Etiket: Tahsin Kaya

  • İlk ve Tek Kayıp

    İlk ve Tek Kayıp

    Fenerbahçe’nin efsanevi 1988-1989 sezonunda yaşadığı ilk ve tek kayıp, 16 Ekim 1988 tarihinde oynanan Beşiktaş maçındaydı. Basın karamsardı ama Fenerbahçe sonraki 27 maçta hiç yenilmeyip sadece 3 beraberlik aldı ve şampiyon oldu. İşte Milliyet gazetesi sütunlarında o günden kalanlar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe’nin Perde Arkası

    Beşiktaş karşısında çok kötü bir oyun sergileyen Fenerbahçe 2-0’lik skorla ligdeki ilk yenilgisini aldı.

    Maç öncesi Sarı-Lacivertli futbolcuların hepsi kazanacakları inancındaydı. Galatasaray’ın Sarıyer önündeki yenilgisi de derbi maç öncesi moral dopingi olmuştu.

    Sakatlıkları nedeniyle takımlarında yer almayan Fenerbahçe’nin iki kozu Rıdvan ve Müjdat soyunma odasında arkadaşlarına sürekli moral yağdırırken “Bizim için oynayın ve mutlaka kazanın” şeklinde telkinlerde bulundular. Futbol şubesi sorumlusu Metin Aşık da tüm oyuncularla tek tek konuşarak rahat olmalarını ve kazanacaklarını söylüyordu.

    Karşılaşmadan mutlak üç puan bekleyen Veselinoviç ise 90 dakikanın bitiminde oldukça düşünceliydi. Maçı yorumlarken, “Rıdvan oynasaydı kesin kazanırdık” dedi. Yugoslav hoca şöyle konuştu: “Her iki takım için de zor maç oldu, Bana göre daha fazla sansı olan taraf kazandı. Beşiktaş ilk 20 dakika içinde baskılı futboluyla neticeye gitti. İkinci yarıda üstünlüğü almamıza rağmen gol atamadık. Ancak Rıdvan olsaydı maçın skoru çok değişik olurdu, Derbi maçta üzülen biz, sevinen Beşiktaş oldu. Bu futbolun cilvesi. Fenerbahçe bir maç kaybetti. Henüz önümüzde 27 hafta var. En kısa sürede liderliği yine alacağız.”

    Bu arada Veselinoviç “İlk golde elle oynama var mıydı?” sorusunu ise “Görmedim” şeklinde yanıtladı.

    Nezihi: “Ferdinand golü elle attı!”

    Sarı-Lacivertli futbolcuların tümü yedikleri ilk golde Ferdinand’ın elle oynadığını vurgularken pozisyona çok yakın olduğunu belirten Nezihi, “Ferdinand resmen elle golü attı. Hakemin görmemesine çok şaştım” dedi.

    Kaya: “Bir şey oynamadık”

    Fenerbahçe Kulübü Başkanı Tahsin Kaya, Fenerbahçe’nin kötü oynadığı ve 2-0 yenildiği karşılaşmayı 83 dakika seyredebildi. Maç sonrası görüşlerini aldığımız Kaya, “Fenerbahçe hiçbir varlık gösteremedi. Bu futbolla galibiyet beklemek hayal olurdu. Futbolculara ceza vermeyi düşünmüyoruz ama yine de yönetim kurulunda konuyu görüşeceğiz” şeklinde konuştu.

    Rıdvan İddiayı Kaybetti

    Sakatlığı nedeniyle takımda yer almayan Fenerbahçe’nin “Şeytan” Rıdvan’ı, Milne’nin ilk 16’da şans vermediği “Atom Karınca” Rıza ile girdiği iddiayı kaybetti. Maç öncesi koridorda her iki oyuncu da kazanacaklarını söylerken yemeğine iddiaya girdiler, Karşılaşmayı Beşiktaş 2-0 kazanınca Rıdvan yemeği kaybetti.

    Bu arada Fenerbahçeli futbolcular Beşiktaş mağlubiyeti nedeniyle 2’ser milyon liralık primden oldular.

    Oal: “Harika maç oldu”

    Karşılaşmanın hakemi Özcan Oal harika bir maç olduğunu belirtirken, “Golde Ferdinand kesinlikle elle oynamadı” dedi.

    Aykut üç milyonu aldı ama dün sustu

    Fenerbahçe’nin ligdeki gol kralı Aykut, Altay maçında attığı golle Derimod’un yarışmasında birinciliği kazanınca kupasını ve üç milyon liralık çekini Beşiktaş maçı öncesi aldı. Taraftarların ve yöneticilerin mutlaka gol beklediği bu oyuncu üç milyonu cebine koyduktan sonra dün sahada susunca hayal kırıklığı yarattı.


    Şeytansız Fenerbahçe Çarpıldı

    Ercan Aktuna

    Fenerbahçe’de, Rıdvan’ın olmayışı pek tabii ki çok büyük kayıp… Ama bir Rıdvan sakatlığı Fenerbahçe’yi, Beşiktaş karşısında bu kadar silik, futbolsuz bırakıyorsa, o zaman aklımıza, “Hani büyük transferler yapılmıştı?” sorusu gelmez mi?

    Dün de görüldü ki koskoca Fenerbahçe takımı bir tek atak yapamadan ve 20 dakika gibi çok kısa bir zamanda iki gol yiyerek devreyi güç bela tamamlayabildi… İkinci yarıda eğer Beşiktaş takımı 2-0’ı yeterli görmeseydi fark en azından iki katı olabilirdi…

    Fenerbahçe bana göre, bu maça iyi hazırlanmamış… Teknik Direktör Veselinoviç, ne taktik ne psikolojik açıdan futbolcuları konsantre edemediği gibi sahaya sürdüğü on bir ile de doğrusu beni şaşırttı… Zira bir tek Rıdvan’ın yer almadığı kadroda, Erdi ile Hakan’a aynı anda yer vermesi büyük hataydı… Daha önceki maçlarda yer almayan bu iki futbolcu, böylesine önemli bir derbide nasıl sahaya sürülüyor? Daha son maçta Ankaragücü’nü 5-1 yenen Fenerbahçe’de niye bir Serdar yok? Ki dünkü maçta görüldü, orta sahada Erdi ve Hakan, gereksiz driplingleri ile kaygan sahada birçok topu ezdiler…

    Maç öncesi Fenerbahçe’nin özellikle orta sahasını dörtlemesi gerektiğini yazmıştım… İşte Erdi ve Hakan’ın böylesine kötü futbolları da eklenince, Oğuz tek başına kaldı ve bu yükün altında ezildi…

    Orta sahayı tamamen ele geçiren Beşiktaş, oyunu istediği gibi yönlendirdi… Özellikle Metin’in sağ kulvarı bir otoban gibi kullanması, Feyyaz’ın sol kanatta çok akıllı oyun tutturması, Beşiktaş’ın farkı bulmasında etken oldu ve bu da Fenerbahçe’ye yetti…

    Bu arada kaptan Rıza’nın kadroda yer almamasına rağmen, Siyah-Beyazlıların oyun sisteminde ofansa dönük futbolcuların çoğunlukta olması, bir anlamda galibiyeti getirdi… Eğer Ali ve Ferdinand, elverişli pozisyonları değerlendirselerdi, Beşiktaş geçen sezon bulduğu farka yine rahatlıkla ulaşacaktı…

    Kısacası “Şeytansız” Fenerbahçe, Beşiktaş’a çarpıldı…


    Beşiktaş’ın Güzellikleri

    Metin Oktay

    Kaygan bir zeminde yapılan Beşiktaş-Fenerbahçe maçında zaman zaman futbolun güzelliklerini gördük. Bu güzellikler de, Beşiktaş’ın tarafında idi… Düz top oynayan, çalışan, koşan taraf Beşiktaş’tı… Bunun semeresini Beşiktaş iki golle gördü…

    Ferdinand, futbolcunun güzelliklerini sundu seyircilere. 90 dakika koşan, sağ kanatta, sol kanatta top arayan, orta sahaya, müdafaaya yardımcı olan Ferdinand, bir İsviçre saati düzenliliğinde sessiz çalıştı.

    Beşiktaş müdafaasında bir Recep vardı… Düştü, kalktı. Çabuktu. Çalıştı durdu…

    Feyyaz’ın attığı gol çok çok güzeldi…

    Metin’e değinmek istiyorum. Seyircilere eski günlere dönüşünü müjdeledi. Çalışma temposunu arttırırsa, oyunda devamlılığı sağlarsa, hem seyirciyi yanında bulacak, hem de moralman güçlenecek. Dünkü noksanlığı, oyun içinde devamlılığının olmayışı idi.

