Etiket: Niyazi Sel

  • Fenerliler Yunanlıları Nasıl Yendiler?

    Fenerliler Yunanlıları Nasıl Yendiler?

    Tuncay Yavuz, çok güzel bir işe imza attı ve 1931 yılında oynanan Fenerbahçe-Olympiakos maç yazısını Milliyet gazetesinde yazan Ali Naci Karacan’ın satırlarından buraya aktardı. Bu maça dair önemli bir olayı da “Özel Dosyalar” sayfamızda Barış Kenaroğlu‘nun araştırmacı kaleminden göreceksiniz. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Milliyet Gazetesi’nden

    (Fenerbahçe kulübü müessislerinden ve bu büyük gençlik müessesemizi senelerce idare eden Ali Naci Beyden, Olympiacos ile Fenerbahçe takımları arasında icra edilecek maçın tafsilatını “Milliyet”e yazması için rica ettik. Aziz arkadaşımızın bütün maçı bir sinema filmi gibi tasvir eden güzel yazısını memnuniyetle dercediyoruz.)

    İnsan Akını

    Saat on ikiden itibaren şehrin büyük caddelerinden Taksim’e doğru sel gibi bir insan akını başladı. Saat birde stadyum etrafındaki vaziyet, Talimhane meydanındaki meşhur Ben-A-mar sirkine ait mutat kalabalığı, geniş bir mürekkep lekesi yanında küçük bir nokta haline indirecek derece kesif bir halk vardı. Daha maça üç saat kala stadyumun önü, arkası, yan kapılarının bulunduğu uzun sokaklar, girilemez, geçilemez derecede dolup taşmaya başladı.

    Biletlerini alanlar iki resmi kapıdan, bilet almaya imkan bulamayanlar da eski Taksim kışlasının büyük maç günleri her biri gizli birer kapı rolünü oynayan sayısız, viran pencerelerinden içeri girmeye çalışıyorlardı. Bu mahşerin arasından nasıl geçtiğimi, metalden nasıl içeri girdiğimi ve nihayet nasıl yukarı balkona çıktığımı hatıra getirdikçe bir tarafımın nasıl olup da sakatlanmamış olmasına karşı hayretten hayrete düşmekteyim. Birbirine kenetlenmiş yüzlerce insandan mürekkep bir seyirci dalgasının arasında bir çöp parçası gibi tamamen iradesiz bir halde, evvela öne atılıyor, sonra bir polis ve jandarma reddine çarparak geri geliyor, daha sonra tekrar ileri geri gidiyor, nihayet kalabalığın müşterek hamlesi ile ileri atılıyorduk. Kadıköyünden stadyuma kırk beş dakikada gelmiştim. Büyük kapıdan balkona kadar, münakaşalar, gürültüler, itişmeler, kakışmalar, sıkışmalar ve mütemadi geri tepilmeler arasında tam bir saatte vardık.

    Balkona çıkıp etrafa bakınca müthiş kesafet karşısında “bu ne hal!” demekten kendimi alamadım.

    Kan Ter İçinde Tıklım Tıklım Bir Stadyum

    Saat tam dörtte stadyum içinde barınabilecek ne bir yer, ne bir pencere içi, ne bir ağaç dalı kalmamıştı. Muhakkak ki en kalabalık Galatasaray-Fener maçının üç misli halk vardı. Stadyumda yapılan en kalabalık ecnebi maçı bundan dört sene evvel Slavya-Galatasaray maçı idi. O gün kalabalık rekoru diye 12 bin kişi tespit olunmuştu. O izdiham ile dünkü kalabalığı mukayese edince Fener-Olympiacos maçında dün herhalde 15.000’den fazla seyirci vardı. Bazı zavallı seyirciler yer bulamayınca tribünlerin payandaları üzerine yerleşmişler ve oralarda, rafa konmuş saksı nevinden, yahut komik Şarlo’nun son filminde abideye takılması gibi garip oturuş vaziyetleri icat etmişlerdi. Hava o kadar sıcaktı ki seyircilerin yarıdan fazlası yeleklerini çıkarmışlar ve ellerindeki gazetelerden imal ettikleri yelpazelerine, güneşliklerine rağmen zırıl zırıl terlemeye başlamışlardı.

    Stadyum adam almayınca ve sığınabilecek hiçbir yer kalmayınca herkes birbirini dışarıda değil, içeride tazyike başladı. Duhuliye tarafı ile tribünleri ayıran taş duvar sallanmaya, balkonun altından piste çıkan orta kapı kabına sığmayan seyircilerin tazyiki ile çatır çatır çatırdamaya başladı. Nihayet sağ taraftan fasıla duvarı taş ve tuğla olmasına rağmen paldır küldür yıkıldı ve o taraftaki seyirciler bir kısmı – hikmette ki muvazene-i meyah kaidesine tevfikan!- tribün tarafına taştılar. Birkaç kere polis bu mahreci tıkamaya çalıştı amma mümkün olmadı. O taraftaki halka biraz fazla şiddetli bile davranınca genç talebe kümeleri durup durup bu tarafa aktılar ve nihayet duhuliye ile tribün arasındaki sınıf farkını fiilen ortadan kaldırdılar.

