Etiket: Seyhun Binzet

  • Rüzgar ve Dalga

    Rüzgar ve Dalga

    Seyhun Binzet ağabeyimiz, içinde Fenerbahçe kurucularından Asaf Beşpınar’ın da adının geçtiği bir yazı ve tabii yine muhteşem görsellerle bizi, rüzgar ve dalga eşliğinde bir tarih yolculuğuna daha çıkarıyor. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Su Sporları ve Halk

    Modalı büyükelçi ve Osmanlı Dışişleri Bakanı Asım Turgut’un coçukları Demir ağabey ve Leyla ablanın modern yelken ve yüzme sporlarını Cumhuriyet Türkiyesine getirdiklerini ve olimpik düzeye ulaştırdıklarını daha önce yazmıştım.

    1930’ların başında bu iki kardeşe, Asım Bey’in arkadaşı Recep Peker “Su sporlarını artık Halk Evleri’ndeki cumhuriyet çocuklarına götürün ve yalnızca elit bir tabakanın sporu olmaktan kurtarıp bütün Türk gençliğinin sporu yapın” talimatını vermişti.

    Bugün bu öykünün sonrasını anlatacağım.

    Yüzme sporu daha kolayca yapılabilirdi. Gerekli olan bir havuz ya da deniz, bir mayo ve bunu taşıyacak bir atletti.

    Yelkende ise çözülmesi gereken bir tekne sorunu vardı. Bunu mümkün olduğu kadar az bir harcama ile yapıp coçukların denize çıkmaları sağlanmalıydı.

    Rüzgar ve Dalga

    İki kardeş 1936 Berlin Olimpiyatları sonrası Fransa’ya gittiler ve La Rochelle şehrinin aşağısındaki Rabeau gemi inşa tersanesinden iki küçük antreman teknesi ile bir de yelkenli getirdiler.

    Demir ve Leyla kardeşlerin bu atölyedeki resmini ve 1940’ların ada vapurunun önünde bu tekneler ile antreman yapan iki genç Türk coçuğunun fotoğrafını paylaşıyorum. Büyük ihtimalle bu iki tekne zamanın 8-10 yaş gençlerini denizle ve yarışla buluşturdu, rüzgar ve dalga ile tanıştırdı.

    Bir de bugün Fransa’nın en güzel istridyelerinin ve çeşitli nostaljik yarışların yapıldığı Rabeau tersanesinin güncel resmini de “Tarihe nasıl sahip çıkılır?” sorusunun yanıtını göstermek için ilave ettim.

    Rüzgar ve Dalga

    Kalamış Yelken Kulübü’nü yok ederek bu iş olmuyor! Amaç yaşatıp sonraki kuşaklara göstermek olmalı.

    Rabeau’nun kuruluş tarihi 1921 senesidir. Sanırım Asaf ve Athar Beşpınar ile Harun Ülman ağabeylerimiz bu atölyeden çok faydalanmışlardır.

    İki adet de seveceğinize inandığım, bence yelken sporunun hiç görmediğiniz, kült resimlerini ilave ettim.

    İlkinde Optimistin atası sayılan Rabeau’nun eseri “Petit Talion” teknesi 1930 senesinde. Kim bilir kimler yetişti bu basit ve ucuz teknede…

    İkincisi ise yine 1930’lardan… Yelkende modern Cumhuriyetin üç gülen yüzü, Modalı üç genç kız sporcu. Kimler mi? First Lady’miz Emel Cimcoz (sonradan Korutürk), yüzme sporunu Türkiye getiren Leyla Asım Turgut ve o senelerin geçilmez yüzücüsü Gizela Hanım.

    Seyhun Binzet

    Rüzgar ve Dalga
  • Lodos

    Lodos

    Kıymetli ağabeyimiz Seyhun Binzet, lodos gibi dramatik ama yine de birbirinden güzel resimlerin süslediği bir Kadıköy anısıyla karşınızda…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fırtına

    1964 yılının Eylül ayında Kalamış büyük bir Lodos Fırtınası yaşadı. İbrahim Horoz’un yaptığı iki Dragon tonozlarından kurtulup Belvü’nün önüne sürüklendi. O zamanların mendireği çok yetersiz kaldı; dev dalgalar onu aşıp içine girdi. Hepimiz Fenerbahçe’den olayı korku ile izledik.

    Kalamış’ta koca bir ağaç köklerinden çıkıp yola yattı ve tramvay trafiğini kapattı.

    Ama en büyük felaketi Moda yaşadı.

    Plajın tahta iskelesi ve denize atlanan kulesi bir anda çöktü ve kıyıya azgın dalgalar ile vurarak parçalandı.

    Moda Deniz Kulübü’nün raftı da aynı şekilde tonozlarından kurtulup paramparça oldu. Sırf rafttan faydalanan kulüp üyeleri değil herkes çok üzüldü. Kalamış’tan raftın ve plajın yok edilişi çok dramatik oldu, koy bir anda bomboş kaldı. Binlerce hatırayı lodos alıp götürmüştü.

    Neyse ki bir sene sonra plaj tekrar sıfırdan kuruldu da raftı yapan Naci Erk eski planları çıkarıp, 1965 yazında yeni raftın suya indirilmesini sağladı.

    Sonra bugünlere geldik. Moda plajını lodos değil önünden geçen yol yok etti ve bir daha dönüşü olmayacak şekilde hatıralara gömdü.

    İbrahim ağabey kendine yeni Dragon yaptı. Yaşlılığında yarışcılığa devam etti. Beraberce yeni Dragonuyla bir Piri Reis yarışı kazandık. Ekibimizde Nusret Söyke ağabeyim de vardı.

    Moda Deniz Kulübü’nün raftı hala Kalmış koyunda… Bakalım daha kaç sene dayanacak.

    Eskiden bu güzellikleri Lodos denilen bir tabiat gerçeği yok ederdi ama modern zamanlarda maalesef rant uğruna bizler göz göre göre yok ediyoruz. İşte belki de bundan dolayı bir huzur almaya Kalamış’a gitmek artık içimden gelmiyor

    Sizlerle arşivimden 1964 lodos fırtınasının hurdaya çevirdiği Moda Plajı resimlerini paylaşıyorum.

    Seyhun Binzet

  • Vecihi Hürkuş

    Vecihi Hürkuş

    Adını duyunca, resmini görünce ve hayat hikayesini okuyunca “Kesin Fenerbahçelidir” dediğiniz insanlar olur ya; işte Vecihi Hürkuş da onlardan biri… Hoş, başka takımı tutsa ne olur? O bir kahraman! Kıymetli ağabeyimiz Seyhun Binzet, Vecihi Hürkuş’u ve talihsiz evladı Eribe Hanım’ı yazmış. İkisi de nur içinde yatsın…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Kalamış Koyunun Kahramanları

    Bana ne zaman sorsalar, ne “İstanbulluyum” derim, ne de Kadıköylü. Ben “Kalamış koyluyum” demeyi çok severim.

    Şimdi size bu koyun sembollerinden bir ağabeyimizi anlatacağım. Kızıltoprak THY bürosu önüne heykeli dikilen Vecihi Hürkuş’u…

    6 Ocak 1896 Arnavutköy doğumludur. Birinci Dünya Savaşı’na katılmış, yaralanmış, İstanbul’a dönmüş ve Yeşilköy’deki Tayyare mektebine katılarak pilot olmuştur.