    Bu saydığım futbolcular dünkü Beşiktaş’ın en büyükleri olarak göze çarptılar…

    Fenerbahçe, çok kısa paslarla neticeye gitmek istedi. Saha kaygan olduğu için, top teknikleri oyunda kayboldu. Orta sahada top tutmaları Fenerbahçe’nin aleyhine oldu. Fenerbahçe orta sahası, ileri uç adamlarına topu çok geç çıkartıyor. Topun 30 saniyede orta alandan ileriye gönderilmesi lazımdır ki, rakip defans kapanma olanağını bulamasın. Dünkü oyunda Fenerbahçe orta sahası bir buçuk dakikada topu ileri uç adamlarına getirdi, bu zaman içinde de Beşiktaş defansı kolaylıkla kapandı ve Fenerbahçe’nin forvetlerine gol yollarını kapattı…

    Bir de kondisyon eksikliği görüldü Fenerbahçe’de. Maçin ilk devresinde tek bir gol pozisyonuna giremeyen Fenerbahçe, ikinci yarıda birkaç cılız atakla yetindi…


    Tek Adam

    Orhan Aldinç

    Geçen hafta Fener’i alkışladık, bu hafta seyircisini… Takım 2-0 yenik, tribünler “Aslan Fener” diye kıyameti kopardı. Asgari 10 bin kişi, Fener’i yürütemedi, oysa bir Rıdvan olsaydı, koştururdu…

    Ridvan, arkadaşlarına moral de, pas da, coşku da veriyor… Aykut ile Hakan, Rıdvan’sız yalnızlığı oynadılar, birbirlerine “İmdat” dercesine baktılar… Oğuz, koşturan paslarına adam bulamadı. İkinci yarıda Hakan’ın yerine alınan Orhan, “Ölsem, Rize’ye gitmem” demesini biliyor da, burnunun dibindeki kaleye gidemiyor… Fenerbahçe dün, bir adama mecbur olmanın felaketini gösterdi…

    Alalım Beşiktaş’ı, onlar da bir adam (Rıza) takımda olmadığı için mi yakışıklı oynadılar? Bu bir sorudur, isteyen istediğince yanıt verebilir. Rakiplerinin kötü orta alanlarından Metin’in, Ferdinand’ın, Feyyaz’ın üzerine çabuk toplar çıkardılar. Siz dikkat ettiniz mi, Ali azalırken, Metin çoğalmaya başladı…

    Ferdinand, bizim futbolcuların bilmediği, bilemedikleri için de yakalayamadıkları yerlerde oynadı. Umulmadık açılardan fırlayarak çıkardığı kafalar enfesti doğrusu… Kara İngiliz, Ali’ye koşacağı, vuracağı yerler bırakmadı. Böyle olunca da geçen yılın golcüsü, doksan dakika sinikti…

    İlk yarıda düştükleri yerlerde sağlık görevlisi bekleyen ne kadar da çok adam gördük… Bir ara iki takımın antrenörleri, futbolcularına “Topu yere indirin” talimatını verdi. Bunlar kalktılar, birbirlerini indirdiler yere…

  • Semih Bayülken

    Semih Bayülken

    Fenerbahçe tarihini Cemal Süreya’dan okumuş muydunuz? Cevabınız “Hayır” ise buyurun. Yok “Evet” diyorsanız, yine buyurun. Zira tadına doyulmaz bir yazı. Konusu… Semih Bayülken! Günahı yazarın boynuna…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe’nin Babası: Semih Bayülken

    Sönmüş gibi görünen yüzünün külleri arasında gözleri iki telaşsız kor. Biri canlı ve apaçık, kıvılcım günlerini unutmamış; öbürü kapanmaya yüz tutan gözkapakları arasında sevinçsiz ve ışıksız.

    Çılgınlığı o sevinçsizlikten mi doğuyor Bayülken’in?

    Şambaba demişler, “şekli şemail”inden ötürü. Şimdilerde, sözcüğün her iki anlamını da kullanarak “baba” diyenler de var, Kart Papaz da diyorlar. Horoz da, melun ihtiyar da.

    Aslında bunların hepsidir Semih Bayülken.

    1952’de Fenerbahçe Kulübü içinde kurulan Kadıköy Grubu’nun üyesi, daha sonra da fiili başkanı oldu. Bir yolunu bulup vaktiye kulübe kaydettirdiği 150 kadar üye onun her dediğini yapar. Düzenli olarak ve eksiksiz biçimde bütün kongrelere katılan bu 150 kişi sayesinde Bayülken’in kazanamayacağı kongre yoktur.

    Kadıköy Grubu’nun başlangıçtaki “nüfuzlu başkan” politikası, 1970’li yıllarda, Semih Bayülken’in çabalarıyla “paralı başkan” politikasına dönüştü. Başkan paralı olmalı, kulübün borçlarını kapatmalı, giderlerini üstlenmelidir. Ayrıca, söylentiye göre, başkan adayının Semih Bayülken ve o 150 üyenin ufak tefek gereksinimlerini de (ziyafetler, kişisel bazı ufak sorunlarının çözülmesi, diş kirası, ödentiler) karşılamaya hazır olduğunu belirtmesi gerekir.

    Paralı başkanlar da öyle yüzde yüz amatör ruhlu kişiler değiller elbet. Onların da kendi koşulları içinde parasal ya da para ötesi küçük, orta ve büyük gereksinimleri olacaktır. Bayülken, Fenerbahçe yönetiminde ayrıca bu iki tür gereksinimi de uyumlu ve kendisi için elverişli bir noktada yan yana tutmayı bilir. Bazı olaylara ses çıkarmaz.

    Dengede en ufak bir oynama halinde paralı başkan, paralı asker durumuna düşer. Saygınlığını yitirir. Zaten Bayülken, onun başkanlığa gelmesinden hemen sonra belirsiz biçimde muhalefet cephesini açmıştır.

    Semih Bayülken’in kolay çözüm merakı Fenerbahçe’yi, kolay, yani hızlı, yani sürekli bunalımlara götürdü. Paralı başkan yöntemi, kulübün yeterince kurumlaşmasını önledi; yönetim, sporcu-seyirci üçgeninin üç öğesinde de tehlikeli bir kararsızlık duygusu yarattı. Son yıllardaki Fenerbahçe kulüp başkanlarının yüzlerine bakalım: Emin Cankurtaran, Ali Şen, Tahsin Kaya… Yeni başkan adaylarını düşünelim: Cevher Özden, Kadıköy Belediye Başkanı Osman Hızlan. Yenilgi halinde sporcu döven, otobüs taşlayan seyirci biraz da bu yüzlerin karşılığı değil mi? Bir de sözgelimi Galatasaray’daki Ali Uras’ı, Beşiktaş’taki Süleyman Seba’yı düşünelim. Çok anlamı bir ayrım var başkanlar arasında.

    Fenerbahçe’deki bunalım kendisinden doğmuyor. Her şey eskisi gibi bu kulüpte. Bunalım öbür kulüplerin yeni durumlarından doğuyor. Çünkü Galatasaray ve Beşiktaş daha da sağlam bir yönetim yapısı içindeler bugün. Fenerliler hep onlara bakıyorlar.

    Bu kaygıyla, daha çok eski milli futbolculardan oluşan bir bölük öz Fenerbahçeli, bir dernek kurdular. Yeni bir baskı grubu yaratmak istediler. Öte yandan Fenerbahçe içinde “kontrgerilla” olarak ilan edilen ANAP milletvekili Orhan Ergüder, Semih Bayülken’e karşı açık ve örgütlü saldırıya geçti. Nedir ki bu yeni odakların 34 yıllık Bayülken egemenliğini o saat alaşağı etmeleri oldukça zor.

    Sevinçsizdir, ama çılgınca sevinçsiz. Evinde kıs kıs güler.

    Şambaba’nın gücü nereden geliyor? Yalnız o 150 kişiden mi?

    Gücü biraz da rakiplerinin ya da Fenerbahçe camiasındaki herkesin güçsüzlüğünden kaynaklanmakta. Eski Fenerliler, öbür üyeler, kulübe pek uğramazlar; kongre öncesi çalışmalar onları ancak zaman zaman ilgilendirir. Oysa Bayülken işine büyük bir hırsla sarılmıştır. Kulübün her an içindedir; gününü Sosyal Tesisler’de ve Kürek Lokali’nde geçirir. Çevresinde küçük iyilikler dağıtır; amatör sporcuları yüreklendirir; her an onların yanı başındadır. Başkanı ve yönetim kurulu üyelerini birçok sorundan koparmayı bilmiştir. Atletti, kürekçiydi, boksördü, masa tenisçiydi, tek tek tanır onları. Onların sorunlarıyla, yiyip içtikleriyle uğraşmayı tekeline almıştır. Böyle konularda başkanı, yönetim kurulu üyelerini ve akla gelebilecek başka ilgilileri uzakta, dayanıksız, kırılgan, tembel durumda tutar.

