Bundan tam 63 yıl önce bugün, 9 Haziran 1957 tarihinde Fenerbahçe, 50. kuruluş yıl dönümü törenleri kapsamında Dolmabahçe Stadı’nda Fransa’nın Toulouse takımı ile yaptığı maçı 2-2 berabere bitirdi. Fenerbahçe’nin 50. yıl törenleri II detaylarını dönemin Cumhuriyet gazetesinden okuyalım.
Fenerbahçe’nin 50. yılda şansı beraberlikten açıldı. Galatasaray’la yapılan tekaütler maçı 0-0 sona erdi. Genç takım Beyoğluspor genç takımı ile 2-2 berabere kaldı. Nihayet Fransa Kupası’nı kazanan, Aston Villa’yı 2-1 yenen Toulouse ile de (A) takım güzel bir maçtan sonra 2-2 berabere kaldı.
Toulouse maçından önce Fenerbahçe’ye Beden Terbiyesi Umum Müdürü Nizamettin Kırşan teşkilat adına büyük bir kupa verdi. Futbol Federasyonu’nun kupasını ise aza Hasan Ekin verdi. Nihayet Beden Terbiyesi Bölge Müdürü Sait Selahattin Cihanoğlu 1956-1957 lig şampiyonluğunun kupasını verdi, oyuncuları tebrik etti. Kulüp madalyaları dağıttı. Memleketin muhtelif yerleri ve müesseselerinden gelen kupalar takıma verildi.
Fransa’da ve Avrupa’da tanınan bir takıma karşı alınan bu netice cidden iyi idi. Fakat ilk tertip daha evvel değiştirilseydi belki hırsla iyi bir futbol oynayan sarı-lacivertliler sahadan galip ayrılabilirlerdi.
İkinci golde müdafilerin yardımı Şükrü’ye şarttı. Forvette Can çok iyi çalıştı. Fenerbahçe’nin son yarım saatteki tertibi başarılı idi. Fransız takımı ise biraz ağır olmakla beraber iyi futbol oynayan bir ekip. Müdafaaları sert ve inatçı idi. En fazla sağ açık göz doldurdu. Şükrü yediği iki gole rağmen muhakkak üç golü kurtardı.
İlk tehlikeli şutu Bouchouk attı, direğe çarparak döndü. 13. dakikada Necdet’ten sonra Nedim’i geçen iç rahat bir şekilde sağ açığa pas verdi. O da Şükrü’nün sağından topu ağlara yuvarladı. 31. dakikada Şükrü İbrahim’in ayağına atlayarak bir gole mani oldu. Dört dakika sonra Ergun’dan gelen topa Lefter çok güzel bir şekilde vurdu fakat top üst direğe çarparak kurtuldu. Devre 1-0 sona erdi.
İkinci Devre
İkinci devre dördüncü dakikasında geriden ceza sahası kenarında bir pas alan Can güzel bir vuruşla topu Roussel’in bakışları arasında ağlara taktı. 56. dakikada Can ve Niyazi bir fırsat kaçırdılar. 72. dakikada sağdan atılan faul atışını uzaklaştıramadılar. Top önüne düşen Aldo müdafilerin ve Şükrü’nün boş bıraktığı sağ köşeden ikinci golü attı. Bir dakika sonra ve üç dakika sonra Şükrü muhakkak iki golü şahane şekilde kurtardı. 80. dakikada Naci’nin gollük şutu üst direkten döndü. Bir dakika sonra Lefter’den Şeref’e gelen top onun kafa pası ile Niyazi’yi buldu. Onun ilerleyerek attığı ustaca şut beraberlik golü olarak Toulouse kalesine girdi. Biraz sonra Ergun’un şutu direği yalayarak dışarı çıktı. Böylece Fransa Kupası Şampiyonu Toulouse, İstanbul şampiyonu ile 2-2 berabere kaldı.
Toulouse : Guy Roussel, Richard Boucher, Guy Nungesser, Marius Bruat, Rene Pielmelding, Pierre Cahuzac, Said Brahimi, Rene Dereudare, Aldo, Ailus Rytkonnen, Amid Bouchouk
Fenerbahçe’nin ilk Kıbrıs seyahati 1959 yılında gerçekleşti. Türkiye’de nereye gitse beraberinde neşe ve bereket götüren sarı kanaryalar sayesinde bu defa yavru vatan sarı lacivert renklere boyandı. Tapfereritter yazıyor.
