1926 yılında yayınlanan Aylık Mecmua’nın “Spor Kulüplerimizin Hayatını Tetkik” köşesinde Altınordu Spor Kulübü hakkında kısa bir yazıya rastladık. Spor Tarihçisi Serhan Oytun Eroğlu‘nun değerli çalışmaları müstesna, hakkında hiçbir araştırma yapılmamış olan Altınordu, Türk futbolunun bir bölümüne gerçekten ehemmiyetli bir damga vurmuştu. Küçük de olsa bir katkı yapabilmek ümidiyle yazıyı sizlerle paylaşmak istedik.
Yabancıları Çıkarıp Yalnız Türklerden Mürekkep Bir Takımla İlk Defa Ortaya Çıkan Altınordu’nun Hayatı
Altınordu, Türk kulüpleri içinde mazisi en parlak bir müessesedir. Denilebilir ki hiçbir kulüp spor hayatında Altınordu kadar hâkim bir devreye nail olamamış, bu hâkimiyeti Altınordu kadar kahir muzafferiyetlerle kazanmamıştır. Mesela Fenerbahçe ile Galatasaray kulüpleri İstanbul şampiyonluğu etrafında senelerden beri köşe kapmaca oynar gibi bir tevazün arz ederler. Hâlbuki Altınordu’nun parlak günlerinde hiçbir kulüp onun için tehlikeli bir rakip olamamıştır.
Lacivert-Kırmızı forma ile spor hayatına atılan bu kulüp 1909 tarihinde teşekkül etmiştir. Galatasaraylılar Macaristan turnesinden avdet ettikten sonra Aydınoğlu Raşit Bey’le arkadaşları (Terakki-Progre) unvanı altında bir futbol takımı teşkil etmişler ve 1912 senesinde büsbütün milli bir heyet halinde “Altınordu” namıyla toplanmışlardır.
O zamana kadar gerek Fenerbahçe, gerek Galatasaray kulübünde Alman, Rum, Ermeni futbolcular vardı. İlk defa olarak bütün oyuncuları Türk gençlerinden mürekkep olmak üzere meydana çıkan heyet Altınordu’dur. Bu şeref senelerinde Altınordu’nun başında Raşit, Safvet, Alaaddin, Behçet, Şefik, Abdullah, Hayri, Hamdi, Suphi, Mahmut, Cemil Suat, Tevfik, Nuri gibi azimkâr gençler vardı. Bütün azanın birbirine karşı hürmet ve muhabbeti pek büyüktü. Bu mütekabil muhabbet, sonra herkesin kulübe karşı merbutiyeti sayesindedir ki Altınordu’yu yıkmak için uğraşanlara rağmen onu yaşatmak kabil olmuştur.
Birçok buhranlardan, sarsıntılardan sonra maalesef acı bir sükûn devresi çökmüş olmakla beraber Altınordu’nun eski emektarları, temiz ve azimkâr bir gençlikle el ele vererek parlak günleri ihya etmek için hazırlanıyorlar.
Futbol takımı, bütün İstanbul’da hemen hemen profesyonelliğe doğru giden cereyana rağmen temiz, zinde (belki biraz tecrübesiz) fakat çok azimkâr oyunculardan mürekkeptir.
Denizciler, kulübün en faal gençleridir. 1925’de deniz yarışlarına yalnız bir futa ile iştirak edildiği halde 1926 Beykoz yarışlarında Altınordu bayrağını taşıyan futaların adedi yediye baliğ olmuştu.
Futbol – 1912’den itibaren Altınordu ikinci takımı temayüz etmeye başlamış ve Ermenilerin Masis, Arkasi, Rumların Olimpiya, Milon gibi kulüplerini mağlup etmiştir.
1914’den itibaren Altınordu da dâhil olduğu halde altı kulüp tarafından bir birlik heyeti teşkil edildi. Bu birlik senelerce müsabakaları idare etti ve her sene İstanbul şampiyonluğu muntazaman tespit edildi. O kadar ki bu muvaffakiyet şimdiki federasyona bir türlü nasip olmamıştır.
Aylık Mecmua – Ekim 1926 Sayısı (Altınordu Spor Kulübü)
Hüseyin Zeki Bey ve İlhami Bey… 1913 Mayıs’ında yapılan bir maçta Fenerbahçe, Galatasaray’a 6-0 yenilip de bir gazete “Galatasaray İstanbul şampiyonu oldu” yazınca, iki Fenerbahçeli kağıt kaleme davranmışlar. Ve halihazırda şampiyon takımın Fenerbahçe olduğunu itiraf ettirip, “Biz onu kastetmedik vallahi” dedirterek gazeteyi yazdığına yazacağına pişman etmişler.
Spora ait olarak her hafta yazmakta olduğunuz makaleleri muntazaman okumaktayım. Fakat maatteessüf, işbu makaleleri yazan muharrir efendinin hissiyatına kapılmakta olduğu pek bariz bir surette görülüyor.
Mesela bu haftaki makalesinde “Galatasaray Kulübü 1913 senesi şampiyonluğunu ihraz eyledi” demesinden kendisinin her halde mezkur kulübün mensubu olduğuna veya tarafdarı bulunduğuna hükmetmemek kabil olmuyor. Çünkü muharrir efendinin bilmesi icab ederdi ki : Bir kulübün bir senenin şampiyonluğunu ihraz etmesi için o kulübün o sene zarfında “İttihad” kulübüne dahil bulunan bilcümle kulüplerle ve her biriyle ikişer defa olmak üzere müsabakaya girişmesi lazım gelir.