    Esasen nihayet yirmi sekiz bin kişi için yapılmış bir yere 15.000 kişiyi soktuktan sonra tribün, duhuliye saha kenarı diye mevkiler ayırmak -hasılat noktasından müessir olsa bile- intizam noktasından faideli olmazdı. Nasıl ki piste çıkan orta kapıdaki intizamsızlık, tam 24 polisin 3 metre genişliğinde bir kapıyı muhafaza için saatlerce uğraşması şeklinde dehşetli bir manzara halini aldı. Biletlerini alanlar kapının bu tarafından ellerini uzatarak ‘bırakın! Allah aşkına bırakın!’ diye bağırıyorlar, polisler ise kapının öbür tarafından: ‘Olamaz!’ diye haykırıyorlardı.

    Deplasman Seyircileri

    Hele bu esnada Olympiakos ile gelen ve piste çıkmak isteyen Yunanlı seyirciler de epey müşkilata uğradılar. Oynayacakları maçın ehemmiyet ve azametini kalabalık arasındaki itişme ve kakışmalarla daha iyi anladılar. Hakikaten manzara ana baba gününden pek farklı değildi. Kimi: ‘Yahu biletim elimde kaldı, paramla içeri giremiyorum!’ diyor, misafirlerden biri de kapıyı tutmuş kendi arkadaşlarını içeri almak için boyuna:
    – Ela viresi
    – Siga vire pedyamu!
    – Diki maz! Diki maz! diye bağırıyor ve kalabalığın içinden denizde boğulan insanların feryadı kabilinden:
    – Pinkene! Pinkene!
    – Ekselihistiha! apistena pedamu!
    – Sasparakolo! Piso!
    diye tazalumlar işitiliyordu.

    Bu esnada sıcaktan zarıl zarıl terleyen ahali de -alay ihtiyacıyla- en küçük şeylerle eğleniyor, mesela bir sinek uçsa, kahkahadan kırılıyordu. Nasıl ki bir çocuğun boş sahanın ortasına attığı sarı bir oyuncakçı balonu ile – balon havada zıplayıp oynadıkça – halk da gülüp eğlenir. İşte Olympiacos maçı dün garson, berber ve daha binlerce Rum’un da dolup taştığı böyle mahşeri bir kalabalık, cehennemi bir sıcak ve halkın kesif kalabalıkla sıcağın biraz daha gerginleştirdiği derin bir heyecan halet-i ruhiyesi içinde icra edildi.

    Takımlar Sahaya Çıkıyor

    Saat beşte evvela Olympiacos takımı sahaya çıktı. Yazıldığı gibi arkalarında kırmızı-beyaz formalar vardı. Kapıdan girip kalabalığı görünce içlerinden biri iki elini yanaklarına götürüp:
    – Urre pedyamu! Ti kalabalikine! diye hayretini saklayamadı.

    Yunan takımı sahaya çıktıktan sonra parmaklıkların ve tribünlerin önlerine gidip halkı selamladılar ve çok alkışlandılar. Hemen arkalarından Fenerliler ortaya çıktılar ve “Yaşa, var ol, galibiyet isteriz’” seslerine karışan devamlı bir alkış tufanına tutuldular. Güneşin ışığı içinde sarı-lacivert formaları daha güzel parlıyordu. Onlar çelimli, cüsseli, çalak ve seri görünüyorlardı. Fenerlilerin yüzlerinde ise, kendilerini çeviren kalabalığın azametini görünce o derece azametli ve net çetin ve ehemmiyetli bir imtihana çıktıklarını daha iyi anlamış görünüyorlardı. Heyecandan renkleri solmuştu: Fakat hepsi de Yunan sporu gençlerinin en yüksek tezahürü karşısında ve aynı zamanda efendiliğinin tahmil ettiği ağır vazifeye layık olmak emeline er meydanına, ürkeklerin değil erkeklerin meydanına çıktıklarına bariz imanı gözlerinden taşıyor gibiydi. Bütün maç baştan sona kadar Türk’e yakışan misafirperverlik havası içinde, Fener’e yakışan centilmenlikle ve Türk gencinin galebe azmine herkesi hayran bırakan bir hava içinde cereyan etti ve her iki takım birbirleriyle karşılaşmaya hakikaten layık sporculardan mürekkep olduklarını bihakkin gösterdi.

    Nutuk ve bayrak teatisi gibi merasimden sonra para atıldı ve takımlar vaziyetlerini alınca Fener takımının:
    Natık
    Hüsnü-Ziya
    Cevat-Sadi-Reşat
    Niyazi-Alaeddin-Zeki-Muzaffer-Fikret
    şeklinde olduğu anlaşıldı. Fenerbahçe’nin mevcut anasırına ve bugünkü vaziyetine nazaran çıkarabileceği en kuvvetli takım da ancak bu olabilirdi. Buna mukabil Yunanılar da bizzat kendi taraflarının en kuvvetli şekilleri olarak tertip ettikleri kadro ile ortaya çıktılar. Bu kadro şu idi:
    Gramatupulos
    Curentes-Sofros
    Lokos-Pupolos-Koneros
    Terezokis-Tostos-Yorgos-Bailis-Seonudos

    İlk Devre Nasıl Oldu?

    Bir talihsizlik eseri olarak Fener rüzgarı kaybetmiş ve daha büyük bir talihsizlik eseri olarak da aksi rüzgar bu  sıcak havada, birkaç dakikadan beri esmeye başlamış bulunuyordu. Yunanlıların aynı zamanda 4 numaralı küçük bir topla oynamak noktasında ısrar ettikleri de görülüyordu. Nihayet hafif münakaşa bizim dostane kabulümüzle neticelenerek düdük çaldı ve insanın asabını mahvı muzmahil eden heyecanlı maç cereyana başladı.

