Kadim bir metinle karşınızdayız… Cem Atabeyoğlu ve Muhtar Sencer’in, Fenerbahçe’de basketbol takımını meydana getirmesinin hikayesi… Cem Atabeyoğlu anlatıyor: Fenerbahçe Basketbolunun Kuruluşu XII
Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu
Sihirli Değnek
On yıldan beri hasretle yolunu gözlediğimiz peri kızı nihayet ahşap kulüp binasına gelmiş ve elindeki sihirli değnekle yönetim kurulu masasına dokunmuştu.
Basketbol çevremizde bir bomba gibi patlayan bu maçtan sonra, her şey değişivermişti kulüpte. Basketbol şubesi birden gözde oluvermişti. O kadar ki Yönetim Kurulu, Bölge Tertip Komitesi üyeliği için Genel Sekreter Dr. Rüştü Dağlaroğlu’nu görevlendirmiş ve basketbol birden öz evlat oluvermişti. Yıllardır basketbol şubesine karşı olan tutumuyla tanınan yönetici bile lise çağlarında nasıl basketbol oynadığını her karşısına gelene heyecan içinde anlatmaya koyulmuştu.
Bu olup bitenleri Muhtar Sencer ile birlikte hayretle izliyor ve ikimiz de aynı şeyi söylemekten kendimizi alamıyorduk: “Hayırdır inşallah”
Basketbol şubesine, en kötü günlerinde dahi sıcak nazarlarla bakan tek yönetici olarak tanıdığımız Dr. Rüştü Dağlaroğlu ise Tertip Komitesi’ndeki göreviyle bizim en büyük kazancımız olmuştu hiç kuşkusuz.
Yenilmez Armada’yı yendiğimiz maç Fenerbahçe basketbolunu hayata getirmişti kısacası. Ancak yine de çok kimseler bu galibiyeti bir rastlantı olarak kabul ediyordu ki, bu hal Fenerbahçe takımının üzerine biraz gölge düşürüyordu. Fakat ne olursa olsun ortada bir gerçek vardı ki balçıkla sıvanamayan güneş gibi apaçıktı. Fenerbahçe basketbol potaları altında Galatasaray gibi güçlü bir rakibi yenmişti. Bu arada Tertip Komitesi aldığı çok yerinde bir kararla önemli basketbol maçlarını Spor ve Sergi Sarayı’nda oynanmasını sağlamıştı. Bunların başında elbette ki Fenerbahçe-Galatasaray maçları geliyordu. Nitekim “Yenilmez Armada”nın yenildiği maç, İTÜ Salonu’nda oynanan son ezeli rekabet maçı olmuştu.
Rastlantı Diyenler Nasıl Aldandılar?
6 Mayıs 1954 gününe kadar Fenerbahçe’nin yenilmez armada karşısındaki galibiyetine rastlantı diyenler çoktu basketbol çevrelerimizde. Fenerbahçe basketbol takımı, bunu yalanlamak zorundaydı. Bu nedenle 39 gün sonra oynanacak maç büyük önem taşıyordu. Çeşmemeydanı’ndan davullar, zurnalar ve flamalarla gelen Fenerbahçe taraftarlarının coşkun tezahüratı arasında oynanan bu maçta da Sarı-Lacivertli takım gerçekten fevkalade bir oyun çıkarmıştı. Galatasaray bu maçta 39 gün önceki yenilginin acısını çıkarmak için var gücüyle çalışmıştı. Ama maçın sonunda galip gelen takım yine Fenerbahçe idi. Bu maçta da ezeli rakibini 60-55 yenmeyi başaran Fenerbahçe, ilk maçtaki galibiyetinin rastlantı olmadığını kanıtlamıştı. Bu maçla Galatasaray’ın uzun yıllardan beri Türk basketboluna hükümran olan “Yenilmez Armada”lığı artık kesinlikle son bulmuş oluyordu.
Sacit Seldüz (Kaptan, 12 sayı), Altan Dinçer (23 sayı), Nejat Diyarbakırlı (6 sayı), Hikmet Vardar (9 sayı), Erdoğan Karabelen (7 sayı), Mete Yalçın (2 sayı), Erol Demiroma (1 sayı) bu maçın kahramanlarıydılar.
Sırası gelmişken bir anımı daha nakletmek istiyorum:
Galatasaray kaptanı Dr. Ali Uras o sıralarda ihtisas için Amerika’ya gitmiş bulunuyordu. Ünlü basketbolcu ve değerli hekimimiz “25 Yıldan Arda Kalan Anılar” başlıklı yazısında şunları yazar:
“… Bir gün Türkiye’den gönderilmiş bir spor dergisinin içinde Fenerbahçe’nin basketbolda Galatasaray’ı yendiğini okudum. Bunu gönderen kişinin kim olduğu bugün dahi meçhulümdür. Bu meçhul dost, Amerika’da bulunduğum iki yıllık zaman içinde Fenerbahçe’nin Galatasaray’ı yendiği her maçtan sonra aynı dergiyi bana göndermeye devam etti. Bu da 25 yıllık rekabetin üzerindeki unutulmaz bir başka anısıdır”
Allah biliyor ya, Prof. Uras’ın bu yazısını okuduğumda, bu muzipliği yapanın sevgili dostum Muhtar Sencer olabileceğini düşünmüştüm. Bu yazı 1970 yılında yayınlanmıştı. Muhtar o tarihte Almanya’ya yerleşmiş bulunuyordu. Bu nedenle kendisine “Ali’nin yazısında bahsettiği o meçhul şahıs sen miydin?” diye soramamıştım.
Ali Uras, gerçekten çok sevdiği Muhtar Sencer’e, onu en hassas tarafından yakalamak suretiyle takılmaktan pek hoşlanırdı. Fenerbahçe’ye gelmek istediğini söyler, bizimkini sevincinden havalara zıplatırdı. Sevgili Muhtar’cık kaç gece yarıları evimin kapısına ziller çalarak gelmişti kim bilir. “Ali’yi alıyoruz. Bu kez kati olarak söz verdi.” diye müjdeler yağdırmıştı hep.
İspanya’da şatolar kurmaya başlayan sevgili arkadaşıma “Ali seni yine işletmiş” dediğimde bana kızardı hep. Allah rahmet eylesin, her sefer Ali’ye inanırdı da bu konuda bana hiç mi hiç inanmazdı nedense.
Sevgili Muhtar’ın cenaze töreni sırasında Şişli Camii avlusunda sevgili Ali Uras ile kucaklaşırken “Fenerbahçe’ye geliyor musun Ali?” diye titrek bir sesle sorduğumda gözleri dolu dolu olmuştu Uras’ın ve sadece “Ya… Ya… Ya…” diyebilmişti.
Bu nedenle kendisine yıllarca muziplik yapan Ali Uras’a böyle bir intikam muzipliğini yapacak en kuvvetli isim olarak aklıma hep Muhtar Sencer gelmişti. Yıllar sonra sevgili dostumla Almanya’da buluştuğumuzda zihnimi kurcalayan bu soruyu kendisine sormuştum. Koca dostum, böyle bir muzipliği kendisinin yapmadığını söylemiş, fakat yapmayı akıl edemediği için de hayli hayıflanmıştı.
Hey gidi o günler.
Cem ATABEYOĞLU
(DEVAM EDECEK)









