Etiket: Otomobil Nuri

  • Elkatipzade Mustafa Bey Arşivi

    Elkatipzade Mustafa Bey Arşivi

    İlk kitabımız “Fenerbahçe Tarihi Meseleleri: 1907-1914” içerisinde Elkatipzade Mustafa Bey ile ilgili ayrı bir bölüm vardı. Merhum “müessisimiz” aslında ayrı bir kitabı hak ediyor ama ne yazık ki evrak-ı metrukesine ulaşmak mümkün olmamıştı. Kıymetli büyüğümüz Oğuz Elkatip beyefendi sayesinde bu imkansızlık zail oldu. Kendisinin teveccühü ve müsaadesiyle, Elkatipzade Mustafa Bey Arşivi artık sitemizde… Merhum kurucumuzun ruhu şâd olsun. Huzurlarınızda Fenerbahçe Mucizesini Yaratan Adam: Mustafa Elkatip.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


  • 28 Şampiyonluk Yolu

    28 Şampiyonluk Yolu

    9 Eylül 2023 tarihinde yapılan Fenerbahçe Olağanüstü Tüzük Tadili Genel Kurulu‘nda Yönetim Kurulu Üyemiz Sayın Simla Türker Bayazıt‘ın fikri, emeği ve uygulamasıyla hayata geçen 28 Şampiyonluk Yolu, büyük ilgi topladı.

    Unutulduğunu düşünen sporcu aileleri de büyüklerini bu yolda görünce çok mutlu oldular…

    Görselleri seçme ve metinleri yazma onurunu bize layık gördüğü için Simla Hanım’a sonsuz teşekkür ediyor, kronolojik sırayı herkesin görebilmesi için sitemizde de paylaşıyoruz…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu




    1907’den bugüne Fenerbahçe ve Türk futbol tarihini izlediniz.

    Ülkemizde 1923’den sonra başlayan ve günümüzde halen devam eden “ulusal” futbol organizasyonları hem tarihi hem de hukuki olarak devamlılık gösteriyor.

    Türkiye Futbol Birinciliği ve Milli Küme, 1959 yılı itibariyle “Milli Lig” adını aldıktan sonra, günümüzde ise “Süper Lig” ismiyle devam ediyor.

    Türk futbolu, kurumsal kimliğini kazandığı 1923 yılından beri Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmî tüzük ve kanun maddeleri ile yönetiliyor.

    Tüm bu gerçeklerden hareketle;

    Fenerbahçe’nin 28 şampiyonluğunu ve 1959 öncesini inkar etmek

    TARİHİ İNKAR ETMEK,

    ÜLKE FUTBOLUNUN GEÇMİŞİNİ YOK SAYMAKTIR!

  • Canlı Yapraklar – XXXIX

    Canlı Yapraklar – XXXIX

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olan yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XXXIX” : 1914 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XXXIX

    Fenerbahçe’nin Rusya’da Bıraktığı Tesirler

    Odesa’da 3 maç yapan Fenerliler Rusya’nın her tarafından vâki davetlere red cevabı vermişlerdi. Esasen, Şehit Arif’le rahmetli Sabri, Mühendis Mektebi’ndeki imtihanları dolayısiyle İstanbul’a dönmüşler ve kadro 12 kişi kalmıştı. Buna rağmen, Nikolayef’den gelen bir heyetin ısrarları karşısında 2 maç için oraya gidildi.

    İşte; yukarıdaki resim Fenerbahçe takımı 1914 Haziranında Nikolayef Stadı’na çıkarken alınmıştır. Bu fotoğrafta, 12’si futbolcu olmak üzere, 17 kişilik kafile tamamiyle hazırdır. İşte isimleri;

    Oturanlar sağdan; sol açık Topuz Hikmet, sol iç Sait Salâhaddin (Cihanoğlu), santrfor Dalaklı Hüseyin merhum, kaleci Karnik Arslanyan, sağ iç Otomobil Nuri merhum, sağ açık mütevaffa Miço.

    Ayaktaki 5 futbolcu ise; sağ muavin Süreyya merhum, sol bek Hasan merhum, sağ bek Kostantin Boris, santrhaf Galip (Kulaksızoğlu) merhum ve sol muavin Nüzhet (Baban)dır.

    Feslilere gelince; sağdakiler Şakir (Beşe), muavin Jan Boris ve Zeki Mazlûm; soldakiler de merhum Salâhaddin (Manço), Yahya Berki ve kafile reisi rahmetli Doktor Hâmit Hüsnü (Kayacan)dır.

    Kasketli zat ise kafileye Odesa’dan itibaren refakat eden Rus mihmandardır.

    Fenerbahçe’nin Nikolayef muhtelitine karşı 3 – 0 gibi parlak bir galibiyetle neticelenen bu maçta gollerden birincisini ilk devrede Sait Salâhaddin, diğerlerini de, ikinci devrede Dalaklı Hüseyin atmışlardır.

    Fenerbahçe’nin 41 yıl önceki Rusya seyahati cidden enteresan safhalar arz eder. Evvelâ, bu seyahat Osmanlı İmparatorluğu ile Çarlık Rusya’sı arasındaki yegâne spor temasıdır. Ayrıca, bugüne kadar bir Türk kulübünün Rusya’ya yaptığı ilk ve son seyahattir. Mevsim sonunda ve yorgun bir zamanına rastlayan bu seyahatin parlak bilânçosu, ayrıca, Sarı Lâcivertli kulübün tarihini süsleyen bir hâtıradır. Bilhassa, 10 günde 5 maç yapmak o tarihlerde Türk kulüpleri için alışılmamış bir keyfiyetti. Kulüplerimizin haftada 2 maç oynamaları bile görülmüş hâdise değildi. Sahada da ancak 15 günde bir sıraları geldikçe görünürlerdi.

    Bu seyahatin propaganda bakımından tesirleri büyük olmuştur. Rus halkı, kendilerine yanlış tanıtılmış Türkleri gördükleri zaman hayretler içinde kalmışlardı.

    Odesa’da çıkan bir Rus gazetesinde münteşir bir karikatür çok enteresandır. Bir çocuk annesine şöyle diyor:

    – Anne; Türkler insan yerler deniliyor. Hâlbuki bak onlar da bizim gibi…

    Annesi şöyle cevap veriyor:

    – Yavrum, bunlar o Türkler değil… Bunlar Jön Türkler!

    Filhakika; Fenerbahçe’nin maçları, Türkleri yakından görmek merakının doğurduğu alâka yüzünden, o zamanlar için fevkaladelik sayılacak 10 -15 bin seyirci tarafından takip edilmiştir. Şayanı dikkat bir nokta da seyirciler arasındaki kadın kesafeti idi. Rus kadınlarının sırım gibi Türk delikanlılarını yakından görmek için akın akın stada koşmaları futbolun yeni yeni taammüm ettiği o devir için fevkalade bir manzara idi.

