Etiket: Oğuz Çetin

  • Fenerbahçe’nin Yirmi İkinci Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe’nin Yirmi İkinci Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe, 12 Ağustos 1995 tarihinde başlayıp 19 Mayıs 1996’da biten Türkiye Ligi’nde, 34 maçta 26 galibiyet, 6 beraberlik ve 2 yenilgi alarak yirmi ikinci Türkiye Şampiyonluğu’nu kazanmış oldu… Fenerbahçe adına sezonun gol kralı 31 maçta attığı 22 golle Elvir Boliç oldu. Huzurlarınızda Fenerbahçe’nin yirmi ikinci Türkiye Şampiyonluğu ve emeği geçenler…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Türkiye Ligi Maçları

    12.08.1995 / Fenerbahçe 4 – 0 Karşıyaka

    19.08.1995 / Eskişehirspor 1 – 2 Fenerbahçe

    27.08.1995 / Fenerbahçe 2 – 0 Ankaragücü

    09.09.1995 / Gaziantepspor 2 – 2 Fenerbahçe

    16.09.1995 / Fenerbahçe 1 – 1 Bursaspor

    23.09.1995 / Kocaelispor 0 – 1 Fenerbahçe

    30.09.1995 / Fenerbahçe 2 – 0 Beşiktaş

    14.10.1995 / Fenerbahçe 0 – 0 Denizlispor

    22.10.1995 / Fenerbahçe 3 – 1 Galatasaray

    27.10.1995 / Altay 0 – 1 Fenerbahçe

    04.11.1995 / Fenerbahçe 2 – 1 Kayserispor

    18.11.1995 / Gençlerbirliği 3 – 1 Fenerbahçe

    25.11.1995 / Fenerbahçe 3 – 1 Antalyaspor

    03.12.1995 / Samsunspor 0 – 3 Fenerbahçe

    09.12.1995 / Fenerbahçe 3 – 1 Trabzonspor

    16.12.1995 / İstanbulspor 1 – 2 Fenerbahçe

    23.12.1995 / Fenerbahçe 3 – 0 Vanspor

    27.01.1996 / Karşıyaka 0 – 1 Fenerbahçe

    04.02.1996 / Fenerbahçe 6 – 0 Eskişehirspor

    10.02.1996 / Ankaragücü 0 – 3 Fenerbahçe

    17.02.1996 / Fenerbahçe 1 – 0 Gaziantepspor

    23.02.1996 / Bursaspor 0 – 0 Fenerbahçe

    03.03.1996 / Fenerbahçe 4 – 0 Kocaelispor

    10.03.1996 / Beşiktaş 1 – 2 Fenerbahçe

    17.03.1996 / Denizlispor 0 – 2 Fenerbahçe

    22.03.1996 / Galatasaray 2 – 0 Fenerbahçe

    30.03.1996 / Fenerbahçe 2 – 2 Altay

    07.04.1996 / Kayserispor 1 – 3 Fenerbahçe

    14.04.1996 / Fenerbahçe 0 – 0 Gençlerbirliği

    21.04.1996 / Antalyaspor 0 – 1 Fenerbahçe

    28.04.1996 / Fenerbahçe 1 – 0 Samsunspor

    05.05.1996 / Trabzonspor 1 – 2 Fenerbahçe

    12.05.1996 / Fenerbahçe 2 – 0 İstanbulspor

    19.05.1996 / Vanspor 0 – 3 Fenerbahçe


    En Çok Forma Giyenler

    34 Maç : Jes Högh

    33 Maç : Bülent Uygun

    32 Maç : Aykut Kocaman

    31 Maç : Elvir Bolic, Oğuz Çetin

    30 Maç : Kemalettin Şentürk, Tayfun Korkut

    29 Maç : Rüştü Reçber

    28 Maç : İlker Yağcıoğlu

    27 Maç : Uche Okechukwu

    25 Maç : Erol Bulut

    24 Maç : Dalian Atkinson

    19 Maç : Tarık Daşgün

    15 Maç : Aygün Taşkıran

    14 Maç : Serkan Reçber

    11 Maç : Saffet Akbaş

    6 Maç : Engin İpekoğlu, Mustafa Özer

    5 Maç : Feyyaz Uçar

    4 Maç : Emre Aşık

    2 Maç : Ali Nail Durmuş

    1 Maç : Ahmet Habiboğlu


    En Çok Gol Atanlar

    22 Gol : Elvir Bolic

    10 Gol : Dalian Atkinson

    8 Gol : Aykut Kocaman, Bülent Uygun

    5 Gol : Tayfun Korkut

    4 Gol : Oğuz Çetin

    3 Gol : Kemalettin Şentürk

    2 Gol : Jes Högh

    1 Gol : Erol Bulut, Tarık Daşgün, Uche Okechukwu

    Fenerbahçe'nin Yirmi İkinci Türkiye Şampiyonluğu
    Fenerbahçe’nin Yirmi İkinci Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe’nin 1. Türkiye Şampiyonluğu (1933)

    Fenerbahçe’nin 2. Türkiye Şampiyonluğu (1935)

    Fenerbahçe’nin 3. Türkiye Şampiyonluğu (1937)

    Fenerbahçe’nin 4. Türkiye Şampiyonluğu (1940)

    Fenerbahçe’nin 5. Türkiye Şampiyonluğu (1943)

    Fenerbahçe’nin 6. Türkiye Şampiyonluğu (1944)

    Fenerbahçe’nin 7. Türkiye Şampiyonluğu (1945)

    Fenerbahçe’nin 8. Türkiye Şampiyonluğu (1946)

    Fenerbahçe’nin 9. Türkiye Şampiyonluğu (1950)

    Fenerbahçe’nin 10. Türkiye Şampiyonluğu (1959)

    Fenerbahçe’nin 11. Türkiye Şampiyonluğu (1961)

    Fenerbahçe’nin 12. Türkiye Şampiyonluğu (1964)

    Fenerbahçe’nin 13. Türkiye Şampiyonluğu (1965)

    Fenerbahçe’nin 14. Türkiye Şampiyonluğu (1968)

    Fenerbahçe’nin 15. Türkiye Şampiyonluğu (1970)

    Fenerbahçe’nin 16. Türkiye Şampiyonluğu (1974)

    Fenerbahçe’nin 17. Türkiye Şampiyonluğu (1975)

    Fenerbahçe’nin 18. Türkiye Şampiyonluğu (1978)

    Fenerbahçe’nin 19. Türkiye Şampiyonluğu (1983)

    Fenerbahçe’nin 20. Türkiye Şampiyonluğu (1985)

    Fenerbahçe’nin 21. Türkiye Şampiyonluğu (1989)

  • Fenerbahçe Eşya Piyangoları

    Fenerbahçe Eşya Piyangoları

    Uzun yıllar sonra ve ilk kez dijital bir platformda düzenlenen Fenerbahçe Eşya Piyangosu’nun geçmişi 1933 yılına kadar uzanıyor. O tarihten bugüne bazı eşya piyangolarını  konu edindiğim bu yazıda; 1987 yılında kulüpte yaşanan gelişmeler dolayısıyla çekilişi sürekli ertelenen piyangonun ilginç hikayesini de okuyacaksınız


    1933 – Hediye Yekûnu 3.000

    1932 Yılında gerçekleşen Kuşdili yangınının yaralarını sarmak için düzenlenen ilk eşya piyangosundan günümüze gururla anılacak hikayeler kalmıştır. Geçtiğimiz günlerde bu hikayelerden birini sitemizde yayınlamıştık.

    1933 Piyangosu o dönemin şartları göz önüne alındığında kamuoyunda hayli ses getirmiş ve büyük ilgi görmüştü. Bu piyango için 100.000 bilet basılmıştı. Zeki Rıza’nın (Sporel) Milli Spor mağazasında satılan biletlerin fiyatı 50 kuruştu. Seyahatler, otomobil, motosiklet, bisiklet, oda takımları, dikiş, fotoğraf ve daktilo makineleri, elbiseler, yüzükler ile hediyelerin toplamı 3000’e ulaşmaktaydı. Piyango için kayda değer bir reklam kampanyası düzenlenmiş ve gazetelere ardı sıra ilanlar verilmişti. Piyangonun hediyeleri dönemin ünlü piyango gişesi olan Parmakkapı’daki Milyon Gişesi’nin önünde 3 Haziran’dan itibaren sergilenmeye başladı.

    Piyango 14 Temmuz Cuma günü Fenerbahçe Stadında yapılan atletizm yarışlarından önce çekilmeye başlandı. Basılan biletlerin yüzde 70’inin satıldığı açıklanan piyangonun ilk günü 1000 adet numara çekildi. Büyük ödül olan Chevrolet marka otomobili kazanan numara belirlendi. Geriye kalan 2000 adet talihlinin ertesi gün belirlenmesi ile Türk spor tarihini o güne kadar ki en büyük piyango organizasyonu tamamlanmış oldu.

    • Fenerbahçe Eşya Piyangoları
    • Fenerbahçe Eşya Piyangoları
    • Fenerbahçe Eşya Piyangoları

    1948 – 6 Odalı Villa

    1948 yılının eşya piyangosu biletleri Başkan Şükrü Saracoğlu ve Umumi Katip Muvaffak Menemencioğlu imzasıyla 1 liradan satışa çıktı. Biletler Zeki Rıza’nın (Sporel) Milli Spor mağazasından satıldığı gibi, Nimet Abla gişesinde de temin edilebiliyordu. 1933 Piyangosundan farklı olarak bu çekilişte 6 odalı bir villa büyük ikramiye olarak ilan edilmişti. Bunun dışında Dodge marka 2 adet otomobil, Ford marka kamyonet, 1948 Londra Olimpiyatlarına seyahat, motosiklet de verilecek ödüller arasındaydı.

    • Fenerbahçe Eşya Piyangoları
    • Fenerbahçe Eşya Piyangoları

    1970’lerde Dört Piyango

    1970’lerde Fenerbahçe 4 piyango düzenledi.

