Etiket: Ulus Gazetesi

  • İbnürrefik’in Ölümü

    İbnürrefik’in Ölümü

    İbnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci, Türk tiyatro tarihi için olduğu kadar Fenerbahçe için de önemli bir isim. Merhum başkanımızın yolunun Fenerbahçe’ye nasıl çıktığını da Nasuhi Baydar’ın İbnürrefik’in ölümü ardından yazdığı yazıdan öğreniyoruz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    İbnürrefik Öldü

    Evvelki gece, geç vakit, İbnürrefik Ahmed Nuri’nin öldüğünü duyan tanıdıkları, sanırım ki, benim gibi buna önce inanmamak istemişler ve sonra ölümün şaka götürmez olduğunu düşünerek yüreklerinin sızladığını sezmişlerdir.

    İbnürrefik’te öyle bir dinamizm vardı ki gittikçe çöken bu adamı iş başında görenler onun ölüme yaklaşmakta olduğunu düşünemezlerdi. O kadar cana yakın bir insandı ki iyice tanıyıp da ona dost olmamak olamazdı.

    Yirmi yıl kadar önce İbnürrefik’i, İstanbul’da, Kadıköyü’nde bir iyilik kurumunun üyesi olarak tanımış ve o vakitler güzel sanatlarla da uğraşan bir spor kulübümüze girmesine önayak olmuştum. Birkaç ay sonra, kulüpte temsil için çalışan gençler, sık sık yapılan toplantılarda, kendilerine, candan alkışlayan yüzlerce seyirci bulacak kadar ilerlediler. Mimiği, sahne kurallarının inceliklerini onlara öğreten İbnürrefik’ti. “Ceza Kanunu”ndaki “Bican Efendi” rolünü yapacak gence, kendinden umulmaz bir çeviklikle iskemlenin üzerine fırlayıp, peltek konuşmasıyla, rolünü öğreten “Hudud ve Sevahil Sıhhiye İdaresi” muhasebecisi, kara sakallı ve redingotlu İbnürrefik hala gözlerimin önündedir.

    Bir gün geldi ki, İbnürrefik, yolunu şaşırmış delikanlılar gibi, muhasebeciliğini bırakıp, her şeyden üstün tuttuğu sanatın peşinden gitti ve yazdığı ve adapte ettiği piyesler Darülbedayi repertuvarını doldurup taşacak ve yoldaşlarını kıskandıracak kadar ün aldı.

    Uzun zaman gözden kaybettiğim İbnürrefik’i bir-iki yıl önce Ankara’da halkevinin temsil işleriyle uğraşır buldum. Yolunda her şeyden vazgeçmiş olduğu tiyatronun en dedikodusuzuna, kendi ruhuna uygun olan en amatörcesine kavuşmuştu. Bir akşam Halkevi gençlerinin arasında, yüreği onlarınki kadar genç, bir piyeste rol aldı.

    O gün mü üşüttü, bilemediğimiz bir derdi mi vardı, yoksa küçükken hızlı yürümesini, olgunluğumuzda kısalmamasını ve ihtiyarlığımızda çabuk geçmemesini istediğimiz yıllar, törpüleyip yıpratıcı ödevlerini mi tamamlamışlardı? O da her fâni gibi devrilip gitti.

    İbnürrefik’te sahne en yılmaz bir işçisini kaybetmiştir. Onun, kimsesi varsa, onların ve onlar kadar yoldaşlarının da acısı bizimdir.  

    8 Mart 1935 – Ulus Gazetesi (Nasuhi Baydar)


    Ceza Kanunu Müellifi Öldü

    Kısa bir Ankara telgrafı: Tanınmış piyes muharrirlerinden İbnürrefik Ahmed Nuri ölmüş…

    Ölümünü şu iki satır arasında öğrendiğiniz bu büyük sahne adamı Türk tiyatrosuna hadsiz hesapsız eser vermiş bir adamdır.

    “Hisse-i Şayia”yı, “Ceza Kanunu”nu, “Sekizinci”yi, “Dokuzuncu”yu, sahnemize hediye eden gene odur.

