Etiket: Refi Cevat Ulunay

  • Futbolmani ve Vurgun

    Futbolmani ve Vurgun

    Meğer 150’liklerden Refi Cevat Ulunay, affedilip memlekete döndükten sonra kaleme aldığı gazete yazılarında futbol da yazmış. Konu karaborsa, futbolmani ve vurgun… Arşivde bulunsun…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Futbolmani ve Vurgun

    Türk – Yunan millî maçı görülmedik bir rağbete mazhar olmuş. Bilet alabilmek için stadyum dışında geceleyenler bile varmış. Buna hayret etmiyoruz. Şimdi futbol artık merak hududunu geçmiş, bir mani halini almıştır. Belki sinir doktorları buna yeni bir isim takarlar.

    Bilet edinmek için gişelere yapılan hücumu gazetelerde gördüğüm zaman bu sporla alâkadar olmadığımdan dolayı hakka hamdettim. Yoksa ben de bilet alacağım diye bin bir zahmete katlanacak belki de ezilecektim. Zira meraklılardan itilenler, kakılanlar, dövüşenler, boğuşanlar, hatta ezilenler, hastanelere kaldırılanlar bile olmuş.

    Bu gibi vaziyetlerde karaborsanın hizmeti büyüktür. İnsanın nihayet hükmü parasına geçer. Adam kendini böyle işkenceye sokacağına paraya kıyar, bileti alır.

    Ne buyurdunuz? Maçlarda artık karaborsa yok mu? Amma yaptınız ha…

    Öyle ise rakamların belâgatine dayanarak bir hesap yapalım.

    Stadyumda yirmi beş bin yer, yâni yirmi beş bin bilet var. Böyle mühim bir maç için altı gişe faaliyete geçmiş. Bu altı gişe saat onda açılmış ve saat birde yâni üç saat zarfında biletler tipota… Bitmiş.

    Gişelerde karaborsanın önüne geçmek için bir kişiye en fazla üç bilet veriliyor. Paranın verilmesinin, biletin alınmasının en aşağı bir dakika süreceğini kabul edersek bir gişe saatte ancak altmış müşteriye bilet verebilir; her bilet alan üç tane alsa 180 bilet yapar ki üç saatte 540 bilet eder. Gişelerin adedi altı olduğuna göre altı kere 540, 3240 bilettir. Haydi, bunu iki misline çıkaralım: 6.480. O halde 18.520 bilet ne oldu?

    Ne olacak? Buhar halinde gökyüzüne çıktı ve oradan papel yağmuru şeklinde vurguncuların cebine yağdı.

    Şunu da unutmayalım ki gişelerin açık bulunduğu bu üç saat zarfında biletlerin alınmasına bir dakika koyduk ama bunu hovardalığımızdan yaptık. Zira bu bir dakika içine itişme kakışmayı, kaza belâyı, itfaiyenin mecburi duş meselesini de koyarsak saatte bu kadar da satılmaz.

    O halde karaborsaya mâni olmak iddiası gülünç olduğu kadar da mümkünsüzdür. Bu karaborsa ne müthiş teşkilâttır ki yirmi beş bin bileti üç saatte uçuruveriyor.

    Buna halk karaborsa diyor. Onun rengi vurgunculara göre kara değil pembe, hem de tozpembesi…

    Zira bu maçta yüz elli kuruşluk bir bilet zaman geçtikçe on lira, on beş lira, yirmi lira, yirmi beş lira hatta 50 liraya kadar fırlıyor.

    Yine A’mal-ı erbaa’ya (bunun uydurmacasını arkadaşlardan sordum: “dört işlem” dediler) müracaat ederek hesap edelim:

    Bu biletler üst üste on liraya satılsa 185.200 lira eder.

    Eh! Allah bin bereket versin… Taş mı attılar ki kolları yorulsun.

    Refi Cevat Ulunay