    Sevinçsiz demiştim demin. O kadar da değil canım. Zafer sevincini, bedelini başkalarına (yeni başkalarına) ödeterek, parıltılı şölenlerle kutlar. Bayülken’in bir de küfretme sevinci vardır ki üstünüze bir gökkuşağı geliyor sanırsınız. Küfür edebiyatını bütün ayrıntılarıyla bilir. Kendisinin de büyük katkıları olmuştur bu edebiyata. Şambaba tatlısı nasıl yassıdır, bol şekerli maddeyle nasıl daha da yassılmak ister; Bayülken’in yüzü ve beden görünümü de öyledir işte; küfrün tadıyla kırılmış ve artık dik duramamanın güzelliğini (Öyle bir güzellik de var; neden olmasın?) yaşamaya başlamış bir adam karşısındayızdır.

    Bayülken’in gücünde iyi niyetin, haklılığın da büyük payı var. Öyle olmasaydı 34 yıl dorukta kalamazdı. Yine de, değişen koşullar içinde, o iyi niyet ve haklılık görünmez olmaya başlamış bugün. Bayülken kimi zaman onları kötüye mi kullandı? Özellikle paralı başkan konusunda kendisi istemese de öyle bir sonuç mu çıktı ortaya? Bunu anlamış olacak ki, “Kulübü ancak ben kurtarırım” diye ortaya çıkan Kastelli’ye şu yanıtı verebiliyor bugün: “Senin paran haram para; istemiyorum seni!”

    Biraz da güçlü olmasına alışıldığı, güçlü sayıldığı için güçlü.

    Herkese ad takan biri olarak düşünüyorum Şambaba’yı. Bana sorarsanız, Tahsin Kaya’ya “Kereste müdürü” diyen odur. Orhan Ergüder için “At hırsızı” lafını da o çıkarmıştır.

    By-pass’ını paşa paşa gerçekleştirdi.

    Zamanla başkanların hepsi unutulacak, belleklerde o kalacak.

    Demek ki gerçek başkan o. Öbürleri, para müdürleri.

    Cemal Süreya | 22 Kasım 1987 – 99 Yüz (Semih Bayülken)

    Semih Bayülken
  • Şampiyonluğa Tapanlar

    Şampiyonluğa Tapanlar

    11 Temmuz 1988 tarihli Milliyet gazetesinde Fenerbahçe taraftarı (3 yıl uzak kaldıkları için gözlerinden ateş saçtıkları için olacak) “Şampiyonluğa Tapanlar” tabiriyle nitelendirilmiş. Huzurlarınızda 1988-1989 sezonu açılışı!

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Muhteşem Fenerbahçe

    Fenerbahçe, sevgi ve coşku seli içinde sezonu açtı…

    35 bine yakın taraftarın çılgınca tezahüratı altında yeni sezonu açan Sarı-Lacivertli takım sanki şampiyonmuşçasına alkış yağmuruna tutuldu…

    Fenerbahçe Stadı’nın tribünleri muhteşemdi. Sarı ve laciverte boyanmışçasına rengarenk, denizin dalgaları gibi hareketliydi. Dün sanki Fenerbahçe mabedinde 35 bin mürid vardı. 3 yıldır yakından bile geçmeyen şampiyonluğa tapıyorlardı…

    Geçmişe Ziyaret

    Fenerbahçeli futbolcu ve yöneticiler sabah saat 09.30’da toplanıp, kulübün kurucularından Galip Kulaksızoğlu ve Sait Selahattin Cihanoğlu’nun kabirlerini ziyaret ettiler. Daha sonra 2 yıl önce vefat eden futbolcu arkadaşları Hüseyin Çakıroğlu’nun da mezarını ziyaret eden Fenerbahçeli futbolcular, buradan Fikirtepe Tesisleri’nin devir-teslim törenine katıldılar.

    Fikirtepe, Fenerbahçe’nin

    Kadıköy Belediye Başkanı Osman Hızlan tarafından yaptırılan Fikirtepe Tesisleri dün bir törenle 30 yıllığına Fenerbahçe’ye verildi. Tahsin Kaya’nın rahatsızlığını bahane ederek katılmadığı törende kulüp ikinci başkanı Kemal Baytaş ve Osman Hızlan, ortak protokole imza koydular.

    Kadıköy Aden Oteli’nde öğle yemeği yiyen Fenerbahçeli futbolcular, daha sonra taraftarlarıyla tanıştılar.

    Muhteşem bir tezahürat altında sahaya çıkan Sarı-Lacivertli takımın oyuncuları omuzlardan inmedi. Tüm amatör şubelerin sporcularının da katıldığı sezon açılışında ilginin odak noktasını toplayan oyuncu Schumacher’di…

    Tahsin Kaya ise “Büyük başkan” tezahüratı altında 35 bin seyircinin övgüsünü topladı. Bir ara gözlerindeki yaşları tutamayan Kaya, daha sonra fenalaştı ve bir süre sahadaki yedek kulübesinde dinlendi.

    Fenerbahçe yönetim kurulu, divan kurulu üyeleri ve eski başkanlar takım sahaya çıkmadan önce sahanın çevresinde bir tur atarak seyirciyle selamlaştılar. Tahsin Kaya, eski başkanlardan Osman Kavrakoğlu ve Ali Şen’in arasında bu turu tamamladı.

    Futbolcu Ordusu

    Fenerbahçe, açılışı 32 futbolcuyla yaptı. Oğuz ve Turan Ordu Milli Takımı ile Kıbrıs’ta olduğundan, Hakan ise birliğinden izin alınamadığı için açılışa katılamadı.

    Sahaya çıkan futbolcuların isimleri şöyle:

    Kaleciler: Schumacher, Can, Murat, Hikmet, Bülent

    Defans: İsmail, Taygun, Sedat, K.Şenol, Birol, Abdülkerim, Nezihi, Oğuz, Necdet, Bilal, Ergin, İskender, Ayhan, Kemal, Şener

    Orta Saha: Serdar, Şenol, Müjdat, Önder, Bilal, Durmuş

    Forvet: Rıdvan, Erdi, Aykut, Orhan, Hüseyin, Zafer

    Mustafa Yücedağ ile Mustafa Kurt forma giymediler. Yücedağ’ın transferi için ise yöneticiler “Tamam” dedi. Macar libero Arpat ile Yugoslav libero Zavko da açılışı kenardan izlediler. İki futbolcu için karar bugünkü antrenmandan sonra verilecek.

    En Yaşlılardan Topbaşı

    Fenerbahçe’nin gösteri maçı için başlama vuruşunu en eski iki futbolcusu Alaaddin Baydar (78) ve Cafer Çağatay (77) yaptı.

    40 dakika süren karşılaşmayı Schumacher’in takımı Şenol ve Birol’un golleriuyle 2-0 kazandı.

    Günde Çift İdman

    Fenerbahçe 15 Temmuz’a kadar günde iki antrenman ile hazırlıklarını sürdürecek 15 Temmuz’da Almanya’ya gidecek olan Sarı-Lacivertli takım, 28 Temmuz’da İstanbul’a dönecek.

    Milliyet Gazetesi | 11 Temmuz 1988

  • 40 Yıllık Kavga

    40 Yıllık Kavga

    “Kulis, grupçuluk ve bölümleşme 1952’den bu yana Sarı-Lacivertli kulübün kaderini etkiliyor”Halit Deringör, bundan tam 30 sene önce, 26 Ocak 1992’de Cumhuriyet gazetesine yazdığı yazıya böyle başlamış. Efsanevi futbolcumuzun kimseden çekinmeyen ve kan damlatan kalemiyle o zamanlar 40 yıllık dediği kavga, şimdilerde 70 yaşında! Kulüpçüler için hüzünlü ama gerekli bir okuma…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe’de 40 Yıllık Kavga

    Fenerbahçe’de ilk bölünme bundan 40 yıl önce Kadıköy Grubu adlı bir grubun hareketi ile başladı. Merhum Lebib Elmas, merhum Orhan Menemencioğlu, merhum Suphi Ergun, Kemalettin Ererdağ ve Muhittin Bulgurlu tarafından kuruldu. Felsefeleri, “Madem ki Fenerbahçe Kulübü İstanbul’un Kadıköy yakasında kurulmuştur, o halde egemenliği Kadıköylülerde olmalıdır” ilkesine dayanıyordu.

    Bayülken Dönemi

    Bu gruba kısa bir süre sonra Semih Bayülken isminde pratisyen genç bir doktor katıldı. Bayülken, sempatik, hoş sohbet, güleç yüzlü, hiçbir şeye sinirlenmeyen, kapıdan kovulsa bacadan giren, en akıllı insanı bile bir kez değil, on kez ikna edebilecek güçte bir karakter yapısına sahip tam bir zamane adamı idi.

