Etiket: Şükrü Saracoğlu

  • 35. Senesinde Fenerbahçe’nin Kuruluş Hikayesi

    17 Mayıs 1942 tarihli “Vatan” gazetesinde, “Bir Fenerbahçeli” imzasıyla Fenerbahçe’nin kuruluş yıllarının hikayesi… Böyle yazılar, unuttuğumuz insanları hatırlamak açısından önemli. Her bulduğumuza burada yer vereceğiz. Keyifli okumalar.

    * * * * * *

    1907 yılında idi. Türk spor semasında bir güneş doğdu. Kadıköy gençliği başlarında Ziya Nuri, Ayetullah, Enver, Asaf, Yahya olduğu halde Türk spor tarihinde şerefli sayfalar açan, bugün başlı başına bir tarihi olan Fenerbahçe’nin temelini attılar. Bu temiz yuvayı kurdular.

    Fenerbahçe’nin ilk kuruluş günlerinde büyük zorluklara rağmen yılmadan çalışan gençler, her türlü müşkülatı yendiler ve memleket sporuna bu eşsiz denecek yuvayı sarsılmaz bir cemiyet haline getirdiler.

    Fenerbahçe ismini Kadıköyü’nün, o tabiatın bütün güzelliklerini bir araya getirmiş Fenerbahçe’den, renklerini de o zümrüt çayırları süsleyen baharın ilk çiçeği papatyanın sarı-beyaz renginden aldılar.

    İşte bu arada merhum Galip’i, Fuat Hüsnü’yü, meşhur Hasan’ı, Hamit Hüsnü’yü, Tevfik Haccar’ı, Hasan Kamil’i, Kemal Aşki’yi, Mustafa Elkatib’i, Sait Selahattin’i, Yahya’yı Fenerbahçeliler arasına karışmış görüyoruz.

    Fenerbahçe Umumi Harp’ten evvel çok sıkıntı geçirdi. Fakat azimkar gençlerin çalışmasıyla bu buhranlara göğüs gerildi. Kemal Aşkı’nın verdiği bir tek kulübede çalışmalarına devam etti. Ve Moda, Kadıköy, Strugglers’ın yanında yer aldı.

    Fenerbahçe her gün daha kuvvetli bir hale geliyor ve yeni elamanları arasına alıyordu. Elkatip Mustafa’nın geceli gündüzlü çalışmasıyla Türk futbol tarihinde birer yıldız olarak parlayan Zeki’ler, Bekir’ler, Sabih’ler, İsmet’ler, Arif’ler, merhum Sırrı’lar, Ragıp’lar, Fenerbahçe kadrosunda yer aldılar.

    Biz yine Fenerbahçe’nin o şerefli tarihine geçelim : Fenerbahçe bu sırada bir buhran devresi geçirdi. Bekir ve Otomobil Nuri de dahil olduğu halde birinci takımın sekiz dokuz kişisi ayrılarak diğer bir kulübü tesis ettiler. Fakat bu buhran Fenerbahçe’yi sarsmadı. Bilakis daha ziyade çalışamaya sevk etti. İşte bu aradadır ki Fenerbahçe takımında yeni yıldızlar parladı.

    Umumi harp sıralarında idi, gençler memleket müdafaası için vatan sınırlarına koştular. Spor faaliyeti sekteye uğradı. İşte bu buhranlı devrede merhum Sabri Toprak’ı Fenerbahçe’nin başında görüyoruz. Bu büyük insanın himmeti ile Fenerbahçe bu arada yeni bir binaya da sahip oldu ve Kuşdili’ndeki yanan binaya yerleşti.

    Fenerbahçe asıl tarihini, o ölmez sevgisini mütareke yıllarındaki galibiyetleriyle yaptı. Sevgisini bir mezhep haline getirdi. Her önüne gelen ecnebi takımını yenerek spor tarihimizde şerefli sayfalar açtı.

    Fenerbahçe tarihinde Mustafa Elkatip’ten sonra merhum Mocuğu da unutmamak icap eder. Mocuk zamanın Mustafa’sı olmuştu. Onun çalışmasıdır ki Büyük Fikret, Muzaffer, Niyazi, Mehmet Reşat gibi futbol yıldızları parladı.

    Fenerbahçe futbolda olduğu gibi diğer spor sahalarında da başta yer aldı. Bilhassa teniste memlekete, merhum Galipleri, Suatları, Sedatları, Zekileri, Saitleri, Tevfikleri kazandırdı.

    Denizde, atletizmde de büyük muvaffakiyetler gösterdi. Fenerbahçe’ye hizmet edenler arasında merhum Sabri Toprak, sporcu Hariciye vekilimiz Şükrü Saracoğlu, eşsiz sporcu Galip, Ali Muhiddin Hacıbekir, Zeki Rıza Sporel, Hasan Kamil, Fuat Hüsnü, Hamit Hüsnü, Tevfik Taşçı, Hayri Celal, Muvaffak Menemencioğlu’nun isimlerini zikredebiliriz.

    Fenerbahçe tarihinde açılmış bir şerefli yaprak daha var. O da Ebedi Şef Atatürk’ün kulübü ziyaretinde hatıra defterine kaydettiği birkaç satırdır. Büyük kurtarıcı ihtisaslarını şöyle ifade ediyor:

    “Fenerbahçe Kulübü’nün her tarafta mazharı takdir olmuş bulunan asarı mesaisini işitmiş ve bu kulübü ziyaret ve erbabı himmetini tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin ifası ancak bugün müyesser olabilmiştir. Takdirat ve tebrikatımı buraya kayd ile mübahiyim”

    Fenerbahçe tarihini süsleyen şerefli sayfalar arasında Slavya, El-İttihad galibiyetleri ve daha bunun yüzlerca açılmış zafer sayfaları da vardır.

    Fenerbahçe’nin ölmez bir tarihi, şerefli bir mazisi var ve bundan sonra da daha bir çok sayfalar açılacaktır.

    Bir Fenerbahçeli

  • Halkın En Sevdiği Kulüp

    Halkın En Sevdiği Kulüp

    Aşağıda okuyacağınız satırları kaleme alan kişi, Galatasaray’ın kulüp binasına adını verdiği Şehit Hasnun Galip Bey’in kardeşi, kendisi de muazzam bir Galatasaraylı olan Sadun Galip Savcı… Özellikle en başta yazdıklarına dikkat edin lütfen. Halkın en sevdiği kulüp kimmiş, göreceksiniz… Sonrasında bugünlerde Fenerbahçe’nin geçmişi hakkında atıp tutanların dikkatine sunabilirsiniz. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe Gerçeği

    Türkiye’nin en popüler kulübü, halkın en tuttuğu, en sevdiği kulüp : Fenerbahçe… Ben Fenerbahçeli değilim ama ne yapayım ki işin doğrusu bu!…

    Fenerbahçe şöhretinin en fazlasını işgal kuvvetlerinin ve hele İngiliz askerlerinin boy boy, çeşit çeşit, renk renk takımlarını yendiği mütareke seneleriyle ondan sonra ecnebi takımlarının memlekete ilk geldiği zamanlarda, yani çok golcü hücum hattını Zeki, Alâ, Bekir, Sabih, Bedri kombinezonlarının sürüklediği ve eski Umumi Katipleri Ali Naci’nin bu kombinezonlarla gollerin propagandasını yaptığı günlerde kazandı.

    Fakat… Bu şöhret ve bu sevgi Fenerbahçe’nin hakkı değil midir? Kurulduğu günden beri, Türk sporunda büyük bir varlık gösteren ve bugün her türlü teşkilatıyla göğsümüzü kabartacak bir kurum haline gelen Fenerbahçe, elbette ki, bu şöhrete ve bu sevgiye layıktır.

    Bugün tesisat ve teşkilatı itibariyle de en zengin kulüplerimizden biri olan Fenerbahçe, 1907 yılında kurulmuştur. Bu itibarla en eski kulüplerimizden biridir. O zamanlar memleketimizde kurulan her kulüp gibi, kuranları ve üyeleri herhangi bir evde toplanan “Fenerbahçe Spor Kulübü”, daha sonraları bir odaya sığındı. O zamandan bugüne kadar da durmadan çalışmasıyla nihayet lokalli, stadlı, bol vesaitli, çok üyeli bir kulüp haline geldi. Aşağı yukarı otuz senelik yaşayışında sporun değişik kollarındaki muvaffakiyetleri, galibiyetleri, şampiyonlukları ile Türk spor tarihinde sahifeler dolduran bir varlık oldu.

    Kulüp İdaresi

    Bugün Fenerbahçe Kulübü’nü idare eden, yedi kişilik bir heyettir. Bu idarecileri tanıtmak lazımdır :

    Kulübün başkanı bakan Şükrü Saraç’tır. İkinci başkanlık Doktor Hayri Celal’dedir. Umumi Katip Anadolu Ajansı Genel Direktörü Muvaffak Menemencioğlu, muhasibi Devlet Demiryolları müfettişlerinden Mehmet Reşat, Genel Kaptanı Zeki Rıza Sporel’dir. İdare heyetini iki üye: Deniz Ticaret Lisesi Spor Öğreticisi Sait Selahattin’le, Eczacı ve Kimyager Cafer Ali tamamlamaktadır.

    Bununla beraber, çok çalışan bu idare heyeti, icap ettiği zaman sayısı yetmişe varan kurucuların da manevi yardımlarına ve sevgilerine dayanmaktadır.

    Zaman zaman, Türkiye’ye giren her sporla uğraşmış ve muvaffakiyetler göstermiş olan Fenerbahçe’nin bugün en fazla meşgul olduğu spor kolları şunlardır:

    Futbol, atletizm, tenis, denizcilik, avcılık, voleybol ve basketbol.

    Sarı-Lacivert renk altında faal sporcu olarak üç yüz elliye yakın Fenerbahçeli vardır. Bunların hangi kollarda çalıştıklarını aşağıda sırasıyla göreceğiz.

    Şubeler

    Futbol : Fenerbahçe’nin en fazla önem verdiği spor futboldur. Kulübün bugün on tane takımı vardır. Kulüp, ilerisinin parlaklığını gençlerin yetişmesinde gördüğü için küçük futbolculara büyük bir alaka göstermektedir. Bunun için on takımdan yedisini küçük futbolcular teşkil etmektedir. Bir gençler takımı, bir B takımı ve bir de birinci takım futbolcular kadrosunu tamamlamaktadır. Şu halde, kulübün yeni getirttiği İngiliz antrenör Elliot’un yetiştirmesine ve çalıştırılmasına bırakılan Fenerbahçeli futbolcular aşağı yukarı yüz yirmi kişidir.

    Atletizm : Bu kol, önemine rağmen, fazla gelişememiştir. Kulüp ancak son senelerde atletizmle uğraşmaya başlamıştır. Bugün bu kolda kırk kadar genç çalışmakta ve bunların arasında Cihat, Tevfik, Mufahham, Hilmi, Füruzan gibi az çok tanınmış atletler bulunmaktadır.

    Tenis : Memleketimizde ilk defa bu sporla uğraşan Türk kulübü Fenerbahçe’dir. Kulüp, bu sporda memleket şampiyonlarını yetiştirmiş ve bugüne kadar da rakipsiz kalmıştır. On beşi kadın olmak üzere, altmış kadar üye bu kolda çalışmaktadır. Memnuniyetle kaydedelim ki, bunlardan kırk kadarı bu sporda yeni yetişen ve ilerisi için çok vadeden gençlerdir. Fenerbahçe’nin tanınmış tenisçileri Sedat, Suat, Şirinyan, Zeki Rıza, Sait Selahattin, Galip, Tevfik, Ohanesyan’ı sayabiliriz.

    Denizcilik : Ona yakın kürek vasıtaları olan bu kolda, Ortaköy şubesi de dahil olmak üzere altmış, yetmiş sporcu çalışmaktadır.

    Avcılık : İki sene evvel kurulan bu kol az zamanda çok gelişmiştir. Bu kolda göze çarpanlar arasında Afrika’da aslan avcılığı yapmış olan Sait Selahattin’le, Galip, Turhan gibi bu işte usta kimseler vardır. Kulüpte bu kolun av eşyalarıyla süslenmiş hususi odaları güzel bir köşe teşkil etmektedir. Avcılık kolu sürek avları yapmakta ve çok rağbet gören bu partilere kırk elli avcı iştirak etmektedir.

    Voleybol-Basketbol : Bu kolu yüksek mekteplerdeki Fenerbahçelilerle taraftarları teşkil etmekte ve müsabakalarda iyi muvaffakiyetler almaktadır.

    Fenerbahçe birinci futbol takımı 934-935 mevsimi İstanbul şampiyonu olmuştur. Devam etmekte olan İstanbul Şildi maçlarında da en tehlikeli rakibi Galatasaray’ı 1-2 yenerek yolunda yürümektedir. Fenerbahçe, ecnebi temaslarında da büyük bir hareket göstermektedir. Mesela bir yıl içinde, bir kısmı Güneş Kulübü ile birlikte olarak, ikisi Avusturya, biri Çek, biri Yugoslav ve biri Yunan olmak üzere beş takım getirtmiştir. En son getirttiği takım, 1-3 kazandığı Olympiakos Yunan takımıdır.

    Teniste de Yugoslavların, Romanyalıların milli tenisçileriyle şehrimizde muhtelif temaslar yapmıştır.

    Kulübün Varlıkları

    Bundan başka bütün spor kollarında mıntıkanın tertip ettiği resmi ve gerek teşvik müsabakalarına, hususi karşılaşmalara girmiş, bazı muvaffakiyetler almıştır.

    Fenerbahçe, Ankara’da yapılmakta olan stadı şimdilik saymazsak, Türkiye’nin en güzel ve en muntazam stadına sahip bulunmaktadır. Kulübün lokali de bu stadın içindedir. Kulüp, Kuşdili’ndeki eski lokal yandıktan sonra, stadı ve yeni lokali bugünkü haline getirmek için çok çalışmıştır.

    Statta büyük sahadan başka bir idman sahası, beş bin kişilik kapalı ve açık tribünler, güzel bir atletizm pisti, stadın yanı başında iki tane toprak tenis kordu vardır.

    Kulübün lokali güzel döşenmiş büyük bir salon, bir sigara odası, bir idare odası, soyunma, masaj, sıcak duş odalarından ibarettir.

    Bundan başka kapalı tribünlerin altında da misafir ve ecnebi takımlar için soyunma odaları ve duş yerleri vardır.

    Kulübün Kuşdili’ndeki yanan eski lokali yanında da deniz vasıtalarını muhafaza eden bir kayıkhanesi, güzel bir bahçesi ve acemiler için çimento bir tenis kordu bulunmaktadır.

    Fakat bence kulübün en güzel varlığı, üç yüz ellisi faal sporcu olmak üzere 1700 üyesi ve binlerce taraftarının sevgisidir.

    Sadun Galip Savcı (24 Mayıs 1935 – Tan Gazetesi – Halkın En Sevdiği Kulüp)

  • Halkın En Tuttuğu, En Sevdiği Kulüp : Fenerbahçe

    Aşağıda okuyacağınız satırları kaleme alan kişi, Galatasaray’ın kulüp binasına adını verdiği Şehit Hasnun Galip Bey’in kardeşi, kendisi de muazzam bir Galatasaraylı olan Sadun Galip Savcı… Özellikle en başta yazdıklarına dikkat edin lütfen. Sonra bugünlerde Fenerbahçe’nin geçmişi hakkında atıp tutanların dikkatine sunabilirsiniz. Keyifli okumalar…

    * * * * * *

    Türkiye’nin en popüler kulübü, halkın en tuttuğu, en sevdiği kulüp : Fenerbahçe… Ben Fenerbahçeli değilim ama ne yapayım ki işin doğrusu bu!…

    Fenerbahçe şöhretinin en fazlasını işgal kuvvetlerinin ve hele İngiliz askerlerinin boy boy, çeşit çeşit, renk renk takımlarını yendiği mütareke seneleriyle ondan sonra ecnebi takımlarının memlekete ilk geldiği zamanlarda, yani çok golcü hücum hattını Zeki, Alâ, Bekir, Sabih, Bedri kombinezonlarının sürüklediği ve eski Umumi Katipleri Ali Naci’nin bu kombinezonlarla gollerin propagandasını yaptığı günlerde kazandı.

    Fakat… Bu şöhret ve bu sevgi Fenerbahçe’nin hakkı değil midir? Kurulduğu günden beri, Türk sporunda büyük bir varlık gösteren ve bugün her türlü teşkilatıyla göğsümüzü kabartacak bir kurum haline gelen Fenerbahçe, elbette ki, bu şöhrete ve bu sevgiye layıktır.

    Bugün tesisat ve teşkilatı itibariyle de en zengin kulüplerimizden biri olan Fenerbahçe, 1907 yılında kurulmuştur. Bu itibarla en eski kulüplerimizden biridir. O zamanlar memleketimizde kurulan her kulüp gibi, kuranları ve üyeleri herhangi bir evde toplanan “Fenerbahçe Spor Kulübü”, daha sonraları bir odaya sığındı. O zamandan bugüne kadar da durmadan çalışmasıyla nihayet lokalli, stadlı, bol vesaitli, çok üyeli bir kulüp haline geldi. Aşağı yukarı otuz senelik yaşayışında sporun değişik kollarındaki muvaffakiyetleri, galibiyetleri, şampiyonlukları ile Türk spor tarihinde sahifeler dolduran bir varlık oldu.

    Bugün Fenerbahçe Kulübü’nü idare eden, yedi kişilik bir heyettir. Bu idarecileri tanıtmak lazımdır :

    Kulübün başkanı bakan Şükrü Saraç’tır. İkinci başkanlık Doktor Hayri Celal’dedir. Umumi Katip Anadolu Ajansı Genel Direktörü Muvaffak Menemencioğlu, muhasibi Devlet Demiryolları müfettişlerinden Mehmet Reşat, Genel Kaptanı Zeki Rıza Sporel’dir. İdare heyetini iki üye: Deniz Ticaret Lisesi Spor Öğreticisi Sait Selahattin’le, Eczacı ve Kimyager Cafer Ali tamamlamaktadır.

    Bununla beraber, çok çalışan bu idare heyeti, icap ettiği zaman sayısı yetmişe varan kurucuların da manevi yardımlarına ve sevgilerine dayanmaktadır.

    Zaman zaman, Türkiye’ye giren her sporla uğraşmış ve muvaffakiyetler göstermiş olan Fenerbahçe’nin bugün en fazla meşgul olduğu spor kolları şunlardır:

    Futbol, atletizm, tenis, denizcilik, avcılık, voleybol ve basketbol.

    Sarı-Lacivert renk altında faal sporcu olarak üç yüz elliye yakın Fenerbahçeli vardır. Bunların hangi kollarda çalıştıklarını aşağıda sırasıyla göreceğiz.

    Futbol : Fenerbahçe’nin en fazla önem verdiği spor futboldur. Kulübün bugün on tane takımı vardır. Kulüp, ilerisinin parlaklığını gençlerin yetişmesinde gördüğü için küçük futbolculara büyük bir alaka göstermektedir. Bunun için on takımdan yedisini küçük futbolcular teşkil etmektedir. Bir gençler takımı, bir B takımı ve bir de birinci takım futbolcular kadrosunu tamamlamaktadır. Şu halde, kulübün yeni getirttiği İngiliz antrenör Elliot’un yetiştirmesine ve çalıştırılmasına bırakılan Fenerbahçeli futbolcular aşağı yukarı yüz yirmi kişidir.

    Atletizm : Bu kol, önemine rağmen, fazla gelişememiştir. Kulüp ancak son senelerde atletizmle uğraşmaya başlamıştır. Bugün bu kolda kırk kadar genç çalışmakta ve bunların arasında Cihat, Tevfik, Mufahham, Hilmi, Füruzan gibi az çok tanınmış atletler bulunmaktadır.

    Tenis : Memleketimizde ilk defa bu sporla uğraşan Türk kulübü Fenerbahçe’dir. Kulüp, bu sporda memleket şampiyonlarını yetiştirmiş ve bugüne kadar da rakipsiz kalmıştır. On beşi kadın olmak üzere, altmış kadar üye bu kolda çalışmaktadır. Memnuniyetle kaydedelim ki, bunlardan kırk kadarı bu sporda yeni yetişen ve ilerisi için çok vadeden gençlerdir. Fenerbahçe’nin tanınmış tenisçileri Sedat, Suat, Şirinyan, Zeki Rıza, Sait Selahattin, Galip, Tevfik, Ohanesyan’ı sayabiliriz.

    Denizcilik : Ona yakın kürek vasıtaları olan bu kolda, Ortaköy şubesi de dahil olmak üzere altmış, yetmiş sporcu çalışmaktadır.

    Avcılık : İki sene evvel kurulan bu kol az zamanda çok gelişmiştir. Bu kolda göze çarpanlar arasında Afrika’da aslan avcılığı yapmış olan Sait Selahattin’le, Galip, Turhan gibi bu işte usta kimseler vardır. Kulüpte bu kolun av eşyalarıyla süslenmiş hususi odaları güzel bir köşe teşkil etmektedir. Avcılık kolu sürek avları yapmakta ve çok rağbet gören bu partilere kırk elli avcı iştirak etmektedir.

    Voleybol-Basketbol : Bu kolu yüksek mekteplerdeki Fenerbahçelilerle taraftarları teşkil etmekte ve müsabakalarda iyi muvaffakiyetler almaktadır.

    Fenerbahçe birinci futbol takımı 934-935 mevsimi İstanbul şampiyonu olmuştur. Devam etmekte olan İstanbul Şildi maçlarında da en tehlikeli rakibi Galatasaray’ı 1-2 yenerek yolunda yürümektedir. Fenerbahçe, ecnebi temaslarında da büyük bir hareket göstermektedir. Mesela bir yıl içinde, bir kısmı Güneş Kulübü ile birlikte olarak, ikisi Avusturya, biri Çek, biri Yugoslav ve biri Yunan olmak üzere beş takım getirtmiştir. En son getirttiği takım, 1-3 kazandığı Olympiakos Yunan takımıdır.

    Teniste de Yugoslavların, Romanyalıların milli tenisçileriyle şehrimizde muhtelif temaslar yapmıştır.

    Bundan başka bütün spor kollarında mıntıkanın tertip ettiği resmi ve gerek teşvik müsabakalarına, hususi karşılaşmalara girmiş, bazı muvaffakiyetler almıştır.

    Fenerbahçe, Ankara’da yapılmakta olan stadı şimdilik saymazsak, Türkiye’nin en güzel ve en muntazam stadına sahip bulunmaktadır. Kulübün lokali de bu stadın içindedir. Kulüp, Kuşdili’ndeki eski lokal yandıktan sonra, stadı ve yeni lokali bugünkü haline getirmek için çok çalışmıştır.

    Statta büyük sahadan başka bir idman sahası, beş bin kişilik kapalı ve açık tribünler, güzel bir atletizm pisti, stadın yanı başında iki tane toprak tenis kordu vardır.

    Kulübün lokali güzel döşenmiş büyük bir salon, bir sigara odası, bir idare odası, soyunma, masaj, sıcak duş odalarından ibarettir.

    Bundan başka kapalı tribünlerin altında da misafir ve ecnebi takımlar için soyunma odaları ve duş yerleri vardır.

    Kulübün Kuşdili’ndeki yanan eski lokali yanında da deniz vasıtalarını muhafaza eden bir kayıkhanesi, güzel bir bahçesi ve acemiler için çimento bir tenis kordu bulunmaktadır.

    Fakat bence kulübün en güzel varlığı, üç yüz ellisi faal sporcu olmak üzere 1700 üyesi ve binlerce taraftarının sevgisidir.

    Sadun Galip Savcı (24 Mayıs 1935 – Tan Gazetesi)

  • En Büyük Türk Sporcusu

    En Büyük Türk Sporcusu

    Yine mi Galip, demeyin lütfen. Onu okudukça hak vereceksiniz. Ragıp Ziya Mağden, 1961 yılında yayınladığı “Fenerbahçe Batamaz” isimli kitabının sonunda Fenerbahçe’den portreler verir. Bunlardan ilki Fenerbahçe’nin kurucusu, futbolcusu, kaptanı ve başkanı, yani her şeyi olan Galip Kulaksızoğlu’na dair. Evet, hatta en büyük Türk sporcusu… Keyifle okumanız dileğiyle…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçeli Galip

    Bana, “En büyük Türk sporcusu kimdir?” diye sorulsa tereddütsüz “Galip Beydir” cevabını verebilirim. Hakikaten onu yakinen tanıyıp da bu hükme varmayacak kimse pek bulunamaz.

    Uzun boylu, sağlam yapılı, kemikli, zayıfça yüzlü, enerji ve irade sahibi, çok iyi ve temiz kalpli, şövalye ruhlu bir insan olan Kulaksızzade  Galip Bey merhumu, bizler, bundan 30-40 sene evvel tanımış ve tartmıştık.

    Arı gibi çalışkan, dikkatli, yüksek seciyeli, kulübün menfaatleri bahis mevzuu olduğu zaman da onun uğruna dünyayı kırıp geçirmekte tereddüt etmeyen; vefakâr, doğru sözlü ve özlü; hepimize kanat germiş; âdil, ölçüsüz derecede büyük ruhlu bir Türk sporcusu idi O…

    Ve yine o zamanların “1” numaralı futbolcusu, hokeycisi, denizcisi, yelkencisi, kotracısı, kürekçisi de yine Galip Bey’di. İstanbul ve Fenerbahçe’nin o zamanki takımlarında daima yer alır; birinci sınıf oyunlar çıkarır; büyük takdirler toplardı. Zeki ve Alâ dahi onun kanadı altında yetişmişlerdi.

    O; Fenerbahçe Spor Kulübü’nün kurucu ve koruyucularından idi. Temeli, direği, bel kemiği, umumi kaptanı, idarecisi, sporcusu, mutemedi, menajeri, her şeyi, her şeyi; sanki ruhu mesabesinde idi.

    Fenerbahçe topluluğundan yetişip de O’na imrenmeyen; onu takdir etmeyen; hatırasına karşı bağlılık göstermeyen bir tek kişi mevcut değildir.

    Sürekli Parlayan Bir Yıldız

    Hem düşünmeli ki Fenerbahçe Spor Kulübü, Sabri Toprak, Şükrü Saracoğlu, Vasıf Çınar, Hamit Hüsnü Kayacan, Ali Naci Karacan, Tevfik Taşçı, Mustafa Elkâtip, Sait Çelebi, Sait Selahattin Cihanoğlu, Hayri Celal Atamer, Hasan Kamil ve Zeki Rıza Sporel, Ali Muhiddin Hacı Bekir, Rüştü Dağlaroğlu, Kemal Onan (bizim Con Kemal), Fikret Kırcan vs. gibi müstesna kabiliyet ve liyakatte idareciler görmüş bir teşekküldür.

    Bunların arasında bu derece temayüz etmek, bu derecede kalp kazanmak; saygı ve sevgi toplamak her cemiyet adamının kârı olmasa gerek… Onun için, bu kadarını kısaca belirtmek yerinde olacaktır ki : Merhum Galip Kulaksızoğlu derecesinde bir kulübe fikren, hissen, ruhen, bedenen ve cismen bağlanmış insanların sayısı hakikaten çok azdır.

    Sosyal ve sportif sahalarda daima temayüz eden; yaşlı-genç herkesin derdi ile bizzat meşgul olan; herkese karşı mutlak bir ahlak, adalet ve dürüstlük içinde muamele eden; herkesin yardımına koşmaktan zevk duyan, böyle yaman bir spor büyüğünün her kulübe nasip olmasını candan dilemeliyiz.

    Zaten o; Ali Sami Yen, Beşiktaşlı Şeref merhum, Vefalı Saim ve Altınordulu Mahmut ağabeyler, Sait Çelebiler, Hamdi Emin Çaplar, Fethi Tahsinler, Yusuf Ziyalar ekolüne mensup bir insan-ı kâmildi. Hiçbir hasis menfaat O’na yaklaşamaz; onu sarsamaz; hak yolundan O’nu ayıramazdı. Son nefesine kadar Türk cemiyetine, Türk sporuna hizmet etmiş; büyük bir ahlak, fazilet ve feragat örneği halinde çalışmış olduğu içindir ki bugün bütün sporcular (yaşlı, genç, eski ve yeni) O’nu büyük takdir ve muhabbetle anmakta ve hatırasını taziz eylemektedir.

    Bir Kabristan Ziyareti

    Fenerbahçe Spor Kulübü; 50. yıl dönümü merasimine, Galip Kulaksızoğlu’nun makberesini ziyaretle başladı. Çok yerinde bir iş yapmış oldu. Ancak bu işin Büyük Galip’in hatırasına lâyık bir şekilde yapıldığı iddia edilemez. Şunun için iddia edilemez ki Galip Kulaksızoğlu’nun mezarını ziyaret faslı oldukça sönük geçmiş; kulüp namına özlü ve manalı bir konuşma dahi yapılamamış; ve Galip’i tanımayan kimselere de, O’ndan bahsetmek vazifesi verildiği için tören hayli tatsız geçmiştir. Bundan maada, 50. yıl töreninde Galip ağabeye ait hatıraların ve yazıların neşri bahislerine gereken önem de verilmemiş; Fenerbahçe’nin vaktiyle her şeyi olan, bir numaralı azası, en büyük Türk sporcusu Galip’in hatırası katiyen O’na lâyık bir şekilde anılamamış; Nasuhi Baydar, Tevfik Taşçı, Sait Selahattin, Hayri Celal Atamer, Kemal Onan vs. gibi O’nun en yakın mesai arkadaşlarından veya üstat kalem sahiplerinden istifade cihetine gidilmemiştir.

    Bizim halisâne temennimiz odur ki; bundan 50 veya 150 sene sonra Fenerbahçe Spor Kulübü’nün idaresini ele alacak olan kimseler bir daha böyle hatalara düşmesinler. Ve Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 50. yıl dönümündeki falsoları ve ihmâlkar hareketleri göz önünde tutarak; Fenerbahçe’ye emek vermiş; Fenerbahçe için canla başla çalışmış büyükleri anmak hususunda daha ihtiyatlı ve dikkatli hareket ederek, bizler gibi, hacîl ve mahcup bir mevkiye düşmekten yakalarını kurtarabilsinler. Galip Kulaksızoğlu ayarındaki büyüklerini, O’nun hatırasına hakikaten lâyık olacak şekilde ansınlar…

    Büyük ve vefakâr Türk sporcusu, Fenerbahçe’nin çok değerli ve mümtaz evlâdı Galip Kulaksızoğlu’nun hatırasına, eksilmeyip daima artan bağlılıklarımızın ifadesi içinde, binlerce selam, ihtiram ve imtinan…

    Ragıp Ziya Mağden – 1961

  • En Büyük Türk Sporcusu Fenerbahçeli Galip

    Yine mi Galip, demeyin lütfen. Onu okudukça hak vereceksiniz. Ragıp Ziya Mağden, 1961 yılında yayınladığı “Fenerbahçe Batamaz” isimli kitabının sonunda Fenerbahçe’den portreler verir. Bunlardan ilki Fenerbahçe’nin kurucusu, futbolcusu, kaptanı ve başkanı, yani her şeyi olan Galip Kulaksızoğlu’na dair. Keyifle okumanız dileğiyle…

    * * * * * *

    Bana, “En büyük Türk sporcusu kimdir?” diye sorulsa tereddütsüz “Galip Beydir” cevabını verebilirim. Hakikaten onu yakinen tanıyıp da bu hükme varmayacak kimse pek bulunamaz.

    Uzun boylu, sağlam yapılı, kemikli, zayıfça yüzlü, enerji ve irade sahibi, çok iyi ve temiz kalpli, şövalye ruhlu bir insan olan Kulaksızzade  Galip Bey merhumu, bizler, bundan 30-40 sene evvel tanımış ve tartmıştık.

    Arı gibi çalışkan, dikkatli, yüksek seciyeli, kulübün menfaatleri bahis mevzuu olduğu zaman da onun uğruna dünyayı kırıp geçirmekte tereddüt etmeyen; vefakâr, doğru sözlü ve özlü; hepimize kanat germiş; âdil, ölçüsüz derecede büyük ruhlu bir Türk sporcusu idi O…

    Ve yine o zamanların “1” numaralı futbolcusu, hokeycisi, denizcisi, yelkencisi, kotracısı, kürekçisi de yine Galip Bey’di. İstanbul ve Fenerbahçe’nin o zamanki takımlarında daima yer alır; birinci sınıf oyunlar çıkarır; büyük takdirler toplardı. Zeki ve Alâ dahi onun kanadı altında yetişmişlerdi.

    O; Fenerbahçe Spor Kulübü’nün kurucu ve koruyucularından idi. Temeli, direği, bel kemiği, umumi kaptanı, idarecisi, sporcusu, mutemedi, menajeri, her şeyi, her şeyi; sanki ruhu mesabesinde idi.

    Fenerbahçe topluluğundan yetişip de O’na imrenmeyen; onu takdir etmeyen; hatırasına karşı bağlılık göstermeyen bir tek kişi mevcut değildir.

    Hem düşünmeli ki Fenerbahçe Spor Kulübü, Sabri Toprak, Şükrü Saracoğlu, Vasıf Çınar, Hamit Hüsnü Kayacan, Ali Naci Karacan, Tevfik Taşçı, Mustafa Elkâtip, Sait Çelebi, Sait Selahattin Cihanoğlu, Hayri Celal Atamer, Hasan Kamil ve Zeki Rıza Sporel, Ali Muhiddin Hacı Bekir, Rüştü Dağlaroğlu, Kemal Onan (bizim Con Kemal), Fikret Kırcan vs. gibi müstesna kabiliyet ve liyakatte idareciler görmüş bir teşekküldür.

    Bunların arasında bu derece temayüz etmek, bu derecede kalp kazanmak; saygı ve sevgi toplamak her cemiyet adamının kârı olmasa gerek… Onun için, bu kadarını kısaca belirtmek yerinde olacaktır ki : Merhum Galip Kulaksızoğlu derecesinde bir kulübe fikren, hissen, ruhen, bedenen ve cismen bağlanmış insanların sayısı hakikaten çok azdır.

    Sosyal ve sportif sahalarda daima temayüz eden; yaşlı-genç herkesin derdi ile bizzat meşgul olan; herkese karşı mutlak bir ahlak, adalet ve dürüstlük içinde muamele eden; herkesin yardımına koşmaktan zevk duyan, böyle yaman bir spor büyüğünün her kulübe nasip olmasını candan dilemeliyiz.

    Zaten o; Ali Sami Yen, Beşiktaşlı Şeref merhum, Vefalı Saim ve Altınordulu Mahmut ağabeyler, Sait Çelebiler, Hamdi Emin Çaplar, Fethi Tahsinler, Yusuf Ziyalar ekolüne mensup bir insan-ı kâmildi. Hiçbir hasis menfaat O’na yaklaşamaz; onu sarsamaz; hak yolundan O’nu ayıramazdı. Son nefesine kadar Türk cemiyetine, Türk sporuna hizmet etmiş; büyük bir ahlak, fazilet ve feragat örneği halinde çalışmış olduğu içindir ki bugün bütün sporcular (yaşlı, genç, eski ve yeni) O’nu büyük takdir ve muhabbetle anmakta ve hatırasını taziz eylemektedir.

    Fenerbahçe Spor Kulübü; 50. yıl dönümü merasimine, Galip Kulaksızoğlu’nun makberesini ziyaretle başladı. Çok yerinde bir iş yapmış oldu. Ancak bu işin Büyük Galip’in hatırasına lâyık bir şekilde yapıldığı iddia edilemez. Şunun için iddia edilemez ki Galip Kulaksızoğlu’nun mezarını ziyaret faslı oldukça sönük geçmiş; kulüp namına özlü ve manalı bir konuşma dahi yapılamamış; ve Galip’i tanımayan kimselere de, O’ndan bahsetmek vazifesi verildiği için tören hayli tatsız geçmiştir. Bundan maada, 50. yıl töreninde Galip ağabeye ait hatıraların ve yazıların neşri bahislerine gereken önem de verilmemiş; Fenerbahçe’nin vaktiyle her şeyi olan, bir numaralı azası, en büyük Türk sporcusu Galip’in hatırası katiyen O’na lâyık bir şekilde anılamamış; Nasuhi Baydar, Tevfik Taşçı, Sait Selahattin, Hayri Celal Atamer, Kemal Onan vs. gibi O’nun en yakın mesai arkadaşlarından veya üstat kalem sahiplerinden istifade cihetine gidilmemiştir.

    Bizim halisâne temennimiz odur ki; bundan 50 veya 150 sene sonra Fenerbahçe Spor Kulübü’nün idaresini ele alacak olan kimseler bir daha böyle hatalara düşmesinler. Ve Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 50. yıl dönümündeki falsoları ve ihmâlkar hareketleri göz önünde tutarak; Fenerbahçe’ye emek vermiş; Fenerbahçe için canla başla çalışmış büyükleri anmak hususunda daha ihtiyatlı ve dikkatli hareket ederek, bizler gibi, hacîl ve mahcup bir mevkiye düşmekten yakalarını kurtarabilsinler. Galip Kulaksızoğlu ayarındaki büyüklerini, O’nun hatırasına hakikaten lâyık olacak şekilde ansınlar…

    Büyük ve vefakâr Türk sporcusu, Fenerbahçe’nin çok değerli ve mümtaz evlâdı Galip Kulaksızoğlu’nun hatırasına, eksilmeyip daima artan bağlılıklarımızın ifadesi içinde, binlerce selam, ihtiram ve imtinan…

    Ragıp Ziya Mağden – 1961

  • Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe Başkanı

    Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe Başkanı

    “Fener” dergisi yetkilileri, Fenerbahçe’nin meşhur isimlerinden Hayri Celal Atamer’e en güzel hatırasını sormuşlar. Hayri Bey de buna karşılık 1934 yılında Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe Başkanı seçilirken hangi süreçlerden geçtiğimizi kısaca anlatmış. Aslında aşağıda okuyacağınız yazıda sadece sonuç var ama yine de lezzetli satırlar. “Neden”i de yine kısaca biz anlatalım…

    Galatasaray ile oynadığımız kavgalı maçtan sonra, spor teşkilatının mühim ismi, İstiklal Madalyası sahibi eski asker Halit Bayrak çıkan olaylara sert bir tepki göstermiş ve (merhum Rüştü Dağlaroğlu’nun anılarında anlattığına göre) “Gerekirse Fenerbahçe’yi kapatırız” demiş. Hani şu Rüştü ağabey’in de karşılık olarak “Fenerbahçe’yi işgal kuvvetleri bile kapatamadı” diye sinirlendiği olay… Bizimkiler tabii işini biliyor; hemen bir heyet toplayıp, “Çaresi nedir?” diye danışmak için sıkı Fenerbahçeliliği dillere destan Şükrü Saracoğlu’na gidiyorlar. Rahmetli Şükrü Bey, odasında Halit Bayrak da bulunduğu halde, bizimkilere “Siz benim İstanbul’daki eve gidin, bir fotoğrafımı alın, kulübün duvarına asın” diyor, yani “Sıkıysa kapatsınlar”a getiriyor. Sinyali alan heyet “Akabinde bir de kongre tertip edip sizi başkan seçeriz” deyince de 16 senelik başkanlığa giden olaylar gelişiyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    En Güzel Hatıram

    Senelerdir yarım sütun yazı yazmamış bir adamın “Fener” için, belki de, en kolay yazılacak bir mevzudur diye “Fenerbahçe’ye dair en güzel hatıralarınız?” suali soruluverirse, o adam ne yapar? Hele o adam, benim gibi kırk beş senelik ömrünün tam 31 senesini Fenerbahçe’nin içinde geçirmiş bulunursa?..

    Yazı yazmak insiyakını bir hayli kaybetmiş olmama rağmen, “Fener” kelimesinin sihirli değneği bana bir cesaret kamçısı oldu. Ve bu sihirli değnek, 31 senenin büyük bir yığın haline getirdiği, acı, tatlı karma karışık hatıralarını canlandırıverdi. Yalnız onları tasnif etmek, sıraya koymak o kadar güç ki…

    14-15 yaşlarında, Kadıköy Sultanisi talebesi… Kulübe ilk girdiğim sene. İçeride, salonda kulübün büyükleri oturduğu için, giremeyerek, yağmurda, karda, arkamda siyah pelerinim bahçede saatlerce dolaşıp eve döndüğüm günler… Ve Fenerbahçe birinci takımında oynayan ve her birini insanların üstünde mahluklar sandığım, kolalı kısa beyaz pantolonlu ve çiçekler gibi sarı-lacivert formalı, temiz yüzlü gençler.. Seneler sonra Kuşdili’ndeki binanın yanışı… Bir tarihin, canlı, sağlam temeli bir varlığın, maddi ve manevi bütün hatıraları ile yersiz yurtsuz kalışı…

    Harap “Union Kulüp”te hummalı bir karınca faaliyetinin göz dolduran, gönül açan neticeleri: Kulüp binası, saha, tribünler, sayısı ona varan takımlar, Galip’in aziz ve temiz elleriyle diktiği yüzlerce ağaç ortasında canlanan, kökleşen ve yükselen Fenerbahçe çiçeği…

    Galibiyetler, mağlubiyetler ve hatta ufak veya büyük sarsıntılar hatıralarımın en zayıf olanlarıdır. Bunlar arasında belki de şahsıma çok yakından taalluk etmiş olmasından dolayı, en güzel hatıram, kafamda hala bütün canlılığıyla yaşayan ve bugünün kulüpçülerine, kulüpçülük ve aile tesanüdü örneği olarak gösterebileceğim bir hadise vardır.

    Çağ Değiştiren Bir Kongre

    “İdman Cemiyetleri İttifakı” zamanında ve benim umumi katip bulunduğum bir sırada, Fenerbahçe’ye taallük eden bir hakkın müdafaasında teşkilata karşı yazılan mektubun yazılış tarzında  ve bu hakkı, icabında mahkeme kanalıyla yerine getirteceğimiz şeklindeki iddiamız hoş görülmemiş, o zamanki idare heyetinde bulunan arkadaşlardan Cafer’le bana boykot cezası verilmişti. Bu cezanın infazını, biz müsabakalara girmediğimize göre takımı mağlup addedemeyeceklerinden, stadı Fenerbahçe’nin elinden almak ve hatta kulübü boykot etmek tehditleriyle sağlamak istediler. Bütün bunları görüşmek ve bir karara bağlamak üzere Fenerbahçe müessisler heyeti fevkalade bir toplantıya davet edildi.

    Kulüpte fevkalade günlere mahsus bir hava esiyordu. Toplantıyı ben açtım. Riyasete merhum Sabri Toprak getirildi. Hadiseyi, teati edilen mektuplara istinaden, izah ettim. Uzun ve çok anlayışlı müzakereler oldu, işin akıbetinin ne olacağı ve kulübün boykotu halinde ne yapılacağı uzun uzadıya görüşüldü.

    Bir takrirle nizamnamenin idare heyetine ait maddesinin değiştirilerek bir de ikinci reislik ihdas edilmesini isteyen arkadaşların arzuları yerine getirildi. Ve reislikte ittifakla sayın Şükrü Saracoğlu bırakıldıktan sonra beni ikinci reisliğe, yine ittifakla seçtiler. Bununla demir gibi sağlam Fenerbahçe ailesi hakkında bir mevzu üzerinde kendi uzuvlarından birini, kulübün hayatı pahasına da olsa feda edemeyeceğini göstermiş oluyordu. Spordan aranan istenen gayelerden biri de zaten bu, yani tesanüt ve fedakarlık değil midir?

    Hayri Celal ATAMER / Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe Başkanı

  • Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe’ye Nasıl Başkan Oldu?

    “Fener” dergisi yetkilileri, Fenerbahçe’nin meşhur isimlerinden Hayri Celal Atamer’e en güzel hatırasını sormuşlar. Hayri Bey de buna karşılık 1934 yılında Şükrü Saracoğlu’nun Fenerbahçe Başkanı seçilmesine giden süreci kısaca anlatmış. Aslında aşağıda okuyacağınız yazıda sadece sonuç var ama yine de lezzetli satırlar.

    “Neden”i de yine kısaca biz anlatalım…

    Galatasaray ile oynadığımız kavgalı maçtan sonra, spor teşkilatının mühim ismi, İstiklal Madalyası sahibi eski asker Halit Bayrak çıkan olaylara sert bir tepki göstermiş ve (merhum Rüştü Dağlaroğlu’nun anılarında anlattığına göre) “Gerekirse Fenerbahçe’yi kapatırız” demiş. Hani şu Rüştü ağabey’in de karşılık olarak “Fenerbahçe’yi işgal kuvvetleri bile kapatamadı” diye sinirlendiği olay…

    Bizimkiler tabii işini biliyor; hemen bir heyet toplayıp, “Çaresi nedir?” diye danışmak için sıkı Fenerbahçeliliği dillere destan Şükrü Saracoğlu’na gidiyorlar.

    Rahmetli Şükrü Bey, odasında Halit Bayrak da bulunduğu halde, bizimkilere “Siz benim İstanbul’daki eve gidin, bir fotoğrafımı alın, kulübün duvarına asın” diyor, yani “Sıkıysa kapatsınlar”a getiriyor.

    Sinyali alan heyet “Akabinde bir de kongre tertip edip sizi başkan seçeriz” deyince de 16 senelik başkanlığa giden olaylar gelişiyor.

    * * * * *

    Senelerdir yarım sütun yazı yazmamış bir adamın “Fener” için, belki de, en kolay yazılacak bir mevzudur diye “Fenerbahçe’ye dair en güzel hatıralarınız?” suali soruluverirse, o adam ne yapar? Hele o adam, benim gibi kırk beş senelik ömrünün tam 31 senesini Fenerbahçe’nin içinde geçirmiş bulunursa?..

    Yazı yazmak insiyakını bir hayli kaybetmiş olmama rağmen, “Fener” kelimesinin sihirli değneği bana bir cesaret kamçısı oldu. Ve bu sihirli değnek, 31 senenin büyük bir yığın haline getirdiği, acı, tatlı karma karışık hatıralarını canlandırıverdi. Yalnız onları tasnif etmek, sıraya koymak o kadar güç ki…

    14-15 yaşlarında, Kadıköy Sultanisi talebesi… Kulübe ilk girdiğim sene. İçeride, salonda kulübün büyükleri oturduğu için, giremeyerek, yağmurda, karda, arkamda siyah pelerinim bahçede saatlerce dolaşıp eve döndüğüm günler… Ve Fenerbahçe birinci takımında oynayan ve her birini insanların üstünde mahluklar sandığım, kolalı kısa beyaz pantolonlu ve çiçekler gibi sarı-lacivert formalı, temiz yüzlü gençler.. Seneler sonra Kuşdili’ndeki binanın yanışı… Bir tarihin, canlı, sağlam temeli bir varlığın, maddi ve manevi bütün hatıraları ile yersiz yurtsuz kalışı…

    Harap “Union Kulüp”te hummalı bir karınca faaliyetinin göz dolduran, gönül açan neticeleri: Kulüp binası, saha, tribünler, sayısı ona varan takımlar, Galip’in aziz ve temiz elleriyle diktiği yüzlerce ağaç ortasında canlanan, kökleşen ve yükselen Fenerbahçe çiçeği…

    Galibiyetler, mağlubiyetler ve hatta ufak veya büyük sarsıntılar hatıralarımın en zayıf olanlarıdır. Bunlar arasında belki de şahsıma çok yakından taalluk etmiş olmasından dolayı, en güzel hatıram, kafamda hala bütün canlılığıyla yaşayan ve bugünün kulüpçülerine, kulüpçülük ve aile tesanüdü örneği olarak gösterebileceğim bir hadise vardır.

    “İdman Cemiyetleri İttifakı” zamanında ve benim umumi katip bulunduğum bir sırada, Fenerbahçe’ye taallük eden bir hakkın müdafaasında teşkilata karşı yazılan mektubun yazılış tarzında  ve bu hakkı, icabında mahkeme kanalıyla yerine getirteceğimiz şeklindeki iddiamız hoş görülmemiş, o zamanki idare heyetinde bulunan arkadaşlardan Cafer’le bana boykot cezası verilmişti. Bu cezanın infazını, biz müsabakalara girmediğimize göre takımı mağlup addedemeyeceklerinden, stadı Fenerbahçe’nin elinden almak ve hatta kulübü boykot etmek tehditleriyle sağlamak istediler. Bütün bunları görüşmek ve bir karara bağlamak üzere Fenerbahçe müessisler heyeti fevkalade bir toplantıya davet edildi.

    Kulüpte fevkalade günlere mahsus bir hava esiyordu. Toplantıyı ben açtım. Riyasete merhum Sabri Toprak getirildi. Hadiseyi, teati edilen mektuplara istinaden, izah ettim. Uzun ve çok anlayışlı müzakereler oldu, işin akıbetinin ne olacağı ve kulübün boykotu halinde ne yapılacağı uzun uzadıya görüşüldü.

    Bir takrirle nizamnamenin idare heyetine ait maddesinin değiştirilerek bir de ikinci reislik ihdas edilmesini isteyen arkadaşların arzuları yerine getirildi. Ve reislikte ittifakla sayın Şükrü Saracoğlu bırakıldıktan sonra beni ikinci reisliğe, yine ittifakla seçtiler. Bununla demir gibi sağlam Fenerbahçe ailesi hakkında bir mevzu üzerinde kendi uzuvlarından birini, kulübün hayatı pahasına da olsa feda edemeyeceğini göstermiş oluyordu. Spordan aranan istenen gayelerden biri de zaten bu, yani tesanüt ve fedakarlık değil midir?

    Hayri Celal ATAMER