Etiket: Suat Belgin

  • Canlı Yapraklar – XLI

    Canlı Yapraklar – XLI

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olan yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XLI” : 1924 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XLI

    Fenerbahçe futboldaki büyük şöhretini ocağında yetişmiş ve gelişmiş çocuklarına borçludur. Esasen, memleketimizde genç takımları ilk kuran kulüp Fenerbahçe ve bu lüzumu duyan ve onu tatbik mevkiine koyan ilk idareci de Elkâtip Zade Mustafa beydir. Bu ileri görüşlü zat bu işe 1911 senesinde girişti.

    Elkâtip Zade ve takımları neden sonra diğer kulüplerimize örnek oldular…

    Fenerbahçe’de, hiç bir kulüple ölçülemeyecek nispette, şöhretli genç takımlar yetişmiştir.

    Bunların birincisi 1913 yılı genç takımıdır. Haydar, Ecvet, Fahri, Nuri, Necip Şahin, Necmi, Baron Feyzi, Zeki, Alâ, Bekir, Cafer ve Refik Osman’dan mürekkep olan bu kadro o yıl memleketimizde ilk defa olarak organize edilen İstanbul üçüncü takımlar şampiyonluğunu hiç yenilmeden almış ve Mahmut Muhtar Paşa merhumun, üzerinde: “Yarının kıymetli futbolcularına…” yazılı gümüş kupasını kazanmıştı.

    İmparatorluk devrinin spor muhibbi bu meşhur Paşasının kupaya yazdırdığı “Yarının kıymetli futbolcularına” sözü onun isabetli görüş kudretinin de mükemmel bir ölçüsüdür. Çünkü tam 10 yıl sonra, 1923’de Türk millî takımı kurulurken bu arada yetişmiş ve gelişmiş yukarıdaki gençler, yani 10 yıl önceki Fenerbahçe üçüncü takımı ay-yıldızlı ilk kadrolara esas olmuştu.

    Filhakika; ilk takımlarımızın meşhur Zeki, Alâ, Cafer, Bekir, Feyzi ve Refik Osman gibi 6 esas siması futbolu 1913’ün Fenerbahçe üçüncü takımında öğrenmiş gençlerdi.

    Futbol tarihimizin bu canlı hakikati Fenerbahçe kulübünün genç takımlar mevzuunda vaktiyle başardığı alemdarlık ve harcadığı büyük emeklerin ölmez hâtıra ve hattâ mükâfatı olarak yaşayacaktır.

    Filhakika; Sami Bey tarafından sol köşeye yazılmış şu bir kaç kelime yalnız bir şükran ifadesi değil; aynı zamanda, Fenerbahçeliler arasında cari sevgi, hürmet ve kadirşinaslık örneğidir de:

    (Fenerbahçe küçüklerinin muhterem muallimleri Fuat Beyefendiye. Bir hâtırai şükran olmak üzere takdim…)

    Bugün 30 yılını doldurmuş olan şu fotoğraftaki eski genç Fenerlileri birçok kimseler tanımayacaklar, fakat hüviyetleri sunuldukça içlerinde tanınacak ve hatırlanacaklar çok olacaktır.

    Ön sırada oturanlar, sağdan:

    Suat Belgin (Tekel levazım müdürü),

    Solaçık Seyfi, İzmir Fuar müdürü Ferruh Örel,

    Santrfor ve hâlen İstanbul futbol ajanı Sedat Taylan,

    Sağiç Şahap,

    Aynı zamanda milli atlet Haydar Aşan,

    Balkan şampiyonu tenisçilerimizden ve hâlen İstanbul Belediyesi Reis muavini Sedat Erkoğlu,

    Santrhaf ve hâlen İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret okulu müdürü Doktor Nihat Sayar.

    Ayaktakiler;

    Sağ baştaki kısaca boylu genç Suat Belgin’in ağabeysi Mocuk Hikmet merhumdur. Hikmet; milli takımımıza Fikret, Muzaffer, Niyazi ve Mehmet Reşat’ı veren Fenerbahçe’nin 1927 yılı genç takımının fedakâr antrenörü olup bu uğurda evvelâ sıhhatini, bir yıl sonra da hayatını feda etti.

    Merhum Hikmetin sağındaki beyaz saçlı zat Fenerbahçe’nin emektar uzvu ve eski reislerinden Doktor Hamit Hüsnü Kayacan merhumdur.

    Beyaz gömlekli genç de milli sağaçık ve eski Fenerbahçe genç takımlarının amatör antrenörlerinden Paşabahçe Cam fabrikası muhasebe müdürü Sabih Arca’dır.

    Sabih’in sağında solhaf Şevki, onun da sağında merhum bek Ziya görülüyor.

    Fenerbahçe kulübü, bugün, “genç takım” davasını ele almış bulunuyor. Gerçi şartlar düne nazaran çok değişmiştir. Fakat hâdisat ve hakikatler gösteriyor ki, randıman nispeti düne nazaran az da olsa, bu yola dönmeğe lüzum vardır. Bu bakımdan, Fenerbahçe kulübünde genç takım dâvasını feragat ve fedakârlıkla güden, vaktiyle o takımlardan yetişmiş, Sayın Siyami Arda’yı tebrik etmek ve ona müzahir olmak vazifedir.

    Fenerbahçe’nin 1913’ten sonraki ikinci meşhur genç takımı yukarıda resmini gördüğünüz 1924 yılı genç kadrosudur. Bu takım, 1924 yazında iki ay ilk milli takım antrenörü Hanter tarafından çalıştırılmış; sonra da, ilk Türk futbolcusu Fenerbahçeli Fuat Hüsnü Kayacan ve nihayet Sami Coşar elinde tekâmül etmiştir.

    Bu takım, o yılın genç takımları arasında tertiplenen meşhur (Fen kupası) galibidir. Ayrıca, futbol tarihimizde yurt içinde turneye çıkan ilk genç takımdır. Hatırlayacaklar çok olsa gerek; Fenerbahçe’nin 1924 genç takımı, yukardaki fotoğrafın alındığı tarihlerde, 16 eylül 1924 günü merhum doktor Håmit Hüsnü Kayacan’ın riyaseti altında İzmir’e hareket etmiş ve orada 4 muhtelif kulübün birinci – ikinci takımlar muhtelitleriyle maç yapmıştır.

    Altay’ı 8 – 0, Altınordu’yu 6 – 0, Hilâli 4 – 0 ve Karşıyaka’yı da (11 – 0) yenen Fenerbahçe küçükleri 4 galibiyet almak ve hiç gol yemeden 29 gol atmak gibi fevkalade bir başarı sağlamış ve İzmir’de umumi hayranlık uyandırmışlardı.

    İşte, yukardaki fotoğraf Türk futbolunun baktıkça insana fevkalâdelikler okuyan 1924 senesi Fenerbahçe üçüncü takımının canlı bir hâtırasıdır. 1924 sonbaharında çekilmiş ve 20 Aralık’ta Sami Coşar tarafından Fuat Hüsnü Kayacan’a hâtıra olarak sunulmuştur.

    Arkadaki takımın yedek haflarından Hikmet’tir.

    Sonra, sol müdafi Füruzan Şansal ve müteakiben de iki kaleciyi görüyorsunuz.

    Beyaz fanilalı İhsan’dır. Geçen seneler Ankara futbol ajanı idi.

    Başında kep olan da merhum Hüsnü’dür.

    Hüsnü’nün sağında (Bloke) namiyle maruf müdafi İhsan, sonra muavinlerden Ulvi Örel, gene muavinlerden hâlâ veteriner albay Hakkı Gürtay ve nihayet gene haf hattından, hâlen Devlet Demiryollarında, Hayri Başol’u görüyorsunuz.

    İki sivilden sağdaki devrin birinci takım futbolcularından ziraat mühendisi Ragıp Mağden, soldaki de Fenerbahçe’nin ilk kadrolarının teknik ve zekasıyla maruf forveti, o tarihlerde yeni kurulmuş İş bankası müfettişlerinden ve bu meşhur takımın püramatör antrenörü ve geçen yılların da Urfa mebusu Hüseyin Sami Coşardır.

    (Gelecek resim ve yazı; 32 sene evvel ilk milli takım antrenman maçında milli takımının Türk futbolunda pek meşhur 5 muhacimini, yağmurlu bir havada Kadıköy sahasında göstermektedir.)