    Ölülere Oy Kullandırttılar

    Önceleri CHP kademelerinde çalışmış, partiye “yanlışlıkla” ölüleri kaydettiği için ihraç edilmişti. Bayülken Fenerbahçe’ye geldikten sonra Muhittin Bulgurlu ile karakterleri birbirine uygun bir ikili oluşturdular. Beraber kader birliği yaptılar. Öyle ki giderek her ikisi de kongreciliği bir meslek haline getirdiler. Bu ikili işe Kadıköy toplumunun alt kademelerinden 250-300 kişiyi Fenerbahçe’ye üye yazdırmakla başladılar. Onları giderek mide yolu ile kendilerine bağladılar. Yönetime girmek isteyenler için Semih ve Muhittin ikilisini memnun etmeden yönetime girebilme olasılığı adeta yoktu. Sonraları bu ikili Fenerbahçe’de daha da etkinlik kazanabilmek için siyasi partilerle de temasa geçtiler.

    Nitekim 1950-60 yıllarında Demokrat Parti iktidarının Meclis Başkanı olan Agâh Erozan, İmar ve İskân Bakanı Medeni Berk, Demokrat Parti Haysiyet Divanı Başkanı Osman Kavrakoğlu gibi isimleri Fenerbahçe yönetimine getirdiler. Fenerbahçe başkanlığını da bu heyet içinden Agâh Erozan’a verdiler. O yıllarda Kadıköy Grubu’nun yandaşlarının isimleri, Vatan Cephesi listelerinde Türkiye radyolarından açıklanıyordu.

    Sonuçta gün geldi, Demokrat Parti göçtü ve bu partililer de Fenerbahçe’den ayrıldılar. Ancak bu insanların Fenerbahçe Kulubü’ndeyken yaptıkları büyük siyasal sömürüye karşın Fenerbahçe’ye bir karış toprak bile kazandıramadan gittiler.

    1960-70 yıllarında bu defa devlet yönetimine askerler egemendi. Böyle bir durumda Kadıköy Grubu’nun bu iki lideri bu defa da askerlere yaranmak politikasını izlediler. Onlar için o atmosfer içinde kulüpteki karşıtlarını yiyebilmek için tam bir fırsat doğmuştu. Nitekim bazı Fenerbahçelileri milli emniyete jurnal ettikleri de o yıllarda ağızdan ağıza dolaşıp durdu.

    1960-70 yılları arasında Fenerbahçe başkanlığını genellikle Fenerbahçe’nin içinden yetişenler yapıyorlardı. Merhum Doktor İsmet Uluğ gibi Faruk Ilgaz gibi… Bunlar aynı zamanda Kadıköy Grubu’nun yandaşları idiler. Hele Faruk Ilgaz bu grubun gözdesiydi. Bu yüzden Fenerbahçe’de en çok başkanlık yapan bir isimdi. Ne var ki her ikisi de paralı başkanlara karşı birer alternatif idiler. Yine bu yıllar arası Kadıköy Grubu Faruk Ilgaz’ın başkanlığında 35 kişinin vermiş olduğu bir kararla tarihsel Fenerbahçe Kulübü’nü Beden Terbiyesi’ne 2,5 milyon liraya satmak suretiyle tarihi bir cinayet işleniyordu. Fenerbahçe’yi topraksız bırakıyorlardı. Aldıkları 2,5 milyon lirayla da Fenerbahçe burnunda belediye arsalarında gecekondu misali sözde bir “sosyal lokal!” yapıyorlardı. Sosyal lokal dedikleri yapıt aslında bir sosyal lokal değil tam bir oyun salonuydu. İşin en ilginç tarafı da günümüzde bununla öğünülmektedir.

    1970-80 arası yıllarda Fenerbahçe’de sanki yeni bir devrim yapılıyor ve Kadıköy Grubu’nun liderleri olan Semih Bayülken ve Muhittin Bulgurlu ikilisi bu defa Fenerbahçe’yi sermaye gruplarının kucağına oturtuyorlar. Arkalarındaki kurşun askerlerin maddi çıkarlarını sağlayabilmeleri için gerekli olan parayı nasıl bulacaklardı ki! Bundan başka seçenekleri yoktu.

    Cankurtaran Dönemi

    Söz konusu bu devir Emin Cankurtaran ile başladı. Toplumun hemen hemen bütün kesimleri ile yakın ilişkisi olan Emin Cankurtaran kısa bir zaman içerisinde bu ikilinin bütün isteklerini yerine getirdi. Hatırlanacağı üzere o yıllar transfer işlerine yeraltı dünyasının adamları bile karışmışlardı. Bu yılların da sonunda devletin başında bu defa MC hükümeti bulunur. Yine Kadıköy Grubu özellikle bu hükümetin vurucu kanadı ile işbirliği içine girer ve de militanlarını kulübün içine sokarak onlara değişik görevler verirler.

    1980-90 arası yıllarda sermayenin Fenerbahçe’nin içinde koltuk kavgalarına başladığı görülür. Bir yandan da Fenerbahçe Kulübü hızla borçlanmaya girer, 1981 ‘de Fenerbahçe Kulübü’ne Ali Şen takımı ile beraber getirilir. “Oysa daha önce Ali Şen, Federasyon Genel Sekreteri iken olaylı bir Fenerbahçe-Altay maçı sonrası Fenerbahçe’ye verilen 2 maç saha kapatma cezasının altında imzası bulunduğu gerekçesi ile kulüpten ihraç edilmişti.”

    Görüldüğü gibi Şen’in başkanlığa getirilmesi ortaya böyle bir çelişkiyi de beraber getiriyordu. Ali Şen ve kabinesi kulübe büyük hava vermişlerdi. Ancak o yıllarda görülen lüzum üzerine Semih Bayülken ile Muhittin Bulgurlu’nun kulübe sokulmamaya kalkışıldığı zaman büyük bir gürültü kopmuştu. Sonunda Semih ve Muhittin ikilisi İkinci Başkan Ali Dinçkök’le flört edip onunla Ali Şen’e sokulmak suretiyle yönetimi dağıtmıştı.

    1987’de Semih Bayülken-Muhittin Bulgurlu ikilisi İstanbul Milletvekili Orhan Ergüder’in “Onu ben buldum, pamuklar içinde sakladım, büyüttüm” dediği Tahsin Kaya’yı başkanlığa getirirler. Kaya, Sahil Gazinosu’nda verilen bir yemekte Fenerbahçe’nin borçlarını ödemeyi kabullenince omuzlar üzerine alınarak otomobiline kadar götürülür. Ne var ki alışılmış olduğu gibi bu ikili giderek dışarıdan Tahsin

    Kaya’ya da birtakım baskılar yapmaya başlarlar. Bu baskılara kulak asmayan Kaya’yı “Diktatör oldu” gerekçesiyle başkanlıktan düşürmek için tezgâhlar kurulmaya başlanır.

    1987-88’de Semih Bayülken artık yaşlanmış ölümcül bir hastalığa yakalanmıştır. Ancak yine de 35 yıl devam eden monarşisinin yıkılmaması için çaba gösterir. Ne var ki artık etrafında dostlar kalmamış, herkes kendisini yavaş yavaş terk etmeye başlamıştı. Taraftarlar da ondan bıkmıştı. Bu defa gücünü yine devam ettirmek için parti kuvvetine sığınmaya çalışır. Bu amaçla da Özal’ın önerisi üzerine Kadıköy Belediye Başkanı Osman Hızlan’ı başkan olarak lanse eder. Bu günlerde Kadıköy Grubu’nun dışındaki insanlardan Cihat Arman, Halit Deringör, Aziz Yılmaz, Semih Gölpınar aralarında anlaşarak bir demokratik cephe kurdular. İşin en ilginç yönü de 35 yıldan beri Semih Bayülken’in kanatları altında yaşayan Muhittin Bulgurlu da Kadıköy Grubu’nu terk eder ve demokratik cepheye girer. Görüldüğü üzere bu tam bir vefasızlık örneğidir. Sonuçta kongre kaybedilir. Hem ANAP listesi hem de Semih Bayülken tarihe karışırlar.

    Tahsin Kaya Dönemi

    Birleşik Grup da ikinci kez Tahsin Kaya’yı ekibi ile birlikte başkanlığa getirir. “Ancak kulübü ekonomik özgürlüğe kavuşturmak ve gerekli reformlan yapmak koşulu” ile… Nitekim bu ekip işe başlamadan Fenerbahçe’ye 1 milyar 750 milyon Türk Lirası hibe eder. Ne var ki bu vaatle yönetime gelen Tahsin Kaya ekibi giderek reform yerine kulübü yine aşiret biçimiyle yönetmeye koyulurlar. Onlar böyle iken dışarıdan onları yönetime getiren Birleşik Cephe’yi kuranlar arasında demokrasi açısından anlaşmazlık baş gösterir. Muhittin Bulgurlu’nun Fenerbahçe’nin topluma açılmasını istememesi karşısında demokrasi yanlısı Memduh Eren grubu Birleşik Cephe’den ayrılır.