    Fenerbahçe futbolunun Ruslar üzerinde bıraktığı intiba çok müspet ve hatta sihirkâr olmuştur. Rus halkı futbolcularımızı hararetle alkışlanmış, statlar “Bravo Türko!”. sesleriyle çınlamıştır. Hatta Odesa ve Cenubi Rusya şampiyonuna karşı kazanılan galibiyetten sonra seyirciler Fenerbahçelileri bindikleri brik arabalarına kadar eller üstünde taşımışlar, Rus süvarileri inzibatı güçlükle temin edebilmişlerdi. Bir Rus hakem idaresinde oynanan bu maç çok sert cereyan etmiş, Ruslar mağlubiyetten kurtulmak için çok gayret harcamışlardı.

    Rusların haşin oyunlarına Fenerbahçe’nin incelikle mukabele edip zafere ulaşması Rus seyircisini hayran bırakmıştır. Esasen, Fenerbahçe’nin; Arslanyan, Galip, Arif, Hasan, Sabri, Süreyya, Miço, Otomobil Nuri, Nüzhet, Sait Salâhaddin ve Topuz Hikmetten mürekkep kadrosunu göz önüne almak bu hususta tatminkâr bir kanaat uyandırır. Her biri büyük istidat ve devirlerinin asları olan bu kıymettar futbolcular yalnız namağlup bir şampiyon kadroyu teşkil etmekle kalmamakta; aynı zamanda, o devir için futbol tekniğinin de şaheser örneğini yaşatmaktaydılar.

    Fenerbahçe’nin noksan ve yorgun takımının Rus şampiyon muhtelitlerini ve şehir muhtelitlerini kendi topraklarında mağlubiyetlere sürüklemesi o tarihlerde Türk futbolunun Rus futboluna üstün olduğunu pekâlâ ispata yeter bir keyfiyetti. Nitekim, Cenubi Rusya şampiyonu (Odesa Sporting Club) a karşı kazandığı galibiyetten sonra Rus şampiyonunun İngiliz antrenörü hayretini gizleyememiş ve hatta kafile reisi Doktor Hamit Hüsnü’nün, Fenerbahçe’nin henüz bir antrenör elinde çalışmadığı hakkındaki sözlerine de inanmak istememişti.

    Bu zatın Rus gazetelerinde intişar eden Fenerbahçe takımı ve futbolu hakkındaki aşağıdaki sözleri, yarım asra yakın bir zaman sonra, bugün, cidden büyük bir kıymet iktisap etmiş bulunuyor!

    “Türk takımının futbol bilgi ve tekniği fevkalâdedir. Bizim takımdan çok kuvvetliler… Bilhassa süratleri mucibi hayretim oldu… Fenerbahçe takımının antrenör nezaretinde hiç çalışmadığı hakkında kafile reisi doktor beyin sözlerini hayretle karşıladım. Bu derece kuvvetli ve süratli bir heyetin İngiliz ana sporunu bir antrenör nezaretinde çalışmadan tatbik edebilmesi cidden maharettir. Misafir heyeti bir İngiliz’in, hem de İskoçyalı’nın çalıştırmış ve yetiştirmiş olmasını akla yakın görüyorum.”

    Fenerbahçe’nin 41 yıl önceki Çarlık Rusya turnesi Türk futbol tarihinde parlak bir sahife teşkil eder.

    (Gelecek resim ve yazı; “Beykoz Zindeler Yurdu” futbol takım 28 sene evvel kuruluş devrinin ilk kadrosuyla Taksim stadyumunda.)

    Rüştü Dağlaroğlu – 19 Aralık 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – XXXII

    Canlı Yapraklar – XXXII

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olan yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XXXII” : 1924 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XXXII

    Milli Takım Polonya’da

    Beynelmilel Futbol İttihadı’na 1923’de kabul olunan Türkiye 1924 senesinde ilk defa olarak dünya olimpiyatlarına katıldı. 1924 senesi Mayıs ve Haziran aylarında Paris’te yapılan bu dördüncü olimpiyatlar cereyan ederken, 25 Mayıs günü Çekoslovakya karşısında 5-2 netice ile tasfiyeye uğrayan futbol takımımız, olimpiyatların kapanış merasiminde tekrar Paris’te bulunmak üzere Şimal memleketlerinde bir buçuk aylık bir turneye çıkmıştır.

    İsveç’te ikisi galibiyet ve biri mağlubiyetle neticelenen 3 temsili, Finlandiya, Estonya ve Litvanya’da hepsi de galibiyetle neticelenen üç milli maç yapan takımımız Polonya’ya geçmiş ve orada da 3 müsabaka yapmıştır. Bu maçlardan Krakovi temsili ve Polonya milli maçları kaybedilmiş, hem Polonya ve hem de bu Şimal turnesinin son karşılaşması olan Prezemişl temsili maçı 3-3 beraberlikle neticelenmiştir.

    İşte, yukarıdaki resim Milli Takımımızın 1924 senesindeki meşhur Şimal turnesinin dokuzuncu ve sonuncu karşılaşmasını teşkil eden Türkiye – Prezemişl muhtelitleri maçından bir kaç saat önce, 1 Temmuz 924 pazar günü Prezemişl şehrinde alınmış tarihi bir hâtıradır.

    Futbolcularımızla idarecilerimiz otellerinin bahçesinde kendilerini ziyarete gelen şehrin askeri valisi ile bir aradalar. Bu 3 – 3 beraberlikle neticelenen Prezemişl maçını Türk muhteliti şu kadro ile oynamıştı:

    Nedim (Altınordu), Cafer (Fenerbahçe), Ali (Galatasaray), Kadri (Fenerbahçe), İsmet (Fenerbahçe), Hamit (Altay), Mehmet (Galatasaray), Alâeddin (Fenerbahçe), Hanter (Antrenör), Zeki (Fenerbahçe), Bedri (Fenerbahçe)

    Yukarıdaki resimde bu kadroyu, yalnız Doktor Bedri Gürsoy müstesna, diğer arkadaşlarıyla beraber görüyorsunuz.

    Sağ baştan itibaren ayaktakiler: Mehmet, kafile mutemedi merhum Otomobil Nuri, Fenerli Sabih, Altınordulu Kemal, Cafer, Ali, Alâeddin, Galatasaraylı Muslih, Polonyalı bir zat, Altınordulu kelle İbrahim, İzmirli Hamit ve bir Polonyalı.

    Oturanlar, yine sağdan: Nedim, Kadri, Dr. İsmet, Prezemişl askeri valisi, Federasyon ikinci başkanı Hamdi Emin Çap, Milli Takım antrenörü Billi Hanter, Nihat, Zeki ve kaleci Süleymaniyeli Hamit’tirler.

    Polonyalılarla futbolda milli, temsili ve kulüpler arası birçok temaslarımız vardır, Fakat bugüne kadar futbolu ileri bu memlekete karşı ancak tek bir galebe temin edebilmişizdir. Bu galibiyet maçımız yine 1924 senesindedir.