    1975 yılında 25 liradan satılan biletlerin üzerinde, Başkan Emin Cankurtaran ve Genel Sekreter Semih Bayülken’in isimleri vardı. 14 Haziran’da çekilecek piyangonun hediyeleri arasında 1 apartman dairesi, 20 Otomobil, bisiklet, motosiklet, televizyon, buzdolabı, yurt içi – yurtdışı seyahatler bulunuyordu.

    1976 yılı piyangosu, Fenerbahçe eşya piyangoları tarihinin fiyasko ile sonuçlanan tek piyangosu oldu. Yeteri kadar bilet satılmaması üzerine kulüp içerisinde bir “Eşya Piyangosu Tasfiye Komitesi” bile kuruldu. Bu komite, satılan biletlerin ücretlerini geri ödeme planını yapmakla görevliydi. Komite geri ödeme tarihlerini sürekli güncellemek zorunda kaldı. Tespit edebildiğimiz ilan edilen son geri ödeme tarihi 31 Ocak 1977’dir.

    1976’da yaşanan fiyaskodan sonra 1977 yılında piyango düzenlenmedi. 1978 yılında düzenlenen piyangonun duyurusu ise 3 Kasım 1978’de yapıldı. Bu piyangonun özelliği Fenerbahçeli futbolcuların kampanyada aktif olarak yer alması ve bu kapsamda Pamukbank Şişli Şubesi’nde bilet satmalarıydı. 1979 yılı piyangosu ise 10 Ekim’de çekildi. 0964 numaralı biletin otomobil kazandığı piyangonun en unutulmaz olayı Amigo Birol’un 300 liralık bilet satarak yöneticilerden ödül almasıydı.

    Fenerbahçe Eşya Piyangoları
    1975 Fenerbahçe Piyango Bileti Ön ve Arka Yüzü

    Bilet ile Ödenen Transfer Taksidi

    80’li yılların ilk piyangosu 22 Kasım 1981’de çekildi.  Tofaş marka Murat 131 otomobil, 5’er adet çamaşır makinesi ve buzdolabı piyangonun öne çıkan ödüllerindendi. Dikkati çeken nokta bu piyangonun ödüllerinin geçmiş çekilişlerde verilenlere oranla daha az olmasıydı. Çekiliş sonucunda otomobili kazanan talihli Nahit Kartal, ödülünü Adbullah Acar’dan almıştı. 5 Aralık 1982’de çekilen piyangonun ödülleri bir önceki yılın ödülleri ile aynıydı.

    1985 Piyangosu, Türk spor tarihinin en ilginç olaylarından birinin sebebi olarak tarihe geçmiştir. Başkan Fikret Arıcan imzasıyla satışa çıkan biletler 1000 Tl ile fiyatlandırılmıştı. Kampanya süresinde geçmişte olduğu gibi futbolcular aktif rol alarak, Şekerbank ve Garanti Bankası şubelerinde bilet satmışlardı. Piyangonun en ilginç olayı ise gazetelere “Böylesi Görülmedi” başlığı ile haber olan olaydı. Denizlispor’dan Mehmet ve Mahmut adlı 2 futbolcu transfer eden Fenerbahçe yönetimi, transferin son taksidi olan 1 milyon lirayı 1250 adet eşya piyangosu bileti göndererek ödemek istemişti.


    1987 : Kaos

    Fenerbahçe 1986-1987 sezonunda deyim yerindeyse kaosu yaşadı. Bir yıl ara verilen piyango bu sene yeniden düzenleniyordu. Dolayısıyla kaos, piyango organizasyonunu da etkiledi.

    Piyangonun planlaması yılın ilk günlerinde yapılmıştı. Piyasaya 1.000.000 adet bilet sürülmesi ve karşılığında 2 milyar lira gelir elde edilmesi hesaplanıyordu. Bu planlama çerçevesince şubat ayında piyasaya sürülen biletlerin üzerinde Başkan Tahsin Kaya ve Genel Sekreter Semih Bayülken’in imzaları vardı. 9 Nisan’da çekilecek olan piyango için gazetelere Mart ayında ilanlar verilmeye başlandı. Bu ilanlarda 30 adet Renault 9 otomobil, 5 adet Otoyol minibüs piyangonun ödülleri olarak sıralanıyordu.

    Arbede

    Fenerbahçe için 1987 yılının kaosa dönüşmesine 1 Nisan’da Samsunspor ile oynanan Türkiye Kupası maçı neden olmuştur. 0-0 Berabere biten maç sonunda Fenerbahçe kupadan elenmiş ve futbolcular arasında kavgaya varan arbedeler yaşanmıştı. Bu kavganın sonucunda TFF, 15 Nisan’da kararlarını açıklamış ve Fenerbahçe ilk 11’nin 6 oyuncusu; Abdülkerim, Hasan, Müjdat, İsmail, Sedat ve Zafer’i 3 ile 4 ay futboldan men etmişti. Fenerbahçe yönetiminin “katliam” olarak nitelediği bu cezalar sezonun geri kalanını kulüp için kabusa çevirecekti.

    Samsunspor maçından sonra çekilmesi planlanan piyango ise, o güne kadar satılan bilet sayısının azlığı nedeniyle ileri bir tarihe ertelendi. 6 As futbolcusunun cezalandırılmasının ardından genç futbolcuları ile mücadele vermeye başlayan Fenerbahçe futbol takımı, Mayıs ayının ilk günlerine kadar yaptığı üç maçta da sahadan başarısız sonuçlarla ayrıldı. 19 Nisan’da Boluspor deplasmanından 2-1’lik yenilgi ile dönüldü. 25 Nisan’da Kadıköy’de Zonguldakspor ile 0-0 berabere kalındı. 2 Mayıs’ta Sarıyer karşısında alınan 3-1’lik yenilgi ise adeta kazanın altını ateşledi.

    Stankoviç Gitti, Ercan Aktuna Geldi

    Kulüp içinde karışıklıkların başladığı günlerde Başkan Tahsin Kaya işleri dolayısıyla Ankara’daydı. Yüksel Günay’ın asbaşkan, Aziz Yılmaz’ın da yönetici olarak yer aldığı yönetim kurulu, Tahsin Kaya’yı futbol takımının sorunlarını görüşmek için İstanbul’a çağırdı. 6 Mayıs’ta gerçekleşen yönetim kurulu toplantısından sonra ilk somut karar teknik direktör Stankoviç’in görevine son verilmesi oldu.

    Futbol takımını sezon sonuna kadar Yılmaz Yücetürk ve Ercan Aktuna’nın çalıştırılmasına karar verildi. Toplantının yankıları birkaç gün sürdü. Cumhuriyet Gazetesi’ne verdiği demeçte Aziz Yılmaz: “Takımı bu hale taraftar getirdi. Seyircimiz cezalı futbolcuların yerine sahaya çıkardığımız gençleri beğenmiyor. Aleyhte tezahürat yapıp, takımın moralmen çökmesine neden oluyor.” diyerek, taraftarı suçladı.

    Muhalefetin önde gelen isimlerinden Ali Şen ve Cevher Özden ise yönetime suçlamalarda bulunuyorlar ve Tahsin Kaya’yı “Kulübün en büyük talihsizliği” olarak niteleyerek, istifa çağrısı yapıyorlardı. Tahsin Kaya da bu çağrıya görevi devraldığı zamanki kulübün kötü durumunu hatırlatarak “Fenerbahçe Haliç gibiydi” karşılığını veriyordu.

    Yönetim Dağılıyor

    9 Mayıs’ta Kadıköy’de oynanan Ankaragücü maçında alınan 1-1’lik skor, yeni hocası ile yeni bir sayfa açmak isteyen Fenerbahçe’nin planlarını alt üst etti. Maçtan hemen sonra açıklama yapan Başkan Tahsin Kaya: “Taraftarlarımıza metanet (sabır) diliyorum, seneye şampiyonlukları yakalayacağız” diyerek ortamı sakinleştirmeye çalıştı. Bu açıklamaya rağmen kriz hafiflemiyor, yönetim kurulu üyesi Ali Ergenç “Bu yönetim Fenerbahçe’ye hizmet edemez” açıklamasını yaparak görevinden istifa ediyordu.

    Başlayan yönetim krizi yeni kararların alınmasına yol açtı. Genel Sekreter Semih Bayülgen istifa etti ve görevini Aziz Yılmaz’a bıraktı. Krizin devam ettiği günlerden 12 Mayıs’ta açıklama yapan Asbaşkan ve Basın Sözcüsü Yüksel Günay:  “Fenerbahçe kulübü 80 yıllık yaşamının en kritik ve ağır şartlarını yaşamaktadır. Yönetim kurulumuz bu nedenle bütün imkanlarını en iyi şekilde değerlendirip yeni sezonda Fenerbahçe’ye yakışır şekilde tüm branşlarda şampiyonluk iddiası ile yarışacaktır. Yönetim kurulumuz Başkan Tahsin Kaya’ya güvenerek ve inanarak çalışmalarını sürdürecektir” açıklaması ile adeta sorumluluğu Tahsin Kaya’ya bırakıyordu.

    Aynı gün eşya piyangosunun 19 Mayıs’a ertelendiğine ilişkin ilan gazetelerde yayınlandı. Kulübün ve takımın içinde bulunduğu durum, piyango biletlerinin satışını doğrudan etkiliyordu. Satışların artması için büyük ikramiye olarak lanse edilen Renault 9 marka otomobil Eminönü Meydanı’nda sergilenmeye başlıyordu.

    Gruplar Devrede

    Fenerbahçe futbol takımı, 16 Mayıs’ta İnönü Stadı’nda oynanan Beşiktaş maçında sahadan 4-0’lik yenilgiyle ayrıldı. Bu skorla Beşiktaş şampiyonluğa bir adım daha yaklaşmış oldu. Maçın ardından muhalif gruplardan olan Memduh Eren liderliğindeki “Fenerbahçeliler Grubu” mali kongrede usülsüzlük yapıldığını öne sürerek mahkemeye başvuruyordu. Piyango organizasyonu da bu kaos ortamından nasibini alıyor ve çekiliş 30 Ağustos tarihine erteleniyordu.

    Beşiktaş yenilgisinden sonra yeni teknik direktör Yılmaz Yücetürk’e olan inancını yitiren yönetimin, Galatasaray’dan ayrılması gündeme olan Derwall ile ilgilenmeye başladığı gazetelere yansıyordu.