    Birleşik Grup

    Dağılma üzerine Aziz Yılmaz ve Bulgurlu’nun başkanlık yaptıkları “Birleşik Grup” kurulur. Bu grup da dışarıdan Tahsin Kaya’ya devamlı baskılar yapmaya başlar. Bu baskılara dayanamayan Tahsin Kaya görevinin bitmesine 6 ay kala başkanlıktan istifa eder. Gerekçe olarak “Aziz ve Muhittin ikilisinin baskılarına dayanamadım. Beni yönetime getirirken Fenerbahçe’yi topluma açmama yardımcı olacaklarına söz vermelerine karşı sonradan tamamen ters bir davranış içine girdiler” der.

    1990’da Aziz Yılmaz ve Bulgurlu bu defa da Tahsin Kaya’nın ikinci başkanı Metin Aşık’ı yönetime getirir. Bu ikiliden Aziz Yılmaz da yönetime girer, Bulgurlu ise dışarıda kalır. Muhittin Bulgurlu huylu huyunca yine dışarıdan Metin Aşık’a birtakım baskılar yapmaya çalışır. Oysa Metin Aşık kulübe kendi cebinden 10 milyar liraya yakın para hibe ettiği gibi kulüp için mükemmel modern tesisler de yaptırmıştı. Aziz Yılmaz, Metin Aşık’tan çok memnun görünüyor ve onunla kader birliği yapıyordu. Metin Aşık’ı yemeye kararlı olan Muhittin Bulgurlu’nun bu defa Aziz Yılmaz’la arası bozuldu ve Birleşik Grup da 1. Birleşik Grup, 2. Birleşik Grup diye ikiye ayrıldı.

    Bugün de görüleceği gibi yönetimin bir kesimi Muhittin Bulgurlu’yu bir kesimi de Aziz Yılmaz’ı tutuyor. Özetle Fenerbahçe’nin başına gelen birtakım Humeyni tipi grup liderleri, kulübü, sosyal, siyasal ve koltuk kavgalarının odak noktası haline getirmiştir. Bu yüzden tapulu toprağını satıp çağın gerisine düşüp, üstelik de 30 milyar liralık borç sarmalına girmiştir. Buna karşın kulüp sayesinde ise ülkemizde güçlenmiş, isimleri sınırlarımızı aşmış birtakım kahramanlar oluşmuştur.

    Halit Deringör | 26 Ocak 1992 – Cumhuriyet Gazetesi

  • Fenerbahçelilik Taksitli Bir Sevgi Değildir

    Fenerbahçelilik Taksitli Bir Sevgi Değildir

    1987-1988 sezon açılışında taraftar Selçuk Yula‘yı isteyip, Tahsin Kaya da olumlu cevap vermeyince stadyumda kıyamet kopmuş. İslam Çupi de aşağıdaki yazıyı kaleme almış. “Fenerbahçelilik taksitli bir sevgi değildir” diyor ve ekliyor:

    “Selçuk, Fenerbahçe taraftarı için, Fenerbahçe için neden bir ‘vazgeçilmez’ olsun?”

    Neresinden baksanız enteresan yazı. Nereden baksanız biraz da yakın tarih dersi.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Doğru Dürbünle Bakmak

    Fenerbahçe yönetimi ile o renkle gönüllerini boyamış, kafalarını sevgilemiş taraftarların bir süreden beri birbirlerine zehir zemberek öfke kurmalarının kökeninde yatan nedeni anlamak mümkün değil…

    Dünyanın hiçbir ülkesinde öfke freni ne kadar kopmuş olursa olsun, dengesizliği ne kadar densiz olursa olsun, taraftar denen kitle, tutuğu ve çılgınca sevdiğini ilan ettiği takımına bu ölçüde düşmanlaşamaz.

    Futboldaki profesyonellik, türlü çeşitli işletmelerde olduğu gibi, bir ticaret türüdür. Ticaret tanımının kodamanlaşmış kuralında alış da vardır, satış da…

    Dünya ve Avrupa’da futbol profesyonelliğini meslekleştirmiş, kurumlaştırmış ne kadar kulüp varsa, transfer ayı geldiğinde, hem “alış”la, hem de “satış”la iştigal eder.

    Kulüp yönetimleri ile, onların tayin ettikleri teknik kurulun yetkilerine mutlak biçimde giren bu tasarruf için, hiçbir Batılı seyirci çıkıp da seyirci kılığından sıyrılarak zebani kesilmez ve kendi yönetimine karşı futbolda “Haçlı Seferi” düzenlemez.

    Selçuk, Fenerbahçe taraftarı için, Fenerbahçe için neden bir “vazgeçilmez” olsun?

    Merak edip de Fenerbahçe’nin tarih yapraklarını şöyle geriye doğru karıştıran bir taraftar çıksa şunu görecektir ki, Sarı-Lacivertli takımın “satış albümü”nde Selçuk’tan çok çok daha değerli futbolcular, çeşitli tarihlerde “zaman aşımı”na uğrayarak, ellerini, ayaklarını ve gövdelerini başka formalara uzatmak çaresizliğine uğramışlardır.

    Dünyada hiçbir kulübün forması, hiçbir futbolcunun sırtında eskimez, hele Fenerbahçe forması asla…

    Ben Tahsin Kaya’yı eski günlerimde hiç tanımam. Fenerbahçe Başkanı olduktan sonra da, karşılıklı kelamın “k”sini bile ağızlarımızda dolaştırıp, bir yuvarlak masanın etrafında birer az şekerli kahve bile höpürdetemedik.

    Tahsin Kaya, “paralı başkan” gibi, Fenerbahçe’yi ekonomik yönden bir “kaybolmuş sokağa” satıran, çok eleştiri alan kızılca kıyametli bir 15 yıllık yanlışlığın son temsilcisidir.

    “Parayı bastır, başkan ol” demişlerdir, parayı bastırmış, Fenerbahçe’nin başkanı olmuştur.

    Bir buçuk yıl içinde, nerede ise, iki milyara varan bir mali külfetin tek muhatabıdır, Tahsin Kaya…

    Teknik yönetimin doğrultusunda doğruluğu ve yanlışlığı tartışılabilir transferler yapılmış, yenilenmiş bir Fenerbahçe, görkemli bir açılışla taraftarlara sunulmuştur.

    Peki siz ne yapmışsınız taraftar olarak? Yönetim Kurulu ile Başkan Tahsin Kaya’yı baştan aşağı sıvamışsınız. Protesto için sahayı bir bozuk para darphanesi haline getirmişsiniz. Sonradan Tahsin Kaya ile Aziz Yılmaz’ın sizler hakkında amiyane ve abuk subuk konuşması için adeta kendilerine çanak tutmuşsunuz.

    “Biz Galatasaray ve Beşiktaş taraftarı değiliz. Fenerbahçe lig şampiyonu olmak için 10-15 yıl beklemez” diyen sizler değil misiniz?

    Bu gururda, bu güvende, Fenerbahçe’nin Türkiye’de “şampiyonluk için acele eden tek takım” olduğunda bir büyüklük asgari müştereki yakalamış bir taraftar, yeni bir mevsimin “balayı gününde” ekibine böyle davranma, davranmamalıdır…

    Fenerbahçelilik beşikten başlayıp, Fenerbahçeli olan ferdin ölümü ile mezara gömülen bir kara sevdadır. Bir Fenerbahçeli, “Ben filanca kişi kulübün başında ise, filanca futbolcu satılıyorsa, ben Fenerbahçeli değilim” diyemez. Çünkü Fenerbahçelilik, “taksitli bir sevgi” değildir.

    Şayet taraftarlar, benim yirmi yılda yaza yaza kelime bitirdiğim, “Önce parayı veren, sonra Fenerbahçe’yi borçlandırıp borcu tahsil edip giden” kişi oligarşisine bilinçlerini sivriltmişlerse, bu yönetim biçimini değiştirmenin yolu, açılış günlerini bozuk paraya boğmak, ikide bir idman sahasını ve sosyal tesisleri basmak değildir.

    Fenerbahçe’de “kişiler oligarşisi”nin tarihi pek eskidir. Bu tarih içinde nasıl ki, Emin Cankurtaran ve Ali Şen’ler birer kahraman değilse, Tahsin Kaya da bir “Fenerbahçe haini” değildir.

    Olaya böyle, doğru bir dürbünle bakmak gerek…

    İslam Çupi

  • Fenerbahçe Eşya Piyangoları

    Fenerbahçe Eşya Piyangoları

    Uzun yıllar sonra ve ilk kez dijital bir platformda düzenlenen Fenerbahçe Eşya Piyangosu’nun geçmişi 1933 yılına kadar uzanıyor. O tarihten bugüne bazı eşya piyangolarını  konu edindiğim bu yazıda; 1987 yılında kulüpte yaşanan gelişmeler dolayısıyla çekilişi sürekli ertelenen piyangonun ilginç hikayesini de okuyacaksınız


    1933 – Hediye Yekûnu 3.000

    1932 Yılında gerçekleşen Kuşdili yangınının yaralarını sarmak için düzenlenen ilk eşya piyangosundan günümüze gururla anılacak hikayeler kalmıştır. Geçtiğimiz günlerde bu hikayelerden birini sitemizde yayınlamıştık.