Fenerbahçe’nin altın dönemlerinden birini teşkil eden 1958-59 sezonu, Kıbrıs tarihinde de kritik dönemeçlerden birinin geçildiği bir dönem.. 11 ve 19 Şubat 1959’da sırasıyla Zürih ve Londra’da imzalanan Antlaşmalarla Kıbrıs Cumhuriyeti’nin; Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık’ın garantörlüğünde, bağımsız bir devlet olarak 16 Ağustos 1960’ta kurulmasına karar verilmiş..
7 Mayıs 1959’da ise Yunan Başbakanı Konstantin Karamanlis Ankara’yı ziyaretle Türk mevkidaşı Adnan Menderes’le görüşmüş ve varılan mutabakatları pekiştirmişler. Ada’dadaki Türkler de anavatanla bağlarını pekiştirmek istiyorlar.
Kıbrıs tarihinin ivme kazandığı bu ortamda, Kıbrıslı Türklerin sarı-lacivertli takımı Doğan Türk Birliği Türkiye’den renktaşını Lefkoşa’ya davet ediyor. İki kulüp arasında gönül bağı da var: 1938 yılında (bugün Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde yeralan) Limasol’da kurulan Doğan Türk Birliği’nin ilk sarı-lacivert formalarını da Fenerbahçe hediye etmiş..
Fenerbahçenin Kıbrıs’a Daveti
Davete karşılık Fenerbahçe Kulübü “Maçı 3 Haziran’da yapabiliriz” diyor. Zira takvim yoğun: 7 Haziran’da İstanbulspor’la Lig maçı var, ardından 10 ve 14 Haziran’da final maçları (rakip averajla Galatasaray olacak, ancak o tarihte Vefa da potada)..
1 Haziran’da uçakla Lefkoşa’ya giden Müslim Bağcılar başkanlığındaki Fenerbahçe kafilesi asker futbolcuları Can Bartu ve Necdet Çoruh’a yurtdışına çıkış izni alamadığı için bu oyuncularından mahrum.
Karşılaşma öncesinde Fenerbahçe Türkiye Ligi’nde grup liderliğini garantilemişken, Doğan Türk Birliği de Kıbrıs Türklerinin Liginin dördüncü sezonunda lider. İlk iki sezonun (1955-56 ve 1956-57) şampiyonu..
Fenerbahçe Kıbrıs’ta
Kıbrıs’a daha önce Türk takımlarının gitmişliği var. Örneğin 1932 yılında Seyhanspor ağırlıklı Adana Karması maçlar yapmış. Ancak, Türk sporunun büyükleri arasından Kıbrıs’a giden ilk takım Fenerbahçe..
Her şey Marşımızda geçen “Türkün kalbi sende atar” dizesindeki gibi.. Kıbrıs’ta Ankara Palas Oteline yerleşen Fenerbahçe’ye gösterilen ilgi muazzam. Fenerbahçe’nin büyük coşku altında Türk bayrağıyla çıktığı Lefkoşa Taksim Stadı’nda oynanan maçı izleyenlerden biri (yeni devlet kurulduğunda Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacak olan) Kıbrıs Türklerinin siyasi lideri Dr. Fazıl Küçük. Yine dönemin (Hürriyet’le birlikte) en yüksek tirajlı iki gazetesinden Yeni Sabah’ın Lefkoşa bürosu karşılaşmayı kazanacak takım için bir kupa koyuyor ortaya.
Maçta Türkiye’nin “Sarı-lacivertlileri” daha baskın: Yaklaşık 10.000 seyircinin izlediği ve Ahmet Sami Bey yönetimindeki maçı “Özcan Arkoç (Şükrü Ersoy), Seracettin Kırklar, Basri Dirimlili, Avni Kalkavan, Osman Göktan, Akgün Kaçmaz, Mustafa Güven, (kaptan) Naci Erdem, Şeref Has, Lefter Küçükandonyadis, Ergun Öztuna” kadrosuyla oynayan Fenerbahçe Lefter’in üç, Şeref’in bir golüyle daha 28. dakikada 4-0 öne fırlıyor. Maçın sonucu mukadder gibi. Ama önemli olan dostluğun kazanması: Karşılaşmanın ikinci yarısında Doğan Türk Birliği kalesine Fenerbahçeli Özcan Arkoç geçiyor. Fenerbahçe kalesini ise Şükrü Ersoy devralıyor. 60. dakikada kazanılan penaltıyı ise kaleci Şükrü kullanıyor ve Özcan’ın koruduğu kaleye beşinci golü atıyor.