    1924 Eylül’ünde Tophane rıhtımında muazzam bir Polonya sanayi sergisi kurulmuştu. Bu münasebetle Polonya’nın futbol şampiyonu Polonia kulübü, aynı zamanda siyasi maksatlarla, İstanbul’u ziyarete gelmişti. Malûm olduğu üzere, tarihte Rusya ile Prusya arasında üç defa paylaşılan Polonya’nın bu hazin akıbetlerini memleketimiz hiç bir zaman kabul etmemiş ve hatta bu uğurda Çarlık Rusyası ile harp de etmiştir. Tarihi boyunca kendisini himaye eden Türkiye’ye nihayetsiz minnet borcu olan Polonya bu yeniden istiklale kavuşmasının henüz dördüncü yılında İstanbul’da büyük bir sergi kurmak ve şampiyon takımını göndermekle memleketimize olan bağlılık ve şükran hislerini ifade etmek istiyordu.

    İşte, Varşova ve Polonya şampiyonu bu ziyareti esnasında yaptığı 4 maçın yalnız son karşılaşmasında, çok heyecanlı bir mücadeleyi müteakip, 19 Eylül 1924 günü Fenerbahçe’ye 1-3 mağlup olmuştur. Polonya şampiyonunun bu ziyaretinin sportif olmaktan ziyade siyasi ve hatta manevi bir hâdise olduğu, o tarihlerde Rusya ile de dost olmamız hasebiyle, gizlenmişse de keyfiyet Batı matbuatının gözünden kaçmamış ve bu durum karşısında hükûmetimiz de, muvazeneyi temin için, Milli Takımımızı Ekim 1924 de alelâcele Moskova’ya göndermişti.

    (Gelecek resim ve yazı: 32 sene evvel bir Fenerbahçe-Altınordu lig maçını seyre gelen Rafet Paşanın Ünyon Kulüp balkonundan gençliğe hitabesidir.)

    Rüştü Dağlaroğlu – 30 Ekim 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – XXXI

    Canlı Yapraklar – XXXI

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olan yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XXXI” : 1912 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XXXI

    Türkiye’de İzmir’de İngilizler tarafından ilk defa 1894 te oynanmağa başlanan futbol, İstanbul’da da ilk defa 1897’de yine İngilizler tarafından oynandı. İstibdat rejimi TürkJeri cemiyet kurmaktan menettiğinden ilk spor kulüplerini memleketimizde İngiliz ve Rumlar kurdular ve ilk defa olarak bu kulüpler tarafından 1904/5 senesinde 4 takım arasında bir lig teşkil olundu. Bu takımlar İngiliz elçilik gemisi İmojen, İngiliz Moda, Rum Elpis ve İngilizlerle Rumların müşterek kurdukları Kadıköy’dür.

    İşte; tam 50 senedir devam eden İstanbul lig maçlarının temeli böyle atıldı. Bu ligin kurucuları avukat Henri Pears ve James La Fontaine, maçları iddialandırmak ve alâka toplamak için İngiltere’den muhteşem bir gümüş şild getirttiler. Bu şild, her sene lig birincisine bir sene için verilecek ve 10 sene sonunda en çok İstanbul şampiyonluğunu kazanan kulüp ebedi sahibi olacaktı.

    Seneler ilerledikçe lige Galatasaray, Rum Stroglez, Fenerbahçe, İngiliz Ramblez, tatlı su frenklerinin kurdukları Progres ve İngiliz telefoncuları da dâhil oldular. Ligin harareti gittikçe artıyor, iddia büyüyordu.

    Bir kaç fedakâr Türk gencinin büyük müşkülâtla kurabildikleri Fenerbahçe 1909/10 ve 1910/11 senelerinde üst üste iki defa beşinci oldu. 1911/12 senesinde ise Ramblez, Stroglez, Progres ve Kadıköy kulüpleri karşısında yegâne Türk kulübü olarak müsabakalara katıldı. İstanbul liglerinde ilk iki sene ancak beşinci olan Fenerbahçe’yi bu üçüncü katılışında da aynı akıbetin beklediği umumi kanaat halinde iken netice tamamiyle aksi çıktı ve Fenerbahçeliler 5 galibiyet, beraberlik ve 7’ye karşı 16 gol ve 21 puvanla senenin İstanbul şampiyonu olmağa muvaffak oldular. İkinciliği de 20 puvanla İngiliz Ramblez takımı kazandı.

    Genç Fenerbahçe takımının daha tecrübeli ve kurt rakipler önünde hiç yenilmeden İstanbul şampiyonu olması umumi efkârda takdirle karşılanmış ve bugünkü, hiç bir kulübümüze nasip olmamış, o cidden büyük sevginin ilk tohumları o senenin bu tarihi ve muzafferane maçlarında atılmıştır.

    Fenerbahçe takımı, o sıralarda, bugün için akla sığmaz büyük mahrumiyetler içinde kıvranıyordu. Barındığı ver, futbolcularından mühendis Mektebi talebesi Kemal Aşkın’ın Kuşdilindeki evinin bahçesinde bir odadan mürekkep ufacık bir kulübe idi. Bu lokalin mobilyası da yine âzaların, evlerinden taşıdıkları bir masa 6 sandalyeden ibaretti. 44 sene önce bu halde olan bugünün muazzam Fenerbahçesi, mensuplarının isabetli görüşleriyle, bu tarihi ve kıymettar şampiyonluklarının bir fotoğrafhanede tespitini düşündüler ve o devrin meşhur (Foto Resne)sine gittiler.

    İşte aşağıdaki tarihi fotoğraf Fenerbahçe’nin ilk İstanbul şampiyonluğunun, evvelce Babıali’de kâin olan Resne fotoğrafhanesinde çekilmiş pek kıymetli hâtırasıdır ve hiç bir yerde neşrolunmamıştır. 44 sene evvelki İstanbul şampiyonlarından acaba kaçını tanıyacaksınız? Hepsini tanıyabilecekler bugün parmakla gösterilecek kadar az ise de, biz sizlere, toprağa mevdu olan büyük ekseriyetini rahmetle anmanız şartıyla ve tazimle takdim edelim:

    Fesli gençlerden sağdaki Hulki, soldaki de Yahya Berki’dir. Her ikisi de Fenerbahçe’nin adları daima hürmetle yâda lâyık fedakâr mensuplarıdır.

    Hulki Bey, Trakyalı bir çiftçinin çocuğu ve Fenerbahçe’nin âşığı bir gençti.

    Yahya Berki ise, 1910 senesi yazında kulübün bütün mensupları istifa etmişken son olarak Galip merhumun uzattığı istifanameyi alırken: “Ya ben istifamı artık kime vereyim?” diyen ve Galip merhumdan “Sen de Allaha ver!” cevabını alan zattır. Yâni bir ara, henüz Kemal Aşkın’ın kulübesine de yerleşmeden önce, yersiz Fenerbahçe’nin tek mensubu olarak kalmış; sebat etmiş ve Fenerbahçe’yi yeniden kurmuştur.

    Ayaktaki 3 gençten sağ baştaki Emir zade Arif’tir. O sene kulübün reisi, takım ve devrinin de o meşhur müdafii idi. Birinci Cihan Harbi sonunda şehit olmuştur.

    Ortadaki beyaz fanilalı kulübün o zaman ikinci reisi ve kalecisi Zeki Mazlum, soldaki de müdafi Elkâtip zade Abbas merhumdur.