    1933 Piyangosu o dönemin şartları göz önüne alındığında kamuoyunda hayli ses getirmiş ve büyük ilgi görmüştü. Bu piyango için 100.000 bilet basılmıştı. Zeki Rıza’nın (Sporel) Milli Spor mağazasında satılan biletlerin fiyatı 50 kuruştu. Seyahatler, otomobil, motosiklet, bisiklet, oda takımları, dikiş, fotoğraf ve daktilo makineleri, elbiseler, yüzükler ile hediyelerin toplamı 3000’e ulaşmaktaydı. Piyango için kayda değer bir reklam kampanyası düzenlenmiş ve gazetelere ardı sıra ilanlar verilmişti. Piyangonun hediyeleri dönemin ünlü piyango gişesi olan Parmakkapı’daki Milyon Gişesi’nin önünde 3 Haziran’dan itibaren sergilenmeye başladı.

    Piyango 14 Temmuz Cuma günü Fenerbahçe Stadında yapılan atletizm yarışlarından önce çekilmeye başlandı. Basılan biletlerin yüzde 70’inin satıldığı açıklanan piyangonun ilk günü 1000 adet numara çekildi. Büyük ödül olan Chevrolet marka otomobili kazanan numara belirlendi. Geriye kalan 2000 adet talihlinin ertesi gün belirlenmesi ile Türk spor tarihini o güne kadar ki en büyük piyango organizasyonu tamamlanmış oldu.

    • Fenerbahçe Eşya Piyangoları
    • Fenerbahçe Eşya Piyangoları
    • Fenerbahçe Eşya Piyangoları

    1948 – 6 Odalı Villa

    1948 yılının eşya piyangosu biletleri Başkan Şükrü Saracoğlu ve Umumi Katip Muvaffak Menemencioğlu imzasıyla 1 liradan satışa çıktı. Biletler Zeki Rıza’nın (Sporel) Milli Spor mağazasından satıldığı gibi, Nimet Abla gişesinde de temin edilebiliyordu. 1933 Piyangosundan farklı olarak bu çekilişte 6 odalı bir villa büyük ikramiye olarak ilan edilmişti. Bunun dışında Dodge marka 2 adet otomobil, Ford marka kamyonet, 1948 Londra Olimpiyatlarına seyahat, motosiklet de verilecek ödüller arasındaydı.

    • Fenerbahçe Eşya Piyangoları
    • Fenerbahçe Eşya Piyangoları

    1970’lerde Dört Piyango

    1970’lerde Fenerbahçe 4 piyango düzenledi.

    1975 yılında 25 liradan satılan biletlerin üzerinde, Başkan Emin Cankurtaran ve Genel Sekreter Semih Bayülken’in isimleri vardı. 14 Haziran’da çekilecek piyangonun hediyeleri arasında 1 apartman dairesi, 20 Otomobil, bisiklet, motosiklet, televizyon, buzdolabı, yurt içi – yurtdışı seyahatler bulunuyordu.

    1976 yılı piyangosu, Fenerbahçe eşya piyangoları tarihinin fiyasko ile sonuçlanan tek piyangosu oldu. Yeteri kadar bilet satılmaması üzerine kulüp içerisinde bir “Eşya Piyangosu Tasfiye Komitesi” bile kuruldu. Bu komite, satılan biletlerin ücretlerini geri ödeme planını yapmakla görevliydi. Komite geri ödeme tarihlerini sürekli güncellemek zorunda kaldı. Tespit edebildiğimiz ilan edilen son geri ödeme tarihi 31 Ocak 1977’dir.

    1976’da yaşanan fiyaskodan sonra 1977 yılında piyango düzenlenmedi. 1978 yılında düzenlenen piyangonun duyurusu ise 3 Kasım 1978’de yapıldı. Bu piyangonun özelliği Fenerbahçeli futbolcuların kampanyada aktif olarak yer alması ve bu kapsamda Pamukbank Şişli Şubesi’nde bilet satmalarıydı. 1979 yılı piyangosu ise 10 Ekim’de çekildi. 0964 numaralı biletin otomobil kazandığı piyangonun en unutulmaz olayı Amigo Birol’un 300 liralık bilet satarak yöneticilerden ödül almasıydı.

    Fenerbahçe Eşya Piyangoları
    1975 Fenerbahçe Piyango Bileti Ön ve Arka Yüzü

    Bilet ile Ödenen Transfer Taksidi

    80’li yılların ilk piyangosu 22 Kasım 1981’de çekildi.  Tofaş marka Murat 131 otomobil, 5’er adet çamaşır makinesi ve buzdolabı piyangonun öne çıkan ödüllerindendi. Dikkati çeken nokta bu piyangonun ödüllerinin geçmiş çekilişlerde verilenlere oranla daha az olmasıydı. Çekiliş sonucunda otomobili kazanan talihli Nahit Kartal, ödülünü Adbullah Acar’dan almıştı. 5 Aralık 1982’de çekilen piyangonun ödülleri bir önceki yılın ödülleri ile aynıydı.

    1985 Piyangosu, Türk spor tarihinin en ilginç olaylarından birinin sebebi olarak tarihe geçmiştir. Başkan Fikret Arıcan imzasıyla satışa çıkan biletler 1000 Tl ile fiyatlandırılmıştı. Kampanya süresinde geçmişte olduğu gibi futbolcular aktif rol alarak, Şekerbank ve Garanti Bankası şubelerinde bilet satmışlardı. Piyangonun en ilginç olayı ise gazetelere “Böylesi Görülmedi” başlığı ile haber olan olaydı. Denizlispor’dan Mehmet ve Mahmut adlı 2 futbolcu transfer eden Fenerbahçe yönetimi, transferin son taksidi olan 1 milyon lirayı 1250 adet eşya piyangosu bileti göndererek ödemek istemişti.


    1987 : Kaos

    Fenerbahçe 1986-1987 sezonunda deyim yerindeyse kaosu yaşadı. Bir yıl ara verilen piyango bu sene yeniden düzenleniyordu. Dolayısıyla kaos, piyango organizasyonunu da etkiledi.

    Piyangonun planlaması yılın ilk günlerinde yapılmıştı. Piyasaya 1.000.000 adet bilet sürülmesi ve karşılığında 2 milyar lira gelir elde edilmesi hesaplanıyordu. Bu planlama çerçevesince şubat ayında piyasaya sürülen biletlerin üzerinde Başkan Tahsin Kaya ve Genel Sekreter Semih Bayülken’in imzaları vardı. 9 Nisan’da çekilecek olan piyango için gazetelere Mart ayında ilanlar verilmeye başlandı. Bu ilanlarda 30 adet Renault 9 otomobil, 5 adet Otoyol minibüs piyangonun ödülleri olarak sıralanıyordu.

    Arbede

    Fenerbahçe için 1987 yılının kaosa dönüşmesine 1 Nisan’da Samsunspor ile oynanan Türkiye Kupası maçı neden olmuştur. 0-0 Berabere biten maç sonunda Fenerbahçe kupadan elenmiş ve futbolcular arasında kavgaya varan arbedeler yaşanmıştı. Bu kavganın sonucunda TFF, 15 Nisan’da kararlarını açıklamış ve Fenerbahçe ilk 11’nin 6 oyuncusu; Abdülkerim, Hasan, Müjdat, İsmail, Sedat ve Zafer’i 3 ile 4 ay futboldan men etmişti. Fenerbahçe yönetiminin “katliam” olarak nitelediği bu cezalar sezonun geri kalanını kulüp için kabusa çevirecekti.

    Samsunspor maçından sonra çekilmesi planlanan piyango ise, o güne kadar satılan bilet sayısının azlığı nedeniyle ileri bir tarihe ertelendi. 6 As futbolcusunun cezalandırılmasının ardından genç futbolcuları ile mücadele vermeye başlayan Fenerbahçe futbol takımı, Mayıs ayının ilk günlerine kadar yaptığı üç maçta da sahadan başarısız sonuçlarla ayrıldı. 19 Nisan’da Boluspor deplasmanından 2-1’lik yenilgi ile dönüldü. 25 Nisan’da Kadıköy’de Zonguldakspor ile 0-0 berabere kalındı. 2 Mayıs’ta Sarıyer karşısında alınan 3-1’lik yenilgi ise adeta kazanın altını ateşledi.

    Stankoviç Gitti, Ercan Aktuna Geldi

    Kulüp içinde karışıklıkların başladığı günlerde Başkan Tahsin Kaya işleri dolayısıyla Ankara’daydı. Yüksel Günay’ın asbaşkan, Aziz Yılmaz’ın da yönetici olarak yer aldığı yönetim kurulu, Tahsin Kaya’yı futbol takımının sorunlarını görüşmek için İstanbul’a çağırdı. 6 Mayıs’ta gerçekleşen yönetim kurulu toplantısından sonra ilk somut karar teknik direktör Stankoviç’in görevine son verilmesi oldu.