Bu suretle şayet o kulübün kazanmış olduğu sayılar yekunu diğer kulüblerin sayıları yekunundan fazla olursa o senenin İstanbul Şampiyonluğu’nu ihraz eder ki o zaman “İttihad” kulübünde müteşekkil heyet tarafından resmen ilan olunur ve şampiyonluğunu kazanan kulübün ismi “şild”e hak ettirilerek kendisine tevdi edilir. Halbuki bu sene harp dolayısıyla böyle muntazam müsabakalar tertip olunamadı. Yalnız bir takım kulüplerin menfaatine olmak üzere ve İngiliz gençlerinin İstanbul’da bulunmasından bilistifade hususi müsabakalar tertip edildi.
İşte Galatasaray ile Fenerbahçe kulüpleri arasında icra olunan müsabaka da ancak böyle hususi bir müsabakadan ibarettir. Ve Galatasaray kulübü için “mev’ud kupayı ihraz etti” denilmesi ancak efkar-ı tağlidden ibarettir. Yoksa bunun dediğimiz gibi şild ile hiçbir münasebeti yoktur. Yalnız müsabakaları tertip eden kulüp tarafından böyle bir kupa ihda olunmuştur.
Binaenaleyh bugün Fenerbahçe Kulübü resmen İstanbul şampiyonluğunu muhafaza ettiği gibi “şild” de kendi nezdindedir.
Muhterem Tasvir-i Efkar’ımız sütunlarını “spora” aid makalelere tahsis etmekle bu memlekete pek büyük hizmetler ifa etmektedir. Yalnız şurasını unutmamalıdır ki yazılacak makaleler kabil olduğu kadar bitarafane yazılmalıdır. Yoksa böyle bir taraf ilzam olunmakla diğer tarafın şevki kırılacağı tabiidir. Bu suretle de sporun terakkisine hizmet edilmiş olmayacak ve belki de makus bir netice elde edilecektir. Şimdi her halde ümid ederiz ki işbu makale-i aciziyi de ceride-i feridelerinin bir köşesine derc etmekle bitarafgirliğinizi ispat etmiş olacaksınızdır.
Spor heveskaranından ve Karilerinizden Hüseyin Zeki
İlhami Bey’in Mektubu
Şampiyonluk
Evvelki günkü Tasvir-i Efkar’da spora ait bir makale nazar-ı dikkatimi celbetti. Mezkur makalede geçen Pazar günü Kadıköyü’nde Union Kulüb’de icra olunan müsabakaların tarz-ı cereyanı, bilhassa futbola ait olan ciheti bir ehemmiyeti mahsusa ile zikrediliyor, ve sahib-i makale tarafından Galatasaray kulübüne İstanbul şampiyonluğu unvanı veriliyor. Ben spor müntesibi olmaklığım hasebiyle bu kadar mühim ihsana dayanamadım. Hakikat-i meselenin tavzihi için bir iki satır karalamaya cesaret ettim. Makalede deniyor ki:
“Kadimen birinciliği ihraz ederek esbab-ı adiyeden dolayı geçen senenin ligine iştirak edemeyen Galatasaraylılar bilahare tanzim-i sunuf eylediler, ve bu müsabakada Fenerbahçe’ye bihakkın galebe çalarak 1913 senesi İstanbul şampiyonu unvanını kazandılar”
Şimdi söz benim. Filhakika o günkü müsabakada Fenerbahçe mağlup düştü. Fakat bu mağlubiyet hiçbir zaman kati değildir. Olabilir ki lig dahilinde birinciliği kazanmış bir kulübü diğer bir kulüp mağlup edebilir. Lakin bu galibiyetle birinciliği yani şampiyon unvanını alamaz. Bir kulübün şampiyon olabilmesi, her sene futbol mevsiminde lig heyeti tarafından tertip olunan müsabakalara dahil olması, ve o müsabakalarda usulü dairesinde ihraz-ı tefevvuk edebilmesi ile kaimdir. Binaenaleyh Fenerbahçe ile Galatasaray arasında yapılan bu müsabakada şampiyonluk mevzubahis olamaz. Maksadım Galatasaray’a tariz değildir. Kendilerini tebrik ederim. Lig dahilinde birinciliği kazansınlar, ben de o zaman onları kemal-i samimiyet ve hararetle alkışlarım. Fakat halihazırda şampiyon Fenerbahçe’dir.
Türk futbolunun ilk yıllarına dair kitaplar raflarda gözükmeye devam ederken, dönem gazetelerini kaynak olarak kullanan “özenli” yayınların hâlâ çok az olduğunu görüyoruz. Yazdığı kitabı anlatırken “… bütün külliyatı taradım. Futbolla ilgili Osmanlı’da ne çıktıysa okudum” diyerek, yüksekten uçan yazarlar var. Ama aynı yazarların kitaplara koyduğu gazete kupürlerinde -“İstanbul Şampiyonu Fenerbahçe” tabirini metinden atmak gibi- keyfi temizlikler (!) yaptığı veya önceki kitaplarda yapılan hataları (başka araştırmacılardan intihal yaparak) sonradan ortadan kaldırdıkları göze çarpıyor. Yakın gelecekte bunlarla ilgili detaylı raporlar hazırlanacaktır ümidini sürdürürken, biz Fenerbahçe’nin ilk şampiyonluk kupasını kazandığı 1912 yılında İstanbul futbolu gazetelerde nasıl yer almış, ona bakalım istedik.