    Sandalyede oturan üç genç, şampiyon kadronun muavin hattıdır. Sarı-Lâcivert renkleri bin bir yokluk içinde fedakârane koruyan ve şampiyon da çıkaran bu leventler sağdan itibaren İzzi, Sabri ve Hüseyin’dir. Bugün, maalesef, her üçü de rahmeti rahmana müntakildirler!

    Oturanlar hücum hattıdır. Sağ başta umumi kaptan Hasan Kâmil Sporel (hâlen Sokoni Vakum Türkive Umum Müdürü), onun sağında Sait Selâhaddin Cihanoğlu (Beden Terbiyesi İstanbul Bölge Müdürü), ortada merhum Galip, onun sağında rahmetli otomobil Nuri ve nihayet mühendis Kemal Aşki’dir.

    Galip merhumun önünde İngiliz kulüplerince İngiltere’den getirtilen 10 senelik meşhur gümüş şild görülüyor. Fenerbahçe bu şildi 1915 senesine kadar hiçbir kulübe kaptırmadı ve böylece, onun ebedi sahibi olmak şerefini de kazandı. Bu şild, gerçi, 1932 yangınında kulüp binası ile beraber yanmıştır. Fakat büyük hâtıraları ve ebedi şerefi bakidir.

    (Gelecek resim ve yazı: Türk Milli Takımının 31 sene önceki ilk Polonya seyahati)

    Rüştü Dağlaroğlu – 23 Ekim 1954 – Akşam Gazetesi  

  • Canlı Yapraklar – XXIX

    Canlı Yapraklar – XXIX

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olan yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XXIX” : 1916 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XXIX

    36 Yıl Önce Bir Galatasaray-Altınordu Maçı

    Altınordu kulübü 1916 yazında Fenerbahçe’den ayrılıp kendisine iltihak eden 7 futbolcu ile birdenbire çok kuvvetlenince Sarı Lâcivert ve Sarı Kırmızlı kulüpler için İstanbul şampiyonluğu artık pek zorlaşmıştı.

    Durum böyle iken 1916-17 ligleri Müdafaa-i Milliye Cemiyeti himayesinde tertiplendi ve yine o senelerin şu 6 malûm ve muayyen kulübü arasında Ekim ayının ilk haftasında başladı:

    Altınordu, Anadolu, Fenerbahçe, Galatasaray, Süleymaniye ve Anadoluhisarı İdman Yurdu.

    Altınordu o çok kuvvetli kadrosuyla önüne geleni yenmekte idi. Yalnız bir maçta, ocağına incir dalı dikmek hedefini güttüğü ve içerden vurup çok zayıf düşürdüğü Fenerbahçe ile berabere kaldı, diğer 9 maçı kazandı.

    Böylece 1917 senesi nisan bidayetlerinde sona eren ligde 29 puvanla ilk defa İstanbul şampiyonluğunu kazanan Lâcivert Kırmızılı takımı 24 puvanla Anadolu takip etmiş ,18 puvanla Galatasaray üçüncü, 17 puvanla Fenerbahçe dördüncü, 16 puvanla Süleymaniye beşinci ve ikinci devrede maçlardan çekilen İdman Yurdu da 6 puvanla 6ncı olmuştu.

    O yıllarda umumiyetle Darülfünunlu gençlerden müteşekkil Anadolu’dan sonra, bilhassa Fenerbahçe ile Galatasaray’ın sahaya (11)er futbolcu çıkarmakta büyük müşkülâta uğradıkları bir hakikattir.

    Yukarıdaki resim birinci dünya savaşının o pek buhranlı devirlerinde 1916-17 liginin birinci devre Galatasaray – Altınordu maçına aittir.

    28 Ekim 1916 Cuma günü oynanan ve ligin 3üncü hafta maçını teşkil eden bu müsabaka İdman Yurdu’ndan Taip Servet’in hakemliğinde oynanmış ve sıfıra karşı 2 golle Altınordu’nun galibiyetiyle neticelenmiştir.

    Maçtan bir kaç dakika önce çekilen bu tarihi fotoğrafta birçok şöhretli futbolcularımız vardır. Pek çoğumuza onların cisimleri değilse de isimleri hiç de yabancı gelmeyecektir. İşte, sayalım:

    Sağ baştan itibaren, beyaz pantolonunu kalın meşin kemerle sıkmış olan zamanın meşhur solaçığı ve penaltı kıralı Fenerbahçeli Topuz Hikmet’tir. O sene Galatasaray’a geçmiş, fakat ertesi sene İsmet’i de beraberine alıp yine Fenerbahçe’ye dönmüştür.

    Topuz Hikmet’in yanındaki çok genç delikanlının pabuçlarına bakıp da sakın yanlış hüküm vermeyin. “Bu süklüm püklüm çocuk da kim?” demeyin. Bu masum delikanlı bir zamanların meşhur Yavuz İsmet’idir. Milli takımımızın santrhaf mevkiinde birçok maçlar çıkarmış olan Doktor İsmet Uluğ o tarihlerde Galatasaray Mektebi Sultanisi talebelerindendi. Ertesi sene Galatasaray’dan ayrılıp Fenerbahçe’ye girmiş ve kısa zamanda büyük şöhret olmuştu.

    İsmet’in yanında o sene Fenerbahçe’den ayrılıp Altınordu’ya geçen Haydar görülüyor.

    Yanındaki ince delikanlı zamanımızın meşhur Refik Osman Top’udur. Beşiktaş’ın bugünkü göbekli antrenörü bu resmi görüp de Altınordu’daki o (Şiir) devrini hatırlarsa muhakkak ki derin bir “ah” çeker.

    Refik Osman’ın sağındaki Altınordu’nun meşhur (Balıkçı Tevfik)idir. Balıkçı Tevfik’le yanındaki Sadi Karsan Galatasaray’ın merhum (Doktor Namık)ını resimden âdeta ekarte etmişler, merhumun yalnız başı görülüyor.

    Sadi Karsan’ın esbak Futbol Federasyonu başkanı olduğunu ve Galatasaray’da futbol oynarken, kıvraklığı dolayısıyla (Sıçan Sadi) lakabıyla anıldığını eskiler bilirler…

    Ortadaki uzun boylu fesli Taip Servettir. Pek az sonra başlayacak bu tarihi maçı idare için gidip soyunacak; kısa pantolon ve futbol ayakkabısı giyecek, sırtına da cicili bicili armalı hakem ceketini geçirecek sanıyorsanız aldandınız. Taip Servet bu mühim lig maçını, o zamanki âdete uyarak, resimde görülen kıyafetle idare edecektir.

    Taip Servet’in sağında kollarını kavuşturmuş topaç gibi delikanlı bu maçtan bir kaç hafta önce Fenerbahçe’den Altınordu’ya geçen meşhur Bekir’dir.

    Sırtını çevirdiği Galatasaraylıyı tanıyamadıksa da, yanında, duran, kendisi gibi, kolların bağlamış delikanlı Altınordu’nun meşhur Dalaklı Hüseyin’idir. Merhum Dalaklı da az kulüp değiştirmişlerden değildi hani…

    Fenerbahçe’de yetişmiş, sonra Galatasaray’a geçmiş merhum Necib Şahin bir taraftan yarım sol etmişken, aynı zamanda da Dalaklı’nın abus çehresini tebessümle seyrediyor.