    Futbol takımını sezon sonuna kadar Yılmaz Yücetürk ve Ercan Aktuna’nın çalıştırılmasına karar verildi. Toplantının yankıları birkaç gün sürdü. Cumhuriyet Gazetesi’ne verdiği demeçte Aziz Yılmaz: “Takımı bu hale taraftar getirdi. Seyircimiz cezalı futbolcuların yerine sahaya çıkardığımız gençleri beğenmiyor. Aleyhte tezahürat yapıp, takımın moralmen çökmesine neden oluyor.” diyerek, taraftarı suçladı.

    Muhalefetin önde gelen isimlerinden Ali Şen ve Cevher Özden ise yönetime suçlamalarda bulunuyorlar ve Tahsin Kaya’yı “Kulübün en büyük talihsizliği” olarak niteleyerek, istifa çağrısı yapıyorlardı. Tahsin Kaya da bu çağrıya görevi devraldığı zamanki kulübün kötü durumunu hatırlatarak “Fenerbahçe Haliç gibiydi” karşılığını veriyordu.

    Yönetim Dağılıyor

    9 Mayıs’ta Kadıköy’de oynanan Ankaragücü maçında alınan 1-1’lik skor, yeni hocası ile yeni bir sayfa açmak isteyen Fenerbahçe’nin planlarını alt üst etti. Maçtan hemen sonra açıklama yapan Başkan Tahsin Kaya: “Taraftarlarımıza metanet (sabır) diliyorum, seneye şampiyonlukları yakalayacağız” diyerek ortamı sakinleştirmeye çalıştı. Bu açıklamaya rağmen kriz hafiflemiyor, yönetim kurulu üyesi Ali Ergenç “Bu yönetim Fenerbahçe’ye hizmet edemez” açıklamasını yaparak görevinden istifa ediyordu.

    Başlayan yönetim krizi yeni kararların alınmasına yol açtı. Genel Sekreter Semih Bayülgen istifa etti ve görevini Aziz Yılmaz’a bıraktı. Krizin devam ettiği günlerden 12 Mayıs’ta açıklama yapan Asbaşkan ve Basın Sözcüsü Yüksel Günay:  “Fenerbahçe kulübü 80 yıllık yaşamının en kritik ve ağır şartlarını yaşamaktadır. Yönetim kurulumuz bu nedenle bütün imkanlarını en iyi şekilde değerlendirip yeni sezonda Fenerbahçe’ye yakışır şekilde tüm branşlarda şampiyonluk iddiası ile yarışacaktır. Yönetim kurulumuz Başkan Tahsin Kaya’ya güvenerek ve inanarak çalışmalarını sürdürecektir” açıklaması ile adeta sorumluluğu Tahsin Kaya’ya bırakıyordu.

    Aynı gün eşya piyangosunun 19 Mayıs’a ertelendiğine ilişkin ilan gazetelerde yayınlandı. Kulübün ve takımın içinde bulunduğu durum, piyango biletlerinin satışını doğrudan etkiliyordu. Satışların artması için büyük ikramiye olarak lanse edilen Renault 9 marka otomobil Eminönü Meydanı’nda sergilenmeye başlıyordu.

    Gruplar Devrede

    Fenerbahçe futbol takımı, 16 Mayıs’ta İnönü Stadı’nda oynanan Beşiktaş maçında sahadan 4-0’lik yenilgiyle ayrıldı. Bu skorla Beşiktaş şampiyonluğa bir adım daha yaklaşmış oldu. Maçın ardından muhalif gruplardan olan Memduh Eren liderliğindeki “Fenerbahçeliler Grubu” mali kongrede usülsüzlük yapıldığını öne sürerek mahkemeye başvuruyordu. Piyango organizasyonu da bu kaos ortamından nasibini alıyor ve çekiliş 30 Ağustos tarihine erteleniyordu.

    Beşiktaş yenilgisinden sonra yeni teknik direktör Yılmaz Yücetürk’e olan inancını yitiren yönetimin, Galatasaray’dan ayrılması gündeme olan Derwall ile ilgilenmeye başladığı gazetelere yansıyordu.

    Fenerbahçe ligin son haftalarında artık kanıksanmaya başlanan kötü skolarla sahadan ayrılmaya devam etti. 24 Mayıs’ta Kadıköy’de oynanan Altay maçı 2-2’lik beraberlikle sonuçlandı. Maçın ardından yükselen tansiyon yönetim tarafından peşi sıra açıklanan transferler düşürülmeye çalışılıyordu. Fenerbahçe yeni sezona Altay’dan Erdi, Ankaragücü’nden Durmuş, Rizespor’dan Hakan ile güçlendirdiği kadrosu ile başlayacaktı. Bu isimlerden Hakan’ın (Tecimer) transferi planlandığı gibi gelecek yıl gerçekleşmeyecek, Hakan 1988-1989 sezonunda takıma katılacaktır.

    Aynı günlerde Rıdvan’ın (Dilmen) Galatasaray’a transfer olduğu haberleri çıkıyordu. Rıdvan, Galatasaray’a transferi bu kadar yakınken Fenerbahçe’ye katılacak ve sonraki yıllarda Fenerbahçe efsaneleri arasında yer alacaktı. 6 Haziran’da oynanan ligin son maçında Fenerbahçe Kocaelispor’u 2-1 yenerek, rakibini 2.Lig’e gönderiyor, maçın Kocaelispor’a bırakılacağına ilişkin çıkan söylentilere karşılık 2 ay sonra ilk kez galip geliniyordu.

    Minibüs

    Fenerbahçe için kaos olarak nitelenen bu sezon Galatasaray’ın 14 sene sonra şampiyon olduğu sezon olarak tarihe geçti.  Sezonun sonuna yaklaşılırken şampiyonluk ipini göğüslemesine kesin gözüyle bakılan Beşiktaş, ligin bitimine üç hafta kala, Malatyaspor deplasmanında beklenmeyen bir yenilgi aldı ve Galatasaray ile puanlar eşitlendi. Sonraki hafta 31 Mayıs’ta Beşiktaş, kendi sahasında Denizlispor ile yaptığı maç 1-1 sona erdi ve Galatasaray’ın galibiyetiyle son haftaya Galatasaray bir puan önde girdi. Son hafta iki takım da maçlarını kazanınca Beşiktaş’ın, şampiyonluğu kaybediş öyküsü de yazılmış oldu.

    1987 Piyangosu futbol takımının aldığı sonuçlarla kaosa dönüşen sezonun sonunda bir kez daha ertelendi. Son kez ertelenen tarih 1 Ekim’di. Bu tarih aynı zamanda çekilişin yapıldığı tarih oldu. Piyangoya ödül olarak konulan 5 minibüsten sadece biri satılan biletlere isabet etti. Minibüsü kazanan talihlinin ödülünü kulübe bağışlamasıyla birlikte piyangonun ödülü 5 minibüs kulüp tarafından satışa çıkarıldı.


    1989 : Piyango Fenerbahçe’ye Vurdu

    Hikayesini yukarıda anlattığımız 1986-1987 sezonu gibi 1987-1988 sezonu da Fenerbahçe için kötü sonuçlanmıştı. Takım sezonu 8. sırada bitirmiş ve camianın sabır eşiği kırılmıştı.

    Yeni sezon öncesi Fenerbahçe yönetimi önemli transferler gerçekleştirdi. Başkan Tahsin Kaya ve futbol şube sorumlusu, geleceğin başkanı, Metin Aşık, Alman Milli Takımı kalecisi Toni Schumacher’in transferini bitiriyor, bu transferin yankıları ülke sınırlarını aşıyordu.

    Aynı dönemde Sakaryaspor’dan Oğuz ve Aykut da transfer ediliyor, takımın başına da Todor Veselinoviç getiriliyordu. Fenerbahçe’nin fırtına gibi estiği bu sezonda eşya piyangosu biletleri 5.000 liradan satışa çıktı. Çekiliş tarihi olarak 19 Mayıs belirlense de, çekiliş 19 Ağustos’a erteleniyor, ödül olarak konulan 5 adet ev ve 10 adet otomobilin tamamının satılmayan biletlere çıkması, basında “Piyango Fenerbahçe’ye vurdu” başlığı ile haber oluyordu.


    1996

    Ali Şen’in başkan olmasıyla futbol takımının 6 yıl aradan sonra şampiyon olduğu 1995-1996 sezonunda piyango organizasyonunu yönetim kurulunun muhasip üyesi Mehmet Ali Aydınlar üstlenmişti.  Daha önce yaşanan ertelemeler göz önüne alınarak çekiliş tarihinin 30 Ağustos olarak belirlendiği piyangonun biletleri 500.000 liradan satışa sunulmuştu. 150 Milyar lira gelir beklenen piyango için basılan 400.000 biletin 326.000 adedi piyasaya sürüldü ve çekilişin yapıldığı 30 Ağustos tarihinde yetkililer 142.000 biletin satıldığını açıkladılar. Elde edilen 71 Milyarlık gelir, kulübün hedeflediğinin yarısıydı.