Gerçi fazla bir detay yok… Dönemin Tanin gazetesinde, sadece Cuma ve Pazar liglerinin sıralaması verilmiş ama yazının diğer bölümleri de oldukça ilginç. Türkiye’de futbolun yaygınlaşmasına nasıl bakıldığını okurken sık sık tebessüm edeceksiniz.
Unutmadan… İki önemli husus var…
Birincisi, 1912’de İstanbul’da bir Cuma Ligi düzenleniyor olması. Malumunuz, bütün külliyatı tarayanlar (!) her nasılsa bunu gözden kaçırmışlar ve tarihi bambaşka bir şekilde yazmışlardı.
İkincisi de Korintiya isimli bir kulübün varlığı… Aşağıdaki ilk kupürde bahsi geçen Korintiya ismine, o tarihten bir buçuk sene sonra, yine aynı gazetede, bu defa başka bir kupürde rastlanıyor ve Rumblers’ı oluşturan takımlardan biri olduğu yazılıyordu. Umuyoruz ki ileride karşımıza daha fazla detay çıkar.
Gazetelerin tarihlerini bilerek yazmadık. Yine malum, bu tip bilgilerin “yürüme” ihtimali var. Ne de olsa arşivler halka açık; “yürüten yazarlar” arayıp bularak yeni kitaplarında düzeltme olarak yayınlayabilirler. Bulamazlarsa bizim kitabı beklesinler…
Bütün şarka çökmüş olan bir hastalık vardır : Bataet
Garp, bütün alem-i medeniyet baş döndürücü bir sürat, şayan-ı hayret bir intizam mihengi ile koşar ve çalışırken bizim vücutlarımız, sanki kımıldadıkça incinecekmiş gibi, hareketten korkar, kaçar. Bunun sebebi nedir? Şüphesiz ki “spor” denilen eğlencelere ehemmiyet vermemektir. At koşuları, velospit müsabakaları, otomobil yarışları bir milli hareket ve faaliyete, gayrete, saiye sevk eden avamilin en mühimlerinden birini teşkil eder. Avrupa’da spora ve bu meyanda “futbol” ve patinaj gibi meraklı ve nafi eğlencelere gayet büyük ehemmiyetler verilir. Bunlar için kulüpler, cemiyetler teşkil edilir, gayet mühim müsabakalar tertip olunur, gazeteler bunları pek büyük bir dikkatle takip ederler. Milletler arasında müsabakalar yapılır. Sporda ve bilhassa futbolda en ileri gidenler İngilizler, en geride kalanlar da Fransızlardır. Salim bir vücutta, salim bir fikir kaidesinin bilhassa asrımızda kesb-i ehemmiyet ettiği için hiçbir millet spora lakayd kalamaz; Fransa da son seneler zarfında bütün gayretini bu tarafa tevcih etmişti. Son spor mevsimi Fransa’da birçok mühim müsabakalarla geçti. Fransızlar İngilizler arasında futbol müsabakaları tertip edildi. Fransa’da spora karşı günden güne bir merak uyandı.
Halbuki bizler entarimizi giyerek evlerde oturmayı pek seven şarklılar, yakın zamana kadar bu gibi pek nafi eğlencelere lakayd kalıyorduk. Şayan-ı memnuniyettir ki son birkaç sene zarfında bilhassa Türk gençleri spora ehemmiyet vermeye başlamışlardır. Yarın için zinde, kavi, faal bir gençlik yetiştirmekte ne kadar büyük ihtiyaç olduğunu bilenler bundan pek ziyade memnun olacaklardır.
Haber aldığımıza göre alelade Eylül ile Nisan arasını işgal eden futbol mevsiminde bu sene icra edilen müsabakalara iştirak etmiş olan muhtelif futbol kulüplerinden Cuma ve Pazar günleri oynamak üzere ayrılan iki heyetin müsabakalarının neticesi bervech-i atidir :
Cuma Günleri Oynayanlar
Anadolu Kulübü – 12 puan kazanmıştır.
Üsküdar İdadisi – 10 puan kazanmıştır.
Mercan İdadisi – 9 puan pazanmıştır.
Şark Kulübü – 8 puan kazanmıştır.
Şehremini Kulübü – 5 puan kazanmıştır.
Vefa İdadisi Kulübü – 2 puan kazanmıştır.
Kabataş Kulübü – 1 puan kazanmıştır.
Bu Cuma günü oynayanlar meyanına dahil olan Ticaret-i Bahriye Kulübü muhalif nizam-ı hareket ettiğinden bu listeye dahil değildir. Görülüyor ki bu liste Cuma günü oynayanlardan mürekkep olduğu için hemen hemen münhasıran Türklerden mürekkeptir. En başta birinciliği ihraz eden Anadolu Kulübü ise kamilen Türklerden ibarettir. Binaenaleyh futbol müsabakalarının Türkler arasında da müzahir-i rağbet olduğunu görerek memnun olmak icap eder. Pazar günleri oynayanların ihraz ettikleri sıra ise bervech-i atidir :
Pazar Günleri Oynayanlar
(İstanbul Şampiyonu) Birinci : Fenerbahçe Kulübü
İkinci : Strugglers Kulübü
Üçüncü : Kadıköy Kulübü
Dördüncü : Korintiya Kulübü
Cuma günü oynayanlar arasında birinciliği ihraz eden Anadolu Kulübü “Union Kulübü” tarafından mev’ud “şampiyona”yı ahz eylemiştir.