    (Fitil Nuri) de bu abus ve mütebessim çehreler arasında tabii duruşuyla gözlerini objektife dikmiş. Bu üç baş mükemmel bir üçken teşkil etmiyorlar mı? Fenerbahçe’den o sıralarda Altınordu’ya geçen Fitil Nuri, Beykoz’un (eker biçer)ine taş çıkartan bir endama sahiptir.

    Selami İzzet’i her halde tanıdınız! Galatasaray’ın bu namlı futbolcusu merhum Otomobil Nuri ile omuzlaşmışlar… O devirlerin ana sporu tulumbacılık antrenmanına mı heveslenmişler dersiniz?

    Otomobil Nuri’nin bu fotoğrafın çekildiği günden bir ay kadar önce, 6 arkadaşını da alarak Fenerbahçe’den Altınordu’ya geçtiği malumdur.

    Oturanlara gelince:

    Sağ başta Fenerbahçe’den ayrılanlardan Altınordulu (Kara Cemil) görülüyor.

    Beyaz fanilâlı Galatasaraylı Ahmet Ali’dir. Fanilasının rengine bakıp da onu kaleci sanmayın. Sağaçıktır.

    Sonra, topu önünde tutan Galatasaray kalecisi Nüzhet’i görüyorsunuz.

    Nüzhet Öniş’in sağında 3 Altınordulu görülmektedir: Doktor Selâhaddin merhum, Doktor Suphi ve eczacı Cafer Çağatay (halen Suadiye eczanesi sahibi.)

    “38 sene evvel (Milli takım) sözünün henüz işitilmemiş olduğu bir devrin hâtırası olan bu gruptan acaba kaç genç tam 7 sene sonra teşkiline başlanan milli takımda yer aldı?” diye düşündünüz mü?

    Sizi fazla üzmeden merakınızı giderelim:

    Bu gruptan 4 genç bilâhare enternasyonal olmuşlardır. Bunlar Galatasaray’dan İsmet’le Altınordu’dan Bekir, Cafer ve Refik’tirler. Garip olan şudur ki; bu futbolcuların 4’ü de milli formayı başka kulüplerin mensupları iken giymişlerdir.

    Kıyafetlerdeki mahrumiyet bir tarafa, fakat bu fotoğrafta kale direkleriyle ağlarının durumu hiç göze batmıyor mu? İğri büğrü ve yamalı direk, delik deşik ve salkım saçak bu ağlar vaktiyle Türk gençleri ve kulüplerinin en büyük mahrumiyetler içinde çırpınıp Türk sporuna hizmet ettiklerine ne canlı vesikalardır…

    Bari şimdikilere ibret olsa!

    (Gelecek resim ve yazı: meşhur Slavya’nın 32 sene evvelki ilk gelişinde muhtelit takımla maçına ait tarihi bir hâtıradır.)

    Rüştü Dağlaroğlu – 9 Ekim 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – XXI

    Canlı Yapraklar – XXI

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XXI” : 1925 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XXI

    Fenerbahçe, futbolda ilk taşra temasını 1913’de İstanbul’a gelen İzmir muhtelitiyle yaptı.

    İzmir muhteliti o tarihlerde tatlı su frenklerinden kurulurdu. Aralarında tek bir Müslüman Türk görülmezdi.

    Fenerbahçe: Mateosyan, Şehit Arif, merhum Galip, merhum Süreyya, müteveffa Vilhelm, Kemal Aşkı, merhum Otomobil Nuri, Hasan Kâmil, Nüzhet, Sait Salahaddin ve Topuz Hikmet’ten mürekkep kadrosiyle bu takımı, 42 sene evvel, 7 Haziran 1913 Cuma günü 4-1 yendi. Gollerin ikisini Hasan Kâmil (Sporel), diğerlerini de Topuz Hikmet’le Sait Salâhaddin (Cihanoğlu) atmışlardı.

    Fenerbahçe’nin ilk taşra maçı İzmir’le olduğu gibi, ilk taşra seyahati de yine İzmir’e yapılmıştır. Üçüncü takımın 1924 Eylülünde merhum Doktor Hâmit Hüsnü Kayacan’ın başkanlığında yaptığı 4 maçlık bu seyahat ve sıfıra karşı 29 gol atarak temin ettiği 4 galibiyet İzmir’de unutulmaz hâtıralar bırakmıştır.

    Fenerbahçe üçüncü takımının Türk futbolunun beşiği olan İzmir’de verdiği bu futbol ziyafetinin müspet tesirleri o derece büyük olmuştu ki, 6 ay sonra birinci takım da davet olunuyor ve yaratılan sevgi kat kat yükseliyordu.

    Bu defa, Doktor Hâmit Hüsnü’nün ağabeysi, ilk Türk futbolcusu, Fuat Hüsnü Kayacan’ın riyasetinde İzmir’e giden Fenerbahçe birinci takımı orada 5 maç yaptı ve yine hiç yenilmeden (1)e karşı (25) gol atıp İzmir’i yerinden oynattı.

    İşte, yukarıdaki resim 5 maçlık bu seyahatin 4üncü müsabakası olan Fenerbahçe – İzmir muhteliti maçından önce alınmıştır, 27 Mart 1925 cuma günü yapılan bu müsabakayı 7-0 Fenerbahçe kazanmıştı.

    Kenan, Sezai, Burhan, Vahyi Hamit, Baron Feyzi, Zeki, Ali, Mamako Saim, Necati ve Nebil tertibindeki İzmir muhtelitine karşı; Şekip, Kadri, Cafer, Ulvi, İsmet, Fahir, Alâaddin, Şahap, Zeki, Sabih ve Bedri şeklinde çıkan Fenerbahçe’nin gollerinden dördünü Zeki, ikisini Sabih ve birini de Bedri atmıştır.

    İşte, yukarıdaki resim 30 sene önce, Alsancak Stadı’nda mahşeri bir kalabalık önünde yapılan bu tarihi maçın muzaffer çocuklarını göstermektedir.

    Sağ baştaki iki fesliden öndeki meşhur Çelebizade Sait merhum, gerideki de üçüncü takımdan sol muhacim Seyfi’dir. Sonra sırasıyla Fahir, Doktor İsmet, Saadet, Şahap ve Alâaddin görülüyorlar. Ortadaki fesli kafile başkanı ve müessis aza, ilk Türk futbolcusu Fuat Hüsnü Kayacan’dır. Onun sağında, o zamanlar pek moda olan, Sarı – Lâcivert çubuklu ceketiyle takım kaptanı Zeki (Sporel) görülmektedir. Diğer futbolcular sıra ile Cafer, Kadri, Ulvi ve Doktor Bedri’dir.

    Yine o zamanlar moda olan beyaz zemin üzerine yakası Sarı lâcivert çubuklu yün süveterli genç aynı zamanda rekortmen atletlerden olan üçüncü takım sağ açığı Haydar (Aşan)dır.

    Elinde fotoğraf makinesi bulunan fesli genç de ikinci takım müdafii Halid’dir.

    Yerdekilere gelince, bunlardan top üzerine oturan Sabih, diğerleri de Şekip ve üçüncü takım haflarından Hayri’dir.

