bayazıt‘ın fikri, emeği ve uygulamasıyla hayata geçen 28 Şampiyonluk Yolu, büyük ilgi topladı.

    Unutulduğunu düşünen sporcu aileleri de büyüklerini bu yolda görünce çok mutlu oldular…

    Görselleri seçme ve metinleri yazma onurunu bize layık gördüğü için Simla Hanım’a sonsuz teşekkür ediyor, kronolojik sırayı herkesin görebilmesi için sitemizde de paylaşıyoruz…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu




    1907’den bugüne Fenerbahçe ve Türk futbol tarihini izlediniz.

    Ülkemizde 1923’den sonra başlayan ve günümüzde halen devam eden “ulusal” futbol organizasyonları hem tarihi hem de hukuki olarak devamlılık gösteriyor.

    Türkiye Futbol Birinciliği ve Milli Küme, 1959 yılı itibariyle “Milli Lig” adını aldıktan sonra, günümüzde ise “Süper Lig” ismiyle devam ediyor.

    Türk futbolu, kurumsal kimliğini kazandığı 1923 yılından beri Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmî tüzük ve kanun maddeleri ile yönetiliyor.

    Tüm bu gerçeklerden hareketle;

    Fenerbahçe’nin 28 şampiyonluğunu ve 1959 öncesini inkar etmek

    TARİHİ İNKAR ETMEK,

    ÜLKE FUTBOLUNUN GEÇMİŞİNİ YOK SAYMAKTIR!

  • Tarihî Maç Broşürleri VII

    Tarihî Maç Broşürleri VII

    Bir aylık bir fasıladan sonra… Başlangıç kolaya gelsin diye değil; her yazıya aynı girişi yazmak istiyoruz. Zira gerçekten çok büyük iş… Kıymetli büyüğümüz Mustafa Oduncu, Fenerbahçe tarihi için çok önemli bir iş yapıyor ve yurt dışı müzayede sitelerinden Fenerbahçe ile ilgili malzemeleri topluyor. Bu mesaiyi büyüten ve daha anlamlı bir hale getiren şey ise aldıklarını paylaşmaktan bir an bile imtina etmemesi. “Bunda ne var?” demeyin; kimlerin, neler sakladığını bilseniz, inanamazsınız. Halbuki Fenerbahçe tarihini bilmek herkesin hakkı. Daha doğrusu “Dünyanın en büyük sivil toplum kuruluşu” lafının hakkını vermek istiyorsak, tutulması gereken yol bu… Mustafa ağabey, Fenerbahçe Müzesi’ne bağışladığı maç broşürlerini halka açmak ve kolay ulaşılabilir hale getirmek adına bizlerle paylaştı. Huzurlarınızda “Tarihi Maç Broşürleri VII : 7 Ekim 1953 | Luton Town – Fenerbahçe” maçı broşürü…Bir yandan, bu gibi belgelere bakıp da adamların yetmiş sene önce geldiği bazı noktalara bizim hâlâ gelemediğimizi görmek de çok üzücü. Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    7 Ekim 1953 | Luton Town – Fenerbahçe

    Tarihî Maç Broşürleri VII
    Tarihî Maç Broşürleri VII
    Tarihî Maç Broşürleri VII
    Tarihî Maç Broşürleri VII
    Tarihî Maç Broşürleri VII
    Tarihî Maç Broşürleri VII
    Tarihî Maç Broşürleri VII

    Broşürün PDF haline “buradan” ulaşabilirsiniz. | Tarihi Maç Broşürleri VII : 7 Ekim 1953 | Luton Town – Fenerbahçe

  • Şeref Has Röportajı

    Şeref Has Röportajı

    Yüksek müsaadesiyle, geçmiş yıllarda Fenerbahçe Resmî Dergisi için yaptığı röportajları sitemizde yayınladığımız Sibel Kurt, yine müthiş bir Şeref Has röportajı ile karşınızda… Ağabeyi Mehmet Ali Has’tan sonra, Fenerbahçe’de 5 şampiyonluk yaşayan Şeref Has tarihe geçmiş kahraman bir futbolcuydu. Nur içinde yatsınlar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Özlenen Kaptan

    Biz aramızda “Fenerbahçeli olunmaz Fenerbahçeli doğulur.” deriz her zaman. Peki, siz nasıl Fenerbahçeli oldunuz Şeref Bey?

    Annem, ablalarım ve futbolcu büyüğümüz ağabeyim Mehmet Ali Has hepsi Fenerbahçeliydi. Ben de onların bu sevgisini görerek Fenerbahçeli oldum. Zaman içinde de bu sevgim ve ilgim arttı.