    Rüştü Dağlaroğlu – 1 Ocak 1955 – Akşam Gazetesi

  • Fikret Arıcan Albümü

    Fikret Arıcan Albümü

    “Büyük” Fikret Arıcan… Halit Çapın’ın “Fenerbahçeliler Başkanınızla Gururlanabilirsiniz” dediği “Büyük” Fikret Arıcan albümü ile karşınızdayız… Kahraman futbolcumuzun ailesine ulaşma ümidimizi gerçekleştiremezsek bu müthiş yayınla Fenerbahçe tarihine muazzam bir armağan daha veren kıymetli büyüğümüzün hatıralarını sizlerle buluşturmanın gururunu yaşayacağız.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Not: “Büyük “Fikret Arıcan, Fenerbahçe’nin en çok Türkiye şampiyonluğu yaşayan isimlerinden biri… Yedi şampiyonlukla başı geçen “Naci Bastoncu” ve “Esat Kaner”den sonra Cihat Arman ve Fikret Kırcan ile birlikte kendisinin 6 şampiyonluğu var. Bu zaferlerde 87 maçta 35 golü var… Hepsi nur içinde yatsın…


    “Büyük” Fikret Arıcan Albümü

  • Lebip Elmas Arşivi

    Lebip Elmas Arşivi

    Lebip ağabeyin sevgili oğlu, kıymetli büyüğümüz Suavi Elmas’ın büyük teveccühüyle toplam 230 fotoğraftan oluşan muazzam bir koleksiyonu yayınlamanın mutluluğunu yaşıyoruz: Lebip Elmas Arşivi

    Dr. Rüştü Dağlaroğlu’nun 1987 tarihli “Fenerbahçe Spor Kulübü Tarihçesi” kitabında, 1933-1944 yılları arasında 218 maçta forma giyip 10 gol attığı tarihe kaydedilen Lebip ağabey, Fenerbahçe’nin 28 şampiyonluğunun 5 tanesinde pay sahibiydi:

    1935, 1937, 1940, 1943 ve 1944

    1933 yılında düzenlenen ve Fenerbahçe’nin ilk Türkiye şampiyonluğunu kazandığı sezonda ise forma giymemesine rağmen final maçı için İzmir’e giden kafiledeydi.

    Portreleri, ailesi ve dostları ile fotoğrafları, takım arkadaşlarıyla saha içi ve saha dışı resimleri derken eşsiz bir koleksiyona daha kavuşmanın heyecanını sizinle paylaşıyoruz.

    Fenerbahçe’nin şampiyonluklara en fazla iki sene uzak kaldığı yıllara ve başta Lebip Elmas olmak üzere bütün Fenerbahçe kahramanlarına saygıyla…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Not: “Fotoğraflarda kimler, neler, nereler var?” diye soracak olursanız… Cevabı şöyle verebiliriz:

    Ahmet Erol, Ali Muhiddin Hacı Bekir, Ali Rıza Tansı, Aydın Bakanoğlu, Basri Taşkavak, Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü, Bedii Yazıcı, Bülent Büyükyüksel, Cevat Sayit, Cihat Arman, Didi, Esat Kaner, Faruk Hızer, Fazıl Arzık, Fenerbahçe, Fenerbahçe Stadyumu, Fikret Arıcan, Fikret Kırcan, Füruzan Şansal, Hadi Tarlan, Halil Köksalan, Halit Deringör, Hayati Öney, Hüsamettin Böke, İbrahim İskeçe, İrfan Denever, Kasımpaşa, Kazım Bayülken, Kemal Onan, Lebip Elmas, Lütfi Boyer, Mehmet Reşat Nayır, Melih Kotanca, Moda Deniz Kulübü, Muammer Oraman, Muhtar Sencer, Murat Alyüz, Muzaffer Ateşçi, Muzaffer Çizer, Müzdat Yetkiner, Naci Bastoncu, Naim Şukal, Namık Erbay, Nazım Kayar, Necdet Dalay, Necdet Erdem, Niyazi Sel, Nuri Pekesen, Orhan Canpolat, Orhan Menemencioğlu, Oscar Hold, Osman Kavrakoğlu, Ömer Boncuk, Rasih Minkari, Razi Trak, Rebii Erkal, Recep Nurcan, Reşat Dermanver, Sadi Çoban, Safa Özyurt, Sedat Bayur, Semih Arıcan, Semih Bayülken, Suat Belgin, Suavi Elmas, Süleyman Tekil, Şaban Topkanlı, Şerafettin Doğan, Şeref Benibol, Şevket Demirtepe, Taci Ece, Taksim Stadyumu, Yaşar Alpaslan, Yaşar Yalçınpınar, Yorgo Angelidis, Zeki Rıza Sporel, Ziya Atamer


    Lebip Elmas Arşivi

  • Gazi’nin Fenerbahçe Kadrosu

    Gazi’nin Fenerbahçe Kadrosu

    1925 yılında Mustafa Kemal Atatürk‘ün huzurunda maç yapmak için Bursa’ya giden Fenerbahçe takımında kimlerin olduğunu uzun zamandır arıyorduk. Meğer cevap burnumuzun dibinde, yine dönemin gazetelerinde imiş. Fenerbahçe tarihinde bir ilk’e daha imza atmanın gururuyla; huzurlarınızda Gazi’nin Fenerbahçe kadrosu…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Gazi’nin Huzurunda

    Fenerbahçelilerin Bursa’da İcra Ettikleri Maç

    Fenerbahçeliler Maçlarını Lütfen Seyreden Büyük Gazi’ye Arz-ı Tazimat Ettiler

    Büyük Gazi şerefine Fenerbahçeli futbolcularla Bursa muhtelit takımı arasında bir maç icra etmek üzere Fenerbahçelilerin dün sabah hareket ettiğini haber vermiştik. Fenerbahçeliler dün öğle üzeri Bursa şehrine vasıl olmuşlar ve orada Bursa mıntıkasına mensup sporcular tarafından istikbal edilmişlerdir. Fenerbahçelilerin “Kınalıada” vapuruyla icra ettikleri bu seyahate kulübün birinci, ikinci, üçüncü futbol takımları azasıyla tenis ve denizcilik şubesi mensupları ve kulüp müessislerinden yirmi kişi iştirak etmiş ve bu suretle Fenerbahçeliler altmış beş kişilik bir kafile teşkil eylemiştir. Bursa’da Fenerbahçeliler Bursa’da bulunan Ankara Muhafızgücü oyuncularının teşkil ettiği Ankara-Bursa muhtelit takımıyla karşılaşmışlardır. Bu maçta Fenerbahçe takımı şu suretle teşekkül etmiştir:

    Hüsnü, Füruzan, Suat, Ulvi, Ragıp, Selahaddin, Seyfi, Şekip, Sedat, Şahap, İhsan

    Birinci haftaymda Ankara-Bursa muhteliti bir gol yapmış ve ikinci haftaymda Fenerbahçe’den Sedat Bey bir gol yaparak maç beraberlikle neticelenmiştir.

    Gazi Paşa Hazretleri, dokumacılık fabrikasının vaz-ı esas resminde hazır bulunduktan sonra, Fenerbahçe-Bursa muhtelit maçına gitmek üzere elektrik fabrikasının ziyaretini vakt-i ahire talik ettiklerini Vali Bey vasıtasıyla bildirmişler ve Atıcılar’ı teşrif ederek futbol müsabakasını tribünlerin yanındaki mahal-i mahsustan temaşa buyurmuşlardır.

    Gazi Paşa Hazretlerinin idman mahallini teşrifleri esnasında Fenerbahçeliler tarafından müşarünileyhe arz-ı tazimat edilmiş ve otomobillerinin etrafını saran sporcularımız tarafından resm-i selam ifa olunmuştur. Fenerbahçeli gençler müsabakayı müteakip Mudanya’ya gitmişler ve geceleyin “Kınalıada” vapuruyla İstanbul’a avdet eylemişlerdir.