    (Gelecek resim ve yazı; 22 yıl önceki Süleymaniye futbol takımını galip geldiği bir Galatasaray lig maçından önce Taksim stadında canlandırmaktadır.)

    Rüştü Dağlaroğlu – 14 Ağustos 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – XVIII

    Canlı Yapraklar – XVIII

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XVIII” : 1923 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XVIII

    Progres kulübü 1914’te Altınordu ismini aldıktan sonra palazlanmağa başladı. İki sene sonra, Fenerbahçe birinci takımından 7 oyuncunun iltihakıyla da yenilmez bir kuvvet oldu.

    Birinci Dünya Savaşı yıllarında ve futbolcu kıtlığı arasında yaşanan bu hâdise, Fenerbahçe’yi sarsar ve senelerce toparlanmağa imkân vermezken Altınordu en parlak devrini yaşamıştır.

    Savaş bitince muvazene yeniden doğdu, fakat bu kısa sürdü. Çünkü Altınordu’da iç buhranlar başlamıştı. Fenerbahçe ise, genç elemanların yetişip gelişmeleriyle toparlanıp üstünlüğü tekrar ele aldı.

    Altınordu kulübü, kudret ve kuvvetini muhafaza için 1920/23 yıllarında büyük gayretler göstermiştir.

    Bilhassa, 1923 senesi bu hususta en büyük mücadele yılı oldu. Fakat mukadder akıbet, maalesef, önlenemedi ve çöküntü 1924 te emrivaki oldu.

    İşte, yukardaki resim Lâcivert-Kırmızı takımın 1923 teki son kuvvetiyle devrinin bir hâtırasıdır. O yılın ilkbaharında, Taksim stadyumunda İngiliz bahriyelileriyle yaptığı bir maçtan önce alınmıştır.

    Sağ baştaki sivil, senelerce Altınordu idare heyetinde vazifeli bulunan meşhur Otomobil Nuri’dir. Bu namdar sağ muhacimin Fenerbahçe genç takımlarından yetiştiği ve birinci takımın en nafiz unsuru iken 1916’da Altınordu’ya geçenlerin başında bulunduğu malumdur.

    Merhum Nuri’nin sağındaki ufakça yapılı, kara ve kuru genç meşhur Baron Feyzi’dir. O da Fenerbahçe genç takımlarından yetişmiş ve senelerce birinci takımda oynadıktan sonra 12 Kasım 1920’de Fenerbahçe’nin Altınordu’yu 4-3 yendiği tarihi bir maçı müteakip yeni kurulan İttihat Spor Kulübü’ne girmiş, oradan da Altınordu’ya geçmişti.

    Üçüncü yağız delikanlı Baltalimanlı meşhur Faik’tir. Bu şöhretli santrforun birçok gençler yetiştirdiği malumdur. Baltalimanlı Faik’in yanında muavin futbolculardan Mükerrem görülüyor. Onun yanında da Türk futbolunun eski maruf “Şiir”i Refik Osman Top’u görüyorsunuz. Refik de futbola Fenerbahçe genç takımlarında başlamış; senelerce Altınordu, Fenerbahçe ve İttihat Spor kulüplerinde oynadıktan sonra yine Altınordu’ya dönmüştü.

    Refik’in sağında muhacimlerden Sami, onun yanında da uzun boyu ile Nedim Kaleci görülüyor. Nedim, Altınordu’nun en vefakâr unsurlarından olarak şöhret bulur. Kulübünün satvetli devrinde yıllarca kalesini koruduktan sonra, çöküntü devrinde de oynamakta devam etmiş ve nihayet 1925’de Fenerbahçe’ye girmiştir.

    İlk milli kalecimiz Nedim’in sağındaki başı saçsız zatı yakından tanıyacaksınız: Beykozlu meşhur Kelle İbrahim’dir. O sıralarda Altınordu’nun santrhafı idi ve 26 Ekim 1923 teki ilk beynelmilel maçımızda, Bedri Gürsoy’un sakatlanması üzerine, takıma girmiş ve milli olmak şerefini kazanmıştır.

    Kellenin sağındaki dolgunca vücutlu genç Kara Cemil’dir. Altınordu’da yıllarca sol muhacim oynamıştır. Bu da futbolu Fenerbahçe’nin genç takımlarında öğrenip 1916 sonbaharında Altınordu’ya geçenlerdendir.

    Kara Cemil’in sağında meşhur (Balıkçı Tevfik) görülüyor. Altınordu’nun bu yaman müdafii daha sonra Beşiktaş’a girdi.

    Nihayet, son sporcu merhum Emin’dir. Sert ve şahsi oyunu ile maruf Emin’in ilk milli maçımızda sağaçık oynadığını ve Kelle İbrahim’le merhum Baron Feyzi bir defa milli olduğunu hatırlarız.

    Kalpaklı zata gelince bu da Nedim Kaleci’nin ağabeysi Hüseyin Serter’dir. O sıralarda Altınordu idare heyetinde bulunuyordu.

    Resimde, o günkü takımdan yalnız soliç Mutena yoktur. Resme yetişememiştir.

    Gelecek resim ve yazı: 1928 Olimpiyatları futbol kadromuzu Amsterdam’daki otellerinde canlandırıyor.

    Rüştü Dağlaroğlu – 24 Temmuz 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – XVII

    Canlı Yapraklar – XVII

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XVII” : 1924 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XVII

    Paris Olimpiyatları’ndan sonra milli takımımız hemen yurda dönmedi, şimal memleketlerinde uzun bir turneye çıkıp hususi, temsili ve milli birçok maçlar yaptı. Bu arada 3, 4 ve beşinci milli maçlarımız bu turne esnasında Baltık denizi kıyılarında oynanmış ve Finlandiya, Estonya ve Litvanya milli takımlarına karşı yapılan bu maçlarda 3 kıymetli galebe temin edilmiştir. (Şimal Turnesi) adı altında şöhret bulan bu 3 maç milli maçlarımız arasında türlü bakımlardan cidden enteresan safhalar arz ederler.

    Bu maçlardan birincisi 17 Haziran 1924 Pazar günü Helsinki’de Finlandiya milli takımına karşı oynanmıştır. Finlandiya için seyirci rekoru kırılan bu maçta Fin halkı Türklere karşı tahmin olunamayacak derecede sevgi ve hürmet göstermiş ve müsabaka da pek samimi bir hava içinde oynanmıştır. O gün, sahadaki Fin bandosu Türk milli marşı olarak:

    “Ey vatan ey ümmü müşfik biz de şadan olalım,
    Din ve millet uğruna haydi kurban olalım…” şarkısını çalmıştı.

    İkiye karşı dört golle kazanılan Türkiye – Finlandiya maçında takımımızın 4 golünü de kaptan ve merkez muhacim Zeki (Sporel) atmıştır.

    Estonya milli maçı 19 Haziran salı günü Tallin’de oynandı. Bu maçta da seyirci rekoru kırılmıştır. Estonya halkının takımımız aleyhinde yaptığı çok kaba ve çirkin tezahürat arasında fevkalade asabi cereyan eden bu maçta Cafer, Nihat ve İsmet gözlerini yumup pek sert ve şedit oynamak mecburiyetinde kalmışlardı… İkinci devre ortalarına kadar berabere devam eden bu maç hasmın şeref golüne karşı sırasıyla Sabih, Bedri, Zeki ve yine Zeki’nin golleriyle 4-1 kazanıldı.