    Osmanlı pilotu olarak Kafkas cephesine yollanmış ve burada bir Rus uçağını düşürerek ilk düşman uçağı düşüren pilotumuz olmuştur. Uçağı yara almış , paraşütle atlamış ve atlamadan uçağı yakarak Rusların eline geçmesini önlemiştir. Esir alınmış; Hazar denizinde bir adaya hapis edilmiş ama kaçarak İran’a geçmiş, oradan dağ yolları ile Erzuruma ulaşmış ve İstanbula dönmüştür.

    Vecihi Hürkuş

    Mütareke ve Zafer

    İstanbul artık eskisi gibi değildir. Mondros mütarekesi imzalanmış ve İstanbul işgal altındadır. Her vatansever gibi hemen bir yolunu bulmuş ve Ankara’ya gidip Kuvayı Milliye’ye katılmıştır. Ankara ordusunun ilk hava kuvvetleri subayıdır. Havadan büyük istihbarat işleri yapmış ve bir Yunan uçağını düşürmüştür. 30 Ağustos zaferinden sonra kaçmakta olan Yunan kuvvetlerinin geride bıraktığı uçakları almak için Gaziemir hava alanına inmiş ve oradaki Yunan uçaklarına el koymuştur.

    Vecihi ağabeyimiz kırmızı şeritli İstiklal madalyası sahibi ve T.B.M.M. tarafından üç defa takdirname verilmiş tek Kurtuluş Savaşı kahramanımızdır. Soyadı kanunu çıkınca da hep sevgiyle baktığı boşlukta uçan hür kuşlardan esinlenip, Hürkuş soyadını almıştır.

    1925 senesinde ilk uçağı olan K 6 tipi uçakla İzmir Sayi Köy havaalanından uçarak ilk yaptığı uçakla uçan Cumhuriyet pilotumuz olmuştur.

    Dünyanın değişimini görmüş; Mussolini’nin uçak sanayisine verdiği desteği kıskanmış, savaşı kaybeden Almanya’da kurulan bir çok Uçuş okulu gibi, bir okul yapmak için Kalamış koyunu seçmiştir.

    İlk iş olarak Kadiköy Keresteciler sokakta bir marangozhane kiralamış; 3 ay gece gündüz çalışarak V 14 tipi 110 beygirlik ilk motorlu uçağını inşa etmiştir. Bu uçak iki paralel kanatlıdır ve Vecihi ağabey Kadıköy halkının ve gençlerinin kendine verdiği desteği hep anlatmıştır. Kurbağalıdere’nin ağzından havalandığı zaman bütün Kuşdili çayırı seyirci dolar ve onu alkışlarla uğurlarmış.

    Vecihi Hürkuş

    Mücadele

    Birde kötü anısı vardır. Ülkesinde bu tip uçağı kontrol edip, uçuş izni verecek bir yetkili yoktur. Belgesiz uçtuğu için bir de hapis cezası alır. Son çare Genelkurmay’a başvurur ve yaptığı uçağı demonte edip Çekoslavakya’ya yollama izni alır. Hemen yapar ve trenle yollar. Orada Prag şehrinde tekrar monte eder. İlk önce laboratuvar testlerinden, dayanıklılık ve yangına karşı dirençli olarak geçer, sonra da uçuş tecrübeleri yapmak için uçağını uçurur. 15 Kasım 1930 senesinde Çekoslovak devleti kendisine aşağıdaki bröveyi bir törenle verir.

    “Tayyareniz tam evsaflı bir okul tayyaresidir. Dünyanın her tarafında uçabilir ve öğrenciler yetiştirebilirsiniz.”

    Bundan sonra artık trenle değil, 25. Nisan 1931 de tayyaresi ile uçarak Türkiye’ye döner ve iki defa 10.000 km Anadolu turları yapıp çeşitli şehirlerde halka uçağın ne olduğunu anlatır. Sonra tekrar Kalamış Dereağzı’na dönerek “Vecihi Sivil Tayyare Mektebi”ni“ 27 Eylül 1932 tarihinde açar. Çok müracaat arasında tercihte zorlanır ama 2 bayan ve 11 erkek talebe ile işe başlar. Talebeler yatılı olacaklar ve gece gündüz uçak yapacaklardır. İki bayan talebeden biri, kızı Eribe hanımdır.

    1933 senesine kadar 5 adet uçak yapılmış ve devamlı uçuşlar olmuştur. Temmuz ayındaki Naviga dergisinde bu uçmaların birinde Kemal Niyazi Seyhun üstadın Horoz teknesinin direğine çarpıp nasıl düştüklerini anlattım.

    Trajedi ve Sonrası

    Artık Cumhuriyet bayramlarımızda göklerimizde uçaklarımız vardır. Ama 29 Ekim 1936 da kızı Eribe uçaktan atlayan ilk paraşütlü Türk kızı olmak için atlama yapar ve paraşüt yere sadece 30 metre kala açılınca babasının gözleri önünde şehit olur. Son sözü “Baba açılmadı, ne yapabilirdim?” olmuş.

    Sonra okulu kapattı ve Almanya’ya gitti. Alman hükümeti 1937 yılında 2 senelik bir eğitimle bu tecrübeli pilota “Uçak Mühendisi” diploması verdi.

    Vecihi ağabeyimiz Kalamış koyunun göklerdeki temsilcisiydi. Marangoz atölyesinde yaptığı uçak, ilk uçuş izni alan Türk uçağı idi. Kızı Eribe Hanım o dönemde paraşütle atlayacak yürekte bir Cumhuriyet kızıydı. Ve ne mutlu bize ki bu olayların dekoru hep Kalamış koyumuzdu.

    Öbür sonsuzluğa giden ağabeylerimi denizlerde ararken başımı göğe kaldırdığımda da Vecihi ağabeyimizi ararım. Cesur kızımız Eribe’yi hatırlamak ise hep gözlerimi yaşartır.

    Seyhun Binzet

    Vecihi Hürkuş
  • 1923 Moda Deniz Yarışları

    1923 Moda Deniz Yarışları

    Kıymetli büyüğümüz Seyhun Binzet‘in eline 13 Kasım 1923 tarihli Resimli Gazete geçince, sağ olsun, hemen bizimle paylaştı. Derginin spor kısmında “Sporcu” imzasıyla yer alan “1923 Moda Deniz Yarışları” konulu metin çok ilgimizi çekince, sizlerle de paylaşalım istedik. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Deniz Sporları ve Moda’daki Son Müsabakalar

    Deniz sporları bizde pek geridedir. Hele bunu Avrupa ve Amerika’daki deniz sporculuğu ile mukayese edersek elde edeceğimiz netice, her halde yüzümüzü kızartacak derecede düşüktür.

    Dünya yüzünde her millet, denizle alakası olsun olmasın, sporun en faydalı ve zevkli bir şubesi olan su içinde yapılan yarış ve yüzmelere büyük bir ehemmiyet verir. Ta ilkbaharın ilk günlerinden itibaren sandal, futa, kik, kotra ve deniz motorlarıyla yarışlar, yüzme müsabakaları yaparak yedi sekiz ay devam eden çok müfid bir spor cereyanına girer ve bu deniz müsabakaları bazen bütün bir memleket halkınca şedid bir alaka ve merak ile takip edilir.