Geçen futbol mevsimine ait olan şu netayiç gösteriyor ki artık bizde de futbol gibi spor müsabakalarının kıymeti anlaşılmış, yavaş yavaş bu hususta çalışılmaya başlamıştır. Fakat koca İstanbul’da ve Memalik-i Osmaniye içinde müsabakaya girişmiş olduklarını gösterdiğimiz heveskaran miktarı o kadar azdır ki buna bakarak müsterih olamayız. Her tarafta sporun taammüm, müsabakaların tezyid ettiğini görmek en büyük emelimizdir. Bu memleketi kurtaracak şey bünyesi ve ruhu kavi bir gençlik kuvvetidir. Ruh okumakla, ta’biye de spor yapmakla kuvvetlenir. Bunları yapmadıkça istikbali taşımak hiçbir omuzun karı olmayacaktır.
Tanin Gazetesi / 1912 / 1912 Yılında İstanbul Futbolu
Tanin Gazetesinden
Not : Dünkü Pazar günü Kadıköy’de (Union Club)da lig maçına ait (Rumblers) ve (Telefon) kulüpleri arasında bir müsabaka yapıldı. Oyun pek güzel oldu ve neticede herkesin ümidi hilafında, Rumblers bire mukabil iki gol ile Telefonculara galip geldi.
Karilerimize başka bir nüshamızda (lig maçı) ait uzun malumat vereceğimizi vaat ile bu iki kulüp hakkında şimdi bazı şeyler söyleyelim.
(Rumblers) : – Bu sene teşekkül etmiş bir kulüptür. Heyet esbak (Moda), sabık (Korintiya) ve (Kadıköy) azalarından mürekkeptir.
(Telefon)un isminden dahi anlaşılacağı veçhile telefon hududunu tesis eylemek üzere şehrimizde bulunan zanaatkarlardan mürekkep bir İngiliz kulübüdür.
Tanin Gazetesi / 1913 / 1912 Yılında İstanbul Futbolu
Bugün konuk bir yazarımız var. Türk sporunun hurafe, mugalata ve mübalağa dolu tarih yazımına “Belgeler konuşur” diyerek özgün ve tutarlı bir bakış açısı getiren Serhan Oytun Eroğlu, harf devriminden önceki kaynakları taramak suretiyle çok ciddi bir veritabanı oluşturdu. Bazı “işime geldiği kadar söylerim” tipi yazarların aksine, eksik gedik bırakmayan yorumuna daha çok mecrada rastlamak ve kitaplarda buluşmak temennisiyle diyelim. Ve “Tarihteki İlk Beşiktaş-Fenerbahçe Maçı Neden Oynanmadı?” sorusunun yanıtı için sözü kendisine bırakalım…
1921 yılının Nisan ayında düzenlenen ikinci Galatasaray Kupası, hatırlarda en çok da oynanamayan Beşiktaş-Fenerbahçe maçı ile kaldı. İki takımın eşleştiği ikinci tur maçlarından hemen önce turnuva nizamnamesinde değişiklik yapılınca, Beşiktaş maç günü turnuvadan çekilmek zorunda kaldı. Fakat konunun bilinmeyen yönleri var. Bunlardan biri de, kupadan sarf-ı nazar eden Beşiktaş’ın Sarı-Lacivertlilerle aynı saatte, -hususi bir maçta da olsa- yine de karşılaşmak istemesi ve bu yönde bir teklifte bulunması..
İlki 1920 yılında, Galatasaray’ın kuruluşunun 15. yıldönümü münasebetiyle düzenlenen Galatasaray Kupası’na, 1921’de İstanbul’un resmi mahiyetteki 3 liginden de kulüpler davet edildi. İstanbul Futbol Birliği Ligi’nden Galatasaray dışında Fenerbahçe ve Anadolu; İstanbul Türk İdman Birliği Ligi’nden Vefa, Darüşşafaka, Beylerbeyi ve Hilal, Pazar Birliği’nden Stella, bu sezon hem İstanbul Türk İdman Birliği Ligi’nde hem de Pazar Ligi’nde mücadele eden Beşiktaş, ve son olarak bir Ermeni karma takımı olmak üzere toplam 10 takım kupada boy gösterdiler.
14 Nisan günü Galatasaray Sultanisi’nde yapılan kur’a çekiminde Stella ile eşleşen Beşiktaş, bu İngiliz-İtalyan-Rum karması takımı 2-0 ile turnuva dışı bıraktı.