    Yunanlılar daha ilk hamlede hiç yadırgamamış, hatta karşılarındaki takım kadar bu sahaya sanki alışıkmış gibi oynamaya başladılar. Topa gayet muntazam vuruyorlar, aralarında gayet iyi anlaşıyorlar ve derhal buraya gelen ecnebi ekiplerin en iyilerinden biri oldukları intibaını uyandırmakta gecikmiyorlardı. Oyuna başladıktan sonra, daha beş dakika olmadan iki müessir akın yaptılar ve denebilir ki bizim takımın asabına hakim oldular. Yerini değiştiren takımların daima başına geldiği gibi yadırgamıyorlar, hatta adeta galiba dostluğa mugayir bir şey yapmış olmayayım endişesiyle nefesini tutarak, ses çıkarmaktan korkarak kendilerini seyreden halkımız arasında, kendi halkları arasında oynar gibi rahat oynuyorlardı. Bütün oyunlarına bir şuurun hakim olduğu aşikardı. Birbirleriyle mükemmel paslaşıyorlardı. Topu muntazam sürüşler ve güzel aldatışlarla kendi muhacimlerine verdikten sonra o hatta da sol açıkları, sağ içleri, merkez muhacimleri gibi çok düzgün ve sıkı şut çeken oyuncular ile yenilmesi güç bir rakip hissini uyandırıyorlardı.

    Maçın ilk on beş dakikası onların bu hakimiyetine mukabil bizim çocukların heyecanının fazlalığından bir çok falsolu hareketleri ile geçti. Mütemadi ıskalarız ve en mahir oyuncularımızın bile topa düzgün vuramayışı seyirciyi ne kadar endişeye düşürse yeriydi. Bereket versin ki onların bütün akınları dün hakikaten çok güzel oynayan, canla başla çalışan, birkaç muhakkak golü kurtaran Fener müdafileri Ziya ve Hüsnü’nün, Fener merkez muhacimi Sadi’nin, Fener sol müdafii Reşad’ın gayretleriyle tamamen akim kaldı. 15 dakika bu suretle bocaladıktan sonra Fener takımı müessir akmaya başladı.

    Yunan Kalecinin Hüneri

    Muhaccim hattında bilhassa Alaeddin ve Fikret’in bugün ve hiçbir fırsatı kaçırmamak için azami bir dikkat gösteren Niyazi’nin atılgan ve candan oyunları ile bir iki gol yapmak fırsatı çıktı ise de Yunan kalecisinin çok güzel oyunu sayı yapılmasına imkan bırakmadı. Ancak rüzgarın altında olmadığına ve karşı tarafa nazaran bizim binnisbe falsolu oynamaklığımıza rağmen oyunun beraberlik şeklinde cereyanı ikinci devre için ümit verici bir vaziyet idi. Birinci devre bu şekilde, mütekabil akınlar korveler, neticesiz şutlar, birçok tasalar ve sayısız çalımlar içinde durgun, hadisesiz geçti.

    İkinci Yarı

    İkinci devrede kaleler değişti. Fakat bu sefer de, demin talihsizlik eseri olarak çıkan rüzgar kesildi. Onlar müessir bir akın yaptılar, kalenin önüne geldiler ve orada, sol içleri üç dört metreden çok mükemmel bir gol fırlattı, topu auta atmak sureti ile – Bereket versin! – heder etti. 15.000 kişinin:
    – Ooooohhh! diye nasıl derin bir nefes aldığı görülecek şeydi. Halk, lisanıhal ile, Yunan sol içine, adeta:
    – Hay allah senden razı olsun! demek ister gibi garip bir ifade idi.

    Bunu müteakip Fenerliler tehlikeyi yakından duymuş adamların endişe ve heyecanlı daha düzgün daha canlı, daha azimkar oynadılar ve Olympiacos’un yaman bir kalecisinin muhafazası altına bırakılmış kalesine doğru akın üzerine akın yaptılar. Bu esnada Fikret’in cidden emsalsiz ve derin golü bu şutunu Yunan kalecisinin nasıl kurtardığına, kurtarabildiğine, hala kaleci kurşun gibi gelen topu yaman bir uzanışla direk hizasında ve havada yakaladı ve gol diye bağırmaya hazırlananların ağzı hayretten açık kaldı. Bunun arkasından Olympiacos kalesi gene sıkı bir akına uğradı ve bu sefer de Niyazi’nin tutulmaz bir kafa vuruşunu aynı kaleci aynı derece müşkül bir hareketle yakaladı.

    İkinci devrenin 35’inci dakikasında vaziyet bu şekilde cereyan ederken ve Yunanlı kaleci en sıkı şutları böyle tutup söndürüverirken herkese de:
    -Anlaşıldı, berabere kalacağız! fikri gelmeye başlamış gibiydi.

    Evet… Bu esnada, ümidin sallandığı bu sırada idi ki, Alaeddin ah canım Alaeddin! İkinci devrenin tam 38’inci dakikasında bizim kale önünden kaptığı topla kedinin makara ile oynaması kabilinden ve nasıl yaptığına bir türlü akıl ermeyen garip bir takım çalımlar yaparak ve karşısına çıkan Yunanlılar’ı geçip atlayarak, Olympiacos kalesinin 20 metre mesafesine geldi ve oradan, topu durdurtmadan (Yaradana sığındım!) diye öyle bir çekiş çekti ki topun Yunan kalesine girmesi ile Yunan kalecisinin kederinden düşüp bayılması ve ortalığın (gol!) diye bayram yeri gibi bir türlü sevinç çınlama sesleri arasında bir oldu.

    Kazandık!