    Mesela İngiltere’de her sene muayyen bir günde icra edilen (Oxford-Cambridge) Darülfünunları takımları arasındaki sandal yarışı, adeta bütün İngiltere’nin gözlerini kendi üzerlerine çeviren en büyük siyasi bir vakadan daha mühim bir hadisedir. O gün (Thames) nehrinin, yarışın mahal-i icrası olan kısmına birçok trenler İngiltere’nin her yerinden on binlerce seyirci taşır, azim bir kalabalık bu yarışı ayrı bir heyecan ve zevk ile takip eder. Sinemalar yarışı en küçük teferruatına kadar zapt ederek yarışa gelemeyenlerin hissesini ayırırlar ve bu azim deniz müsabakalarından İngiltere’de bütün sene bahsedilir.

    Her memlekette bu ve buna mümasil birçok deniz yarışları yapılır. Sporun bu kısmında birçok idmancılar yetişir ve yüzme sportmenleri elde ettikleri dereceleri her gün daha ziyade azaltmak suretiyle çalışırlar.

    Deniz veyahut bu gibi müsabakalara ve yarışlara elverişli nehir ve gölü olmayan birçok memleketlerde bu çok müfid ve o derece eğlenceli sporu suret-i mahsusada yaptırdıkları havuzlarda yaparlar. Hâlbuki biz her tarafta bir ada kadar denizlerle muhat olduğumuz halde tabiatın bize bahşettiği bir müsaadekarlıktan pek az istifade ederiz. Memleketimizde denizcilik en geride kalan bir spordur. O da yalnız İstanbul’a münhasır kalmak şartıyla pek mahdut birkaç yüzücü ile denizle şöyle üstünkörü alakadar olan üç dört kulübümüz vardır.

    Spordan vazgeçtik; bir kısmımız koca yaz gelir geçer de bir defa evlerimizin etrafını çeviren denize ayağımızı bile sokmayız… Ve ekserimiz sıhhat ve idmancılıktan ziyade bir tehaffüz çaresi olan yüzmeyi bilmeyiz.

    Bu sene deniz sporu namına gençlerimiz arasında gazetelere akseden muvaffakiyetli birkaç yüzme idmanı yapıldı ve birkaç kulüp de bir iki müsabaka tertip ettiler. Bu cümleden olarak üç senedir hem malul gazilere bir menfaat temin etmek ve hem de deniz sporlarına bir canlılık ve ehemmiyet kazandırmak için deniz yarışları tertip eden Malul Gazilere Muavenet Heyeti bu seneki spor müsameresini geçen Cuma günü Moda’da verdi.

    Meşum bir esaretten kurtulan donanmamızın kısmen iştirakiyle yapılan bu deniz müsabakaları hakikaten kalabalık bir temaşakar kitlesi arasında oldukça muvaffakıyetle icra edildi.

    Yarışların içinde bizi en fazla alakadar eden hiç şüphesiz spor maksadıyla yapılan müsabakalardır. Bu müsabakalara iştirak eden Galatasaray, Fenerbahçe, Haliç İdman ve diğer bir kulüptür. Ve pek heyecanlı olan bir, iki ve üç çifte futa yarışlarında, bilhassa Fenerbahçe ile Galatasaray deniz sporunda da karşılaştıran bu müsabakalarda her üç galibiyet de Galatasaray’a kaldı.

    Müteaddid sefain-i harbiye futaları içinde de Efrad-ı Cedide Mektebi talebesinin futaları daima birinciliği elde etti. Yavuz Sultan Selim zırhlımızın son zamanlarda pek de idman edememiş olan genç bahriyelilerinin futası altı çifte yarışında ikinci gelmek suretiyle ümitvar bir varlık gösterdi.

    Yüzme yarışları işaretin yanlış verilmesi hasebiyle müspet ve muvaffakıyetli bir netice veremedi.

    Müsabakalarla pekiyi geçen bugün bir kaza ile nihayet buldu. Ve müsabakada kazananlara mükâfatları verilirken hakem heyetinin bulunduğu çürük loca çöktü, hakem heyetinden ve orada hazır bulunanlardan on beş kişi mecruh oldu. Lehülhamd mecruhların yaraları ağır değildir.

    Bu kaza (200) bin kişinin hazır bulunduğu İngiltere futbol şampiyonluğu müsabakasında izdihamdan (3) bin kişinin yaralandığını hatıra getiriyor.

    Kaza hele böyle Moda’daki gibi ihmal ile davet edilirse her zaman mevcuttur.

    Hülasa şunu demek isterim ki deniz sporları memleketimizde bu sene de layık olduğu derecede revaç görmemiştir. Bu sene bu sahadaki bütün faaliyet ancak ilkbahar ve sonbaharda kısmen dahil olduğu halde koca yaz her tarafı denizle muhat olan memleketimizde o da yalnız şehrimizde yapılan bir iki müsabaka ile geçmiştir. Ne yazık değil mi!

    Sporcu | 13 Kasım 1923 – Resimli Gazete (1923 Moda Deniz Yarışları)

  • Kadıköy Life Röportajımız

    Kadıköy Life Röportajımız

    Ekip olarak bugünlere gelmemizi sağlayan, merhum Rüştü Dağlaroğlu başta olmak üzere, büyüklerimizi andığımız ve ilk kitabımızı konu alan Kadıköy Life röportajımız, derginin Temmuz-Ağustos 2022 sayısında yayınlandı. Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    FenerbahceTarihi.org Kadıköy Life Röportajı

    • FenerbahceTarihi.org ekibine “Neden Fenerbahçe?” diye sormak olmaz… “Neden Fenerbahçe tarihinin bu bölümü?” diye soralım. 1907-1914 arasını yazmanızın sebepleri nelerdi?

    Bu sorunun cevabına Rüştü Dağlaroğlu ismiyle başlamamız gerek. Biz kendisi için “Fenerbahçe tarihinin bânisi” diyoruz. Zira 1919’dan itibaren yaptığı el emeği göz nuru çalışmaların temel ve öncü olarak Fenerbahçe tarihini bina ettiği tartışmasız bir gerçek!

    Kıymetli oğlu Müzdat Dağlaroğlu sayesinde rahmetli Rüştü ağabeyin müthiş arşivini görme şerefine de eriştik. Özetle, ruhu şâd olsun, eğer Rüştü Dağlaroğlu olmasaydı hiçbir şey mümkün değildi…

    Bize göre Fenerbahçe’nin kuruluş hikâyesinin, Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülme sürecinde; toplumsal, politik hatta ekonomik olarak incelenmesi gereken özel bir anlamı var. Bu hikâye, farklı bakış açılarıyla değerlendirilip yeniden yazılması gereken tarihî meseleleri de içinde barındırıyor.

    Fenerbahçe tarihindeki birçok olayın bugün ‘mesele’ olarak değerlendiriyoruz çünkü döneme dair kaynaklar yetersiz ve yeni araştırmacıların birçoğu özgün bir inceleme yapmayı tercih etmiyor. Hâlbuki Fenerbahçe’yi kuran ve kuruluşunda pay sahibi olan insanların hayat hikâyeleri ve faaliyetleri, Fenerbahçe’nin kuruluşunu çok özel bir araştırma konusu haline getiriyor.

    Biz de bundan ötürü (Türk spor tarihinde belki de üzerinde en az çalışma yapılan dönem olan) Fenerbahçe’nin kuruluş yılları için araştırmalara başladık ve sonuç aldıkça kendimize bir yol haritası belirledik. Sonrasında bu haritadaki izleri takip ederek ilk kitabımız olan Fenerbahçe Tarihi Meseleleri-Kuruluşu yazdık.

