Etiket: Rüştü Dağlaroğlu

  • Fenerbahçe’nin Kahraman Kadınlarından “Lili” Nimet Selen

    Fenerbahçe Spor Kulübü, 8 Mart 2019 günü, tarihinin en güzel etkinliklerinden birini gerçekleştirdi. 1954 yılında Ayten Salih önderliğinde Türkiye’de kadın basketbol ve voleybol takımlarını kuran Fenerbahçeli sporcular 65 yıl sonra yeniden bir araya geldi ve Tarihe İz Bırakan Fenerbahçe Kadınlarıtemalı, duygu dolu bir organizasyon düzenlendi. Seçilen başlık gerçekten muhteşemdi. Tarihe iz bırakanlar… Fenerbahçe’de böyle kadınların sayısı gerçekten çok fazla. Bugün sizlere onlardan birini tanıtacağız. Nimet Selen, sporculuk günlerinde çağrıldığı adıyla : Lili…

    Nilüfer Hızer Özgün hanımefendi (Rüştü Dağlaroğlu’nun kayıtlarına göre 33 maçta Fenerbahçe forması giyen ve 7 Temmuz 1940 tarihinde Beşiktaş’ı 5-2 yendiğimiz Millî Küme şampiyonluk maçında 5. golümüzü atan) eski futbolcumuz Faruk Hızer’in kızı… “Lili” Nimet Selen de, Nilüfer Hanım’ın teyzesi oluyor.

    Sağdaki haber 8 Temmuz 1940 tarihli Akşam gazetesinden…

    Nilüfer Hanım, “Fenerbahçe Tarihi Kadroları” isimli Facebook grubunun kurucusu olan İzzet İsrael Benyakar ağabeyimize Nimet Selen ile ilgili şunları söylemişti.

    Nilüfer Hızer Özgün : Teyzem Fenerbahçe Kulübü’nün ilk kadın kürekçilerinden Lili. Aslında Nimet Selen ama kulüpteki kayıtlarda Lili olarak geçiyor. Anneannem İngiliz’di ve bu ad ile özdeş yaşadı ömrü boyunca. Biz ailece Fenerbahçe Kulübü’ndeniz. Rahmetli babacığım da eski Fenerbahçeli futbolculardan Faruk Hızer. Kendisini 14 yıl önce, 86 yaşında kaybettik. Ben de şu an Yüksek Divan Kurulu üyesiyim.

    Nilüfer Hanım’ın İzzet ağabey’e gönderdiği, en yukarıda gördüğünüz fotoğraf, 5 Ağustos 1927’de düzenlenen ve Mustafa Kemal Atatürk’ün de izlediği Moda Deniz Yarışları’ndan bir hatıra… Aşağıdaki gazete haberi ise bu yarışları anlatan Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfası. Üstteki resimde Mustafa Kemal Paşa’yı, İsmet Paşa’yı ve Kazım Paşa’yı müsabakaları izlerken, alttaki resimde de “Lili” Nimet Selen’i kazandığı birincilik ödülünü alırken görüyoruz.

    6 Ağustos 1927 tarihli Cumhuriyet gazetesinden…

    “Lili” Nimet Selen’e, o tarihten tam 40 sene sonra, 1967’de bu defa Faruk Ilgaz başkanlığındaki Fenerbahçe Spor Kulübü’nün “En az 40 yıllık üyelere Altın Rozet hediye etme” töreninde rastladık. Detaylarını “şurada” okuyabileceğiniz törende Nimet Selen de söz alıyor ve “İzmit’ten kalkıp bu törene yetişmek için vasıta zor buldum. Amma işte bu mutlu saatleri yaşamak, bütün yorgunluğumu unutturdu” diyor. Şansımıza, haberi yayınlayan Fenerbahçe dergisindeki resimlerden biri de Nimet Selen’e ait…

    İzzet ağabeyimiz, fotoğrafı Nilüfer Hanım’a iletince şöyle bir yanıt ve iki tane çok değerli fotoğraf almış :

    Nilüfer Hızer Özgün : Evet, sevgili İzzet bey. Resimdeki Nimet Selen benim çok sevgili teyzem. Bu resim bizde bile yok. Kendisi uzun yıllar İzmit-Tütünçiftlikte, o zaman İpraş, sonradan Tüpraş’ta muhaberat müdürü ve şirketin tüm dış anlaşmalarını tercüme eden yeminli mütercimiydi. Sizin de tahmin edeceğiniz gibi, çok renkli ve çok yönlü bir insandı rahmetli. Ata biner, silah atar, kürek çekerdi. Bu arada, Çocuk Dostları Derneği’nin ilk kurucu üyelerindendi, rahmetli Süreyya Ağaoğlu ile birlikte… Ruhları şad olsun, çok kıymetli insanlardı. Size bir kez daha teşekkür ederim.

    Asıl biz size teşekkür ederiz, Nilüfer Hanım…
    Fenerbahçe’yi, tarihini ve o tarihi yaratan Lili gibi kahramanları seviyoruz.

  • Altın Rozet

    Altın Rozet

    1967 yılında Faruk Ilgaz yönetimindeki Fenerbahçe Kulübü, en az 40 yıldır kayıtlı olan üyelerine altın rozet dağıttı. Aşağıda bu törenin detaylarını okuyacaksınız. Unutulmuş üyelerimizin tarihe not olarak düşülmesi açısından güzel bir belge…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Tam 40 Yıl

    Fenerbahçe’de idare heyetinin sosyal faaliyetlere ve kulüp üyeleri arasında irtibat ve tesanüdünün sağlanması yolundaki çalışmalara ait düzenlediği program uygulama safhasına girmiştir.

    Hilton’da tertip edilen Fenerbahçe balosundan sonra; kulübe asgari 40 yıl hizmet etmiş üyelere verilen “Altın Rozet”ler; geçmişe duyulan saygı ve sevgi hislerinin güzel bir belirtisi olmuştur.

    3 Mart Perşembe günü akşamı kulüp lokalinde tertip edilmiş olan toplantıda kimler yoktu ki…

    Her biri birer tarih olmuş ve Fenerbahçe uğrunda saçlarını ağartmış Tevfik Taşçı’lar, Hasan Kamil’ler, Şekip Kulaksızoğulları, Sabihler, Alaattinler, Muvaffak Menemencioğlu’lar, Sait Selahattinler, Caferler, Bedriler, hepsi orada idiler Fenerbahçe’ye kuvvet vermiş, ona şerefli bir mazi sağlamış olan bu ve daha bir çok kıymet, belki de yıllar var ki birbirlerinin yüzlerini olsun görmemişlerdi.

    Kulübün özel bir şekilde hazırlattığı “Altın Rozet”ler; çok orijinal bir yapılışta idi. Fenerbahçe armasını çevreleyen iki defne dalı rozete müstesna bir güzellik veriyordu. Rozetler numaralı idi ve tam 71 adet yaptırılmıştı.