İkinci Turda Fenerbahçe-Beşiktaş Eşleşiyor
17 Nisan’da oynanan maçlardan sonra..“…Neticede Pazar gününün galipleri Vefa, Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray kulüpleridir ki çekilen kurada önümüzdeki Cuma günü kimlerin karşılaşacağı tayin edilip ber vech-i ati tespit edildi: Beşiktaş-Fenerbahçe, Galatasaray-Vefa, Hilal-Ermeni muhtelit takımı karşılaşacaklardır. Fenerbahçe-Beşiktaş müsabakası her halde Cuma gününün en ehemmiyetli ve en heyecanlı bir oyunu olacaktır. Temaşaya pek layık ve hararetli bir suretde cereyan edeceği şimdiden tahmin edilmektedir.” (1)
“Pek Gülünç Bir Hale Giren Turnuva…”
İkinci tur kur’alarının çekilmesinin ardından, “..turnuva heyeti, nizamnamenin beşinci maddesinin kendisine bahşettiği salahiyete istinaden (yetkiye dayanarak)” (2), turnuvanın kalan maçlarında her kulübün sadece kendisine kayıtlı oyuncularla sahaya çıkabileceği yönündeki hükmü içeren bir ta’mim hazırlayarak kulüplere gönderdi. Tarih: 18 Nisan 1921
Kur’aya göre Beşiktaş ve Fenerbahçe 22 Nisan günü karşılaşacaklardı. Ama…
“Fenerbahçe-Beşiktaş——Çekilen kura mucibince ilk oyun Beşiktaş ile Fenerbahçe arasında idi. Müsabakaların muntazam bir program tahtında icrası ve karışıklığa meydan vermemek için, Galatasaray Kulübü hafta içinde turnuva müsabakasına iştirak eden kulüplere birer tezkere yazarak her kulübün kendi oyuncularıyla isbat-ı vücud etmelerini bildirmişti. Fakat Beşiktaşlılar Union Kulüp’ten Bekir ve sabık Union Kulüp azasından Refik Beyler’i geçen hafta takımlarına ithal ettiklerinden bittabii Galatasaray Kulübü buna itiraz etmiş ve binnetice Beşiktaşlılar sahadan çekilerek Fenerbahçe galip addedilmiştir.” (3)
İkdam gazetesinin, Galatasaray’ın tutumu için kullanılan “bittabii” kelimesinin de seçimi ile tamamen bir haber-yorum halini alan bu metnindeki içerik; Türk futbol tarihinin yaygın anlatımında, sanki o günün futbol kamuoyu konuyu ittifakla bu şekilde ele almış gibi bir kesinlik ile aktarılmıştır. Halbuki, tek yönlü olmayan bir beslenme ile, böyle bir fikir ve kanaat birliğinin o günlerde mevcut olmadığını tespit etmek hiç de zor değildir. Zira vakıalar bize meselenin, İkdam’ın aktardığı kadar basit olmadığını gösteriyor.
Aynı gün yayınlanan Alemdar gazetesi, haberinin merkezine, ”tertip heyetinin bir takım keyfi değerlendirmelerle değiştirmek istediği kararları” koyuyordu:
“İşte bu senenin turnuvası da garib bir suretde cereyan edip gidiyor. Heyet-i tertibiye ilk kabul ettiği müsabaka şerait ve talimatını ikinci hafta nakz (bir sözleşmeyi yok saymak) ediyor….Beşiktaş Fenerbahçe arasındaki müsabaka da heyet-i tertibiyenin bir takım mülahazat-ı keyfiye (keyfi düşünceler) ile tebdil etmek (başka şekle sokmak, değiştirmek) istediği kararlar üzerine yapılamadı. Beşiktaş da iştirak etmedi..” (4)
Kural Sonradan mı Değişiyor?
Hakikaten de, ilk tur maçlarına bakıldığında, takımların sadece kendilerine kayıtlı oyuncularla oynama zorunluluğunun bulunmadığını, bu zorunluluğun Beşiktaş ile Fenerbahçe’nin eşleştiği ikinci tur kuralarının ardından getirildiğini görüyoruz. Bu noktada Beşiktaş’ın, adları geçen iki yıldız oyuncuyu -yine yaygın anlatımın aksine- oynatmakta ısrar etmediğini ve birazdan göreceğimiz gibi, turnuva tertip heyetinin kararını -bütün keyfiliğine rağmen- saygıyla karşılayarak kupadan “sarf-ı nazar” ettiğini de belirtmek gerekiyor.
Alemdar, 2 gün sonra da, turnuvanın birden fazla nedenle artık “gülünç” hale geldiğini ve Fenerbahçe’nin, Beşiktaş karşısında “garip bir suretde galip addedildiğini” yazacaktı.
“Fenerbahçe-Ermeni Takımı——Bundan sonra, mevsimsizliği, idaresindeki karışıklığı, keyfi hükümleriyle pek gülünç bir hale giren “turnuva”nın -garip bir suretde son galibler(in)den addedilen- Fenerbahçe ile Ermeni takımı sahaya çıktılar.” (5)
Tertip heyetinin bu eleştirilere ilk cevabı “Galatasaray Kupası Müsabakaları ve Bir Tavzih (Açıklama)” başlığıyla, bunun ardından olacaktır (6). Ben şimdi, Hamza Osman Bey’in “Tavzihi Tavzih” başlığı ile yine Alemdar’da yayınlanan makalesinde (7) problemli olarak gördüğü ve madde madde ele aldığı hususları, ve Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü’nün bunlara dair yaptığı son izahatı (8) birbirini takip eder şekilde aktarıyorum.
Burada dikkati çeken bir nokta olarak şunu da söyleyeyim… Hamza Osman Bey’in ilk makalesine karşı taraftan verilen ilk cevaplar “Galatasaray Kupası Turnuva Heyet-i Tertibiyesi” diye başlarken, üçüncü ve aşağıda naklettiğim cevapların bulunduğu izahata “Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü’nden” diye başlanmıştır.
Üç Resmî Ligde Müsabakalar Yapılıyor. Turnuva Zamansızdır.