    Stadyumda dünkü maçın 38’inci dakikasında tesadüfen bu tarihi manzarası görülecek şeydi ve denilir ki, Alaeddin o golü takımının yenme azmini birdenbire nefsinde canlandırmak suretiyle ve emsalsiz bir zafer hizile tahakkuk ettirdi. Çünkü bu kadar güzel bir gol, ancak o kadar yüksek bir duygu ve gayretin eseri olabilirdi.

    Hülasa efendim.. Yesü kederinden bayılan Yunan kalecisi ancak beş dakika sonra kendisine gelebildi ve oyunun mütebaki kısmı ümitsizliğe duçar olan Yunanlıların neticesiz uğraşmalarıyla geçerek Olympiacos cenapları Fenerbahçe’ye karşı 1-0 mağlup olarak sahayı – dostluk iyi amma, dayanamayıp bir haibü hasir kelimesi kullanacağım – terletip dün 15.000 kişilik münevver bir kalabalığın önünde Türk’ün göğsünü kabartacak derece yüksek oyun ve yüksek efendilik, centilmenlik gösteren Fenerbahçeli arkadaşlarımı candan tebrik eder ve Yunanlı dostlarımıza da:
    – Üzülmeyin dostlar – meşhur Slavya da bu takıma tıpkı sizin gibi 1-0 yenilmişti. Bu az bir teselli de değildir! derim..

    Ali NACİ

    Fenerliler Yunanlıları Nasıl Yendiler?
    Fenerliler Yunanlıları Nasıl Yendiler?
  • Türkiye’nin Futbolcu Fabrikası Fenerbahçe

    Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 1957’de yapılan 50. Yıl kutlaması için yayınlanan kitapçıkta mükemmel bir yazı var. Konusu; Fenerbahçe’nin Genç Futbol Takımları… Bundan tam 110 sene önce Elkatipzade Mustafa Bey ile başlayan ve sonra aşağıda okuyacağınız diğer isimlerle devam eden bu futbol mucizesine şimdilerde ne kadar da uzağız. Keyifli okumalar…


    Fenerbahçe, Türk futbolunda genç takımlar davasına layık olduğu ehemmiyeti veren ilk Türk kulübü olmak mazhariyetini taşır. Her biri devrinin büyük birer yıldızı olarak parlayan pek çok namlı futbolcular sarı-lacivertin bu genç takımlarından yetişmişlerdir.

    Fenerbahçe’de bu çığırı açan Elkatipzade Mustafa Bey’dir. Sarı-Lacivertin ilk genç takımını kuran bu zat Türk futboluna Zeki Rıza, Alaaddin, Cafer, Baron Feyzi, Demir Ethem ve Refik gibi büyük asları hediye etmiştir. Nitekim 1916 senesinde Altınordu’nun Fenerbahçe’ye yaptığı büyük darbe, onun yetiştirdiği bu genç takımlar sayesinde futbol takımını yıkılmaktan kurtarmıştı.

    Bilahare bu davayı Hüseyin Sami Coşar ile ilk Türk futbolcusu Fuat Hüsnü Kayacan Beyler ele aldılar. Futboldan çok iyi anlayan bu iki zatın hocalığı ve kıymetli futbolcu Sabih Arca ile “Mocuk” lakabıyla maruf Hikmet’in antrenörlük sahasındaki büyük emekleri kulübümüze zafer sayfaları açan bir genç takım nesli getirdi. Bu takım şehir dahilinde yaptığı maçlarda mükemmel neticeler elde ettikten maada yurt içinde yaptığı turnelerde de “namağlup” vasfını korumaya muvaffak oldu. Bu arada İzmir’e vaki seyahatte Fenerbahçemizin bu namlı üçüncü takımı Ege’nin en kuvvetli tertipleri olan Altay, Altınordu, Karşıyaka, Garibaldi ve Hilal’i adeta hezimete uğrattı ve bütün maçlarını kazanırken bu takımlara tam 50 gol attı. Aynı takım Bursa’da, devrin maruf futbolcularını kadrosunda bulunduran Muhafızgücü’nden Atatürk’ün huzurunda pek kıymetli bir beraberlik almaya da muvaffak oldu.

    Bu takımdan yetişenler arasında Nihat Sayar (Yüksek Ticaret Okulu Müdürü), Haydar Aşan (Balkan Yüksek Atlama Şampiyonu), Sedat Taylan (İstanbul Futbol Ajanı), Sedat Erkoğlu (Belediye Reis Muavini), Hakkı Gürtay (Veteriner Albay), Nasır Özdeş (Denizyolları Süvarilerinden), Ferruh Örer (İzmir Fuarı Müdürü), Suat Belgin (Fenerbahçe İdare Memuru), Ziya, Seyfi, Hayri ve Şahab gibi kıymetler mevcuttur.

    Fenerbahçemizin bu meşhur üçüncü takımı yine Hüseyin Sami Coşar ve rahmetli Mocuk Taceddin ile Sabih Arca’nın yetiştirdiği ve hazırladığı dördüncü takım istilak etti. 1927’den 1929 sonuna kadar takım halinde büyük anlaşma gösteren bu küçüklerin arasında da birinci takımımıza Fikret Arıcan, Niyazi Sel, Mehmet Reşat Nayır, Rıza Nemli, Muzaffer Çizer, Ziya gibi genç istidatlar katıldılar. 1929 senesi lig maçlarına girerken Fenerbahçe kadrosunda altı genç elemana yer vermişti. Ayn sene yine Fenerbahçe’nin bu gençleri Federasyon Reisi Muvaffak Menemencioğlu’nun himmetiyle ilk defa ihdas edilen genç millî takım kadrosunda da yer aldılar. Genç takımlar maçı için celbedilen ve aralarında meşhur Saroşi’nin de bulunduğu Macar genç millî takımımızın beş oyuncusunu Fenerbahçeli gençler teşkil etmekte idiler.