    Futbolcularımızın Tallin’de bir koğuşta ve ot minderler üzerinde yatırılmış olmaları Estonya’daki kötü hâtıraların ölçülerinden biridir.

    Litvanya milli maçı 22 Haziran 1924 cuma günü Kaunas’ta oynanmıştır. Burada da seyirci rekoru kırılmış, fakat Litvanya halkı Estonyalılar gibi kaba davranmamıştır. Bu maç da (1) e karşı kaptan Zeki’nin 3 şahane golüyle 3-1 kazanılmıştır.

    Görülüyor ki, şimal turnesi millî futbol takımımız için cidden kıymetli ve şerefli bir hâtıra teşkil ediyor. Ay Yıldızlı forma ilk defa şimal memleketlerinde muzaffer olmuş ve bu büyük hâtırayı 2nci ve 3üncü zaferler de yine oralarda takip etmiştir.

    Ayrıca, 32 senelik milli takım tarihinde üst üste 3 galebe yalnız bu seyahatte elde edilmiş bir başarıdır.

    Şimal turnesinin parlak bilânçosu konusunda (Fenerbahçe) ismini ön plânda zikretmek ancak ve sadece tarihi bir hakikati tekrarlamak olur, kanaatindeyiz.

    Filhakika; Fenerbahçe kulübü bu üç maçı oynayan kadrolara her defasında 6-7 oyuncu vermiştir. Takımımızın 3 maçta, ceman yekûn, attığı 11 golün hepsini de yine Fenerliler atmışlardır. Ayrıca ve yine bu Şimal turnesinin enteresan hâtıraları içinde tek bir futbolcumuzun bir maçta 4 gol atması gibi müstesna bir hâtıra da saklıdır. Filhakika; milli takımımızın ilk galibiyet maçında atılan dört golün kâmilen aynı futbolcu tarafından kaydedilmesi tam 30 senedir bir eşi yaşanmamış yüksek bir başarı olarak futbol tarihimizde yer almış bulunuyor. Bu büyük hâtıra, Fenerbahçe’nin cidden büyük evladı Zeki Sporel’e nasip olmuş fevkalâde bir şereftir.

    Şimal turnesinin 3 maçında atılan 11 golün 9 unu tek başına kayda muvaffak olan Zeki Sporel aynı zamanda milli takımımızın gol kıralı olarak da tarihe geçmiş bir Fenerbahçelidir. Onun kuvvetle sahibi bulunduğu (milli takım gol kıralı) unvanını (bir milli maçta en çok gol atan futbolcu) titriyle de süslemiş olması ve bu şerefi tam 30 yıldan beri şahsına münhasır kılmış bulunması Türk futbol tarihinde hem kendisi ve hem de mensubu olduğu Fenerbahçe Spor Kulübü için muhakkak ki övünülmeğe değer bir hâdise olarak yaşayacaktır.

    Zeki Sporel’in Türk futbolundaki bu çok şerefli ve müstesna mevkiini ona ilahî bir mükâfat olarak kabul etmek de yerinde olur. Filhakika; futbolu terk ettiği 20 yıldan beri bıraktığı boşluk bir türlü doldurulamamış olan milli takımımızın bu müstesna kaptan ve merkez muhacimi, 30 seneden beri kırılamamış fevkalade rekorlarıyla da futboldaki o yüksek kudret, maharet ve kabiliyetinin daima yaşayacak muazzam abidesini Ay Yıldızlı forma üzerinde kurmuş bulunmaktadır.

    İşte, yukarıdaki fotoğraf milli takımımızın tarihte ilk galibiyeti olan Finlândiya maçından önce, 17 Haziran 1924 Pazar günü, Helsinki sahasında alınmıştır.

    Sağdan itibaren: Baytar Kamil, İsmet, Muslih, Cafer, o gün şimşek gibi şütlerle 4 harikulâde gol atan takım kaptanı Zeki, Nedim, Nihat ve Altaylı Hamit. Oturanlar; yine sağdan: Hamid, Ali, Sabih ve Bedri’dir. Soldaki iki sivil ise; Futbol Federasyonu reisi Yusuf Ziya (Öniş) ve olimpiyat kafilesi veznedarı merhum Otomobil Nuri’dir

    (Gelecek resim ve yazı; Altınordu’nun 32 yıl önce Nedim, Kara Cemil, Refik Osman, Baltalimanlı Faik, Balıkçı Tevfik, Baron Feyzi ve Kelle İbrahimli son meşhur kadrolarından biri bir ecnebi maçından önce Taksim stadyumunda…)

    Rüştü Dağlaroğlu – 17 Temmuz 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – VIII

    Canlı Yapraklar – VIII

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – VIII” : 1916 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – VIII

    Spor rekabet elbette ki hayırlı ve ilerlemenin de birinci şartıdır. Kulüplerimiz arasında doğan ve yaşanan rekabetler yüzünden, her yerde olduğu gibi, Türk sporunun da sağladığı faydaların büyüklüğünde herkes ittifak eder. Bir Fenerbahçe – Galatasaray rekabetinin memleketimiz sporunun inkişafında oynadığı birinci derecede rol için münakaşaya hiç lüzum var mıdır?

    Bununla beraber, futbolumuzda bir müddet için yaşanmış bir Fenerbahçe – Altınordu rekabeti de vardır ki bunu faydalı saymağa hiçbir izan sahibi yanaşamaz. 40 yıl önceleri yaşanmış bu rekabetin yapıcı olmaktan ziyade yıkıcı mahiyet taşıdığını iddia etmek hakikati söylemek olur.

    Ayni muhitin iki kulübü Fenerbahçe ve Progre 1911 den itibaren pazar liginde karşı karşıya gelmeğe başlamışlardır. Fenerbahçe, istibdadın müthiş tazyik ve sürgün tehditlerine göğüslerini siper eden bir kaç fedakâr Türk gencinin 4-5 yıl önce kurdukları bir teşekküldür. Progre ise, tatlı su frenkleriyle birkaç gayrimüslim ve Müslüman Türkün bir araya gelmelerinden meydana gelmiş melez fakat kuvvetli bir kulüptür.

    1911/12 senesi liginde iki defa Fenerbahçe’nin karşısına çıkan ve efendice yenilen bu kulüp, Balkan harbi dolayısıyla vaki bir senelik tevakkuftan sonra 1913/14 şampiyonasının ilk maçında da 20 ekim 1913 te 3-1 netice ile yani akıbete uğradı ve bunu da sportmence kabul etti.

    Fakat Progre gün geçtikçe daha da palazlanıyordu. O devrin meşhur Hasan ve Hüseyinli kadrosuyla Galatasaray’la berabere kalıyor, hatta meşhur Ramblez’i de 3-0 yeniyordu.