    2 Ekim 1925 – Akşam Gazetesi (Gazi’nin Fenerbahçe Kadrosu)


    Not: Fenerbahçe de birinci, ikinci ve üçüncü takımdan oluşan bir kadro olduğu için oyuncuları ancak tahmin edebiliyoruz. Muhtemelen Hüsnü Teoman, Füruzan Şansal, Suat Belgin, Ragıp Ziya Mağden, Şekip Kulaksızoğlu, Sedat Taylan ve Şahap Moltay olacak…

  • Büyük Fikret Bölüm III

    Büyük Fikret Bölüm III

    Fenerbahçe tarihinin en çok Türkiye şampiyonluğu kazanan beş isminden birisi olan ve Fenerbahçe’ye hem futbolcu, hem teknik direktör, hem de Başkan olarak hizmet eden “Büyük” Fikret Arıcan‘ın kitabından pasajlar ile karşınızdayız. Huzurlarınızda: Büyük Fikret Bölüm III

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Büyük Fikret

    Büyük Fikret Bölüm III

    Fenerbahçe ile İlk Seyahatim

    Fenerbahçe birinci takımı Bekir Bey ve Alman hanımının da katılmaları ile İzmir’e gidiyordu. Bu seyahate bende iştirak ettim. Bu benim Fenerbahçe’deki ilk seyahatimdi. Bekir Bey’in Alman hanımı ile dolaşmak kafilenin en az 10 yaş küçüğü olan bana verilmişti… Konya vapuru ile gidiyorduk… Yemek durumu da beni çok sıkıyordu… Hanım karşımda, yemek yemenin bütün inceliklerini gösterecek, ben ise ona uymaya gayret edecektim… İçimden “İnşallah tavuk olmaz yemekte…” diye dua ediyordum… Yemesi çok zordu tavuğu…

    Fenerbahçe’nin o kadrosu devrinin en gözde ekiplerinden olduğu için Konya vapurunda mükellef bir sofra hazırlanmıştı… Daha yemek başlamadan karşımda listeyi gördüm… Ne yiyeceğimi kararlaştırmak üzere eğildim ve bakmaya başladım… Doğrulduğumda birden şaşkına döndüm… Garsonun elindeki çorba ensemden aşağı inmişti… Haşlanmıştım… Tabii herkes kahkaha ile güldü, bense rezil olduğumu düşündüm… Başka elbisem olmadığı için hemen makine dairesine indim… Biraz sıcak su, bez ve sabun rica ettim… Önüme istediklerim geldi… Bezi elime sararak suyun içine sokmamla beraber haykırmışım… Sanki parmaklarım ve derim suyun içinde kalmıştı… Meğer kaynar istim koymuşlar. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmuşum… Aksiliklerle başlayan bu seyahatin nasıl biteceğini düşünüyordum… Bir de üstelik aç kalmıştım…

    Ertesi günü İzmir rıhtımına yanaştık… Bizi davul ve zurnalarla karşıladılar, Bekir ve Zeki beylere büyük tezahürat yapıldı. İçimden, “Allah büyük bir gün bize de olur…” diye düşünüyordum…

    O seyahate orta hafımız Sadi gelmediği için Beşiktaşlı Hüsnü’yü takviye almıştık. İzmir’de oynadığımız Altay, Altınordu ve İzmir muhteliti maçlarını 4-0, 3-0 ve 2-0 kazandık. Altınordu ile oynadığımız maçta bütün sporseverlerin Mamako Saim diye tanınan ağabeyimiz de yer almıştı… Bu maçların birinde İzmir kalecisinin uzun degajına kafa vurmalarıyla şöhretli Hüsnü’nün kafa vuruşuna, Zeki Bey’in durdurmadan attığı volenin gol oluşu unutulmaz.

    İzmir’deki çilem henüz dolmamıştı. Birinci maçın sonunda Alsancak Stadı’nda giyinirken ayakkabılarımın yerinde olmadığını gördüm. Ne yapacağım şaşırdım. Bir köşede mahzun dururken kaptanımız Zeki Bey, “Ne var sende ne oluyor?”‘ diye sordu… Utanarak ayakkabılarımın yerinde olmadığını söyledim… Kafasını salladı, “Yarın alırız. Şimdi top ayakkabılarını giy’ dedi… Giydim tabii… Tam kapıdan çıkarken ayakkabılarımı bir çocuğun elinde görmeyeyim mi? Fırladım ve ellerine yapıştım… Çocuk ağlamaya başlamıştı. “Ben bunları boyatmak için aldım” diyordu… Fakat çabuk davrandı ve elimden kaçtı…

    Maçlarımız iyi sonuçlarla bitmişti. Tam döneceğimiz zaman kafilede bir telaş başladı… Doktorlar gidip geliyorlardı. Küçük olduğum için kalabalığa yaklaşamıyordum… Sonunda öğrendim ki, o zaman takımda yedek bulunan Nihat Sayar (Tonton Nihat – Yüksek Ticaret Rektörü) sarılık olmuş. Yatacak. Zeki Kaptan yanıma geldi, “Sen gençsin kal. Ağabayine bakarsın” dedi. Hiçbir itirazda bulunamadım. Emir emirdi. Derhal yerine getirdim… İşte birinci seyahatimden arda kalanlar…

    Büyük Fikret Bölüm III

    Takımda Yer Değişikliği

    Bekir Bey ve ailesi bir yıl kadar Türkiye’de kalmışlardı. Fakat Bekir’in hanımı Türkiye’de kalmaktan hiç memnun değildi. Eşini yanına alarak Almanya’ya döndü. Ben genç takımımızın birkaç maçında soliç oynadığımdan ondan açılan yere beni getirdiler. Bedri Bey de solaçık oynuyordu. Sabih, Aladdin, Zeki, ben ve Bedri forvet oynuyorduk… Sabih Bey takımın yerinde oynardı… Onun için, “Ona yer gösterilmez. İstediği yerde oynar” denirdi.

    Ulvi Yenal’a Attığım İlk Gol

    İstanbul’da Galatasaray ile Gazi Büstü için karşılaşacaktık. Maçın başlarında lehimize penaltı oldu. Genç takımlarda penaltıları ben attığım için kaptana, “Ben atayım…” dedim. O da penaltı atmasını sevmezdi. Bıraktı. Bu atış Ulvi Yenal’a ilk golümdü sanırım…

    Oyunun sonlarına doğru durum lehimize gidiyor fakat Galatasaray bizi çok sıkıştırıyordu. Kaptana, “Benim esas yerim hafbektir. Bırakın ben dördüncü haf gibi oynayayım. Böylece Leblebi Mehmed’i, Muslih Hoca’yı, Kemal Faruki’yi hiç bırakmam’ dedim… Kabul etti. Fakat son 10 dakika içinde iki gol yedik ve maç 3-3 berabere bitti. Ertesi hafta yaptığımız rövanş maçında Galatasaray’ın gençleştirdiği kadrosuna 4-0 yenilerek büstü maalesef kaybettik.

    İlk maçta yaptığım uyarı kaptanı etkilemiş olacak ki, ileride sözünü edeceğim şekilde, bana takım içinde hatta kendisi bulunurken yetişmem için kaptanlığı verdi…

    Büyük Fikret Bölüm III

    1928 Amsterdam Olimpiyatları’na Hazırlanışım

    Gençler Şampiyonası olmuş ve bizim takım da kazanmıştı. Ben o maçlarda soliç oynuyordum. O zamanki Federasyonda Muvaffak Menemencioğlu ile Beşiktaşlı Şeref Bey vardı. Prag’da yapılacak hazırlık maçları için beni kadroya davet etmişlerdi. Devrin vasıta olan konvansiyonel trenle Prag’a hareket ettik. Üç gün süren bir yolculuktan sonra Prag’a vardık ve orada otel Splandid Palas isimli otele yerleştik…

    Kafileye Bekir ve Zeki beyler henüz iştirak etmediklerinden soliç mevkiinde ben oynardım. Zeki Bey’in yerinde de Çekoslovakya’nın bizimle çalışmasına izin verdiği Mislik adında bir santrfor vardı… Buranın meşhur takımlarından Brno’yu 4-2 yendik, Kladno’ya da 6-1 yenildik…

    Sıra Çek Milli Takımı ile bir idman maçına gelmişti… Ben yine soliç oynuyordum… Karşımızda olimpiyatlara hazırlanan Çek’lerin meşhur Planiçka, Perner Hoyer, Hayni, Kada, Kolenati gibi Orta Avrupa çapındaki futbolcuları bulunuyordu… Stad kalabalıktı… Her milli takım antrenman maçında olduğu gibi Çek sporseverler kendi takımları başarılı olmadığında ıslıklıyorlardı… Benim karşımda Taksim Stadı’nın bataklığında oynadığı için “Kolenati Bataklığı” adını alan Kolenati oynuyordu. Acımasız ve sert bir futbolcuydu Kolenati. Ben ona alışmadığı çalımlarımdan birini attım ve topla yanından geçerken seyirciler güldü… Buna sinirlenen Kolenati bana tekme ile karışık bir çelme attı… Hiç ümit etmediğim için burnumun üstüne düştüm. Ses çıkarmadan yanımdan gitti. Seyircisi kendisini bir miktar yuhaladı. Fakat karakterim buna karşılık vermemi icap ettiriyordu. Bir müddet sonra topu solaçığa kaçırarak sürmeye başladım. O da yanıma geldi ve benimle koşmaya başladı. Bütün dikkatimle O’nun sağ ayağının yere basmasını bekliyordum. Böylece desteksiz kalacaktı. O an geldi ve ben O’na çarptım. Bu defa O sivri olan burnunun üzerine yere kapaklanmıştı. Yerden kalktı ve beni dövmek üzere üs tüme yürüdü. Meşhur Kada O’nu teskin etti fakat idareciler beni sahadan aldılar.