    Spora Beyoğluspor’da başladınız…

    Futbola aşırı bir sevgim ve merakım vardı. Beni Beyoğluspor’a Raif Dinçkök aldı. Kendisi İsmet Uluğ zamanında başkan vekiliydi. 5000 TL’ye aldı, 5000 TL de kendisi verdi. 10.000 TL’ye bir daire geliyordu. İyi bir rakamdı. Beyoğluspor’da bir sene oynadım. Altyapıda yetiştim. Fakat hedefim Fenerbahçe Spor Kulübü’nde oynamaktı.

    Ve hedefinize ulaştınız. Fenerbahçe’ye transferiniz nasıl gerçekleşti?

    Benim futbol hayatım Fenerbahçe genç takımında Sabri Kiraz hocamızla başladı. Can Bartu, rahmetli Avni Kalkavan ve ben genç takımda beraber yetiştik. Kabataş Lisesi’nde okuyordum. 18 yaşında iken Büyük Fikret bizi A takımına aldı. 1956-1957 sezonu. Bizi Moskova’ya götürdüler. O zaman değerli sporcularımızla on beşer dakika oynamıştık. Çok büyük oyuncular vardı, ağabeyim Mehmet Ali Has, Burhan Sargın, Lefter, Küçük Fikret, Donanma Kamiller. O zaman böyle kaliteli bir takımda oynama şansını yakaladık. Çok gençtik. Etap etap Can Bartu ile maç bitimine doğru oyuna girerdik. Fikret Arıcan bizi alıştırıyordu. 14 yıl Fenerbahçe’de oynadım, 7 kez kaptanlık yaptım, 169 gol attım. Ama maalesef sakatlığım nedeniyle Manchester’da oynayamadım. Ogünler, Çevrimler, Ziyalar, Puşkaşlar, Canlar, Şükrüler bu takımla 6 şampiyonluk yakaladık. Fenerbahçe’de bu gördüğümüz üç yıldızdan birini bizim ekibimiz aldı. Müthiş bir duygu öyle bir yaşıyorsunuz ki rüya gibi…

    Şeref Has Röportajı

    Araya vatan hizmetiniz girdi. Ordu milli takımında oynadınız…

    1958’de askere gitmiştim. Askere gittiğimizde hemen ordu milli takımına aldılar. B milli takımına seçildim, oynadım üç maçtan sonra A milli takımına çıktım.

    Milli takımda da hem oynadınız hem kaptanlık yaptınız…

    48 defa milli oldum. 7 defa kaptanlık yaptım. Milli takımın 17. kaptanıydım. En büyük düşüm milli formayı 50 kez giymekti. Sakatlığım nedeniyle 48 kez giyebildim. Kısmet bu kadarmış.

    Kırılamamış gol rekorunuz var… 

    Evet. En büyük gol kralı Zeki Rıza Sporel. O’nun rekorunu Lefter kıramamış. Lefter’in rekorunu da Cemil ile ben kıramadım ama bizim altımızdan gelenler de bizim rekorumuzu hala kıramamış. 

    Kafa golleriniz de çok ünlü…

    Diyebilirim ki 50-60 tane kafa golüm var, diğerleri sağ sol ayak goller…

    Yıl 1966 Fotospor’un açtığı yarışmada yılın sporcusu seçildiniz. Ve yine Güneş gazetesinin yaptığı Fenerbahçe tarihinin altın karmasında yer aldınız. Bu efsane isimleri bir kez daha hatırlayalım: Selahattin – Şeref – Cihat – Basri – Küçük Fikret – Alpaslan – Can – Lefter – Cemil – Büyük Fikret – Zeki Rıza…Bu isimlerin hepsi çok değerli. Bizimle paylaşacağınız anılarınız var mı?

    1963-1964 sezonunda lig şampiyonu olmuştuk. Galatasaray da Türkiye Kupası’nın şampiyonu. Şampiyon olduktan sonra federasyon bir karar aldı. Galatasaray ile Atatürk Kupası oynanacak. Maç başladı. İlk golü yedik. Bazı idareciler eleştirmişti: “Neden bu maçı kabul ettiler” diye. Sonra 2. yarıya çıktığımızda içerde yemin ettik ve hep beraber “Biz Fenerbahçe oyuncusuyuz, her şeyimizi bu maça vereceğiz” dedik. O maçı 3-1 kazandık, ilk ve son golü Ogün Altıparmak, 2. golü de ben atmıştım. Atatürk Kupası’nı aldık. Yine Ankara’da Beşiktaş ile özel bir maç yapıyorduk, gece maçıydı. Ben de böyle 30 metreden falandı kale tarafından gelen topa köşeye doğru müthiş bir şekilde vurdum top takıldı, öyle yere düştü, ben de golü attım. Ankara’da bir gece maçında Ankaragücü ile oynuyoruz. Lefter, Can orta sahada ben forvette bir frikik oldu, hakem düdük çalmadan Lefter golü attı hakem vermedi, tekrarladı bir daha vurdu aynı köşeden gene gol oldu müthiş bir şeydi. Lefter ağabeyimin bu golünü hiç unutamam.

    Şeref Has Röportajı

    Derbi maçlarında neler yaşardınız?

    Biz derbi ve tüm maçlara “Maçı kazanacağız, bu maçı alacağız; taraftarımızı, kendimizi, yöneticilerimizi, teknik heyetimizi mutlu edeceğiz” diyerek çıkardık. Kazanma azmiyle… Futbol bu kazanırsın da kaybedersin de bu her zaman öyle ama hep kazanmak için çıkılır. Birinci yarıda gol yiyip soyunma odasına döndüğümüzde “Çocuklar maç henüz bitmedi, bu maçı kazanacağız, yediğimiz golleri unutun sanki maç yeni başlıyor 0-0’mış gibi tekrardan başlayacağız” diyerek konuşmalar yapardık. Hakikatten kazanırdık. Kaybettiğimiz zaman ise soyunma odasına döndüğümüzde kimse bir diğerini suçlayacak hiçbir laf etmezdi. “Sen hata yaptın da bunu kaçırmasaydın da” diyerek maç hakkında asla konuşmaz, duşumuzu alır eve giderdik.

    En mutlu olduğunuz an?

    Fenerbahçe’de şampiyon olduğumuzda kupayı kaptığımız zaman. Derbi maçlarını kazanmamız da her zaman ayrı bir coşku olurdu.

    Çok teknik direktörle çalıştınız.

    Tabii 13 senede çok teknik direktör geçti. Fikret Arıcan, Abdullah Gegiç, Molnar, Oscar Hold, Kokotoviç, Szekely… Hepsi ayrı bir öğretici, ayrı bir teknikti. Onlarla Balkan Kupaları’na gittik, UEFA maçlarına gittik. UEFA’da 2 maç direnip 3. maçta eleniyorduk. Artık bundan sonrasında yeni oyuncularımızdan beklentimiz bizim alamadığımız UEFA Kupası’nı getirmeleri. Hep birlikte onlara tam desteğimizi vereceğiz.

    Uğurlarınız var mıydı?

    Uğurlarım yoktu. Mesela “13” numara uğursuz derlerdi dolabım “13” numaraydı. “Lütfen değiştirin” demedim. Yalnız sahaya çıkarken hepimiz sağ ayakla çıkardık. Tüm futbolcuların alışkanlığıydı.

    Şeref Has Röportajı

    Örnek aldığınız oyuncular?

    Büyüklerimiz ağabeyim Mehmet Ali Has, Lefter, Küçük Fikret, Burhan Sargın, Suphi Bey, Halit Deringör, Basri Dirimli, Naci Erdem gelmiş geçmiş en iyi futbolcular. Hangisini örnek almazsınız ki.

    1950’li yıllarla bugünü karşılaştırırsak hangi futbol daha kaliteli?

    Formalar yağmur geçiriyordu, karda, buzda, kumda her şartta oynanırdı. Bizim oynadığımız zeminde at koşmazdı. Top sekmezdi. Dolmabahçe Stadı’nda ayağını uzatıyordun, top sekiyor kafana çarpıyordu. Bizim zamanımızda oyuncularımız bu kötü koşullarda bile 20-25 metreden kendi oyuncularının ayağına top atıyordu. Bugünkü oyuncular ise 4-5 metrede büyük top kaybı yapıyorlar, O zamanlar bu kadar top kaybı yoktu, alınmasın şimdiki oyuncular ama bizim zamanımızdaki futbol daha kaliteliydi.

    Ya tribünler…

    Tribünler muhteşemdi, kravatlı gelirler, küfür yok, oyuncuları alkışlarlardı. Takım farkı yoktu, çıkışta Beyoğlu’na yürürlerdi. Sporcular da öyle… Oradan evlerin yolu tutulurdu.

    Tabii Avrupa şartları o yıllarda Türkiye ile kıyaslanamazdı…

    Avrupa çok öndeydi, antrenman sahaları, statları daha bir düzgündü. Biz lig maçlarını Dolmabahçe’de oynuyorduk ama bugün stadımıza ve koşullarımıza baktığımda bunlarla gurur duyuyorum. Avrupa’daki birçok kulüpten bile önde.

    Şeref Has Röportajı

    “Sahada menisküs olsam gam yemeyeceğim. Beni en çok üzen sokakta yürürken menisküs olmam” dediniz. Ve futbolu bırakmaya karar verdiniz. Bu Türk futbolu ve sizin için büyük bir şansızlıktı. O yıllarda tüm spor camiası derin üzüntü içindeydi. Hatta o sıralarda dargın olduğunuz söylenilen Fenerbahçe takımının teknik direktörü Molnar’ın “Şeref, futbolu bırakıyoo. Yazık ediyöö, adam gibi bir futbolcu” demekten kendini alamadığı basında yer aldı. Futbolu daha 4 yıl oynayabileceğinizi düşünüyordunuz fakat sakatlığınızın yakanızı bırakmayacağı inancıyla o yıl (1969) jübilenizi yaptınız. Çok parlak, şovlu ve ihtişamlı geçti… Başlama vuruşunu Sayın Hülya Koçyiğit yapmıştı. Maalesef erken bir “Allahaısmarladık” dediniz… O geceyi anlatır mısınız?

    Dün gibi hatırlıyorum. 29 Haziran 1969. Mithatpaşa Stadı’ndaydı. Şovla başladı. Artistlerle jokeyler arası bir müsabaka gerçekleşti. 1-0 jokeylerin galibiyetiyle başlayan bu maçta artistlerin kalesini koruyan Fikret Hakan ve rahmetli Öztürk Serengil sakatlanarak oyundan çıkmışlardı. Ondan sonra oynanan Galatasaray- Fenerbahçe maçı. Fenerbahçe’nin galibiyetiyle sona erdi. Sonrasında benim veda törenim başladı. Yine takım kaptanı olarak sahaya çıktım. Almanların “Harika çocuğu” gol kralı Uwe Seeler’i ve o sıralarda Almanya’nın Hamburger SV Takımı’nda oynayan eski Fenerbahçeli kalecimiz Özcan Arkoç’u davet etmiştim. 30.000 kişi gelmişti. Stat doluydu. Kupalar, madalyalar, çiçekler ama en önemlisi bizim takımın ve diğer takımın taraftarlarının, arkadaşlarımın ve yöneticilerimin kucak dolu sevgisi… Unutulmaz bir gece unutulmaz bir jübileydi benim için.

    Fenerbahçe Spor Kulübü’nde yöneticilik döneminiz başladı.

    1981-1983 döneminde Ali Şen Bey’in başkanlığındaki yönetimde bulundum. Yönetimde Abdullah Acar, Ali Dinçkök, Mesut Dizdar gibi arkadaşlarımız vardı. Bu dönemde beş kupa aldık. Türkiye Kupası, TSYD Kupası, Donanma Kupası, Westfalya Kupası, Vatan Kupası. Takımdan Ali Dinçkök sorumluydu, transferleri kendi yaptı, iki tane Yugoslav yıldız getirdi, teknik direktör ise Branko Stankoviç’di. Almanya’dan İlyas Tüfekçi’yi, Trabzonspor’dan Hasan Yıldızeli’ni aldı. O sezon ne kadar kupa varsa aldık. Fenerbahçe tarihine geçtik. Oyuncularla oturup, oyuncularla kalkıyorduk.

    Sonra Türk Futbol Fedarasyonu’nda (TFF) görev aldınız…

    Bir süre de TFF’de milli takım sorumluluğu yaptım. 2000-2001 sezonunda Fenerbahçe şampiyon olmuştu, federasyon olarak kupayı ben verdim. Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanımız Sayın Aziz Yıldırım’ın başkanlığındaydı. Kupayı verirken yaşadığım duygular anlatılmaz. O ne haz o ne sevinç ne büyük bir mutluluk olmuştu benim için.

    Federasyon idareciliği ile kulüp idareciliği arasındaki fark nedir sizce?

    Federasyonda çalışmak güzel tabii. Kulüp idareciliği de güzel. Fakat federasyon idareciliği biraz daha farklı çünkü kulüp idareciliğinde sadece kulübünle ilgileniyorsun fakat federasyonda tüm kulüplerle ilgileniyorsun. Amatör ligden tutun da tüm liglerle… Daha zor tabii.

    Sizce yabancı oyuncu sınırlandırılması tamamen kalkmalı mı?

    Aslında bir kriter getirilmesi lazım. Bence serbest bırakmalı. Yabancı oyuncularda da kulüpler daha titiz ve seçici davranmalı. Kalitesiz oyuncular gelince oynayamıyorlar. Oynayamayınca da paralarını alamıyorlar. FIFA’da çok dosya var. Bu da kulüplere kötü oluyor…

    Şeref Has Röportajı

    Ve bugün Fenerbahçe Spor Kulübü artık bir dünya kulübü olarak görülüyor ve örnek alınıyor. Siz neler söyleyeceksiniz? 

    Benim için gelmiş geçmiş en büyük Başkan Aziz Yıldırım. Alt yapı, stat, bütün amatör branşlar hepsi muhteşem. Tarihe geçecek bir başkan ve yönetim. Kim bir tuğla koyduysa hepsini tebrik ediyorum, sağ olsunlar, var olsunlar. Bunlar çok büyük hizmetler.

    Sizlerin deneyimlerinden yeteri kadar faydalanılıyor mu? Eski bir oyuncu olarak beklentileriniz nelerdir?

    Benim dönemimdeki futbolcuların deneyimlerinden, bizlerden epey yararlanıldı. Bugünlere baktığımda eski futbolcular bildiğim kadarıyla çoğunlukla maçları izlemeye gidiyorlar yani altyapıda görev almıyorlar. Altyapıda çoğunlukla yabancı hocalar var. Biraz daha faydalansınlar, gözlemci olarak Anadolu’da genç çocukları gözlemleyebilirler, oradan oyuncu getirebilirler. Kulüp bu arkadaşlara görev verirse bu arkadaşlarımız da kulübün altyapısına yardımcı olurlar. Bir isteğim de huzurevi projesinin gerçekleşmesi.

    Maçları sık sık takip edebiliyor musunuz?

    Ben de 12 numara taraftarımızla birlikte 12. oyuncu olarak stada geliyorum (Gülüyor). Ali Dinçkök Bey ile beraber seyrediyoruz. Kupa maçlarına dışarı gidiyorum. Fenerbahçe’yi Avrupa’da da takip ediyorum. En büyük dileğim Fenerbahçe’nin maçlarını bu sene her zamankinden fazla yurt dışında seyretmek. Fenerbahçe’nin hedeflerinin artık çok büyüdüğünü görebiliyorum. Sanırım bu hedeflerimiz de gerçekleşecek.

    Bugüne baktığımızda sizi etkileyen oyuncular…

    Tuncay ve Rüştü’yü beğenirdim. Şu an takımda değiller. Fenerbahçe ile özdeşleşmiş olduklarını düşünüyordum. Ayrılmaları beni biraz hayal kırıklığına uğrattı ama şimdilerde her şeye daha profesyonel gözle bakılıyor. Bu açıdan fikir üretemiyorum. Gönlüm futbolu Fenerbahçe’de bırakmalarıydı. Ama kim bilir? Alex’i beğeniyorum. Tabii ki dünya starı Roberto Carlos. Hep beraber izleyip göreceğiz.

    Taraftarlarımız için mesajınızı alabilir miyiz?

    Maç başlıyor ve taraftar müthiş. “Non-stop” susmak yok. 12 numara olmayı fazlasıyla hak ediyorlar. Her zaman temennim Fenerbahçe’nin ayrıcalığını hissettirsinler, centilmenlik örneği teşkil etsinler. Tüm branşlarda verdikleri destek için hepsine teşekkür ediyorum.

    Sibel Kurt – Fenerbahçe Resmî Dergisi Röportajı

  • Fikret Arıcan Albümü

    Fikret Arıcan Albümü

    “Büyük” Fikret Arıcan… Halit Çapın’ın “Fenerbahçeliler Başkanınızla Gururlanabilirsiniz” dediği “Büyük” Fikret Arıcan albümü ile karşınızdayız… Kahraman futbolcumuzun ailesine ulaşma ümidimizi gerçekleştiremezsek bu müthiş yayınla Fenerbahçe tarihine muazzam bir armağan daha veren kıymetli büyüğümüzün hatıralarını sizlerle buluşturmanın gururunu yaşayacağız.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Not: “Büyük “Fikret Arıcan, Fenerbahçe’nin en çok Türkiye şampiyonluğu yaşayan isimlerinden biri… Yedi şampiyonlukla başı geçen “Naci Bastoncu” ve “Esat Kaner”den sonra Cihat Arman ve Fikret Kırcan ile birlikte kendisinin 6 şampiyonluğu var. Bu zaferlerde 87 maçta 35 golü var… Hepsi nur içinde yatsın…


    “Büyük” Fikret Arıcan Albümü

  • Duşa Hacet Kalmadı

    Duşa Hacet Kalmadı

    13 Mart 1955 tarihinde oynanan ve Fenerbahçe’nin 2-0 kazandığı maçtan sonra, müsabakanın yıldızları Lefter Küçükandonyadis ve Selahattin Ünlü o kadar çok tebrik edilmişler ki “Duşa hacet kalmadı” şakası yapılmış. Huzurlarınızda Necmi Tanyolaç’ın “Maçtan Notlar”ı… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Fotoğraflar: Sami Önemli, Memduh Yükman


    Maçtan Notlar

    Mithatpaşa Stadı’nda, seyirci ve alaka rekorunu gölgede bırakan dünkü Fenerbahçe-Galatasaray maçı, sportmence bir mücadele halinde geçti. Sarı-Lacivert ve Sarı-Kırmızılı ocağın çocukları 90 dakika müddetle ter döktükleri sahadan öpüşerek ayrıldılar. Tarihi maç, büyük heyecan öyle samimi ev sıcak bir “veda” jestiyle sona ermişti ki…

    Mağlup Galatasaraylılar, sahayı başları önlerinde terk ederlerken, muzaffer Fenerbahçeliler, gökleri tırmalayan bir “tezahürat uğultusu” altında kaybolmak üzere olan prestijlerinin beratını tekrar ele geçiriyorlardı.

    Galatasaray, Hakem ve Fenerbahçe Odaları!

    Mithatpaşa Stadı’nın seferberlik sığınaklarını andıran soyunma odaları koridorunda sevinçle, kederin hudutları çizilmişti. Sıra ile dizilmiş odaların kapıları üzerinde Galatasaray – Hakem – Fenerbahçe isimleri yazılıydı, Galatasaraylıların soyunma odasındaki matem âdeta duvarları delmiş de, koridora fırlamıştı. Kapının aralığından başımızı uzatacak olduk. Asık ve üzgün çehreli şahıs mütehakkim bir eda ile “Yasak” dedi, “Giremezsiniz”. Bu kesin sözlerin ve mana ifade ettiğin anlayıp, çaresiz oradan ayrıldık. Mağluba, sual sorulmaz, derler. Doğrudur…

    Dellow’un Sözleri

    Maçın muvaffak hakemi Mr. Dellow, Britanya’lılara has soğukkanlılıkla şöyle konuştu:

    “Sahanın anormal şartlarına ve ağırlığına rağmen, oyunun muazzam bir süratle cereyan etmesi, şayanı hay ret ve tebriktir. İyi bir futbol mücadelesi oldu, Tarafların enerji ve iman, maça kalite kazandırdı.”

    Fenerbahçeliler arasında

    Fenerbahçelilerin soyunma odası açık şehir, ilan edilmişti. Her gelen, geçen bir kere oraya giriyor ve tebriklerini arz ediyordu. İdareciler, futbolular, mütemadiyen öpüşüp, kucaklaşıyorlardı. Günün kahramanlarından Lefter ve Selâhattin, o kadar çok öpülmüşler ki “Duşa hacet kalmadı” diye şakalaştılar. Bir aralık Lefter, bir hayranı tarafından boydan – boya havaya kaldırıldı. Fenerbahçe kaptanı ”Kardeşim bu kaçıncı tebrik?” deyince, muhatap taraftar “Vallahi heyecanımdan kime sarıldığımı unuttum” cevabını verdi.

    Mihailoviç’in büyük ideali tahakkuk etti

    Anterenör Mihailoviç dedi ki:

    “Fenerbahçe, beklenen oyunu çıkardı. Bütün futbolcular vazifelerini ifada kusur etmediler. Müdafaa ve hücumda, verilen talimata göre hareket edip, neticeyi lehlerine çevirdiler. Benim, bu kulübe antrenör olduğum günden beri, müdafaa ettiğim, bir tez vardı, Naci’yi santrhaf oynatmak. Melih, fiziki teşekkülatı ve ağır futbol stili ile santrhaf mevkiinde muvaffak olamıyordu. Bu hususu, aylarca ikaz ettim. İdareciler, nihayet arzumu yerine getirdiler. Fenerbahçe’nin santrhaf mevkii, ideal adamını Naci’nin şahsında bulmuştur, Başlıca arzularımdan biri Naci’yi santrhaf olarak görmekti. Artık memleketime müsterih dönebilirim.

    Sarı-lacivertliler, soyunma odasında, idarecileri tarafından bir gazinoya dâvet edilirlerken, acı haber duyuldu. Bir cinayet olmuştu. Mesut galibiyetin sevinci bir anda kedere saplandı.

    Galatasaray ve Fenerbahçeliler, stadın arka kapılarından selâmetlendiler. Stadın önünde toplanan, beş bine yakın meraklının bir taşkınlık yapması ihtimali, böyle bir tedbire lüzum gördürmüştü.

    Necmi Tanyolaç – 14 Mart 1955 – Milliyet Gazetesi


    Stadyum: Mithatpaşa Stadı

    Seyirci: 26.305 kişi

    Hakem: Mr. W.E. Dellow (İngiliz)

    Fenerbahçe: Selahattin Ünlü, Müzdat Yetkiner, Basri Dirimlili, Nedim Günar, Naci Erdem, Mehmet Ali Has, Hüsamettin Poyrazoğlu, Burhan Sargın, Feridun Bugeker, Lefter Küçükandonyadis, Niyazi Tamakan.

    Galatasaray: Turgay, Kamil, Tayyar, Coşkun, Ergun, Rober, Necdet, Suat, B.Ali, Kadri, K.Ali.

    Goller: Lefter (47′), Hüsamettin (86′)


    Duşa Hacet Kalmadı
  • Naci Erdem

    Naci Erdem

    Geçenlerde kaybettiğimiz Fenerbahçe tarihinin en büyük futbolcularından Naci Erdem hakkında 1956 yılında Milliyet gazetesinde yayınlanan bir yazı ile karşınızdayız… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Naci Erdem

    Onu Karagümrük semtinde tanımayan yok. Başarılı futbolu yanında sempatik, ağırbaşlı, efendi hali ile “halkın sevgilisi” olmuş… Tramvay yahut otobüs ile Fatih’i üç durak geri bıraktıktan sonra dördüncü durakta, Atikalipaşa’da inin. Sağ kolu takip ederek biraz ilerleyin… Dispanseri geçtikten sonra, bir evin etrafını çevreleyen fırın, lokanta ve berber dükkanından ibaret bir ada göreceksiniz… İşte burada tereddüt etmeden kime sorsanız, size sarı-lacivert renklerin mümessili hakkında “en son rapor”u verecektir. Babası semtin eşrafından olup saydığımız yerlerin sahibidir. Naci sporcu ve sporu seven ailenin 5 evladından biri, en küçüğüdür, en küçüğün en fazla sevilmesi umumi prensibi bu ailede de kuvvetini kaybetmemiş…

    Naci, spordaki muvaffakıyetini ailesine borçlu olduğunu ifade etmektedir. “Maçlardan önce ve sonra yiyeceğimi, içeceğimi, istirahat saatlerimi tayin eden, kısacası hayatımı tanzim eden hap annemdir”

    Nitekim Naci üzerinde büyük emeği bulunan kadıncağızın, onun her maça gidişinde tansiyonu artar, merak içinde kalırmış.

    Fenerbahçe antrenörü Mihailoviç’in Türk futboluna kazandırdığı yeni santrahafın, küçük yaştan beri kovaladığı top, onu ilk defa, henüz bir orta mektep talebesi iken Karagümrük formasına götürmüştür. Naci sevdiği semt kulübünde sağ açık olarak futbola başlamıştır. İlerleyen futbolu yanında Zeyrek Ortaokulunu tamamlamış ve bir müddet İstanbul Lisesi’ne devam etmiştir.

    Naci’ye parlak futbol hayatını, askerliği açmıştır. Vatani vazifesini Hava Kuvvetleri’nde ifa eden 24 yaşındaki genç futbolcu, önce Kütahya ve müteakiben Ankara’da sağ iç olarak oynamış, İstanbul’da yapılan Dünya Ordular arası futbol şampiyonasında ise, doğduğu şehir seyircisinin kalbini kazanmıştır.

    Sağlam vücut yapısı, her iki ayağı ile emin vuruşları, mücadeleci ve topa havadan hakimiyeti hepimizce bilinen taraflarıdır. Onun en enteresan bir hususiyeti 7 yaşına kadar emzik taşıması olmalıdır. Anne sütünden pek kısa zamanda ayrılan Naci bu itiyadına ilk mektep sıralarına kadar devam etmiştir.

    Ve yine tahmin ediyorum ki Naci’nin askere gitmeden önce Beşiktaş takımında sol açık oynadığını pek az sporsever hatırlar. Mevkiini siyah-beyazlı kulüpte bulamayan Erdem, askerlik dönüşü ağabeyinin tavassutu ile Fenerabahçe’ye intisap etmiştir.

    Milli formayı bugüne kadar 3 defa taşıyan Naci’nin hayatı bir saat kadar muntazamdır.

    Onu sabahleyin ekseriya uyandıran pek sevdiği yeğeni Zafer’dir. 15-20 dakika kadar devam eden kültür-fizik çalışmasından sonra, sabah tuvaleti (bilhassa saçlarına itina eder) ve meyva ile yapılan sabah kahvaltısı…

    Naci müteakiben, fırına babasının işlerine icabederse yardım eder. Muhitindeki sporcu arkadaşlarla yaptığı spor münakaşaları, günlük hayatının en zevkli dakikalarıdır. Öğleden sonra idmana yahut sinemaya gidiş… Akşam hayatı ise saat 21-22’den ileriye geçmemektedir. Genç futbolcu müzikten, bilhassa dans müziğinden zevk almaktadır.

    Naci’ye gelen mektupların sayısı ise bir hayli kabarıkmış. Ekseriyerini kendisinden resim isteyen genç kızların teşkil ettiğini söylemeye bilmem lüzum var mı?

    Fakat Naci bugün için mektupları cevapsız bırakmaktadır…

    Pek sevilen sporcu “Mektuplara mukabele edememek belki nezaket kaidelerine aykırı oluyor, ama benim için aşk, spor, meşin top aşkıdır” demektedir.

    Röportaj: Nejat Altav – Fotoğraflar: Sami Önemli (1956 – Milliyet Gazetesi | Naci Erdem)


    Naci Erdem
    Naci İş Başında: Fenerbahçe’nin pek sevilen futbolcusu, babasının fırınındaki işlere nezaret ve işçileri kontrol eder. Fotoğrafçımız, Naci’yi teftiş anında yakalamış… Naci yetişmese ekmekler neredeyse yanacakmış.
    Naci Erdem
    Annesi ile Beraber: Hayatta en fazla sevdiği varlık annesidir. Her maça gitmeden evvel annesi ile vedalaşır ve onun hayır duasını alır.
    Naci Erdem
    Sabahın Müjdecisi: Naci’nin çok sevdiği yeğeni Zafer, onun çalar saatidir. Saçlarını çekip, yüzüne tokat atıp uyandıracaktır. Top, kolunun altındadır. “Haydi kalk, oynamaya gidelim”
    Teslim: Naci, teklifi kabul etmezse tüfek hazırdır… Zoraki sabah antrenmanı… Yazıda da belirtmiştik ya, Naci ailece sportmendir.
    Sabah Kahvaltısı: Genç futbolcu, günün erken saatlerinde ekmeğe, peynire, çaya pek iltifat etmez. Sabah kahvaltısı mevsim meyvalarıdır. Hele portakal tatlı olursa keyfine diyecek yoktur.
    Masa Maçında: Antrenman olmadığı günler babasının işlerine nezaret etmek yahut arkadaşları ile spor münakaşaları yapmaktan zevk alır. Resimde, Beşiktaş’ın eski beklerinden Yavuz Üreten’in kardeşi Ayhan’la masa maçında görülüyor.
  • Tarihî Maç Broşürleri IV

    Tarihî Maç Broşürleri IV

    Başlangıç kolaya gelsin diye değil; her yazıya aynı girişi yazmak istiyoruz. Zira gerçekten çok büyük iş… Kıymetli büyüğümüz Mustafa Oduncu, Fenerbahçe tarihi için çok önemli bir iş yapıyor ve yurt dışı müzayede sitelerinden Fenerbahçe ile ilgili malzemeleri topluyor. Bu mesaiyi büyüten ve daha anlamlı bir hale getiren şey ise aldıklarını paylaşmaktan bir an bile imtina etmemesi. “Bunda ne var?” demeyin; kimlerin, neler sakladığını bilseniz, inanamazsınız. Halbuki Fenerbahçe tarihini bilmek herkesin hakkı. Daha doğrusu “Dünyanın en büyük sivil toplum kuruluşu” lafının hakkını vermek istiyorsak, tutulması gereken yol bu… Mustafa ağabey, Fenerbahçe Müzesi’ne bağışladığı maç broşürlerini halka açmak ve kolay ulaşılabilir hale getirmek adına bizlerle paylaştı. Huzurlarınızda “Tarihi Maç Broşürleri IV : 6 Ekim 1953 | Hull City – Fenerbahçe” maçının broşürü…

    Bir yandan, bu gibi belgelere bakıp da adamların yetmiş sene önce geldiği bazı noktalara bizim hâlâ gelemediğimizi görmek de çok üzücü. Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Broşürün PDF haline “buradan” ulaşabilirsiniz. | Tarihi Maç Broşürleri IV : 6 Ekim 1953 | Hull City – Fenerbahçe