    İlk devreyi Fenerbahçe’den sonra Galatasaray’la puan puana bitiren Progre, 1914 yılı başında bir kongre yapıp adını (Altınordu) ya çevirdi ve kadrosundaki tatlı su frenklerini de tasfiye edip yeni bir ruh haletiyle ikinci devreye girdi.

    Galatasaray’ı bu ikinci devrede 1-0 yenip onu geride bırakan eski Progre, yeni adı ile Altınordu 2 Şubat 1914 günü komşusu lig lideri Fenerbahçe’nin karşısında bu defa bambaşka bir hüviyet ve maneviyatla yer almıştı.

    İşte; aynı muhitte, Kurbağalıdere’nin kıyılarında ve birbirlerine 200 metre mesafedeki Fenerbahçe ve Altınordu’nun tarihteki bu ilk karşılaşmaları müessif bir soğukluk ve zıddiyetin doğmasını intaç etmiştir. Şöyle ki:

    Maçın ilk devresinde Altınordu kalesine ilk golü atan Fenerbahçe sağaçığı meşhur Miço’ya, golü müteakip, karşısındaki sol müdafi Sedat Rıza bir şamar indirmiştir.

    Bilâhare Galatasaray’a geçen ve hatta Futbol Federasyonu başkanlığında da bulunan merhum Sedat Rıza’nın müteveffa Miço’ya vâkı bu hareketine Fenerbahçeli takım arkadaşları müdahale etmişler ve ortalık karışmıştı.

    Bu gürültülü maç Fenerbahçe’nin 2-0 galibiyetiyle bittikten sonra hâdise gazetelerde münakaşa mevzuu edildi. Gayrimüslim Miço’yu himaye etmeleri bazı kulüpçü gazetecilerin gayretkeşlikleriyle milliyet meselesi mevzuu yapılmış ve Fenerbahçe kulübüyle futbolcuları çok şiddetli tenkitlere hedef tutulmuşlardı.

    Fenerbahçe o sene ikinci çıkan Altınordu’nun 12 puanına karşı 10 maçın 8 inde galip ve ikisinde de berabere kalarak 18 puanla İstanbul şampiyonu oldu, fakat komşusu Altınordu’yu da artık kendisini çekemez, çok tehlikeli bir rakip olarak karşısında buldu.

    Ayni yıl içinde Birinci Cihan harbinin başlaması, o devrin Sadrazamı Talât Paşanın Altınordu’nun başına geçişi, böylece o ana baba günlerinde sağlanan avantaj Fenerbahçe’nin tehlikeli rakibini büsbütün korkunç bir hüviyete sokmuş oldu. Eli silâh tutabilenler üç kıtanın 7 cephesinde kanlı savaşlar verirlerken Altınordu’ya mensubiyet vazifeye İstanbul’da devamı kolaylaştırıyor ve sağdan soldan avantajdan faydalanmaya koşanlar bulunuyordu.

    Altınordu şaşaalı bir devreye girmişti. Yeni yeni doğmuş yapıcı Fenerbahçe – Galatasaray rekabeti kısa zaman içinde yerini tahripkâr bir Fenerbahçe – Altınordu rekabetine bırakmağa mecbur kalmıştı. Karşılaşmalar gün geçtikçe şiddetini arttırırken bambaşka bir hâdise doğdu:

    Gençliğinde müsamaha ve refah içinde büyümüş ve bugün maalesef çoktan ebediyete göçmüş pek kıymetli ve meşhur bir Fenerli futbolcunun bir Altınordulu ile fazlaca dostluğu hoş karşılanmadığından Fenerbahçeli idareciler kendisine ihtarda bulundular:

    “Ya o kimse ile münasebatını kes, yahut bu kulübü terk et; sana 24 saat müsaade!” Dediler.

    Futbolcu 24 saat sonra geldi ve kulübü terk edip Altınordu’ya geçeceği cevabını verdi ve hatta takım arkadaşlarından 6’sını beraber götüreceği rivayet ve havası da birdenbire şimşek gibi şayi oldu.

    Yıllardır şampiyon birinci takımın çöküvermesi gibi çok vahim bir durum Fenerbahçe kulübünü prensibinden asla rücu ettirmemiş ve amansız hasım Altınordu, eleman sıkıntısı çekilen öyle bir devrin 7 meşhur Fenerlisinin iltihakıyla birdenbire kuvvetlenmiştir.

    İşte, yukarıdaki resim, 38 yıl önce, Fenerbahçe’den ayrılanlardan 6sını aralarına almış olarak, yepyeni bir kadro ile 1916 sonbaharında ilk defa sahaya çıkan Altınordu’yu kulüp ileri gelenleriyle bir arada gösteriyor.

    Sağdan itibaren ayaktakiler: Bekir, merhum Agâh, Balıkçı Tevfik, merhum Dalaklı Hüseyin, Fitil Nuri, Haydar, merhum Otomobil Nuri, merhum Mahmut Duransoy.

    Oturanlar, yine sağdan: Doktor Salâhattin, doktor Cevdet, eczacı Cafer ve Kara Cemil’dir.

    Kalpaklılardan sağ baştaki mühendis Mesut, Haydar’ın arkasındaki merhum Aydınoğlu Raşit, Mahmut Duransoy’un solundaki da Ziya Ateş’tir.

    Feslilere gelince; sol baştakiler hariciye eski şifre müdürü merhum Suat ve o devrin en şık gençlerinden forvet oyuncusu Feridun, Fitil Nuri’nin arkasındaki futbolculardan ve hâlen Ses operetinde sanatkâr Celâl Sururi, sağ baştaki de doktor Cevdet’in kardeşi futbolcu Kemal’dir. Beyaz fanilalı küçüğe gelince; bu da merhum Otomobil Nuri’nin kardeşi Lebib’dir.

    Artık yıkılmağa mahkûm sanılan ve sayılan Fenerbahçe, vefasız 7 evladının yerlerini 14-15 yaşlarındaki 3 üncü takım kadrosundan doldurdu.

    Gerçi, zorluklar içinde çırpındı ve 4 yıl şampiyonluğa veda etti. Fakat prensibe sadakatin ve her ne pahasına olursa olsun ondan şaşmazlığın beliğ bir örneğini de vermiş oldu.

    Bu iltihaklardan sonra resmen 2 sene üst üste şampiyon olan Altınordu, tarihine altın bir fasıl yazdıysa da devşirmeciliğin ve ah almanın cezasını da çekti. Harbin sona ermesiyle beraber içerden çöküntüye uğrayıp ikinci kümeye de düştü ve nihayet kader onu bir zamanlar sevgi, şöhret ve hatta mevcudiyetini kıskanıp yerine kaim olmak istediği Fenerbahçe’ye iltihaka mecbur etti ve böylece ismi de silindi.

    Altınordu, Fenerbahçe içinde hamur olduktan 8 sene sonra, bir kaç yıl var ki Kadıköy’de yeniden doğmuştur. Fakat maalesef 4üncü kümede, ismi var, cismi yoktur.

    (Gelecek resim ve yazı; Türk futbolunda ilk ecnebi antrenör 30 yıl önce milli takımımızı Paris olimpiyadlarina hazırlarken…)

    Rüştü Dağlaroğlu – 15 Mayıs 1954 – Akşam Gazetesi