Maç 6-0 bitiyor ve Dr. Fazıl Küçük seyircilerin coşkun tezahüratları altında Yeni Sabah Kupasını Fenerbahçe kaptanı Naci Erdem‘e takdim ediyor.
Maç farklı bitmiş ama ne gam. Kıbrıs doyamamış Fenerbahçe’ye. İkinci bir maç teklifi, Fenerbahçe tarafından yoğun maç programı nedeniyle geri çevrilmek zorunda kalırken, 21 Haziran’da Doğan Türk Birliği İstanbul‘a iade-i ziyarette bulunuyor ve Fenerbahçe’nin genç takımına 6-2 mağlup oluyor…
Fenerbahçe daha sonra Kıbrıs’ı defalarca ziyaret edecek.
Ancak, zamanın hırpaladıkları da var.. 1963’te Kıbrıs’taki ortaklık çöküyor ve 1974’e kadar Kıbrıs Türklerini acı, yokluk ve keder dolu yıllar bekliyor. Limasol’da dört asırlık Türk varlığı sona ererken Doğan Türk Birliği Girne’ye taşınıyor. Maçın kupasını ortaya koyan Yeni Sabah gazetesi 1964’te yayın hayatına son verirken, Lefkoşa Taksim Sahası ise halihazırda BM Barış Gücü (UNFICYP) denetimindeki ara bölgede kalıyor, hatta bir ara (2014) ralli parkuruna dönüştürülüyor.
Fenerbahçe’nin yolu Limasol’la 53 yıl sonra, bu defa Dışişleri Bakanlığı’nın özel izniyle kesişti. UEFA Avrupa Ligi’nde aynı gruba düştüğü AEL Limassol’la 25 Ekim 2012’de Lefkoşa’da karşılaştı ve gülen taraf 72. dakikada Egemen Korkmaz’ın golüyle Türkiye’nin “sarı-lacivertlileri” oldu. Nitekim AEL Limassol da sarı-lacivert renklere sahipti. Bu da bir tesadüf değildi: 1950-57 arasında bu takımın formasını giyen Kıbrıslı Türk yıldız Sevim Ebeoğlu, Rum/Yunan milli renkleri mavi-beyaz yerine başka renk tavsiyesi isteyen Kulüp Başkanı Nikos Solominidis’e, gönül verdiği Fenerbahçe’nin renklerini önermiş; önerisi kabul görünce de İngiltere’ye gidip yeni formaları alıp getirmişti..
Ama 1959’daki ilk ziyaretin Fenerbahçe için anlamı başkaydı. “Yeşil Ada”ya mutlu gitmiş şen dönmüştü Fenerbahçe.. Ve Doğan Türk Birliği kendi liginde şampiyon olurken, Fenerbahçe de 14 Haziran’da ezeli rakibi Galatasaray’ı 4-0’la hezimete uğratmış ve Milli Lig’in ilk şampiyonluğunu kazanmıştı..
30 Mayıs 1968’de büyük bir zafere imza attık… Balkan Şampiyonu Fenerbahçe, futbolda Türkiye’ye uluslararası bir şampiyonluk getiren ilk kulüp oldu. Tapfereritter yazıyor.
1955-56 sezonunda start almıştı Avrupa Kupaları. O sezon ilk kez düzenlenen Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası ve Fuar Şehirleri Kupası’nı (1971’de UEFA Kupası’na evrilecekti) 1960-61 sezonunda Avrupa Kupa Galipleri Kupası izlemiş; Avrupa kıtasının “duvar”lar ve “demir perde”lerle bölündüğü 1945 sonrası “Soğuk Savaş” yıllarında toplumlararası ilişkilere kısmen nefes aldıran bir heyecan başlamıştı.