    Bu idman maçının ertesi günü kaldığımız otele sefaretten bir tercümanle Çek idarecileri geldiler ve İstanbul’da ne iş yaptığımı sordular. Talebe olduğumu söyledim…

    Bana bütün masrafları kendilerinden olmak üzere Prag’da okutacaklarını orada kalmamı söylediler. Halbuki benim yeni bir bisikletim, bir yelkenli kayığım, cennet gibi vatanım vardı. Düşünmeden reddettim.

    Oradaki çalışmalarımız sona erdikten sonra Bekir ve Zeki beylerde geldiler. Onlar Amsterdam’a gittiler. Biz İstanbul’a döndük ve maalesef Olimpiyatlarda Mısır’a 7-1 gibi açık farkla yenildik… Bu Prag çalışmalarına kulübümüzün 11 kişilik kadro ile katılması kayda değerdir…

    İstanbul’a döndüğümde takımımızda bazı yeniliklerin olması gerekiyordu. Muzaffer, Niyazi ve Reşat gibi kabiliyetli arkadaşlarımın da takıma alınması lazımdı. Muzaffer de Zeki gibi genç takımdan santrfor olarak yetiştiği için bir mevkide iki kişi bulunuyordu. Bedri de topu bıraktığı için solaçık yeri boştu. Öyle hissediyordum ki, Muzaffer soliçe, ben solaçığa kaydırılacaktık. Ben topla oynamayı çok sevdiğimden, solaçıktan ayrılmayı istemiyor, o mevkie sanki bir yardımcı yer olarak bakıyordum… Kendimi saha dışı sanarak bir türlü oynamak istemiyordum solaçık.

    O zaman antrenörümüz Necmi ağabeydi… Yılanı deliğinden çıkaracak kadar siyasi ve güzel konuşurdu, fakat tekniği zayıftı. Bir akşam eve geldiğimde Sabih ağabeyle o zamanki Kulüp Müdürü Tevfik Bey’in bizde oturduklarını gördüm. Önce pek bir şey anlayamadım. Uzun süren sohbet sırasında babam bu akşamın iyi bir tesadüf olduğunu ve çocukluğumdan beri kaybettiğimiz amcazadem Tevfik Bey’i gördüğünden son derece memnun olduğunu söyledi. Sonra bana dönerek, “Bir de sen beni memnun edeceksin… Senin bir yerde oynamanı arzu eden büyüklerine karşı gelmeye hazırlanıyormuşsun, bu ne demek?” diye sordu ve onların arzusunu yerine getirmemi söyledi. Bu da bir emirdi ve çare yoktu. Babamın daha fazla sertleşmesini önlemek amacıyla, “Böyle şey olur mu? Nerede olsa oynarım. Bu benim için şeref olur…” dedim. Mesele kapanmış oldu… Böylece beni herkesin yıllarca tanıdığı solaçık yerine geçtim…

    Bu olaydan sonraki ilk maçım Polonyalılara karşıydı. Tabii kaptan Zeki en müsait topları bana yağdırdı. Bol topla oynadım, hem kendimi yabancılara tanıttım hem de tam istediğim gibi bir futbol tutturarak yerime ısındım.

    Cumhuriyet gazetesinde, “42 yılın her mevkide oynayan oyuncuları” anketinde sporseverler lütfetmişler beni de solaçığa seçmişlerdi. Kendilerine hocalık ettiğim sırada futbolcularla sohbet ediyorduk. O gün takımda solaçık oynayan Aydın Yelken ayağa kalkarak, “Fikret Ağabey… Ben milli maçlara baktım. Sen ancak iki defa solaçık oynamışsın. Bense bu mevkide 25 defa oynadım… Sen seçiliyorsun, bu nasıl iştir?” dedi. Bir bakıma yanlış da değildi… “Galiba hakkın var” dedim O’na…

    (DEVAM EDECEK)

    Fotoğraf-1) Fenerbahçe hep Ankara-İzmir arasında mekiki dokurdu. İşte bu seyahatlerden birinde Lütfü, ben ve Mehmet Reşat görülüyor.

    Fotoğraf-2) 1928 Olimpiyatlarına katılan futbol milli takımımız elemanları Peşte garında… Soldan sağa ayaktakiler: Vahap, Burhan, Beykozlu Şekip, Sadi, Sabih, Arap Hüsnü, İsmet Uluğ, merhum Şeref, Dr. Fodor (Macaristan Futbol Federasyonu Başkanı), Zıt Kemal, ben, Cevat, Burhan, Baron Feyzi, Refik Osman Top, Zeki Rıza Sporel, Hüsnü. Oturanlar: Şükrü, Selahattin, Suphi, Nevzat, Talat, Alaaddin.

    Fotoğraf-3) Arkadaşlarımdan bir grup beni olimpiyatlara uğurlamak için Sirkeci Garı’na gelmişti. Soldan sağa: Hikmet Mocuk, Saip, İzzet, ben, Selman Yörük, Cemal, Amigo Behiç’in babası Sabahattin. Oturanlar: Mehmet Reşat, Suat, Cezmi ve Nevzat.

    Fotoğraf-4) Rahmetli Zeki Rıza kendi oynadığı devirde takım kaptanlığını bana vermişti. Fotoğrafta, Fenerbahçe takımı Macar Boçkay ile yaptığı maça benim kaptanlığımda çıkarken görülüyor.

  • Büyük Fikret Bölüm I

    Büyük Fikret Bölüm I

    Fenerbahçe tarihinin en çok Türkiye şampiyonluğu kazanan beş isminden birisi olan ve Fenerbahçe’ye hem futbolcu, hem teknik direktör, hem de Başkan olarak hizmet eden “Büyük” Fikret Arıcan’ın kitabından pasajlar ile karşınızdayız. Huzurlarınızda: Büyük Fikret Bölüm I

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Büyük Fikret

    Büyük Fikret Bölüm I

    Önsöz

    Bu, sporda yaşanmış bir hikayedir. Özel sohbetlerimde, anılarımı dostlarıma anlatırken onlar bana “Gelmiş geçmiş Fikret’sin. Hep sözde kalır bu hatıralar. Bunları bir kitap halinde topla” dediler.

    Fikir bana da uygun geldi. Dostlarımın arzusuna uyarak kalemi elime aldım ve bir şeyler karalamaya çalıştım. Bu kitabın çıkışında bazı yakınlarım da yardımcı oldular. Ben olaylara tamamen ışık tutmaya çalıştım. Profesyonel bir yazar değilim. Spor alanında evvela futbolcuyum. Sonra teknik adam ve daha sonra da yöneticiyim. Geriye baktığım zaman hafızamda 58 yılın hatıraları canlanıyor. Kimleri görmüş ve kimleri tanımamıştım. Onları kendilerine göre sınıflara ayırdım ve hatıralarımı dile getirmeye çalıştım… Sevabımı ve hatalarımı açıkça ortaya koydum. İşte gördüğünüz “Büyük Fikret” adlı bu kitap ortaya çıktı.

    Dünü hatırlamak isteyen bugünkü gençlere ışık tutabilen iddiasız ve mütevazi bir kitap. Bunda başarılı olabildimse ne mutlu bana…

    En derin saygılarımla…

    Çocukluğum

    1911 yılında Kızıltoprak’la Feneryolu arasında bir evde doğmuşum. Anne tarafım Kadıköylü, baba tarafım Rumelihisarlı. Benden üç yıl sonra da kardeşim Semih aynı evde dünyaya gelmiş. Her ikimiz de küçüklüğümüzü bu yerde geçirdik. Ancak Çanakkale Savaşları’nın kritik bir döneminde bir yıl için Ankara’ya giderek orada oturduk. Böylece Kadıköy’deki evimizi bırakmıştık. Dönüşte büyükbabamın Rumelihisarı’ndaki evinde 10 yaşına kadar kaldım. Ancak yazları dedemin Kadıköy’ünde ve Kızıltoprak’taki evinne gelir, kışları Rumelihisarı’na dönerdim. Çocukluğumun bu devresinde top nedir bilmezdim. Hatta hiç görmemiştim bile… Beşiktaş’ın başarılı yöneticisi Sadri Usuoğlu, Rumelihisarı’nda evimizin az aşağısında oturuyordu. Yıllar sonra karşılaştık. Birbirimizi ancak o zaman tanıdık. İstiklal Savaşı’nın sonlarında, artık ailemiz büyüklerinin ayrıldıkları bir sırada Kadıköy Bahariye’de Cevizlik denen yerde bir ev alarak oraya yerleştik.