Eleştiri: “Evvela, turnuva mevsimsiz tertib edilmiştir. Çünkü malum olduğu üzere İstanbul’un futbol ile meşgul olan kulüpleri üç ligde resmi müsabakalarını yapmaktadırlar. Bu maçlar henüz neticelenmemiştir….Kulüplerin muhtelit timlerle iştirak etmeleri esbabını da (sebeplerini de) kısmen bu mevsimsizlik doğurmuştur”
Açıklama: ”Galatasaray Sultanisi’nde vuku bulan murahhaseyn içtimaında (temsilciler toplantısında) heyet-i tertibiye (düzenleme kurulu) turnuva günlerine tesadüf edecek resmi müsabakaların tehiri veyahud turnuvaya adem-i iştirak (katılmama) şıklarından herhangi birisinin kabulünde bütün kulüpleri serbest bırakmıştı. Binaenaleyh turnuvaya iştirake karar verdikten sonra, hiçbir kulüp için ‘turnuva mevsimsiz tertib edilmiş olduğundan bütün oyuncularımızı sahada isbat-ı vücud ettiremedik’’ gibi bir mazeret kabil değildir. Bununla beraber zannediyoruz ki hiçbir kimse veya cemiyet, her kulübün olduğu gibi Galatasaray’ın dahi istediği zaman müsabaka tertib edebileceğine dair olan hakkını teslim etmesin ve ümid ediyoruz ki zat-ı alileri dahi bu hakkı teslim etmek suretiyle itirazınızı bizzat ıskat edersiniz (hükümsüz bırakırsınız)”
Kulübün bu açıklaması, (ve özellikle “heyet-i tertibiye turnuva günlerine tesadüf edecek resmi müsabakaların tehiri veyahud turnuvaya adem-i iştirak şıklarından herhangi birisinin kabulünde bütün kulüpleri serbest bırakmıştı” ifadesi); samimiyetle ilgili, kamuoyunda mevcut olduğu anlaşılan soru işaretlerinin muhtemel kaynağının ipucunu da veriyor. Anlaşılan o ki; İstanbul Türk İdman Birliği Ligi ve Pazar Ligi kulüplerinin, resmi liglerini tehir etmek (ve belki de bunların yarıda kalmalarına giden yolu açmak) mecburiyeti ile, davet edildikleri (ve 3 İstanbul Futbol Birliği kulübünün de katıldığı) bir turnuvaya katılmamanın yol açacağı (‘çekindiler’ vs. gibi) dedikodulara, ithamlara katlanmak arasında bırakıldıkları düşünülüyordu.
Alemdar gazetesinin, iki farklı makalede öncelik vererek ve ısrarla bu konu üzerinde durması dikkat çekicidir. Doğrusunu söylemek gerekirse; bu turnuva nedeniyle birer hafta ara verilmesine rağmen, İstanbul Türk İdman Birliği Ligi ve Pazar Ligi maçlarının da, İstanbul Futbol Birliği Ligi maçları gibi, mayısın üçüncü haftası itibarıyle sona ereceği bir takvimde, turnuvanın neden mayısın ikinci yarısına planlanmadığı, sorulması tabii bir sorudur. Nitekim, “Pazar Birliği Turnuvası” da Pazar Ligi’nin sona ermesinin ardından düzenlenmiştir. Galatasaray Kupası da, en nihayetinde, 1 hafta içinde final turunun ilk karşılaşmasının da dahil olduğu 11 maçının başarıyla oynanabilmiş olduğu bir turnuvadır. (Final turu G.Saray, F.Bahçe ve Ermeni karma takımı arasında 24 Nisan, 29 Mayıs ve 2 Haziran tarihlerinde oynandı)
Neyse ki, bir önceki paragrafta bahsettiğim durumlardan hiçbiri söz konusu olmamıştır. Hem takımlar turnuvaya iştirak etmiş, hem de ligler tamamlanmış ve şampiyonları tayin edilebilmiştir.
“Heyet Samimi Olsaydı Önceki Seneye Atıfta Bulunmazdı”
Eleştiri: “Saniyen (ikinci olarak), “kulüplerin turnuvaya iştirak etmek zahmetini ihtiyar etmeyen (tercih etmeyen) bazı takımların” oyuncularını almak suretiyle kendilerini takviye etmeleri geçen seneden verilen numuneye imtisal etmekten (numuneyi örnek olarak alıp ona ayak uydurmaktan) ibarettir. Eğer muhterem heyet-i tertibiye bu sene hakikaten “kulüpler arasında caygir (yerleşmiş) olması elzem bulunan revabıtı (bağları) takviye ve teyid etmek” gayesini samimi olarak takib etse idi, sene-i sabıkaya (geçmiş seneye) imtisal etmez ilave edeceği bir madde ile kulüplere ancak “kendilerine mensub anasırla (unsurlarla, oyuncularla)” turnuvaya iştirak edebileceklerini de tefhim ederdi (bildirirdi)…”
Açıklama: “..bir ecnebi takımına karşı Türk sporcularını temsil etmesinden dolayı o zamanki heyet-i tertibiyenin, Altınordu’nun kendisine mensub olmayan anasırla kendi takımını takviye etmesini nazar-ı mümaşatla (yoldaşlık bakışıyla) hatta nazar-ı memnuniyetle görmesi icab ediyordu. Halbuki bu sene müsabakanın şekli büsbütün başkadır. Her kulübe ayrı ayrı gönderilmiş olan davetname, hiç olmazsa zımnen olsun, herkesin ancak kendi anasırıyle iştirak edebileceğini ifham ediyordu (anlatıyordu). “
Burada doğal olarak akla gelen soru, davetnamede, herkesin turnuvaya ancak kendi oyuncuları ile katılması gerektiği gibi somut bir hükmün açıkça değil de “zımnen” nasıl anlatılabildiğidir. Bahsi geçen davetnamenin metni bu cevabi yazıda paylaşılmadığı için, bunun hangi kelimelerle ve nasıl bir cümle ile yapılabildiğini bilmiyorum.