    Türk sahnesinde bir “Bican Efendi” tipini yaratan gene bu İbnürrefik Ahmed Nuri’dir.

    Gözlerinizi bir an kapar, birkaç yıl geriye dönerseniz bu eski tiyatro üstadının bir zamanki büyük sahne hâkimiyetini pek âlâ hatırlayabilirsiniz.

    Hisse-i şayianın, Bican efendinin, Ceza kanununun sahnede görüldüğü zamanlar İbnürrefik Ahmed Nuri ne idi?. Ne parlak bir tiyatro şöhreti idi…

    Unutmamalıdır ki İbnürrefik Ahmed Nuri bizde ilk defa pek çok rağbet gören tiyatro muharrirlerinden biridir. Bu itibarla ilk defa büyük halk kitlelerini piyesinin, eserinin önüne çeken bir tiyatro muharriridir. Halka tiyatro zevkini verenler arasında İbnürrefik Ahmed Nuri baş safta gelir.

    İbnürrefik Ahmed Nuri mesleğine âdeta bir aşkla merbuttu. O temaşa denilen şeyin hangi şubesinde kendisini göstermedi ki… Sahneye çıktı, aktörlük etti, Görenler pekiyi aktör olduğunu söylerler.

    Hesapsız tiyatro eserleri, küçük küçük sayısız komediler yazdı. Kendisinin filime çekilmemiş, fakat bitmiş birçok senaryoları vardı. Ve en nihayet bir filimde ehemmiyetli bir rol oynadı. Ve pek çok ta muvaffak oldu…

    İbnürrefik Ahmed Nuri bütün bu hareketlerile temaşaya ne kadar düşkün olduğunu gösteriyor…

    Şimdi şu satırları yazarken gözümün önüne Ferah tiyatrosunda aktör Şadi’nin odası geliyor. Büyük aktör, İbnürrefik Ahmed Nuri, ben… Oturuyoruz, İbnürrefik Ahmed Nuri aktörlük hayatından bahsediyor:

    – “En büyük arzum neydi biliyor musunuz?” diyor… “Sahnede oynarken ölmek…”

    Zavallı “Hisse-i Şayia”, “Ceza Kanunu” muharriri… Onun başının içinde sahne, işte böyle, bir sevgili kucağı gibi üstünde ölüm bile tatlı gelen bir yerdi…  

    9 Mart 1935 – Akşam Gazetesi (Hikmet Feridun)

  • Fenerbahçe 6. Kez Türkiye Şampiyonu

    Fenerbahçe 6. Kez Türkiye Şampiyonu

    31 Mayıs 1944 tarihli gazetelerden… Hiçbir yanlış anlamaya mahal yok.

    Ne yazıyor, bakalım…

    Cumhuriyet : Türkiye Futbol Şampiyonasını Fener Kazandı

    Akşam : Fenerbahçe Türkiye Futbol Şampiyonu

    Ulus : Fenerbahçe Türkiye Futbol Birincisi Oldu

    Tanin : Fenerbahçe Türkiye Futbol Şampiyonu Oldu

    Vakit : Fenerbahçeliler Türkiye Futbol Şampiyonu Oldular

    O gün, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı orada, Millî Eğitim Bakanı orada, herkes orada.

    Türkiye Şampiyonunu kutluyorlar.

    Bugün 30 Mayıs 2020…

    Fenerbahçe’nin 6. kez Türkiye Şampiyonu oluşunun 76. yıldönümü. Kutlu olsun!

    Bıkmadan yineleyelim; 1959 ÖNCESİNİ İNKAR, CUMHURİYETİ İNKARDIR

  • Bir Varmış, Bir Yokmuş, Futbol Türkiye’ye 1959’da Gelmiş! Ondan Öncekiler Hep Nazi imiş! Yerseniz…

    Bir Varmış, Bir Yokmuş, Futbol Türkiye’ye 1959’da Gelmiş! Ondan Öncekiler Hep Nazi imiş! Yerseniz…

    Hatırlarsınız, başkanımız sayın Ali Koç, Ekim 2019 tarihinde 1959 öncesi şampiyonluklar için şöyle bir beyanat vermişti :

    “Bizim argümanımız çok basit. TFF nezdinde oynatılan tüm şampiyonluklar sayılmalı diyoruz. İşin boyutunu çok mantıklı bir boyutta incelediğiniz zaman, tarafsız bakan herkesin hakkımızı vereceğini düşünüyorum.”

    Hemen arkasından, “bu konuda hiç söylenmemiş şeyler söylüyormuş gibi yapıp, aslında bin kere tekrar edilenleri biraz süsleyerek yazan” bir beyefendi ise şöyle buyurmuştu :

    “Futbol Birinciliği’ni  Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı düzenliyor. TİCİ’nin yerini 1936’da doğrudan dönemin tek partisi olan Cumhuriyet Halk Fırkası’na bağlı olan Türk Spor Kurumu alıyor. Milli Küme’yi işte bu spor kurumu düzenliyor. İki yıl sonra da yerini, Nazi Almanya’sındaki Hitlerjugend (Hitler Gençliği) ve faşist İtalya’daki Opera Nazionale Ballila örnekleri dikkate alınarak kurulan Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğü’ne bırakıyor. Bu kurum dönemin Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olduğu için, “Milli Küme” adı 1940’lı yıllarda ilk olarak “Maarif Mükâfatı”, sonra da “Milli Eğitim Kupası” oluyor. Dolayısıyla her iki turnuvanın düzenlenmesinde Türkiye Futbol Federasyonu hiçbir şekilde devrede değildi”

    Ali Sami Yen’in meşruiyetinde en ufak bir sorun görmediği (hatta bizzat içinde yer aldığı) ve Abidin Daver’in Galatasaray’a stadyum hediye edecekleri için öve öve bitiremediği teşkilatı Hitlerjugend’e benzetme garabeti bir yana, acaba gerçekler beyefendinin yazdığı gibi miydi? Elbette hayır! Şimdi yukarıdaki yazılara bir yenisini ekleyelim ve “1959 Öncesi Şampiyonluklar” konusunda Galatasaraylıların yarattığı sunî sis bulutunu biraz daha ortadan kaldıralım. Bu kez başrollerden biri, Galatasaray’ın 17 Mayıs’ta 40. ölüm yıldönümünde andığı sembol oyuncularından biri; Gündüz Kılıç.


    25 Mayıs 1947 Pazar günü Ulus gazetesinin birinci sayfasında şöyle bir haber vardı:

    Milli Eğitim Bakanı Dün Sporculara Bir Ziyafet Verdi

    1946-1947 mevsimi futbol birinciliği müsabakalarına katılan futbolcular şerefine Milli Eğitim Bakanı Şemsettin Sirer tarafından dün saat 21’de Mutlu salonunda bir akşam yemeği verilmiştir. Bu yemekte C.H.P. Başkan Vekili Şükrü Saracoğlu, Çalışma Bakanı Sadi Irmak, Başbakanlık Müsteşarı Cemal Yeşil, Vali ve Belediye Başkanı İzzettin Çağpar, Beden Terbiyesi Genel Müdürü Vildan Savaşır, spor federasyonları erkânı ve sporcular hazır bulunmuşlardır.

    Aynı gazetenin on birinci sayfasında ise tek devreli lig usulü oynanacak olan 1947 Türkiye Futbol Şampiyonluğu maçlarından ilkinin haberi görülüyordu.

    24 Mayıs 1947 tarihinde oynanan maçta, Hüsnü Teoman, Murat Alyüz, Necati Köksal, Selahattin Torkal, Samim Var, Müzdat Yetkiner, “Küçük” Fikret Kırcan, Erol Keskin, “Lawton” Suphi Ural, Halil Özyazıcı ve Halit Deringör ilk on biriyle sahaya çıkan Fenerbahçe, Ferit, Kemal, Oğuz, Mecit, Muharrem, Lütfi, İhsan, Halil, Mahmut, Bedri ve Rıza’dan oluşan Adana Demirspor’u “Lawton” Suphi Ural (2), Halil Özyazıcı (2), “Küçük” Fikret Kırcan ve Halit Deringör’ün golleriyle 6-0 yendi.

    25 Mayıs 1947’de oynanan ikinci maçta bizim için işler pek de iyi gitmedi. Ulus gazetesi karşılaşmayı şöyle anlatıyordu :

    Türkiye Futbol Birinciliği için dün yapılan karşılaşmada Ankara Demirspor takımı Fenerbahçe takımını 3-0 yenmeye muvaffak olmuştur. Bu müsabaka, kalabalık bir seyirci kütlesi tarafından takip edilmiştir. Türkiye Futbol Birinciliği’in son karşılaşması bugün şehrimizde Ankara ve Adana Demirspor takımları arasında yapılacaktır.

    Demirsporlular dün bu mevsim içinde çıkardıkları en başarılı oyunlarından birini Fenerbahçe’ye karşı oynayarak haklı bir galibiyete ulaştılar.

    Takımlar aşağıdaki kadroları ile sahada yer aldılar.

    Demirspor : Nevzat, İskender, Şevket, Mehmet, Naci, Mustafa, K.İsmail, Kadri, Gündüz, Rıdvan, Hamdi.

    Fenerbahçe : Hüsnü, Murat, Necati, Selahattin, Samim, Ömer, “Küçük” Fikret, Erol, Suphi, Melih, Halit

    Oyuna İzmirli ile hakem Fethi Turgay’ın idaresinde başlandı, iki tarafta seri bir oyun tutturdular, yerden ve kısa paslarla, birbirlerinin zayıf taraflarını yokladılar, Gündüz’ün dördüncü dakikada Fener kalecisine yaptığı hafif bir şarjdan sonra oyunun temposu bir parça daha hızlandı, fakat iki taraf da kendi aralarında anlaşamadıkları için bir müddet sallapati bir oyun izledik.

    On dokuzuncu dakikaya kadar devam eden bu hesapsız ve ahenksiz oyun arasında, Halit’in yaptığı münferit bir hücumdan sonra topu kapan Demirsporlular soldan yaptıkları bir hücumda, Gündüz’ün şimşek gibi bir şutuyla ilk sayılarını çıkardılar : 1-0. Bu gol Demirsporluları da Fenerlileri de canlandırdı. Demirspor sağ açığı İsmail güzel bir sürüşten sonra kaleci ile başbaşa kaldığı halde attığı şut boşa gitti.

    Fenerbahçe en seri oyuncuları olan Fikret’le, Suphi’yi besleyemiyor, buna inzimamen Demirspor müdafaası da yerinde müdahalelerle bu iki tehlikeli oyuncuya adım attırmıyorlardı.

    Otuz beşinci dakikaya kadar devam eden karşılıklı bir çekişme arasında zaman zaman iki taraf kalesi de sıkıştı, fakat ele geçen fırsatlardan iki taraf da istifade edemedikleri gibi, Demirsporlular sık sık ofsayta düştükleri için oyun hakem tarafından durduruldu.

    Devre sonlarına doğru Fener kalesine tekrar yüklenen Demirsporlular topu sağa geçirdiler, sağ açık İsmail son müdafi Necati’yi de atlatarak topu Gündüz’e verdi ve Gündüz kısa mesafeden bu pası Fener kalesine soktu, bu suretle Demirsporlular birinci devreyi 2-0 galip bitirdiler.

    İkinci devre başında Fenerlilerin yaptığı ilk akın boşa gittikten sonra, Demirsporlular da üst üste iki hücum yaptılarsa da, Fenerliler bunları kornere atarak durdurdular ve atılan kornerden Demirsporlular faydalanamadılar. Birinci devrede sakatlandığı için sol tarafı büsbütün muattal kalan Fenerbahçeliler, Fikret’i de işletemediklerinden topu ortadan söküp götürmek gibi güç bir usulü tatbik etmek zorunda kaldıklarından çok zorluk çekiyorlardı. Fenerbahçeliler bir ara kısa paslarla Demirspor kalesine abandılarsa da, Şevket’le İskender emsalsiz bir müdafaa yaparak Naci’nin de yardımıyla Fenerbahçe’nin bu hızını durdurduktan sonra yirmi altıncı dakikada topu birdenbire sağa geçirdiler, İsmail Fener’in hemen hemen bütün müdafaasını teker teker atlatıp topu Rıdvan’a geçirdi. Rıdvan da sağ ayağı ile vuracakmış gibi yaparak, topa sol vurarak kaleci şaşırtıp, Demirspor’un üçüncü golünü de çıkarınca Fener’in durumu bütün çıkmaza girdi : 3-0.

    Fenerliler buna rağmen topu ayaklarında çok tutup, fazla paslaştıkları yetişmiyormuş gibi, uzaktan şut çektikleri için Demirspor kalesine yaptıkları tesir de zayıf oluyordu

    Otuzuncu dakikadan sonra sertleşmeye yüz tutmasına rağmen iki tarafın oyunu tavsadı, bu arada bir müddet çelmeler, takışmalar da oldu ise de hakem kesin kararlarla bunları önledi, devrenin geri kalan dakikalarında Fenerliler bütün oyuncuları ile Demirspor yarı sahasına yerleştilerse de Demirsporlular da bütün oyuncularını geri çekerek sıkışık bir müdafaaya koyulduklarından bu vaziyet de Fenerbahçe’nin büsbütün aleyhine oldu.

    Demirsporlular da 3-0’lık galibiyeti kafi görerek dakikaları öldürdüklerinden Fenerbahçe sahadan mağlup çıktı.

    Dünkü oyunda Fenerbahçe şöhretine layık bir oyun çıkaramadığı gibi Demirsporlular da çok enerjik hareketlerle Fener’in oyununu bozduklarından bu netice hasıl oldu. Demirspor’dan Gündüz, küçük İsmail, İskender, Şevket, Naci, Fenerbahçe’den Samim, Selahattin, Boncuk Ömer çok güzel bir oyun çıkardılar. Hakemin idaresi iyiydi

    Bugün saat 17.30’da Adana Demirspor ile Ankara Demirspor takımları karşılaşacak ve Türkiye futbol birincisi bundan sonra belli olacaktır.

    Türkiye Futbol Birinciliği maçında Fenerbahçe’ye iki gol atan Ankara Demirsporlu Gündüz, Galatasaray’ın meşhur futbolcusu Gündüz Kılıç idi.

    Bu arada konumuzla biraz uzak, sevimli bir parantez açalım. Maç haberiyle aynı sayfada 1914 yılında Fenerbahçe’nin meşhur Kuşdili Lokali açılırken henüz 9 yaşında olan (ve kim bilir, belki de dedesi Ahmet Rasim Bey ile beraber orada bulunan) Osman Nihat Akın da maça dair bir makale yazıyor ve şunları söylüyordu:

    Fenerbahçe hiç şüphe yoktur ki memleketin her tarafında sevilmiş, milyonları bulan taraftar kazanmış bir kulüptür. Şimdiye kadar yaptığı maçlardan başka bilhassa yabancı karşılaşmalarda yalnız kendi mazisine değil, Türk Milletinin de spor tarihine şerefli yapraklar eklemiş bulunan bu kulüp, son zamanlarda nedense bir türlü istikrar tesis edemiyor. Bu kararsızlığın sebep ve âmillerini kurcalamak bizden ziyade Fener idarecilerini ilgilendiren bir konudur. Ancak futbol kalitesinin ibresi haline gelmiş bulunan bir kulübün her seferinde başka bir manzara arz etmesi, Fenerbahçe’yi sevenlerin kalplerini üzdüğü kadar, Fenerbahçe’ye rakip olanlara dahi azap vermektedir.