    Futbola Başlangıç

    İşte futbol hayatım 12 yaşında burada başlar… Esasen yakın akrabam olan ve benim futbol hayatıma büyük katkılar yapan Alaaddin Baydar ağabeyimin çok yakınına taşınmıştık. Kendisi o zaman Fenerbahçe’nin ve Türkiye’nin büyük isim yapmış şöhretlerindendi. İçimde bulunan futbola yakınlık yavaş yavaş meşhur Cevizlik çayırında meydana çıkmaya başladı. Çünkü, Fenerbahçe’nin büyük isimleri burada toplanmışlardı. Cevizlik Çayırı çok engebeli ve yokuşlu olduğu için, burada top oynamak için muhakkak ayak hakimiyeti gerektiği gibi, topun gideceği yeri kestirmek bakımından dikkat ve ani hareketler gerekirdi. İşte burada yetişen Fenerbahçelilerin ve tüm futbolcuların ayak hakimiyetleri ve futbol teknikleri hemen hemen tamdı. Burada top koşturan büyük isimleri şöyle sıralayabilirim, Alaaddin Baydar, Sabih Arca, Kadri Göktulga, Fahir Yeniçay, Şahap ve meşhur tenis şampiyonumuz, futbolcumuz Suat Subay…

    Aralarında dolaşan biz küçüklere gelince, Muzaffer Çizer, İhsan Gürsan, Agah, İhsan Tuna, Neylan, Fahri İşbay, Tarık Yenisey, Suat Belgin, Ziya Atamer, Tevfik Baban, Suat Tokay, daha sonra Yunanistan’a giderek Simionidis adıyla milli takımlarına kadar yükselen Tefeloi, kardeşim Semih ve ben…

    Bizden de küçükler olarak Necdet Dolay, Bedii Yazıcı, Müşfik ve Eşfak Aykaç vardı… Yalnız Eşfak ve Müşfik Galatasaray Lisesi’ne gittikleri için Galatasaraylı olmuşlardı. Ancak Eşfak Aykaç Cevizli Çayırı’nda yetişmiştir…

    Bizler büyükler arasına girerek yapılan çift kale maçlarında oynardık. Bu oyunlara elbette ben de girerdim. Bilhassa maç olmadığı cuma günleri karşılaşmalar yapılır ve bizleri Fenerbahçe Kulübü’nün iki büyük idarecisi Mustafa Elkatip ile Mocuk lakabı ile anılan Suat Belgin’in ağabeyi Hikmet Belgin izlerdi. İkisi de futboldan çok iyi anlayan ve kulübün temel direklerini yetiştiren kişilerdi. Bu itibarla gençlere büyük değerler vererek derhal kulübe alırlardı. Seçtikleri bu kişiler kulübün büyük futbolcuları olurlardı.

    Bu arada bende futbol merakı ve istidadı olduğunu sezen Aladdin Baydar ağabeyim, elimden tutarak kendi oynadığı maçlara götürmeye başladı. Tabii ki, artık Fenerbahçeli olmuştum. Muhitimde oldukları için önce Zeki, Bekir, Sabih ve Kadri gibi oyuncuları görmüştüm. Onlara yetişmek hevesi uyandı içimde. Bir tutbol maçı olarak ilk defa stada girişim o zaman cuma ligi şampiyonu Fenerbahçe ile pazar günü şampiyonu Union Kulüp (İttihatspor) maçı olmuştur. Oyun Kadıköy’de şimdiki Fenerbahçe Stadı’nın bulunduğu yerde oynanıyordu. Bu müsabakada ilk defa bende uyanan kulüpçülük heyecanını hiç unutamam. Dört, beş kişi dışında oyuncuları iyi tanımıyordum. Ama Fenerbahçe 2-0 galipken İttihatspor’dan Bekir fırtına gibi bize arka arkaya iki gol attı ve durumu berabere yaptı. Müsabaka heyecanı son haddini bulmuştu. Son dakikalarda Sabih Arca kafa ile bir gol daha atarak durumu 3-2 yaptı ve kazanmayı başardık. Artık küçük bir Fenerbahçe taraftarıydım. Aladdin ağabeyimden beni her Fenerbahçe maçına götürmesini rica ettim, kabul etti…

    Günler böyle geçerken Cevizlik’te ben de çift kaleler arasına girmiştim. Büyüklerin oynayışlarına dikkat ederek onlardan çalım yutmamaya gayret ederdim. Yaradılışım itibariyle korkak olmadığımdan süratimle onlarla mücadele ediyordum. İşte o sıralarda bizi seyreden Mocuk Hikmet çayırın küçüklerini bir araya toplayarak birkaç oyuncu eklemek suretiyle Fenerbahçe’nin dördüncü takımını kurdu. Yıl 1924… Hiç unutmam, ilk formalarımızı Ziya Atamer’in annesi hazırlayarak bize vermişti. Bu takımda şu arkadaşlarım vardı: Agah, İhsan Kaleci, Tevfik, Ziya Müdafaa, Şeref, Reşat ve ben, Suat, Şevket, Tarık, Fahri, Muzaffer, Suat, Neylan…

    Yukarıda adları geçen futbolculardan sekizi bizim çayırdandı. Mocuk ve Mustafa Elkatip beylerin yardımıyla kendimize göre takımlar bulup maçlar yapmaya başladık. Böylece çayırdan sahaya geçen muntazam oyun şekli benim futbola karşı daha da yakınlaşmamı temin etti. İki yıl kadar geçmişti. Bu arada Galatasaray ve Beşiktaş da genç takımlarını kurmuşlardı. Devrin federasyonunu teşkil eden Muvaffak Menemencioğlu, Yusuf Ziya Öniş ve Şeref beyler genç takımlara büyük önem veriyorlardı.

    (DEVAM EDECEK)

    Büyük Fikret Bölüm I
    Sene 1929… İsmail Hakkı Tekçe’nin davetlisi olarak Ankara’ya gittik. O gün Muhafızgücü ile yaptığımız maçı 3-1 kazanmıştık. Ve bir golü de ben attım. Fotoğrafta, takım arkadaşlarım ve Muhafızgüçlü futbolcular bir arada.
  • Romantik Fenerbahçeli

    Romantik Fenerbahçeli

    Rahmetli Hasan Pulur, 2003-2004 şampiyonluğundan hemen sonra kaleme aldığı “Romantik Fenerbahçeli” başlıklı yazısında, kulübün vefa duygusundan beslendiğini yazmış ve (başrollerinde Suat Belgin ile Halit Deringör‘ün olduğu) Fenerbahçe tarihinin çok enteresan bir hikayesini anlatmış. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Romantik Fenerbahçeli

    Herkes bilir ki biz Fenerbahçeliyizdir, hem kalben, hem kayden Fenerbahçeliyiz, kulübün 3089 numaralı üyesiyiz…

    Ama biz “romantik” Fenerbahçeliyiz…

    Romantik Fenerbahçelinin gönlünde ince hesaplar yoktur, onun için önemli olan sarı-lacivert formadır, bu forma onun tabusudur, ona toz kondurmaz.

    Bu yüzden, Mustafa Denizli’yi insan olarak sever ama Fenerbahçe’nin başında olmasını kabul edemez, onun dönemindeki şampiyonluğa bile buruk bakar…

    Niye?

    Çünkü Mustafa Denizli, Galatasaray’ı çalıştırırken Fenerbahçe’yi kıracak laflar etmiştir.

    “Romantik” Fenerbahçeli, bu yıl şampiyon takımın kadrosundan sadece bir futbolcuya karşı tepkilidir; takımın en iyi oyuncularından “Tomas”ı affedemez, çünkü bu oyuncu sarı-lacivertli formayı sırtından çıkarıp yere atmıştır. Her ne kadar Daum’a kızmış olsa da yere atılan forma Fenerbahçe’nin formasıdır, affedilemez.

    İşte o “romantik” Fenerbahçeli, Türkiye’nin en büyük stadyumunu, en çağdaş sahasını, tesislerini yapan Aziz Yıldırım ve arkadaşlarına minnet duygusuyla doludur.

    Şampiyon takımın yöneticileri oldukları için mi?

    Hayır, sadece şampiyonluk için değil!

    O stadyuma, Fenerbahçe’ni yıllarca başkanlığını yapan, Başbakan Şükrü Saracoğlu’nun adını verdikleri için…

    Yeni yapılan kulüp binasına eski başkanlardan Faruk Ilgaz’ın adını verdikleri için…

    Basın tribününe, Fenerbahçe’yi yazılarıyla şiirleştiren İslam Çupi’nin adını verdikleri için…

    Şampiyonluk elbette çok önemlidir, hele ahir ömründe Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu gören “romantik Fenerbahçeliler”i ağlatacak kadar önemlidir.

    Ama “vefa duygusu” da en az şampiyonluk kadar önemlidir.

    Halit Çapın’ın dediği gibi:

    “Ahir ömrümüzde içimizdeki sevdanı yeni baştan yeniledin, kalp atışlarımıza bir başka ritim getirdin, aziz Fenerbahçe…”

    Aziz Yıldırım ve arkadaşlarının vefa duygusuna her Fenerbahçeli saygı duymalıdır, unutmamalıdır.

    Fenerbahçe’yi Fenerbahçe yapan, sadece şampiyonluk kupaları ya da rakip takımın kalelerine giren toplar değildir.

    Ödenemeyen Su Faturası

    Bir örnek…

    Yıl 1948, Halit Deringör Fenerbahçe takımının solaçığıdır, Londra Olimpiyatı’na gidecek futbol takımına seçilmiştir, fakat bazıları oyunlar oynayarak, Halit Deringör’ü kadrodan çıkarırlar. Fenerbahçe kulübü, bunu kabul etmez, “Madem siz benim futbolcumu entrikayla kadrodan çıkardınız, biz de onu kendi paramızla Londra’ya gönderiyoruz” der.

    Halit Deringör, kulübün parasıyla Londra’ya gider, bir ay kalır, döner, cebinde kulübün verdiği paradan bir miktar kalmıştır. Bir gün Galata Köprüsü’nde, kulübün muhasebecisi Sual Belgin’le karşılaşır. (Spor yorumcusu Kemal Belgin’in babası) Suat Belgin sıkıntılıdır, Halit Deringör zorlayınca anlatır, su parasını ödeyemedikleri için, Fenerbahçe Stadı’nın ve kulübün suyu kesilmiştir, 400 Lira bulmak için zengin Fenerbahçelilerden “Yağcı Ali”nin dükkanına gitmektedir.

    Halit Deringör sorar:

    “Su borcumuz ne kadar?”

    “400 Lira!”

    “Al ben sana 400 Lirayı vereyim, sen de bana karşıya geçmek için vapur parası ver, bir kuruşum yok!”

    Suat Belgin inanmak istemez, bu 400 Lira, Halit Deringör’ün Londra’da arttırdığı, kulübün parasıdır, ona kimse bu paranın hesabını sormayacaktır ama o da “romantik” bir Fenerbahçelidir.

    İşte Fenerbahçelilik budur.

    Şampiyonluk kutlu olsun!

    Hasan Pulur | 12 Mayıs 2004 – Milliyet Gazetesi (Romantik Fenerbahçeli)

  • Fenerbahçe’de 40 Yıl ve Altın Rozetler

    1967 yılında Faruk Ilgaz yönetimindeki Fenerbahçe Kulübü, en az 40 yıldır kayıtlı olan üyelerinealtın rozet dağıttı. Aşağıda bu törenin detaylarını okuyacaksınız. Unutulmuş üyelerimizin tarihe not olarak düşülmesi açısından güzel bir belge…

    * * * * * *

    Fenerbahçe’de idare heyetinin sosyal faaliyetlere ve kulüp üyeleri arasında irtibat ve tesanüdünün sağlanması yolundaki çalışmalara ait düzenlediği program uygulama safhasına girmiştir.

    Hilton’da tertip edilen Fenerbahçe balosundan sonra; kulübe asgari 40 yıl hizmet etmiş üyelere verilen “Altın Rozet”ler; geçmişe duyulan saygı ve sevgi hislerinin güzel bir belirtisi olmuştur.

    3 Mart Perşembe günü akşamı kulüp lokalinde tertip edilmiş olan toplantıda kimler yoktu ki…

    Her biri birer tarih olmuş ve Fenerbahçe uğrunda saçlarını ağartmış Tevfik Taşçı’lar, Hasan Kamil’ler, Şekip Kulaksızoğulları, Sabihler, Alaattinler, Muvaffak Menemencioğlu’lar, Sait Selahattinler, Caferler, Bedriler, hepsi orada idiler Fenerbahçe’ye kuvvet vermiş, ona şerefli bir mazi sağlamış olan bu ve daha bir çok kıymet, belki de yıllar var ki birbirlerinin yüzlerini olsun görmemişlerdi.

    Kulübün özel bir şekilde hazırlattığı “Altın Rozet”ler; çok orijinal bir yapılışta idi. Fenerbahçe armasını çevreleyen iki defne dalı rozete müstesna bir güzellik veriyordu. Rozetler numaralı idi ve tam 71 adet yaptırılmıştı.

    Fenerbahçe Kulübü Başkanı Faruk Ilgaz; kendisinden çok daha yaşlı ve eski üyelere rozetlerini tevdi ederken büyük bir heyecan duyuyordu.

    – Biz çocukluğumuzda ve kulübe ilk intisap ettiğimiz günlerde hep bu değerli ağabeylerimizi takip eder, Fenerbahçe sevgisini onları seyrederek kalbimize gömerdik, diyordu Ilgaz.

    Gerçekten de öyleydi. Dalgakıran Kamil, Demir Ethem, çalım kralı Alaaddin , Çin Seddi gibi aşılmaz Cafer, Yavuz İsmet, üstat Zeki, Pamuk Sedat, Beyaz Fahir, centilmen oyuncu Niyazi, Miço Suat, Büyük Fikret hep isimlerinin önüne birer sıfat takılarak çağırılırlardı. Ve bu oyuncuları seyretmek gerçekten bir zevkti.

    Kırk yıllıkların, hatta içlerinde 60 yılı bile dolduranların bulundukları Fenerbahçeli üyeler çaylarını tatlı tatlı yudumlarlarken eski anıları tekrarlamaktan zevk duyuyorlardı.

    Dakikalar ve saatler hep böyle geçmişti. Fenerbahçe’nin 60 yıllık tarihi sanki birden canlanmış, dile gelmişti.

    Eskiler, bugünkü genç idarecilerin kendilerini böyle toplu bir halde anmalarından ve onlara kulübün şükran borcu olarak ufak ve mütevazi de olsa bir armağanla mukabele etmesinden son derece mütehassis idiler. Onların arasında dolaşırken şu takdirdar sözleri de sık sık işitiyorduk :

    Tevfik Taşçı : Kulübün bizi hatırlaması cidden takdire şayan bir harekettir. Mazilerini unutmayan cemiyetler, geleceğe kuvvet ve imanla bakabilirler.

    Nimet Selen : İzmit’ten kalkıp bu törene yetişmek için vasıta zor buldum. Amma işte bu mutlu saatleri yaşamak, bütün yorgunluğumu unutturdu.

    Hasan Kamil Sporel : Çoktandır biz arkadaşlar bir araya gelememiştik. Bu güzel bir vesile oldu. Tertip edenlere teşekkürler.

    Ethem Bellisan : Bizi hatırlayanlara teşekkür ederiz. İnsanın kendisini unutulmuş zannederken böyle kulübü tarafından çağrılması ve taltif edilmesi, çok asil bir hareket.

    Rüştü Dağlaroğlu : Bugün koskoca bir tarih dile geldi. Cidden zarif ve güzel bir düşünüş.

    Muvaffak Menemencioğlu : Bu tören beni son derece mütehassis etti. Şu hediye Fenerbahçe için harcadığımız gayretlerin en değerli hatırası olacaktır.