    Fenerbahçe ligin son haftalarında artık kanıksanmaya başlanan kötü skolarla sahadan ayrılmaya devam etti. 24 Mayıs’ta Kadıköy’de oynanan Altay maçı 2-2’lik beraberlikle sonuçlandı. Maçın ardından yükselen tansiyon yönetim tarafından peşi sıra açıklanan transferler düşürülmeye çalışılıyordu. Fenerbahçe yeni sezona Altay’dan Erdi, Ankaragücü’nden Durmuş, Rizespor’dan Hakan ile güçlendirdiği kadrosu ile başlayacaktı. Bu isimlerden Hakan’ın (Tecimer) transferi planlandığı gibi gelecek yıl gerçekleşmeyecek, Hakan 1988-1989 sezonunda takıma katılacaktır.

    Aynı günlerde Rıdvan’ın (Dilmen) Galatasaray’a transfer olduğu haberleri çıkıyordu. Rıdvan, Galatasaray’a transferi bu kadar yakınken Fenerbahçe’ye katılacak ve sonraki yıllarda Fenerbahçe efsaneleri arasında yer alacaktı. 6 Haziran’da oynanan ligin son maçında Fenerbahçe Kocaelispor’u 2-1 yenerek, rakibini 2.Lig’e gönderiyor, maçın Kocaelispor’a bırakılacağına ilişkin çıkan söylentilere karşılık 2 ay sonra ilk kez galip geliniyordu.

    Minibüs

    Fenerbahçe için kaos olarak nitelenen bu sezon Galatasaray’ın 14 sene sonra şampiyon olduğu sezon olarak tarihe geçti.  Sezonun sonuna yaklaşılırken şampiyonluk ipini göğüslemesine kesin gözüyle bakılan Beşiktaş, ligin bitimine üç hafta kala, Malatyaspor deplasmanında beklenmeyen bir yenilgi aldı ve Galatasaray ile puanlar eşitlendi. Sonraki hafta 31 Mayıs’ta Beşiktaş, kendi sahasında Denizlispor ile yaptığı maç 1-1 sona erdi ve Galatasaray’ın galibiyetiyle son haftaya Galatasaray bir puan önde girdi. Son hafta iki takım da maçlarını kazanınca Beşiktaş’ın, şampiyonluğu kaybediş öyküsü de yazılmış oldu.

    1987 Piyangosu futbol takımının aldığı sonuçlarla kaosa dönüşen sezonun sonunda bir kez daha ertelendi. Son kez ertelenen tarih 1 Ekim’di. Bu tarih aynı zamanda çekilişin yapıldığı tarih oldu. Piyangoya ödül olarak konulan 5 minibüsten sadece biri satılan biletlere isabet etti. Minibüsü kazanan talihlinin ödülünü kulübe bağışlamasıyla birlikte piyangonun ödülü 5 minibüs kulüp tarafından satışa çıkarıldı.


    1989 : Piyango Fenerbahçe’ye Vurdu

    Hikayesini yukarıda anlattığımız 1986-1987 sezonu gibi 1987-1988 sezonu da Fenerbahçe için kötü sonuçlanmıştı. Takım sezonu 8. sırada bitirmiş ve camianın sabır eşiği kırılmıştı.

    Yeni sezon öncesi Fenerbahçe yönetimi önemli transferler gerçekleştirdi. Başkan Tahsin Kaya ve futbol şube sorumlusu, geleceğin başkanı, Metin Aşık, Alman Milli Takımı kalecisi Toni Schumacher’in transferini bitiriyor, bu transferin yankıları ülke sınırlarını aşıyordu.

    Aynı dönemde Sakaryaspor’dan Oğuz ve Aykut da transfer ediliyor, takımın başına da Todor Veselinoviç getiriliyordu. Fenerbahçe’nin fırtına gibi estiği bu sezonda eşya piyangosu biletleri 5.000 liradan satışa çıktı. Çekiliş tarihi olarak 19 Mayıs belirlense de, çekiliş 19 Ağustos’a erteleniyor, ödül olarak konulan 5 adet ev ve 10 adet otomobilin tamamının satılmayan biletlere çıkması, basında “Piyango Fenerbahçe’ye vurdu” başlığı ile haber oluyordu.


    1996

    Ali Şen’in başkan olmasıyla futbol takımının 6 yıl aradan sonra şampiyon olduğu 1995-1996 sezonunda piyango organizasyonunu yönetim kurulunun muhasip üyesi Mehmet Ali Aydınlar üstlenmişti.  Daha önce yaşanan ertelemeler göz önüne alınarak çekiliş tarihinin 30 Ağustos olarak belirlendiği piyangonun biletleri 500.000 liradan satışa sunulmuştu. 150 Milyar lira gelir beklenen piyango için basılan 400.000 biletin 326.000 adedi piyasaya sürüldü ve çekilişin yapıldığı 30 Ağustos tarihinde yetkililer 142.000 biletin satıldığını açıkladılar. Elde edilen 71 Milyarlık gelir, kulübün hedeflediğinin yarısıydı.


    Yüzüncü Yıl Eşya Piyangosu

    2007 yılında 100. yaşını kutlayan Fenerbahçe’nin yaptığı bir çok değerli organizasyondan biri de eşya piyangosu düzenlemek oldu. 28 Nisan’da çekileceği açıklanan piyango biletleri 10 yeni lira fiyatla ve üzerinde  Başkan Aziz Yıldırım ve Muhasip Üye Murat Özaydınlı imzasıyla satışa çıktı. Toplamda 3 daire ve 11 otomobilin ödül olarak yer aldığı piyango, 11 yıl aradan sonra kulübün düzenlediği ilk piyangoydu. Bu piyangoyu diğerlerinden ayıran en büyük özellik, yenilenen stadyumdan 326 adet kombine biletin de ödüller arasında yer almasıydı.


    2021 : İlk Dijital Piyango

    2007’den sonra yapılan ilk piyango organizasyonunu diğerlerinden ayıran özelliği, dijital biletlerin satışının www.nesine.com üzerinden yapılıyor olması. Linke tıklayarak satın alınabilecek piyango biletlerinin bedeli ise 5 tl olarak belirlenmiş durumda. Bugün itibariyle satışa sunulan biletlerin yarısının satıldığını, satışın yapıldığı web sitesinde yer alan sayaçtan anlıyoruz.

    Barış KENAROĞLU


  • Fenerbahçe’nin Yirmi Birinci Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe’nin Yirmi Birinci Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe, 21 Ağustos 1988 tarihinde başlayıp 11 Haziran 1989’da biten Türkiye Ligi’nde, 36 maçta 29 galibiyet, 6 beraberlik ve 1 yenilgi alarak yirmi birinci Türkiye Şampiyonluğu’nu kazanmış oldu… Fenerbahçe adına sezonun gol kralı 34 maçta attığı 28 golle Aykut Kocaman oldu. Huzurlarınızda Fenerbahçe’nin yirmi birinci Türkiye Şampiyonluğu ve emeği geçenler…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Türkiye Ligi Maçları

    21.08.1988 / Rizespor 0 – 5 Fenerbahçe

    28.08.1988 / Fenerbahçe 4 – 0 Altay

    04.09.1988 / Kahramanmaraşspor 0 – 0 Fenerbahçe

    10.09.1988 / Fenerbahçe 0 – 0 Samsunspor

    17.09.1988 / Adana Demirspor 1 – 3 Fenerbahçe

    24.09.1988 / Fenerbahçe 1 – 0 Galatasaray

    02.10.1988 / Trabzonspor 0 – 0 Fenerbahçe

    08.10.1988 / Fenerbahçe 5 – 1 Ankaragücü

    16.10.1988 / Beşiktaş 2 – 0 Fenerbahçe

    22.10.1988 / Fenerbahçe 3 – 1 Eskişehirspor

    29.10.1988 / Karşıyaka 1 – 2 Fenerbahçe

    05.11.1988 / Fenerbahçe 2 – 0 Sakaryaspor

    13.11.1988 / Malatyaspor 1 – 1 Fenerbahçe

    20.11.1988 / Fenerbahçe 4 – 2 Boluspor

    26.11.1988 / Adanaspor 1 – 3 Fenerbahçe

    11.12.1988 / Fenerbahçe 3 – 1 Bursaspor

    18.12.1988 / Konyaspor 1 – 5 Fenerbahçe

    25.12.1988 / Fenerbahçe 3 – 2 Sarıyer

    21.01.1989 / Fenerbahçe 3 – 0 Rizespor

    29.01.1989 / Altay 0 – 3 Fenerbahçe

    05.02.1989 / Fenerbahçe 4 – 1 Kahramanmaraşspor

    12.02.1989 / Samsunspor – Fenerbahçe (Hükmen)

    19.02.1989 / Fenerbahçe 6 – 0 Adana Demirspor

    05.03.1989 / Fenerbahçe 5 – 1 Trabzonspor

    12.03.1989 / Ankaragücü 1 – 1 Fenerbahçe

    18.03.1989 / Fenerbahçe 2 – 1 Beşiktaş

    25.03.1989 / Eskişehirspor 2 – 7 Fenerbahçe

    02.04.1989 / Fenerbahçe 2 – 0 Karşıyaka

    16.04.1989 / Sakaryaspor 1 – 4 Fenerbahçe

    23.04.1989 / Fenerbahçe 6 – 1 Malatyaspor

    30.04.1989 / Boluspor 0 – 2 Fenerbahçe

    13.05.1989 / Fenerbahçe 1 – 0 Adanaspor

    17.05.1989 / Galatasaray 1 – 1 Fenerbahçe

    28.05.1989 / Bursaspor 0 – 1 Fenerbahçe

    03.06.1989 / Fenerbahçe 4 – 1 Konyaspor

    11.06.1989 / Sarıyer 3 – 4 Fenerbahçe


    En Çok Forma Giyenler

    35 Maç : Şenol Ustaömer, Toni Schumacher

    34 Maç : Aykut Kocaman, Rıdvan Dilmen

    32 Maç : Oğuz Çetin

    30 Maç : Müjdat Yetkiner

    29 Maç : Hakan Tecimer

    27 Maç : Nezihi Tosuncuk

    26 Maç : Turan Sofuoğlu

    24 Maç : İsmail Kartal, Serdar Şenkaya

    23 Maç : Hasan Vezir

    20 Maç : Ergin Parlar

    17 Maç : Erdi Demir, Şenol Çorlu

    15 Maç : Taygun Erdem

    10 Maç : Durmuş Çolak

    7 Maç : Bilal Şar

    6 Maç : Orhan Kapucu

    5 Maç : Sedat Karaoğlu

    2 Maç : Önder Çakar


    En Çok Gol Atanlar

    28 Gol : Aykut Kocaman

    19 Gol : Rıdvan Dilmen

    14 Gol : Hasan Vezir

    10 Gol : Oğuz Çetin, Turan Sofuoğlu

    7 Gol : Şenol Ustaömer

    5 Gol : Hakan Tecimer

    2 Gol : Erdi Demir, Ergin Parlar

    1 Gol : İsmail Kartal, Orhan Kapucu, Serdar Şenkaya

    Fenerbahçe'nin Yirmi Birinci Türkiye Şampiyonluğu
    Fenerbahçe’nin Yirmi Birinci Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe’nin 1. Türkiye Şampiyonluğu (1933)