    Altın Rozetler

    Fenerbahçe Kulübü Başkanı Faruk Ilgaz; kendisinden çok daha yaşlı ve eski üyelere rozetlerini tevdi ederken büyük bir heyecan duyuyordu.

    – Biz çocukluğumuzda ve kulübe ilk intisap ettiğimiz günlerde hep bu değerli ağabeylerimizi takip eder, Fenerbahçe sevgisini onları seyrederek kalbimize gömerdik, diyordu Ilgaz.

    Gerçekten de öyleydi. Dalgakıran Kamil, Demir Ethem, çalım kralı Alaaddin , Çin Seddi gibi aşılmaz Cafer, Yavuz İsmet, üstat Zeki, Pamuk Sedat, Beyaz Fahir, centilmen oyuncu Niyazi, Miço Suat, Büyük Fikret hep isimlerinin önüne birer sıfat takılarak çağırılırlardı. Ve bu oyuncuları seyretmek gerçekten bir zevkti.

    Kırk yıllıkların, hatta içlerinde 60 yılı bile dolduranların bulundukları Fenerbahçeli üyeler çaylarını tatlı tatlı yudumlarlarken eski anıları tekrarlamaktan zevk duyuyorlardı.

    Dakikalar ve saatler hep böyle geçmişti. Fenerbahçe’nin 60 yıllık tarihi sanki birden canlanmış, dile gelmişti.

    Büyük Heyecan

    Eskiler, bugünkü genç idarecilerin kendilerini böyle toplu bir halde anmalarından ve onlara kulübün şükran borcu olarak ufak ve mütevazi de olsa bir armağanla mukabele etmesinden son derece mütehassis idiler. Onların arasında dolaşırken şu takdirdar sözleri de sık sık işitiyorduk :

    Tevfik Taşçı : Kulübün bizi hatırlaması cidden takdire şayan bir harekettir. Mazilerini unutmayan cemiyetler, geleceğe kuvvet ve imanla bakabilirler.

    Nimet Selen : İzmit’ten kalkıp bu törene yetişmek için vasıta zor buldum. Amma işte bu mutlu saatleri yaşamak, bütün yorgunluğumu unutturdu.

    Hasan Kamil Sporel : Çoktandır biz arkadaşlar bir araya gelememiştik. Bu güzel bir vesile oldu. Tertip edenlere teşekkürler.

    Ethem Bellisan : Bizi hatırlayanlara teşekkür ederiz. İnsanın kendisini unutulmuş zannederken böyle kulübü tarafından çağrılması ve taltif edilmesi, çok asil bir hareket.

    Rüştü Dağlaroğlu : Bugün koskoca bir tarih dile geldi. Cidden zarif ve güzel bir düşünüş.

    Muvaffak Menemencioğlu : Bu tören beni son derece mütehassis etti. Şu hediye Fenerbahçe için harcadığımız gayretlerin en değerli hatırası olacaktır.

    Altın Rozet Sahipleri

    • Mustafa Elkatip
    • Tevfik Taşçı
    • Sait Selahattin Cihanoğlu
    • Hasan Kamil Sporel
    • Zeki Rıza Sporel
    • Alaaddin Baydar
    • Cafer Çağatay
    • İsmet Uluğ
    • Muvaffak Menemencioğlu
    • Nedim Kaleci
    • Ali Muhiddin Hacı Bekir
    • Ethem Bellisan
    • Şekip Kulaksızoğlu
    • Burhanettin Belge
    • Arif Sporel
    • Sabih Arca
    • Bedri Gürsoy
    • Fikret Arıcan
    • Füruzan Şansal
    • Sedat Taylan
    • Fahir Köseoğlu
    • Suat Belgin
    • Fahri İşbay
    • Şevket Soley
    • Rüştü Dağlaroğlu
    • Niyazi Sel
    • Mehmet Reşat Nayır
    • Salim Hamdi Güven
    • N. Fikri Arpad
    • S. Fikri Arpad
    • Rıza Nemli
    • Sadık Ceylan
    • Nurettin Otmar Savcı
    • Hüseyin Hamit Sertel
    • Bahattin Moltay
    • Osman Pekin
    • Abdülazel Nazikoğlu
    • Ömer Faruk İpek
    • Rami Kalyoncu
    • Salih Dinçman
    • M. Zeki Alay
    • İhsan Tuna
    • Ali Talip
    • Velit Pepemehmetoğlu
    • Kadri Göktulga
    • Suat Tokay
    • Hayri Başol
    • Nurettin Torunoğlu
    • Hamit Akbay
    • Ziya Denizeri
    • Ziya Atamer
    • Namık Taptık
    • Agah Türkdoğan
    • Nevzat Usberk
    • Cevat Sayit
    • İhsan Dinçman
    • Osman Göksu
    • Necdet Tokay
    • Nimet Selen
    • Übeyt Çınar
    • Kemal Everi
    • Ali Aladar
    • Mesut Taylan
    • Asaf Öget
    • Fethi Öge
    • Hakkı Gürtay
    • Şevki Ata
    • Hüsamettin Baltaoğlu
    • İ. Ruhi Derbent
    • Refik Şansal
  • Fenerbahçe’de 40 Yıl ve Altın Rozetler

    1967 yılında Faruk Ilgaz yönetimindeki Fenerbahçe Kulübü, en az 40 yıldır kayıtlı olan üyelerinealtın rozet dağıttı. Aşağıda bu törenin detaylarını okuyacaksınız. Unutulmuş üyelerimizin tarihe not olarak düşülmesi açısından güzel bir belge…

    * * * * * *

    Fenerbahçe’de idare heyetinin sosyal faaliyetlere ve kulüp üyeleri arasında irtibat ve tesanüdünün sağlanması yolundaki çalışmalara ait düzenlediği program uygulama safhasına girmiştir.

    Hilton’da tertip edilen Fenerbahçe balosundan sonra; kulübe asgari 40 yıl hizmet etmiş üyelere verilen “Altın Rozet”ler; geçmişe duyulan saygı ve sevgi hislerinin güzel bir belirtisi olmuştur.

    3 Mart Perşembe günü akşamı kulüp lokalinde tertip edilmiş olan toplantıda kimler yoktu ki…

    Her biri birer tarih olmuş ve Fenerbahçe uğrunda saçlarını ağartmış Tevfik Taşçı’lar, Hasan Kamil’ler, Şekip Kulaksızoğulları, Sabihler, Alaattinler, Muvaffak Menemencioğlu’lar, Sait Selahattinler, Caferler, Bedriler, hepsi orada idiler Fenerbahçe’ye kuvvet vermiş, ona şerefli bir mazi sağlamış olan bu ve daha bir çok kıymet, belki de yıllar var ki birbirlerinin yüzlerini olsun görmemişlerdi.

    Kulübün özel bir şekilde hazırlattığı “Altın Rozet”ler; çok orijinal bir yapılışta idi. Fenerbahçe armasını çevreleyen iki defne dalı rozete müstesna bir güzellik veriyordu. Rozetler numaralı idi ve tam 71 adet yaptırılmıştı.