    İSİMLER :
    Mustafa Elkatip
    Tevfik Taşçı
    Sait Selahattin Cihanoğlu
    Hasan Kamil Sporel
    Zeki Rıza Sporel
    Alaaddin Baydar
    Cafer Çağatay
    İsmet Uluğ
    Muvaffak Menemencioğlu
    Nedim Kaleci
    Ali Muhiddin Hacı Bekir
    Ethem Bellisan
    Şekip Kulaksızoğlu
    Burhanettin Belge
    Arif Sporel
    Sabih Arca
    Bedri Gürsoy
    Fikret Arıcan
    Füruzan Şansal
    Sedat Taylan
    Fahir Köseoğlu
    Suat Belgin
    Fahri İşbay
    Şevket Soley
    Rüştü Dağlaroğlu
    Niyazi Sel
    Mehmet Reşat Nayır
    Salim Hamdi Güven
    N. Fikri Arpad
    S. Fikri Arpad
    Rıza Nemli
    Sadık Ceylan
    Nurettin Otmar Savcı
    Hüseyin Hamit Sertel
    Bahattin Moltay
    Osman Pekin
    Abdülazel Nazikoğlu
    Ömer Faruk İpek
    Rami Kalyoncu
    Salih Dinçman
    M. Zeki Alay
    İhsan Tuna
    Ali Talip
    Velit Pepemehmetoğlu
    Kadri Göktulga
    Suat Tokay
    Hayri Başol
    Nurettin Torunoğlu
    Hamit Akbay
    Ziya Denizeri
    Ziya Atamer
    Namık Taptık
    Agah Türkdoğan
    Nevzat Usberk
    Cevat Sayit
    İhsan Dinçman
    Osman Göksu
    Necdet Tokay
    Nimet Selen
    Übeyt Çınar
    Kemal Everi
    Ali Aladar
    Mesut Taylan
    Asaf Öget
    Fethi Öge
    Hakkı Gürtay
    Şevki Ata
    Hüsamettin Baltaoğlu
    İ. Ruhi Derbent
    Refik Şansal

  • Altın Rozet

    Altın Rozet

    1967 yılında Faruk Ilgaz yönetimindeki Fenerbahçe Kulübü, en az 40 yıldır kayıtlı olan üyelerine altın rozet dağıttı. Aşağıda bu törenin detaylarını okuyacaksınız. Unutulmuş üyelerimizin tarihe not olarak düşülmesi açısından güzel bir belge…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Tam 40 Yıl

    Fenerbahçe’de idare heyetinin sosyal faaliyetlere ve kulüp üyeleri arasında irtibat ve tesanüdünün sağlanması yolundaki çalışmalara ait düzenlediği program uygulama safhasına girmiştir.

    Hilton’da tertip edilen Fenerbahçe balosundan sonra; kulübe asgari 40 yıl hizmet etmiş üyelere verilen “Altın Rozet”ler; geçmişe duyulan saygı ve sevgi hislerinin güzel bir belirtisi olmuştur.

    3 Mart Perşembe günü akşamı kulüp lokalinde tertip edilmiş olan toplantıda kimler yoktu ki…

    Her biri birer tarih olmuş ve Fenerbahçe uğrunda saçlarını ağartmış Tevfik Taşçı’lar, Hasan Kamil’ler, Şekip Kulaksızoğulları, Sabihler, Alaattinler, Muvaffak Menemencioğlu’lar, Sait Selahattinler, Caferler, Bedriler, hepsi orada idiler Fenerbahçe’ye kuvvet vermiş, ona şerefli bir mazi sağlamış olan bu ve daha bir çok kıymet, belki de yıllar var ki birbirlerinin yüzlerini olsun görmemişlerdi.

    Kulübün özel bir şekilde hazırlattığı “Altın Rozet”ler; çok orijinal bir yapılışta idi. Fenerbahçe armasını çevreleyen iki defne dalı rozete müstesna bir güzellik veriyordu. Rozetler numaralı idi ve tam 71 adet yaptırılmıştı.

    Altın Rozetler

    Fenerbahçe Kulübü Başkanı Faruk Ilgaz; kendisinden çok daha yaşlı ve eski üyelere rozetlerini tevdi ederken büyük bir heyecan duyuyordu.

    – Biz çocukluğumuzda ve kulübe ilk intisap ettiğimiz günlerde hep bu değerli ağabeylerimizi takip eder, Fenerbahçe sevgisini onları seyrederek kalbimize gömerdik, diyordu Ilgaz.

    Gerçekten de öyleydi. Dalgakıran Kamil, Demir Ethem, çalım kralı Alaaddin , Çin Seddi gibi aşılmaz Cafer, Yavuz İsmet, üstat Zeki, Pamuk Sedat, Beyaz Fahir, centilmen oyuncu Niyazi, Miço Suat, Büyük Fikret hep isimlerinin önüne birer sıfat takılarak çağırılırlardı. Ve bu oyuncuları seyretmek gerçekten bir zevkti.

    Kırk yıllıkların, hatta içlerinde 60 yılı bile dolduranların bulundukları Fenerbahçeli üyeler çaylarını tatlı tatlı yudumlarlarken eski anıları tekrarlamaktan zevk duyuyorlardı.

    Dakikalar ve saatler hep böyle geçmişti. Fenerbahçe’nin 60 yıllık tarihi sanki birden canlanmış, dile gelmişti.

    Büyük Heyecan

    Eskiler, bugünkü genç idarecilerin kendilerini böyle toplu bir halde anmalarından ve onlara kulübün şükran borcu olarak ufak ve mütevazi de olsa bir armağanla mukabele etmesinden son derece mütehassis idiler. Onların arasında dolaşırken şu takdirdar sözleri de sık sık işitiyorduk :

    Tevfik Taşçı : Kulübün bizi hatırlaması cidden takdire şayan bir harekettir. Mazilerini unutmayan cemiyetler, geleceğe kuvvet ve imanla bakabilirler.

    Nimet Selen : İzmit’ten kalkıp bu törene yetişmek için vasıta zor buldum. Amma işte bu mutlu saatleri yaşamak, bütün yorgunluğumu unutturdu.

    Hasan Kamil Sporel : Çoktandır biz arkadaşlar bir araya gelememiştik. Bu güzel bir vesile oldu. Tertip edenlere teşekkürler.

    Ethem Bellisan : Bizi hatırlayanlara teşekkür ederiz. İnsanın kendisini unutulmuş zannederken böyle kulübü tarafından çağrılması ve taltif edilmesi, çok asil bir hareket.

    Rüştü Dağlaroğlu : Bugün koskoca bir tarih dile geldi. Cidden zarif ve güzel bir düşünüş.

    Muvaffak Menemencioğlu : Bu tören beni son derece mütehassis etti. Şu hediye Fenerbahçe için harcadığımız gayretlerin en değerli hatırası olacaktır.

    Altın Rozet Sahipleri

    • Mustafa Elkatip
    • Tevfik Taşçı
    • Sait Selahattin Cihanoğlu
    • Hasan Kamil Sporel
    • Zeki Rıza Sporel
    • Alaaddin Baydar
    • Cafer Çağatay
    • İsmet Uluğ
    • Muvaffak Menemencioğlu
    • Nedim Kaleci
    • Ali Muhiddin Hacı Bekir
    • Ethem Bellisan
    • Şekip Kulaksızoğlu
    • Burhanettin Belge
    • Arif Sporel
    • Sabih Arca
    • Bedri Gürsoy
    • Fikret Arıcan
    • Füruzan Şansal
    • Sedat Taylan
    • Fahir Köseoğlu
    • Suat Belgin
    • Fahri İşbay
    • Şevket Soley
    • Rüştü Dağlaroğlu
    • Niyazi Sel
    • Mehmet Reşat Nayır
    • Salim Hamdi Güven
    • N. Fikri Arpad
    • S. Fikri Arpad
    • Rıza Nemli
    • Sadık Ceylan
    • Nurettin Otmar Savcı
    • Hüseyin Hamit Sertel
    • Bahattin Moltay
    • Osman Pekin
    • Abdülazel Nazikoğlu
    • Ömer Faruk İpek
    • Rami Kalyoncu
    • Salih Dinçman
    • M. Zeki Alay
    • İhsan Tuna
    • Ali Talip
    • Velit Pepemehmetoğlu
    • Kadri Göktulga
    • Suat Tokay
    • Hayri Başol
    • Nurettin Torunoğlu
    • Hamit Akbay
    • Ziya Denizeri
    • Ziya Atamer
    • Namık Taptık
    • Agah Türkdoğan
    • Nevzat Usberk
    • Cevat Sayit
    • İhsan Dinçman
    • Osman Göksu
    • Necdet Tokay
    • Nimet Selen
    • Übeyt Çınar
    • Kemal Everi
    • Ali Aladar
    • Mesut Taylan
    • Asaf Öget
    • Fethi Öge
    • Hakkı Gürtay
    • Şevki Ata
    • Hüsamettin Baltaoğlu
    • İ. Ruhi Derbent
    • Refik Şansal
  • Türkiye’nin Futbolcu Fabrikası Fenerbahçe

    Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 1957’de yapılan 50. Yıl kutlaması için yayınlanan kitapçıkta mükemmel bir yazı var. Konusu; Fenerbahçe’nin Genç Futbol Takımları… Bundan tam 110 sene önce Elkatipzade Mustafa Bey ile başlayan ve sonra aşağıda okuyacağınız diğer isimlerle devam eden bu futbol mucizesine şimdilerde ne kadar da uzağız. Keyifli okumalar…


    Fenerbahçe, Türk futbolunda genç takımlar davasına layık olduğu ehemmiyeti veren ilk Türk kulübü olmak mazhariyetini taşır. Her biri devrinin büyük birer yıldızı olarak parlayan pek çok namlı futbolcular sarı-lacivertin bu genç takımlarından yetişmişlerdir.