Ve tabii neden açıkça değil de, zımnen anlatılmış olduğu da ayrı bir merak konusu olacak türdendir.
“Hatanın Neresinden Dönsek Kardır Dedik”
Eleştiri: “Salisen :17 Nisan 337’de icra edilen ilk müsabakalara muhtelit takımların iştiraki madem ki kabul edildi, sonuna kadar da devamına çar naçar katlanmak lazım gelirdi. Bu yapılmadan, keşmekeş, keyfi harekatı teyid iden nekatdan (noktalardan) biri de budur.”
Açıklama: “3-‘Hatanın neresinden dönülürse kârdır’. Biz dahi, bilhassa daha ziyade teşevvüşata ve her kulübün son oyunlarda kendisine yabancı anasırla (unsurlarla) isbat-ı vücud etmesine (sahaya çıkmasına) mani olmak için böyle hareket ettik.”
Bu, yoruma ihtiyaç bırakmayacak derecede zayıf ve düşündürücü bir izahat olsa gerektir.
Kupadan Çekilen Beşiktaş Fenerbahçe’yle Aynı Saatte Özel Maç Yapmak İstiyor
Eleştiri: “Rabıtan (dördüncü olarak): Beşiktaş-Fenerbahçe müsabakasında Beşiktaş’ın aldığı vaziyet hakkında futbol kapudanı Şeref Bey’den tekrar izahat aldım. Diyorlar ki: Beşiktaş Kulübü müsabakayı yalnız kendi anasırıyle icrayı maalmemnuniye (memnuniyetle) kabul etmiş idi. Yalnız oyun günü iki mühim oyuncu pek meşru mazeretlere müsteniden isbat-ı vücud edemediler. Bittabii biz de “kupa” maçlarına devam etmemekte -maalesef- muztar (çaresiz, mecbur) kaldık. Ve sahanın boş kalmaması için noksanlarımızı Union’dan (İttihat’tan) temin ederek bir egzersiz maçı yapmak teklifinde bulunduk. Galatasaray kapudanı beyefendi “hacet yok!” cevabında bulundular”
Açıklama: “4- …Acaba turnuvanın ilk günü dahi böyle bir mazeretleri olduğundan dolayı mıdır ki, yine İttihatspor Kulübü’nün aynı oyuncularına müracaat lüzumu tahassul etmiş (ortaya çıkmış)! Bir de, madem ki egzersiz yapmak isteniliyordu, natamam her kulübün yapacağı gibi, Beşiktaş Kulübü dahi o sıralarda İttihatspor Kulübü’nde (burada stad kastediliyor) bulunan, kendi ikinci takımının oyuncularını oynatmak istemeyip de İttihatspor Kulübü’nden oyuncu istemeye neden muztar kalmış? Bir de bir egzersiz için neden bir meclis-i alenide (‘herkesin içinde’) İttihatspor Kulübü müdiranından (yöneticilerinden) müsaade istihsali (üretme) külfetine katlanmış? Bunlar hep muhtac-ı tenvir keyfiyetlerdir (aydınlatılmaya muhtac durumlardır). Bununla beraber Galatasaray kapudanının yapmak istenilen egzersize muvafakat göstermemesi mahaza vaktin darlığından. Çünkü saat ikide oyuna başlanılıp üçde hitam (son) verileceği cihetle bu teklif kendisine ancak saat 2.40’da serd edilmiş (ileri sürülmüş) olduğundan beyhude yere iki takımın bir müddet-i kalile (az bir süre) için sahayı işgallerine müsaade edemezdi.”
Evet; Beşiktaş, sürpriz bir hamle ile, aynı gün için bir özel maç teklifinde bulunmuş fakat bu maçın oynanmasına da fırsat verilmemişti. Bununla ilgili izahatın ilk kısmında, Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü tarafından, Beşiktaş’a, Fenerbahçe ile yapacağı hususi bir maçta, kendisine kayıtlı olmayan iki oyuncuyu oynatmaya neden mecbur kaldığı soruluyor. Bunun, en mesafeli ve renksiz ifadeyle, “tuhaf” olmadığını söylemek mümkün mü?
Diğer taraftan, hususi maç teklifinin 2.40’da yöneltilmiş olduğu doğru olsa bile (ki vakit azlığı o durumda nisbeten geçerli bir mazeret olarak kabul edilebilirdi. Çünkü biri Galatasaray-Vefa turnuva maçı diğeri de Süleymaniye-Altınordu lig maçı olmak üzere, onun ardından yapılması gereken 2 maç daha vardı). Galatasaray kaptanının cevabı meselenin aslında vakit darlığı değil de, başka bir şey olduğunu gösteriyor: “Hacet yok!”. Anlaşılan o ki, Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü yönetimi; Şeref Bey’in yaptığı özel maç teklifine, kendi genel kaptanının verdiği “Hacet yok!” cevabını “Vakit yoktu” ile revize etmişti.
“Bu Redden Sonra Kabahat Kime Aittir?”
Eleştiri: “Hamisen (Beşinci olarak): Karışıklığın esbabı meydanda. Bilhassa daima spor aleminde müfid (faydalı) bir yurd olarak tanıdığım ve bunu on-on iki senelik hayatında pek kati bir suretde isbat eden Beşiktaş Kulübü’nü de muaheze etmiş (eleştirmiş) olduğumu zannediyorum…. Bahusus Beşiktaş kapudanının…..turnuva heyetini müşkil bir mevkide bırakmaması için vaki olan, kupadan sarf-ı nazar ederek (vazgeçerek) “egzersiz” maçı yapmak teklifinin reddinden sonraki kabahatin kime aid olduğunu acaba muhterem turnuva heyeti bir lahzacık hayalinden geçirmek tenezzülünde bulındu mu? Tavzihname aksini isbat ediyor.”
“Kural Hakikaten Uygulanıyor mı?”
Eleştiri: “Sadisen (Altıncı olarak): Hükümler keyfi idi….Bazılarına memnu olan şeyler diğerlerine mübah olduğunu teyid edecek…heyetin tamiminden sonraki Hilal-Ermeni Muhtelit Takımı oyununda Hilal kalesinde bulunan gencin Beşiktaş kalecisi Haki Bey oluşudur. Acaba muhterem heyet-i tertibiye bu zatı Hilal’in malı olarak kabul ediyorlar mı?! Bir de Ermeni muhtelit takımında sağ iç oynayan Noyar Efendi ilk maçda Ermeniler’in de oyunu olduğu halde Stella takımında Beşiktaş’a karşı oynamıştı. Bunun ne suretle tevil edileceğini (çarpıtılacağını) öğrenmek her halde pek merak edilecek bir şeydir.”
Açıklama: ”5- Heyet-i Tertibiye Haki Bey’i tanımadığı cihetle, bu hususta Hilal Spor Kulübü’ne lazım gelen ihtaratı ifa edememiş, ……Noyar Efendi’ye gelince, Noyar Efendi’ye mukabil Hilal Spor Kulübü’nün dahi kimsenin haberi olmaksızın Haki Bey’i oynatmak suretiyle her iki rakib arasında -nizamnameyi ihlal keyfiyetinde- tevazün hasıl olmuş (denklik oluşmuş) oluyor.”
“Nizamnameyi ihlalde denkliğin” geçerli bir mazeret olarak görülmesi, “nizamnameye riayet arzusunun” bütün bu olan biten içindeki hakiki yeri ile ilgili ilave fikir vermesi açısından kayda değerdir.
Konuyu, Hamza Osman Bey’in, makalesinin sonunda yaptığı nihai değerlendirme ile kapatalım:
“Hülasa: Bu ahval gösteriyor ki, ef’al ile akval hiçbir suretle birbirine uymamakta, sözlerin güzelliği işlerin çirkinliği yanında sönüp gitmektedir. Ve yine zannımız da hala sabittir ki, bu haller doğrudan doğruya Beşiktaş’ın kolayca hazmedilecek bir lokma olmadığını görmekten ileri gelmiştir.”
Fenerbahçe’nin Bu Olayda Rolü Ne?
Bu, akla gelen en tabii sorudur. Öncelikle, bu maçla ilgili yapılmış haber ve/veya yorumların hiçbirinde -maçın oynanması açısından müspet veya menfi herhangi bir şekilde müdahil sıfatıyla– Fenerbahçe’ye rastlamadım. Öte yandan, bu süreçte hiçbir gazetede Fenerbahçe bağlamında bir “hareketsizlikten” dahi bahsedildiğini de görmedim. Dolayısıyla; Fenerbahçe’nin maçın oynanması yönünde bir irade ortaya koyduğunu söyleyemediğim gibi, maçın oynanmaması konusunda Galatasaray’la -sessiz de olsa- bir ittifak halinde olduğunu da söyleyemem. Hasılı bu nokta, şu an itibarıyle benim için de karanlıkta kalmış olan bir nokta..
Son olarak, belki birçok kişi için yeni olacak bir bilgi vereyim. 1924 yılının kasım ayında oynanan maç, iki takımın birinci takımları arasındaki ilk maçtı. Ama Siyah-Beyaz ve Sarı-Lacivert formalar ikinci takımlar seviyesinde ondan önce 2 defa karşı karşıya gelmişlerdi.
Bu karşılaşmaların ilki 1921 yılının haziran ayında oldu. Maçın skorunu bilemesek de, Fenerbahçe ikinci takımının rakibini mağlup ettiğini biliyoruz. İkincisi ise, 1924 yılının Ağustos ayında oynandı ve Fenerbahçe ikinci takımı Beşiktaş ikinci takımını 2-1 yendi.
Serhan Oytun Eroğlu
KAYNAKÇA (1) “Turnuva Maçları”, Hamza Osman, Alemdar, 19 Nisan 1921 (2) “Galatasaray Kupası Müsabakaları ve Bir Tavzih”, Galatasaray Kupası Turnuva Heyet-i Tertibiyesi, Alemdar, 28 Nisan (3) İkdam, 24 Nisan (4) “Turnuvanın İkinci Günü”, Hamza Osman, Alemdar, 24 Nisan (5) “Pazar Günkü Futbol Maçları”, Hamza Osman, Alemdar, 26 Nisan (6) “Galatasaray Kupası Müsabakaları ve Bir Tavzih”, Galatasaray Kupası Turnuva Heyet-i Tertibiyesi, Alemdar, 28 Nisan (7) “Tavzihi Tavzih”, Hamza Osman, Alemdar, 30 Nisan, (8) “Sonuncu İzah-Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü’nden”, Alemdar, 7 Mayıs (9) İkdam, 28 Haziran 1921 (10) Tevhid-i Efkar, 11 Ağustos 1924