    Fenerbahçe’nin 2. Türkiye Şampiyonluğu (1935)

    Fenerbahçe’nin 3. Türkiye Şampiyonluğu (1937)

    Fenerbahçe’nin 4. Türkiye Şampiyonluğu (1940)

    Fenerbahçe’nin 5. Türkiye Şampiyonluğu (1943)

    Fenerbahçe’nin 6. Türkiye Şampiyonluğu (1944)

    Fenerbahçe’nin 7. Türkiye Şampiyonluğu (1945)

    Fenerbahçe’nin 8. Türkiye Şampiyonluğu (1946)

    Fenerbahçe’nin 9. Türkiye Şampiyonluğu (1950)

    Fenerbahçe’nin 10. Türkiye Şampiyonluğu (1959)

    Fenerbahçe’nin 11. Türkiye Şampiyonluğu (1961)

    Fenerbahçe’nin 12. Türkiye Şampiyonluğu (1964)

    Fenerbahçe’nin 13. Türkiye Şampiyonluğu (1965)

    Fenerbahçe’nin 14. Türkiye Şampiyonluğu (1968)

    Fenerbahçe’nin 15. Türkiye Şampiyonluğu (1970)

    Fenerbahçe’nin 16. Türkiye Şampiyonluğu (1974)

    Fenerbahçe’nin 17. Türkiye Şampiyonluğu (1975)

    Fenerbahçe’nin 18. Türkiye Şampiyonluğu (1978)

    Fenerbahçe’nin 19. Türkiye Şampiyonluğu (1983)

    Fenerbahçe’nin 20. Türkiye Şampiyonluğu (1985)

  • Bu Seyirci Nerede Yaşar?

    Bu Seyirci Nerede Yaşar?

    10 Aralık 1989 tarihinde, Fenerbahçe 0-2 geri düştüğü Sarıyer karşısında müthiş bir geri dönüş yaptı ve maçı 5-2 kazandı. Aşağıda okuyacağınız “Bu Seyirci Nerede Yaşar?” başlıklı yazı, İslam Çupi’nin kaleminden, tam bir destan yazısı…

    Bu arada, “İslamÇupi.org adresini ziyaret etmeden geçmeyin” diyerek, keyifli okumalar dileyelim.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Bu Seyirci Nerede Yaşar?

    YAŞAYAN insanların yaşadıklarını sandıkları anda öldüklerini, sinir, et kemik ve kan taşıdıklarını bildikleri anda bir ceset haline geldiklerini hiç gördünüz mü?

    Ben gördüm dün…

    Fenerbahçe’nin Sarıyer karşısındaki ilk devresi, insanın, “canlı” olarak nesi varsa, teker teker bıçaklanmış bir sadist cinayetin tüyler ürpertici sonunu gösteren bir korku filminin finali gibi idi.

    Hafta içinde haber muhabirlerinin kulağı delik bültenlerinde tertip olarak şekillenen Fenerbahçe, maç sabahı hangi sansür ağasının makası altında bilinmez bir budamaya uğramış ve maçın içine şimdiye kadar yapılmış en hatalı bir onbirle düşmüştü.

    Maç planı ile, kazanma hevesi mücadelesi ve kişisel kavgası ile çok şeyler değil, bir şeyler yapmak istemenin ateşi bile yanmıyordu Fenerbahçe’de…

    Fener, “Fener”ini söndürmüştü.

    Sarıyer iki lider kafa ve ayakla, ismi Sercan ve Fikret olan iki virtüözle rakibinin üstüne gelirken, Fenerbahçe Nejat’ı, kaleci Can’ı, Erdi, Turan ve Şenol’un küçüğü ile bir telaş ve acemiler mangası olarak sahanın en kör yerlerine ateş ederek ve bu gözü bağlanmış düelloda daha kurşunların balistik raporunu almadan 2-0 yenik duruma düşecekti.

    Tribündeki Müthiş Güç

    Hezimete doğru yeni bir fal açıyordu Fenerbahçe…

    Çünkü dünkü oyunda Fenerbahçe takımında bir Fenerbahçeli futbolcu gibi savaşan Nezihi ve B. Şenol’un örnek gayreti, suyun üstüne bir türlü çıkmayan tekniği ile Oğuz görüntüsü, sol ileri uçta bir bilinmez olarak kalan Aykut heykelciği, Fenerbahçe’ye sonuç Oscar’ını kazandıracak futboldaki “tek adam” lık öldürücülüğü değildi.

    Hele müthiş hırsı, takım taşımadaki olağanüstü özverisi olan Müjdat’ın arena boğası korkunçluğundaki meziyetlerinin libero halatları ile dar alana kıskıvrak bağlandığım gördükten sonra…

    Bu aralarda Fenerbahçe’nin “müthiş Fenerbahçe” diye nitelendirilecek gücü, sahada değil, tribünde idi.

    2-0’ın saha içinde döneceğini, o anda kaç futbolcu yürek ve kafalarında hissediyordu bilemem ama, 13 bin Fenerbahçeli en susulacak dakikalarda, en susulmaz kıyametleri koparıyor ve Sarıyer’e, “Biz bu takımı sana yendirmeyiz” demekle yetinmiyor, ayrıca “0-2”nin altında kalmış kendi takımlarına yeni bir kazanma modeli aşılıyorlardı.

    Hemen ikinci devrenin başında bir gezinen profesyonelden geçen seneki kral Aykut’u yaratan bu seyirci idi.

    Aykut’un olağanüstü güzellikteki şandel golünden sonra Fenerbahçe’yi geçen yılki dörtlü beşli gollerle süslenmiş galibiyet hünerlerine taşıyan bu seyirci idi.

    Rus’un liberoya yerleştirilmesi, K. Şenol’un tam çizgi futboluna yöneltilişi, Müjdat gibi bir mücadele ve inat anıtının orta sahaya sürülüşü bu muhteşem seyircinin kendilerini yırtarcasına kurdukları bir Fenerbahçe senfonisinin doğal sonucu idi.

    İnanılmazlığın Mimarı

    İlk yarıdaki ölüden ikinci yandaki beş gole koşmuş takımı yaratan inanılmazlığın mimarı Fenerbahçe taraftarı idi kısaca…

    Aykut, yokluğu her dakika dayanılmaz bir yokluk olan Rıdvan’ın ta kendisi idi sanki. Oğuz, Sarıyer geri dörtlüsünün açık saçık yerlerine pas değil mayın fırlatıyordu.

    K. Şenol çizgiye kadar rakip çağıran Fenerbahçe’nin geçen yıldan kalma en akıllı satrancını oynuyordu. Bilal yanlış Hakan’ı değil doğru Hakan’ı getirip dikmişti sahaya…

    Müjdat ve B.Şenol ikinci yanda beş gollük ikmali geriden alıp Sarıyer ceza sahasına yığan bir komando birliğinin cesur ve tehlike tanımaz iki yürekli neferi idi.

    Fenerbahçe tarihinde kazanılmış maçı kazandırmış yığınla kahraman vardır. Fenerbahçe tarihinde gitmiş maçları geri çevirmiş yığınla fenomen oyuncu vardır.

    Ama dünkü maçla Fenerbahçe tarihine, Fenerbahçe taraftarının girmesi ilk defa oluyor galiba…

    Şeref verdiniz…

    İslam Çupi / 11 Aralık 1989 – Milliyet)

  • 10 Numara

    10 Numara

    1991 yılında Fenerbahçe’de bir “10 Numara” krizi çıktı. Formayı Oğuz Çetin mi giyecekti, yoksa Tanju Çolak mı? İslam Çupi, yine kaleminden kan damlatarak bu konuya eğilmiş. 28 Temmuz 1991 tarihli Milliyet gazetesinden…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    10 Numara

    Fenerbahçe mevsim başında çalışma disiplinini, futbola ait şampiyonluk aşkını, yeni kadronun işe tam attığı halatla, liste başı tuttu ya… Mutlak barış, uyum ve bütün futbol olaylarına sağlam mantık gözlükleri ile bakılmaya başlandı ya…

    İnsanlar ne zaman uslansa Fenerbahçe’de, bu sefer formalar hırçınlaşıp, biribirlerini yemeye başlıyorlar.

    Sonbahar forma vitrinini gördünüz mü?

    “10 numarayı kim giyecek?”

    Kulüp başkanından malzemecisine, sokaktaki ya da kundaktaki Fenerbahçelilerden cep ve el feneri sahibi olan ne kadar kul varsa, hepsi bu sezonun köz ateşine düşmüş, 200 derece santigratta yanıp duruyorlar.

    Türkiye’de, enflasyon pahalılık işsizlik gelir dağılımındaki bozukluk, genel insanları genel bir bunalıma sürüklerken, 20 milyon Fenerbahçeli için şimdi gırtlakları masajlayacak bir münafık bulundu…

    Kim?