    Hüseyin Sami Coşar’ın İzmir’e tayini, Fuat Hüsnü Bey’in de vazifesi icabı İstanbul’dan ayrılmasından sonra genç takım davasını büyük Fenerbahçeli Galip ağabey üzerine aldı. Galip ağabey ömrünün sonuna kadar Fenerbahçe’nin bu mukaddes davasına hizmet etti. Semihler, Bülentler, Sedat (Bayur)lar, Faruklar, Necdetler, Küçük Fikretler hep onun genç takımlarından yetiştiler. Uzun seneler milli futbol takımımızın santrhaflığını ve Galatasaray’ın takım kaptanlığını yapan Bülent Eken de merhum Galip ağabeyimizin dördüncü takımından yetişen güzide futbolcularımızın arasındadır.

    Galip ağabeyin vefatından sonra kulübümüzün genç takım davası bir duralama safhasına girdi. Nihayet 1944 yılında Fenerbahçe’nin genç takımlarından yetişmiş bulunan milli futbolcumuz Mehmet Reşat Nayır bu davayı şahsi bir gayretle ele aldı. Fenerbahçe genç takımı Mehmet Reşat’ın yakın alaka ve himmeti neticesinde kuvvetli bir varlık olarak ortaya çıktı. Bu takımdan yetişen Eol Keskin, Adnan Tunçay, Kemal ve Hilmi Atakul, Rıfkı Pekşen, Nazif Kamalı, Ruhi gibi müstaid gençleri, İlhan, Necati, Ruhi (Sadi), Haldun, Ali, Burhan, Fikret, Aydemir, Malik, İlhan, Nusret tertibindeki şampiyon kadro takip etti. Müstaid elemanlarından layıkı veçhile faydalanmak ne yazık ki kabil olamadı. Birinci takımımızda birkaç defa oynamak imkanını bulan bu kabiliyetli gençler başka başka kulüplere dağıldılar. Bu takımın kaptanı Aydemir Nemli bugün İstanbulspor’da aynı vazifeyi deruhte ederken “milli” unvanını da taşımaktadır.

    Bilahare yine genç takımlarımızdan yetişen kaleci Sabri Kiraz’ın himmet ve alakasıyla Fenerbahçe genç takımı yeniden canlandı. Bu usta hocanın elinde milli takım kadromuza kadar yükselen genç kıymetler yetiştiler. Bunların arasında Şükrü Ersoy, sağ bekimiz Nedim Günar, Emniyet kaptanı Fahir Ülgür, İstanbulspor kaptanı Sabih Sünter’in isimlerini zikredebiliriz.

    Sabri Kiraz’ın genç takımını kulübümüzün eski atletlerinden Reşat Erte’nin hazırladığı genç takımlar takip etti. Bu genç takımımız faaliyet gösterdiği üç yıllık zaman zarfında tam 118 maç yaptı. Bu maçların 113’ünü kazandı, 4’ünde berabere kaldı ve yalnız birini kaybetti ve kulübümüz müzesine tam 120 kupa ile 28 bayrak hediye etti. Başta milli futbolcu ve basketbolcumuz Can Bartu olmak üzere genç milli takımımızın sağ içi Sarıyerli Mustafa, Beykozlu Erdoğan, milli futbolcumuz Avni Kalkavan, Emniyetli Gürkan, Beykozlu Erdinç, genç milli Çetin ve genç milli takımımıza namzet gösterilen Kaya hep bu kadrodan yetiştiler.

    Halen Esat Kaner ve Ömer Boncuk gibi iki eski futbolcumuzun ellerine tevdi edilmiş bulunan genç kadrolarımız kulübümüz namına iftihar vesilesi neticeler almaktadırlar.

    Fenerbahçe, 1956 senesi Temmuz ayında genç takımını Bulgaristan’a gönderirken, bu davaya gösterdiği büyük ehemmiyeti bir kere daha ispat etmiş oldu. Bu güzel icraatta kulübümüzün genç takımlarından yetişip milli kadroya kadar yükselen maruf futbolcusu ve o tarihlerde idare heyeti azası bulunan Niyazi Sel’in büyük hissesi mevcuttur. Kulübümüz böylelikle genç takımı yurt dışında maçlar yapan ilk Türk kulübü olmak şerefine de erişmiş oldu.

    Genç takımlar gibi büyük bir ideale bütün samimiyetleriyle inanıp kendilerini bu işe vakfeden ve Türk futbolu ile Fenerbahçemize sayısız elemanlar yetiştiren Mustafa Elkatip, Hüseyin Sami Coşar, Fuat Hüsnü Kayacan, Sabih Fani Arca, Ragıp Ziya Mağden, Muvaffak Menemencioğlu, Mehmet Reşat Nayır, Sabri Kiraz, Reşat Erte, Esat Kaner ve Ömer Boncuk’u takdir ve hürmetle yâdederken, Galip Kulaksızoğlu ve Mocuk Taceddin Hikmet’in aziz hatıralarını rahmetle anıyoruz.