Sonraları çok uzun yıllar Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığı yapacak olan sarı-lacivertli yönetici Faruk Ilgaz’ın öncülüğünü yaptığı Balkan Kupası; bloklara ayrılmış Balkan coğrafyasına yeni bir kültürel etkileşim alanı açacaktı. 1960’lara girildiğinde üç parçaydı Balkanlar: 1952 yılında elele NATO’ya giren Türkiye ve Yunanistan, 1955’te kurulan Varşova Paktı’nın kurucu üyeleri Bulgaristan ve Romanya, sosyalist yönetimlere sahip olmalarına rağmen Varşova Paktı dışında konumlanan Yugoslavya ve (kurucu üyelerden olmasına rağmen 1960’a doğru Pakt’tan hızla uzaklaşan) Arnavutluk.
Avrupa, bu tür bölgesel şampiyonaların yabancısı değildi. Nitekim, Orta Avrupa kulüpleri de iki Dünya Savaşı arasındaki dönemde (1919-1939) Mitropa Kupası adı altında kozlarını paylaşmışlardı (1927-1939). Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nın doğduğu 1955 yılında Mitropa Kupası da lig ikincilerini kapsayacak şekilde canlandırıldı. Kıtanın diğer ucunda ise Fransız, İspanyol, İtalyan ve Portekiz kulüpleri arasında 1949’dan beri Latin Kupası oynanıyordu bile.
Sadece Fenerbahçe
1960-61 sezonunda ilk kez oynanan Balkan Kupası’na basında sıklıkla “Balkan İkincileri Kupası” şeklinde atıfta bulunulmasının da 1955 sonrasındaki Mitropa Kupası gibi bir mantığı vardı. Lig ve Kupa şampiyonları Avrupa Kupalarına gidiyor, Lig ikincisi onca emeğe rağmen resmî dış temastan mahrum kalıyordu. Bu nedenle Balkan Kupası’nın statüsü de “Avrupa Kupalarına katılamayan en başarılı takım”ı gözetecek şekilde hazırlandı. 1960-61’de Fenerbahçe, 1961-63’te Fenerbahçe ve Galatasaray, 1963-64 ve 1964-66’da Beşiktaş ve 1966-67’de Fenerbahçe katılmıştı Balkan Kupası’na.
Katılımcılardan Beşiktaş ve Galatasaray pek bir varlık gösterememiş, buna karşılık Fenerbahçe 1960-61’de şampiyonluğun eşiğinden dönmüştü. Önce AEK deplasmanında, ardından İstanbul’daki maçta Steagul Roşu (Kızılbayrak) Braşov’a karşı öne geçmesine rağmen birer puana razı olan Fenerbahçe (maç fazlasıyla) lider gittiği Braşov deplasmanından puan çıkaramayınca ümidini yitirmişti.
Ancak 1966-67 sezonunda (daha sonradan Eskişehirspor’e altın dönemini yaşatacak olan) Teknik Direktör Abdullah Gegiç’in çalıştırdığı Sarı Kanaryalar grubunda Arnavut Partizani Tirana, Bulgar Çernomore Varna ve Romen UTA Arad’ı geride bırakarak final oynamaya hak kazandı. Diğer finalist ise grubunda Bulgar Lokomotif Sofya, Romen Farul Köstence ve Yugoslav Vardar’ı geride bırakan Yunan AEK Atina idi (o sezon Balkan Kupası şimdiki Şampiyonlar Ligi’nin ilk formatı gibi oynanmıştı).
AEK, Türk futboluna uzak bir kulüp değildi; zira 1924 yılında İstanbul’dan göçen Rumlar tarafından kurulmuş ve Türkiye’den gelen futbolcular da formasını giymişti. Örneğin efsanemiz Lefter Küçükandoniadis de 1964-65’te sakatlanana kadar beş maç sarı-siyahlı formayı sırtına geçirmişti.
Kupadan Önce Kura
Fikstür sıkışıklığı nedeniyle 1967-68 sezonunda sarkan Kupa’da Fenerbahçe 11 Ekim 1967’de Atina’da finalin ilk ayağında AEK karşısına çıkarken başında artık ünlü Macar antrenör Ignac Molnar vardı (AEK’da da bir başka Macar antrenör Gene Çaknadi). 3 gün önce Türkiye Ligi’nde Galatasaray karşısında aldığı 2-0’lık galibiyetin moraliyle sahaya çıkan Fenerbahçe, 11 Ekim 1967’deki bu ilk maçı 2-1 kaybetmişti. 61 kez Yunan milli ve iki kez gol kralı Dimitrios “Mimis” Papayannu’nun frikik golüne Ercan Aktuna karşılık vermiş, ancak ilk yarının bitimine üç dakika kala (1955-58 arasında Beyoğluspor ve Beşiktaş’ta da forma giymiş) Alekos Sofyanidis’in penaltısı skoru tayin etmişti.