    “10 numaralı formayı kim giyecek?…”

    Temmuz güneşi iklim uzmanlarına göre, insanın derisini en iyi yakan ısıdır. Ama bazılarının beynini karartabileceğini bu forma kavgası sebebi ile yeni yeni öğreniyoruz.

    85 yıllık Fenerbahçe’de hiçbir dönem trikotajdan olma bir savaş çıkmadı. Ne Zeki Rıza, ne Büyük Fikret, ne Cihat, Esat, Küçük Fikret, Can, Basri, ne erişilmez Lefter, bu takımda özel forma değil, Fenerbahçe formasını giydi.

    Fenerbahçe’de forma rakamlandığı için değil, Fenerbahçe’nin forması olduğu için büyüktür.

    Aritmetik bir değer ve saygınlığı yoktur, Fenerbahçe formasının… Sırtı ister numarasız olsun, ister “bir”den “elli”ye kadar rakamlanmış bulunsun, her soyunma odasına asılan sarı-lacivertli kıyafet, para ve itibar kıstaslarına girmeyen, manevi zenginliği eş değerde bir büyük futbolcu üniformasıdır.

    Oğuz ve Tanju gibi futbolda rakamsal bakış gözlüklerini çoktan atmış iki süper oyuncuyu, bu yıl Fenerbahçe’nin muhtemel şampiyonluklarında kesintisiz başrol oynayacak bu iki süper starı sanırsınız ki bu forma kavgasının en yangınlı yerine, Fenerbahçe’nin futbolda tekrar hegemonya olmasını istemeyen dış güçler getirmiş.

    Öyle olsa, saygı duyarız. Kalemden dönenin kağıdı yırtılsın…

    Ama takımın en önemli iki ustasının bir mevsim boyu sürecek biribirine duyacağı sevecenlik ve aşkı en hayati damarlardan kesmeye hazırlananlar dıştakiler değil, bizzat yönetim koltuklarında oturan Fenerbahçeliler…

    Beyler… Vakko’nun Beymen’in vitrinine -parasını kendi cebinizden ödeyeceğiniz için- istediğiniz kadar bakıp istediğiniz formayı dilediğiniz rakamla birlikte satın alınız.

    Fakat lütfen saha içinde futbol oynayacak Fenerbahçe takımının kıyafetine karışmayın.

    Sistem ne olacak, defans ve ofans incelikleri hangi eskizle çizecek, sanatçılar ve askerler hangi cephede mevzilenip hangi numaralı bazuka kıyafetlerini giyecekler, bırakın da Fenerbahçe’nin teknik heyeti tespit etsin.

    Zahmet olmuyorsa, tabii…

    İslam Çupi / 28 Temmuz 1991 – Milliyet Gazetesi (10 Numara)

  • Fenerbahçe’nin 21’inci Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe’nin 21’inci Türkiye Şampiyonluğu

    Bu güzel yıldönümünün açılışı Tapfereritter‘in yazısıyla yapıyoruz. Fenerbahçe’nin 21’inci Türkiye Şampiyonluğu ile sevince boğduğu 1989 yılının son maçını, sıkı bir taraftarın gözüyle okuyalım.


    100… 101… 102 ve 103!

    Rıdvan Dilmen sol kanatta topu aldığında, herkes onun bir anda birinci vitesten beşinci vitese takacağını ve kaleye yöneleceğini biliyordu ama akıl ve mantık beş kişinin içinden geçerek bunu yapacağına ikna olmuyordu. “Şeytan”lık buradaydı.. 

    Bir başka gariplik, normalde orta sahada takımın üçüncü ciğeri olarak görev yapan Turhan Sofuoğlu’nun, Rıdvan Dilmen’in geçmeyi deneyeceği deliği kapatmaya çalışan Sarıyer savunmasının göbekte bıraktığı boşluğu burnu gol koklayan santrafor edasıyla farkedip, penaltı noktasına doğru yönelip elini kaldırarak gollük pas istemesiydi. “Rambo” olmak kolay değildi.

    Oğuz Çetin’in, Rıdvan Dilmen’in geçebileceği tek deliği görüp, o deliği aydınlatan topuk pası da alelade bir hareket değildi. Bir mühendislik harikasıydı. “İmparator” lakabı oynadığın futbolla kazanılırdı. Franz Beckenbauer gibi..

    Pozisyonun gelişimi, o sezon formunun zirvesine çıkmış Rıdvan Dilmen’in golü atacağına işaret ediyordu. Ama bir engel vardı: O dönemin refleksleri en müthiş ve karşı karşıya pozisyonlarda son derece başarılı kalecisi Yaşar Duran Sarıyer’deydi. “Şeytan”a “dur” dedi.

    Ama o sezon Fenerbahçe karşısındaki rakip kaleciler, son viteste çalışan bir tenis topu atma makinesi karşısındaki tenisçiler gibiydi. Türk futbolunda görülmedik bir “bütün hatlarıyla hücum” performansı sergileyen Fenerbahçe’de dönen topu gol yapacak en az bir futbolcu illa ki vardı.

    Çünkü takım zaten 2 yese 3 gol, 3 yese 4 gol atan bir takımdı. 100. gol Turhan Sofuoğlu’na nasip oldu. 100. golü atacak oyuncuya verilecek otomobil hediyesini de o sezon ölümcül kazaya uğramış Samsunspor’a hibe etmişti “Rambo”..

    Fenerbahçe’nin 21’inci Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe’nin 21. Türkiye şampiyonluğunu ilan ettiği 4-3’lük Sarıyer maçı iddiasız bir karşılaşma değildi. “Son hafta beraber seyircilere bol gol izletelim” türünden bir maç değildi. Sarıyer kazansa bir sonraki sezon Galatasaray yerine Boğaz’ın “Beyaz Martıları” gidecekti UEFA Kupası’na. Ama Sarı Kanaryalar “gelin gibi süslenmiş” stadyumunda taraftarına zehir etmemişti şampiyonluk gününü. Sarıyer maça asıldıkça asılmış ve “eski Fenerli” Selçuk Yula’nın 1, “müstakbel Fenerli” Sercan Görgülü’nün iki golüyle 3-3’ü bile yakalamıştı. Ama Fenerbahçe işine bakardı. Galibiyetine bakardı. Yendi ve ezeli rakibini yolladı Avrupa Kupalarına.

    Zaten onun için Milliyet gazetesinin ertesi gün manşeti “Şikesiz.. Lekesiz.. Tertemiz” idi.

    Sarı-Lacivert Bir Mutluluk Günü

    Bu mutlu sonda “Şeytan” vardı.. “Rambo” vardı.. “İmparator” vardı.. Bir de “Kral” olmalıydı. Aykut Kocaman da bu lakabı o maçta aldı, tacını bu maçta taktı. O, Fenerbahçe’nin Zeki Rıza Sporel (1933), Ali Rıza Tansı ve Naci Bastoncu (1935), Melih Kotanca (1940, 1945 ve 1946), Lefter Küçükandoniadis (1950), Ogün Altıparmak (1970-71), Osman Arpacıoğlu (1972-73), Cemil Turan (1973-74, 1975-76 ve 1977-78) ve Selçuk Yula’dan (1981-82 ve 1982-83) sonra çıkardığı 10. “Türkiye Gol Kralı”ydı. Her şeyden öte, benzersiz bir şampiyonluktu bu. En fazla gol*, en yüksek gol ortalaması, en fazla galibiyet, en yüksek puan, en iyi averaj.. Bütün rekorlar Fenerbahçe’nindi. Kırılacağı da yoktu..

    11 Haziran 1989.. Sarı-lacivertli ve mutlu bir gündü.

    * Sonradan, bazı takımlarla dört maç yapılan ve iki etaplı ligde atılan golleri dikkate alıp yapay rekorlar icat edilmeye çalışılsa da, bu rekor da “şikesiz, lekesiz ve tertemiz” Fenerbahçe’nindi..   

    Tapfereritter

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Fenerbahçe'nin 21'inci Türkiye Şampiyonluğu... 11 Haziran 1989 tarihli Şampiyonluk Turundan
  • Toni Schumacher’in İlk Jübilesi

    Toni Schumacher’in İlk Jübilesi

    29 sene önce bugün, 4 Haziran 1991 tarihinde Toni Schumacher, İnönü Stadı’nda oynanan Fenerbahçe-Atletico Madrid maçında “ilk” jübilesini yaptı

    Dieter Pauly, Lale Orta ve Binali Kartal hakem üçlüsünün yöneteceği maçta kadrolar şu şekildeydi :

    Fenerbahçe :

    Schumacher (Yaşar), B.Şenol, Müjdat, Semih, İsmail, Serdar, Oğuz, K.Şenol, Hakan (Sercan), Aykut, Vokri

    Atletico Madrid :

    Mejias, Lopez, Solozobal, Donato, Pedro (Koldo), Fereira, Manola (Julio Prieto), Schuster, Viscanio (Sabas), Futre, Orejuela

    Maçın başlamasına kısa bir süre kala elektrikler gidince, ilk yarı sadece hava kararıncaya kadar 16 dakika oynandı. Bu arada Atletico Madrid, Orejuela’nın ayağından bir gol buldu.

    Aşağı yukarı bir saatlik bir gecikmeden sonra, ikinci yarı başladı.

    Vokri’nin 65. dakikada, Aykut’un 77’de ve Müjdat’ın 82. dakikada attığı gollere, 84’de Koldo ve 88’de Sabas karşılık verince, maç 3-3 berabere bitti. Schumacher omuzlara alındı, tribünleri selamladı ve İstanbul’daki Fenerbahçe taraftarlarına veda etti. Yaklaşık iki ay kadar sonra bu kez İzmir’de, Bayern Münih maçında ikinci jübilesini yapacaktı.

    Halit Deringör, Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde bu jübile maçı için şunları yazdı :

    Tanrılar da Ağlarmış

    Schumacher, ülkemizde öğrenmesini bilenlere çok şeyler öğretti. Hatta Türk, Alman elçilerinin iki ülke arasında yıllarca kuramadığı sıcak ilişkiyi Schumacher kurdu. Büyük futbolculuğu ile beraber bu kişiliği yüzünden Türk spor tarihinde önemli bir köşeye sahip oldu.