    Fenerbahçe Kulübü Başkanı Faruk Ilgaz; kendisinden çok daha yaşlı ve eski üyelere rozetlerini tevdi ederken büyük bir heyecan duyuyordu.

    – Biz çocukluğumuzda ve kulübe ilk intisap ettiğimiz günlerde hep bu değerli ağabeylerimizi takip eder, Fenerbahçe sevgisini onları seyrederek kalbimize gömerdik, diyordu Ilgaz.

    Gerçekten de öyleydi. Dalgakıran Kamil, Demir Ethem, çalım kralı Alaaddin , Çin Seddi gibi aşılmaz Cafer, Yavuz İsmet, üstat Zeki, Pamuk Sedat, Beyaz Fahir, centilmen oyuncu Niyazi, Miço Suat, Büyük Fikret hep isimlerinin önüne birer sıfat takılarak çağırılırlardı. Ve bu oyuncuları seyretmek gerçekten bir zevkti.

    Kırk yıllıkların, hatta içlerinde 60 yılı bile dolduranların bulundukları Fenerbahçeli üyeler çaylarını tatlı tatlı yudumlarlarken eski anıları tekrarlamaktan zevk duyuyorlardı.

    Dakikalar ve saatler hep böyle geçmişti. Fenerbahçe’nin 60 yıllık tarihi sanki birden canlanmış, dile gelmişti.

    Eskiler, bugünkü genç idarecilerin kendilerini böyle toplu bir halde anmalarından ve onlara kulübün şükran borcu olarak ufak ve mütevazi de olsa bir armağanla mukabele etmesinden son derece mütehassis idiler. Onların arasında dolaşırken şu takdirdar sözleri de sık sık işitiyorduk :

    Tevfik Taşçı : Kulübün bizi hatırlaması cidden takdire şayan bir harekettir. Mazilerini unutmayan cemiyetler, geleceğe kuvvet ve imanla bakabilirler.

    Nimet Selen : İzmit’ten kalkıp bu törene yetişmek için vasıta zor buldum. Amma işte bu mutlu saatleri yaşamak, bütün yorgunluğumu unutturdu.

    Hasan Kamil Sporel : Çoktandır biz arkadaşlar bir araya gelememiştik. Bu güzel bir vesile oldu. Tertip edenlere teşekkürler.

    Ethem Bellisan : Bizi hatırlayanlara teşekkür ederiz. İnsanın kendisini unutulmuş zannederken böyle kulübü tarafından çağrılması ve taltif edilmesi, çok asil bir hareket.

    Rüştü Dağlaroğlu : Bugün koskoca bir tarih dile geldi. Cidden zarif ve güzel bir düşünüş.

    Muvaffak Menemencioğlu : Bu tören beni son derece mütehassis etti. Şu hediye Fenerbahçe için harcadığımız gayretlerin en değerli hatırası olacaktır.

    İSİMLER :
    Mustafa Elkatip
    Tevfik Taşçı
    Sait Selahattin Cihanoğlu
    Hasan Kamil Sporel
    Zeki Rıza Sporel
    Alaaddin Baydar
    Cafer Çağatay
    İsmet Uluğ
    Muvaffak Menemencioğlu
    Nedim Kaleci
    Ali Muhiddin Hacı Bekir
    Ethem Bellisan
    Şekip Kulaksızoğlu
    Burhanettin Belge
    Arif Sporel
    Sabih Arca
    Bedri Gürsoy
    Fikret Arıcan
    Füruzan Şansal
    Sedat Taylan
    Fahir Köseoğlu
    Suat Belgin
    Fahri İşbay
    Şevket Soley
    Rüştü Dağlaroğlu
    Niyazi Sel
    Mehmet Reşat Nayır
    Salim Hamdi Güven
    N. Fikri Arpad
    S. Fikri Arpad
    Rıza Nemli
    Sadık Ceylan
    Nurettin Otmar Savcı
    Hüseyin Hamit Sertel
    Bahattin Moltay
    Osman Pekin
    Abdülazel Nazikoğlu
    Ömer Faruk İpek
    Rami Kalyoncu
    Salih Dinçman
    M. Zeki Alay
    İhsan Tuna
    Ali Talip
    Velit Pepemehmetoğlu
    Kadri Göktulga
    Suat Tokay
    Hayri Başol
    Nurettin Torunoğlu
    Hamit Akbay
    Ziya Denizeri
    Ziya Atamer
    Namık Taptık
    Agah Türkdoğan
    Nevzat Usberk
    Cevat Sayit
    İhsan Dinçman
    Osman Göksu
    Necdet Tokay
    Nimet Selen
    Übeyt Çınar
    Kemal Everi
    Ali Aladar
    Mesut Taylan
    Asaf Öget
    Fethi Öge
    Hakkı Gürtay
    Şevki Ata
    Hüsamettin Baltaoğlu
    İ. Ruhi Derbent
    Refik Şansal

  • Sarı Lacivert Mikrofon

    Sarı Lacivert Mikrofon

    Bu toprakların ilk maç ve spor spikeridir Çelebizade Sait Tevfik Bey. Spor yazarlığını meslek haline getiren “Sarı Lacivert Mikrofon” Sait Çelebi, dünyaya gözlerini, 1897’de İstanbul’da açmıştı.

    Askeri Tıbbiye’de okurken her genç gibi top peşinde koşmuş, ama kalben yaptığı iş, 1913-14 şampiyonluğuna giden Fenerbahçe takımını Union-Club sahasının ufacık tribünlerine Fenerbahçe için gelmiş taraftarları heveslendirmek ve takımları lehine tezahürat yapmalarını sağlayabilmek olmuştu. Ezcümle, sarı lacivertli takımın ilk amigosu, Tıbbiye öğrencisi Fenerbahçeli Sait idi. Dağlaroğlu’nun, açık boz renk kaput, koyu boz kalpaklı ve yakışıklı genç tıbbiyeli diye resmettiği Sait Çelebi, 1914 yılının ilkbaharında, Elkatipzade Mustafa Bey’e başvurarak gönül verdiği renklere ıslak imzayla kaydolur. Said Çelebi, Dünya Harbi yıllarında hep, meftun olduğu kulübüne gelir getirecek organizasyonların içinde olacaktır

    Çelebi Fenerbahçe’de

    Tıbbiyeli gencin, 1914 yılından sonraki mektup adresi artık Anadoluhisarı’ndaki yalıları değil Fenerbahçe Kulübü oluyordu. İki aşk arasında kalan Sait Çelebi, 1918 yılında tercihini yapacak; Tıbbiye’nin son sınıfından ayrılıp, Kuşdili’ne doğru yola çıkacaktı. Çelebizade Sait Tevfik Bey için, gönülden bağlılık anlaşmasının ilk maddesinde Fenerbahçe yazmaya çoktan başlamıştı bile.

    Sait Çelebi bir süre Fenerbahçe forması giydi, hatta hokey de oynadı ama aktif sporculuk hayatı, hokeyin misak-ı milli sınırlarımız içindeki ömrü gibi kısa olmuştu.

    Sait Çelebi, devrisi yıllarda işadamlığına soyunmuş, Topçu Kışlası avlusunu uluslararası organizasyonlar için kiralamıştı. 1922 yılında, Taksim Stadı’nda, resmi olmayan ama serdüzenleyicisi olduğu, şehirde yaşayan farklı milletleri spor sahasında buluşturan “İstanbul Olimpiyat Oyunları” organizasyonu, Sait Çelebi’nin üzerinden hiç çıkartmayacağı gurur ceketi olmuştur. Sait Bey bu gösterileri, kendine has, son derece tatlı, bilgili üslubuyla sporseverlere aktarırdı. Sporla uzaktan yakından ilgisi bulunmayanlar bile onu radyolarının başında ilgiyle dinlerdi. Maç anlatımını hoş hikâyelerle bezeyen, bu arada saha içi kadar, tribünlerle de ilgilenip, rastladığı tanıdık simalardan ve onlarla ilgili hoş anılardan bahseden Sait Çelebi’yi herkes dudaklarından eksik olmayan bir tebessümle dinlerdi. Sevimli spiker, devre aralarında futbolcuları, müsabakalardan önce ve ya sonra güreşçileri, boksörleri, atletleri yaka mikrofonunun başına çağırır ve kendileriyle sohbet ederdi. Ona arkadaşları, çok konuşmasından kelli “Traşçı Sait” deseler de, ona bu lakabı verenler, yine de kulaklarını Sait’ten ayıramazlardı.

    Güreş sporunu halka ısındıran zat-ı alileridir. Milli Piyango çekilişlerini radyodan öyle ballandıra ballandıra anlatır(mış)dı ki, yetmişinde büyük ikramiyeyi bulan Salih Dede’nin ünlü spikeri dinledikten sonra soluğu bayide aldığı ve o günden sonra ayın sonu dokuzla biten günlerini iple çektiği rivayet olunurdu…

    Gözyaşları ve Spor Alemi’ne Attığı İmza

    Refikası, Keçecizade Ailesi’nden, bir dönem BJK başkanlığı yapmış Sait Keçeci’nin kardeşi Güzide Hanım, onu sadece bir defa ağlarken görmüştü: Atatürk’ün” Kendin küçüksün ama memleket için çok büyük iş yaptın. Artık ismin Türk Spor Tarihine geçti. Çok yaşa Yaşar” telgrafına mazhar olan güreşçi Yaşar Erkan, Berlin’de olimpiyat şampiyonu olup, kürsüye çıktığı gün Sait Bey gözyaşlarına engel olamamıştı. Türkiye’nin ilk spor dergisi “Spor Âlemi’’nin (1919-29) altında onun imzası vardı. Sait Çelebi, 1919 yılından sonra on yıl neşrettiği dergisiyle Türk sporu ve Fenerbahçe için önemli hizmetlerde bulunmuştu.

    Sait Çelebi, 1936’ya doğru Ankara’ya yerleşti. Maç ve güreş yayınları için bu kez adresi 19 Mayıs Stadı’ydı. Bu arada Cumhuriyet Bayramı geçit törenlerini de nakletti. Ankara’nın ilk büyük sinemasını o açtı ve işletti. Başkentin ilk “Sinema Kralı” oldu. 1953 yılının soğuk bir 30 Mart gününde, üstadın hayat sesini kesen, çocukluğundan beri vücudunu gizli gizli kemiren böbrek rahatsızlığı olacaktı. Türkiye radyolarından yükselen ilk spor naklen yayınında “Alo Alo… Burası Taksim Stadyomu, karşınızda Sait Çelebi…” diyen ses susmuştu.

    Ceketinin yakasına ‘teğelli’ portatif ve hep sarı/lacivert renkli olduğunu hayallediği mikrofonuyla, stadın her köşesinde uzun yıllar ‘şakıyan’ Sait Çelebi, fotoğrafta bu kez masada mikrofon başında ve çok sevdiği çocuklar arasında görülüyor.

    Ali Can Küçükcan / Sarı Lacivert Mikrofon – Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

  • Adnan Menderes ve Fenerbahçe

    Dr. Rüştü Dağlaroğlu, 1987 basımı Fenerbahçe Spor Kulübü Tarihi kitabında, Ocak 1960’da Adnan Menderes ve Fenerbahçe yöneticilerinin Ankara’da bir araya gelişlerini anlatıyor. Kitaptan aynen aktarıyoruz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Ankara’ya Gidiyoruz

    22 Ocak 1960 Cuma öğleden sonra idi. İçinde Meclis Başkan Vekili de dahil, bu kez 3 milletvekili bulunan Yönetim Kurulu dışından 5-6 Fenerbahçeli, yine yönetim dışındaki Rüştü Dağlaroğlu’na telefonla ve tepeden inme:

    “Bu akşam Ankara’ya gidiyoruz Başbakan’a stat konusu açılacak. Sözcü sensin. Mutlaka gelmelisin.” denildi ve gidildi.

    23 Ocak Cumartesi saat 15:00 idi. Başbakan Fenerbahçelileri, makam salonunun kapısı dışında karşıladı, onlar oturmadan masaya oturmadı ve:

    – “Fenerbahçe, şeref ve şöhreti ve büyük başarılarıyla her zaman övündüğümüz bir kulübümüzdür. Ona hizmet en büyük mutluluktur. Hoş geldiniz. Emirleriniz?” dedikten sonra, sol tarafındaki Fenerbahçeli sözcünün iki dilekten biri olan ve toplantıda hazır bulunan Devlet Bakanı Medeni Berk’in Fenerbahçe Kulübü’ne Reisliğine müsaade edilmesi isteğini hemen kendisine sorup, olumlu karşıladıktan sonra, stat konusu da çabuk sonuca bağlandı. Dağlaroğlu’nun :

    – “Malûmu âlileridir ki Fenerbahçe Stadı, Türk sporunun beşiğidir. İstanbul’un geniş Anadolu yakasının da tek sahasıdır. Ancak ihmal olunmuştur. Yapıcı elinizin bu tarihi stada da uzanmasını ve ihyasını diliyoruz. Milyonlarca Fenerbahçeli size minnettar kalacaktır!” sözlerine:

    – “Hem sevindim, hem üzüldüm. Böyle bir stadın ihmal edilmiş olması acıdır. Ben Fenerbahçe’yi varlıklı ve zengin bir kulübümüz bilirdim. Bu sıkıntınızı şimdiye kadar neden bana aksettiren olmadı. Fenerbahçe Stadı’nın imar ve ihyası bir memleket ve gençlik hizmetidir. Memnunlukla kabul ediyorum. Yapılmış bilin ve camianıza da müjdeleyin. Bu, bizim için vazife ve en yüce şereftir. Hemen bir balo, piyango tertipleriz. İş olur.” yanıtını verdi.

    Burada Fenerbahçeli sözcünün işin maddi portresine değinmesine Menderes’in verdiği cevap tarihseldir :

    – “Af buyurun beyefendi, bu iş bir balo veya piyangolu iş değildir. 5-6 milyon liralık iştir.”

    – “Siz müsterih olunuz efendim. Paranın değeri mi olur Fenerbahçemiz için!… Biz, bir tek köyümüzün içme suyuna 30 milyon para harcarken, Fenerbahçemiz için yapacağımız hizmete sınır tanır mıyız? Medeni, not al. Bu işi en kısa zamanda mutlaka yapacağız. Bu gece İstanbul’a giderken de stada uğrayalım.”

    Bu sözler Fenerbahçelilere şükranlarını beyandan başka yapacak iş bırakmamıştı.

    Sürpriz Ziyaret mi?

    Dağlaroğlu’nun; “Efendim, kulübümüzün bir tarihini size sunmak bizler için büyük mutluluktur. 315. sayfada bize kupa verişinizin resmi var. Başvekil olduktan sonra ilk kupayı Fenerbahçe’ye vermiştiniz. Hatta, iktidara gelmenizden önce de mutlu bir anıyı unutamayız : 1949 Eylülünde İzmir Palas otelinde sizi maçımıza davet etmiştim. Celal Bayar’la önemli işleriniz olduğunu söylemenize karşın, yine de beraber gelip tribünde seyirciler arasında oturmuştunuz. Kazandığımız bu maçtan sonra Alsancak Stadı’ndan, Bayar’la beraber, eller üstünde çıkışınızı unutamayız : Stat, Ya ya ya, şa şa şa, Fenerbahçe, Menderes, Bayar tempolarıyla inlemişti!” dediğinde Menderes 315. sayfayı açıp resme bakmış ve:

    – “Nasıl hatırlamam? Başbakanlık Kupası dediniz de. O maçları şimdi de tekrarlasak! Ama antidemokratik derler, değil mi? Nemize gerek!” görüşünü öne sürmüştür.

    Menderes, o karlı gece, Medeni Berk ve Namık Gedik’le, İstanbul yolunu tutmuş ve 24 Ocak 1960 Pazar sabahı 6’da, 12 saat önce konuştuğu Fenerbahçeliler henüz Ankara’da Elhamra otelinde mışıl mışıl uyurlarken, o İstanbul’a varıp stat bekçisi Mustafa Abacı’yı uyandırarak, sabah ayazında Fenerbahçe stat ve sahasını dolaşmıştır.

    Rüştü Dağlaroğlu – Fenerbahçe Spor Kulübü Tarihi (1987) / Adnan Menderes ve Fenerbahçe

  • En Büyük Türk Sporcusu Fenerbahçeli Galip

    Yine mi Galip, demeyin lütfen. Onu okudukça hak vereceksiniz. Ragıp Ziya Mağden, 1961 yılında yayınladığı “Fenerbahçe Batamaz” isimli kitabının sonunda Fenerbahçe’den portreler verir. Bunlardan ilki Fenerbahçe’nin kurucusu, futbolcusu, kaptanı ve başkanı, yani her şeyi olan Galip Kulaksızoğlu’na dair. Keyifle okumanız dileğiyle…

    * * * * * *

    Bana, “En büyük Türk sporcusu kimdir?” diye sorulsa tereddütsüz “Galip Beydir” cevabını verebilirim. Hakikaten onu yakinen tanıyıp da bu hükme varmayacak kimse pek bulunamaz.

    Uzun boylu, sağlam yapılı, kemikli, zayıfça yüzlü, enerji ve irade sahibi, çok iyi ve temiz kalpli, şövalye ruhlu bir insan olan Kulaksızzade  Galip Bey merhumu, bizler, bundan 30-40 sene evvel tanımış ve tartmıştık.

    Arı gibi çalışkan, dikkatli, yüksek seciyeli, kulübün menfaatleri bahis mevzuu olduğu zaman da onun uğruna dünyayı kırıp geçirmekte tereddüt etmeyen; vefakâr, doğru sözlü ve özlü; hepimize kanat germiş; âdil, ölçüsüz derecede büyük ruhlu bir Türk sporcusu idi O…

    Ve yine o zamanların “1” numaralı futbolcusu, hokeycisi, denizcisi, yelkencisi, kotracısı, kürekçisi de yine Galip Bey’di. İstanbul ve Fenerbahçe’nin o zamanki takımlarında daima yer alır; birinci sınıf oyunlar çıkarır; büyük takdirler toplardı. Zeki ve Alâ dahi onun kanadı altında yetişmişlerdi.

    O; Fenerbahçe Spor Kulübü’nün kurucu ve koruyucularından idi. Temeli, direği, bel kemiği, umumi kaptanı, idarecisi, sporcusu, mutemedi, menajeri, her şeyi, her şeyi; sanki ruhu mesabesinde idi.

    Fenerbahçe topluluğundan yetişip de O’na imrenmeyen; onu takdir etmeyen; hatırasına karşı bağlılık göstermeyen bir tek kişi mevcut değildir.

    Hem düşünmeli ki Fenerbahçe Spor Kulübü, Sabri Toprak, Şükrü Saracoğlu, Vasıf Çınar, Hamit Hüsnü Kayacan, Ali Naci Karacan, Tevfik Taşçı, Mustafa Elkâtip, Sait Çelebi, Sait Selahattin Cihanoğlu, Hayri Celal Atamer, Hasan Kamil ve Zeki Rıza Sporel, Ali Muhiddin Hacı Bekir, Rüştü Dağlaroğlu, Kemal Onan (bizim Con Kemal), Fikret Kırcan vs. gibi müstesna kabiliyet ve liyakatte idareciler görmüş bir teşekküldür.

    Bunların arasında bu derece temayüz etmek, bu derecede kalp kazanmak; saygı ve sevgi toplamak her cemiyet adamının kârı olmasa gerek… Onun için, bu kadarını kısaca belirtmek yerinde olacaktır ki : Merhum Galip Kulaksızoğlu derecesinde bir kulübe fikren, hissen, ruhen, bedenen ve cismen bağlanmış insanların sayısı hakikaten çok azdır.

    Sosyal ve sportif sahalarda daima temayüz eden; yaşlı-genç herkesin derdi ile bizzat meşgul olan; herkese karşı mutlak bir ahlak, adalet ve dürüstlük içinde muamele eden; herkesin yardımına koşmaktan zevk duyan, böyle yaman bir spor büyüğünün her kulübe nasip olmasını candan dilemeliyiz.

    Zaten o; Ali Sami Yen, Beşiktaşlı Şeref merhum, Vefalı Saim ve Altınordulu Mahmut ağabeyler, Sait Çelebiler, Hamdi Emin Çaplar, Fethi Tahsinler, Yusuf Ziyalar ekolüne mensup bir insan-ı kâmildi. Hiçbir hasis menfaat O’na yaklaşamaz; onu sarsamaz; hak yolundan O’nu ayıramazdı. Son nefesine kadar Türk cemiyetine, Türk sporuna hizmet etmiş; büyük bir ahlak, fazilet ve feragat örneği halinde çalışmış olduğu içindir ki bugün bütün sporcular (yaşlı, genç, eski ve yeni) O’nu büyük takdir ve muhabbetle anmakta ve hatırasını taziz eylemektedir.

    Fenerbahçe Spor Kulübü; 50. yıl dönümü merasimine, Galip Kulaksızoğlu’nun makberesini ziyaretle başladı. Çok yerinde bir iş yapmış oldu. Ancak bu işin Büyük Galip’in hatırasına lâyık bir şekilde yapıldığı iddia edilemez. Şunun için iddia edilemez ki Galip Kulaksızoğlu’nun mezarını ziyaret faslı oldukça sönük geçmiş; kulüp namına özlü ve manalı bir konuşma dahi yapılamamış; ve Galip’i tanımayan kimselere de, O’ndan bahsetmek vazifesi verildiği için tören hayli tatsız geçmiştir. Bundan maada, 50. yıl töreninde Galip ağabeye ait hatıraların ve yazıların neşri bahislerine gereken önem de verilmemiş; Fenerbahçe’nin vaktiyle her şeyi olan, bir numaralı azası, en büyük Türk sporcusu Galip’in hatırası katiyen O’na lâyık bir şekilde anılamamış; Nasuhi Baydar, Tevfik Taşçı, Sait Selahattin, Hayri Celal Atamer, Kemal Onan vs. gibi O’nun en yakın mesai arkadaşlarından veya üstat kalem sahiplerinden istifade cihetine gidilmemiştir.

    Bizim halisâne temennimiz odur ki; bundan 50 veya 150 sene sonra Fenerbahçe Spor Kulübü’nün idaresini ele alacak olan kimseler bir daha böyle hatalara düşmesinler. Ve Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 50. yıl dönümündeki falsoları ve ihmâlkar hareketleri göz önünde tutarak; Fenerbahçe’ye emek vermiş; Fenerbahçe için canla başla çalışmış büyükleri anmak hususunda daha ihtiyatlı ve dikkatli hareket ederek, bizler gibi, hacîl ve mahcup bir mevkiye düşmekten yakalarını kurtarabilsinler. Galip Kulaksızoğlu ayarındaki büyüklerini, O’nun hatırasına hakikaten lâyık olacak şekilde ansınlar…

    Büyük ve vefakâr Türk sporcusu, Fenerbahçe’nin çok değerli ve mümtaz evlâdı Galip Kulaksızoğlu’nun hatırasına, eksilmeyip daima artan bağlılıklarımızın ifadesi içinde, binlerce selam, ihtiram ve imtinan…

    Ragıp Ziya Mağden – 1961

  • En Büyük Türk Sporcusu

    En Büyük Türk Sporcusu

    Yine mi Galip, demeyin lütfen. Onu okudukça hak vereceksiniz. Ragıp Ziya Mağden, 1961 yılında yayınladığı “Fenerbahçe Batamaz” isimli kitabının sonunda Fenerbahçe’den portreler verir. Bunlardan ilki Fenerbahçe’nin kurucusu, futbolcusu, kaptanı ve başkanı, yani her şeyi olan Galip Kulaksızoğlu’na dair. Evet, hatta en büyük Türk sporcusu… Keyifle okumanız dileğiyle…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçeli Galip

    Bana, “En büyük Türk sporcusu kimdir?” diye sorulsa tereddütsüz “Galip Beydir” cevabını verebilirim. Hakikaten onu yakinen tanıyıp da bu hükme varmayacak kimse pek bulunamaz.

    Uzun boylu, sağlam yapılı, kemikli, zayıfça yüzlü, enerji ve irade sahibi, çok iyi ve temiz kalpli, şövalye ruhlu bir insan olan Kulaksızzade  Galip Bey merhumu, bizler, bundan 30-40 sene evvel tanımış ve tartmıştık.

    Arı gibi çalışkan, dikkatli, yüksek seciyeli, kulübün menfaatleri bahis mevzuu olduğu zaman da onun uğruna dünyayı kırıp geçirmekte tereddüt etmeyen; vefakâr, doğru sözlü ve özlü; hepimize kanat germiş; âdil, ölçüsüz derecede büyük ruhlu bir Türk sporcusu idi O…

    Ve yine o zamanların “1” numaralı futbolcusu, hokeycisi, denizcisi, yelkencisi, kotracısı, kürekçisi de yine Galip Bey’di. İstanbul ve Fenerbahçe’nin o zamanki takımlarında daima yer alır; birinci sınıf oyunlar çıkarır; büyük takdirler toplardı. Zeki ve Alâ dahi onun kanadı altında yetişmişlerdi.

    O; Fenerbahçe Spor Kulübü’nün kurucu ve koruyucularından idi. Temeli, direği, bel kemiği, umumi kaptanı, idarecisi, sporcusu, mutemedi, menajeri, her şeyi, her şeyi; sanki ruhu mesabesinde idi.

    Fenerbahçe topluluğundan yetişip de O’na imrenmeyen; onu takdir etmeyen; hatırasına karşı bağlılık göstermeyen bir tek kişi mevcut değildir.

    Sürekli Parlayan Bir Yıldız

    Hem düşünmeli ki Fenerbahçe Spor Kulübü, Sabri Toprak, Şükrü Saracoğlu, Vasıf Çınar, Hamit Hüsnü Kayacan, Ali Naci Karacan, Tevfik Taşçı, Mustafa Elkâtip, Sait Çelebi, Sait Selahattin Cihanoğlu, Hayri Celal Atamer, Hasan Kamil ve Zeki Rıza Sporel, Ali Muhiddin Hacı Bekir, Rüştü Dağlaroğlu, Kemal Onan (bizim Con Kemal), Fikret Kırcan vs. gibi müstesna kabiliyet ve liyakatte idareciler görmüş bir teşekküldür.

    Bunların arasında bu derece temayüz etmek, bu derecede kalp kazanmak; saygı ve sevgi toplamak her cemiyet adamının kârı olmasa gerek… Onun için, bu kadarını kısaca belirtmek yerinde olacaktır ki : Merhum Galip Kulaksızoğlu derecesinde bir kulübe fikren, hissen, ruhen, bedenen ve cismen bağlanmış insanların sayısı hakikaten çok azdır.

    Sosyal ve sportif sahalarda daima temayüz eden; yaşlı-genç herkesin derdi ile bizzat meşgul olan; herkese karşı mutlak bir ahlak, adalet ve dürüstlük içinde muamele eden; herkesin yardımına koşmaktan zevk duyan, böyle yaman bir spor büyüğünün her kulübe nasip olmasını candan dilemeliyiz.