    27 Mayıs 1947 tarihli Ulus gazetesi birinci sayfada ve spor haberlerinde aynı büyük başlıkla çıktı:

    “Ankara Demirspor Türkiye Birincisi”

    Yine İzmirli Fethi Turgay’ın yönettiği maçta takımlar aşağıdaki şekilde dizilmiş; Demirsporlardan Ankara, Adana’yı Fenerbahçe maçındaki akıbete yeniden uğratarak 6-0 yenmiş ve Türkiye Şampiyonu olmuştu.

    Ankara Demirspor : Nevzat, İskender, Şevket, Ç.İsmail, Naci, Mustafa, K.İsmail, Kadri, Celal, Hakkı, Rıdvan

    Adana Demirspor : Ferit, Kemal, Ali, Mecit, Muharrem, Lütfi, İhsan, Halil, Akif, Bedri, Rıza

    Ulus gazetesi haberi şöyle bitiriyordu :

    Türkiye Birinciliğini Kazanan Ankara Demirspor takımı kendini yormadan rahat bir oyunla bu galibiyeti elde etti. Buna mukabil Adanalılar ellerinden geldiği kadar çalıştılar ve arada yaptıkları kombineli hücumlarla şut atabilselerdi belki bir iki sayı çıkartabilirlerdi. Hakem maçı güzel idare etti.

    Türkiye Futbol Birinciliğini kazanan Ankara Demirspor Kulübü ve idarecilerini tebrik eder. Başbakanlık Kupası’nda başarılar dileriz.

    28 Mayıs 1947 tarihli Ulus gazetesinin beşinci sayfasında “Bu organizasyonların Türkiye Futbol Federasyonu ile ilgisi yok” diyenleri utandıracak iki tebliğ alt alta yayınlandı. “Beden Terbiyesi Futbol Federasyonu Başkanlığı’ndan”

    Birincisinde “Beşiktaş Millî Eğitim Mükafatı Birincisi Oldu” diyor.

    İkincide ise “26 Mayıs 1947’de sona eren Türkiye Futbol Müsabakaları Birinciliği’ni Ankara’dan Demirspor takımı 946-947 yılı Türkiye Futbol Birinciliği’ni kazanmıştır” yazıyordu.

    1959 Öncesi Şampiyonluklar’a canla başla karşı çıkanlara yönelteceğimiz sorulara geçmeden evvel, son olarak şu haberi de verelim. Milli Küme şampiyonu Beşiktaş ile Türkiye Futbol Birinciliği Şampiyonu Ankara Demirspor, 31 Mayıs 1947’de “Başbakanlık Kupası” için karşı karşıya geldiler. Beşiktaş maçı 4-0 kazandı ve kupayı Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Peker’in elinden aldı. Ulus’un haberine göre törende, yaptığı konuşmaya “Yiğit Beşiktaşlılar…” diye başlayan Başbakan Recep Peker’den başka, C.H.P. Genel Başkan Vekili Şükrü Saracoğlu, generaller ve birçok zatlar da hazır bulunmuşlardı.

    Şimdi gelelim, 1959 öncesinin Türk futboluna adeta düşman olanlara sorularak sorulara…

    Senede bir gün yere göye koyamadığınız rahmetli Gündüz Kılıç’ı yılın geri kalan 364 gününde nasıl unuttuğunuzu sormayacağız. Onun cevabı herkesin malûmu…

    1. Sayın Ali Koç’un bu konuda söyledikleri belgelerle kanıtlanmışken, siz “Her iki turnuvanın düzenlenmesinde Türkiye Futbol Federasyonu hiçbir şekilde devrede değildi” diyerek neden gerçekleri saptırıyorsunuz?
    2. Hiç sıkılmadan “Nazi Almanya’sındaki Hitlerjugend (Hitler Gençliği) ve faşist İtalya’daki Opera Nazionale Ballila gibi” dediğiniz teşkilatın “Başbakanlık Kupası” organizasyonu kulübünüzün resmî sitesinde (gayet doğal olarak) yer alırken, siz nasıl oluyor da Milli Küme ve Türkiye Futbol Birinciliği’ne böyle bir iftira atıyorsunuz?

    Her zamanki gibi bitirelim…

    1959 ÖNCESİNİ İNKAR, CUMHURİYETİ İNKARDIR