    Schumacher, isyankar, kavgacı, reaksiyoner, haksızlığa tahammül edemeyen, ruhsal yapısı ile duygusal, insancıl bir yapıya da sahip. Onu insan yapan da bu duyguları. Yağmurlu ve boş tribünler önünde oynanan Gaziantep maçından sonra Schumacher bir arkadaşımıza, “Tanrı, sevdiği insanların arkasından gözyaşı dökermiş. Beni de seviyor olmalı ki arkamdan yağmur yağdırıyor ve gözyaşı döküyor” demişti. Dün Schumacher’in jübile maçı yıllarca dillerden düşmeyecek bir sevgi gösterisi içinde cereyan etti. Schumacher, omuzlara alındı. Gözlerinden yaşlar ip gibi akıyordu. Tanrıların ağlayıp ağlamadıklarını bilmiyoruz ama bu defa stadyumu dolduran insanların çoğu gözyaşlarını tutamamıştı. Hem de karanlıkta için için ağlayarak.

    Halit Deringör – 5 Haziran 1991 – Cumhuriyet Gazetesi

  • Sarmaşık

    Sarmaşık

    Yazılarını okumayanın çok şey kaybedeceği Alican Küçükcan, Fenerbahçe’nin 19. Türkiye şampiyonluğunu, 1982-1983 sezonunu anlatıyor. Sarmaşık kelimesi ancak bu kadar güzel hisler uyandırabilir.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe’nin 1982-1983 Sezonu

    Salkım saçak futbolsever dolu Avni Aker tribünlerinden çıt çıkmayacaktı saniyeler sonra.  Sağ açıktan akan Osman Denizci ortalayacak, deplasmanlardaki tabelacımız Selçuk Yula ayağının içiyle topu Şenol Güneş’in koruduğu kaleye yerden, iki yan direğinin tam ortasına gönderecekti. Ancak, o da ne! Kale içinde olması gereken meşin yuvarlak, fileyle onu tutan demir profil arasından bir delik bulmuş, zıplaya zıplaya açık tribünlere doğru yol alırken, top toplayıcılar da şaşkınlıkla birbirlerine bakıyorlardı.

    Topun kale içine girdiğini adı gibi bilen, kendisini, hakemi, acaba herkesi kandırabilir miyim diye düşünen ve bu kandırma içgüdüsünü geliştirip yıllar sonra Şükrü Saracoğlu Stadı’nda nirvanaya ulaştıracak Şenol Güneş, tartan pistten gelen topu aut çizgisine koymaya çalışırken Fenerbahçeli futbolcular çoktan sevinç yumağı olmuşlardı bile. Puan sıralamasının en tepesinde boncuk gibi dizili olan Fenerbahçe-Trabzonspor- Galatasaray triosunun assolisti Fenerbahçe, ikinci yarının en kritik döneminde direkt rakibini, evinden uzakta 1-0 yenerek, sezon boyunun kısalmaya başladığı günlerde psikolojik üstünlüğü ele geçiriyordu. (7 Mayıs 1983)

    Ali Şen’in Yaratıcılığı

    Başkan Ali Şen’in önümüzdeki yıllarda da şahit olacağımız cin fikirleri, futbolcuların maç sabahına dinç kalkmalarını sağlamıştı. Senelerdir Trabzon’da meydana bakan Özgür ya da Usta Otel’de kalan Fenerbahçe kafilesi, sabaha kadar süren tezahürat, bağırış/çağırıştan uyuyamaz, güne pestil gibi uyanırdı. Ali Şen’in devreye girmesiyle lokasyonu daha bilinmezde kalan bir otel ayarlanmıştı. Uzun yıllar sonra futbolcular, ara sokaktaki Horon Otel’de bebekler gibi uyumuş, sabah zımba gibi kalkmışlardı yataklarından.

    Avni Aker Stadı’nın deplasman takımı soyunma odasında Fenerbahçe A takım formasını o sezon giymeye başlayan bir futbolcu oturuyordu: Önder Çakar. O gün maça yedek başlayan Önder, şampiyonluğumuzla sonlanacak sezonda takımın çok önemli dişlilerinden biri oluyordu.

    1981-82 sezonunun transfer hovardası, her bölgeyi neredeyse 3 futbolcuyla şişiren Fenerbahçe’nin yeni hocası Branko Stankoviç, bir sene önce doldurulmuş futbolcu havuzunu yeterli görmüştü. Hatta iki sene önce büyük umutlarla Zonguldakspor’dan transfer edilen, sarı lacivertli forma adına Dünya Karması’nda yer almış İsa Ertürk takımdan ayrılmıştı.

    Stankoviç, kabul edelim ki, sonu temmuz ayına dayanacak maratonda, futbolcuları fizik ve mental olarak hep hazır tutarak, mutlu sonla bitecek filmin yönetmeni koltuğunda en büyük övgüyü hakediyordu. Stankoviç, orta sahadaki dinamizmi arttırmak, sol kanadı daha işler hale getirmek için,  Osman Denizci, Arif Kocabıyık, Özcan Kızıltan gibi hücumseven orta saha oyuncuları arasında Müjdat Yetkiner ve Bulgar Mehmet’le birlikte oyunun iki yönünde de başarılı olması nedeniyle, genç takım menşeili Önder Çakar’ı takıma korkusuzca monte etmişti. Ve Yugoslav Hoca, bu genç sol ayağı ilk kez yine bir Trabzonspor maçında, 27 Kasım 1982’de oynanan ligin ilk yarısındaki müsabakada takımla beraber seremoniye çıkartmıştı…

    Hat-Trick

    İlk yarıdaki Trabzonspor maçı, ölümü göze alıp tribüne korkusuzca tırmanan, binlerle telaffuz edilen taraftarın, ‘sarmaşıklar arasında Maraton tribünü’  tablosu yarattıkları gündü. O gün, 1975 yılından beri süregelen, bir sene önce ofsayttan yediğimiz golle biraz ertelenen bir seri sonuydu. O gün, Rize’de oynarken Fenerbahçe’nin teklifini duyunca ‘’ya ben ya İstanbul’’  diye rest çeken nişanlısına, ‘’tabii ki Fenerbahçe’’ diyen ve kramponlarındaki hünerlerin hepsini Özcan’a attırdığı golden önce gösteren Arif Kocabıyık’ın, o gün, bir seri duvarını attığı üç golle yıkan Selçuk Yula’nın günüydü: 4-2

    Arif Kocabıyık futbol sahnesinin gördüğü en ince, en yapılamaz denilen çalım figürlerini kolayca çimene dökebilen bir ayak topu sanatçısıdır. Arif, belkıran çalımlarını dünya gözüyle görmek isteyen binlere  becerilerini mütevazılık yapmadan sundu. Taraflı tarafsız tüm futbolseverlerin imrenerek izlediği çim saha baletiydi Arif. AKM Büyük Salonundan fırlama gösterilerinden birini İnönü Stadı’nda Beşiktaş karşısında sergilemiş ve 6 saniyelik sanat kokan dönüş, ayak içi plase hareketiyle takımının başından aşağı iki puanlık altın yaldız dökmüştü. Sahanın herhangi bir noktasından, yüksek şiddetle gelen topu, meşin yuvarlak yerde oynanır dercesine göğsünde yumuşatır, zemine indirir ve arkadaşlarının hizmetine sunardı. 1983 Şampiyonluğunda neşrettiğimiz sanat dergisinin baş editörü Arif Kocabıyık’tı. Arif gündüzlere sığmayan yaşantısının o yıl düzen içinde seyretmesini ilk bölgede oynayan abilerine borçluydu. Başta da Alparslan Eradlı’ya…

    Son Bir Kez Alpaslan

    Formasını asmaya, kolundaki şerefli pazubantı sezon sonunda çıkartmaya karar veren Alparslan Eradlı’nın penaltı noktası aboneliği ligin henüz başındaki Adanaspor maçıyla son buluyordu. Keşke o penaltıda top dağlara taşlara gitmeseydi de, kaptan devam etseydi sol ayağının içiyle yaptığı vuruşlara. Alparslan, İstanbulspor’dan şehrin karşı yakasına 1973 yılında, 25 yaşındayken geçti. Futbol formasyonu Didi’yle iyice şekillenen Alparslan, Fenerbahçe’nin unutulmazları arasına girmeyi başardı. 1977 yılındaki diz sakatlığı sonrası, ‘’artık futbola dönemez’’ sesleri arasında menisküs illetini yenmiş, mola verdiği yeşil sahalara dizliğiyle beraber 1980 yılında net olarak dönmüştü . Bu beyefendi, kalbimizde sızı, dimağmızda hoş bir tat bırakarak çekildi sahalardan. Alparslan’ın, sarı lacivertli formayla attığı son golü Sakaryaspor ağları tatmıştı. Büyük isim, takım arkadaşlarıyla yumak olmuşken, yıllar sonra bu şanlı formanın kaptanı olacak Oğuz Çetin, imrenilesi sevinç görüntüsünü rakip yedek kulübesinden takip ediyor, ilerde Fenerbahçe tribünlerine böyle mutluluklar yaşatmanın hayallerini kuruyordu.

    Selçuk Yula

    Yeni stadımızdaki yeni penaltı imparatoru Altay maçıyla beraber Selçuk Yula’ydı artık. Baygol, penaltı noktasında kireçlenmiş topa yavaş yavaş gelir, kalecinin yaptığı hamleden sonra atacağı köşeyi belirlerdi. Topa hoyrat davranmazdı Selçuk. Derisine, dikişlerine zarar vermeden yapardı vuruşlarını. Foto muhabirleri, Selçuk’un penaltılarında kalecileri hep ters tarafa meyletmiş olarak dondururlardı. Köşe seçmeyip de son ana kadar sabit duran kalecilerle Selçuk arasındaki saniye savaşlarını hep atan kazanmıştır. Özellikle Fenerbahçe Stadı’nın kale çizgileri uzun seneler, üzerinde umutsuzca bekleyen kalecilerin, çubuklu formanın penaltıcısı karşısındaki çaresizliğine şahit olmuştur. Bir sezon önce olduğu gibi, Selçuk Yula o sezonu da gol kralı olarak ama bu kez şampiyon takımın gol kralı olarak kapattı.