  • Türkiye’nin Futbolcu Fabrikası

    Türkiye’nin Futbolcu Fabrikası

    Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 1957’de yapılan 50. Yıl kutlaması için yayınlanan kitapçıkta mükemmel bir yazı var. Konusu; Fenerbahçe’nin Genç Futbol Takımları… Bir zamanlar Türkiye’nin futbolcu fabrikası Fenerbahçe, sürekli kendi kadrolarına oyuncu yetiştiriyordu. Bir asır önce Elkatipzade Mustafa Bey ile başlayan ve diğer isimlerle devam eden bu futbol mucizesine şimdilerde çok uzağız. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Sarı Lacivert’in Genç Takımları

    Fenerbahçe, Türk futbolunda genç takımlar davasına layık olduğu ehemmiyeti veren ilk Türk kulübü olmak mazhariyetini taşır. Her biri devrinin büyük birer yıldızı olarak parlayan pek çok namlı futbolcular sarı-lacivertin bu genç takımlarından yetişmişlerdir.

    Fenerbahçe’de bu çığırı açan Elkatipzade Mustafa Bey’dir. Sarı-Lacivertin ilk genç takımını kuran bu zat Türk futboluna Zeki Rıza, Alaaddin, Cafer, Baron Feyzi, Demir Ethem ve Refik gibi büyük asları hediye etmiştir. Nitekim 1916 senesinde Altınordu’nun Fenerbahçe’ye yaptığı büyük darbe, onun yetiştirdiği bu genç takımlar sayesinde futbol takımını yıkılmaktan kurtarmıştı.

    Bilahare bu davayı Hüseyin Sami Coşar ile ilk Türk futbolcusu Fuat Hüsnü Kayacan Beyler ele aldılar. Futboldan çok iyi anlayan bu iki zatın hocalığı ve kıymetli futbolcu Sabih Arca ile “Mocuk” lakabıyla maruf Hikmet’in antrenörlük sahasındaki büyük emekleri kulübümüze zafer sayfaları açan bir genç takım nesli getirdi. Bu takım şehir dahilinde yaptığı maçlarda mükemmel neticeler elde etti. Yurt içinde yaptığı turnelerde de “namağlup” vasfını korumaya muvaffak oldu. Bu arada İzmir’e vaki seyahatte Fenerbahçemizin bu namlı üçüncü takımı Ege’nin en kuvvetli tertipleri olan Altay, Altınordu, Karşıyaka, Garibaldi ve Hilal’i adeta hezimete uğrattı ve bütün maçlarını kazanırken bu takımlara tam 50 gol attı. Aynı takım Bursa’da, devrin maruf futbolcularını kadrosunda bulunduran Muhafızgücü’nden Atatürk’ün huzurunda pek kıymetli bir beraberlik almaya da muvaffak oldu.

    Bu takımdan yetişenler arasında Nihat Sayar (Yüksek Ticaret Okulu Müdürü), Haydar Aşan (Balkan Yüksek Atlama Şampiyonu), Sedat Taylan (İstanbul Futbol Ajanı), Sedat Erkoğlu (Belediye Reis Muavini), Hakkı Gürtay (Veteriner Albay), Nasır Özdeş (Denizyolları Süvarilerinden), Ferruh Örer (İzmir Fuarı Müdürü), Suat Belgin (Fenerbahçe İdare Memuru), Ziya, Seyfi, Hayri ve Şahab gibi kıymetler mevcuttur.

    Genç Milli Takıma Doğru

    Fenerbahçemizin bu meşhur üçüncü takımı yine Hüseyin Sami Coşar ve rahmetli Mocuk Taceddin ile Sabih Arca’nın yetiştirdiği ve hazırladığı dördüncü takım istilak etti. 1927’den 1929 sonuna kadar takım halinde büyük anlaşma gösteren bu küçüklerin arasında da birinci takımımıza Fikret Arıcan, Niyazi Sel, Mehmet Reşat Nayır, Rıza Nemli, Muzaffer Çizer, Ziya gibi genç istidatlar katıldılar. 1929 senesi lig maçlarına girerken Fenerbahçe kadrosunda altı genç elemana yer vermişti. Aynı sene yine bu gençler Federasyon Reisi Muvaffak Menemencioğlu sayesinde ilk defa ihdas edilen genç millî takım kadrosunda da yer aldılar. Genç takımlar maçı için celbedilen ve aralarında meşhur Saroşi’nin de bulunduğu Macar genç millî takımımızın beş oyuncusunu Fenerbahçeli gençler teşkil etmekte idiler.

    Galip Kulaksızoğlu Geliyor

    Hüseyin Sami Coşar’ın İzmir’e tayini, Fuat Hüsnü Bey’in de vazifesi icabı İstanbul’dan ayrılmasından sonra genç takım davasını büyük Fenerbahçeli Galip ağabey üzerine aldı. Galip ağabey ömrünün sonuna kadar Fenerbahçe’nin bu mukaddes davasına hizmet etti. Semihler, Bülentler, Sedat (Bayur)lar, Faruklar, Necdetler, Küçük Fikretler hep onun genç takımlarından yetiştiler. Uzun seneler milli futbol takımımızın santrhaflığını ve Galatasaray’ın takım kaptanlığını yapan Bülent Eken de merhum Galip ağabeyimizin dördüncü takımından yetişen güzide futbolcularımızın arasındadır.

    Galip ağabeyin vefatından sonra kulübümüzün genç takım davası bir duralama safhasına girdi. Nihayet 1944 yılında Fenerbahçe’nin genç takımlarından yetişmiş bulunan milli futbolcumuz Mehmet Reşat Nayır bu davayı şahsi bir gayretle ele aldı. Fenerbahçe genç takımı Mehmet Reşat’ın yakın alaka ve himmeti neticesinde kuvvetli bir varlık olarak ortaya çıktı. Bu takımdan yetişen Eol Keskin, Adnan Tunçay, Kemal ve Hilmi Atakul, Rıfkı Pekşen, Nazif Kamalı, Ruhi gibi müstaid gençleri, İlhan, Necati, Ruhi (Sadi), Haldun, Ali, Burhan, Fikret, Aydemir, Malik, İlhan, Nusret tertibindeki şampiyon kadro takip etti. Müstaid elemanlarından layıkı veçhile faydalanmak ne yazık ki kabil olamadı. Birinci takımımızda birkaç defa oynamak imkanını bulan bu kabiliyetli gençler başka başka kulüplere dağıldılar. Bu takımın kaptanı Aydemir Nemli bugün İstanbulspor’da aynı vazifeyi deruhte ederken “milli” unvanını da taşımaktadır.

    Sabri Kiraz

    Bilahare yine genç takımlarımızdan yetişen kaleci Sabri Kiraz’ın himmet ve alakasıyla Fenerbahçe genç takımı yeniden canlandı. Bu usta hocanın elinde milli takım kadromuza kadar yükselen genç kıymetler yetiştiler. Bunların arasında Şükrü Ersoy, sağ bekimiz Nedim Günar, Emniyet kaptanı Fahir Ülgür, İstanbulspor kaptanı Sabih Sünter’in isimlerini zikredebiliriz.

    Sabri Kiraz’ın genç takımını kulübümüzün eski atletlerinden Reşat Erte’nin hazırladığı genç takımlar takip etti. Bu genç takımımız faaliyet gösterdiği üç yıllık zaman zarfında tam 118 maç yaptı. Bu maçların 113’ünü kazandı. 4’ünde berabere kaldı. Yalnız birini kaybetti ve kulübümüz müzesine tam 120 kupa ile 28 bayrak hediye etti. Başta milli futbolcu ve basketbolcumuz Can Bartu olmak üzere genç milli takımımızın sağ içi Sarıyerli Mustafa, Beykozlu Erdoğan, milli futbolcumuz Avni Kalkavan, Emniyetli Gürkan, Beykozlu Erdinç, genç milli Çetin ve genç milli takımımıza namzet gösterilen Kaya hep bu kadrodan yetiştiler.

    Halen Esat Kaner ve Ömer Boncuk gibi iki eski futbolcumuzun ellerine tevdi edilmiş bulunan genç kadrolarımız kulübümüz namına iftihar vesilesi neticeler almaktadırlar.

    Türkiye’nin Futbolcu Fabrikası

    Fenerbahçe, 1956 senesi Temmuz ayında genç takımını Bulgaristan’a gönderirken, bu davaya gösterdiği büyük ehemmiyeti bir kere daha ispat etmiş oldu. Bu güzel icraatta kulübümüzün genç takımlarından yetişip milli kadroya kadar yükselen maruf futbolcusu ve o tarihlerde idare heyeti azası bulunan Niyazi Sel’in büyük hissesi mevcuttur. Kulübümüz böylelikle genç takımı yurt dışında maçlar yapan ilk Türk kulübü olmak şerefine de erişmiş oldu.

    Genç takımlar gibi büyük bir ideale bütün samimiyetleriyle inanıp kendilerini bu işe vakfeden ve Türk futbolu ile Fenerbahçemize sayısız elemanlar yetiştiren Mustafa Elkatip, Hüseyin Sami Coşar, Fuat Hüsnü Kayacan, Sabih Fani Arca, Ragıp Ziya Mağden, Muvaffak Menemencioğlu, Mehmet Reşat Nayır, Sabri Kiraz, Reşat Erte, Esat Kaner ve Ömer Boncuk’u takdir ve hürmetle yâdederken, Galip Kulaksızoğlu ve Mocuk Taceddin Hikmet’in aziz hatıralarını rahmetle anıyoruz.

    Türkiye'nin futbolcu fabrikası Fenerbahçe
    Türkiye’nin futbolcu fabrikası Fenerbahçe
  • 30. Yılında Fenerbahçe Kurucular Heyeti

    1937 yılında “Fenerbahçe’de yolsuzluk yapılıyor” iddiaları ortaya atılınca, müessesan (kurucular) heyeti bir toplantı düzenliyor. Önemli Fenerbahçelilerin katıldığı toplantıyı o sene yayın hayatına başlayan Sarı-Lacivert dergisi aşağıdaki şekilde anlatmış. Haberin içinde çok kıymetli iki de fotoğraf var. Dikkat çekici nokta, orada mevcut olan bir sürü isimden ziyade, olmayanlar… Enver Bey, Ziya Bey, Necip Bey, Galip Bey, Mustafa Bey, Nasuhi Bey gibi isimler yok. Klikler o zaman da çalışıyor.

    * * * * * *

    Son teftişler ve bu teftişleri takip eden müddetler esnasına gazetelerde intişar eden ve halkın ağzında dolaşan dedikodulara bir cevap vermek ve idare heyetine itimat ve müzaheretlerine teyit eylemek maksadile Fenerbahçe müessisleri dün saat 10’da Kadıköyündeki klüp merkezinde toplanmışlardır.

    İçtimaa eski Ziraat vekili Manisa mebusu Sabri Toprak riyaset etmiştir. Celse açıldıktan sonra İdare heyet namına klübün ikinci reisi ve gazetemiz başmuharriri Hayri Celal Atamer bütün hadisatı olduğu gibi ve mufassalan anlatmış, klübün şahsiyeti maneviyesine yapılan çirkin isnatları ve İdare Heyetinin bunlara karşı aldığı tedbirleri izahtan sonra kendilerine itimat edilip edilmeyeceğini sormuştur. Bundan sonra hesap müfettişi raporu okunmuş ve bir çok müessisler söz almışlar, çıkarılan dedikoduları şiddetle reddetmişlerdir. Neticede 15 Eylül 937 tarihine kadar olan hesaplardan İdare Heyeti ibra edilmiş ve itimat beyanından sonra müessisler heyeti umumiyesi namına aşağıda yazılı kararın bütün gazetelerle neşrine karar vermişlerdir. Kararın sureti şudur:

    “Fenerbahçe spor klübünün bu Eylülün 26 ıncı pazar günü sabahı saat onda klüp merkezinde fevkalade olarak toplanan müessisler heyeti, klüp idaresini ve hesaplarını mevzuu müzakere ederek bu idarenin ve hesapların tamamen usüle muvafık ve muntazam olduğunu memnuniyetle görüp idare heyetine teşekkürle müzaheretini teyide karar vermiştir”

    Toplantıda şu zevat hazır bulunmuşlardır:
    Ragıp Ziya
    Saip Şevket Korhasan
    Hayri Celal Atamer
    Hasan Kamil Sporel
    Hüsamettin
    Celal Zülüflü
    Mehmet Reşat
    Fikret
    İbrahim Hakkı Turgay
    Arif Rıza Sporel
    Bedri Gürsoy
    Sabih
    Nizamettin
    Said Selahaddin Cihanoğlu
    Niyazi Sel
    Cafer Ali Çağatay
    Doktor Hamit Hüsnü
    Süreyya Salih
    Ferhat
    Zeki Rıza Sporel
    Şakir Beşe
    Yaşar
    Kadri Celal
    Ali Muhiddin Hacı Bekir
    Muzaffer
    Nedim Kaleci
    Sabri Toprak

    Bu satırlar harici bu mesele ile alakadar hiç bir havadisin aslı olmadığını selahiyetle beyan eyleriz.

  • Kurucular Heyeti

    Kurucular Heyeti

    1937 yılında “Fenerbahçe’de yolsuzluk yapılıyor” iddiaları ortaya atılınca, müessisan (kurucular) heyeti bir toplantı düzenliyor. Önemli Fenerbahçelilerin katıldığı toplantıyı o sene yayın hayatına başlayan Sarı-Lacivert dergisi aşağıdaki şekilde anlatmış. Haberin içinde çok kıymetli bir de fotoğraf var. Dikkat çekici nokta, orada mevcut olan bir sürü isimden ziyade, olmayanlar… Enver Bey, Ziya Bey, Necip Bey, Galip Bey, Mustafa Bey, Nasuhi Bey gibi isimler yok. Klikler o zaman da çalışıyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Kurucular Heyeti Toplantısı

    Son teftişler ve bu teftişleri takip eden müddetler esnasına gazetelerde intişar eden ve halkın ağzında dolaşan dedikodulara bir cevap vermek ve idare heyetine itimat ve müzaheretlerine teyit eylemek maksadile Fenerbahçe müessisleri dün saat 10’da Kadıköyündeki klüp merkezinde toplanmışlardır.

    İçtimaa eski Ziraat vekili Manisa mebusu Sabri Toprak riyaset etmiştir. Celse açıldıktan sonra İdare heyet namına klübün ikinci reisi ve gazetemiz başmuharriri Hayri Celal Atamer bütün hadisatı olduğu gibi ve mufassalan anlatmış, klübün şahsiyeti maneviyesine yapılan çirkin isnatları ve İdare Heyetinin bunlara karşı aldığı tedbirleri izahtan sonra kendilerine itimat edilip edilmeyeceğini sormuştur. Bundan sonra hesap müfettişi raporu okunmuş ve bir çok müessisler söz almışlar, çıkarılan dedikoduları şiddetle reddetmişlerdir. Neticede 15 Eylül 937 tarihine kadar olan hesaplardan İdare Heyeti ibra edilmiş ve itimat beyanından sonra müessisler heyeti umumiyesi namına aşağıda yazılı kararın bütün gazetelerle neşrine karar vermişlerdir. Kararın sureti şudur:

    “Fenerbahçe spor klübünün bu Eylülün 26 ıncı pazar günü sabahı saat onda klüp merkezinde fevkalade olarak toplanan müessisler heyeti, klüp idaresini ve hesaplarını mevzuu müzakere ederek bu idarenin ve hesapların tamamen usüle muvafık ve muntazam olduğunu memnuniyetle görüp idare heyetine teşekkürle müzaheretini teyide karar vermiştir”

    Toplantıda şu zevat hazır bulunmuşlardır:
    Ragıp Ziya
    Saip Şevket Korhasan
    Hayri Celal Atamer
    Hasan Kamil Sporel
    Hüsamettin
    Celal Zülüflü
    Mehmet Reşat Pekelman
    Fikret Arıcan
    İbrahim Hakkı Turgay
    Arif Rıza Sporel
    Bedri Gürsoy
    Sabih Arca
    Nizamettin
    Said Selahaddin Cihanoğlu
    Niyazi Sel
    Cafer Ali Çağatay
    Doktor Hamit Hüsnü Kayacan
    Süreyya Salih
    Ferhat
    Zeki Rıza Sporel
    Şakir Beşe
    Yaşar
    Kadri Celal Atamer
    Ali Muhiddin Hacı Bekir
    Muzaffer
    Nedim Kaleci
    Sabri Toprak

    Bu satırlar harici bu mesele ile alakadar hiç bir havadisin aslı olmadığını selahiyetle beyan eyleriz.