    Zaten o; Ali Sami Yen, Beşiktaşlı Şeref merhum, Vefalı Saim ve Altınordulu Mahmut ağabeyler, Sait Çelebiler, Hamdi Emin Çaplar, Fethi Tahsinler, Yusuf Ziyalar ekolüne mensup bir insan-ı kâmildi. Hiçbir hasis menfaat O’na yaklaşamaz; onu sarsamaz; hak yolundan O’nu ayıramazdı. Son nefesine kadar Türk cemiyetine, Türk sporuna hizmet etmiş; büyük bir ahlak, fazilet ve feragat örneği halinde çalışmış olduğu içindir ki bugün bütün sporcular (yaşlı, genç, eski ve yeni) O’nu büyük takdir ve muhabbetle anmakta ve hatırasını taziz eylemektedir.

    Bir Kabristan Ziyareti

    Fenerbahçe Spor Kulübü; 50. yıl dönümü merasimine, Galip Kulaksızoğlu’nun makberesini ziyaretle başladı. Çok yerinde bir iş yapmış oldu. Ancak bu işin Büyük Galip’in hatırasına lâyık bir şekilde yapıldığı iddia edilemez. Şunun için iddia edilemez ki Galip Kulaksızoğlu’nun mezarını ziyaret faslı oldukça sönük geçmiş; kulüp namına özlü ve manalı bir konuşma dahi yapılamamış; ve Galip’i tanımayan kimselere de, O’ndan bahsetmek vazifesi verildiği için tören hayli tatsız geçmiştir. Bundan maada, 50. yıl töreninde Galip ağabeye ait hatıraların ve yazıların neşri bahislerine gereken önem de verilmemiş; Fenerbahçe’nin vaktiyle her şeyi olan, bir numaralı azası, en büyük Türk sporcusu Galip’in hatırası katiyen O’na lâyık bir şekilde anılamamış; Nasuhi Baydar, Tevfik Taşçı, Sait Selahattin, Hayri Celal Atamer, Kemal Onan vs. gibi O’nun en yakın mesai arkadaşlarından veya üstat kalem sahiplerinden istifade cihetine gidilmemiştir.

    Bizim halisâne temennimiz odur ki; bundan 50 veya 150 sene sonra Fenerbahçe Spor Kulübü’nün idaresini ele alacak olan kimseler bir daha böyle hatalara düşmesinler. Ve Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 50. yıl dönümündeki falsoları ve ihmâlkar hareketleri göz önünde tutarak; Fenerbahçe’ye emek vermiş; Fenerbahçe için canla başla çalışmış büyükleri anmak hususunda daha ihtiyatlı ve dikkatli hareket ederek, bizler gibi, hacîl ve mahcup bir mevkiye düşmekten yakalarını kurtarabilsinler. Galip Kulaksızoğlu ayarındaki büyüklerini, O’nun hatırasına hakikaten lâyık olacak şekilde ansınlar…

    Büyük ve vefakâr Türk sporcusu, Fenerbahçe’nin çok değerli ve mümtaz evlâdı Galip Kulaksızoğlu’nun hatırasına, eksilmeyip daima artan bağlılıklarımızın ifadesi içinde, binlerce selam, ihtiram ve imtinan…

    Ragıp Ziya Mağden – 1961

  • Fenerbahçe Başkanı Hakkı Saffet Tarı

    Rüştü Dağlaroğlu, kitabında Hakkı Saffet Tarı’yı şöyle anlatıyor :

    “Mutasarrıf Saffet Paşa’nın oğlu olan Hakkı Saffet Tarı 1886 da doğdu. Saffet Paşa’nın, Galip’in babası Mustafa Paşa ile yakın dostluğu, bu iki mülkî paşanın oğulları arasında da yakın bir arkadaşlığın doğuşuna neden olmuştur, bu nedenle, Hakkı Saffet, ilk günden itibaren, Fenerbahçe’nin bütün faaliyetlerinde yer almış, dürüstlük ve isabetli görüşleriyle sevilip sayılmıştır.

    Hakkı Saffet, Osmanlı Bankası’nda memurdu. Tevfik Taşçı’dan sonra ve Ayetullah’tan önce, birkaç ay Fenerbahçe’ye reislik yaptı. Emlak ve Eytam Bankası Umum Müdürlüğü’nde bulundu. Türk Ticaret Bankası idare meclisi üyesi iken, 8.9.1952 sabahı, Kadıköy vapurundan çıkarken, Karaköy’de kalp sektesinden vefat etti.”

    Buradaki iki resimden yukarıda olanı Salt Online Osmanlı Bankası arşivinden çıkan fotoğrafı, aşağıdaki ise T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri‘nde bulunan “Emlak ve Eytam Bankası Umum Müdürlüğü’ne Hakkı Saffet’in tayini” belgesi.

  • Hakkı Saffet Tarı

    Hakkı Saffet Tarı

    Dr. Rüştü Dağlaroğlu, kitabında Hakkı Saffet Tarı ile ilgili şunları anlatıyor :

    “Mutasarrıf Saffet Paşa’nın oğlu olan Hakkı Saffet Tarı 1886 da doğdu. Saffet Paşa’nın, Galip’in babası Mustafa Paşa ile yakın dostluğu, bu iki mülkî paşanın oğulları arasında da yakın bir arkadaşlığın doğuşuna neden olmuştur, bu nedenle, Hakkı Saffet, ilk günden itibaren, Fenerbahçe’nin bütün faaliyetlerinde yer almış, dürüstlük ve isabetli görüşleriyle sevilip sayılmıştır.

    Hakkı Saffet, Osmanlı Bankası’nda memurdu. Tevfik Taşçı’dan sonra ve Ayetullah’tan önce, birkaç ay Fenerbahçe’ye reislik yaptı. Emlak ve Eytam Bankası Umum Müdürlüğü’nde bulundu. Türk Ticaret Bankası idare meclisi üyesi iken, 8.9.1952 sabahı, Kadıköy vapurundan çıkarken, Karaköy’de kalp sektesinden vefat etti.”

    Fenerbahçe’nin Tescil Belgesi” yazısında, hani o meşhur “Memlekette terbiye-i bedeniye ve fikriyenin teminine çalışmak ve şübban-ı vatanı mübareze-i hayata ve meşak ve esfar-ı askeriyeye alıştırmak üzere” kuruluş amacını bildiren belgede “Kasadar” olarak geçiyordu ismi.

    Fenerbahçe’yi Kimler Kurdu? Kimler İhya Etti?” yazısında “Merhum Rüştü Dağlaroğlu’nun sözünü ettiği tüzük ile müzede sergilenen nizamname aynı mı, bilmiyoruz ama (ikisini de sırayla aşağıda göreceğiniz) listeler birbirinden değişik… Biz önce ortak isimleri ve aradaki farkları görelim istedik” demiştik. Hakkı Saffet Bey’in adı, “1923 Nizamnamesi’ndeki Listede İsmi Yazılı Olup 1987 Tarihli Kitapta Bulunmayanlar” arasında idi.

    Onları Tanımak Fenerbahçe Tarihini Bilmek : Müessisler” yazısında ise 16. sırada “Kulübü ilk kuranlardan biridir. Emlak ve Eytam Bankası umumi müdürüdür” diye tanıtılmıştı.

    İşte buradaki iki resimden yukarıda olanı Salt Online Osmanlı Bankası arşivinden çıkan fotoğrafı, aşağıdaki ise T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri‘nde bulunan Emlak ve Eytam Bankası Umum Müdürlüğü’ne Hakkı Saffet Bey’in tayin belgesi.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Hakkı Saffet Tarı

  • Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe’ye Nasıl Başkan Oldu?

    “Fener” dergisi yetkilileri, Fenerbahçe’nin meşhur isimlerinden Hayri Celal Atamer’e en güzel hatırasını sormuşlar. Hayri Bey de buna karşılık 1934 yılında Şükrü Saracoğlu’nun Fenerbahçe Başkanı seçilmesine giden süreci kısaca anlatmış. Aslında aşağıda okuyacağınız yazıda sadece sonuç var ama yine de lezzetli satırlar.

    “Neden”i de yine kısaca biz anlatalım…

    Galatasaray ile oynadığımız kavgalı maçtan sonra, spor teşkilatının mühim ismi, İstiklal Madalyası sahibi eski asker Halit Bayrak çıkan olaylara sert bir tepki göstermiş ve (merhum Rüştü Dağlaroğlu’nun anılarında anlattığına göre) “Gerekirse Fenerbahçe’yi kapatırız” demiş. Hani şu Rüştü ağabey’in de karşılık olarak “Fenerbahçe’yi işgal kuvvetleri bile kapatamadı” diye sinirlendiği olay…

    Bizimkiler tabii işini biliyor; hemen bir heyet toplayıp, “Çaresi nedir?” diye danışmak için sıkı Fenerbahçeliliği dillere destan Şükrü Saracoğlu’na gidiyorlar.

    Rahmetli Şükrü Bey, odasında Halit Bayrak da bulunduğu halde, bizimkilere “Siz benim İstanbul’daki eve gidin, bir fotoğrafımı alın, kulübün duvarına asın” diyor, yani “Sıkıysa kapatsınlar”a getiriyor.

    Sinyali alan heyet “Akabinde bir de kongre tertip edip sizi başkan seçeriz” deyince de 16 senelik başkanlığa giden olaylar gelişiyor.

    * * * * *

    Senelerdir yarım sütun yazı yazmamış bir adamın “Fener” için, belki de, en kolay yazılacak bir mevzudur diye “Fenerbahçe’ye dair en güzel hatıralarınız?” suali soruluverirse, o adam ne yapar? Hele o adam, benim gibi kırk beş senelik ömrünün tam 31 senesini Fenerbahçe’nin içinde geçirmiş bulunursa?..

    Yazı yazmak insiyakını bir hayli kaybetmiş olmama rağmen, “Fener” kelimesinin sihirli değneği bana bir cesaret kamçısı oldu. Ve bu sihirli değnek, 31 senenin büyük bir yığın haline getirdiği, acı, tatlı karma karışık hatıralarını canlandırıverdi. Yalnız onları tasnif etmek, sıraya koymak o kadar güç ki…

    14-15 yaşlarında, Kadıköy Sultanisi talebesi… Kulübe ilk girdiğim sene. İçeride, salonda kulübün büyükleri oturduğu için, giremeyerek, yağmurda, karda, arkamda siyah pelerinim bahçede saatlerce dolaşıp eve döndüğüm günler… Ve Fenerbahçe birinci takımında oynayan ve her birini insanların üstünde mahluklar sandığım, kolalı kısa beyaz pantolonlu ve çiçekler gibi sarı-lacivert formalı, temiz yüzlü gençler.. Seneler sonra Kuşdili’ndeki binanın yanışı… Bir tarihin, canlı, sağlam temeli bir varlığın, maddi ve manevi bütün hatıraları ile yersiz yurtsuz kalışı…

    Harap “Union Kulüp”te hummalı bir karınca faaliyetinin göz dolduran, gönül açan neticeleri: Kulüp binası, saha, tribünler, sayısı ona varan takımlar, Galip’in aziz ve temiz elleriyle diktiği yüzlerce ağaç ortasında canlanan, kökleşen ve yükselen Fenerbahçe çiçeği…

    Galibiyetler, mağlubiyetler ve hatta ufak veya büyük sarsıntılar hatıralarımın en zayıf olanlarıdır. Bunlar arasında belki de şahsıma çok yakından taalluk etmiş olmasından dolayı, en güzel hatıram, kafamda hala bütün canlılığıyla yaşayan ve bugünün kulüpçülerine, kulüpçülük ve aile tesanüdü örneği olarak gösterebileceğim bir hadise vardır.

    “İdman Cemiyetleri İttifakı” zamanında ve benim umumi katip bulunduğum bir sırada, Fenerbahçe’ye taallük eden bir hakkın müdafaasında teşkilata karşı yazılan mektubun yazılış tarzında  ve bu hakkı, icabında mahkeme kanalıyla yerine getirteceğimiz şeklindeki iddiamız hoş görülmemiş, o zamanki idare heyetinde bulunan arkadaşlardan Cafer’le bana boykot cezası verilmişti. Bu cezanın infazını, biz müsabakalara girmediğimize göre takımı mağlup addedemeyeceklerinden, stadı Fenerbahçe’nin elinden almak ve hatta kulübü boykot etmek tehditleriyle sağlamak istediler. Bütün bunları görüşmek ve bir karara bağlamak üzere Fenerbahçe müessisler heyeti fevkalade bir toplantıya davet edildi.

    Kulüpte fevkalade günlere mahsus bir hava esiyordu. Toplantıyı ben açtım. Riyasete merhum Sabri Toprak getirildi. Hadiseyi, teati edilen mektuplara istinaden, izah ettim. Uzun ve çok anlayışlı müzakereler oldu, işin akıbetinin ne olacağı ve kulübün boykotu halinde ne yapılacağı uzun uzadıya görüşüldü.

    Bir takrirle nizamnamenin idare heyetine ait maddesinin değiştirilerek bir de ikinci reislik ihdas edilmesini isteyen arkadaşların arzuları yerine getirildi. Ve reislikte ittifakla sayın Şükrü Saracoğlu bırakıldıktan sonra beni ikinci reisliğe, yine ittifakla seçtiler. Bununla demir gibi sağlam Fenerbahçe ailesi hakkında bir mevzu üzerinde kendi uzuvlarından birini, kulübün hayatı pahasına da olsa feda edemeyeceğini göstermiş oluyordu. Spordan aranan istenen gayelerden biri de zaten bu, yani tesanüt ve fedakarlık değil midir?

    Hayri Celal ATAMER