    Ligin ortaları zor geçti bizim için. Kış geldi. Zeminler ağırlaştı, sakatlıklar bel bükmeye başladı. Begoviçli, kiralık Zeyneloviçli, Mahmutlu, Sertaçlı ilk dem kadromuz değişmiş, rengini bulan takım rayına tam oturmuşken, ligin ikinci yarısı üst üste gelen puan kayıplarıyla başladı. Selçuk’un sesi, Altay ve Milli maçta gördüğü iki kırmızı kartla kesildi. Bahtiyar hep, aksi bile aynaya zor vuran, silik futbol figürü olarak dolaştı sahada, hiç hayrı yoktu takıma. Takım silkinmeliydi.

    Baba-Oğul

    13 yaşında bir çocuk, yani ben tam da o günlerde babamla birlikte dikildim stat gişenin önünde. Babam, hiçbir gücün beni denizden çıkartamayacağını düşündüğüm çok sıcak bir yaz gününde, balkondan gösterdiği gıcır gıcır Fenerbahçe forması, konç ve bembeyaz bir şortla 5 yaşını süren Can’ı sudan çıkartmış, bu renklere bağlamış, uslanmaz, uslanmasını da istemediğim bir Fenerbahçelidir.

    O öğlen ise hava buz gibiydi. Ali Esin, 6 Mart 1983 tarihli gazetenin meteoroloji köşesinde kar ihtimalinden bahsetmişti. Merhum Esin’in haklılığı hakemin ilk düdüğüyle tescillendi, Fenerbahçe-Samsunspor maç biletine kar taneleri iniyordu. Ara ara hırslanan tipi, zeminin yeşiliyle öyle güzel kontrast oluşturuyordu ki, Fenerbahçeli futbolcuları sahada görmenin mutluluğuyla daha da anlamlanan bu manzaraya şahit olduğum andaki heyecanımı, yıllar sonra aynı tazeliğini koruyan duygularla yazabileceğim hiç aklıma gelmezdi. Şampiyonluk yolu defans oyuncularının dizdiği taşlarla örülüdür. Cem Pamiroğlu, bu formanın içindeki en genç kaptanlardan biri oldu. Hayata gözlerini Dereağzı’nda açmıştı Cem Sultan. Dereağzı’na çok da uzak olmayan bir noktadan frikik kazandığımız anda zaman adeta yeniden başlayan tipiyle donmuştu. Cem, benim de hayran olduğum, topa vurduktan sonra diğer ayağın da yerden kaldırılarak vuruşa estetik kazandırma hareketini yapmış, Tango markalı topu alt doksana göndermişti: 1-0

    Onur Kayador

    Takımın sol bek/sol stoperinin iki gole katkı vermesi, sezonda atılan toplam golün 40/50 arasında seyrettiği o zamanların ligi için artı ötesi puan olarak görülüyordu. Cem o sezon görevini her yönüyle layıkıyla yapmış bir Fenerbahçeliydi. Defans bloğunun içinde hatta tam göbeğinde, askerlik celbi sezon sonunda gelecek bir efendilik abidesi daha vardı: Onur Kayador.

    Onur, bugün dahi Fenerbahçe-Galatasaray rekabetinin müstesna yerinde duran, penaltısız 4-4 lük maçın kahramanlarından biridir. O maç Türk futbol tarihinin unutulmaz geri dönüşler şarkısının en çok mırıldanılan kuplesi olmuştur. Bu şarkıya en gür sesiyle eşlik eden Onur’un 59.dakikada attığı gol, soyunma odasında, ‘’Galatasaray forvetleriyle adam adama oynayın’’  komutu veren Stankoviç’in taktiğini kırkbeş dakikalığına rafa kaldıran Alparslan’ın ‘’ Adam markajını bırakalım, bildiğimiz gibi oynayalım;  biz Fenerbahçeyiz, ’’ düsturunun ürünüdür. Onur’un rakip kaleye 25 metre uzaktan gönderdiği füze, sadece sağ direk içine vurup kaleye girmemiş, aynı zamanda dirilişin meşalesini yakmıştır. Özcan Kızıltan ve Bulgar Mehmet’in çerçevelenip duvara asılacak güzellikteki golleri, Bursa deplasmanı öncesi camiayı iyice şampiyonluk havasına sokuyordu.

    Özcan Kızıltan

    Özcan, Kocamustafapaşa’da futbol topuyla tanıştı. Çukurbostan’ın tozu toprağı içinde bu spora âşık oldu. İstanbulspor, Mersinidmanyurdu derken, 1981 yılında sarı lacivert formayı sırtına geçirdi. Özcan, güzel goller sergisi açacak kadar spektaküler gole imza attı bu forma altında. Ama bu usta ayak, sadece golleriyle değil, kulübe bağlılığı, kalbinde ve röportajlarında duran ‘’Fenerbahçe benim her şeyim’’ cümlesiyle de taraftarın çok sevdiği futbolculardan biri olmuştur.

    Ancak, Uludağ’ın eteklerinde kurulu şehre yapılacak yolculuk öncesi kulübün halletmesi gereken iç transfer sorunu bırakın erimeyi, daha da buzlanmıştı. Dev bir iç transfer aysbergi Dereağzı’nın kapısında durmaktaydı. Federasyon iç transfer sürecini 4-10 Haziran aralığı olarak belirlemişti. 8 Haziran gününe gazetelerin son sayfalarıyla başlayanlar gözlerine inanamadılar. Haftalardır Trabzonspor’un, ‘’Selçuk ve Osman’a açık çek veriyoruz’’ teklifi demoklesin kılıcı gibi kulübün üzerinde sallanmış. Ama kimse Osman Denizci’nin rekor bir ücret de teklif edilse Kadıköy’den ayrılacağına ihtimal vermemişti. Korkulan oluyor;  Osman, tam da Bursa deplasmanı öncesi, Fenerbahçe’nin ensesinde şampiyonluk kovalayan takıma satılıyordu.

    Osman Denizci

    Osman Denizci, Rize’nin ligin tozunu attığı bir sezonun sonunda Zafer ve Arif’le beraber Fenerbahçe Burnu’yla tanıştı. Yumuşak bilekleri, defansı çaresiz bırakan ara pasları. Forvet oyuncularını üçüncü bölgede yalnız bırakmayan ofansif kafa yapısıyla hemen sivrildi. Kritik gollerin ayağı olarak hatırladığım Osman’ın ilk yarıdaki Sarıyer maçı biterken attığı gol liderliği getirmişti:2-1

    Osman’ın, 1982-83 sezonunun en güzel frikik golü yarışmasında kürsünün tepesine çıkabilecek vuruşunu Gaziantep maçında tribünden an be an takip etmiştim:

    Top, kıyıya paralel uzanan dağ sırası gören bulut gibi yükselmiş, barajı geçtikten sonra, sonbaharın son günlerini hisseden yaprak misali kalenin içine düşmüştü.  Antep kalecisinin çaresizliği, beni olduğu gibi, güz mevsiminin kımıltısız bir saatinde toplanmış 30 bin kişiyi de sarmış olmalıydı: 1-0

    Osman Denizci kariyerinin en anlamlı golünü Bursa Atatürk Stadı’nda kaydetti. 1-1 devam eden maçın 86.dakikasında attığı gol, Fenerbahçe’ye şampiyonluk kupasını getirdi. Sağ kanattan Selçuk’un getirip, ortaladığı topa arka direkte yaptığı vuruş, ‘’aklı karışık, oynamasın Bursa’da’’ tereddütlerine verilmiş en güzel cevaptı: 2-1

    Sarmaşığa Tırmananlar

    1965 yılında temeline harç konulduktan aşağı/yukarı 17 yıl sonra tamamlanan ‘Yeni’ Fenerbahçe Stadı 18 Haziran 1983 günü gelin gibi süslendi. Fenerbahçe’nin adına yakışır bu törende Şampiyonluk kupası, onu en çok hakedenlerin ellerinde yükseldi. Ezeli rakipleri ve Trabzonspor ile yaptığı 6 maçta 3 galibiyet 3 beraberlik alan Fenerbahçe’nin istikrar abidesi, bütün müsabakalarda oynayan Cem Pamiroğlu oldu. Yaz sıcağında kan ter içinde kazanılan TSYD Kupası, 18 Haziran’da Mersin’de kavuşulan Federasyon Kupası, kısa ama yorucu bir kış döneminde kulbundan tutulan Donanma Kupası ve tartışmasız en emek verileni Lig Kupası olmak üzere, 1982-83 yılı almanağına not düşülen, sonrasında da müzedeki yerlerini alan bu 4 kupa, Fenerbahçe Tarihindeki sayfalara futbolcuların kramponlarıyla yazılmış uzun bir güzelleme olarak geçmiştir…

    Kar ne kadar da çok yağsa, yaza kalmaz denir; doğrudur belki ama;

    Dereağzı’ndaki sezon açılışında, ‘otoritelerin’ şans vermediği takımlarını desteklemeye gelen beş bin kişinin, ölümle alay edercesine maraton tribününe tırmanıp, Fenerbahçe aşkının neler yaptırabileceğini sporseverlerinin aklına çizen binlerin, gidemedikleri deplasmanları radyonun içindeki spikerin sesinde hayal eden on binlerin, kalbi sarı lacivert çarpan milyonların üzerine lapa lapa kupa yağıyordu haziran ayında, hiç erimemecesine…

    Alican Küçükcan

  • 5 Mayıs 1996… Avni Aker’de Şampiyonluk Dönemeci

    BİRİNCİ AN:
    61. dakika. Hami Mandıralı’nın vurduğu frikik ve topun ağlarla buluşma sesi.. Trabzonspor taraftarından “gol” haykırışının gelmesiyle eş zamanlı olarak, hem Fenerbahçe kalecisi Rüştü Reçber barajdaki takım arkadaşlarına kızıyor hem de maçın sunucusu İlker Yasin (belki de tribünlere inanıp) “gol” diye bağırıyor.