    Fenerbahçe’de bu çığırı açan Elkatipzade Mustafa Bey’dir. Sarı-Lacivertin ilk genç takımını kuran bu zat Türk futboluna Zeki Rıza, Alaaddin, Cafer, Baron Feyzi, Demir Ethem ve Refik gibi büyük asları hediye etmiştir. Nitekim 1916 senesinde Altınordu’nun Fenerbahçe’ye yaptığı büyük darbe, onun yetiştirdiği bu genç takımlar sayesinde futbol takımını yıkılmaktan kurtarmıştı.

    Bilahare bu davayı Hüseyin Sami Coşar ile ilk Türk futbolcusu Fuat Hüsnü Kayacan Beyler ele aldılar. Futboldan çok iyi anlayan bu iki zatın hocalığı ve kıymetli futbolcu Sabih Arca ile “Mocuk” lakabıyla maruf Hikmet’in antrenörlük sahasındaki büyük emekleri kulübümüze zafer sayfaları açan bir genç takım nesli getirdi. Bu takım şehir dahilinde yaptığı maçlarda mükemmel neticeler elde ettikten maada yurt içinde yaptığı turnelerde de “namağlup” vasfını korumaya muvaffak oldu. Bu arada İzmir’e vaki seyahatte Fenerbahçemizin bu namlı üçüncü takımı Ege’nin en kuvvetli tertipleri olan Altay, Altınordu, Karşıyaka, Garibaldi ve Hilal’i adeta hezimete uğrattı ve bütün maçlarını kazanırken bu takımlara tam 50 gol attı. Aynı takım Bursa’da, devrin maruf futbolcularını kadrosunda bulunduran Muhafızgücü’nden Atatürk’ün huzurunda pek kıymetli bir beraberlik almaya da muvaffak oldu.

    Bu takımdan yetişenler arasında Nihat Sayar (Yüksek Ticaret Okulu Müdürü), Haydar Aşan (Balkan Yüksek Atlama Şampiyonu), Sedat Taylan (İstanbul Futbol Ajanı), Sedat Erkoğlu (Belediye Reis Muavini), Hakkı Gürtay (Veteriner Albay), Nasır Özdeş (Denizyolları Süvarilerinden), Ferruh Örer (İzmir Fuarı Müdürü), Suat Belgin (Fenerbahçe İdare Memuru), Ziya, Seyfi, Hayri ve Şahab gibi kıymetler mevcuttur.

    Fenerbahçemizin bu meşhur üçüncü takımı yine Hüseyin Sami Coşar ve rahmetli Mocuk Taceddin ile Sabih Arca’nın yetiştirdiği ve hazırladığı dördüncü takım istilak etti. 1927’den 1929 sonuna kadar takım halinde büyük anlaşma gösteren bu küçüklerin arasında da birinci takımımıza Fikret Arıcan, Niyazi Sel, Mehmet Reşat Nayır, Rıza Nemli, Muzaffer Çizer, Ziya gibi genç istidatlar katıldılar. 1929 senesi lig maçlarına girerken Fenerbahçe kadrosunda altı genç elemana yer vermişti. Ayn sene yine Fenerbahçe’nin bu gençleri Federasyon Reisi Muvaffak Menemencioğlu’nun himmetiyle ilk defa ihdas edilen genç millî takım kadrosunda da yer aldılar. Genç takımlar maçı için celbedilen ve aralarında meşhur Saroşi’nin de bulunduğu Macar genç millî takımımızın beş oyuncusunu Fenerbahçeli gençler teşkil etmekte idiler.

    Hüseyin Sami Coşar’ın İzmir’e tayini, Fuat Hüsnü Bey’in de vazifesi icabı İstanbul’dan ayrılmasından sonra genç takım davasını büyük Fenerbahçeli Galip ağabey üzerine aldı. Galip ağabey ömrünün sonuna kadar Fenerbahçe’nin bu mukaddes davasına hizmet etti. Semihler, Bülentler, Sedat (Bayur)lar, Faruklar, Necdetler, Küçük Fikretler hep onun genç takımlarından yetiştiler. Uzun seneler milli futbol takımımızın santrhaflığını ve Galatasaray’ın takım kaptanlığını yapan Bülent Eken de merhum Galip ağabeyimizin dördüncü takımından yetişen güzide futbolcularımızın arasındadır.

    Galip ağabeyin vefatından sonra kulübümüzün genç takım davası bir duralama safhasına girdi. Nihayet 1944 yılında Fenerbahçe’nin genç takımlarından yetişmiş bulunan milli futbolcumuz Mehmet Reşat Nayır bu davayı şahsi bir gayretle ele aldı. Fenerbahçe genç takımı Mehmet Reşat’ın yakın alaka ve himmeti neticesinde kuvvetli bir varlık olarak ortaya çıktı. Bu takımdan yetişen Eol Keskin, Adnan Tunçay, Kemal ve Hilmi Atakul, Rıfkı Pekşen, Nazif Kamalı, Ruhi gibi müstaid gençleri, İlhan, Necati, Ruhi (Sadi), Haldun, Ali, Burhan, Fikret, Aydemir, Malik, İlhan, Nusret tertibindeki şampiyon kadro takip etti. Müstaid elemanlarından layıkı veçhile faydalanmak ne yazık ki kabil olamadı. Birinci takımımızda birkaç defa oynamak imkanını bulan bu kabiliyetli gençler başka başka kulüplere dağıldılar. Bu takımın kaptanı Aydemir Nemli bugün İstanbulspor’da aynı vazifeyi deruhte ederken “milli” unvanını da taşımaktadır.

    Bilahare yine genç takımlarımızdan yetişen kaleci Sabri Kiraz’ın himmet ve alakasıyla Fenerbahçe genç takımı yeniden canlandı. Bu usta hocanın elinde milli takım kadromuza kadar yükselen genç kıymetler yetiştiler. Bunların arasında Şükrü Ersoy, sağ bekimiz Nedim Günar, Emniyet kaptanı Fahir Ülgür, İstanbulspor kaptanı Sabih Sünter’in isimlerini zikredebiliriz.

    Sabri Kiraz’ın genç takımını kulübümüzün eski atletlerinden Reşat Erte’nin hazırladığı genç takımlar takip etti. Bu genç takımımız faaliyet gösterdiği üç yıllık zaman zarfında tam 118 maç yaptı. Bu maçların 113’ünü kazandı, 4’ünde berabere kaldı ve yalnız birini kaybetti ve kulübümüz müzesine tam 120 kupa ile 28 bayrak hediye etti. Başta milli futbolcu ve basketbolcumuz Can Bartu olmak üzere genç milli takımımızın sağ içi Sarıyerli Mustafa, Beykozlu Erdoğan, milli futbolcumuz Avni Kalkavan, Emniyetli Gürkan, Beykozlu Erdinç, genç milli Çetin ve genç milli takımımıza namzet gösterilen Kaya hep bu kadrodan yetiştiler.

    Halen Esat Kaner ve Ömer Boncuk gibi iki eski futbolcumuzun ellerine tevdi edilmiş bulunan genç kadrolarımız kulübümüz namına iftihar vesilesi neticeler almaktadırlar.

    Fenerbahçe, 1956 senesi Temmuz ayında genç takımını Bulgaristan’a gönderirken, bu davaya gösterdiği büyük ehemmiyeti bir kere daha ispat etmiş oldu. Bu güzel icraatta kulübümüzün genç takımlarından yetişip milli kadroya kadar yükselen maruf futbolcusu ve o tarihlerde idare heyeti azası bulunan Niyazi Sel’in büyük hissesi mevcuttur. Kulübümüz böylelikle genç takımı yurt dışında maçlar yapan ilk Türk kulübü olmak şerefine de erişmiş oldu.

    Genç takımlar gibi büyük bir ideale bütün samimiyetleriyle inanıp kendilerini bu işe vakfeden ve Türk futbolu ile Fenerbahçemize sayısız elemanlar yetiştiren Mustafa Elkatip, Hüseyin Sami Coşar, Fuat Hüsnü Kayacan, Sabih Fani Arca, Ragıp Ziya Mağden, Muvaffak Menemencioğlu, Mehmet Reşat Nayır, Sabri Kiraz, Reşat Erte, Esat Kaner ve Ömer Boncuk’u takdir ve hürmetle yâdederken, Galip Kulaksızoğlu ve Mocuk Taceddin Hikmet’in aziz hatıralarını rahmetle anıyoruz.