26 Ekim’de İstanbul’da oynanan rövanşta şampiyon olacak takıma kupasını vermek üzere FİFA Başkanı İngiliz Stanley Rous da şeref tribününde yerini almıştı. Fenerbahçe maçı Ercan Aktuna’nın 45. dakikadaki penaltı golüyle 1-0 kazanmıştı. Ancak bu skor (deplasmanda atılan gol avantajı uygulanmadığından) kupayı kazanmasına yetmemiş, şampiyonluk üçüncü maça kalmıştı (Fenerbahçe 16, AEK 1 korner kullanmıştı).
“Kupayı” bu maçta kazanamayan Fenerbahçe “kurayı” kazanmıştı. FİFA Başkanı Rous’un uğurlu eli üçüncü maça evsahipliği yapacak takım olarak Fenerbahçe’yi seçmişti. Maçın tarihi 9 Kasım 1967 olarak belirlendi. Maç berabere biterse uzatılacak, eşitlik yine bozulmazsa kupa iki takım arasında paylaşılacaktı.
Ancak kader ağlarını örüyordu. Önce AEK kulübü 9 Kasım’a iki gün kala mazeret öne sürdü: Yunanistan’ın önceki günkü milli maçında oyuncuları sakatlandığından gelmek istemiyorlardı.
Gergin Siyasi İlişkiler
17 Ocak 1968’e ertelenen maç da oynanamadı. Zira Türk-Yunan siyasi ilişkileri bir kez daha geriliyordu. 21 Nisan 1967’de Yunan ordusu içindeki bir cunta, bir askeri darbeyle yönetime el koyarak (1974’ta Türkiye’nin Kıbrıs Barış Harekatı sonucunda devrilecek) bir diktatörlük rejimi kurmuştu. Kıbrıs Barış Harekatından bir hafta sonra Türk futbolunun üç büyükleri arasında oynanan ve Fenerbahçe’nin şampiyonluğuyla biten Türk Silahlı Kuvvetlerine yardım amaçlı turnuva ise ayrı bir yazının konusudur.
1967’de Yunanistan’daki Askerî Cunta, Kıbrıs’ı Yunanistan’la birleştirme (Enosis) hedefine ulaşmak için Keşan ve Dedeağaç görüşmelerinde Türkiye’yle pazarlığa kalkışmış, bundan sonuç alamayınca 15 Kasım’da Kıbrıs’ta Boğaziçi ve Geçitkale köylerine karşı saldırılar düzenlenmiş, bu saldırılara Yunan birlikleri de katılmıştı. Türkiye’nin Antlaşmalardan doğan müdahale hakkını kullanacağı yönündeki ihtarı üzerine bu buhran son bulmuş ve Yunanistan, BM gözetimi altında Ada’dan kuvvetlerini çekmek zorunda kalmıştı.
1968 yılında diplomasiye yeniden şans verilirken, futbolda da ortam yumuşamaya başladı. Hatta Balkan Kupası’nda yine Fenerbahçe ile Gençlerbirliği’nin ülkemizi temsil ettikleri 1967-68 sezonu maçları da 1968 Şubat’ında (daha bir önceki sezonun şampiyonu belli olmadan) oynanmaya başlamıştı. Ve hatta, Fenerbahçe ile AEK bu defa aynı gruba düşmüş ve 3 Nisan’da Atina’da oynanan maçı 3-1 AEK kazanmıştı. İstanbul’daki rövanşı ise Fenerbahçe 3-0’la kazanacaktı. 1966-67 sezonunun finalinin ise nihayet 30 Mayıs 1968’de oynanması kararlaştırıldı.
Maçın oynandığı tarih itibarıyla Fenerbahçe Ligi şampiyon kapatmış ve 14. Türkiye şampiyonluğuna ulaşmıştı. Bu sonuçla üçüncü kez düzenlenecek olan Cumhurbaşkanlığı Kupası’nda ilk kez oynamaya da hak kazanmıştı. Türkiye Kupası’nda ise yarı finale yükselmişti sarı-lacivertliler. Yunan Ligi’nde lider AEK ise 10 Haziran’da resmen şampiyonluğunu ilan edecekti.
Kampa Giriyoruz
Fenerbahçe maç için Moda’da kampa girerken, Yunan futbolcular da Topkapı Sarayı’nı gezmişlerdi. Bulgar Todor Bekirov’un yönettiği İnönü Stadı’ndaki gece maçına Fenerbahçe Yavuz Şimşek, Şükrü Birand, Levent Engineri, Selim Soydan, Ercan Aktuna, Yılmaz Şen, Ogün Altıparmak, Nedim Doğan, Abdullah Çevrim, Ziya Şengül, Yaşar Yiğit onbiriyle çıktı. İki yıldız Can Bartu ve Şeref Has sakatlıkları nedeniyle kadroda değillerdi.
5 gün önce Ligde şampiyonluk turunu atan Fenerbahçe’nin hızına Yunanistan şampiyonu maç boyunca yetişemedi. Daha 2. dakikada Selim Soydan’ın serbest vuruşunu kafayla Manyateas’ın koruduğu kaleye gönderen Ogün Altıparmak gol perdesini açan isimdi. 31. dakikada ise kendine yapılan faulün atışını kullanan yine Selim Soydan’dı. Adeta uçarak topu kafayla filelere “gömen” ise Yılmaz Şen. İlk yarı 2-0 Fenerbahçe’nin üstünlüğüyle biterken AEK 45 dakika boyunca Fenerbahçe kalecisi Yavuz Şimşek’e ulaşan bir akın yapamamıştı.
İkinci yarı AEK kalesine geçen Serafidis ise 69. dakikada Fenerbahçe’nin o sezonki en güzel golünü yedi. Selim Soydan’ın pasını, durduğu yerde sağ ayağıyla havalandıran Ogün Altıparmak sol ayağıyla patlattığı şutla Yunan kalesini bir kez daha düşürmüştü: 3-0. Maçın gerisinde ise oyunu rölantiye alan Fenerbahçe ve bu durumdan istifade ederek tek golünü atan AEK’i izledi İstanbul seyircisi.
Efsanevi Sezon
Bu sadece o sezonun ikinci kupasıydı. 23 Haziran’da Türkiye Kupası’nı, 28 Haziran’da da Cevdet Sunay’ın elinden Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı kazanan Fenerbahçe bir sezonda dört kupa kazanarak benzersiz bir başarı yakalamıştı. Müteakip sezonda da Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda “Dünya şampiyonlarının şampiyonu” Manchester City’yi eleyerek zaferlerle dolu yürüyüşünü sürdürecekti.
Balkan Kupası ise, 1971’de UEFA Kupası’nın ihdas edilmesiyle önemini yitirmeye başladı. 1981’e kadar Avrupa Kupalarına kesintisiz katılan Fenerbahçe, 1968’den sonra bu kupaya iştirak etmedi (Beşiktaş 1972-73, Galatasaray ise 1990-91 sezonuna kadar katılmaya devam etti). Bu dönemde Balkan “ikincileri” yerine daha alt sıralardaki takımların, bir süre sonra ise İkinci Lig şampiyonlarının katılması ilgiyi bir hayli azalttı. 1991-92’de Sarıyer ve 1993-94’te Samsunspor da (bir önceki sezonun 2. Lig şampiyonuydu) bu kupayı müzelerine götürdüler. 1995’te UEFA Inter-Toto Kupası’nın ihdasından bir sezon önce de Balkan Kupası tarihe karıştı.
Balkan Kupası bugün Fenerbahçe’nin müzesinde… Peki yıllar sonra bile mutluluktan tebessüm ettiren ne mi kaldı?
Maçın bitimiyle sahaya dolan binlerce Fenerbahçeli taraftarın görüntüleri..
Balkan şampiyonluğu anısına bestesi Rüştü Demirci, güftesi Zeki Tükel’in, “Tükel Plakçılık”tan çıkan “Şampiyon Fenerbahçe” şarkısı ve plağı..
Ve elbette, Fenerbahçe’nin Türkiye’ye uluslararası kupa kazandıran ilk kulüp olmasının gururu…