    Saha sisli puslu, kimse sahayı net göremiyor. Fenerbahçe’nin 55. dakikada Oğuz Çetin’le kazandığı beraberlik golünde de serbest vuruşu kullananı seçebilmek mümkün olmamış ve İlker Yasin (Elvir Boliç’i gösteren rejiye inanıp) golü atanı yanlış anons etmiş.

    Bir saniye sonra anlaşılıyor ki top yan ağlarda. Fenerbahçelilerin yüreklerinin ağızlarına geldiği an..

    İKİNCİ AN: 
    83. dakikanın başları. Çoğunluk gerek Rüştü Reçber’in spektaküler kurtarışlarından gerek maçın özet görüntülerinden dolayı, Hami Mandıralı’nın iki farklı köşenin doksanına gönderdiği sanat eseri frikikleri hatırlıyor. Ancak, asıl onlardan sonra Trabzonspor üç kez organize bir şekilde gelmiş Fenerbahçe kalesine: Birincisinde Ünal Karaman’ın, ikincisinde ise Şota Arveladze’nin pasında Orhan Çıkrıkçı golleri kaçırmış, üçüncüsünde ise Şota Arveladze..

    Trabzonspor 83. dakikada “tüm hatlarıyla” yüklenmiş görüntüsü veriyor. Sanki 1-1 yetmiyormuş gibi. Fenerbahçe ise savunma direncini korumaya çalışıyor. Sanki 1-1 yetiyormuş gibi.

    Maçın nasıl biteceğinin bilinmediği an..

    ÜÇÜNCÜ AN:
    83. dakikanın devamı. Şota Arveladze’nin kaçırdığı pozisyonda topu (dört sezon önce uğruna kavgalar verilmiş 10 numaralı formayı giyen) Saffet Akbaş ceza alanından uzaklaştırıyor. İlk yarıda Elvir Boliç’i başarıyla tutan Cengiz Atila stoper olmasına rağmen Fenerbahçe yarı sahasında gol arayanlardan. Oğuz Çetin’in presi karşısında topu kaptırıyor ve ayakta kalamıyor. Kaslar yorgun.

    Topu kapan o sezon transfer edilen gurbetçilerden Tayfun Korkut. Kontraya onunla birlikte süratle çıkanlar üç taze kan ve iki “beyin”: (Üç dakika önce Halil İbrahim Kara’nın yerine girmiş diğer gurbetçi) Erol Bulut, (65. dakikada Elvir Boliç’in yerine taze kuvvet olarak girmiş) Tarık Daşgün, (ilk 11 oyuncusu olmasına rağmen Parreira’nın taktiği icabı ikinci yarıda oyuna giren) Bülent Uygun ve diğer iki “Sakaryalı”, Oğuz Çetin ve Aykut Kocaman.

    Tayfun Korkut orta çizgiyi geçer geçmez pasını soldan depara çıkmış Erol Bulut’a atıyor. Tam o sırada Aykut Kocaman sağa doğru arka direğe çapraz koşusuna başlamış. Üç kez gol kralı olmuş Kocaman kokuyu almış belli ki. Tarık da sol tarafa doğru yanıltma koşusuna başlamış. İlker Yasin yine oyuna değil, topa bakıyor. Trabzonspor savunması gibi Aykut Kocaman’ı gözden kaçırmış, “Tarık top istiyor” diyor (gol vuruşu anında da “Kaleci, boş pozisyon” demeye devam edecek). Üç dakika önce oyuna giren Erol Bulut, müthiş deparının ardından, üzerine gelen Lemi Çelik’in “belini kıran” cinsten bir çalım atıyor. Lemi Çelik de yorgun. O da forvet hattı gibi gol aramış Fenerbahçe kalesinde. Ve Cengiz Atila gibi, olması gerektiği yerde değil.

    Lemi Çelik’in yerine kademeye giren Tolunay Kafkas Erol Bulut’un önünü kesebilir ama o da Tarık Daşgün’ün çapraz koşusuna aldanmış.. Artık Erol Bulut’un önü açılmış.. Ve depara kalktığı andan itibaren Aykut’un uzak kanattaki koşusunu takip ediyor. Ortası da adrese teslim. Aykut Kocaman’ın gol vuruşu da usta işi: Top yerde ikinci kez sekmeden kaleci Metin Mert’i ters köşeye yatıran sert plase..

    Maç bitmeden “bu iş bitti” denilen an..

    DÖRDÜNCÜ AN:
    Hakem Metin Tokat’ın bitiş düdüğünden tam 10 saniye sonra Trabzonspor tribünleri sevinç yumağı oluşturmuş Fenerbahçeli futbolcuları alkışlıyor.    

    Unutulmaması gereken an..

  • Avni Aker’de Şampiyonluk Dönemeci

    Avni Aker’de Şampiyonluk Dönemeci

    5 Mayıs 1996… Fenerbahçe tarihinin heyecanı dorukta noktalarından biri. Avni Aker’de şampiyonluk dönemeci dönülürken Türkiye’nin dört bir yanında Fenerbahçeliler yerlerinde duramıyordu. Tapfereritter yazdı.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Birinci An

    61. dakika. Hami Mandıralı’nın vurduğu frikik ve topun ağlarla buluşma sesi.. Trabzonspor taraftarından “gol” haykırışının gelmesiyle eş zamanlı olarak, hem Fenerbahçe kalecisi Rüştü Reçber barajdaki takım arkadaşlarına kızıyor hem de maçın sunucusu İlker Yasin (belki de tribünlere inanıp) “gol” diye bağırıyor.

    Saha sisli puslu, kimse sahayı net göremiyor. Fenerbahçe’nin 55. dakikada Oğuz Çetin’le kazandığı beraberlik golünde de serbest vuruşu kullananı seçebilmek mümkün olmamış ve İlker Yasin (Elvir Boliç’i gösteren rejiye inanıp) golü atanı yanlış anons etmiş.

    Bir saniye sonra anlaşılıyor ki top yan ağlarda. Fenerbahçelilerin yüreklerinin ağızlarına geldiği an..

    İkinci An

    83. dakikanın başları. Çoğunluk gerek Rüştü Reçber’in spektaküler kurtarışlarından gerek maçın özet görüntülerinden dolayı, Hami Mandıralı’nın iki farklı köşenin doksanına gönderdiği sanat eseri frikikleri hatırlıyor. Ancak, asıl onlardan sonra Trabzonspor üç kez organize bir şekilde gelmiş Fenerbahçe kalesine: Birincisinde Ünal Karaman’ın, ikincisinde ise Şota Arveladze’nin pasında Orhan Çıkrıkçı golleri kaçırmış, üçüncüsünde ise Şota Arveladze..

    Trabzonspor 83. dakikada “tüm hatlarıyla” yüklenmiş görüntüsü veriyor. Sanki 1-1 yetmiyormuş gibi. Fenerbahçe ise savunma direncini korumaya çalışıyor. Sanki 1-1 yetiyormuş gibi.

    Maçın nasıl biteceğinin bilinmediği an..

    Üçüncü An

    83. dakikanın devamı. Şota Arveladze’nin kaçırdığı pozisyonda topu (dört sezon önce uğruna kavgalar verilmiş 10 numaralı formayı giyen) Saffet Akbaş ceza alanından uzaklaştırıyor. İlk yarıda Elvir Boliç’i başarıyla tutan Cengiz Atila stoper olmasına rağmen Fenerbahçe yarı sahasında gol arayanlardan. Oğuz Çetin’in presi karşısında topu kaptırıyor ve ayakta kalamıyor. Kaslar yorgun.

    Topu kapan o sezon transfer edilen gurbetçilerden Tayfun Korkut. Kontraya onunla birlikte süratle çıkanlar üç taze kan ve iki “beyin”: (Üç dakika önce Halil İbrahim Kara’nın yerine girmiş diğer gurbetçi) Erol Bulut, (65. dakikada Elvir Boliç’in yerine taze kuvvet olarak girmiş) Tarık Daşgün, (ilk 11 oyuncusu olmasına rağmen Parreira’nın taktiği icabı ikinci yarıda oyuna giren) Bülent Uygun ve diğer iki “Sakaryalı”, Oğuz Çetin ve Aykut Kocaman.

    Geliyor

    Tayfun Korkut orta çizgiyi geçer geçmez pasını soldan depara çıkmış Erol Bulut’a atıyor. Tam o sırada Aykut Kocaman sağa doğru arka direğe çapraz koşusuna başlamış. Üç kez gol kralı olmuş Kocaman kokuyu almış belli ki. Tarık da sol tarafa doğru yanıltma koşusuna başlamış. İlker Yasin yine oyuna değil, topa bakıyor. Trabzonspor savunması gibi Aykut Kocaman’ı gözden kaçırmış, “Tarık top istiyor” diyor (gol vuruşu anında da “Kaleci, boş pozisyon” demeye devam edecek). Üç dakika önce oyuna giren Erol Bulut, müthiş deparının ardından, üzerine gelen Lemi Çelik’in “belini kıran” cinsten bir çalım atıyor. Lemi Çelik de yorgun. O da forvet hattı gibi gol aramış Fenerbahçe kalesinde. Ve Cengiz Atila gibi, olması gerektiği yerde değil.

    Lemi Çelik’in yerine kademeye giren Tolunay Kafkas Erol Bulut’un önünü kesebilir ama o da Tarık Daşgün’ün çapraz koşusuna aldanmış.. Artık Erol Bulut’un önü açılmış.. Ve depara kalktığı andan itibaren Aykut’un uzak kanattaki koşusunu takip ediyor. Ortası da adrese teslim. Aykut Kocaman’ın gol vuruşu da usta işi: Top yerde ikinci kez sekmeden kaleci Metin Mert’i ters köşeye yatıran sert plase..

    Maç bitmeden “bu iş bitti” denilen an..

    Dördüncü An

    Hakem Metin Tokat’ın bitiş düdüğünden tam 10 saniye sonra Trabzonspor tribünleri sevinç yumağı oluşturmuş Fenerbahçeli futbolcuları alkışlıyor.    

    Unutulmaması gereken an..

    Avni Aker'de Şampiyonluk Dönemeci
    Avni Aker’de Şampiyonluk Dönemeci