    Yüzüncü Yıl Eşya Piyangosu

    2007 yılında 100. yaşını kutlayan Fenerbahçe’nin yaptığı bir çok değerli organizasyondan biri de eşya piyangosu düzenlemek oldu. 28 Nisan’da çekileceği açıklanan piyango biletleri 10 yeni lira fiyatla ve üzerinde  Başkan Aziz Yıldırım ve Muhasip Üye Murat Özaydınlı imzasıyla satışa çıktı. Toplamda 3 daire ve 11 otomobilin ödül olarak yer aldığı piyango, 11 yıl aradan sonra kulübün düzenlediği ilk piyangoydu. Bu piyangoyu diğerlerinden ayıran en büyük özellik, yenilenen stadyumdan 326 adet kombine biletin de ödüller arasında yer almasıydı.


    2021 : İlk Dijital Piyango

    2007’den sonra yapılan ilk piyango organizasyonunu diğerlerinden ayıran özelliği, dijital biletlerin satışının www.nesine.com üzerinden yapılıyor olması. Linke tıklayarak satın alınabilecek piyango biletlerinin bedeli ise 5 tl olarak belirlenmiş durumda. Bugün itibariyle satışa sunulan biletlerin yarısının satıldığını, satışın yapıldığı web sitesinde yer alan sayaçtan anlıyoruz.

    Barış KENAROĞLU


  • 1988-1989 Şampiyonluk Turu

    1988-1989 Şampiyonluk Turu

    Fenerbahçe, 11 Haziran 1989 tarihinde Sarıyer ile Kadıköy’de karşı karşıya geldi ve mücadeleyi 4-3 kazandı. Bu maç aynı zamanda “1988-1989 Şampiyonluk Turu” maçıydı. 12 Haziran 1989 tarihli Cumhuriyet gazetesinden, olanca muhteşemliği ile… Keyifli okumalar!


    Serdar Kızık’tan 1988-1989 Şampiyonluk Turu Haberi

    Dün Fenerbahçe’nin günüydü. Fenerbahçe Stadı‘na akan Sarı-Lacivertli coşku seli, futbolcusu, yöneticisi, yaşlı, genç, kadın, çocuk taraftarıyla güldü, güldürdü, heyecanlandı, kısacası tarihi bir sevinç yaşadı.

    Sabahın ilk saatlerinde stadı dolduran Fenerbahçe’nin saat 14:30’da başlayan kutlama programıyla iç içe yaşamak için sahanın içine giriyoruz. Ve bir de şov denizi içinde işte izlenimlerimiz…

    Süslerle düğün evine benzemiş Fener Stadı. Önce liseliler, maratonda günlerdir hazırladıkları gösteriyi gerçekleştirmek için ellerinde sarı lacivert panolarla taraftarın arasında yer bulmaya çalışıyorlar. Ama zor biraz. Sunucu Mehmet Ali Erbil, öğrencilere yer bulmak için istediği kadar bağırıp dursun. Çaresi yok. Taraftarlar ellerindeki biletleri gösterip Erbil’i protesto ediyorlar. Neyse ki sahaya giysileriyle gelen futbolcular ortamı biraz değiştiriyorlar. İşte daha burada başladı şampiyonluk gününe damgasını vuracak Rıdvan ve Schumacher’in öncelikleri. Dört bir yana koşturdu taraftar bu iki oyuncuyu, alkışlar, alkışlar…

    Basın Dışarı

    Erbil’in “İşte geleceğin Rıdvanları, Aykutları” diye anons ettiği Fenerbahçe Lisesi kız öğrencilerinin gösterilerinden sonra onların daha serpilmiş ablaları sahaya girdiğinde foto muhabirlerine de dört bir yandan “basın dışarı” sloganları atılıyordu. Fener’in amigo kızları diye tanımlanan bu bayanların danslarını bugün gazetelerde görmekten çok o anda izlemek isteyen ancak foto muhabirlerinin dansçı kızları kuşatmasına bozulan taraftarlar, böylece hep bir ağızdan durumu protesto ediyordu. Tabii ki gazetecileri saha dışına çağıran Erbil’in anonslarından da destek alarak…

    Bombalardan çıkan renkli dumanlar içinde paraşütçüler Fener Stadı’nın içine süzülürken az önce stadın üstündeki helikoptere “Helikopter kardeş beni lütfen duyar mısın?” diye bağırıp “Hadi lan çek git” uyarısıyla istediğini elde eden Erbil zafer kutluyordu.

    Ve Tur

    Öpmeye meraklıyız ya, “Kaya, Aşık el ele” deyip bu ikiliyi öpüştüren taraftar daha sonra gerçek şampiyonluk turu atmak için boyunlarında çelenklerle sahaya giren futbolcuları alkışlıyordu. Gök gürlemesini andırır bir ortamda bandonun mehter marşıyla değil ama kahramanlık marşlarıyla gelen Fenerli futbolcular dört bir yana dağılmıştı. Schumacher kale arkasındaki tribünlere yarı beline kadar sarkıp, artık bizden biri gibi sevgi gösterilerine teşekkür ederken omuzlarda taşınan diğer bir oyuncu Rıdvan’dı. Bu arada gösterilerin heyecanıyla tribünlerden kopup gelen bir slogan dört bir yanı inletiyordu : “Kıskananlar çatlasın..”. Bu arada yer yer tribünlerdeki ufak taşkınlıkları önlemeye çalışan polise, artık klasikleşmiş bir yanıtı duyuyorduk :

    “Burası Türkiye, İsrail değil”

    Önceden helikopterle sahaya ineceği duyurulan Başbakan Turgut Özal’ı yeryüzünde en ilginç şovu gerçekleştirecek Başbakan olarak görmeye hazırlandığımız bu anlarda stat anonsunu duyuyorduk, hem de arka arkaya üç kez; “Sayın Başbakanımız buradadır”. Ve az sonra gönlünde Fenerbahçe sevgisi, boynunda Sarı Lacivertli fularıyla Özal, şeref tribününde yerini alıyordu. Helikopteri değil, karayolunu seçmişti. Şöyle bir elini kaldırdı Özal, solundaki tribünlerden alkış alırken beklemediği bir anda sağdan gelen uğultulu protestolarla yerine oturdu. Sonra solundaki 100 binlik stat isteklerine yeniden ayağa kalkarak olumlu yanıt verdi.

    Maçın başlamasıyla birlikte “şampiyon” sloganları gerçi yine gündemdeydi ama bu kez 100. gol her şeydi taraftar için. Ve daha 5. dakikada Fenerlinin bu beklentisi Turan’ın kafa golüyle gerçekleşiyordu. Bu tarihi ana imzasını atan Turan, sevincini arkadaşlarıyla paylaşırken biz, az sonra devre arasında futbolcuların kendi aralarında aldığı bir kararı öğrenecektik. 100. gol nedeniyle araba alan Turan’ın bu ödülü önceden alınan bir karar gereği Samsunspor’a vereceği, Erbil’in anonsundan duyuluyordu. Yani futbolcular karar birliğine varmışlardı. 100. golü kim atarsa atsın ödüller Samsun’a gidecekti.

    Bu arada hükümet adına Bakan İsmet Özarslan, 100 milyonluk çeki Başkan Kaya’ya verirken Erbil’den yeni bir inci duyacaktık :

    “100 milyonluk ödül Tahsin Şahinkaya’ya veriliyor”

    Gol Kralı Aykut

    Fenerbahçe için ulaşılması hedeflenen konulardan birisi de gol kralı çıkartmaktı. 10. dakikada kazanılan penaltı için taraftar bir anda “Toni Toni” diye bağırırken Schumacher orta alana doğru koşuyor ve taraftarlara Aykut’u gösterirken gol krallığı yarışını anımsatıyordu. Ve Schumacher’in başlattığı tezahüratla tribünler bu kez penaltı için topun başına gelen Aykut’a destek veriyordu. Aykut da doksan dakika sonunda Turan gibi çifte sevinç yaşayanların arasında kendisini saha içinde izleyen nişanlısına mutluluğunu dile getirecekti.

    Oal’ın bitiş düdüğüyle futbolcular birden üstündeki formalarını çıkararak olası bir sıkışıklıktan kurtulmayı planlıyorlardı. Daha sonra Fener seyircisi yaklaşık yarım saat tribünleri terketmeyecekti. Ve Rıdvan’la Schumacher, arkadaşları soyunma odasında duşlarını alırken omuzlarda, sevinçlerini taraftarlarla paylaşıyorlardı.

    1988-1989 Şampiyonluk Turu Fotoğrafları’ndan

    1988-1989 Şampiyonluk Turu kupürlerinden... Fenerbahçe Bayramı!

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu