Etiket: Nizamettin Kırşan

  • Wacker’e Karşı

    Wacker’e Karşı

    1949 yılında Fenerbahçe’nin kuruluş yıldönümü / bayramı, Şubat ayında gerçekleştirildi. Wacker’e karşı yaptığı maçı 4-2 kazanan Fenerbahçe, 1965’e kadar maçlarını yeniden açılan Fenerbahçe Stadyumu’nda yapacaktı… Maçın detaylarını Eşref Şefik Bey’in kaleminden okuyalım.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe Vaker’i Dün 4-2 Mağlup Etti

    Her tarafı tamamlanmamış olduğu halde, Avrupa’daki kulüp statlarının çoğundan daha derli toplu bir tesir bırakan Fenerbahçe’nin yeni ve eski tribünleri dün hıncahınç dolmuştu. Açılma merasiminin spor sahalarına uyacak bir tarzda kısa ve samimi tertip edilmiş olmasını, Fener idarecilerinin bundan sonra da ağırbaşlı ve mütevazı çalışmak istediklerinin hayırlı bir alâmeti olarak kabul etmeliyiz.

    Saracoğlu’ndan, Milli Eğitim Bakanı’ndan, Celâl Bayar’dan, Nizameddin Kırşan’dan gelen tebrik telgraflarının okunmasını ve kulüp namına halka söylenen teşekkür nutkunun devre arasına bırakılmasını da takdirle karşıladık. Bir spor sahasında halkın en fazla ehemmiyet verdiği şeyin müsabaka olduğunu kavramış olan Fenerliler, merasimi lâfzenlikle, sıkıcı nutuklarla uzatmamak dirayetini göstermek suretiyle, yeni statlarıyla beraber yeni bir idare çığırı açmak istediklerini hissettirmiş oldular.

    Maçın ilk top vuruşunu, İstanbul Vali ve Belediye Reisi Doktor Lütfi Kırdar yaptı.

    Yunanistan maçlarında çok hırpalandıkları ve yıprandıkları, oyuncularının topallamalarından ve mecalsiz hareketlerinden hemen belli olan Vaker’e karşı Fenerliler oyuna şu tertipte başladılar:

    Cihad,  Erdoğan, Ahmed, Salâhaddin, Samim, Müjdad, Fikret, Erol, Suphi, Lefter, Halid.

    Hakem Feridun Kılıç’ın idare ettiği maçın ilk dakikalarında Fenerbahçeliler sıkı hücumlara giriştikleri için üstünlüğü temin etmekte gecikmediler.

    Bazılarının futbol oyununu iyice kavradıkları hareketlerinden, yer tutuşlarından belli olan Vakerliler sakatlıkları ve mecalsizlikleri yüzünden bir türlü kalkınamıyorlardı.

    Dünkü Vaker oyuncularının pek yıpranmış oldukları halde, tereddütsüzce çıkışlarını ve canlarını dişlerine takarak çalıştıklarını gördük de profesyonel futbolculuğun zannedildiğinden ne kadar ağır ve acı bir meslek olduğunu bir daha düşündük. Kendi lig maçları devamınca, «hafta sekiz, gün on dokuz» çalışan profesyonellerin kulübün masraflarını, dolayısile kendi ücretlerini çıkarabilmek için turnelerde icabında sakatlığa filân bakmadan da oyun oynamağa mecbur kaldıklarına dün bir daha şahit olduk. Topallayarak koşan, bacaklarına kramp girdiği halde sahadan çıkmamağa çabalayan Vaker oyuncularının profesyonellik gayretiyle de olsa, kulüplerine gösterdikleri bağlılığın, çıtkırıldım, keyifleri kekâh ve amatör sınıfından sayılan nice futbolcudan daha kuvvetli olduğunu acı acı seyrettik.

    On dördüncü dakikaya kadar Fener baskısı altında kalan Vaker’in sağ içi bacağına giren krampın ıstırabına dayanamayarak oyundan çıktı. Oyundan çıkanı sedye ile içeri getirirlerken, yerine ondan üç gömlek eksik bir ihtiyat oyuncuyu soktular.

    Fenerliler müsait vaziyetlerde üç fırsat kaçırdıktan sonra, yirmi üçüncü dakikada soldan çekilen bir korneri müteakip sağ açık Fikret’in, bazılarınca şüpheli görülen bir dalışile ilk gollerini yaptılar. Bu golde şüpheli görülen vaziyeti oturduğum yere nazaran şöyle tespit edebildim:

    Soldan korner çekildi. Top kalenin köşesine kadar düzgün geldi. Vaker kalecisi sıkışık vaziyette yumruklayarak topu sola aktardı. Avt çizgisi üstünde yarı yolda topu tekrar kapan Lefter içeri doldurduğu sırada, Fikret de sağdan kaleye daldı. Topun kale çizgisini geçerken, hızına hâkim olamayan Fikret’in ellerinden sektiğini fark ettik. Fakat yan hakemleriyle orta hakemi, topun ele dokunuşunun kale çizgisini geçtikten sonra vaki olduğuna hükmettikleri için tabiatile gol saydılar. Kanaatimce, o gol verilebilirdi ve hakem golü tarafgirlik kasdile vermedi.

    Bir dakika sonra Fenerin ofsayd vaziyetinde akışını vaktinde durdurmadığı halde sonradan kesmek suretiyle taraf tutmadığını ispat etmek isteyen hakeme seyircilerden bir kısmı itiraz ettiler. Fakat hakem aldırış etmedi.

    Yorgunlukları ve Yunanistan maçlarından kalan sakatlıkları gittikçe artan misafirlere karşı, Fenerbahçe hâkim oynamakta devam etmekle beraber düzgün kombinezonlu ve güzel akışlı bir oyun çıkaramıyordu.

    Otuzuncu dakikada çabuk inkişaf eden bir Fener akınında, Fikret’in çektiği sıkı şut kale önünde bir oyuncunun başından sekerek seyrini değiştirdiği için Vaker kalecisi yetişemedi. İkinci golü de Fenerliler bu suretle kazanmış oldular.

    Otuz ikinci dakikada soldan ilerlemeğe başlayan Fenerin merkez muhacim ofsayd vaziyetinde akını takip ederken Vakerliler hakemin ofsayd çalacağı zannına kapılarak bir an durakladılar. Hakem ofsayd çalmayınca tekrar yer tutmağa koştular, fakat gecikmişlerdi. Erol yetişip yerden bir şutla üçüncü golü yaptı. İlk devre bu şekilde 3-0 Fenerin lehine nihayetlendi.

    İkinci devrenin başlarında, Fener merkez muhacimi iki kere gol pozisyonuna girdi. Fakat topu müsait zaviyelerde kullanmağa imkân bulamadığından fırsatları neticelendiremedi.

    Vakerliler biraz daha gayretli oynamak azmiyle mukabil hücumlara başladıkları sırada, sol için pek güzel sürüp çektiği şutu Cihad yerinde kurtardı.

    Evvelce sağ açığı sakatlanarak çıkan Vaker takımının boş kalan sağ açık mevkiini ihtiyar Zişek topallayarak doldurmağa çalışıyordu. Sekizinci dakikada Fener kalesi önüne kadar gelen bir hücum esnasında, «ummadık taş bas yarar» kabilinden o ihtiyar ve topallayan oyuncu düzgün bir şutla ilk golü yaptı.

    On üçüncü dakikada, Fener sol açığının iyi sürüp çektiği şut kaleyi aştı.

    On sekizinci dakikada Suphi’nin ofsayd vaziyetinde attığı golü hakem haklı olarak saymadı.

    Yirmi birinci dakikada sağdan uzun ortalanan topa yetişen Suphi Fener’in dördüncü golünü atmağa muvaffak oldu. Bu dördüncü golden sonra Fenerliler gevşediler. Vaker de biraz açıldı.

    Yirmi altıncı dakikada, sahalarımızda az görülen ustaca bir top alış ve vücut çalımları ile Fener kalesine süzülen Vaker merkez muhacimi ikinci golü yaptı.

    Vaker’in bu golünden evvel, midesine top gelip baygınlık geçiren Ahmet çıkmış, yerine Hilmi girmişti. Biraz sonra da Samim hastalandığından yerine Saraceddin girmişti.

    Otuz ikinci dakikada soldan ortalanan topa çıkış yapan Suphi hızını alamayarak topu geçtiği için gol atamadı.

    Bu fırsattan sonra Vakerliler oyunu bitirmeğe başladılar. Fenerbahçe gol farkını muhafaza edebilmek üzere hayli yoruldu. Fakat dünkü çok kalabalık maçı 4-2 kazanmış oldu.

    Eşref Şefik – 14 Şubat 1949 – Cumhuriyet Gazetesi

  • Devletin Şampiyonlukları

    Devletin Şampiyonlukları

    1959 öncesi şampiyonluklar konusunda, dönemin “resmî” belgelerini yayınlamaya devam ediyoruz. Nizamettin Kırşan’ın, “Beden Terbiyesi ve Spor” isimli dergisinin, Ocak 1939 tarihli 1. sayısında yer alan yazısı, Türkiye İdman Cemiyetleri İttikfakı ile başlayan, Türk Spor Kurumu ile devam eden ve sonunda Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğü’ne ulaşan “resmî ve ulusal spor yolunu” bizlere anlatıyor. Aslında, bugün Galatasaraylı bir başkan adayının yöresel yarışmalara benzeterek tarihi çarpıttığı organizasyonları anlatan derginin iç kısmındaki tanıtım yazısı bile Fenerbahçe’nin karşısındaki iddiaları çürütmeye yeter… Ne diyor orada? Başvekalet Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğünce neşrolunur aylık mecmuadır! Türkiye Cumhuriyeti devletinden büyük değilsiniz! Evet, 1959 öncesini inkar, cumhuriyeti inkardır! Ve evet, bunlar devletin şampiyonlukları!

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Beden Terbiyesi Kanunundan Önceki Spor Teşkilatımıza Umumi Bir Bakış

    Memleketimizde sporun teşkilatlanma işi “Cumhuriyet devri” ile başlar… Ondan evvelki spor hareketleri, hususi teşebbüslerle meydana gelmiş ve ancak büyük şehirlerimizdeki birkaç kulübün aralarında yaptıkları veya ara sıra Avrupa’dan getirttikleri ekiplerle oynadıkları futbol maçları ile pek dar bir çerçeve içindeki güreş, tenis, eskrim, yüzme ve boks faaliyetlerine münhasır gibi idi.

    Sporun merkezi bir teşkilata bağlanması ve muhtelif spor nevilerinin federasyonları kurularak teknik şartlarının tespiti ve beynelmilel temas ve münasebetler için bunların merci gösterilmesi, memleket dahilinde bazı spor mıntakaları teşkili gibi işler 1923’de “Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı” ile başlamıştır.

    Bu teşekkülün nizamnamesinin birinci maddesinde, kuruluş maksadı hülasa olarak şöyle ifade edilmekte idi:

    “Türkiye’de idmancılığın (beden terbiyesi ve sporun) fenni esaslar dahilinde taammüm ve tekamülüne çalışmak ve Türk idmancılığını dahil ve harice karşı temsilde salahiyetli olmak üzere (Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı) namile bir cemiyet kurulmuştur.”

    İşte bu cemiyet, 1923 yılından 1936 Nisan’ına kadar, nizamnamesindeki esaslar dahilinde ve gittikçe genişleyen bir mesai ile, memleket sporuna faydalı olmaya çalışmıştır. Başlangıçtaki mesai merkezi sikletini, hemen hemen yalnız futbol çekmekte olmasına rağmen diğer şubelerde de faal olmaya büyük gayretler sarfedilmiş ve hiçbir spor faaliyeti olmayan yurt köşelerinde spor muhitleri tesisi yolunda tedbirler alınması da düşünülmüştür.

    Cumhuriyet hükümeti, bu teşekküle maddi ve manevi alaka ve yardımlarını kurulduğu günden itibaren esirgememiştir. Hükümetin her yıl, aşağıda gösterilen miktarlarla yaptığı para yardımı buna misaldir:

    1926’da 40.000
    1927’de 33.000
    1928’de 30.000
    1929’da —
    1930’da 100.000
    1931’de 40.000
    1932’de 50.000
    1933’de 70.000
    1934’de 80.000
    1935’de 203.000
    1936’da 239.000
    1937’de 239.000
    1938’de 239.000
    Toplam 1.363.000 Lira

    Hükümetin bu yardımlarından başka vilayetler hususi münasebetleriyle, belediyeler bütçelerinden ve parti teşkilatından, mıntakalardaki kulüpler yardım görmüşlerdir. Hatta, Cumhuriyet Halk Partisi kendi teşkilatına gönderdiği bir tamimde vilayetleri sekiz dereceye ayırarak hususi idarelerin her yıl spora yardımlarının teminini sağlamıştı. (Birinci derecedeki vilayetlere 5.000 Lira, sekizinci derecedekiler 500 Lira olarak)

    Hükümet ve partinin spor işlerine gösterdiği maddi ve manevi alaka ile yardım, gittikçe çoğalmış muhtelif şekil ve suretlerde görülen bu müzaheretin eserleri kulüp ve sporcu sayılarının artmasıyla da kendini göstermiştir. Mesela : 1923 yılında, ittifak kurulduğu vakit kulüplerin sayısı 14 iken 1933’de 230 ve 1938 başında 442 olmuştur. Kulüplerdeki müseccel sporcu sayıları da buna göre artmıştır:

    1923’de 827
    1928’de 6.380
    1933’de 10.450
    1938’de 27.631 müseccel üye

    Kulüp ve sporcu adetlerine muvazi olarak mıntakalar sayısında da bir çoğalma müşahede edilmiştir.

    1925’de 13
    1926’da 16
    1927’de 19
    1933’de 22
    1938’de 62 mıntaka.

    Son beş sene içindeki bölge sayısının da üç misline yakın bir fark göstermesi teşkilatın “Türk Spor Kurumu” devresine tesadüf eder.

    1936 yılında Ankara’da toplanan T.İ.C.İ. sekizinci umumi kongresi, umumi reisinin takriri ve heyeti umumiyenin kabulü ile mevcut nizamnamesini yeni icaplara göre tadil etti; bu arada teşkilatın adı “Türk Spor Kurumu”, merkezi de “Ankara” oldu.

    Aynı kongre heyeti umumiyesinin ittifakla verdiği diğer mühim bir karar da, kurumun doğrudan doğruya Cumhuriyet Halk Partisi’ne bağlanmasının Parti Başkanlığı’ndan istirhamı idi. Kongresinin bu dileği Parti Genbaşkurunca onaylanan “Türk Spor Kurumu” o tarihten itibaren resmen bir parti teşekkülü olmuştur. Bundan sonradır ki Kurumun yıllık varidat ve masraf bütçeleri ve çalışma programları gibi esaslı işleri Parti Genel Sekreterliği’nin tensip ve tasvibine sunuluyor, ehemmiyetli görülen meseleler hakkında partiden direktif alınıyordu.

    Yurtta spor sahaları vücuda getirmek ve bunu bir plana bağlamak, bütün vilayetlerde kulüp ve bölgeler, umumi müfettişliklerde mümessillikler kurmak suretiyle sporu, memleketin her tarafında teşkilatlandırmak ve yurda yaymak, sporun teknik esaslarına göre inkişafını sağlayacak öğretici meslesine ehemmiyet vermek, iç ve dış spor teması ve müsabakalarını daha geniş ölçüde ele almak vs. spor faaliyetlerine hız vermek ve teşkilat içinde, ahenkli bir disiplin tesisine çalışmak gibi prensipler bu devredeki mesainin mütebariz hususiyetlerini teşkil eder.

    Vali ve parti başkanlarının spor bölgeleri başkanlıklarını deruhte etmeleri ve Kurum bütçesinden her yıl 100.000 lirasının saha tesislerine tahsisi ile bu paranın mahalli belediye ve hususi idarelerince stad ve spor sahası inşası için tahsisat ayıran bölgelere tevzii ve Genel Merkez’de kurulan mimari bürosunun başına getirilen mütehassıs bir mimarın nezaret ve murakabesi altında bütün spor sahalarının inşaat planlarının yaptırılması işi Spor Kurumu devresine tesadüf eder.

    Böylece, 21 vilayet merkezinde teknik icaplarına uygun ve mahalli ihtiyaçlara cevap verebilecek evsafta stad ve sahalar yapılmasına girişilmiştir. Bunlar:

    1-Afyon
    2-Aydın
    3-Bursa
    4-Edirne
    5-Erzurum
    6-Eskişehir
    7-Isparta
    8-İzmir (Karşıyaka)
    9-Kastamonu
    10-Kırklareli
    11-Kocaeli
    12-Konya
    13-Kütahya
    14-Manisa
    15-Muğla
    16-Samsun
    17-Seyhan (Adana)
    18-Sivas
    19-Tekirdağ
    20-Trabzon
    21-Zonguldaktadır.

    Kazalarımızdan 6 tanesinde de tali derecede sahalar yapılmaktadır:

    1-Uşak (Yapılmış bitmiştir)
    2-Edremit (Yapılmış bitmiştir)
    3-Ayvalık (Yapılmış bitmiştir)
    4-Bandırma (Yapılmaktadır)
    5-Eyüp (İstimlak edilmiştir)
    6-Mecidiye (İstimlak edilmiştir)

    3-5 yıllık bir yapı programı ile yakın amanda memleketimizde futbol alanı, atletizm pisti ve tesisleri, yüzme havuzu ve birer atış poligonu ile tribünleri ihtiva eden asri mahiyette 30 kadar spor sahsının kurulmuş olduğu görülecektir.

    Ankara’daki 19 Mayıs Stadyomu ise Ankara vilayetinin ve belediyesinin gençliğe hediye ettiği mümtaz bir eserdir. Bu stad bütün müştemilatiyle birlikte yurdumuzda kurulan ilk modern spor alanı olarak üstün değerlerini daima muhafaza edecektir.

    Geçen on beş yıl içinde beden terbiyesi ve spor alemimizdeki ehemmiyetli hadiselerden biri de Kültür Bakanlığı’nın, Ankara’da 1932 yılında açtığı Gazi Terbiye Enstitüsü’nün beden terbiyesi şubesi olmuştur. Ondan evvel, 1926 yılında da İstanbul’da, Çapa’da, Kız Muallim Mektebi yanında yaptırılan jimnastik salonunda dokuz ay süreli muallim kursları açılmıştı. Dört ders senesi zarfında lise ve orta mekteplerin bütün jimnastik öğretmenleri Çapa kurslarından geçirilmiş, ve yeni bilgilerle kendileri takviye edilmişti. Fakat günden güne artan, bilgili beden terbiyesi muallim ihtiyacı karşısında kurs tedbirini kafi görmeyen Vekalet, Gazi Enstitüsü’nde üç yıl tahsil süreli ve yüksek dereceli şubeyi kurdu. Artık mekteplerin -spor bilgileriyle mücehhez- jimnastik öğretmenlerini bu müessese yetiştiriyor. Daha yüksek ihtisas yapmak üzere garp memleketlerine de öğretmenler ve enstitü mezunları gönderilmiştir.

    Kız mekteplerini mütehassıs jimnastik ve spor öğretmen ihtiyacını karşılamak üzere Gazi Enstitüsü’nün beden terbiyesi şubesine 936 ders yılından itibaren kız talebe alınmasına başlandı.

    Yeni yapılan mektep binalarından bir çoğunda jimnastik salonları da düşünüldü. Mekteplerimizin beden terbiyesi, spor ve izcilik işlerini tanzim ve kontrol etmek üzere Bakanlıkta ayrı bir daire teşkil ve izcilik işleri bir talimatname ile tensik edildi.

    Diğer taraftan spor kulüplerinin ve bölgelerinin öğretici eleman noksanını kısmen olsun karşılamak lazımdı. Türk Spor Kurumu da Ankara’da 19 Mayıs Stadı’nda 938 ilkbaharında bir eğitmen kursu açtı. Buraya muhtelif antrenör ve öğretmenlerle muntazam bir program dahilinde çalışan bu kursu ikmal edenler 19 vilayet merkezine gönderildiler; çalışıyorlar…

    Modern garp sporlarının yanında eski ve milli sporlarımızın ihyası için de çalışmalar yapılmış, İstanbul’da “Okspor” kulübü kurularak ok müsabakaları tertip edilmiş, diğer bölgelerde de atlı cirit oyunları teşvik ve himaye görmüştür.

    Yurt müdafaasında dağcılık ve kayakçılığın ehemmiyeti aşikardır. Teşkilat, bu sporun federasyonunu kurmuştur. Bursa’da, Uludağ’daki kış sporları istasyonundan başka Erzurum’da Kopdağı eteklerinde, Kastamonu’da Ilgaz’da dağ evleri yapılmasına girişilmiştir.

    Buz üstünde patinaj için Ankara’da Sergi evi arkasında geçen yıl tesis edilen saha büyük rağbet görmüştür.

    Atatürk’ün Samsun’a çıktığı 19 Mayıs tarihi “Gençlik ve Spor Bayramı” günü oldu.

    İşte, memlekette günden güne artan spor alakası ve bütün medeni cihan gençliği gibi Türk gençliğinin de spora karşı gösterdiği heves ve rağbet ile beden faaliyetlerinin yurt müdafaasındaki yüksek değerini ve milli fikir terbiyesinin yanında milli beden terbiyesi meselesinin de bir devlet işi olarak lüzumunu derpiş eden Cumhuriyet hükümeti ve Büyük Millet Meclisi 1938 Haziranının 27 inci günü çıkan kanunla Başvekalete bağlı Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğü’nü kurdu; bu milli meseleyi halle koyuldu.

    Nizamettin Kırşan / Ocak 1939 – Beden Terbiyesi ve Spor Dergisi

  • Fenerbahçe’nin 50. Yıl Törenleri II

    Fenerbahçe’nin 50. Yıl Törenleri II

    Bundan tam 63 yıl önce bugün, 9 Haziran 1957 tarihinde Fenerbahçe, 50. kuruluş yıl dönümü törenleri kapsamında Dolmabahçe Stadı’nda Fransa’nın Toulouse takımı ile yaptığı maçı 2-2 berabere bitirdi. Fenerbahçe’nin 50. yıl törenleri II detaylarını dönemin Cumhuriyet gazetesinden okuyalım.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Beraberlik Günleri

    Fenerbahçe’nin 50. yılda şansı beraberlikten açıldı. Galatasaray’la yapılan tekaütler maçı 0-0 sona erdi. Genç takım Beyoğluspor genç takımı ile 2-2 berabere kaldı. Nihayet Fransa Kupası’nı kazanan, Aston Villa’yı 2-1 yenen Toulouse ile de (A) takım güzel bir maçtan sonra 2-2 berabere kaldı.

    Toulouse maçından önce Fenerbahçe’ye Beden Terbiyesi Umum Müdürü Nizamettin Kırşan teşkilat adına büyük bir kupa verdi. Futbol Federasyonu’nun kupasını ise aza Hasan Ekin verdi. Nihayet Beden Terbiyesi Bölge Müdürü Sait Selahattin Cihanoğlu 1956-1957 lig şampiyonluğunun kupasını verdi, oyuncuları tebrik etti. Kulüp madalyaları dağıttı. Memleketin muhtelif yerleri ve müesseselerinden gelen kupalar takıma verildi.

    Fransa’da ve Avrupa’da tanınan bir takıma karşı alınan bu netice cidden iyi idi. Fakat ilk tertip daha evvel değiştirilseydi belki hırsla iyi bir futbol oynayan sarı-lacivertliler sahadan galip ayrılabilirlerdi.

    İkinci golde müdafilerin yardımı Şükrü’ye şarttı. Forvette Can çok iyi çalıştı. Fenerbahçe’nin son yarım saatteki tertibi başarılı idi. Fransız takımı ise biraz ağır olmakla beraber iyi futbol oynayan bir ekip. Müdafaaları sert ve inatçı idi. En fazla sağ açık göz doldurdu. Şükrü yediği iki gole rağmen muhakkak üç golü kurtardı.

    İlk tehlikeli şutu Bouchouk attı, direğe çarparak döndü. 13. dakikada Necdet’ten sonra Nedim’i geçen iç rahat bir şekilde sağ açığa pas verdi. O da Şükrü’nün sağından topu ağlara yuvarladı. 31. dakikada Şükrü İbrahim’in ayağına atlayarak bir gole mani oldu. Dört dakika sonra Ergun’dan gelen topa Lefter çok güzel bir şekilde vurdu fakat top üst direğe çarparak kurtuldu. Devre 1-0 sona erdi.

    İkinci Devre

    İkinci devre dördüncü dakikasında geriden ceza sahası kenarında bir pas alan Can güzel bir vuruşla topu Roussel’in bakışları arasında ağlara taktı. 56. dakikada Can ve Niyazi bir fırsat kaçırdılar. 72. dakikada sağdan atılan faul atışını uzaklaştıramadılar. Top önüne düşen Aldo müdafilerin ve Şükrü’nün boş bıraktığı sağ köşeden ikinci golü attı. Bir dakika sonra ve üç dakika sonra Şükrü muhakkak iki golü şahane şekilde kurtardı. 80. dakikada Naci’nin gollük şutu üst direkten döndü. Bir dakika sonra Lefter’den Şeref’e gelen top onun kafa pası ile Niyazi’yi buldu. Onun ilerleyerek attığı ustaca şut beraberlik golü olarak Toulouse kalesine girdi. Biraz sonra Ergun’un şutu direği yalayarak dışarı çıktı. Böylece Fransa Kupası Şampiyonu Toulouse, İstanbul şampiyonu ile 2-2 berabere kaldı.

    Erdoğan Arıpınar


    Fenerbahçe : Şükrü Ersoy, Seracettin Kırklar, Nedim Günar, Naci Erdem , Basri Dirimlili, Necdet Çoruh (Avni Kalkavan), Ergun Öztuna (Turhan Bayraktutan), Lefter Küçükandonyadis, Şirzat Dağcı (Şeref Has), Can Bartu, Niyazi Tamakan

    Toulouse : Guy Roussel, Richard Boucher, Guy Nungesser, Marius Bruat, Rene Pielmelding, Pierre Cahuzac, Said Brahimi, Rene Dereudare, Aldo, Ailus Rytkonnen, Amid Bouchouk