    • Peki, FenerbahceTarihi.org ekibi nasıl kuruldu? Ne zaman bir araya geldiniz?  Bunca “ilk” denebilecek şeyi nasıl başardınız?

    Aşağı yukarı üç sene önce, henüz pandemi yokken bir araya geldik. Uzmanlık alanları Fenerbahçe tarihi olan, yaklaşık yirmi kişiydik. Bir şekilde birbirini tanıyan, bilen ama daha önce bu şekilde bir araya gelmemiş Fenerbahçeliler…

    Tek tek insanlara baktığınızda yüksek bir ifade gücü, keskin bir kalem, kusursuz bir hafıza ve takdire şayan bir organizasyon yeteneği görebiliyordunuz. Bunlara eski yazıları okuyabilmemiz ve yılların emeği ile toplanmış, adeta göz kamaştıran arşivler de eklenince daha ilk toplantıdan “Mutlaka bir şeyler yapalım!” kararı çıktı. Büyük bir heyecan içinde kalmıştık, diyebiliriz. Nitekim sonu çok güzel oldu…

    “Nasıl başardınız?” sorusuna gelince…

    Önce bir işbölümü yaptık. Dönemler, konular, bu kitaba da adını veren meseleler üzerinde yoğunlaşacak kişileri belirledik.

    Bir sonraki toplantıda masanın üzerinde onlarca sayfalık içerik duruyordu. Bu içerikler hakkında konuştukça, Fenerbahçe tarihine dair “Bu böyle!” denen birçok konuda işin aslının farklı olduğu ortaya çıktı.

    Tarih yazımını; belgelere dayanarak, belgelerin de “kaynak” statüsünde olup olmadığını özenle değerlendirerek yaptığımız için bu müstesna topluluk ortaya çıkan gerçekleri paylaşmakta bir sakınca görmedi. Ve böylece www.fenerbahcetarihi.org doğdu.

    Bu konuyu kitaba bağlarken şunu da itiraf etmemiz gerek: Tarihî meselelerin bu kadar ilgi çekeceği aramızdan kimsenin aklına gelmemişti. Mızrak çuvala sığmadı! Yazdıklarımıza değer veren, önemseyen kişiler, içeriği kitaplaştırma zamanı geldiğine bizi ikna ettiler. Buna göre yazılarımızı sınıflandırdık; Fenerbahçe tarihini dönemlere ayırdık. Kitabın zamansal sınırı da böylece belirlenmiş oldu.

    • Oldukça yüksek sayıda ve organik bir takipçi kitleniz var. Ayrıca akademisyenler ve tarih öğrencileri de sıklıkla sizinle iletişime geçiyorlar. Bu süreçleri nasıl yürütüyorsunuz?

    Bu konu açılmışken Prof. Dr. Vahdettin Engin ve kıymetli eşi Emel Engin hocalarımıza minnettar olduğumuzu bir kez daha, öncelikle ve özellikle belirtelim… Her aşamada yanımızda oldular, yol gösterdiler. Kitabımız başta olmak üzere her şey, bizim olduğu kadar, onların da eseridir.

    Doğanay imzalı bir yazar, 1948 yılında “Saint Joseph Fenerbahçe’nin çekirdeğini vermiş okuldur.” cümlesini yazmış. Bizim çalışmalarımızın çekirdeğini verenlerden biri de Saint Joseph Lisesi tarihini yazan, rahmetli Demir Alp Serezli ağabeyimiz idi.

    Koleksiyonunu insanlara ve tarihe kazandırmak hususunda gösterdiği yücegönüllü tavrı, koleksiyonun kendisinden katbekat fevkalade olan kıymetli büyüğümüz Seyhun Binzet de bizim için adeta kadim Kadıköy’ün bilgi deryası oldu.

    Dediğiniz gibi birçok akademisyenler, öğrenci kardeşlerimiz, birbirinden kıymetli büyüklerimiz ve (şahsen tanıyalım, tanımayalım) çok verimli yazışmalar yaptığımız değerli takipçilerimiz var.

    Mamafih ilişkide olduğumuz isimlere bakınca “süreçleri yürütmek” diye bir şeye gerek kalmıyor. Biz yalnızca bilgilerin, belgelerin ve fotoğrafların arasında geziyoruz ve bunları muazzam bir keyifle bir araya getiriyoruz.

    Yola çıkarken web sitemizin “Hakkımızda” sayfasında şu cümlelere yer vermiştik:

    “Bizler, Fenerbahçe kongre üyeleri ve Fenerbahçeli tarihçiler olarak büyük bir eksiği gidermek için, bir çalışma grubu kurmaya karar verdik. Bizden başka gönüllülerin de desteğiyle uzun bir bilgi yolculuğuna çıkacak olan kalabalık bir ekip olarak, tamamlandığında (hiçbir karşılık beklemeden) Fenerbahçe Spor Kulübü’ne devredilecek detaylı bir ‘Görsel ve Yazılı Tarih’ çalışması yapmayı planlıyoruz.

    Bu organizasyon temel hedeflerinden biri de kendini Fenerbahçeli addeden herkesi Fenerbahçe tarihine sahip çıkmaya davet etmektir.  Fenerbahçemize gönül vermiş her bireyin fikrine ve projesine ihtiyacımız var. ‘Fenerbahçelilik Mirası’nda sizi de aramızda görmekten büyük keyif ve onur duyacağız.”

    Gelinen noktada, gerek takipçilerimizin bize gösterdiği ilgi ve sevgi, gerekse Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Sayın Ali Koç’un ve kıymetli Yönetim Kurulu üyelerinin bizler hakkında gösterdiği teveccüh ve defaten söyledikleri güzel sözler bize müthiş bir motivasyon sağladı.

    Ulu Önder Atatürk’ün “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır” diyerek çizdiği yolda devam edeceğiz.

    Kadıköy Life Dergisi | Temmuz & Ağustos 2022 – Sayı 106

  • Cumhuriyetin İlk Yelken Yarışları

    Cumhuriyetin İlk Yelken Yarışları

    Kıymetli büyüğümüz Seyhun Binzet, babasının evrak-ı metrukesinde sportif bir hazine bulmuş. Konusu “Cumhuriyetin İlk Yelken Yarışları” olan ve (hakkında çok az malumata sahip olduğumuz) kurucumuz Asaf Beşpınar’ın da adının geçtiği bu kitapçık, Fenerbahçe tarihi için önemli doneler ve isimler içeriyor. Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Salname

    Babamın bıraktığı kitapları karıştırırken yelken tarihimize ışık tutacak bir belge buldum:

    1933 senesi Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı Denizcilik Federasyonu Salnamesi

    26 Temmuz tarihinde Demir Turgut ağabeyin olimpiyat üzüntüsünü yazmıştım. Şimdi bu belge ile o bilgileri derinleştireceğim.

    Bu kitapçığa göre 1914 senesinde tertip edilen deniz müsabakalarında yelken yarışları da yapılmıştır ama bu tarihten 1932 senesine kadar bir daha yelken yarışı icra edilmemiştir. Hâlbuki 1917 senesinde donanma yararına yapılan ve devrin güçlü adamı Enver Paşa’nın start verdiği yarış vardır. Neyse, bu olayı genç Cumhuriyetin hassasiyetine bırakıp biz tekrar yazılanlara dönelim.

    1932 senesinde iki uluslararası yarış sınıfı teknesinin ihzar ve ölçüleri bu sporu yapacak gönüllülere verilmiş, planları Türkçeye çevrilmiş, uluslararası yarış kuralları da Türkçeye çevrilmiştir. Bu işleri, başkanı Demir Turgut olan yelken komitesi gerçekleştirmiştir.

    Demek ki o sene yarışçılar kendi teknelerini yaparak yarışlara katılmışlardır.

    Cumhuriyetin İlk Yelken Yarışları

    Cumhuriyetin ilk yarışı 12 Ağustos 1932 Cuma günü Moda parkurunda yapılmıştır. İkinci yarış 2 Eylül 1932 tarihinde Yeşilköy parkurunda ve üçüncü büyük yarış ise 16 Eylül 1932’de tekrar Moda parkurunda yapılmış ve 47 tekne yarışmıştır.

    Bu yarışlarda sporcularımız kendi yaptıkları teknelerle büyük başarı kazanmışlardır.

    12 Kadem Dingi sınıfında Selim Zeki ve Faruk Beyler açık ara birinci olmuşlar; 15 m2 yole sınıfında ise genç mühendislerimizden Harun Bey, kıymetli denizcimiz Behzat Bey için inşa ettiği teknede beraber yarışmışlar ve iftihar edilecek bir farkla birinci olmuşlardır.

    1932 senesinde 2 ay gibi kısa bir zamanda planlanan yarışçı sınıf teknesi 12 m2 şarpiden iki adet inşa edilmiştir. Bir tanesi Eczacı Şeref Bey ve Posta telgraf müdürü Celal Bey tarafından kullanılmıştır. Bu federasyonun ilk tescil edilen uluslararası yarış teknesi olmuştur. Diğer tekne Federasyon tarafından ecnebi bir rakibe verilmiş (büyük ihtimalle Romanyalı) ama Şeref-Celal ekibi büyük farkla birinci olarak ilk yabancı rakibi geçen Türk sporcuları olmuşlardır.

    Kitapçığın sonunda ise “Artık daha fazla şarpi yapıp, uluslararası temaslar için hazır hale geleceğiz” diyor.

    Bu yazının özeti ismi geçen Demir Turgut, Behzat Baydar, Şeref Birgen, Harun Ülman hep İstanbul Yelkeni kurucuları oluşudur. Fen heyetinde bulunan iki deniz inşaat mühendisi Ata Bey ve Asaf Bey İstanbul yelkenden ağabeylerimizdir. Ana yelken kulübü derken kastedilen kulüp büyüklüğü veya sporcu çokluğu değil, işte bu öncülüktür.

    Cumhuriyetimizde yelken yarışları 1932 senesinde başlamıştır; sporumuzu Atatürk’ün direktifi ve Refik Saydam’ın önderliği ile Halk Evleri’ne sokan nesil işte bu nesildir. Yarıştıkları tekneleri bile kendileri inşa etmiştir.

    Seyhun Binzet (Cumhuriyetin İlk Yelken Yarışları)

    Cumhuriyetin İlk Yelken Yarışları
    Cumhuriyetin İlk Yelken Yarışları
    Cumhuriyetin İlk Yelken Yarışları
    Cumhuriyetin İlk Yelken Yarışları
  • Fenerbahçe Hep Galip

    Fenerbahçe Hep Galip

    Yeditepe Yayınevi‘nden çıkan ve buradaki linkten satın alabileceğiniz “Fenerbahçe Tarihi Meseleleri | Kuruluş” kitabının önsözünü sitemizde yayınlıyoruz. Fenerbahçe Hep Galip!

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Özsöz

    Bundan tam iki yıl önce on yedi kişi bir araya geldi. Bu kişilerden bazısı birbirini daha önceden tanıyorken bazısı da o gün tanışmıştı. Ortak paydaları Fenerbahçe, uzmanlık alanları ise Fenerbahçe tarihi olan bu kişiler; 1959 öncesi şampiyonlukları için kapsamlı çalışmalar yapılması, Fenerbahçe’nin tarihine, uydurdukları yalanlarla saldıranlara karşılık verilmesi için anlaştılar. Bu on yedi kişi arasında ifade gücü kuvvetli, kalemi keskin, hafızası mükemmel, organizasyon yeteneği takdire şayan, yüzyıl önce yazılan yazıları okumada mahir, yılların emeği ile oluşturdukları arşivi göz kamaştıran insanlar vardı. İkinci toplantıda iş bölümü yapıldı. Dönemler, konular, bu kitaba da adını veren meseleler üzerinde yoğunlaşacak kişiler belirlendi. Üçüncü toplantıda, masanın üzerinde yıllardır yapılan araştırmaların bir sonucu olarak meydana gelmiş onlarca sayfalık içerik duruyordu. Toplantı boyunca bu içerikler hakkında konuşuldu. Fenerbahçe tarihi ile ilgili bilinen birçok şeyin aslında klişeden ibaret olduğu, işin aslının farklı olduğu ortaya çıkmaya başlamıştı. Tarih yazımını; belgelere dayanarak, belgelerin de “kaynak” statüsünde olup olmadığını özenle değerlendirerek yaptıkları için bu müstesna topluluk ortaya çıkan gerçekleri paylaşmakta bir sakınca görmediler. Böylece FenerbahceTarihi.org doğmuş oldu.

    İtiraf etmek gerekirse hazırlanan içerikler yayımlanmaya başlamadan önce, tarihî meselelerin bu kadar ilgi çekeceği aramızdan kimsenin aklına gelmemişti. Bir süre sonra deyim yerindeyse “mızrak çuvala sığmamaya” başladı. Yazdıklarımıza değer veren, önemseyen kişiler, bu yazıları kitaplaştırmanın zamanı geldiğine bizi ikna ettiler. Bu doğrultuda yazılarımızı sınıflandırarak Fenerbahçe tarihini dönemlere ayırdık. Bu ayrımın sonucunda elinizde tuttuğunuz kitabın da zamansal sınırı belirlenmiş oldu.

    “Fenerbahçe’nin kuruluş hikâyesinin, Tanzimat’tan Meşrutiyet’e kadar süren Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülme yılları içerisinde; toplumsal, politik hatta ekonomik olarak incelenmesi gereken özel bir anlamı vardır. Fenerbahçe’nin kuruluşu, farklı bir bakış açısıyla değerlendirilip yeniden yazılması gereken tarihî meseleleri de içerisinde barındırır. Fenerbahçe tarihindeki birçok olayın bugün ‘mesele’ olarak değerlendirilmesinin sebepleri, döneme ilişkin kaynakların yetersiz olması ve az sayıdaki araştırmacının ‘resmî’ tarih tezinden ayrılmamak konusunda gösterdikleri bilinçli çabadır. Fenerbahçe’yi kuran ve kuruluşunda pay sahibi olan kişilerin hayat hikâyeleri ve kuruluştan sonra geçen yıllardaki faaliyetleri, ‘Fenerbahçe’nin kuruluşu’nu özel kılan ana unsurlardır. Bu unsurlar, dönem için kalıplaşmış yargıların değişmesi ya da bazı ender durumlarda da desteklenmesi için Fenerbahçe’nin kuruluş tarihinin ana dayanaklarından birisi olacaktır.”

    Türk spor tarihinde, üzerinde belki de en az çalışma yapılan dönem olan Fenerbahçe’nin kuruluş yılları için araştırmalarımız sonuç vermeye başladıktan sonra önceki paragrafta okuduğunuz satırları kendimize yol haritası olarak belirledik. Haritadaki izleri takip ederek ilk kitabımız olan Fenerbahçe Tarihi Meseleleri-Kuruluş’u, internet sitemizde yayımladığımız içerikleri temel alarak yazdık.

    Dört bölümden oluşan kitabımızın ilk bölümü Fenerbahçe’nin kurucuları hakkındadır. Fenerbahçe’nin beş kurucusunun hayatını, bilinmeyenleri ortaya çıkaracak şekilde inceledik. Özellikle Enver Hoca (Yetiker) ve Nurizade Ziya Bey (Songülen) üzerinde yoğunlaşan çalışmalarımızın Fenerbahçe’nin bir kuruluş felsefesinin var olduğunu ortaya çıkardığını düşünüyoruz. İkinci bölümde ise kulübün basılı ilk tüzüğünü günümüz Türkçesiyle aktarıp tescil edilme tarihini belirlemeye çalıştık. Elde ettiğimiz belgelerin söyledikleri, dönemin bilinen siyasi şartlarıyla desteklenince karşımıza yepyeni bir hikaye çıkmış oldu. Üçüncü bölümde İstanbul’un kadim semti Kadıköy’ün Fenerbahçe tarihindeki yerini okuyacaksınız. İstanbul’da futbolun doğduğu topraklarda Fenerbahçe’nin büyüyüp geliştiği mekânların, ilk takımlarının top koşturduğu çayırların izlerini bulacaksınız. Kitabın son bölümünü portreler ve olaylara ayırdık. Bu bölümün iki özelliği var: İlki, Fenerbahçe’nin ilk yıllarının bilinmeyen karakterlerinin hikâyelerinin gün yüzüne çıkması. İkincisi ise, kitapta yer alan değerlendirmelerimizi oluştururken faydalandığımız kaynakları sizlerle paylaşmamız. Belirtmek isteriz ki bu kitap Fenerbahçe’nin kuruluş yıllarının olayları ve o dönemin kişileri için kesin yargılar içermiyor. Yazım dili olarak bunu iddia ettiği düşünülebilirse de kitabın önceliği, içinde yer alan belgelere dayalı tezlerle, Fenerbahçe’nin kuruluş dönemi üzerinde tartışmalar yapılmasını sağlamak.

    Tarih yazımı, şüphesiz devinim içerisinde. Her gün yeni belgeler, yeni kaynaklar tarihçilerin karşısına çıkabiliyor. Bu kaynaklar kimi zaman ortaya atılan tezleri destekliyor, kimi zaman da çürütüyor. Yapılacak olan bu tartışmaların bizleri yeni belge ve kaynaklara ulaştırmasını, yeni bilgilere ulaşarak tez-antitez-sentez formülüyle Fenerbahçe tarihinin bugüne kadar karanlık kalmış olan bu dönemini daha fazla aydınlatmayı amaçlıyoruz. Bu amaç spor tarihi üzerine çalışan ya da çalışmayı amaçlayan genç tarihçileri teşvik etmeyi de içerisinde barındırıyor.

    Kitap üzerinde çalışırken benimsediğimiz metot, yukarıda da belirttiğimiz gibi belge ve kaynaklara dayalı bir yazım yapmak oldu. Dönemin Osmanlıca gazeteleriyle devlet ve özel arşivlerde yapılan taramalar, daha önceden yazılmış tarihi kitapların ve anıların karşılaştırılması ve akademi etiği çerçevesinde eleştirilmesi, benimsediğimiz bu metodun temelini oluşturdular. Bu temeli oluştururken Türk spor tarihi yazıcılığının en büyük eksikliğinin, ülkede yaşanan siyasal ve toplumsal gelişmeleri gerektiği gibi dikkate almaması olduğunu düşünüyorduk. Döneme ilişkin yaptığımız kaynak taramaları ve okumaların bu eksikliği gidermesini amaçladık.

    Elinizde tuttuğunuz bu kitap, Fenerbahçe Tarihi Çalışma Grubu’nu oluşturan; Ziya Aktürer, Alp Bacıoğlu, Tapfereritter, Zafer Batık, İzzet İsrael Benyakar, Çağrı Çobanoğlu, Alp Eralp, Cem Ertuğrul, Barış Eymen, King Santillana, Barış Kenaroğlu, Haluk Kılıç, Adem Köz, Alican Küçükcan, Onur Tuncer, Okan Uzunkaya, Tuncay Yavuz, Bozkurt K. Yılmaz’ın çabalarıyla hazırlandı. Kitapta emeği geçenler olarak teşekkür etmemiz gereken kişilerin listesi hayli uzun.

    Her yazdığımız yazıyı titizlikle okuyan, bize yol gösteren, öğrencisi olmaktan gurur duyduğumuz Saygıdeğer Hocamız Prof. Dr. Vahdettin Engin ve kıymetli eşleri Emel Engin Hanımefendi’ye; eşsiz koleksiyonundan faydalanmamıza izin veren, sohbetiyle yolumuzu aydınlatan değerli büyüğümüz Seyhun Binzet’e; spor tarihi üzerine çalışmalarıyla bize ilham veren Prof. Dr. Erhan Afyoncu Hocamıza, Murat Bardakçı’ya; bizi her fırsatta yüreklendiren Doç. Dr. Mehmet Emin Elmacı Hocamıza; Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün tüm çalışanlarına; Yapı Kredi Bankası Arşivi’nin değerli yöneticileri Abdullah Gül ve Ayhan Uçar’a; İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Furkan Sevim’e; kataloglarını hizmetimize sunan İBB Atatürk Kitaplığı Müdürü İrfan Dağdelen’e; Malta Ulusal Arşivi görevlileri Charles Farrugia, Leonard Callus ve Melvin Caruana’ya; Dr. Sinan Genim’e; Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu mensubu Dr. Hüseyin Kıyak’a; Ayetullah Bey’in fotoğraflarının bu kitapta ilk kez yayımlanmasına izin veren, kurucumuzun değerli akrabaları Mehmet Auf ve eşi Ebru İpek Auf Hanımefendi’ye; Lale Atman Hanımefendi’ye; Enver Yetiker’in fotoğraflarını tarihe bu kitap vasıtasıyla kazandıran, kurucumuzun değerli torunları Ayşe Bertülin Kenter ve Rona Bandar Hanımefendilere; Fenerbahçe’nin erken dönemiyle ilgili arşiv belgelerini bizlerle paylaşan Melih Şabanoğlu’na; doğru bilgi ve belgeye ulaşmamızda yardımlarını esirgemeyen, her zaman yanımızda olan Fenerbahçe camiasının değerli üyeleri; Belgin Beşe Aral Hanımefendi, “Paşalı Birol” Vecdi Teker, Acar Yıldız, Aydın Temizer ve kıymetli eşi Nazan Aksoy Temizer Hanımefendi, Bülent Batu, Cahit Binici, Cem Argun, Cafer Çağatay’ın torunu Jale Çağatay Hanımefendi, Sporel ailesinin kıymetli mensupları Dilara Sporel, Emine Sporel Özakat ve Feyhan Sporel Hanımefendiler, Ali Muhiddin Hacıbekir’in torunu Nazlı İmre Hanımefendi, bizlere gösterdiği teveccühten her zaman onur duyacağımız Müzdat Dağlaroğlu’na teşekkür etmeyi borç biliyoruz.

    Bugün aramızda olmayan iki ismin; kitabımızı göremeden aramızdan ayrılan, “Kadıköy’ün BelleğiDemir Alp Serezli Ağabeyimizin ve Türk spor tarihçiliğinin sembol ismi Dr. Rüştü Dağlaroğlu’nun manevi şahsiyetleri önünde de saygıyla eğiliyoruz. Bu birbirinden değerli kişilerin Fenerbahçe tarihine yaptıkları katkıları, geleceğin tarihçilerine aktararak bu borcu bir nebze de olsa ödeyebildiğimizi düşünüyoruz.

    Ve Galip… Galip Kulaksızoğlu…

    Bu kitabın sayfaları arasında adına rastlayıp hakkında yazılanları okuduğunuzda kitabımızı ondan başka birine ithaf etmenin zaten mümkün olmadığını sizler de düşüneceksiniz. İyi okumalar…

    Fenerbahçe hep Galip…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Grubu

  • Ahmet Mukbil Yazman

    Ahmet Mukbil Yazman

    Kıymetli büyüğümüz Seyhun Binzet, geçen sene Covid’in en yoğun olduğu kapanma zamanlarında konusu Ahmet Mukbil Yazman olan bir hatıralar geçidi kaleme almış. Biz de müsaadesiyle sitemize taşıdık. Merhum Yazman, aynı zamanda iyi de bir Fenerbahçeli idi. Geçenlerde fotoğraf albümleri müzayedelerde parça parça satışa çıkartıldı ve Fenerbahçe / Türk spor tarihine bir “Keşke” daha eklendi… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Ahmet Mukbil Yazman

    Çok sporcuydu; kulüpte oturmaz, bütün vaktini kondisyon odasında geçirirdi.

    1970’li yıllarda “Marmara Denizi kirlendi” diye yüzmeyi bıraktı, sadece güneşlenip duş alırdı.

    İyi bir kulüpçüydü, her türlü davada kulübün gönüllü savunucusuydu.

    Ahmet Mukbil Yazman

    Sene 1965 veya 1966…

    “Gel Seyhun, bir deneme yapıp ilerde olacak kazalarda motoru bozulan balıkçılara, kurtarma sandalına binmiş kazazedelere yol gösterelim” dedi.

    “Tamam, Ahmet abi. Ne yapacağız?” dedim.

    “Kendimizi içinde kürek olmayan şişme bir botla Sarayburnu’ndan akıntıya bırakalım ve denizde hayatta kalma mücadelesi verelim. Ben çalıştım; 2-3 hafta sonra akıntılar bizi sürükleyecek ve Limni adasında karaya çıkacağız.” cevabını verdi.

    Bu çılgın bir projeydi ve ben açıkçası 20’li yaşlarda olmama rağmen korkmuştum. Kime sorsam “Deliliğin de bir sınırı vardır” diyordu… Ahmet abi işte böyle bir adamdı.

    1973 senesinde Hikmet İkbal ve Selçuk Yeşil ile birlikte üç arkadaş bir Moda sandalı ile İstanbul’dan Marmaris’e gittiler ve bu seyahatlerini de Yacht mecmuasına yazdılar. Dönüşte kulüpte bu sandal seyrini bol bol anlatırdı ve “Bunu yapmalısınız. Bu denizin içinde yelken yapmak gibi oluyor” derdi. Anlatırken heyecanını görmeniz gerekirdi.

    Ahmet Mukbil Yazman

    Bundan bir sene sonra Yüksek Denizcilik Okulu 2. Sınıf talebesi üç denizci genç buldu, bunları kulübe getirdi ve böyle bir sandal ile daha uzaklara gitmeleri için kondisyon çalıştırdı. Bu gençler aynı zamanda Orhan Akra’nın kursunda yelken çalıştılar.

    1974’de Kıbrıs Barış Harekâtı olmuş ve dünyadan ambargo yiyince, bize tek yardım eden Kaddafi olmuştu Bir anda değişik bir fikir geldi Ahmet abi’nin aklına:

    “Bizim Marmaris’e gidişimizden daha uzaklara gidin, Akdeniz’e açılın ve Libya’ya sandalla gidin. Bu gidişin adını da ‘Büyük Denizcimiz Turgut Reis’i Anma’ koyun” dedi.

    Bunlar üç denizci genç Ömer Selçuk (21),Tuncay Saral (21) ve Hüseyin Kolluoğlu (19); bir ekip kurdular ve adını da “Genç Turgutlar” koydular.

    1975 senesinde onlara kulübün önünde iskelede güzel bir uğurlama yaptık. Orhan Akra abim navigasyondan megafonla bağırdı, “Genç Turgutlar! Yolunuz açık olsun!” diye…

    Ahmet Mukbil Yazman

    Bu çocuklar deniz haritaları ve iptidai navigasyon aletleri ile Libya’ya kadar gittiler. Necati Zincirkıran, Sadun Boro’dan sonra bu gençlere de çok destek oldu. Libya’da üç şehre uğrayıp geri döndüler. Bingazi, Misurata ve Trablus’ta çalışan işçilerimiz onları bir kahraman gibi karşılayıp ağırladı.

    Dışişleri bakanımız İhsan Sabri Çağlayangil elçiliği arayıp, denizci çocukların Kaddafi’yle görüşmesini ve ona Türkiye’den getirdikleri bayrağı vermelerini sağladı. Dönüşlerinde ise başbakan Ecevit onları Gelibolu’da alkışlayarak karşıladı. Ustaları Ahmet abiye muazzam bir gurur verdiler. O da “Şimdiki hedef sandalla daha uzaklara gitmek” derdi. Hep çıtayı yükseltir, bir türlü o çıtaya erişilmezdi.

    1990’ların sonunda İzmirli Erden Eruç bu sefer yelkensiz, sadece kürekle, dünya turuna çıktı. Başkanlığım sırasında kulüpte seyahatini anlatan bir konuşma yaptı. Ben de onu takdim ederken yaptığım konuşmada hem Ahmet abi ve iki arkadaşına hem de “Genç Turgutlar”a değindim.

    Ahmet abi, sen gel de şu yapamadığımız işi, kendimizi akıntıya bırakmayı yapalım. Delilik de olsa Covid’den ev hapsinde olacağıma, sevdiğim denizde sandal hapsinde olurum.

    Seyhun BİNZET

  • Aşod’un Hamamı

    Aşod’un Hamamı

    Kıymetli büyüğümüz Seyhun Binzet, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle, yine muhteşem fotoğraflar ve bilgiler ile dolu, müthiş bir Kadıköy (ve Fenerbahçe) yazısı kaleme almış. Biz de müsaadesiyle sitemize taşıdık. Konu Aşod’un Hamamı. Keyifle okuyacaksınız.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Aşod'un Hamamı

    Annem devamlı “Kalamış koyunda bütün kadınlar toplanır denize gider ve Aşod’un hamamında yüzerdik. Ben yüzmeyi orada öğrendim” der ve eklerdi: “Ortası boş ve büyük bir yüzme alanı olan, Kalamış koyunun içine konmuş tahta bir barakaydı. Sanki Yeni Zelanda evleri gibi. Altında bez brandalar ile kaplı çıkışları vardı. Aynı küçük boyutlu cami girişleri gibiydiler. O brandaları kaldırıp koya açılır, sonra tekrar kaldırıp geri dönerdik”

    Etrafında devamlı koruma sandalları olur, hanımları kimse rahatsız edemezdi. O zamanlarda modern Avrupai Kalamışlı hanımların gittiği, bugün mütedeyyin kesimin seveceği tipten hamamlardı.

    Sevgili Manuk Ohanoğlu’nun anlattığına göre Aşod’un hamamı Altıyol Kırtasiyeciler sokakta, Kayışdağı çeşmesinin tam karşısındaki iş hanının olduğu yermiş. Aşod bu hamamın içinde Kalamış hamamının tahtalarını saklar, bahar gelince gidip koya monte eder, Ekim’e kadar kullanılır, sonra tekrar söküp Kadıköy’deki hamamına götürüp, gelecek yazı beklermiş.

    Sevgili Müfit Ekdal ağabeyimizin anlattığına göre de Aşod’dan önce aynı yerde Erenköylü Arnavut İsmail’in hamamı varmış. Sonra o hamam işini Aşod’a bırakıp, Fenerbahçe’de gazino işletmeye başlamış.

    Kalamış koyunun ilk hamamı ise Aşod’un ağabeyi Hayik’in açtığı Moda plajının yanındaki hamamdır. Aşod’un Kalamış hamamı 60 ‘lı senelere gelirken bir daha yapılmamak üzere yıkıldı. Moda plajındaki hamam ise 1970’lerin sonuna kadar kaldı.

    Biz İstanbul Yelken’den küçük yelkenlilerimizle çıkınca ilk hedef oraya gidip kızlara hava atardık. Belalı laz bir bekçisi vardı. Bir anda sandalla çıkar ve bizlere “Defolun yelkenciler! Başka antrenman yeri mi kalmadı?” diye bağırıp oradaki kız arkadaşlarımızı güldürürken, bizleri kızdırırdı. Ama ertesi gün yine o namus bekçisine kovulmaya giderdik.

    Mendirekten çıkınca poyraz rüzgarda apaz seyirde Moda hamamına gitmek çok havalı olurdu. Hele FD sınıfı çıkıp, trapez denilen kalçadan direğe bağlanıp bir elinizle flok iskotasını tutup öbür elinizi denize uzatıp giderken dönüş yapmak ve bir anda öbür taraftan tekrar trapeze çıkmak çok havalı olurdu.

    Tavşan Erdoğan abimiz de ismini vermeyeceğim ekibiyle bu gösteriyi yapmış; flokçu arkadaşımız “kızlara hava atacağım” diye trapezini bağlamayı unutarak öbür taraftan uzanmış ve denize düşmüştü. Erdoğan ağabey de sinirlenip ve onu orada bıraktığı gibi kulübe dönmüştü.

    Aşod'un Hamamı

    Arşivimde herkesin kullandığı Aşod Hamamı resmini ve önünde denize giren 4 cumhuriyet kızının fotoğrafını paylaşıyorum. Bu hanımlar Fenerbahçe Spor Kulübü’nün kadın kürek sporcuları. Hepsi de Ceylan ailesinden! Sağdan itibaren Nebiha, altta Asiye, üstte Ayten ve en solda İhsan Ceylan.

    Bu resmi renklendirip kullananlara bir sözüm var:

    Kalamış benim çocukluğumda o kadar berraktı ki o sığlıkta denize basan insanların ayakları, sanki su yokmuş gibi dipteki kumla beraber görünürdü. Bu renkli resimler güzel ama benim Kalamış koyum değil. Sanki başka, denizi koyu bir kıyı…

    Bu arada dün elime iki resim geçti. Arkalarında “1935 Kalamış” yazıyor. Bunları ilk defa paylaşıyorum.

    Bir tanesinde Aşod’un hamamının tam yeri gözüküyor. Kalamış iskelesinin hemen sağında Rüştiye sokakla iskele arasındaymış.

    Diğeri ise Kalamış iskelesinin doğal taşlara oturan ayağı ve yıpranmış tahtaları… Fakir ama son derece doğal….

    Seyhun Binzet

  • Haydarpaşa İzcileri Zirvede

    Haydarpaşa İzcileri Zirvede

    Haydarpaşa Lisesi’nin Fenerbahçe ve Türk spor tarihinde çok önemli bir yeri var. Kıymetli büyüğümüz Seyhun Binzet‘in bizimle paylaştığı aşağıdaki belge ise insanı tebessüm ettirecek naiflik ve güzellikte. Bir Uludağ hatırası ancak bu kadar zarif anlatılabilirdi. Fotoğraflar ise başka bir âlem… Haydarpaşa İzcileri zirvede ve huzurunuzda!

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Not-1: Yukarıdaki görsel Salt Araştırma arşivinden alınmıştır.

    Not-2: Ali Polat ağabeyimiz, Fenerbahçe’nin hayattaki en kıdemli sporcularından biri, belki de birincisi. Seyhun ağabeyden öğrendiğimiz kadarıyla Recai Şatıroğlu ağabeyimiz de hayatta imiş. Her ikisine de sağlıklı günler temenni ediyoruz. İnşallah yeniden ellerini öpebileceğimiz sağlıklı günlere kavuşuruz hep birlikte…


    T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Beden Eğitimi ve İzcilik Şubesi

    Bursa-Uludağ-Kirazlı Yayla-Dolubaba İzci Kampı

    21 Temmuz – 2 Ağustos 1945

    Kampa Katılan Oymaklar

    1. Haydarpaşa Lisesi
    2. Galatasaray Lisesi
    3. İstanbul Öğretmen Okulu
    4. İstanbul Erkek San’at Enstitüsü
    5. Bursa Lisesi
    6. Bursa Ticaret Lisesi
    7. Bursa Erkak San’at Enstitüsü

    Uludağ Beceren Oteli – Zirve Çıkışını Gerçekleştiren:

    Haydarpaşa Lisesi İzci Oymağı

    “Korsan Obası”

    Oymakbaşı: Tevfik Tiryakioğlu

    Obabaşı: Semai Şatıroğlu

    1. Tevfik Tiryakioğlu
    2. Semai Şatıroğlu
    3. Ali Polat
    4. Yılmaz Saltuklar
    5. Recai Şatıroğlu
    6. Yavuz İlgün
    7. Rıfkı Pekşen
    8. Adnan Tuncay
    9. Murat Yumurtacı
    10. Nihat Sağesen
    11. Kemal Haktanır
    12. Tarık Kadam

    Obanın Zirve Çıkışı

    Tarih: 30 Temmuz 1945

    Rota: Beceren Oteli-Zirve “Kulübe”

    Zaman – En Çabuk Çıkış

    Ferdi olarak: Ali Polat (55 Dakika)

    Grup olarak: Korsan Obası (75 Dakika)

    Daha evvelki en çabuk çıkış zamanı: 95 dakika ile bir Alman dağcıya ait (Sayın Ekrem Bey’in ifadesine göre)

    Not: Dönüşte bütün ömrünü Uludağ Beceren Oteli’nde geçiren ve Uludağ’ın bugünkü hale gelmesinde büyük bir emeği geçen, modern anlamda ilk dağcılarımızdan Ekrem Bey’e isteği üzerine zirveden kar getirilmiştir.

    Haydarpaşa İzcileri Zirvede
    Haydarpaşa İzcileri Zirvede